Ruşen Çakır izleyicilerle değerlendirdi: Ne olacak bu muhalefetin hali?

14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinden sonra muhalefet seçmenine bir “yılgınlık” hali hakim. Muhalefet liderleri ve aktörleri de bunu gidermek için bir şey yapmıyor ve yapamıyor. Yerel seçimlere doğru geri sayım sürerken, muhalefet partileri nasıl bir tutum sergileyecek?

Ruşen Çakır, Medyascope izleyicilerinin soru ve yorumlarıyla değerlendirdi.

Programdan bazı sorular ve Ruşen Çakır’ın cevapları:

İzleyici sorusu:Bu düzeni kabullenmeli miyiz?”

Ruşen Çakır: İyi bir fikir olmasa gerek, son seçimde gördük. Ülke ikiye bölünmüş durumda. İktidarı isteyenler ve istemeyenler. İktidar 20 yıldır sürdüğü için çok güçlü. Erdoğan bugün grup toplantısında gövde gösterisi yaptı. Kabullenme olmayacak ama “bunları takmama” eğilimi şu an gündemde gibi.

****

İzleyici görüşü:YSP’ye çok anlam veriyorsunuz. Kendilerinden bir cacık olmaz, Kılıçdaroğlu’ndan olmadığı gibi. Farklı düşünüyorsanız, siz Türkiye’nin realitesini çözememişsiniz.”

Ruşen Çakır: Türkiye’nin realitesinin sağcılık olduğunu biliyorum. Bu konuyu en çok çalışan gazetecilerdenim. YSP yüzde 9’a yakın oy aldı. İstediklerine ulaşamamış olabilirler ama hareketin Türkiye’deki önemini küçümsemek, Türkiye hakikatlerinden uzak olmak olur. Kılıçdaroğlu’nun ise kazanma ihtimali yüksekti ama olmadı. Bunda kendisinin sorumluluğunun yüksek olduğunu, birinci sorumlunun Kılıçdaroğlu olduğunu düşünüyorum.”

****

İzleyici sorusu:2011, 2015, 2018. Hiçbir seçimden sonra muhalifler için böyle büyük boşvermişlik olmamıştı. Yeni sistemle CHP’nin tek başına iktidar olma ihtimali mi buna sebep oldu?”

Ruşen Çakır: “CHP değil ama Kılıçdaroğlu’nun seçilme ihtimalinin yüksek olması büyük beklenti yarattı. Kamuoyu araştırmaları da bunu söylüyordu. Erdoğan’ın kazanmasının en zor olduğu seçimdi ama bunu yaşadık. ‘Erdoğan seçim kaybetmez’ düşüncesi, muhalefette çok daha güçlü bir şekilde yeşerecek. Önümüzdeki seçimlerde bunu göreceğiz.

****

İzleyici sorusu:İmamoğlu’nun kendisi Belediye Başkanı adayı olmadan, CHP Genel Başkanı olarak yerel seçimlere girmesini akla uygun buluyor musunuz?”

Ruşen Çakır: “Böyle bir ihtimal var ama kendi tercihinin bu olduğunu düşünmüyorum. Yeniden aday olmak istiyor anladığım kadarıyla ama aday olurken de CHP yönetiminde kendisinin de dahil olduğu bir yeniden yapılanma istiyor. Bu nasıl olur? Kurultay var. İmamoğlu’nun genel başkan adayı olmak yerine kendisinin razı olduğu ve kendisine belli bir güç tanıyacak olan aday konusunda Kılıçdaroğlu’nu ikna etmesi daha gerçekçi. Burada da Özgür Özel ismi daha fazla konuşuluyor.”


Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Sizlerin de katılımıyla artık çok sık duyacağımız, zâten duymakta olduğumuz, ama bundan sonra daha da duyacağımız bir soruyu ele alacağız: Ne olacak bu muhâlefetin hâli? Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarında chat bölümünde sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi, her türlü şeyi yazabilirsiniz. Burada bu konuyu biraz tartışalım istiyorum. Daha da çok tartışacağa benzeriz; ama bunu aslında belki de, “Ne olacak bu muhâlif seçmenin hâli?” diye de sorabilirdik. Belki bir başka yayını öyle yaparız. Nitekim yayının tanıtımını yaptığımızda, bir izleyicimiz şöyle yazmış: “Vallahi ne kadar ilginç başlık atarsanız atın umurumda değil. Ben artık böyle şeyleri izlemiyorum, izleyemiyorum”. Bunu çok duyuyorum, çok kişiden. Seçimden bu yana, siyâsetle ilgilenmediğini, özellikle birkaç gün hiçbir şey okumadığını, dinlemediğini, izlemediğini söyleyen çok kişiyle karşılaştım. Dün bir yakınımın cenâzesindeydim ve orada akrabalarımla –ki bizim akrabalar, yani benim çevrem diyelim, âile çevrem genellikle geleneksel olarak CHP çizgisindedir–, orada da tabiî cenâze ayrı bir hüzün, ama herkes, beni de gazeteci olarak gören herkes gelip bana aynı şeyi söyledi ve tabiî bu arada bana da lâf çakmayı ihmal etmediler. Benim onları boşuna heyecanlandırdığımı söylediler. Mâlûm mesele, biliyorsunuz. Evet böyle bir olay var. Muhâlif seçmende çok büyük bir yılgınlık, hayal kırıklığı, umutsuzluk var ve muhâlefetin aktörleri, siyâsi partilerin liderleri, siyâsetçileri de çok fazla bunları gidermeye yönelik adım atmıyor, atamıyor belki de. Şu âna kadar meselâ Meral Akşener hiç konuşmadı. Bu hafta sonu partisinin kongresi var. Orada tek aday olarak çıkacak ve kazanacak. Orada bir konuşmaya hazırlandığı söyleniyor. İki haftadır, mâlûm, grup toplantısı da yapmadı. Kılıçdaroğlu bir şeyler söylüyor. Çok da söylemedi aslında, bir televizyon yayınına çıktı, Sözcü TV’de. O da bayağı tartışmalı oldu. Ama şu âna kadar Kılıçdaroğlu’ndan da ileriye yönelik çok fazla bir şey görmedik. Diğer partiler ayrı bir durumda. 3 parti Meclis’te ortak grup kurup kurmamayı tartışıyor. HDP, Yeşil Sol Parti’de bir özeleştiri, bir muhâsebe süreci var. Şu âna kadar yansıyan en çarpıcı sonuç, yerel seçimlerde CHP’yi desteklememe eğilimi sanki şimdiden şekilleniyor gibi. Ama bütün bunlara baktığımız zaman, ortada Ekrem İmamoğlu dışında bir şeyleri açık açık söyleyen çok fazla isim olmadı. Bir izleyicimiz belirtmiş: Tunç Soyer birkaç saat önce bir metin kaleme almış. Biz de Medyascope’ta bunu paylaştık, bir kısmını haberleştirdik. O da bir değişim çağrısı, bir özeleştiri buluşması öneriyor. İzmir için de özel olarak bir şeyler söylüyor. Fakat yenilginin ağırlığı karşısında bunların çok fazla etkileyici olduğunu söylemek mümkün değil. Evet, bu yayında sizlerden beklediğimiz: Siz ne düşünüyorsunuz? Ne hissediyorsunuz? Ne bekliyorsunuz? Nereye bakıyorsunuz ya da tamâmen bu işleri bir kenara mı bıraktınız? Belki de çok kısa bir yayın olur, çok az sayıda insan tepki verir. “Ne olacak bu muhâlefetin hâli?” sorununu, sorusunu bile konuşmaya mecâli olmayan bir kesimle karşı karşıya da olabiliriz.

