30. İstanbul Caz Festivali başladı | İşte programa dair bilmeniz gerekenler

İstanbul Caz Festivali bu yıl 30 yaşında. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Garanti BBVA’nın sponsorluğunda düzenlenen İstanbul Caz Festivali, 7-18 Temmuz tarihleri arasında, popüler ve yeni isimlerle dolu bir program sunuyor.

Festivalin klasik mekânlarına bu yıl Parkorman’ın yanı sıra Robert Kolej eklendi. Festivalin diğer konserlerine The Marmara Esma Sultan Yalısı ve Sultan Park-Swissôtel the Bosphorus ev sahipliği yapıyor. Festivalin bu yılki etkinlikleri hakkında festivalin direktörü Harun İzer ile Medyascope okuyucuları için konuştuk.

Caz Vapuru

  • Festivalin bu yıl 30.cusu düzenleniyor. İlk günden bugüne baktığımızda neler söylemek istersiniz? Türkiye’de kültür işi üretmek, hele de bir festivali otuz yıl boyunca istikrarlı bir şekilde düzenlemek kolay değil. Nasıl başladı, nasıl devam ediyor?

Evet, çok güzel bir soru, çok teşekkürler. Tabii İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul festivallerinin daha da öncesi var. İlk İKSV bu sene elli birinci yılında, elli yılı geçirmiş bir kurum. Tabii bütün bunların birikimiyle bunlar oluyor ve bir ekip işi aslında bugünün sonunda. Büyük ekipler, iyi bir bilgi ve deneyim birikimi, onları başarıyla uygulayabilen, onları iyice içine sindirmiş, her seferinde neyi, nasıl yaptık, neyi iyi yaptık, neyi doğru yaptık, neyi yanlış yaptık diye değerlendirmek, o sürekliliği sağlamak… Aslında tam bir sürdürülebilirlik dersi bence bu. Ben de sonuçta bu festivalin belli bir süre içerisinde yer aldım. Ben üçüncü festival direktörüyüm. Yani İstanbul Caz Festivali gerçekten bu otuz yılı bütün kurum ve kültür alanındaki birikimlerle birlikte sürdürüyor. Umarım biz de bu süreç içerisinde güzel sonuçlar elde etmişizdir, seyircilerimiz de.

  • Festival, batı ve doğuyu birbirine bağlayan bir perspektif çiziyor. Amerika’dan Güney Kore’ye kadar birçok grup var. Bu sanatçılar iki yakayı birbirine bağlayan İstanbul’un ruhuna nasıl bir katkı sağlıyor?

Caz müziği aslında Amerikan kökenli bir müzik. Ama aslında bir taraftan da hikayesi, doğuşu ve gelişimi itibarıyla çok evrensel veya küresel bir müzik tarzı olmuş durumda. Amerika’dan başlamış, Avrupa’ya yayılmış. İşte değişik coğrafyalarda, o coğrafyaların müziğiyle birleşmiş, başka renkler kazanmış, başka yerlerde başka açılımlar elde etmiş. Ve evet şu anda Güney Kore’den de çok başarılı cihaz grupları dinleyebiliyoruz. İşte Türkiye’den de yerel etnik müziklerle karışık çok başarılı işler yapan, çok yeni, yaratıcı işler yapan sanatçıların dünya sahnelerinde yer aldığını görüyoruz. Bunların hepsi çok güzel. Dolayısıyla biz de İstanbul Caz Festivali’nde bu çeşitliliğe olabildiğince yer vermek istiyoruz ki o çeşitlilik zaten işin doğası içinde geliyor. Biz yurt dışında festivalleri takip ettiğimizde, başkaları neler yapıyor diye baktığımızda da aslında bu çeşitliliği görüyoruz, yaşıyoruz. Küresel bir köydeyiz. Değişik renklerini görmek, tanımak nasıl ki Güney Kore sineması aslında bize farklı bir hayatın, farklı bir yaşamın değişik renklerini ve tatlarını açıyor diyelim, müzikten de bunu elde ediyoruz aslında. O renklere yer vermek bizim için gerçekten çok keyifli.

