Kemal Can ve Ruşen Çakır ile Haftaya Bakış (195): Akşener’in İmamoğlu ve Yavaş açıklaması | AYM’nin Can Atalay kararı | DEM Parti seçimde ne yapacak?

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’na İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “Millet bu arkadaşları (Yavaş ve İmamoğlu) istiyor diye o masaya götürdüm, o masadan kovuldum. İkisi de korktu kabul etmedi” sözlerine “Korkak kelimesini asla kabul etmiyorum, hiçbir zaman korkmadım. Allah’tan başka hiç kimseden korkmam” cevabını veren Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş soruldu. İmamoğlu, “Ben o defteri kapattım. Önüme bakıyorum, şu an ifade edeceğim başka bir şey yok” diyerek “Eski dost düşman olmaz” cümlesini yineledi ve geleceğe baktığını söyledi.

Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay’ın, hakkında verilen ihlal kararının uygulanmaması gerekçesiyle yaptığı ikinci başvuruyu görüştü. Kurul, Can Atalay’a ikinci kez ihlal kararı verdi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Parti Meclisi (PM) sonuç bildirgesinde yerel seçimlerde alacağı tutumu açıkladı. Eş başkanlara ve Merkez Yürütme Kurulu’na (MYK) yerel seçimlerde karar alma yetkisi verildi. Bildirgede, diğer partilerle müzakereye açık olunduğu vurgulandı.

Ruşen Çakır ve Kemal Can Haftaya Bakış’ta yorumladı.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. “Haftaya Bakış”la karşınızdayız. Kemal Can’la yine haftanın öne çıkan olaylarını konuşacağız. Kemal, merhaba.

Kemal Can: Merhaba Ruşen.

Ruşen Çakır: Siyâsette konuşacak bayağı şey var, ama önce istersen Can Atalay meselesiyle başlayalım. 

Kemal Can: Bu da siyâset zâten.

Ruşen Çakır: Öyle tabiî, ama ben yerel seçim anlamında söylemiştim. Anayasa Mahkemesi, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında ikinci kez “hak ihlâli” karârı verdi. Kararı ilgili mahkemeye, 13. Ağır Cezâ Mahkemesi’ne yolladı. 13. Ağır Cezâ Mahkemesi karârı görüştü. Şimdi oradaki muhabirimiz Edanur Tanış’ın aktardığına göre gerekçeli kararı bekleyecekmiş. Belli ki en erken pazartesine kalacak. Ama ondan sonra ne çıkacağı da belli değil. Mahkeme tekrar topu Yargıtay’a atabilir. Meral Akşener bu konuyla ilgili bayağı uzun bir açıklama yaptı ve artık Anayasa Mahkemesi karârına uyulması gerektiğini söyledi. Türkiye İşçi Partisi Adliye’de. Avukatlar Adliye’de. Yine ne olacağını bilemiyoruz. Normal şartlarda Can Atalay’ın ânında serbest bırakılması gerekiyor. Anayasa Mahkemesi de geri adım atmadı; bunu net bir şekilde görüyoruz. İkinci kez de aynı şekilde oy çokluğuyla karar verdi. 

Kemal Can: Hattâ oy çokluğundaki oy sayısı da arttı 

Ruşen Çakır: Evet, Can lehine arttı. Artık bu sefer bırakacaklarını düşünüyorum. Tabiî ki umuyorum. Ama düşünüyorum da. Çünkü geçen seferki krizi tırmandırma ve Anayasa Mahkemesi’ni hırpalama olayından çok fazla bir şey elde etmiş gibi gözükmüyorlar; Can Atalay’ın bir müddet daha yatması dışında. Anayasa Mahkemesi’nin geri adım atmadığı da bâriz bir şekilde ortada. Karar, sanki bu sefer uygulanacak gibi. Tabiî yine “sanki” diye konuşuyoruz. Eğer bunu da aynı şekilde sürüncemede bırakırlarsa ne olur? Gerçekten tasavvur etmek mümkün değil. 

