Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır’ın konuğu Elise Massicard: Muhtarlar üzerinden Türkiye’de devlet-toplum ilişkileri

Ruşen Çakır’ın konuğu Türkiye’de muhtarlarla ilgili ilk kapsamlı çalışmayı yapan Elise Massicard. Massicard, bu yayında İletişim Yayınları’ndan çıkan “Mahalleyi Yönetmek” kitabını neden yazdığını anlattı. Massicard, saha çalışmasına dayanan “Mahalleyi Yönetmek” kitabında muhtarları ele alarak Türkiye’deki devlet toplum ilişkilerine değindi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Bugün bu yayında Türkiye’nin muhtarlarını konuşacağız ve Türkiye’nin muhtarlarını bir Fransız araştırmacıyla konuşacağız: Élise Massicard. Élise Massicard, Fransa’da Paris Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde öğretim görevlisi ve uzun bir çalışmanın ardından İletişim Yayınları’ndan Türkçesi çıkan Mahalleyi Yönetmek kitabını yaptı. Evet, Élise Massicard konuğumuz. Élise, merhaba. 

Élise Massicard: Merhaba.

Biz seninle çok eskiden tanışıyoruz. Ve senin bu arada Türkiye üzerine yaptığın bir Alevîlik çalışman vardı. Onun dışında da sürekli olarak sâdece Türkiye çalışıyorsun, değil mi?

Élise Massicard: Evet, doğru. Sâdece Türkiye. 

Şunu soracağım — kitapta da bahsediyorsun: Çok eski bir kurum olmasına rağmen muhtarlar konusunda doğru dürüst bir çalışma olmadığını söylüyorsun ve bunu yapmak da sana nasip olmuş. Neden bu yoktu ve sen neden yapmak istedin böyle bir çalışmayı? Öyle başlayalım. 

Élise Massicard: Tamam. Teşekkür ederim öncelikle. Gerçekten muhtarlar çok az incelenmiştir sanırım. Bence bunun farklı sebepleri var. Belki birinci sebebi, muhtarlar önemsiz sayılmış gibi. Neden? Çünkü boyutları çok yerel, yani mikro-yerel de diyebiliriz. Mahalle ya da köy, küçük yerler. Baktığın zaman, meselâ Türkiye hakkındaki siyâset bilimi böyle yerel siyâsetle zâten pek ilgilenmemiş. Onun için yerel politika, yerel siyâset hakkındaki çalışmalar hem az, hem de muhtarlar ya da muhtarlıkların bu yerel siyâsette nasıl bir yeri olduğu da pek belli değil zâten. Bir de başka bir sebebi daha var, çünkü muhtarların yetkileri az. Zayıf bir kurum gibi gözüküyor. Meselâ bütçeleri yok mahalle muhtarlarının, çok yetkileri de yok. Onun için pek incelenmemiş, yani önemsiz sayılmış. Başka bir sebebi, bence, biraz benzersiz bir kurum olduğu için. Yani belediyeler bütün dünyada var ve meselâ idârî bilimlerde olsun, siyâsî bilimlerde olsun belediyeler üzerinde bir sürü çalışmalar var. Karşılaştırmalı araştırmalar da var. Ama muhtarlık fazla yerlerde yok. Sâdece Türkiye’de değil aslında, yani bütün eski Osmanlı topraklarında benzer şeyler var. Meselâ Irak’ta var muhtarlar ya da Lübnan’da var. Ama başka yerlerde yok. Belki benzeri bir şeyler olabilir, ama tam da aynı değil. Onun için muhtarlık, bu kurum biraz benzersiz olduğu için, başka yerlerde benzeri olmadığı için böyle bir kategori yok idârî bilimlerde ya da siyâsî bilimlerde yok böyle bir şey. Onun için yerleşik, yani sosyal bilimler kategorilerine pek uymadı, uymuyor aslında. 

Peki sen niye ilgilendin?

