İYİ Parti’de yaşanan yaprak dökümü yeni başlamadı. Üst düzey görev almış isimlerin istifaları gündem yaratırken, kulislerde partiden kopuşun devam edeceği söyleniyor. İYİ Parti’nin CHP’ye işbirliği kapılarını kapatmasının ardından, pek çok isim de disipline sevk edilerek ya da istifası istenerek partiden uzaklaştırılıyor.
Şeyh Said ile ilgili paylaşımları nedeniyle partisi tarafından disipline sevk edilen İYİ Parti İstanbul Milletvekili Mehmet Salim Ensarioğlu, istifa etti.
Ruşen Çakır İYİ Parti’deki son durumları değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. “İYİ Parti’yi kim ya da kimler karıştırıyor?” sorusuyla bir yayın yapıyorum. Ama öncesinde bir uyarı yapmama izin verin. Cumartesi günü yayınlanan bu yayın aslında Cuma günü çekiliyor, kaydediliyor. Cumartesi günü İstanbul dışında olacağım için önceden kaydettim. Fakat bu yayında dile getirdiğim bâzı hususlarda değişiklik olabilir. Çünkü İYİ Parti’de her an her şey değişebiliyor. Nitekim bir îtiraf: Öncesinde aynı başlıkta bir kayıt yaptım ve orada Salim Ensarioğlu’nun durumunun belirsiz olduğunu söylemiştim. Şanslı birisi olduğumu sanırdım, ama hemen kısa bir süre sonra, ben kaydı yaptıktan kısa bir süre sonra Salim Ensarioğlu’nun istifâ haberi geldi ve dolayısıyla benim bu yayın çok kaba deyimiyle “çöp oldu”. Şimdi yeniden… Bayağı da güzel şeyler söylemiştim. Bakalım aynı güzellikte söyleyebilecek miyim?
Evet, dün îtibâriyle yani cuma günü Salim Ensarioğlu istifâ etti — ki kendisi Şeyh Said paylaşımı nedeniyle disipline sevk edilmişti. Üç sayfalık bir istifâ açıklaması yaptı. Orada kendisinin Doğru Yol Partisi zamânında üç dönem bakanlık yaptığını, dindar kimliğini, Kürt kimliğini, hepsini hatırlatıyor. Bunların bilinen şeyler olduğunu söylüyor; İYİ Parti’ye de merkez sağ partisi olma iddiası nedeniyle girdiğini ve sonra hayal kırıklığına uğradığını söylüyor. Bir linç kampanyasına uğradığını söylüyor. Linç kampanyası sırasında kendi partisinden insanların da yer aldığını, partisinin kendisine sâhip çıkmak bir yana, disipline sevk ettiğini söylüyor ve büyük bir hayal kırıklığıyla bu istifâyı anlatıyor. Daha sonra kendisiyle kısa bir telefon görüşmesi yaptım. Orada da merkez sağa çok büyük ihtiyaç olduğunu, önünün çok açık olduğunu, ancak Meral Akşener’in çok büyük bir fırsatı hebâ ettiğini söyledi. Zâten baktığımız zaman, İYİ Parti’den ayrılan, ayrılmak zorunda kalan, ihraç edilen isimlerin bir kısmının bu merkez sağ parti ya da merkez partisi olma umûduyla İYİ Parti’ye girdiklerini; ama sonra hayal kırıklığına uğradıklarını görüyoruz. Kim meselâ? Aytun Çıray CHP’den geçmişti, CHP milletvekiliydi. İYİ Parti’nin kuruluşuna katıldı. Sonra çok ciddî bir şekilde ters düştü partisiyle ve çok sert eleştiriler yöneltiyor partisine. Ahat Andican, her ne kadar Türk milliyetçiliği geleneğinden gelse de, merkez sağda siyâset yapmış bir akademisyen ve İYİ Parti’de olması İYİ Parti’nin artılarından birisi olarak sayılmıştı. O da gitti. Google’dan transfer edilen, nispeten genç ve siyâsette sıfır kilometre olan Taylan Yıldız ayrıldı. Onun ayrılışının seçimde adaylık meselesiyle ilgili olduğu söylendi, ama kendi ayrılma gerekçesinde daha bir siyâsî bir duruştan bahsetti. Aydın Adnan