Kemal Can: Can Atalay’ın serbest kalması en önemli ve öncelikli beklentimiz, isteğimiz ve olması gerektiğini düşündüğümüz şey. Ama senin söylediğin olasılıklar açısından baktığımızda yine sürüncemeye girer mi? Evet, çok kolay girebilir; çünkü onlarca vak’a biliyoruz. Bu vak’anın kendisinden de biliyoruz. Çünkü iki üç kere, Anayasa Mahkemesi karârından önce bile yapılması gereken bir işlem, Anayasa Mahkemesi ihlâl kararı verdikten sonra da tuhaf bir yargı skandalına dönüştü. Biraz önce söylediğim gibi, zâten dâvânın kendisi politik, burada alınan kararların tamâmı politik. Dolayısıyla gerekçeli karar, gerekçeli kararda yazan hukukî mülâhazalar, bunların hiçbirinin bir önemi yok. Bu iş, senin de işâret ettiğin gibi, iktidâra yakın bâzı siyâsetçilerin kendi isimleriyle, bâzılarının da ismini açıklamadan söylediği gibi, bu iş fazla uzatılmayacak, bir tür soğutmaya bırakılacak. İktidârın Anayasa Mahkemesi ile ilgili problemleri devam etmekle birlikte, bu hâdise üzerinden gerilimi devam ettirmemek olasılığı mümkün. Ama açıkçası, Anayasa Mahkemesi kriziyle yaratılmak istenen zeminin, sâdece bu dâvâyla ilgili olduğunu düşünürsek, fazla uzatmamaktan yana bir tavır takınabilirler. Ama bundan daha başka birtakım gelişmelere… Çünkü biliyoruz ki meselâ bir süre önce 1 Mayıs’la ilgili de karar verdi Anayasa Mahkemesi? Yine şimdi bâzı yasalarla ilgili muhtemelen iptal kararları verebilir. 

Anayasa Mahkemesi ile ilgili daha genel bir mesele var. Aslında Anayasa Mahkemesi ile sınırlı değil. İktidârın, kendi sınırlarını çizmekle ilgili bir meselesi var ve bu krizleri bunun bir parçası hâline getiriyor. “Bu olayı vesîle ederek biraz daha devam eder mi, etmez mi?” konusunda ben hâlâ şüphedeyim. 

Ruşen Çakır: Can Atalay serbest bırakılsa bile Anayasa Mahkemesi onlar için sorun olmaya devam edecek.

Kemal Can: Evet, bence öyle bir tarafı var. Yani bu vak’a üzerinden gitmez, başka bir vak’a üzerinden gider. Zâten öyle bir çıkışsız yere götürdüler ki… Diyelim ki bu karârı uyguladılar. Şimdi hem siyaseten hem hukuken çok açık biçimde şöyle bir şey var: Mâdem böyle uygulayabiliyordunuz, daha önceki karârı niye uygulamadınız? Aynı vak’a, aynı kurum, aynı mahkeme aynı karârı veriyor. Nedir yani?  Orada iki hâkim daha lehte karar verdi diye mi değiştiriyorsunuz? Siyâseten de iddianızı değiştirmiş durumda değilsiniz. Gerçi bu iktidârın, “Biz öyle dediydik, şimdi böyle oldu” meselesinden çok büyük bir rahatsızlığı olmuyor. O zaman öyleydi şimdi de böyle.

Ruşen Çakır: En son, Sisi’nin tekrar cumhurbaşkanı seçilmesini kutladık resmen.

Kemal Can: Ben, bu tansiyonun, bu vak’ayla geçici olarak değişse bile tekrarlanacak bir mesele olduğunu düşünüyorum açıkçası. 

Ruşen Çakır: Her halükârda Can bir çıksa da şurada stüdyoda konuk etsek. Biliyorsun muhabbeti muazzamdır.

Kemal Can: Evet.

Ruşen Çakır: Biraz yerel seçimi konuşalım Kemal. Meral Akşener, Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş’ı alenen hedef aldı, ikisini de korkaklıkla suçladı. Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu’ndan daha açık bir şekilde pozisyon aldı fark ettiysen. Ekrem İmamoğlu daha ketum davrandı. Ama Mansur Yavaş, o konuda çok net şeyler söyledi. İYİ Parti’de Mansur Yavaş’a destek verenler teker teker istifâ etmeye başladı. Kimi ilçe yönetimleri görevden alınıyor. Ama onların iddiasına göre kendileri görevden ayrılmış. En son Ankara’da Çankaya İlçe başkanını görevden aldılar. Bir Ankara milletvekili istifâ etti —ki onun Mansur Yavaş’a çok yakın olduğu biliniyordu zâten ve açık açık Mansur Yavaş’a destek vereceğini açıklayarak istifâ etti. İstanbul’da da, beklediğimiz gibi yine belediye meclis üyeleriyle ilgili bir şeyler yaşandı. 