Élise Massicard: Ben niye ilgilendim? Çünkü aslında beni ilgilendiren günlük siyâset, yani günlük derken, hani özellikle beni ilgilendiren devlet-toplum ilişkileri ve bunların günlük ilişkileri. Onun için beni ilgilendiren, halkın, insanların günlük hayatlarında devlete ya da kamu kurumlarına nasıl gittikleri, nasıl bir ilişkide oldukları. O beni ilgilendiriyordu ve onun için de aslında muhtarlık kurumuna benzersiz olduğu için de ben çok meraklıydım. Yani neler yapıyorlar bu muhtarlar, nasıl çalışıyorlar, bunun siyâsî sonuçları ne oluyor? Meselâ insanlar neden muhtarlara gidiyor? —Ki bürokrasi de var yani, başka kurumlar da var. Çünkü muhtarların özellikleri benim çok ilgimi çekti; daha doğrusu, özellikle benzersiz olduğu için. Bir de, yetkilerinin az olduğu doğru; ama bence insanların günlük hayâtında önemli bir konumu var. Çünkü muhtarlar derken bâzen insanlar gülüyor, ama bir sürü hikâye çıkıyor, yani herkesin muhtarla birkaç hikâyesi var. Ve devletin bir yüzü oluyor bence. Devletlerin farklı farklı yüzleri var; okul var, asker var, bir sürü yüzü var. Muhtar da devletin bir yüzü ve biraz özel bir yüz. Bu özelliği araştırmak istiyordum ben ve bu araştırmayı çok zevkli yaptım. Gerçekten herhalde en çok sevdiğim, beğendiğim araştırmam oldu. 

Evet, belli. Yani şimdi baştaki yola çıkışınla ortaya çıkan çalışmaya baktığımız zaman, 400 sayfaya yakın bir kitap çıkıyor karşımıza; birçok bölümü var. Yani insan heyecanlanmadığı bir şeyi bu kadar uzun yazamaz diye düşünüyorum. Peki nasıl yaptığını da soracağım. Çok sayıda muhtarla görüştün ve anladığım kadarıyla onların izinleriyle faaliyetlerini yerinde gözledin galiba. İstanbul ağırlıklı mı oldu? Sâdece İstanbul’da mı yaptın, yoksa nasıl oldu?

Élise Massicard: Evet, sâdece İstanbul’da yaptım. Neden? Çünkü ben o zaman Türkiye’de İstanbul’da oturuyordum ve yapmak istediğim sâdece görüşmek değildi, yani biraz tâkip etmek, günlük faaliyetlerini, muhtarların mahalle sâkinleriyle ilişkilerini tâkip etmek istiyordum. Aslında çok fazla farklı muhtarla görüşmedim. 6 tâne muhtar seçtim ve onlarla tekrar tekrar görüşme yaptım ve onların muhtarlıklarına gittim ve çok zaman geçirdim orada. Hani muhtarlıklarda neler oluyor, insanlar neden geliyor, ne istiyor, sonuçlar nasıl oluyor? Tabiî muhtarlar da seçiliyor. Onun için hani böyle çok güzel bir imajları olmasını filan istiyorlar, normal bir şey. Ve ben bu imaj konusuna girmeden, gerçekten faaliyetlerini ve nasıl bir sosyal ilişkileri olduğunu araştırıyordum orada. Onun için biraz farklı bir araştırma oldu yani. Görüşmeler önemli oldu tabiî; ama bu gözlemler daha önemli oldu. Bir de muhtarlar konusunda yazılı kaynaklar çok az. Tabiî kanun var, ama arşivleri yok. Yani böyle yazılı izleri fazla yok bir yerde. Onun için bu gözlemler çok önemli oldu ve gerçekten bu muhtarlık yaşamını görmek istiyordum. 

Kitabın girişinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçildikten hemen sonra muhtarları Ankara’ya toplamasıyla başlıyorsun — ki çok anlamlı bir giriş. Zâten Erdoğan’ın o muhtar toplantılarıyla berâber, insanlar tekrar muhtarların olduğunu, bir güç olabileceklerini hatırladı. Zâten senin de girmen o anlamda önemli. Son dönemde pek yapmadı galiba; ama bir süre sürekli bunu yaptı. Kitabın da girişinde bu olduğu için, buna çok anlam atfediyorsun, bence de çok önemli. İlk başta şey gibi geldi insanlara, Türkiye’de de: “Ya, ne gerek var? Ne işine yarayacak?” gibi geldi, ama belli ki Erdoğan bir de aşağıdan gelen bir siyâsetçi olarak bu olayı kavramış herhalde. 

