Bay Kemal’in tek kişilik masası

Ruşen Çakır, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Değil altılı masa, gerekirse on altılı masa kuracağım” sözlerini değerlendirdi. Kılıçdaroğlu’nun masada gittikçe yalnızlaştığını anlatan Çakır, Mart ayındaki yerel seçimlere giderken İYİ Parti, Halkların Demokratik Partisi ve Altılı Masa’nın diğer ortaklarının izlemesi muhtemel olan yolları anlattı.

Keyifli seyirler!

“İYİ Parti yola kendi başına devam etmek istiyor”

Ruşen Çakır: “CHP Genel Başkanı dün grup toplantısında “Değil altılı masa, gerekirse on altılı masa kurarım” dedi ve bu da CHP çevrelerinde tartışmaya yol açmadı değil. Bir realite var, şu haliyle bakıldığı zaman değil on altılı, altılı masayı bile kurması mümkün görünmüyor. CHP olarak masada tek başına kalmış olduğunu söylemek bile mümkün. Mart’ta yerel seçimler olacak ve 2019’u tekrarlamak istiyor CHP ve Kılıçdaroğlu.İYİ Parti’de seçimden sonra Genel Sekreter Uğur Poyraz, “Bu bir seçim ittifakıydı. Bitmiştir.” demişti. Çok üzerine gidilmedi bu olayın ama dün İsmail Saymaz İYİ Parti kulislerinden aldığı bilgiyle, bu hafta sonu İYİ Parti Kongresi’nde Akşener’in en önemli çıkışının partinin yoluna tek başına devam edeceğini ilan etmesi olacağını söyledi. İYİ Parti, seçim yenilgisinin esas sorumluluğunu CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na yüklüyor. Önümüzdeki dönemde İYİ Parti, en azından bir süre yola kendi başına devam etmek ve kendini kanıtlamak istiyor. Bu zamana kadar Akşener’in konuşmamış olması ve grup konuşmaları yapmamış olması, kendini Kongre’ye sakladığını gösteriyor. Çok açık söylemek gerekirse, Kılıçdaroğlu ile beraber kendilerinin de kaybettiğini, İYİ Parti de seçimde kendi sorumluluklarını büyük ölçüde örtüp, “Kılıçdaroğlu kaybedince biz de kaybetmiş sayıldık” anlayışı var. Bu, Kılıçdaroğlu’na en büyük darbe olacak. CHP liderinin en temel stratejisi, ittifakı muhafaza etmek ve bunu daha önce yapmadığı şekilde, İYİ Parti ile birlikte yapma arayışı vardı. İYİ Parti’nin kendisine mesafe koyması, CHP’yi ve CHP liderini kötü etkileyecek.”

“HDP, Kılıçdaroğlu’nun kendisine kaybettirdiğini düşünüyor”

Ruşen Çakır: “Bir diğer husus, YSP ve HDP. Orada da “keşke aday çıkarsaydık” düşüncesi hem tavanda hem tabanda güçleniyor. Onlar da kendi yenilgilerini sorguluyor ama esas olarak CHP ve Kılıçdaroğlu’na bu kadar angaje olmanın kendilerine kaybettirdiğini düşünüyorlar. İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, bunların hepsinde sözcüleri de söylüyor, “Kazanamayacağımızı biliyoruz ama” diye başlayan cümleler kuruyorlar. “Güçlü aday çıkartırsak, belli bir oy alma ihtimalleri var” diyorlar. YSP’nin aday çıkarması, esas olarak iktidarın işine yarar diye düşünüyorum. Geçen seçim olduğu gibi aday göstermezlerse, diyelim İmamoğlu tekrar aday oldu, en çok o istifade edecektir.”