Fatoumata Diawara

  • Bütün konserler ve gruplar güzel ama gerçekten dinlenmesi gerekir dediğiniz bir grup var mı?

Aslında bu çok tuzak diyebileceğim bir soru. Şimdi bir festivalin başında olan o programın sorumlusu olan kişinin kalkıp da “Ben şunu tercih ederim” demesi tabii çok doğru değil, ben bunu diyemem açıkçası. Tabii ki aslında hepsi sevdiğimiz ve başarılı bulduğumuz gruplar olduğu için olabildiğince programımıza kattık. Biraz daha gözden kaçmış isimler olarak biraz altını çizeyim. Bizim mesela gece gezmesinde çok başarılı İsrailli bir ekip var onları mutlaka böyle bir seyircimizin + 1’li gece gezmesinde yakalamasını tavsiye ederim: Fatmata Diavara. 17 Temmuz’da Esma Sultan yalısında gerçekleşecek konseri. Müziği kadar kendisi de çok renkli ve canlı, dolu dolu bir insan.

Aynı zamanda o Kuzey Afrika’nın güzel renklerini de üzerinde taşıyor. Biraz onun dış görünümüne, duruşuna, kıyafetine de yansıyor. Ben o konserin çok eğlenceli ve keyifli geçeceğini düşünüyorum, kaçırmamalarını tavsiye ederim. Ve tabii Park Orman’da gerçekleşecek olan üç gecemiz. O akşamlar da aslında festival ruhunu dolu dolu yaşayacağımız geceleri yansıtacak, bunun gibi bir sürü konserle birlikte.

The Lumineers Adamlar

  • Neden Parkorman?

Evet Parkorman’da çok güzel konserlerimiz var. 12 Temmuz’da üç gece üst üste Parkorman’da olacağız. Parkorman, aslında İstanbul’un şu anda geldiği büyüklükte vaha gibi bir yer. Bir yandan doğanın içinde, bir yandan altyapısı ve kurulumu itibarıyla çok uzun yıllardır hizmet veren bir alan. Konser yapmaya da uygun bir alan. Yani aslında orman dokusunu bozmadan yeşili doyasıya yaşayabileceğimiz bir yer. Birazcık şehirden kopmaya da fırsat veriyor -ki bunu metroyla sağlayabiliyor.

  • +1 Gece Gezmelerinden söz edebilir misiniz?

+1’li gece gezmesi bizim festivalde yine klasikleşmiş bölümlerden bir tanesi oldu. Bir gecede Moda’da, Kadıköy’de çok sayıda mekân çok sayıda konser, bir konser maratonu aslında. Bu bizim yurt dışında değişik etkinliklerde gördüğümüz ve çok sevdiğimiz bir uygulama. Biz bunu Türkiye’de 7.ci kez yapıyoruz. Bu sefer yine dört farklı mekânımız var Moda’da: Moda Sahnesi, Drakixel, The Wall ve Kadıköy Sineması. Ve buralarda üst üste on grup çıkacak. Seyirciyi aslında biraz zor bir seçim bekliyor. Hangi konsere gitsem onu mu bunu mu izlesem… İşte şurada on beş dakika kalıp çıksam mı bunu sonuna kadar izlesem mi veya bir anda girip bir beş dakika bakayım derken böyle çok etkilenip sonuna kadar kalacakları bir konser olacak belki de. Çok güzel olacağına eminim herkes için.

Kovacs // Riff Cohen & Okay Temiz “The Ritual” // Mert Demir // Takeshi’s Cashew

  • Genç Caz +’da genç gruplara kapılarını açıyor. Bunun için de bir şeyler söyleyebilir misiniz?

Tabii Genç Caz + bizim aslında bir genç müzisyenleri destekleme ve onları uluslararası festivalde yer alarak biraz daha teşvik etme amaçlı yaptığımız bir proje. Yirmi bir yıldır sürüyor aslında. Bayağı da uzun bir süre olmuş.