Sezgin, emekli eski büyükelçi; Sezgin âilesinden, yani Adalet Partisi, Demokrat Parti, Doğru Yol Partisi geleneğinden bir isim. Bir dönem milletvekilliği de yapmıştı. O da merkez sağ beklentisiyle girip hayal kırıklığına uğrayanlardan. Hasan Subaşı da yine çok sözünü sakınmayan, özgürlükçü bir milletvekiliydi. Yeni dönemde milletvekili adayı da olmadı. O da ayrıldı. Durmuş Yılmaz ayrıldı meselâ, Merkez Bankası eski başkanı. O da nevi şahsına münhasır bir isimdi. O da ayrıldı eleştirilerle. Prof. Bahadır Erdem, hukukçu. Kendisiyle burada yayın da yaptım. Meral Akşener’in dâvetiyle katıldı ve üst düzey görevler üstlendi. Ama sonra o da özellikle CHP’yle seçim işbirliği yapılması ısrârı nedeniyle ve İYİ Parti’nin buna yanaşmaması üzerine ayrıldı. En son Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu, İstanbul Milletvekili ayrıldı — ki Meral Akşener onun ayrılmasına çok şaşırdığını söyledi. Onun da merkez iddiasıyla ya da seçim işbirliği iddiasıyla gittiğini biliyoruz. Bu arada Eskişehir’den seçilen Nebi Hatipoğlu ayrıldı ve AKP’ye katıldı. Ankara’dan seçilen Adnan Beker de ayrıldı. Henüz bir yere gitmedi; ama AKP’ye giderse kimse şaşırmayacak galiba. Bakıyorum, o kadar çok var ki… hepsini okumaya çalışsak herhalde bayağı bir zaman alır. Ama çok ilginç bir olay var; meselâ Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Zeki Üçok, Ensarioğlu’nun partiden atılmasını istedikten kısa bir süre sonra kendisi Başkanlık Divânı’nındaki “görevinden alındı” diyelim, “atıldı” demeyelim. Sürpriz oldu ona, kendisinden habersiz. O da işbirliği meselesindeki tutumu nedeniyle… Bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki İYİ Parti Grubu’nun Başkanvekili İbrahim Özkan, Akşener’in tâlîmâtıyla istifâ etti. Ama sonra İYİ Partililer tekrar onu seçti. Şu anda bir kriz var İstanbul Büyükşehir Belediyesi İYİ Parti Grubu’nda. Galiba hafta başında netleşecek durum. Ama orada da istifâ gelebilir. Ayrıca Ankara, İzmir gibi yerlerde de Büyükşehir Belediye meclislerindeki İYİ Parti gruplarının benzer îtirazlar dile getirdikleri söyleniyor. Olay sâdece bundan ibâret değil. Çok sayıda kişinin, üst düzey yönetici ya da Akşener’in kurmayı olarak bilinen isimlerin, özellikle işbirliği konusundaki karâra muhâlefetlerini sürdürdükleri, her an gidebilecekleri ya da yollanabilecekleri söyleniyor. Bu konuda meslektaşım, arkadaşım İsmail Saymaz kulislere bayağı hâkim. Onunla uzun bir sohbet ettim. Bana birtakım isimler verdi, ama o isimleri şimdi söyleyip İsmail’i de o isimleri de zor durumda bırakmak istemem. Fakat meselâ iki ayrı kadının adını söyledi. Bunlar Akşener’e yakın bilinen isimler ve Akşener’in kadın meselesine çok sâhip çıktığını biliyoruz. Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu’nun istifâsı onu çok rahatsız etti. Onu açıkça ifâde de etti. Ama başka kadınların da ayrılabileceği söyleniyor — ki bunlardan bir tânesi, onun adını atlamışım, yine Başkanlık Divânı’ndan avukat Ece Güner de istifâ etti. Yine o da işbirliği meselesinden. Şimdi, bitmek bilmez bir liste var. Bu arada yerel olarak ayrılanlar olduğu söyleniyor. Bunlar çok fazla yansımıyor tabiî; ama teşkîlâtlardan da çok sayıda ismin ayrıldığı söyleniyor. İhraç edilenler de var.