“Zafer Partisi ile yan yana duruş sergilemek acayip bir durum olur”

Ruşen Çakır: “Geriye Altılı Masa’nın diğer dört üyesi kalıyor. DP üç milletvekiliye ne yapacak bilinmez ama diğer üç parti otuz beş milletvekiliyle, ortak bir grup kurmaları söz konusu. Bu grubu Bay Kemal’e borçlular ama artık hesabın kapandığını düşünüyorlar. Önümüzdeki dönemde onların Kılıçdaroğlu’na yeniden destek vermesinin garantisi yok. Kılıçdaroğlu kazansa Cumhurbaşkanı Yardımcılığı ve birer bakanlık kazanacaklardı ama bu dönemde neden böyle bir şey yapsınlar? Belki Karamollaoğlu, Kılıçdaroğlu ile olan hukuku nedeniyle destekleyebilir ama diğerleri iktidara yakın pozisyon sergileyebilirler. Son seçim sonuçları bize gösterdi, bu partilerin CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na pek bir hayrı dokunmadı. “Gerekirse on altılı masa” diyebilmek için bu partileri de yanında tutmak isteyecektir Kılıçdaroğlu. Hiçbiri garanti değil, garantiye yakın olan dört partilerin de fazla getirisi yok. Ne kalıyor geri? Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ziyaret etti geçen gün ama CHP’nin ZP ile yan yana duruş sergilemesi acayip bir durum olur.”

Ruşen Çakır: “Sonuçta, on altılı masa değil, altılı masa değil, tek kişilik bir masa ile tek başına kalacak ve bunun da CHP’deki liderlik gücünü azaltacağa benziyor. Bunu nasıl aşabilir? Tüm Türkiye’nin merak ettiği bir şey. İktidardan olmayan, kendini muhalefet hisseden seçmene ne söylüyorlar? Onları nasıl heyecanlandıracaklar? Büyük bir yılgınlık var. Böyle bir ortamda Kılıçdaroğlu’nun yine bir takım pazarlıklarla gündeme ağırlık koymaya çalışması, beyhude bir çaba olur. Artık tekrar olayı masa kurarak insanları hareketlendirme imkanı, olabilecek bir şey değil. Bir yörüngeleri ve perspektifleri olması gerekiyor. Bütün muhalefet ama özellikle Kılıçdaroğlu, bu konuda geri kalmış durumda ve kolay kolay toparlanacağa benzemiyor.”

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dünkü grup toplantısında, “Değil Altılı Masa gerekirse 16’lı Masa kurarım” dedi ve bu da en azından CHP çevrelerinde bir tartışmaya yol açmadı değil. Ama bir realite var ki şu hâliyle bakıldığı zaman, değil 16’lı, Altılı Masa’yı bile kurması mümkün gözükmüyor CHP Genel Başkanı’nın. Hattâ şu hâliyle tek başına, CHP olarak tek başına bir masada kalakalmış olduğunu bile söylemek mümkün.

Şimdi sırasıyla gidelim: Kılıçdaroğlu neden “Gerekirse 16’lı masa” diyor? Bunun iki tâne ayağı var. Birincisi, CHP ve Kılıçdaroğlu uzun bir süredir siyâsî stratejisini ittifak politikası üzerinden şekillendiriyor. Bu aslında Adâlet Yürüyüşü’nden beri başlayan bir olay. Ne olmuştu? Orada da parti amblemi kullanmadan, herkesi dâvet eden ve farklı kesimlerden insanların da bir şekilde katıldığı bir yürüyüş yapmıştı. Referandumda benzer bir şey yaptı. Daha sonra cumhurbaşkanlığı seçiminde denedi, tam olmadı — 2018’dekini söylüyorum. Ama 2019’daki belediye seçimlerinde de ittifak politikasıyla bayağı bir başarı elde etti ve son seçimlere de böyle girdi. Hem cumhurbaşkanlığı seçiminde hem de milletvekili seçiminde ittifak politikasını hayâta geçirdi. Ama hem milletvekili seçimlerinde hem cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çok büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. Her ne kadar Kılıçdaroğlu bunun ağır bir yenilgi olduğunu kabul etmese de bence çok ağır bir yenilgi. Hâlâ bu yenilginin ağırlığını üzerinde taşıyor — her neyse. İttifak politikası uzun zamandır Kılıçdaroğlu’nun sürdürdüğü bir strateji olduğu için, her ne kadar son seçimde başarısızlıkla sonuçlansa da, kendine bu stratejiyi çizdiği için onda ısrar etmek istiyor, olayın bir yönü bu. İkinci bir yönü daha pratik bir şey. İlkine teorik diyelim; bu daha pratik bir şey. Mart ayında yerel seçimler olacak ve yerel seçimlerde 2019’u tekrarlamak istiyor CHP ve Kılıçdaroğlu. En azından kazandığı yerleri muhâfaza etmek istiyor. Hattâ mümkünse yeni yerler eklemek istiyor. Ama orada, 2019’da çok karışık bir şekilde ittifak politikasıyla bunu başardı. Karışık derken şunu söylüyorum: İYİ Parti’nin açık, HDP’nin dolaylı desteğiyle kazanıldı birçok yer. İzmir istisnâ olabilir, Aydın istisnâ olabilir; ama onun dışındaki bütün yerlerde, İstanbul başta olmak üzere, diğer partilerin oylarının, diğer parti seçmenlerinin oylarının çok büyük önemi oldu. Diğer partilerin aday çıkarmamalarının çok önemli bir rolü oldu. Meselâ Akdeniz’de, diyelim ki buralarda eğer HDP aday çıkarmış olsaydı CHP adayı herhalde kazanamayacaktı. Çünkü buralarda HDP’nin belli bir miktarda oyu var, son milletvekili seçimlerinde de gördük. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu hem teoride hem pratikte ittifak politikasını sürdürmekten yana ve başka partileri CHP’nin liderliğinde bir araya getirebildiği ölçüde de kendisinin CHP liderliğindeki gücü artıyor. Bunu Altılı Masa deneyiminde gördük. Altılı Masa’ya ek olarak Kılıçdaroğlu HDP’nin de desteğini almıştı –en azından cumhurbaşkanlığı seçimlerinde– ve bu da onu çok güçlü kılmıştı.