Deniz Özdemir diyor ki: “Kabullenmeli miyiz? Muhâlefet olsun iktidar olsun bu düzeni kabullenmek nasıl bir fikir?” Yani iyi bir fikir olmasa gerek. Son seçimde gördük, ülke neredeyse ikiye bölünmüş durumda: iktidârı isteyenler ve istemeyenler. İktidar tabiî 20 küsur yıldır sürdüğü için çok güçlü. Bugün Erdoğan grup toplantısında tam anlamıyla bir –hani ne derler?– şampiyonluk kazanmış takımların gösterisi gibi bir şey yaptı. Muhâlefetle dalgasını geçti vs.. Çok büyük bir gövde gösterisi yaptı. Ama bunu kabullenmek nasıl bir şeydir, nasıl olur? Bana çok mümkün gelmiyor. Kabullenme olmayacak; ama eskisi gibi sanki bunu çok da fazla takmama eğilimi şu aşamada çok gündemde gibi.

Ahmet Elden demiş ki: “Sizce muhâlefetin bütün diğer liderleri ve iki belediye başkanını cumhurbaşkanı yardımcısı yapma düşüncesi seçmende çokbaşlılık algısı yaratmış olamaz mı?” Olabilir. Bunlar geçmişte kaldı, ama bir ölçüde konuşmakta yarar var. Fakat şunu biliyorum: Meral Akşener’in Masa’ya tekrar oturtulması sürecinde diğer parti liderlerinin cumhurbaşkanı yardımcılığı söz konusu edilmeyip sâdece iki belediye başkanının cumhurbaşkanı yardımcısı olacağı söylendi, aktarıldı bana, güvendiğim bir kaynak tarafından. Bugünden bakıldığı zaman belki de İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın sâdece cumhurbaşkanı yardımcısı gösterilmesi daha etkili olabilirdi. Tabiî iş işten geçmiş durumda. O liderlerin de cumhurbaşkanı yardımcılığıyla artık hiçbir şekilde alâkaları yok. Alabildikleri milletvekillikleriyle yetindiler. Bu çokbaşlılık bir mesele olmuş olabilir; ama esas belirleyici olan husûsun o olduğu kanısında değilim.

Zeki Çelikten: “Yeşil Parti’ye çok anlam veriyorsunuz”. Yeşil Sol Parti’yi kastediyor herhalde. “Kendilerinden bir cacık olmaz, tıpkı Kılıçdaroğlu’ndan olmadığı gibi. Eğer farklı düşünüyorsanız siz Türkiye’nin realitesini çözememişsiniz”. Evet, Türkiye’nin realitesini çözüp çözmeme meselesi… Türkiye’nin realitesinin sağcılık olduğunu biliyorum. Bu konuyu en çok çalışan gazetecilerden birisiyim. Ülkücü hareketi, İslâmî hareketi yıllardır çalışan birisiyim. Ama Türkiye’nin dinamiklerini de biliyorum. “Yeşil Sol Parti’den bir cacık olmaz” –sizin tâbirinizle–; ama sonuçta %9’a yakın bir oy aldı. Yeni kurulmuş ya da ilk kez seçime giren, HDP adına giren bir parti. O hareket bu seçimde istediğine ulaşamamış olabilir, ama o hareketin Türkiye’deki önemini küçümsemek de Türkiye hakîkatlerinden uzak olmak olur. Kılıçdaroğlu’yla bir şey olmadığı meselesi zâten hep ne zamandan beri konuştuğumuz bir mesele. Kazanma ihtimâli bence yüksekti; ama olmadı. Bunda da kendisinin sorumluluğunun çok önemli olduğu kanısındayım. Seçim yenilgisinin birinci sorumlusunun Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu düşünüyorum. Ama bunun ne gibi sonuçlara yol açacağı meselesi esas olarak partisindeki bir tartışmadır.

“HÜDA PAR’ın alternatif bir Yeşil Sol Parti projesi olduğu söylendi. DSP ile yapılan ittifâkı da alternatif bir CHP projesi olarak görebilir miyiz? AKP yerli-millî muhâlefet projesi için başka ne yapar?” DSP’ye böyle bir anlam yüklemek kesinlikle mümkün değil. Bir tâne genel başkanları seçildi. O da Erdoğan için çok da fazla sorunlu bir olay değil. HÜDA PAR’ın HDP karşısında bir alternatif olması istenecektir. Ama bu da gerçekleşebilecek bir olay değil. Başka hususlar gündeme gelebilir. Tabiî öncelikle Erdoğan’ın ilgileneceği husus, muhâlefetin tekrar bir araya gelmemesini sağlamak ve özellikle Meclis’teki bâzı muhâlif partilerin ve bâzı muhâlif ya da iktidardan seçilmeyen milletvekillerinin bâzı durumlarda kendi yanında olması. Meselâ bir başörtüsü meselesinin söz konusu olduğu, âile ve başörtü meselesinin anayasa değişikliği söz konusu olduğunda, Gelecek, DEVA, Saadet, hattâ İYİ Parti’nin de desteğini almak isteyecek ve böylece muhâlefetin bir araya gelmesini engellemek isteyecektir bence. Şu aşamada bunu sağlasa bile bayağı bir mesâfe katetmiş olur. Kılıçdaroğlu da tam tersine muhâlefeti tekrar bir arada tutmaya çalışacak. Bugün saat 14.00’te yaptığım yayında bunu söyledim. Ama şu aşamada Kılıçdaroğlu’nun çağrısına iktidardan olmayan partilerden icâbet edecek herhangi bir partinin ve siyâsetçinin çıkacağını açıkçası sanmıyorum.