Élise Massicard: Evet, doğrudur. Herkes çok merak ediyordu, yani nasıl bir şey diye. Çünkü böyle bir şey hiç yapılmamış. Yani Cumhurbaşkanı muhtarlarla hiç görüşmemiş herhalde. Onun için biraz ilginç bir şeydi. Bence farklı boyutları var bunun aslında. Bence dediğin gibi, Erdoğan aşağıdan geldiği için o kuruma tekrar böyle değer vermiş. Ama daha genel bir boyutta onlara şöyle değer verdi: Hem demokrasinin temel taşları olarak değer verdi ve kendisini böyle Türkiye’nin baş muhtarı olarak gösterdi. O da çok önemliydi bence. Ne zaman yaptı bunu? Cumhurbaşkanı seçildikten hemen sonra aslında. Başbakan olduğu zaman yapmadı bunları. Direkt cumhurbaşkanı seçildikten sonra yaptı. Bence bu kurumu yeniden yapılandırmak istiyordu Erdoğan. Ve nasıl yaptı onu? Hatırlarsanız bu büyük toplantılarda çok genel konuşmalar yapıyordu Erdoğan. Ve bu buluşmalar medya üzerinden çok gösteriliyordu. Meselâ televizyonda, internette de var; yani bütün metinleri vardı en azından. Bütün konuşmaların bütün metinleri vardı tek tek. O durumda yaptığı konuşmalar insanlara çok ulaşmış. Ve bence onu yaptığı zaman, muhtarları halk temsilcileri olarak kullanıyordu. Yani muhtarlar aracılığıyla halka hitap ediyordu. Onun için o da bence biraz halka yakın gösterilmek için, biraz böyle popülist söylemine yakın bir yaklaşımdı o. Ve aslında bu buluşmalar büyük bir şeydi. Aslında başlangıçta her hafta yapmak istiyordu, ama tam olarak bunu yapamadı, biraz daha az yaptı. Ama yine de sanırım Türkiye’de aşağı yukarı 50 bin muhtar var; aşağı yukarı 20 bin muhtarı Saray’a dâvet etti. Çok önemli bir şey. Çünkü muhtarların yarısı oraya gitti ve Erdoğan’ın konuşmalarını direkt olarak dinledi. Ondan sonra herkes onlara sordu: “Nasıldı? Gördün mü? Neler oldu?” diye. Yani halka çok yakın, halkla bağlantıyı biraz daha sıkılaştırmak için bunu yaptı. Ama sanırım aslında sâdece bu buluşmalar daha genel bir politikanın kamu yüzüydü, kamu boyutuydu. Çünkü aslında başka karar alındı o zaman. Erdoğan meselâ birçok girişimde bulundu o konuda, muhtarlar konusunda. Meselâ muhtarların maddî durumlarını çok iyileştirdi. Görevlerini yerine getirme koşullarını çok iyileştirdi. Bir de yerel idârelerle ve git gide merkezî iktidarla bağlarını güçlendirmek istiyordu bence. Yani tam olarak bir muhtar politikasıydı. Sadece bu buluşmalar yoktu; başka girişimler de vardı ve daha böyle genel bir politikaydı o. Ve bir ilkti sanırım Türkiye’de. 

Kitap boyunca temel olarak muhtarlığın melez kimliğinden bahsediyorsun. Hem bir seçilmiş olmaktan dolayı halktan geliyor olmaları, hem de devleti temsil ediyor olmaları gibi böyle melez bir kimlik. Ve Erdoğan’ın buluşmalarına baktığımız zaman da, meselâ bir taraftan Erdoğan muhtarlar üzerinden halka ulaşmaya çalışıyor; ama diğer taraftan muhtarlar aracılığıyla halk hakkında bilgi edinmeye de çalışıyor. Burada verdiğin örnek var ya hani: “Teröristi vs. tabiî ki devlete söyleyeceksiniz”. Yani orada onun çifte kimliğini birlikte değerlendiriyor. Hem onlara bir halk siyâsetçisi yaklaşımıyla yaklaşıyor, hem de aynı zamanda devletin görevlisi gibi yaklaşıyor. Bu melez kimlik muhtarlık için bir avantaj mı, yoksa gerçekten onların işlerini zorlaştırıyor mu?