Karşımıza nasıl bir olay çıkıyor? Kılıçdaroğlu ittifak politikasında ısrarcı, ama doğrudan ya da dolaylı ittifak yaptığı siyâsî aktörlerin hemen hepsi Kılıçdaroğlu’ndan ve CHP’den uzak duruyor. Öncelikle bakacağımız parti tabiî ki İYİ Parti. Seçimin hemen ardından Genel Sekreter Uğur Poyraz, “Bu bir seçim ittifâkıydı. Millet İttifâkı bitmiştir” dedi. Çok da fazla üzerine gidilmedi bu olayın. Ama dün İsmail Saymaz İYİ Parti kulislerinden aldığı bilgiyle, bu hafta sonu yapılacak İYİ Parti kongresinde Meral Akşener’in en önemli çıkışının, İYİ Parti’nin tek başına yola devam edeceğini îlânı olacağını söyledi — ki bu da ben dâhil birçok kişinin beklediği bir şey. Çünkü İYİ Parti seçim değerlendirmesinin, şu hâliyle bakıldığı zaman seçim yenilgisinin esas sorumluluğunu CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na yüklüyor. Kendilerinin bu konuda uyardığını, Kılıçdaroğlu’nun seçilemeyeceğini, seçilebilecek, kazanabilecek adaylar olduğunu söylediklerini, 3 Mart’ta bunun yaşandığını; ama bir şekilde Masa’da kalmak zorunda kaldıklarını söyleyerek olayın sorumluluğunu öncelikle Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye, daha sonra da Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek veren Masa’nın diğer üyelerine yüklüyorlar. Ve önümüzdeki dönemde İYİ Parti en azından bir süre, kongreden sonraki süreçte kendi başına yola devam etmek istiyor, kendini yeniden kanıtlamak istiyor. Bu zamâna kadar Meral Akşener’in konuşmamış olması, geçen haftaki ve bugünkü grup konuşmalarını da yapmamış olması, kendisini bir mîlât olarak kongreye sakladığını gösteriyor ve artık kendi ayakları üzerinde duran, kimseyle yan yana durmayan, kendisinden başka kimsenin sorumluluğunu üstlenmeyen bir parti olmak istiyor. Çok açık söylemek gerekirse Kılıçdaroğlu ile berâber kendilerinin de kaybettiğini, hani o meşhur Birinci Dünya Savaşı“nda söylenen var ya? “Almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık”, İYİ Parti’de seçim dönemindeki kendi sorumluluklarının üzeri büyük ölçüde örtülüp, “Kılıçdaroğlu ve CHP kaybedince biz de kaybetmiş sayıldık” şeklinde bir yaklaşım var. Ve dolayısıyla CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na mesâfe koymanın kendilerinin hayrına olduğunu düşünüyorlar ve önümüzdeki dönemde bunu göreceğiz. Bu da tabiî Kılıçdaroğlu’na en büyük darbe olacak. Çünkü başından îtibâren, seçimin hemen ardından CHP kulislerinden sızan bilgilere göre, CHP liderinin en temel stratejisi ittifâkı muhâfaza etmek ve bunu esas olarak daha önce yapmadığı şekilde, öncelikle İYİ Parti ile birlikte yapma şeklinde bir arayışı vardı. İYİ Parti’nin kendisine mesâfe koyması CHP liderini ve CHP’yi çok kötü etkileyecek, öyle düşünüyorum.