Can Serkan Ayan: “Benim eleştirim size. Yorumlarda da yazdım. Kılıçdaroğlu’nun vasıfsızlığını ve başarısızlığını gördüğünüz halde ısrarla net bir şekilde söylemiyor oluşunuz bence çok üzücü. En azından kendi adıma…” Yani yıllardır Kılıçdaroğlu bir partiyi yöneten genel başkanı. Vasıfsızlık vs.. böyle şeyleri söylemek, böyle şeyler düşünmek ve söylemek bir gazeteciye uygun hususlar değil. Öyle olduğunu düşünseydim söylerdim, ama öyle olduğunu düşünmüyorum. Kazanabilir olduğunu düşündüm, onu da özellikle Kılıçdaroğlu’nun kendisinden ziyâde tabandaki hareketliliğe bakarak söyledim; ama olmadı. Tabiî eleştirilerinize diyecek bir şeyim yok. Başarısız oldu Kılıçdaroğlu; ama yerel seçimlerde başarılıydı. Bu seçimde başarısız oldu. Bir sonraki seçime herhalde lider olarak girmeyecektir; ama belli de olmaz. Şu hâliyle bakıldığı zaman CHP’de çok büyük bir hareketlilik yok.

“Abdüllatif Şener NTV’deki ve Halk TV’deki çıkışlarıyla muhâfazakâr seküler yakınlaşmasını, yani helâlleşmeyi tamâmen bitirmek istiyor olabilir mi? Değilse amacı sizce ne olabilir?” Yani öyle büyük bir projenin söz konusu olduğunu düşünmüyorum. Böyle düşünenler var. Meselâ benim de birlikte yayın yaptığım Cihangir İslam –o da İslâmcı kökenli ve CHP’li– ya da bizde yayına tekrar çıkan Mehmet Bekâroğlu bunun organize olduğunu söylüyor. Ben Abdüllatif Şener’in böyle bir organizasyon yapabileceğini sanmıyorum. O artık devrini zâten çoktan kapatmış bir siyâsetçiydi. CHP ona bir tür hayat öpücüğü verdi, milletvekili yaptı. Ondan sonra da ilk olayda çekip gitti. Olay bu kadar basit. Onun bir helâlleşme projesini bitirmek, başlatmak gibi bir gücü olabileceğini düşünmüyorum.

“2011-2015-2018… hiçbir seçimden sonra muhâlifler için bu kadar büyük bir boşvermişlik olmamıştı. Yeni sistemde CHP’nin tek başına iktidar olma ihtimâlinin doğması mı bunun sebebi oldu?” CHP tek başına iktidar değil de Kılıçdaroğlu’nun seçilme ihtimâlinin çok yüksek olması çok büyük bir beklenti yarattı. Kamuoyu araştırmaları da bunu söylüyordu büyük ölçüde. Böyle bir beklentinin ardından yaşanınca… Erdoğan’ın kazanmasının en zor olduğu seçimi yaşadık ve kazandı. Olay bu kadar basit. Ve “Bundan sonra Erdoğan seçim kaybetmez” düşüncesi muhâlefette çok daha güçlü bir şekilde yer edecek. Onu önümüzdeki yerel seçimlerde göreceğiz.

“Sizce CHP ve Kılıçdaroğlu kamuoyunda çok tartışılırken ve CHP konuşulurken, seçimlerin diğer büyük kaybedeni İYİ Parti ve Akşener neden aynı büyüklükte tartışılmıyor? Akşener’e istifâ çağrıları gelmiyor?” Gelmiyor, ama şöyle bir şey var: Akşener sessizliği tercih etti. Herhalde bunları düşünerek, kendisini CHP’den ayrıştırmayı tercih etti. Muhtemelen bu hafta sonu kongrede bunun altını kalın bir şekilde çizecek ve faturayı büyük ölçüde CHP ve Kılıçdaroğlu’na yükleyecek. Bir diğer husus da şu açıkçası: MHP’yi bile geçememiş bir İYİ Parti var. İYİ Parti’ye yönelik beklentiler büyük ölçüde devre dışı kaldı. Onun için de insanlar İYİ Parti’yi çok fazla konuşmak istemiyor olabilirler. Yani çok önem atfedilen bir parti olmaktan çıktı İYİ Parti. Böyle bir realite var. Bu hafta sonu kongrede bunu nasıl değiştirecek açıkçası çok emin değilim — çok zor. İYİ Parti’nin yeniden böyle bir silkelenmesi –bir zamanlar %12-13-14 filan alıyor gözüküyordu–, öyle bir parti olabilmesi için bayağı bir uğraşması gerekiyor. 

Mehmet Derin: “ ‘Mart ayında bu kürsüye vedâ ediyorum’ diyen adam niye hâlâ kürsüye çıkıp konuşuyor? Bence buradan başlamak lâzım”. O “Vedâ ediyorum” lâfını, “Tabiî ki seçileceğim, bir daha da cumhurbaşkanı olarak gelmem” diye söylemişti. Seçilemedi; bu kadar basit. Evet, olay bu.

Alpagut Aras: “Tek suçlu Kılıçdaroğlu gibi gösteriliyor. Sanki tek sorun Kılıçdaroğlu’nun karizmasızlığı gibi. Gürsel Tekin filan utanmasa genel başkan adayı olacak“ demiş. Tek sorunun, tek suçlunun Kılıçdaroğlu olmadığı muhakkak; ama Kılıçdaroğlu’nun bu yüzleşmeyi, bu hesaplaşmayı, parti içerisindeki bu özeleştiriyi başlatma konusunda çok gayretli olmadığı da bir gerçek. Onu da kabul etmek lâzım. Yani olaya, Kılıçdaroğlu istifâ etsin etmesin meselesi olarak değil de, CHP’nin ve genel olarak muhâlefetin, Altılı Masa’nın vs. bir durum değerlendirmesi olarak bakmak gerekiyordu. Kılıçdaroğlu onu tam olarak başlatamadı. Bir şeyler değiştirdiğini söylüyor; ama onlar da çok fazla bir şey değil, yani MYK’daki değişikliklerin tek başına yeterli olacağını düşünmüyorum. Kurultayı bekletiyor şu anda. Kurultay da bayağı bir zaman alacak. Kurultay’dan sonra da yerel seçimleri bize bekletecek, öyle gözüküyor.

