Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: Ateistler de cennete gidebilir mi sahiden?

Cuma günü İhsan Eliaçık ile, izleyicilerin soru, görüş ve eleştirilerini aldığımız bir canlı yayın yaptık. Başlık, Prof. Server Tanilli’nin bir zamanlar çok ilgi görmüş kitabı “İslam çağımıza yanıt verebilir mi?”den mülhem “Müslümanlar bu dünyaya cevap verebilir mi?” idi. Sohbetin bir yerinde, 1980’li yılların sonunda yaşanmış bir olayı hatırlattım.

Olay şuydu: Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Süleyman Ateş bir Kuran tefsiri yayınlamaya başlamış (Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsîri, 1988-1992 (12 cilt), daha sonra bu tefsirin özetini Milliyet ve Hürriyet gazeteleri okuyucularına dağıttılar) ve “Cennet Müslümanların tekelinde değildir” diye özetlenebilecek bir tez ileri sürmüştü. Ve sosyal medyanın vs. olmadığı bir dönemde İslami camianın korkutucu bir lincine maruz kalmıştı.

Kimbilir belki o tarihte Prof. Ateş’e öfkelenenlerden biri olan Eliaçık bu olayı hatırlatmam üzerine sözlerine “Süleyman Hoca’nın kastı diğer tek tanrılı dinler, yani Yahudilik ve Hıristiyanlıktı, ben bugün daha ötesini söyleyeceğim” diye başlayarak şöyle devam etti: ”İyi, dürüst ve adil olan herkes cennete girebilir. İyi, dürüst ve adil olanı, benim inandığım Allah yakmaz. Buna deistler, ateistler ve agnostikler de dahil!” dedi.

Ve tabii ki onun “Ateistler de cennete gidebilir” sözü çok ilgi çekti, tartışmalara yol açtı. İlginç olan kendilerini dindar ve ateist olarak tanımlayan çok sayıda kişi Eliaçık’a karşı çıkmakta birleştiler.

Bir zamanlar İslami hareket

Başlıktaki “Ateistler de cennete gidebilir mi sahiden?” sorusunu cevaplama gibi bir iddiam yok, hiç olmadı, bundan sonra da bu tür soruları cevaplamaya çalışmayı asla düşünmüyorum. Ama bu ve benzeri sorulara cevabı olduğunu düşünenleri konuşturmaya, tartıştırmaya hiçbir itirazım yok.
Bu yazıda da bu soruyu değil, Prof. Ateş’e yönelik linçten günümüze nelerin değişip nelerin aynı kaldığını irdelemek istiyorum.

Öncelikle, 1980 sonlarında “Ateistler de cennete gidebilir mi?” diye bir tartışma yürütmeye elverişli bir zemin yoktu. Çünkü muhalefette ve yükselişte olan İslami hareket, gidilen yoldan sapmaya yol açacağı kaygısıyla bu tür iç tartışmalara kesinlikle kapalıydı. Örneğin İslam dünyasında yeni yeni yeşeren İslam ile demokrasiyi bağdaştırma arayışlarına mutlak bir ambargo uygulanıyordu. Ali Bulaç ve arkadaşlarının başlattığı, Müslüman olmayanlarla -tabii ki İslamiyetin çizeceği sınırlar içerisinde- bir arada yaşama formülü gibi sunulan “Medine Vesikası” tartışması da serpilip gelişemeden bastırıldı.

İç tartışmalardan kaçınmanın en büyük bahanesi de dışarıdan gelen ve “İslam düşmanı” olarak nitelenen saldırılardı. Halbuki yükselişteki İslami hareketi durdurma telaşıyla devletin “gerçek sahipleri” ve onların “sivil destekçileri” tarafından geliştirilen itiraz ve eleştiriler öyle çok büyük teyakkuzlar gerektirecek kadar ciddi ve hayati değildi.

Çok şey değişti

Haksızlık etmemek lazım bütün engellemelere rağmen İslami hareket içinde yeni, farklı şeyler söylemeye çalışanlar oluyor, fakat ne zamandır kullanılmayan “fıkıh despotları” tarafından hızla etkisizleştiriliyorlardı. Günümüzde “fıkıh despotu” tanımını fazlasıyla hak eden çok sayıda isim var ve bunlar özellikle sosyal medya sayesinde hızla ünleniyorlar. Ancak kimi zaman Kuran’ı, kimi zaman hadisleri, kimi zaman fıkıh kitaplarını, genellikle de hepsini birden kullanarak yaptıkları çıkışlardan bir şey elde edebildikleri söylenemez. Yani despotlukları geçmişte kaldı. Sadece dikkat çekiyorlar, o kadar.

Zira çok şey değişti. Bazılarını sıralamaya çalışalım:

  • Her şeyden önce İslamcılar yıllardır iktidarda. İktidara yürürkenki safları sıklaştırma ihtiyacıyla, iktidarı korumak için safları sıklaştırma ihtiyacı çok farklı;
  • İktidarda İslamcıların pulları tel tel döküldü. Daha önceki duruşların, söylemlerin, ilkelerin vs. kalıcı değil, geçici olduğu alenen ortaya çıktı;
  • Bu büyü bozulmasının getirdiği dejenerasyonla birlikte özellikle entelektüel kapasitesi yüksek olanlarda ciddi savrulmalar oldu. Büyük kısmı siyasi iktidarın aparatı haline geldi; bir kısmı kendi köşesine çekilip görünmez oldu; sayıları az olmakla birlikte bazı isimler yeni, eleştirel ve kışkırtıcı fikirlerle hem kendileri o eski yapıdan koptu, hem de birçok kişinin kopuşunu hızlandırdı;
  • Devleti ele geçirme iddiasındaki İslamcıların bunu yaptıklarının sandıkları sırada bizzat devlet tarafından ele geçirilmeleri zaten toplumda müesses din anlayışları, kurumları ve şahsiyetlerinin sorgulanmasını beraberinde getirdi ve din ile araya mesafe koyma eğilimini güçlendirdi. Buna bağlı olarak agnostizm, deizm, hatta ateizmin güçlendiğine ve buna bağlı olarak görünürleştiğine tanık olduk. Dindar ailelerin çocuklarının da bu eğilimlerin etkisi altında kaldıkları devletin kurumları tarafından bile itiraf edildi.

Din elden gidiyor

Yaşananları şöyle özetlemek mümkün olabilir: Eskiden dindarlar dış tehditler nedeniyle dinin elden gittiği alarmını verir ve seferberlik çağrısı yaparlardı. Ve bu “dış tehditler” İslami hareketi engellemekten ziyade güçlendirirdi. Yeni dönemde “iç tehditler” nedeniyle din ve buna bağlı olarak dindarlar sahiden zor bir süreç içine girdi.

Eskiden “öteki”ni suçlayarak dindar kalmak mümkünken şimdi dindar kalabilmek için diğer dindarları, özellikle her türden iktidar sahiplerini ve onların dayattıkları kurumları, anlayışları sorgulamak, gerektiğinde araya mesafe koymak gerekiyor.

Sonuç olarak bir zamanlar hayal gibi görünen Hıristiyanlar ve yahudilerin ötesinde agnostikler, deistler, hatta ateistler birer meşru özne olarak görülüp bu dünya ve öbür dünya için onlarla ortak bir sözleşme arayışına girmek son derece normal bir şey.

Kısacası dindarların kendileri gibi olmayanların kaderini belirleme hakkına sahip olmadıklarını kabul etmelerinin vakti geldi de geçiyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.