Bir diğer husus: Yeşil ve Sol Parti ya da HDP diyelim artık. Orada isimleri hep birlikte telâffuz etmeye bir müddet devâm edeceğe benziyoruz. Orada da, “Keşke aday çıkarsaydık cumhurbaşkanlığında” düşüncesi giderek daha güçleniyor — hem tabanda hem tavanda. Ve kendi yenilgilerinde –tabiî ki kendilerini de sorguluyorlar, o ayrı, bir İYİ Parti gibi yapmıyorlar tam anlamıyla–; ama esas olarak CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na bu kadar angaje olmanın kendilerine kaybettirdiğini düşünüyorlar. Ve ilk andan îtibâren de, “Pekâlâ aday çıkarabiliriz, çıkarmalıyız” düşüncesi kendini gösteriyor. Meselâ İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Mersin’de… Bunların hepsinde zâten şunu da söylüyor sözcüleri — en son Meral Danış Beştaş da söyledi: “Kazanamayacağımızı biliyoruz ama…” diye başlayan cümleler kuruyorlar. Evet, İstanbul’u Yeşil Sol Parti’nin kazanması mümkün değil; ama güçlü bir aday çıkartırsa belli bir oyu alma ihtimâli var ve Yeşil Sol Parti’nin aday çıkarması esas olarak iktidârın işine yarayacaktır diye düşünüyorum. Bilmem katılır mısınız? Yani burada eğer aday göstermeseler geçen seçimde olduğu gibi, diyelim ki Ekrem İmamoğlu tekrâr aday oldu; bundan en çok Ekrem İmamoğlu istifâde edecektir. Ama eğer Yeşil Sol Parti bir aday çıkartırsa, biraz da güçlü bir aday olursa, Ekrem İmamoğlu ya da bir başka isim CHP’den aday olduğunda epey bir oyu kaybetmiş olacak. Ve Yeşil Sol Parti’nin de önümüzdeki dönemde CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na bayağı mesâfeli ve eleştirel olacağını tahmin edebiliriz.