Peki, İYİ Parti’yi kim karıştırıyor, kimler karıştırıyor? İYİ Partililer çok ciddî bir şekilde, özellikle işbirliği konusundaki karar nedeniyle partiden kopanların arkasında Ekrem İmamoğlu olduğunu îmâ eden ya da doğrudan söyleyen, hattâ parayla birilerini satın aldığını bile iddia edebilecek kadar birtakım şeyler ortalıkta dolaşıyor, dolaştırılıyor. Yani şöyle bir yaklaşım var: Ekrem İmamoğlu, işbirliği karârı çıkmayınca kendisinin seçilmesi için İYİ Parti’yi karıştırıyor. Bunun gerçek olma ihtimâli bence yok. Çünkü böyle bir şey CHP’nin ve Ekrem İmamoğlu’nun lehine bir durum olmaz. Ne oldu? İşbirliği istediler; Özgür Özel görüştü, aynı zamanda Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın da Meral Akşener’le görüştüğünü biliyoruz — ki Akşener ve İYİ Partililer, Kılıçdaroğlu yerine bu iki isimden birisinin cumhurbaşkanı adayı olmalarını istemişlerdi. Ama şimdi onlara destek vermiyorlar, vermeyeceklerini söylüyorlar. O karar çıktıktan sonra çok yumuşak açıklamalar geldi CHP’den. “Olabilir, kendi takdirleridir; ama bizim dostluğumuz, yakınlığımız devam edecek” dediler. Ve İYİ Parti ile bir kavgaya girmekten imtinâ ettiler — ki doğru olanı da herhalde bu. Çünkü şöyle bir akıl yürütme yapıyorlar, normali de bu, o da neydi? “İYİ Parti, tamam, ayrı girebilir. Ama İYİ Parti seçmeni, özellikle büyükşehirlerde, aday ne kadar güçlü olursa olsun, kazanma ihtimâlinin düşük olduğunu görüp büyük bir kısmı bize oy verecektir zâten” diye düşünüyorlar ve bunu sağlamanın yolu da İYİ Parti’yle iyi geçinmek. Yani İYİ Parti’yle girdiği bir kavgada, savaşta, İYİ Parti seçmeninden oy istemek çok gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Onun için çok kibar davranıyorlar. Burada ilginç olan husus, İYİ Parti’de çok sayıda ismin Ekrem İmamoğlu’ndan ziyâde Mansur Yavaş’a destek verdiğini de biliyoruz. Hattâ Mansur Yavaşçı milletvekilleri diye birtakım isimler bile söyleniyor. Ama nedense Mansur Yavaş’tan ziyâde Ekrem İmamoğlu hedef alınıyor. Burada tabiî ki Ekrem İmamoğlu’nun Özgür Özel’le birlikte yeni CHP yönetiminde çok etkili olması da var. Böyle bir şeyle olayı kendilerinden uzakta tutup, partiyi birilerinin sabote ettiğini söylemeye çalışıyorlar.
Gerçekten birileri sabote ediyor mu? Birileri İYİ Parti’yi karıştırıyor mu? Ekrem İmamoğlu ya da CHP karıştırıyor mu? Bence değil. Ama o ihtimal sürekli dillendiriliyor. Ama şu kesinmiş gibi konuşuyorlar: “İktidar kesinlikle karıştırmıyor; çünkü iktidârın, Erdoğan başta olmak üzere Bahçeli ve diğerlerinin çıkarı, güçlü bir İYİ Parti’den yana”. Neden? Çünkü İYİ Parti ne kadar güçlü olursa, seçimde o kadar çok oy alır, kendi adayları seçilemez ama CHP adaylarının seçilmesini zorlaştırır, hattâ belki de engeller. Dolayısıyla güçlü bir İYİ Parti onlar için tercih edilen bir şey. Buna karşılık, CHP gerçekten zayıf bir İYİ Parti mi istiyor? Buna da çok emin değilim. Çünkü bu seçimin öncesinde CHP’nin güçlü bir muhâlefete ihtiyâcı var ve muhâlefette kendisinden sonra en önemli iki parti DEM Parti ile İYİ Parti. Bunlar ne kadar güçlü olursa CHP’nin Erdoğan iktidârına karşı gücü o kadar artar. Kendi oyunu artırmış, ama diğer muhâlefet olarak bilinen partilerin oylarının azaldığı bir durum, statüko CHP’nin işine gelmez. Orada herhalde arzuladıkları, İYİ Parti’nin tekrar %10 bandına ve üstüne gelebilmesi ve birlikte bu seçim olmasa bile bir başka seçimde Erdoğan iktidârını tehdit edebilmek, ona meydan okuyabilmek. Ama İYİ Parti’nin çözülmesinin kendilerine olduğu kadar MHP’ye ve AKP’ye de yarayacağını; ama onun ötesinde muhâlefetin genelinde zâten var olan, son seçimde yaşanan büyük moral bozukluğunu daha da artıracağını herhalde hesaba katıyorlardır.