Élise Massicard: Çok iyi bir soru soruyorsun. Bence en önemli soru o. Muhtarların konumunun temel sorunu ve temel boyutu da bu melez konum. Çünkü dediğin gibi muhtarların konumu çok belli değil. Hem bir yandan kamu görevlilieri, ama öbür yandan halkın temsilcileri, seçilmiş insanlar. Onun için hem bu kamu idâresinin bir parçası; ama aynı zamanda halka çok yakın ve zâten bunları halk seçiyor. Yani tam olarak arada kalıyor muhtarlar. Ve bu hem avantajları oluyor, hem de dediğin gibi hayatlarını çok zorlaştırıyor. Avantajdır; çünkü aynı zamanda halkı biliyorlar, insanlarını biliyorlar, sâkinlerini, mahallelerini biliyorlar. Tabiî köy muhtarlarıyla ilgili araştırma yapmadım; ama sanırım ki aynı şekilde ya da daha da çok belki sâkinleri biliyorlar. Onları çok iyi biliyorlar derken, yani günlük hayâtları, durumları, âileleri, çevreleri falan her şeyini biliyorlar ya da bilebiliyorlar daha doğrusu. Çünkü meselâ büyük mahallelerde, bâzen böyle 50 bin insan bir mahallede yaşıyor, herkesi tanımak ya da bilmek mümkün değil. Ve aslında, nasıl derler ona, kayıtlı olmayan şeyleri de biliyorlar. Meselâ kayıtsız iş ya da resmî kayıtsız olan şeyler çok zâten. Ama muhtarlar günlük hayatta oldukları için bunları ya biliyorlar ya da bilebiliyorlar. Yani onun için onların kurumları bu tür şeyleri açıyor. Ve onun için, dediğim gibi meselâ Erdoğan bunu istemişti onlardan. Hani illegal faaliyetler, teröristler falan olup olmadığını bileceğini sanıyorlar. Yani nasıl derler, pardon, Türkçem biraz bozuk, teröristlerin olup olmadığını bilmesi lâzım yani muhtarların, Erdoğan için. Erdoğan onu istiyor yani, bilmelerini istiyor ve sâdece bilmelerini istemiyor; devlete söylemelerini istiyordu. Bir bürokrat bunu bilemez. Çünkü insanlar arasında yaşamaz. Yani aynı şekilde değil. Onun için o bilgi, muhtarların insanlar hakkındaki bilgisi çok önemli bir kaynak oluyor ve oluşturuyor. Hem seçim için hem idâre için hem yönetim için çok büyük bir kaynak bu. Ama tabiî aynı zamanda muhtarlar insanların içinden gelmiş. Onlar onun komşuları, akrabaları falan. Yani muhtarlar bir bürokrat ya da bir memur gibi davranamaz. Çünkü dünya görüşü başka. Yani sâdece bir devlet memuru olamaz ve sâdece devlet için davranamaz. Çünkü tabiî bunun hem görevleri var; ama aynı zamanda insanlarla bir sürü ilişkileri var ve bilgisi var. Onun için çok zor bir durum aslında. Onun için bence önemli olan, şimdi bildiğimiz gibi bürokrasi yani devlet kurumları çok rasyonelleşmiş, e-devlet var meselâ. Bir sürü şey internet üzerinden yapılabilir falan. Ve o durumda muhtarların konumu çok ayrı. 

Onu en sonda soracağım. Arada bir şeyi sormak istiyorum. Şimdi özellikle devletten sosyal yardım almada vatandaşın aracısı muhtarlar, bildiğim kadarıyla. Özellikle yoksulluk ilmuhaberi, yani onun hak ettiğini vs.’yi o düzenliyor — ki AKP iktidârının da özellikle son 20 küsur yılda çok ciddî bir ayağını oluşturuyor bu, öyle değil mi? Yani bu sosyal yardım dağıtma, kimi zaman yiyecek kimi zaman doğrudan nakit yardımı vs. gibi ve burada muhtarlar çok kilit bir rol oynuyor. Ve bu aynı zamanda şeye de müsâit sanki; bir tür yozlaşmaya, yolsuzluğa da müsâit sanki.