Deli Poyraz diyor ki: “Muhâlefetin bu hayal kırıklığı ve yılgınlığı üzerine iktidar bu atmosferde yerel seçimlere girecek. Büyük şehirleri tekrar kazanmak üzere”. Evet, işte zâten en önemli husus bu ve bu konuda önümüzdeki ilk olay, ilk ciddî olay bu. Bu konuda ne yapabilir muhâlefet? Bugün 14.00’teki yayında da bunu ele almaya çalıştım. CHP’nin adaylarına büyükşehirlerde diğer partilerin –özellikle İYİ Parti ve Yeşil Sol Parti tabiî ki önemli, diğerlerinin çok fazla oy getirmediği ortada– onların desteğini CHP adayları alabilecek mi? Meselâ Ekrem İmamoğlu İstanbul’da tekrar aday olursa, Mansur Yavaş Ankara’da tekrar aday olursa, İYİ Parti’nin ve HDP’nin ya da Yeşil Sol’un oylarını alabilecekler mi? Meselâ Yeşil Sol Adana’da, Mersin’de aday çıkaracak mı? İstanbul’da ve Ankara’da aday çıkaracak mı? Çıkarırsa bu adaylar yüzde kaç oy alacak ve bu CHP’nin ya da muhâlefetin en güçlü ismini nasıl etkileyecek? Bütün bunlar çok ciddî meseleler ve bu durum tabiî ki en çok iktidârın, Erdoğan’ın hoşuna gidiyor.

“Ekrem İmamoğlu’nun kendisinin belediye başkan adayı olmadan CHP Genel Başkanı olarak yerel seçimlere girmesini akla uygun buluyor musunuz?” — Levent Basut demiş. Böyle bir ihtimal var; ama kendi tercihinin tam bu olduğunu düşünmüyorum. Anladığım kadarıyla Ekrem İmamoğlu yeniden aday olmak istiyor; ama yeniden aday olurken de CHP yönetiminde kendisinin de dahil olduğu bir yeniden yapılanmayı istiyor. Yani bu nasıl olur? Bir kongre süreci var, kurultay diyor onlar biliyorsunuz, kurultay süreci var. Ekrem İmamoğlu’nun genel başkan adayı olmak yerine, kendisinin râzı olduğu ve kendisine belli bir güç tanıyacak olan bir aday konusunda Kılıçdaroğlu’nu iknâ etmesi daha gerçekçi ve burada da Özgür Özel ismi daha çok konuşuluyor. Yani şöyle diyelim: Özgür Özel aday olacak, İmamoğlu da destek verecek, Özgür Özel de İmamoğlu’nun partideki ağırlığını kabul edecek, Kılıçdaroğlu da bu olaya onay verecek. Böyle bir senaryo şu anda bir şekilde gündemde. Tabiî tek senaryo bu değil. İmamoğlu’nun kendisinin genel başkan adayı olacağı senaryosunun ben gerilerde olduğu kanısındayım. İmamoğlu’nun yeniden İstanbul’a aday olması muhtemel, çünkü İstanbul’u yeniden kazanmak istiyor CHP. Ve bunu da şu hâliyle bakıldığı zaman başarabilme potansiyeli en yüksek olan isim de İmamoğlu’nun kendisi. Daha önce iki kere kazandı; bu sefer yine kazanabilir. Yerine çok çok parlak, olağanüstü bir isim gelip belki İmamoğlu’ndan daha etkili olabilir. Şu hâliyle öyle bir isim gözükmüyor. Dolayısıyla İmamoğlu’nun yeniden İstanbul’da aday olmasının daha önde bir seçenek olduğu düşüncesindeyim.

Ruken Kaya demiş ki: “İttifak kelimesinin artık insanlarda bir bıkkınlık hissettirdiğini düşünüyorum. Halk ittifaklara artık güven duymuyor. Akşener’in masayı terk etmesi ve geri dönmesinin bunda payı büyük”. Evet, Millet İttifâkı için böyle oldu, ama Cumhur İttifâkı’nda da herkes çok memnun hâlinden. HÜDA PAR’ı da, Yeniden Refah’ı da, MHP’si de, dışarıdan destek veren Sinan Oğan’ı da, kendi listesinden girip vekil sokamamasına rağmen Büyük Birlik Partisi de, Demokratik Sol Parti de memnun. Demek ki sorun tek başına ittifak konseptinde değil; muhâlefetin bu sefer ittifak olayını çok açık bir tâbirle yüzüne gözüne bulaştırmasında. Tabiî ki sizin de dediğiniz gibi yeniden bir ittifakla, adı değişse de değişmese de buna “Dün olmadı, bugün olacak” dediğiniz zaman, birçok insan, “Ya yok, bizi kandırmayın” diyecek. Çünkü Altılı Masa böyle bir serüvendi. Bir yılı aşkın bir süre boyunca her ay toplandılar, toplandılar; metinler çıktı şu oldu bu oldu, sonunda hiçbir şey elde edemedi.

Doruk Samuray: “CHP’de Kılıçdaroğlu’nun istifâsına karşı çıkanlar, Kılıçdaroğlu giderse CHP’nin Baykal zamânı gibi milliyetçi-ulusalcı bir hâle döneceğini mi düşünüyorlar?” Böyle düşündüklerini sanmıyorum. Bir kere şöyle bir husus var: Ortaya çıkan pek bir isim yok. Böyle çok câzip bir isim olsa, belki onun üzerinden… İmamoğlu bir ölçüde, ama ben onun CHP liderliğini hemen istediği kanısında değilim, ama bir tartışma başlatıyor. Özgür Özel bir şekilde biraz mahçup bir şekilde söyledi. Ama onun da çok büyük bir heyecan yarattığını söylemek mümkün değil açıkçası. Dolayısıyla buradaki mesele, “Ya, Kılıçdaroğlu gidecek de yerine kim gelecek? Doğru dürüst kimse yok ki” gibi bir düşüncenin çok daha baskın olduğu kanısındayım. 

Atalay Mete: “Helâlleşmeyi en çok hak eden kitle CHP’liler değil mi?” Evet, doğru. CHP’li seçmenle helâlleşmesi lâzım CHP yönetiminin. Bunu nasıl yaparlar bilmiyorum. Kurultayda da olacağını, olacağını da sanmıyorum açıkçası — yani çok geç olur bir kere.