Dolayısıyla burada birileri İYİ Parti’yi karıştırıyor, o kesin; ama o karıştıranlar bana göre dışarıdan değil içeriden isimler. Özellikle partiyi yönetme iddiasındaki isimler. Çünkü bu parti bir süredir, özellikle o 3 ve 6 Mart krizlerinde gördük, çok ciddî bir yönetim krizi yaşıyor. Meral Akşener’in liderliğinde çok ciddî kırılmalar var. Meral Akşener, uzun bir süre partiyi tek başına götürdü. Ama en kritik anlarda yaptıkları var; meselâ 3 Mart’ta yaptığı konuşma acayip kötüydü. O kötü konuşmanın sonrasında, o kadar kısa süre içerisinde 6 Mart’ta aldığı karar o konuşmayı tamâmen tekzip ediyordu. Zâten orada, Saadet Partisi Genel Merkezi önündeki suratı da bunu bize gösteriyordu. Orada, çok ciddî bir sınavda başarısızlık yaşandı. Yani “3 Mart’ta ayrılması yanlıştı, sonra doğruyu buldu” demiyorum. Bâzı muhâlif çevrelerden insanlar böyle yorumlar yapıyor, ama öyle değil. Bir karar verip orada durması gerekiyordu. Bu kısa süreli tereddütler çok ciddî kırılmalara yol açtı. İlk yaptığı açıklamanın ardından partiden ayrılanlar oldu. Yüzlerce kişinin ayrıldığı, hattâ teşkîlâtlardan çok ciddî kopuşlar olduğu söylendi. Sonra geri adım attığı zaman, bu sefer başkalarının ayrıldığı söylendi. Böyle bir olay var. Ve seçim sonrasında seçim yenilgisinin sorumluluğunu esas olarak, hattâ sâdece CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na keserek, kendilerini buradan çıkarmaya çalıştılar ve çok fazla siyâsî, önlerine bakarken genellikle geçmişteki son seçimin hesaplaşmasını yapmaya ve faturayı tek bir yere kilitlemeye çalıştılar.
Onun ötesinde söyledikleri iki tâne husus var: “Hür ve müstakil olmak”. Yani bütün illerde kendi başlarına seçime girecek olmaları ve de üçüncü yol. Üçüncü yol nedir? Üçüncü yol, CHP ve AKP dışında bir başka yol. Yani kutuplaşmış olan Türkiye’de –ki gerçekten kutuplaşmış– kutuplar üstü bir siyâset. Olabilir, ama çok geç. İYİ Parti bunu baştan yapmadı. İYİ Parti kurulduktan kısa bir süre sonraki seçimde CHP ile birlikte girdi — her ne kadar cumhurbaşkanlığında son anda tutum değiştirdilerse de. Ardından yerel seçimde yine CHP ile birlikte girdi. Ve sonrasında tekrar cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde yine CHP’yle birlikte girdi. Kendisini, eğer bir kutuplaşma varsa –ki var– o kutuplardan birinin önemli bir parçası olarak gösterdi ve bundan gocunmadı. Dolayısıyla şimdi yaptığı doğru olsa bile geç bir şey. O söylenen fabrika ayarlarına dönmek değil; çünkü İYİ Parti kurulduğu anda, ilk başta zâten MHP’den tasfiye edilenlerin kurduğu bir partiydi. Sonra da muhâlefetin en önemli ayaklarından birisi hâline geldi. Yani iki yol varsa bu yollardan birisini seçti, irâdî olarak seçti ve seçtiği ölçüde de güçlendi. Ne kadar muhâlefet yaparsa, güçlü, inandırıcı muhâlefet yaparsa o kadar gücünün arttığını gördü. Ama muhâlefetini azalttığı oranda da gücünün azalmakta olduğunu gördük — ki görmeye devam ediyoruz. Dolayısıyla burada bir karıştırma varsa, kendisi karıştırıyor ve şu hâliyle bakıldığı zaman, “hür ve müstakil” gireceği bir seçimden nasıl bir sonuç alacağı meçhul.