Élise Massicard: Bu sosyal yardımlar konusu çok önemli ve çok karışık bir konu. Çünkü bir sürü sosyal yardımlar var, kurumlar veriyor. Şimdi şöyle bir şey var: Muhtarlar bu alanda önemli bir rol oynuyor. Çünkü fakirlik belgesi veriyorlar ve fakirlik belgesi, hepsi değil ama sosyal yardımların çoğunluğu için gerekiyor. Şimdi şöyle bir şey var: Muhtarların rolü sâdece bu fakirlik belgesini vermek değil, yol da gösteriyor yani. Çünkü biliyorlar: Nerede, kim, hangi yardımlar ne zaman veriliyor, süreç nedir falan bunları biliyorlar ya da biraz yardım edebiliyorlar. Daha önce muhtarın merkezî bir rolü vardı. Yani bâzen bâzı yardımları kendisi dağıtıyordu. Çünkü bir sürü konuda, meselâ kömür direkt muhtarlara veriliyordu. Muhtarlar da ondan sonra kendi sâkinlerine dağıtıyordu. Şimdi bunlar olmuyor. Çünkü dediğin gibi yolsuzluklara yol açılabiliyordu. Şimdi şöyle oluyor: Bâzı kurumların kendisi biraz kontrol etmek istiyorlar süreci ya da kime verdiklerini. Yani kurumlar farklı farklı şeyler yapıyor, ama yine muhtar çok önemli bir rol alıyor. Neden? Çünkü insanları biliyor. Yani meselâ bir sürü kurumun listeleri var, bilgileri var. Meselâ insanların ne kadar para aldıkları falan, bir sürü bilgileri var; ama yine muhtara soruyor. Çünkü muhtar, kimler neler yapıyor biliyorlar. Yani o bilgi konusunda muhtarlar hâlâ çok önemli; ama direkt değil, sâdece biraz danışmanlık konumunda ya da yol gösterici rolünde çok önem arz ediyor. Ve de şey oluyor; aslında bir sürü yardım siyâsetten, yani siyâsî partilerden oluyor. Muhtarlar bu konuda bâzen farklı çalışıyor. Çünkü bir kamu kurumu olduğu için bu siyâset boyutu daha az oluyor. Onun için bâzen insanlar daha çok muhtara gidiyor; ya tercih ediyor ya da tercih etmiyor, insana göre değişiyor. 

Şimdi, demin “internet” dedin. Aslında bu çok şeyi değiştiriyor ve çok acayip hızlı bir şekilde değiştiriyor. Bir vatandaşlık numarası, TC kimlik numarasıyla birçok şeyi insanlar evde oturdukları yerden yapabiliyorlar. Özellikle büyük kentlerde böyle. Ve bunun sonucunda tabiî ki eskiden her şeyin devlet dâireleri ve muhtarlar üzerinden yapılması gereken şeylerin büyük bir kısmı aslında artık ortadan kalkıyor.  Bu, muhtarlığa, muhtarlara bir yerden sonra ihtiyaç duyulmayacağı gibi bir sonuca getirecek mi bizi? Çünkü muhtar denince vatandaş olarak ilk aklımıza gelen ikametgâh belgesidir; ama artık zâten e-devlet’te adresimiz de yazıyor, her şeyimiz zâten var. Ayrıca bir belge almamıza da gerek kalmıyor. Ne dersin? Bu yavaş yavaş yeni çağda etkisini, özellikle kentlerde etkisini kaybedecek mi?