“Türkiye’de eksik olan güçlü bir merkez sağ. Erdoğan zamânında merkez sağ oluşmasını önlemek için Soylu, Ağar, Kurtulmuş gibi isimleri kendi potasında eritti. İmamoğlu merkez sağ bir parti kurmalı mı?” Merkez sağda bir şey yok; ama böyle bir boşluk var mı çok emin değilim. Bunu İYİ Parti belki doldurabilirdi, böyle bir boşluk varsa; ama İYİ Parti de bundan vazgeçti. Şimdi böyle bir yeri Ekrem İmamoğlu doldurur mu? Çok zor. Buna karşılık, ben geçen yayın yaptım, Yavuz Ağıralioğlu meselâ hem en milliyetçi pozisyonlar alıp hem de merkezde yeni bir tasavvur geliştireceklerini –yeni bir parti geliyor anlaşılan– söylüyor. Bu merkez meselesinin artık eski anlamı kalmadı diye düşünmek mümkün. Yine de merkez sağ iddialı bir hareket, güçlü bir lideri olan bir hareket çıkarsa bir şeyler olabilir belki. Ama şu hâliyle buna tâlip olan ya da olacağını düşündüğümüz isimlerin hiçbirisinin heyecan yaratma ihtimâli gözükmüyor. Ekrem İmamoğlu’nun da “Ben merkez sağ parti kuruyorum” demesi olamaz. Merkez parti diyebilir, sağ sol lâfını kullanmadan edebilir. Bu sefer de CHP’den, CHP tabanından bir reaksiyon gelebilir diye ürkecektir.

“Bence konuşulanın tam tersine, CHP’de lider değişiminin kendisi, başka değişim olmasa bile CHP için pozitif olur. Kılıçdaroğlu kalırsa, her şeyi değiştirsinler, yine oy kaybeder” demiş Deniz Şahin. Yani Kılıçdaroğlu değişmediği müddetçe yapılacak değişimlerin hepsi boşuna olur diyor izleyicimiz.

“İYİ Parti’nin Masa’dan kalkmayı yenilgiye bahâne olarak kullanacağı çok açıktı. Şimdi bunu yapıyorlar. Seçmeni ne kadar iknâ ediyor sizce bu?” Artık seçmen bu detaylarda filan değil. İYİ Parti’nin çok fazla konuşulmuyor olması, bu hafta sonu kongresi olmasına rağmen gündemde olmaması da bunu gösteriyor. İYİ Parti belki birazcık bir şeyleri unutulmaya bırakıp kongre sonrası yeni bir yol haritasıyla karşımıza çıkacak. Birtakım sürprizlerle karşımıza çıkabilir.

Sabah Altınsay: “Tâbir-i câizse CHP herkesten kazık yedi. Şimdi CHP hâriç hepsinin kaçacak yeri var”. Çok güzel. “Unutmayalım ki hepimiz ittifak taraftarıydık. Akşener çekip gidince kıyâmeti kopardık. Meğer yanlışmış” demiş.

“Muhâlefetin kazanması bu kadar garanti olan bir seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu onursal başkan olarak çekilmeli artık. Bundan sonra devam ediyor olması AKP’nin ekmeğine yağ sürmektir” demiş biri izleyicimiz. İsim yerinde sadece J harfi var.

Kürşat Göl: “Dünkü Ahmet Hakan’ın köşe yazısı bence muhâlefetin durumunu özetliyor. 14 Mayıs ile 28 Mayıs arasında Halk TV ve Sözcü TV yayınını kapatıp sâdece belgesel yayınlasalardı bu seçim kazanılabilirdi. Daha önce de sormuştum, tekrarlayayım: ‘Muhâlefetin durumu ne olacak?’ değil, sabah namazından, ezanından rahatsız olan CHP’lilerin durumunu konuşmamız lâzım”. Kürşat Bey, “sabah ezanından rahatsız olan CHP’liler meselesi” diye bir meselenin Türkiye’nin önemli bir meselesi olduğu kanısında değilim. Halk TV, Sözcü TV hakkında söylediklerinizde doğruluk payı olabilir; ama Ahmet Hakan köşe yazısı okumadığımı söyleyeyim. Onun için tam olarak ne dediğini bilmiyorum, çok da merak etmiyorum.

Yusuf Karataş: “Cüneyt Özdemir seçim sonuçlarıyla ilgili sizden özeleştiri bekledi. Neden ve nasıl yanıldınız?” Yusuf Bey, 1- Ben “Neden ve nasıl yanıldım?” başlığıyla yayın da yaptım. İlk günden îtibâren seçim sonrasında özeleştiri, muhâsebe –ne derseniz– bunları yaptım. Onu öncelikle söyleyeyim. 2 – Cüneyt Özdemir’in benden bir şey beklemek haddine değil, onu da söyleyeyim. Üçüncüsü, kendisi yayında demiş ki: “Benim önüme seçim sonuçları geldi, korktum, yayınlayamadım mahalle baskısından dolayı” demiş. Benim önüme gerçekten doğru olduğunu bildiğim sonuç geldiği takdirde –ki biz Medyascope’ta bunu yaptık–, o sonucu okuduk. “Aman bunu söylersem bilmem ne olur…” — böyle bir gazeteci değiliz. Yanlış yaptığımızda yanlışımızı da söyleriz. Bunun hesâbını da herkesle, dün bahsettiğim cenâzede olduğu gibi akrabalarımla da izleyicilerle de herkesle bunun hesâbını, tartışmasını yaparız, yaptık, yapacağız da. Biz açık, şeffaf, sivil gazetecileriz. Sırtımızı hiçbir yere dayamıyoruz. İzleyicilerimizden, okuyucularımızdan başka kimsemiz yok. Onun için şunu da tekrar söyleyeyim: Benim hep söylediğim — izleyenler, tâkip edenler bilir: Ayrılar ayrı yerde, aynılar aynı yerde. Herkesin yeri ayrı. Aynı mesleği yapıyor olmak insanların birbirleriyle yan yana durduğu anlamına gelmez. 

“CHP’ye küsen kitle yine CHP’ye döner mi? Yoksa gidecekleri bir yer var mı?” — Meriç Şafak Ejder sormuş. Çok da fazla gidecek yerleri yok, onu söyleyeyim. Küsme olayına şimdi şöyle bir şey söyleyelim: Muhâlefette çok güçlü bir hareket çıksa, bir lider çıksa, bir parti çıksa, bu CHP’den de birilerine alıp götürebilir. Meselâ çok ilginçtir, CHP’ye zamânında merkez sağdan gelen seçmenin bir kısmı, İYİ Parti merkez sağ olacak düşüncesiyle oraya yöneldi. İYİ Parti’nin 5 yıl önce aldığı oyların içerisinde çok ciddî bir miktarda CHP’den gelen oy da vardı. Ama sonra yürümedi, devam edemedi. Bir heyecan yaratacak herhangi birisi çıkarsa, herhangi bir parti çıkarsa, olabilir. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, CHP’den hayal kırıklığı yaşamış insanların gidebileceği yer pek gözükmüyor, şu hâliyle, bugün îtibâriyle…