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Bugün baktığımızda hiçbir ilde İYİ Parti’nin birinci parti olduğunu görmüyoruz. Hiçbir ilde 5 yıl önce CHP’nin desteğine rağmen belediye başkanlığı kazanamamış bir parti var. Öncelikle buna bakacağız. Hangi illeri kazandı? Daha sonra İl Genel Meclisi oylarına bakacağız, yüzde kaç aldı? Geçen seçime göre ne kadar arttı, ne kadar azaldı? Ve ondan sonra İYİ Parti önüne bakacak. İYİ Parti önüne nasıl bakacak? Seçimden eğer yeni bir yenilgi alırsa –ki bu çok yüksek bir ihtimal– o zaman yıllar önce İYİ Parti’den ayrılmış olup kendi partisini kurmuş olan Ümit Özdağ çıkacak –nitekim kendisi sürekli İYİ Parti’ye işbirliği teklif ediyor– ve diyecek ki: “Bakın, gördünüz işte”. Yine seçimden kısa bir süre önce partiden ayrılmak durumunda kalan, ama ayrılma nedenlerinde haklı çıktığını düşünen –çünkü onun söylediklerini seçim sonrasında Akşener de diğer partililer de söylüyor– Yavuz Ağıralioğlu çıkacak büyük bir ihtimalle ve ne yapacak? Ya belki yeni bir parti kuracak ya da İYİ Parti’ye güçlü bir dönüş yapacak yenilgi sonrasında, tam bir haklılıkla. Yani bir tür ayağa kalkmak, düştüğü yerden kaldırmak için ya da “Artık İYİ Parti’de bir gelecek yok, onun yerine şurası” diyecek, Zafer Partisi’nin yaptığı gibi. Ya da bir de tabiî ki şu anda özellikle işbirliği konusunda parti yönetiminin bu karârını eleştiren, ama partide kalmaya devam edenler diyecekler ki: “Bakın, gördünüz mü? Bizim dediğimiz oldu. Başarısızlıkla sonuçlandı”. Hele bâzı yerlerde, bâzı önemli büyükşehirlerde İYİ Parti oyları nedeniyle muhâlefetin büyükşehir belediye başkanlıklarını iktidâra kaptırması durumunda… Meselâ diyelim ki İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya. Buralarda çok basit: Alacağız elimize hesap makinesini, hesap makinesine bile gerek yok; “CHP’nin aldığı oy ne kadar? Üstüne İYİ Parti’nin aldığı oy ne kadar? İkisi birlikte olsaymış şu kadar alıyormuş, demek ki kaybetmiyormuş” dendiği anda, İYİ Parti bu eleştirileri karşılamakta bayağı bir zorlanacak.
Sonuçta gelinen noktada İYİ Parti’nin sürekli olarak, her an yeni bir haberle sarsıldığını görüyoruz. İYİ Parti ile ilgili hiçbir olumlu haber gelmiyor şu âna kadar gördüğümüz. Aday açıklamasında da bayağı bir gecikiyor. Meselâ CHP birçok yerde adaylarını açıkladı ve her hafta peyderpey açıklayacağını söylüyor, isimler ortada. İYİ Parti’nin böyle çıkıp da söylediği ve insanların üzerinde konuştuğu bir aday şu âna kadar olmadı, bundan sonra olacağı da meçhul. Dolayısıyla kendi kendini karıştıran bir İYİ Parti gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu sarmal böyle devam mı edecek, yoksa bir yerde toparlayacak mı? Görünüşte toparlama işâreti pek gözükmüyor, ama siyâsette her şey mümkün. Pekâlâ bir silkinme de olabilir, ama çok da fazla zaman yok. Şunun şurasında pek bir şey kalmadı yerel seçimlere ve İYİ Parti yerel seçimlerde iddialı bir şekilde, “hür ve müstakil” şekilde girip, yani “üçüncü yol” deyip herhangi bir yolda gidemeyen bir parti hâline gelebilir. Bitirmeden başta söylediğimi tekrarlamak istiyorum. Bu yayının kaydından sonra İYİ Parti’de yine birtakım istifâlar, görevden almalar vs. olursa kusuruma bakmayın. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.