Élise Massicard: Bu da çok önemli bir konu, çok iyi bir soru. Bence o kadar basit değil; çünkü bu fikir, muhtarlara gerek duyulmayacak, gereksiz olacak fikri aslında bayağı eski bir fikir. Baktığın zaman, modernizasyon çevçevesinde düşünen, meselâ erken cumhuriyette böyle bir söylem de vardı. Meselâ 1930’da belediye kanunu çıktı ve ondan 2 ya da 3 sene sonra muhtarlık kurumu yok edildi. Çünkü şunu diyordu kanun: “Şimdi gerek kalmadı. Neden? Çünkü belediyeler var. Belediyeler daha modern, dünyada yapılan şeylere daha benzer bir şey; muhtarlıklara gerek kalmadı”. Ve ondan sonra ne oldu? 10 sene sonra muhtarlıklar tekrar dünyaya geldi Türkiye’de. Çünkü bir sürü şeyler çalışmıyordu. Yeni bir kanun çıktı ve muhtarlıklar yeniden kurumsallaştı. Yani önemli bir süreç bence. Ben de bu e-devlet’in muhtarlar üzerinde nasıl bir etkisi olacağını merak ediyordum ve gördüklerim biraz farklı yani. İlk olarak şöyle oluyor: Aslında meselâ ikametgâh istediğin zaman, hem e-devlet’ten ya da muhtarlıktan ya da nüfus müdürlüklerinden alabilirsin ve insanlar seçebilir. Bu da çok ilginç bir şey aslında. Bir tek belge için üç tâne yol var. Kimi muhtarlığa gidecek, kimi internetten yapacak, kimi nüfus müdürlüklerine gidecek. Bu da çok ilginç bir şey. Ve gördüğüm, özellikle ikametgâhı muhtarlıktan aldığın zaman para vermek lâzım. Halbuki internette bedeli yok ya da nüfus müdürlüklerinde de bedeli yok. İlginç, ama bir sürü insan yine muhtarlığa gidiyor ikametgâh için. Neden ve hangi insanlar? Bence şu oluyor: İlk olarak herkesin bilgisayarı yok ve bir sürü insan muhtarlara daha fazla güveniyor. Neden güveniyor? İşte, bürokrasi, belgeler, bunlara çok şey olmuyor. Yani biraz korkuyor ya da kendisi, “Ben bu şeylerin nasıl çalıştığını bilmiyorum” gibi şeyler diyor, biraz korkuyor. Tabiî bunlar daha çok yaşlı insanlar ya da okuma yazması olabilir ama, çok böyle yazmak, resmî belgelerle çalışmayı çok çok sevmeyen insanlar ya da meselâ belgeleri ya da kayıtları eksik olan ya da meselâ bir borcu var bir yerde, “Eğer internete girersem, e-devlet’e girersem bu borç çıkacak mı, cezâ çıkacak mı?” gibi güvensiz olan insanlar bayağı çok yani. Ve onlara muhtarlar çok daha kolay gibi geliyor. Yani tabiî muhtara göre değişebiliyor ama. Çünkü muhtara sorabiliyorsun, “Böyle yapsam olur mu?” ya da “Sen söyle nasıl yapacağım? Bunu istiyorum” falan. Ve muhtar nazik birisi normalde. Bir yol gösterecek ve yardım edecek ve bu da çok önemli bir şey. Çünkü biraz devletin güleryüzü gibi, insanlara nazik davranacak normalde; her zaman değil ama, normalde. Çünkü bu bâzı küçük yardımlar için çok önemli. Onun için bence bu e-devlet çok önemli. Özellikle eğitim durumu yüksek olan insanlar için çok önemli oldu. Bunlar, eğitim düzeyi yüksek olan insanlar zâten muhtarlığa çok fazla gitmez. Ama daha yoksul ya da eğitim düzeyi o kadar yüksek olmayan insanlar için muhtar çok önemli ve onlar için devlete başka bir giriş oluyor ve bence de çok önemli. O önemi azalmıyor. Hattâ belki şunu düşünebiliyoruz: O e-devlet ve çok böyle bilgisayarlaşmış her şey, bu geliştiği zaman, bu süreci tâkip etmeyen insanlar için başka bir yol olduğu için önemli. 

Élise, çok teşekkürler. Benim evimin hemen yakınında, yani yürüme mesâfesiyle 2 dakikada muhtarlık var, ama yıllardır uğramadım. Ama bu kitaptan sonra, sırf senin kitaptan sonra gidip, bahâne yaratıp bir muhtarın neler yaptığına bakacağım. Ama şöyle bir şey var meselâ: Camında bol miktarda duyuru var. Yani iş arayan duyurusu da var, işte ders veren duyurusu da var ya da birtakım faaliyet duyuruları da var. Herhalde birçok muhtarlığın, nasıl diyeyim, aynı zamanda mahallenin bir iletişim merkezi gibi bir rolü de oluyor. Hepsi değildir belki ama. Çok teşekkürler Élise. Gerçekten ilginç. Hepimizin bildiği ve başta da söylediğim gibi çok da önemsemediği melez bir kurumu ele almışsın. Tekrar tebrik ederim. Çok sağol yayınımıza katıldığın için. 

Élise Massicard: Çok teşekkür ederim. Memnûniyetle…

İzleyicilerimize de çok teşekkür edelim. Élise Massicard’ın Mahalleyi Yönetmek çalışmasını İletişim Yayınları yayımladı. Kendisiyle konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.