“Zafer Partisi’nin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Barajı geçemeyeceğini bile bile bir buçuk milyon seçmen oy verdi ve dün Ümit Özdağ, MHP ve İYİ Parti ile milliyetçi ittifâkın siyâseten mümkün olduğunu söyledi.” Öyle bir ittifâkın siyâseten mümkün olduğunu sanmıyorum. Zafer Partisi’nin bir ara yakalamış olduğu ivmeyi sürdüremediği ortada. Tabiî ama yine belirli bir oy aldı. Özellikle de Sinan Oğan’a verdiği destekle seçimi ikinci tura bıraktırmış olmasının bir prestiji var, açık söyleyelim prestiji var. Büyük bir ihtimalle bekleyecek ve bütün partilerin, iktidardaki ve muhâlefetteki bütün partilerin erimesini, prestij kaybına uğramasını, insanlarda tepki oylarının artmasını bekleyecek ve bunun üzerine yine o bildiğimiz söylemlerle bunları kendine çekmeye çalışacak. Çok aceleci davranırsa etkili olmaz. Ama bekleyecek ve bir yerlerden kaçanların kendisine gelmesinin hesâbını yapacak. Ama demin de bahsettim: Meselâ Yavuz Ağıralioğlu da parti kuracaksa, zâten MHP var, İYİ Parti var, Büyük Birlik Partisi var, Zafer Partisi, şimdi bir tâne de Yavuz Ağıralioğlu’nun partisi gelecek. Zafer Partisi bütün bunların hepsiyle birlikte yarışmak zorunda. Çok kolay bir şey değil. Milliyetçilik alanı çok parçalı bir alan. Buradan bir birleşmenin çıkması ihtimâlini isteyenler, seslendirenler olur; ama kolay kolay gerçekleşeceğe benzemiyor. 

Murdok: “Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir geleceği olduğunu düşünüyor musunuz?” Bence artık çok fazla yok — şu hâliyle bakıldığı zaman. Zâten kendisi de bir sonraki seçimde kendisinin girmeyeceğini ya da aday olmayacağını bir şekilde söylemiş.

“Toplumsal muhâlefetin bir parçası olarak kendimi çok yalnız hissediyorum” demiş Mustafa Murat Orhan.

Murat Cevahiroğlu da: “O kadar umutsuzum ki siyâseti takip etmeyi bile bıraktım” demiş. Evet, Mustafa Murat ve Murat beyler, sizin gibi çok insan var. Ama siyâset öyle bir virüs ki, bir müddet sonra tekrar siz de gelirsiniz diye tahmin ediyorum. Ama belki yerel seçimlerle berâber olur. Şu hâliyle bakıldığı zaman kendini muhâlefette gören insanların umutsuzluğu, yılgınlığı çok yaygın ve açıkçası çok da fazla söylenebilecek bir şey yok.

Zahit Bey demiş ki: “Kılıçdaroğlu’nun, kırsaldaki insanların sâdece TRT izlediğini bilmediklerini söylemesi sizi de şaşırttı mı? Bunun farkında olmamaları, bu insanlarla yüz yüze görüşerek ulaşmaya çalışmamaları beni şok etti” demiş. Evet, haklısınız. Yani bu hakîkaten acayip bir şey yani. Hâlâ o şeyi nasıl söylediğini ben de tam anlayabilmiş değilim. Çok garip bir îtiraf aslında. Yani bu kadar Türkiye’nin ikinci büyük partisi olup, bu kadar Cumhuriyet’le yaşıt bir parti olup, Türkiye’nin önemli bir bölümünün realitesinden habersiz olmak kabul edilebilir bir şey değil açıkçası. Tabiî bunu görürsünüz: TRT izliyorlar, TRT’de size yer vermiyorlar, tamam, eyvallah. O zaman başka bir şeyler geliştirirsiniz. İmkânı var. Şunu unutmayın: CHP’nin elinde, muhâlefet partilerinin çoğunun elinde Hazîne yardımları şunlar bunlar, bayağı imkânlar var. Örgütleri var, kadroları, milletvekilleri var, şusu var busu var, belediyeleri var. Yani tamâm, iktidarla yarışamaz. İktidar devletin tüm imkânlarını kullanıyor falan, ama bu partiler de öyle boş değil. Yani bayağı bir seçim harcamaları yaptılar. Demek ki yanlış yere harcamışlar, öyle söyleyeyim.

“CHP’de genel başkanlık değişiminin ne zaman gerçekleşeceğini düşünüyorsunuz?” Evet, burada kongrede –kurultay onları tâbiriyle–, kurultayda değişme ihtimâli yüksek. Ama bir diğer ihtimal de Kılıçdaroğlu’nun kurultayda yeniden seçilip yerel seçime partinin başında girmesi ve yerel seçimden sonra bir şekilde görevi bırakması. Böyle bir senaryo da gündemde. Ama ilk akla gelen, kurultayda değişmesi. Tabiî burada önemli olan Kılıçdaroğlu’nun vereceği karar olacak, açık söyleyelim. Kılıçdaroğlu eğer tekrar aday olmak, tekrar başkan olmak istiyorsa, büyük bir ihtimalle o kurultay onu başkan seçer. Ona rağmen karşısına çıkabilecek bir isim görmüyorum. Eğer Muharrem İnce ayrılmamış olsaydı çıkardı. Kazanır mıydı bilmiyorum; ama çıkardı. Ama yeni bir Muharrem İnce şu anda CHP’de, yani Kılıçdaroğlu’na karşı aday çıkacak kimse gözükmüyor.

Özgür Gözübüyük: “CHP’nin kapanmasını ve SDP’nin…” –herhalde Sosyal Demokrat Parti, öyle bir isim herhalde– “…İmamoğlu tarafından kurulmasını bekliyorum. Kennedy’nin yaptığı gibi parti tabanını değiştirebilir belki”. Özgür Gözübüyük, yani nasıl söyleyeyim, dediğinizin çok ütopik olduğunu söyleyeyim. Bunların çok uzağında bir yerdeyiz. İyi bir fikir mi bilmiyorum, ama bu olacak bir şey değil.

