CHP’nin karar kurultayı geride kaldı, delegeler “değişim” dedi. CHP’nin kurultayını Ankara’da takip eden Ruşen Çakır, Özgür Özel’in kazandığı tarihi kurultayı dört farklı yayında değerlendiriyor. İlk bölümde Çakır, “Nasıl oldu da oldu?” sorusuna yanıt aradı.
Yayına hazırlayan: Sahra Atila
Merhaba, iyi günler. Dün Ankara’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin 38. Kurultayı vardı. Gazetecilik hayâtımda çok kurultay, kongre izledim; Refah Partisi, Fazilet Partisi, AKP başta olmak üzere, ama aynı zamanda CHP ve Kürt hareketlerinin değişik partilerinin kurultaylarını da yerinde izledim. Çok ilginç şeyler gördüm; ama bu dün izlediğim herhalde en târihî olaylardan birisiydi. Birincisi miydi emin değilim, belki olabilir. Çünkü CHP târihinde ilk defa bir genel başkan kurultayda kaybetti. O anlamda 100 yıllık bir partinin târihinde ilk kez bu olay yaşandı. Peki nasıl oldu da oldu?
Açıkçası herkes –gazeteciler ve partililer gazetecilere, gazeteciler gazetecilere, partililer partililere– orada hep, “Ne olur? Kim kazanır?” sorusunu soruyordu doğal olarak. Onun dışında da eş dost, telefonla, WhatsApp’tan vs. aynı şeyi soruyorlardı. Hattâ son seçim fiyaskosundan sonra benim birçok dostum arasından, “Kim kazanır söyle tersini oynayayım ve kazanayım” diyenler oldu. Ben de sütten ağzım yandığı için bir görüş belirtmemeye çalıştım — dünkü yayınları izleyenler görmüştür. Ama Kılıçdaroğlu’nun –genel başkan sıfatıyla yaptığı– ilk konuşmasını izledikten sonra, bir dakikayı bulmayan hızlı bir değerlendirme yapıp, Kılıçdaroğlu’nun o kadar öfkeli olmasının kendisi için iyiye delâlet olmadığını, onu kazanacağına emin görmediğimi, bir tereddüt olduğunu söyledim. Tabiî o, arada kaynadı, birçok şey oldu ve baktığımız zaman kurultay salonunda bayağı bir Kılıçdaroğlu hegemonyası vardı.
Genel merkez ona göre hazırlıklar yapmıştı. Videolarda sâdece Kılıçdaroğlu vardı, Özgür Özel’in salona girdiğini göstermediler meselâ. Ve biliyoruz ki kurultaya gelene kadar Kılıçdaroğlu ve ekibi ellerinden geleni yapmıştı. Meselâ ne yapmıştı? 760 delege –yanılmıyorsam– imzâ vermişti. Bu neredeyse tek başına kurultayı kazanmasına yetecek sayıda delege. Yani zâten, “Bu kadar kişi imzâ verdiğine göre Kılıçdaroğlu kazanır” diyordu birçok kişi. Onun dışında 95 milletvekili, yanılmıyorsam 45 il başkanı, 11 büyükşehir belediye başkanı –yani Ekrem İmamoğlu dışında hepsi–, eski milletvekilleri vs. bir kuyruk hâlinde Kılıçdaroğlu’na destek, daha doğrusu bağlılık ve sadâkat gösterisine girdiler. Bütün bu karambolün içerisinde Özgür Özel’in 600 imzâyı toplayabildiği söylendi. 750’ye, 600 gibi bir rakam vardı ve “Kılıçdaroğlu kazanacak herhalde” görüşü çok daha yaygındı. Aslında bu uzun zamandan beri böyle. Kılıçdaroğlu seçimi kaybettiğinden beri, CHP seçimini kazanmaya çalıştı; bunu biliyoruz. Elinden geleni yaptı. Artık neler döndü, nasıl olduysa. Mustafa Sarıgül ve oğlunun bu süreçte etkili olduğunu gördük. Bu başlı başına Kılıçdaroğlu için hazin olay.
Şunu çok iyi hatırlıyorum –hatırlıyorum dediğim, dün oldu–; arkadaşım Murat Aksoy, gazeteci, şimdi Politikyol’dan ayrılıp kendi mecrâsını kurdu, onunla sohbet ederken kendisine Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin öyküsünü anlattım. Onun yaşı tam ermediği için 12 Eylül’ün sonrasında –biz o zaman lise yıllarındaydık ya da liseyi yeni bitirmiştim– ve Kenan Evren cuntası, Kenan Evren’in eski bir arkadaşına, yine emekli Orgeneral Turgut Sunalp beye bir parti kurdurdu ve devletin bütün imkânlarıyla o parti desteklendi. Hatta tarîkatlar kafakola alındı vs..
