Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Öner Günçavdı yazdı | Ne Şimşek ile ne de Şimşek’siz: Siyasi sonuçlara katlanmadan ekonomi düzeltilmez

Yıllarca AKP, bir “Yeni Türkiye” söylemi tutturarak kendinden önceki siyasî iktidarlardan farklı olduğuna kamuoyunu ikna etmeye çalıştı. O günlerde bu farkı, eskilerin ekonomik ve siyasî kısıtları aşarak yapamadıklarını yapabilmiş olmakla açıklıyordu.

Zaten AKP iktidara gelene kadar ülke ekonomisinde iktidarların elini kolunu bağlayan birçok ekonomik kısıt giderilmişti. AKP bunları hazır olarak elinde buldu. 2001 sonrası dünyasında ortaya çıkan “ucuz likidite bolluğu” da, en azından AKP’nin dışarıdan borçlanarak vatandaşa refah aktarmasının yolunu açtı.

Bu elverişli koşullar iktidarın yurtiçinde kaynak yaratmak bakımından eski iktidarların yapmış olduğu gibi, muhtelif kesimlerle ittifak içine girmesini gerekli kılmıyordu. Diğer bir deyişle, AKP iktidarının ülkedeki kısmen daha modern, dünya ile entegre olmuş ama çok daha önemlisi geçmişteki iktidarlar üzerinde belli bir patronaj gücüne sahip olan kesimlerle ittifak geliştirmesini kolaylaştırıyordu. Zaten ilerleyen yıllarda da AKP bu kesimleri iktidar koalisyonuna almayarak dışlamasını bildi.

AKP ilk günlerinden beri ülkenin sahip olduğu ve dışarıdan elde edebildiği mali kaynakları kendi temsil ettiği “geleneksek kesimlerin” yararına kullanmaya, onların ülke refahından daha fazla pay almasını sağlamaya öncelik verdi. Hatta uyguladığı makroiktisadi politikalarla bu kesimlerin hak ettiklerinin ötesinde bir refah seviyelerine ulaşabilmelerini sağladı. Karşılığında da bu kesimlerden ve bunlarla ilişkili diğer kesimlerden siyasi destek gördü. Bunca yıldır iktidarda kalmasına yarayan yaygın bir kamuoyu rızası elde edebildi. Özellikle bu desteğin ülkenin göreli olarak çok daha geleneksel kesimlerinin yer aldığı Kuzey ve Orta Anadolu bölgelerinde hâlâ devam etmesi manidar, bir o kadar da açıklanmaya muhtaçtır.

AKP söyleminde kullanılan şekliyle “Eski Türkiye’nin” uzun yıllar boyunca yürüttüğü kalkınma tercihleri uyarınca, ülkenin kaynakları büyük ölçüde piyasa kurumunun inşasına ve bu kurumun inşasından fayda elde edecekler lehine harcanmıştır. Ancak ülkenin önemli bir kesimi kurumsallaşan bu piyasa mekanizmasından bırakın fayda elde etmeyi, yıllarca zarar görmüş ve bu zararları yetkililerce görülememiştir. Bir şekilde ülkede giderek kurumsallaşan piyasa mekanizmasına, o veya bu nedenden dolayı erişebilmekte zorlanmıştır.

Kendi döneminde AKP iktidarı, ülkedeki refahı, yeterince piyasaya dâhil olamayan, kırsal özellikleri haiz ve büyük ölçüde geleneksel üretim ilişkilerinin içinde bulunan bu kesime yönlendirmiştir. Zaten yeterince “piyasalaşamamış” olmak Türkiye ekonomisinin bir türlü çözemediği “kayıt dışılık” sorununun da nedenlerinden birini oluşturmuştur.

AKP bu geleneksel kesimleri iktidarın ortağı yapmış, onlara kaynak aktarmıştır. Hatta ilk dönemlerindeki yüksek büyümeden bu kesimlerin daha fazla pay almasını sağlayabilmiş, bu yüzden gelir dağılımında da sınırlı iyileşmeler temin edebilmiştir.

İktidarın geleneksel kesimlere kaynak aktarım mekanizmalarından en çarpıcı olanı “dolaylı” yollardan yapılan aktarımdır. Özellikle kentlerdeki iktisadi yaşamın içine girmiş olanlara piyasa mekanizması üzerinden, ekseriyetle “göreli fiyatları” kullanarak bu aktarımlar yapılmıştır. Düşük enflasyon, değerli TL ve faizlerin düşük seyri bu aktarım mekanizmasının en önemli unsurlarını oluşturmuştur.