“Muhâlefetin bu dağınıklığı yüzünden İstanbul ve Ankara da iktidâra geçerse nasıl bir gelecek görüyorsunuz?” Yani bugünkünden biraz daha kötü olur herhalde. Ama bu var olan umutsuzluk, yılgınlık hâli iyice baskın bir hâle gelir. Dolayısıyla muhâlefetin ne yapıp ne edip yerel seçim perspektifinde bir toplumsal hareketlilik yaratabilmesi gerekiyor. Aksi takdirde şu hâliyle, bugün seçim olsa, açıkçası yerel seçimde iktidar çok etkili olur, öyle gözüküyor. İnsanların ruh hâlinden gördüğümüz bu. Muhâlefetin kendini toparlaması lâzım. Bunu nasıl başaracak? Bir arada mı tek başına mı? Hangi söylemlerle? Hangi kadrolarla nasıl yapacak? İşte tam da bu: Ne olacak bu muhâlefetin hâli?

“Akşener kongrede, ‘Benim masayı terk etme noktasında haklılığım umarım anlaşılmıştır’ diyebilir mi?” Eh bunu zâten demiş gibi oldular. Ama o zaman da sorulur ki: “Öyleyse niye tekrar oturdunuz? Haklı idiyseniz, niye tekrar oturdunuz?” O 3 Mart-6 Mart meselesi dokunanı yakacak bir mesele. Onun için doğrudan bu konuya girer mi bilmiyorum. Ama “Biz zâten baştan beri bu konuda çekincelerimizi dile getirdik. Dayatma istemediğimizi söyledik” filan gibi şeyler söyleyecektir.

“Sizin yayında bahsetti. Ağıralioğlu bunca milliyetçi parti varken yeni bir parti kurarak nereye varmayı amaçlıyor olabilir? Başarısız olan İYİ Parti projesinin yerini Ağıralioğlu’nun partisi alabilir mi?” Çok erken, çok zor. İYİ Parti’nin bir karşılığı var sonuçta. Aldığı belli bir oy var, milletvekilleri var, Hazîne yardım var vs.. Buna karşı çıkabilmesi için çok güçlü bir rüzgâra sâhip olması lâzım. Öyle bir rüzgâr da yok. Ama o da bir şekilde partisini kurup, açıp, oradan bir şeylerin, dökülenlerin –demin Zafer Partisi için söylediğimi burada da söyleyebilirim–, bırakanların kendisine gelmesine çalışabilir.

Berkay Kaçar: “CHP’de arzu edilen değişim gerçekleşmezse, İmamoğlu başka bir partinin veya partilerin ortak adayı olabilir mi? CHP seçmeni de Kemal Bey’in görevi bırakmaması hâlinde partiye cezâ için destek verebilir”. Bu senaryolar yapılacak; ama İmamoğlu’nun CHP’nin dışında bir şekilde belediye başkanı olması formülü bugünden baktığımda bana gerçekçi gelmiyor. Büyük bir ihtimalle sonuna kadar, hem CHP içerisinde belli bir güç sâhibi olabilmeyi hem de yeniden aday olmayı zorlayacaktır ve büyük bir ihtimalle de kendisi isterse yeniden aday o olur.

Oktay Bey demiş ki: “İmamoğlu CHP’yi sağa çekecek diyenler var. CHP bundan daha sağı, Özdağ onu da deniyor şu an. Kılıçdaroğlu’nun sizce gerçekten bir ideolojik tarafı var mı?” CHP’ye merkez sol –sol dediğimiz zaman kızanlar oluyor–, şu hâliyle baktığımız zaman bir sol parti midir? Solun birtakım öğeleri var, bir gelenek var vs. var; ama çok da solda olduğu söylenemez. İmamoğlu CHP’yi bugünkünden daha sağa çeker mi? Yani burada şöyle bir husus belki olabilir: Merkez parti olma özelliklerini daha güçlü bir şekilde vurgulama iddiasına sâhip olabilir İmamoğlu. Onu yapacak olan merkez liderlerde genellikle bir dinamizm gerekiyor. Kılıçdaroğlu’nun belki de en büyük eksiği buydu. Yani partiyi merkeze çekmeye çalıştı aslında Kılıçdaroğlu da, ama kendisinin kişisel anlamda, yaşı vs. karizmasının pek olmaması gibi hususlarla zorlandı. İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’nun deneyip yapamadığını, başarılı olamadığını belki yapar. Yani bunu CHP’yi daha sağa çekmek olarak görmemek lâzım.

“Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan AKP’li seçmeni niçin iknâ edemedi? AKP tabanına alternatif bir çekim merkezi olamamalarının nedeni ne olabilir ve bundan sonra ne yapmaları gerekiyor?” Zaman zaman bu konuda yayın mı yapayım, yazı mı yazayım diye düşünüyorum, hep erteliyorum. Yani şu hâliyle bakıldığı zaman, meselâ niçin iknâ edemedi? Allah için, iknâ etme konusunda nasıl bir çabalarını gördünüz? Yani böyle çok büyük bir şey? Ben meselâ Ali Babacan’ı, Ahmet Davutoğlu’nu CHP tabanının çoğunluğu oluşturduğu mitinglerde konuşurken gördüm. Hani bir şey olsun, DEVA Partisi’nin düzenlediği bir aktivite olsun, orada Kılıçdaroğlu da bulunsun, biz de gazeteci olarak izleyelim — böyle bir olay görmedik. Meselâ Davutoğlu’nun memleketi Konya’daki iftara geldi Davutoğlu. Ama Ereğli’deki bütün faaliyeti de CHP’liler yaptı. Yani çok büyük bir çaba içerisinde olduklarını görmüyorum.

“Ruşen Çakır’a göre Kılıçdaroğlu nasıl bir tercih yapar?” Yani şimdi ilk aklıma gelen yerel seçime de CHP Genel Başkanı olarak girmek isteyecektir, benim düşüncem bu. Bir ihtimal İmamoğlu ve Özgür Özel –tandem deniyor değil mi?–, ikisinin birlikte hareket etmesi hâlinde onlara destek verebilir. Ama ilk aklıma gelen, kendisinin yerel seçime partinin başında girmek isteyeceği.

Hakan Mert: “Sizce yerel seçimden sonra 2028’e kadar seçimsiz bir dönem mi geçireceğiz?” Vallahi ben artık erken seçim demeye tövbe ettim. Bütün seçimler zamânında olacak diyeyim de kendimi kurtarayım. Geçen sefer, biliyorsunuz, erken seçim bekledim, olmadı. Biraz erkene aldılar, ama çok da fazla erkene almadılar. Normal şartlarda olağanüstü bir durum olmadığı takdirde –ki Türkiye’de her zaman olağanüstü durumlar olabilir– 2028’e kadar seçim olmaz. Erdoğan’ın erkenden bir seçim yapmasını gerektirecek bir durum şu hâliyle gözükmüyor.