Geriye kimler kalıyor; Altılı Masa’nın diğer 4 üyesi. Demokrat Parti 3 milletvekili ile ne yapacak bilinmez. Zâten çok fazla bir gücü de yok. Ama diğer 3 partinin 35 milletvekiliyle Meclis’te bir ortak grup kurmaları söz konusu. Bu 35 kişilik grubu tabiî ki “Bay Kemal”e borçlular. Ama artık hesâbın kapandığını düşünüyorlar. Ve önümüzdeki dönemde onların Kemal Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye yeniden destek vermelerinin bir garantisi yok. Niçin verecekler? Daha önceki dönemde en azından neyi kazandılar? Bu 35 milletvekilini kazandılar. Eğer Kılıçdaroğlu kazanmış olsaydı cumhurbaşkanlığı yardımcılıklarını ve en az birer tâne de bakanlık kazanacaklardı. Bunlar olmadı, ama milletvekili oldular. Bu dönemde niçin böyle bir şey yapsınlar? Yani böyle tamâmen ilkeli, idealist bir muhâlefet, “Erdoğan olmasın da kim olursa olsun” ve “Muhâlefetin en güçlü partisi, adayı kim ise, biz onun yanındayız” yaklaşımlarını bu partilerden beklemek çok zor. Belki Temel Karamollaoğlu, Kılıçdaroğlu ile hukuku nedeniyle belki; ama diğerleri pekâlâ önümüzdeki dönemde birçok konuda muhâlefetten, en azından ana muhâlefetten ayrı ve belki de iktidâra yakın pozisyonlar sergileyebilirler. Bunun yerel seçimlerde nasıl olacağını kestirmek mümkün değil. Ama son seçim sonuçlarından sonra şunu da biliyoruz ki; bu partilerin hem ortak listede girdikleri CHP’ye hem de desteklerini açıkladıkları Kılıçdaroğlu’na pek bir hayırları dokunmadı. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun bu partilere güvenerek yerel seçimlere girmesi de çok söz konusu değil. Ama, “Gerekirse 16’lı Masa olur” diyebilmek için yanında başka partileri tutmak isteyecektir. Kılıçdaroğlu, biliyorsunuz, daha önce adaylığı sırasında da birçok küçük partiyi ziyâret etti. Onların yelpâzenin değişik taraflarından liderleriyle görüştü. Sonuçta bir bakıyoruz: Hiçbiri garanti değil. Garantiye yakın gibi olan, hani daha yüksek ihtimal gibi olan 4 partinin de; yani Saadet, Gelecek, DEVA ve Demokrat Parti’nin –ki onların da mesâfeyi her geçen gün açacaklarını düşünüyorum–, onların da çok fazla bir getirisi olmayacak. Geriye ne kalıyor? Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ geçenlerde ziyâret etti. “İâde-i ziyâret” diye belirtti. Ama CHP’nin böyle yalnızlaştığı bir yerde, seçimin ikinci turunda yaptığı gibi Zafer Partisi’yle yan yana duruş sergilemeye kalkması herhalde acayip bir durum olur. Sonuçta 16’lı Masa değil, Altılı Masa değil; tek kişilik bir masayla kalacağa benziyor Kılıçdaroğlu. Kendi başına kalacağa benziyor ve bu kendi başına kalma hâli de CHP içerisindeki gücünü azaltacağa benziyor.

Peki bunu nasıl aşabilir? Şu âna kadar yapamadığı, yapmadığı ya da yapamadığı bir şey var. Tüm Türkiye’nin merak ettiği bir şey bu aslında. Sâdece Kılıçdaroğlu’na özgü bir şey değil; ama en azından seçimin en büyük mağlûbu olduğu için ilk olarak ona bakılıyor. Ama aynı zamanda Meral Akşener’e de, aynı zamanda Yeşil Sol Parti’ye de bakılıyor. O da şu: İktidardan olmayan seçmene, yani kendini muhâlefette hisseden seçmene ne söylüyorlar? Onları nasıl heyecanlandırabilir bu kişiler? Özellikle Kılıçdaroğlu ne diyecek, nasıl heyecanlandıracak? Bir toplumsal hareketlilik yaratabilecek mi? Çok büyük bir yılgınlık var. Çok büyük bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk var. Ve şu âna kadar muhâlefetten çıkan seslere baktığımız zaman bunların hiçbirisi bu yılgınlıkla baş edebilme emâresi, işâreti, umûdu vermiyor. Böyle bir ortamda, tabanı hareketlendiremeyen Kılıçdaroğlu’nun ve diğer muhâlefet liderlerinin yine birtakım parti liderleriyle, genel başkanlarla birtakım pazarlıklarla gündeme ağırlık koymaya çalışması da iyice beyhûde bir çaba olur. Geçen seferkinde bir anlam vardı; çünkü yaklaşan bir seçim vardı, seçimin kazanılma ihtimâli çok güçlüydü. Dolayısıyla insanlar bu bir arada oluşlara bu anlamıyla çok büyük önem atfediyorlardı ve büyük bir hüsranla karşılaştılar. Artık tekrar Kılıçdaroğlu’nun masa kurarak insanları hareketlendirebilme imkânı, geçen sefer de tam olamamıştı, bu sefer hiç olabilecek bir şey değil. Öncelikle bir yörüngesi olması, bir perspektifi olması, insanlara bir şeyleri somut bir şekilde söyleyebilmesi gerekiyor. Şu hâliyle bakıldığı zaman, bütün muhâlefet, ama özel olarak Kemal Kılıçdaroğlu bu konuda çok geride kalmış durumda. Kolay kolay da toparlanacağı benzemiyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.