Türk toplumu öfkeli bir toplum mu? Türkiye’de nasıl bir toplum psikolojisi var? Toplumsal kutuplaşma mı öfkeyi körüklüyor, öfke mi kutuplaşmaya neden oluyor? Öfke ile şiddet arasında nasıl bir ilişki var? Psikiyatrist Fatih Altınöz ve Psikiyatrist İlker Küçükparlak, Medyascope’a konuştu.
Uzmanlara göre Türkiye’de toplumu kutuplaştıran etmenlerin başında siyasi söylem etkili olsa da toplumun duygu durumunda etkili olan yalnızca bu değil. Genel seçimler sırasında yükselen tansiyon, ekonomik kriz, baskı ortamı, işsizlik gibi etkenler de toplumda kutuplaşmayı ve öfkeyi beraberinde getiriyor. Toplum davranışının değişkenliğine dikkat çeken psikiyatrist Fatih Altınöz’e göre bu psikoloji son yıllarda giderek yükselen bir ivme sergiliyor. Altınöz, toplumda önceden kestirilemeyen, neşeden öfkeye saniyeler içinde geçebilen, bütün duyguları uç noktalarda yaşayan, enerjisini gel-gitler içerisinde harcayan, bitâp bir psikolojik döngünün hakim olduğunu belirtiyor.
Küçükparlak, Türkiye’de yoksullaşma, afet gibi sorunlar karşısında kolektif bir öfke görülmediğini ancak ekonomik kriz gibi sorunlar karşısında kolayca tetiklenen ve şiddete dönüşen bir öfkenin varlığından söz etti.
Durumu “öfkeden çok, tırmanan bir şiddet ve saldırganlık hali” olarak tanımlayan Küçükparlak, bu durumun bireyselden toplumsala birçok katmanla açıklanabileceğini dile getirdi.
En bireysel katmana kaynak kıtlığını koyan Küçükparlak, şöyle devam etti:
“İklim değişikliği nedeniyle ciddi düzeyde açlık çekmeye başlayan kutup ayılarında ‘kanibalizm’ davranışı gözlenmeye başlandı. İstikrarlı bir şekilde yükselen enflasyon nedeniyle ev sahibi ve kiracılar arasında gözlenen şiddet davranışları, bu çerçeveden ele alınabilir.”
Diğer bir unsurun ise, kutuplaştırıcı toplumsal iklim çerçevesinde şiddetin adeta meşrulaştırılması olduğunu söyleyen Küçükparlak, “Çaresizlik ve biriken öfkenin ötekileştirilen bazı gruplara yönelmesi, tarih boyunca rastladığımız bir fenomen. Ekonomik krizler, faşizmin yükselmesi için elverişli bir zemin oluşturur ve kriz nedeniyle biriken öfke birtakım gruplara yöneltilir. Türkiye’de inşa edilen göç politikaları, göçmenlere yönelik öfke ve şiddetin tırmanmasıyla, söylemi sadece göçmen karşıtlığından ibaret olan bazı siyasi aktörlerin parti tabanları ile orantısız bir şekilde yüksek oy potansiyeline ulaşmalarıyla sonuçlandı” diye konuştu.
“Milliyetçi Cephe döneminde her mahallede, her okulda çok daha serti yaşandı”
KONDA’nın Ocak 2019’da yaptığı “Türkiye’de Kutuplaşma” raporundan yola çıkarak Türkiye’deki kutuplaşmanın önüne nasıl geçilebileceğini anlatan Küçükparlak, günümüzde yaşanan maddi kaygılar, demokrasiye güvenin sarsılması gibi konuların da toplumdaki şiddet ve saldırganlığı tetiklediğini söyledi.
Küçükparlak, kutuplaştırmayı sonlandırmayı amaçlayan bir siyasi iradenin olması gerektiğini belirtti ve “Siyasi irade kutuplaşmayı arzu ettiği sürece, bunun önüne ancak siyasi iradenin zayıflatılarak geçilebileceğini düşünüyorum” dedi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Öfke ve kutuplaşma arasındaki ilişkiyi anlatan Fatih Altınöz de, ülkedeki kutuplaşmanın II. Mahmut’a kadar dayandığını söylüyor. Kutuplaşmaya değinen Altınöz şöyle dedi:
“Kutuplaşmanın dozu arttığı kesin ama 12 Eylül öncesi, Milliyetçi Cephe döneminde, her mahallede, her okulda, her meslek örgütünde, her dernekte çok daha serti yaşandı. Bu tarihsel, coğrafi ve siyasi kazadan ortaya çıkan enkaz ne Batı’ya ne Doğu’ya benzetilebilir. Ülkemiz Avrupa ile Asya kıtaları arasında gerçekleşen bir trafik kazasına benzetilmişti. Bu tuhaf kazadan doğan iki katman da aslında kendi içinde homojen değil. İkisi de çok farklı ve zaman zaman birbiriyle benzeşen unsurlar barındırıyor ve kolayca tanımlanmaya uygun değil. Siyasi tansiyonun azaldığı dönemlerde kutuplaşmanın şiddeti de azalıyor fakat bitmiyor ve bitmeyecek gibi.”
“‘Şiddetin her türlüsüne karşıyım’, modern insana ait bir klişedir”
Son yıllarda Türkiye’de hukuka güvenin de dramatik biçimde erozyona uğradığını söyleyen Küçükparlak, bu durumun ilk bakışta görünenden daha derin etkileri olabileceğini söyledi:
“‘Şiddetin her türlüsüne karşıyım’ sözü modern insana ait bir klişedir. Kabile gibi kan bağı ile tarif edilen gruplarda şiddetin her türlüsüne karşı falan olunamaz. Adalet, ‘dişe diş, kana kan’ şiârı ile tesis edilebilir. Devletin adaleti tesis edeceğine olan inanç çöktüğünde ‘adaletin üstünlüğü’ de tesis edilemez ve ‘dişe diş, kana kan’ şiârına geri dönülür. Ülkemizde her türlü şiddet biçimindeki tırmanışın en önemli unsurunun bu durum olduğunu düşünüyorum” dedi.
“Depresyon insanlığın doğal hali oldu“
Depresyonun pek çok ülkede yaşanan bir durum olduğunu söyleyen Altınöz, Türk toplumunun yaşadığı kafa karışıklığını 19. yüzyıl Rusya’sına benzetti ve “Günümüzün o dönemden en önemli farkı, kapitalizmin küreselleşerek daha da vahşileşmesi nedeniyle gezegenin ekolojik açıdan kendi sınırlarına dayanmış olması ve bu tiranlıkla içine girdiğimiz dijital çağ” dedi.
Altınöz sözlerine şöyle devam etti:
“Sıradan insanlar, onlara yaşatılan hayatlara ancak depresyon içinde uyum sağlar hale geldi. Depresyon, insanlığın doğal hali oldu neredeyse. İnsanın depresyondan daha da içine doğru, psikoz derecesinde, gömülmeye yüz tuttuğu bir çağdayız.”