Ve biz de dışarıdan bakan insanlar olarak, solcu insanlar olarak dedik ki: “MDP alacak; bakalım Halkçı Parti ve ANAP ne kadar alacak?”. Ve biz o rejimin süreceğini düşündük, ama sonra seçmen çok esaslı bir tokat attı. MDP üçüncü parti oldu. Bunu Murat’a anlattığımda şunu söylemeye çalışmıştım: Seçmenin, delegenin –artık her ne ise– bir sağduyusu var ve belli anlarda, her türlü bastırmaya rağmen bunu pekâlâ bertaraf edebiliyor ve kendi arayışını ifâde edebiliyor, özellikle sandıkta. İşte bunu gördük. Peki nereye gitti o 700 imzâ? 700 küsur imzâ nereye gitti, 95 milletvekili vs.? Onlar ilk tur oylamasından sonra salonu büyük ölçüde boşalttılar zâten. Ama şu da gözüktü ki daha önce Muharrem İnce’nin aday olduğu dönemlerde de benzer olaylar yaşanmıştı. Muharrem İnce’ye belli sayıda delege imzâ veriyordu; ama seçimde onun iki hattâ üç katı oy alabilmişti Muharrem İnce. Burada da birtakım insanlar, ne olur ne olmaz diye, Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimâli yüksek diye ona imzâ verebiliyorlar. Milletvekilleri o basın toplantısındaki fotoğraf karesine giriyorlar. Biliyorum 11 belediye Büyükşehir Belediye başkanının büyük bir kısmı, “Ya, biz bu imzâyı veriyoruz ama, ya kaybederse ne olacak? Özgür Özel” –ve Ekrem imamoğlu tabiî, Özgür Özel’in en büyük destekçisi o– “beni tekrar aday göstermezse” diye endîşelenmişlerdir.
Rakamlar artık onu çok net bir şekilde söylüyor. İmzâ verenlerin bir kısmı sahte imzâ vermiş. Ya da şöyle söyleyeyim: Kalbi başka türlü, ama imzâyı veriyor; fakat oyunu Kılıçdaroğlu’na değil Özgür Özel’e veriyor. Bunu yaşadık, daha önce de yaşanmıştı. Bu sefer çok daha bâriz bir şekilde yaşandı. Kılıçdaroğlu da anladığım kadarıyla bunun farkındaydı ve ilk konuşması sonra cevâben yaptığı konuşmanın hepsinde fazla hırçındı, öfkeliydi. Söylediği yine çok fazla bir şey yoktu. Zâten seçimden sonra yapması gereken birçok şeyi yapmadı ve parti içi iktidârına tutunmaya çalıştı, etrâfına bir grup insan toplayabildi. Orada da bâzıları –şahsen tanıyorum– birçok insan yanlış hesap yaptı. Herhalde şimdi, dün geceden îtibâren kara kara düşünüyorlardır. Bâzıları açık bir şekilde Kılıçdaroğlu’na angaje oldular, destek oldular. Şunu da özellikle söylemek istiyorum: Seçim sonrası dönemde Kılıçdaroğlu’nun yanına topladıklarına ve yanından ayrılanlara bakılınca da işlerin onun için pek iyi gitmediği görülüyordu. Sonuçta delege ilk turda Özgür Özel’in bir oyu eksik oldu biliyorsunuz; onun üzerine tabiî ikinci turda çok büyük fark oldu.
Dün Medyascope yayınında, gerek Hıdır Göktaş gerek Göksel Göksu, isâbetli bir şekilde İstanbul’daki iki turlu seçime benzettiler. Gerçekten böyle oldu. İstanbul’da nasıl ikinci turda ara açıldıysa burada da öyle oldu. Baktılar ki Kılıçdaroğlu’nun artık kazanma şansı yok; tercihlerini Özgür Özel’den yana yaptılar ve burada şöyle bir soru var — kurultay sırasında bu çok dolaştı zâten: Kılıçdaroğlu çekilecek. Kılıçdaroğlu çekilebilirdi; ama o rivâyetin dolaştığı sırada çekilmesi mümkün değildi. Çünkü oylama başlamıştı. Normal şartlarda tüzüğe göre oylama başlamadan önce ikinci tur ya da birinci turun öncesinde adaylıktan çekilme olabiliyor — ki İlhan Cihaner ve Örsan Öymen birinci turun öncesinde, oylama başlamadan çekildiler. Eğer oylama başladıktan sonra çekildiklerini söyleselerdi, pusuladaki adları duracaktı ve oylama sürecekti. Bunu da tabiî bizim deneyimli meslektaşımız Ankara temsilcimiz Hıdır Göktaş, ilk andan itibâren, dört koldan haber yağarken, “Kılıçdaroğlu çekiliyormuş” denirken, Hıdır dedi ki: “Çekilemez. İstese de çekilemez. Çünkü oylama başladı”. Nitekim Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylıktan çekilmesi gibi oldu. Muharrem İnce’ye oy geldi ve o oylar da sayıldı, kendisi çekilmiş de olsa. Kılıçdaroğlu çekilemedi bile. Herhalde şimdi onu düşünüyordur: “Ya, bâri ilk turun ardından çekilseydim de bu büyük fark olmasaydı” diye. Neyse, kendi bileceği iş.
Bugün kurultayla ilgili dört video yapıyorum, bu ilkiydi. Bir sonrakinde doğrudan Kılıçdaroğlu’nu anlatacağım, orada daha uzun uzun bunları konuşuruz. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.