“Ekrem İmamoğlu İstanbul’da tekrar aday olup kaybederse, sizce siyâsî hayâtına nasıl devam eder?İYİ Parti’ye geçer mi veya Mansur Yavaş ile berâber bir parti kursa halkta bir karşılığı olur mu?” Bir kere, seçime girip kaybederse, o büyük bir çöküntü olur, onu hesâba katmak lâzım. Şunu deseydiniz, yani “Seçime girip tekrar kazandıktan sonra yeni bir parti kurar mı?” deseydiniz, o zaman daha ilginç bir senaryo olabilirdi; ama seçime girmiş kaybetmiş bir Ekrem İmamoğlu, yeni bir heyecânı başlatmakta zorlanır. İYİ Parti’ye geçme seçeneğinin gündemde olacağını düşünmüyorum. Çünkü İYİ Parti, Ekrem İmamoğlu gibi birisini çekebilecek bir havada değil. Yarın öbür gün böyle bir havaya da sâhip olabileceğini düşünmüyorum.

“Erdoğan’ın kişiliğinin, egosunun sizce kendisinden sonraki AK Parti dönemine hazırlık yapılmasına el vermesini bekliyor musunuz?” Vallahi, şimdi muhâlefet konuşuyoruz, onun için bunu… Yani ilginç bir soru, ama açıkçası şu anda ne diyeceğimi bilmiyorum. Onu başka yayınlara saklayalım.

“Dağılmış, iç çekişmeler yaşayan muhâlefet nedeniyle Erdoğan’ın daha rahat ve daha baskıcı mı olacağını düşünüyorsunuz Levent Gültekin’in aksine?” Şu anda çok baskıcı olmasını gerektiren bir durum yok. Olması gerektiğinde oluyor, kimse de pek bir şey yapamıyor. Şu hâliyle, şu âna kadar daha sâkin ve bir mutluluk sarhoşluğu içerisinde giden bir iktidar var. Şu ekonomi, yarın bir fâizler açıklansın, biraz hareketlensin ortalık, o zaman göreceğiz. Erdoğan’ın daha rahat, daha yumuşak ya da daha sert olacağını söylemek için şu anda elimizde çok fazla bir şey yok. Levent’in söylediği, hani fotoğraflarında şöyle gülüyor bilmem ne falan, bunların bir yere kadar anlamı olabilir; ama esas olarak konjonktür bunu belirleyecek. Baktığımız kadarıyla, gördüğümüz kadarıyla, şu anda Erdoğan’ın Batı’yla da arasında çok fazla bir sorun yok. Komşularıyla olan meselelerde de bayağı bir düzelmeler var. Suriye ile olan ilişkileri de iyice rayına oturtursa, onu çok strese sokacak bir durum gözükmüyor. Öyle bir halde de olağanüstü bir baskı yapmasını gerektirecek bir durum olmayacak. Toplumsal muhâlefet yükselirse bir şeyler değişir, ama toplumsal muhâlefet ne üzerinden yükselecek? Ekonomi üzerinden yükselmedi, bunu gördük. Ne üzerinden yükselecek açıkçası şu hâliyle kestiremiyorum.

“Solda güçlü demokratik birlik sağlanması hiç gündeme gelmiyor. Aksine gittikçe sağa kayan, halkı kazanmak için sağa benzemeye çalışan bir sol var.” Bu öteden beri olan bir durum. Ama solun da artık Türkiye’deki hâlini görüyoruz. Çok da kabuğunu kıramıyor. Bu nedenle sol nasıl bir güç birliği yapar bilemiyorum. Birleştikçe bölünen bir solumuz var biliyorsunuz. Onun için şu aşamada bunlar çok hayâlî meseleler.

Hakan Mert: “Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olarak gireceği bir yerel seçimde CHP İstanbul, Ankara, Antalya, Mersin, Adana, Hatay belediyelerini yeniden kazanabilir mi?” İşte bütün mesele. “Ne olacak bu muhâlefetin hâli?” dediğimiz zaman, esas bunları soruyoruz. Bu sâdece liderlikle ilgili bir olay değil. Onun dışında, CHP kendini nasıl yeniden yapılandıracak? Söylemini nasıl yeniden inşâ edecek? Kadroları nasıl olacak? Ve tabiî ki diğer muhâlefet partileriyle ilişkisi nasıl olacak? Bütün bunların hepsini bir arada değerlendirmek lâzım.

Evet, yavaş yavaş toplayalım. Ben kısa sürer sandım, ama maşallah, insanlar birazcık siyâset konuşmaya başlamış. Bu iyi haber, çünkü açıkçası uzun bir süredir, seçimden sonra yaptığımız yayınlarda insanların eskisine kıyasla çok daha kayıtsız ve ilgisiz olduğunu görüyorduk. Bu kadar soru beklemiyordum açıkçası. İyi olmuş; yani nasıl söyleyeyim? Bu da bir şeyin işâreti herhalde.

Necdet Perçineli sorusuyla noktayı koyalım: “Muhâlefet bu kadar kötü durumdayken, Erdoğan en kötü durumda bile devlet imkânlarıyla seçim kazanabiliyorken, bir daha seçim nasıl kazanılacak?” Bunu da şöyle söyleyelim: 68 olaylarında Fransa’daki o çok meşhur duvar yazısı: “Gerçekçi ol, imkânsızı iste”. Gerçekçi olmakla olur, imkânsız gözüken şeyleri yapmakla olur. Bu pekâlâ mümkün. Muhâlefet bir mûcize gerçekleştirdi. Kazanması kesin gibi olan bir seçimi kaybetmek için elinden geleni yaptı. Belki şimdi yeni bir mûcize gerçekleştirir ve kaybedecekmiş gibi gözüktüğü yerel seçimlerde çok büyük bir başarı gösterir. 2019 biraz da böyle olmuştu. 2019’un bir tekrârı pekâlâ olabilir. Ama bunun için her şeyden önce tabiî ki inanmak, ama bunun gereklerini de yerine getirmek şart. Bugün îtibâriyle bakıldığı zaman muhâlefet bu noktada değil. Ama pekâlâ bu noktaya gelebilir. İşte önümüzdeki süreçte, biz gazeteci olarak, siz vatandaş olarak bütün bunları görmeye, tâkip etmeye, sorgulamaya çalışacağız.

Evet, hepinize çok teşekkür ediyorum. Çok iyi bir yayın oldu. Burada noktayı koyalım. Bir şeyi not düşeyim: “Transatlantik” normalde bu saatteydi. “Transatlantik” de bir yaz molası verdi. Ömer ve Gönül biraz dinlenmek istediler. Herhalde Temmuz ortasında tekrar “Transatlantik”le karşınızda oluruz diye tahmin ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.