Yine dediğim gibi burada amatör, yarı amatör, daha önce müzik sahnesinde çok büyük profesyonel çalışmaları olmamış grupları özellikle davet ediyoruz. Onların demolarını dinleyen bir seçici kurulumuz var. Hepsi çok başarılı, müzisyen veya müzik yorumcularından oluşuyor. Günün sonunda altı tane topluluk belirlenerek festivalde sahne alma hakkı kazanıyor. Hem festivalin caz bölümündeki konserlerde yer alıyor bu arkadaşlarımız. Aynı zamanda son iki yıldır -bu yıl üçüncüsü olacak- bir de albüm projesi başlattık ki o da çok bence önemli ve faydalı oldu. Yani bu katılan grupların festivalde sahneye çıkıp konser vermesinin yanı sıra birer tane özgün parçalarını istiyoruz onlardan. Özgün parçalarını festivalden sonra kaydediyoruz. Stüdyo, profesyonel bir kayıt aşamasına giriyoruz ve o kayıtlar daha sonra İstanbul Caz Festivali’nin işte dijital mecralarda bir değerleme albümü olarak yayımlanıyor. Yani bu altı gruba aynı zamanda profesyonel müzik kariyerlerinde bir adım daha atma, kayıtlarıyla biraz daha görünür olma, daha uzun vadeli destekleme açısından bir girişimimiz oluyor. Bu da bizim için tabii çok değerli ve uzun yıllar da sürdürmeyi düşünüyoruz, şimdiden iki albüm yayımlandı. Bu seneki genç yazın Genç Caz +’nın sonuçlarıyla beraber üçüncü albüm de yayımlanacak.

Morcheeba Alfa Mist Ekin Beril Mammal Hands

  • Festivalin kapanış konseri olan ‘’Festivalin 30. Yılında İstanbul Caz’ının Üç Kuşağı’’ hakkında bilgi verebilir misin?

Festivalin son akşamı 19 Temmuz’da, “İstanbul Caz’ının Üç Kuşağı” isminde güzel bir gecemiz var. Festivalin otuzuncu yılında Türkiye’den caz müzisyenlerinin özellikle öne çıkarıldığı bir gece. Burada aslında bizim için İstanbul’da cazın, caz müziğinin güçlü olması çok doğal geliyor tabii ki ama bir yandan da İstanbul cazı diye bir gelenekte olduğumuzu söylemek mümkün. Yine küresel ölçekte baktığımızda buradan çok sayıda sanat çıkıyor: İstanbul’da müzik okulları var, caz müziğine özel okullar var, bir sürü caz kulübü var, mekanlar, sanatçılar var ve ciddi bir kuşak yetişti burada. Biz de bu konserde bu üç kuşağın üç farklı temsilcisine -aslında çok sayıda müzisyen var tabii işin içinde- ayrı ayrı yer verelim istedik. İpek Göztepe Quintet bunların en genci. Gecenin açılışını onlar yapacak. Kimileri Avrupa’da, Amerika’da farklı yerlerde müzik kariyerlerine, profesyonel kariyerlerine devam eden arkadaşlarımız, çok genç, capcanlı bir ekip sahnede olacak. Ardından Selengül’ün Blue Band’ı sahne alacak ki Selengül’e çok başarılı müzisyenler eşlik ediyor. Engin Recepoğulları, Ozan Musluoğlu, başka bir sürü isim var. On müzisyen sahnede olacak o akşam. Bulut Gülen var isimlere ek olarak. Bu isimlerin aslında hepsi şu anda cazın Türkiye’deki en güncel, en can damarını temsil eden, potansiyelleri en yüksek noktasında olan çağdaş müzisyenler. Ve Selen Gülün de özellikle bir kadın piyanist olarak hem Türkiye’de hem dünyada başarılı projeleriyle Türkiye’yi temsil eden bir isim caz alanında.

Festival ve etkinlik programı hakkında daha fazla bilgi almak için hem sosyal medya, Instagram sayfalarına bakılabilir. Hem caz.iksv.org veya iKSV.org adresinden her türlü detaylı bilgiye ulaşılabilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.