Piyasanın kapsamı dışında kalanlara ise aktarımın kaynağı sosyal yardım ve kamu harcamaları olmuştur. Aslında ülke içinde herkesin işine gelen bu durumu iç talep çekişli bir büyüme modeli ile doruklarına çıkartmayı bilmiş olan iktidar, iç talebin kontrolünü elinde tuttuğu müddetçe bu kesimlerin mutlu kalmalarını sağlayabilmiştir.

Sadece düşük faiz, enflasyon ve değerli TL, bu refah aktarımlarının sürdürülebilirliği için yeterli değildir. Aynı zamanda sürdürülebilir yüksek büyüme, toplumun diğer kesimlerini çok fazla rahatsız etmeden refahın bu kesimlere aktarılabilmesi için elzemdir. Bunun için de büyümenin büyük ölçüde siyasî iktidarın kontrolünde olması ve dışsal koşullardaki değişmelere rağmen, iktidar eliyle istikrarlı seyretmesinin temini gereklidir. Bunun yolu büyümeyi “iç talebe” dayalı bir hale getirmektir. Bunun için de vatandaşın gelirlerini yeterince arttıramasanız da, harcamalarını arttırabilmek için düşük faizli krediye erişimini sağlamanız yeterlidir. Bu yüzden aktarım mekanizmasının önemli bir unsuru büyüme olarak görülse de, bu büyümeye kaynaklık edecek düşük faizli “kredi genişlemesinin” önemi inkâr edilemez. Yirmi yıllı aşkın AKP iktidarının ekonomi modelinin de yumuşak karnı burasıdır.

İktidarın ana destekçisi olan geleneksel kesimin ağırlıklı olarak hizmet-ticaret-inşaat sektörlerindeki faaliyetler ile ekonomik sistemle bütünleşmiş olmaları, iç talep çekişli büyümenin de daha çok bu kesimlerin işine yaramasına yol açmıştır. Bu büyüme için gerekli iç talebin genişlemesine yarayacak krediler de yabancı kaynaklardan elde edilen dövizlerle finanse edilmiştir. Bu da söylemlerinde daha çok milliyetçi ve yerlilik vurgusu yapan bu kesimlerin kendi söylemleriyle ters bir dışarıya bağımlılık oluşturmuştur. Bir yandan yerlilik ve millilikten bahseden bu kesim, ekonomik refahını arttırabilmek için ihtiyaç duyduğu iç talep genişlemesi için her geçen gün çok daha fazla yabancı kaynağa ihtiyaç duyar hale gelmiştir. Aslında itiraf etmek gerekirse geleneksel kesimlerin bu dış kaynak bağımlılığından çok fazla sıkıntıları yoktur. Onların yerlilik ve millilik atfettikleri, iktisadi sisteme dahil olabilme şekilleri bakımından iç pazarın yerliliğidir.

Uzun süre değerli TL ve düşük faiz politikalarından beslenen bu geleneksel kesimden AKP, kendi siyasi ikbali için büyük bir “canavar” yaratmıştır. Özellikle ülkenin dış kaynak imkânları tükenince bu kesimi besleyecek düzeylerde bir kredi genişlemesinin, ekonominin diğer kesimlerinde yol açtığı tahribat artık gizlenecek boyutları ulaşmıştır.

Bugün böyle bir politika izlemek için elverişli bir ekosistem ne dünya da ne de Türkiye’de var. Ancak iktidarın bu geleneksel kesimlere bağımlılığı ve onların da iktidardan talepleri hâlâ devam ediyor. İktidar bu talepleri karşılayabilmek için ekonomide çok büyük “riskler” alıyor. Devasa bütçe açıkları ve TCMB rezervlerinin sorumsuzca tüketilmesi bunlara örnektir. Ama hâlâ ekonomik büyümeden taviz verilmiyor. Sadece bu tedbirlerin alınabileceği yönünde bir algı oluşturulmakla yetiniliyor. İç talep artışının enflasyonist etkileri kontrol edilemediği için toplum bu durumdan zarar görüyor. Ama AKP’nin yarattığı bu canavarın kaynak açlığı bir türlü yeterince karşılanamıyor.

Ülkenin sürekli içinde bulunduğu seçim ortamı da bu kesimlerin iktidar üzerinde kurduğu patronajın bir tehdit unsuruna dönmesine neden oluyor. Türkiye giderek bir çıkmaza sürükleniyor. Bu çıkmazdan kurtulabilmek için kapsamlı bir politika oluşturmak yerine olanla devam etmek tercih edilirken, kamuoyunun endişeleri de ekonominin başına birtakım yeni isimler geçirilerek giderilmeye çalışılıyor.

Bu siyasî yapı içinde bence bu işlemez.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.