Bu arada kamuoyuna yansımayan birtakım istifâlar da oluyormuş İYİ Parti’de. İsimleri çok bilinmeyen, çok meşhur olmayan birtakım isimler de istifâ ediyormuş. İYİ Parti’de artık bir şeyler çok netleşti. İstanbul ve Ankara’da bir işbirliği vardı; ama artık bu saatten sonra İYİ Parti’nin kalkıp, “Biz seçime ‘hür ve müstakil’ gidiyoruz, ama İstanbul ve Ankara hâriç” diyecek hâli yok. Şimdi kimleri aday göstereceklerini bekliyoruz. Gösterecekleri adaylar CHP adaylarını ne kadar zorlar, bunu göreceğiz. Ama şunu biliyorum: CHP Genel Merkezi bu konuyu çok fazla kaşımak istemiyor. Aslında akıllıca bir şey. İYİ Parti’nin CHP’ye karşı agresif bir tutumu var. CHP ise buna karşı, “Hayır, biz iyiyiz, siz kötüsünüz” deme yarışına girerse, bu sefer İYİ Parti tabanından oy alma ihtimâli azalabilir. Zâten İYİ Parti’nin oylarının azaldığı epeydir söyleniyor. Şu hâliyle bakıldığı zaman, İYİ Parti seçmeni, çok ciddî bir şekilde CHP’ye kızıp, bir şey göstermek için İstanbul’da İmamoğlu’na, Ankara’da Mansur Yavaş’a oy vermeme konusunda çok kararlı bir tutum sergiler mi, ne kadarı sergiler açıkçası çok emin değilim. 

Bir de şöyle bir husus var: Belki bir yerde bu, İmamoğlu ve Yavaş’ın oylarını da artırabilir. Hani bir tür, mağdûriyetten oy kazanma hâli olabilir. Çünkü herkes onların seçilmesini istemiyor. Ama onlar da bayağı kendilerinden emin bir şekilde yola devam ediyorlar. Meselâ Mansur Yavaş’ın o konuşmasından, İYİ Parti’nin bu yaptığı şeyden rahatsızlık duyduğu kesin, ama yelkenleri suya indirmiş gibi bir hâli de yoktu. Tam tersine hiç alışık olmadığımız şekilde kendinden emin bir şekilde konuştu. 

Sonuç olarak, bu, muhâlefetin ya da CHP’nin, yerel seçimde büyükşehirleri kazanma ihtimâlini azaltabilir tabiî ki. Ama İYİ Parti’nin buradan ne elde edeceği sorusu hâlâ ortada ve açıkçası ben, çok fazla bir şey elde edeceğini sanmıyorum. Bu kadar çıkışın ardından belirli bir oy oranına yaklaşamazsa, o zaman İYİ Parti yerel seçim sonrası bambaşka bir hâle dönecek. Zâten artık her gün İYİ Parti’den istifâ veya ihraç haberi geliyor biliyorsun. Böyle bir şeyden sonra herhalde çok daha büyük bir kopuş olur diye tahmin ediyorum.

Kemal Can: Evet, geçen haftaki yayınımızda https://medyascope.tv/2023/12/15/kemal-can-ve-rusen-cakir-ile-haftaya-bakis-194-futbolda-skandal-iyi-partide-yaprak-dokumu-dem-parti-chp-ile-ittifak-yapar-mi/ da bunu konuştuk. Akşener, henüz özel olarak belediye başkanlarına dönük çıkışını yapmamıştı. Ama zâten birkaç aydır sistemli biçimde CHP’ye muhâlefet ederek, hattâ biraz yüksek perdeden suçlamalar yönelterek yürüyor ve hem genel seçimdeki tabloyu hem kendi partisinde yaşananları hem yerel seçim sonuçlarını önden karşılayabilecek bir baraj oluşturmaya çalışıyor. Bu barajı da büyük ölçüde CHP aleyhtarı bir kampanyaya çevirmek zorunda. Aslında bu bir mecbûriyet. Yani geçen hafta konuştuğumuz şuydu: CHP ve CHP’nin adayları açısından, yani İmamoğlu ve Mansur Yavaş açısından İYİ Parti ile polemiğe girmenin bir faydası yok; alacakları oya da bir katkısı yok. Çünkü aslında onlar rakipleri değil. Parti olarak da, tabanı olarak da, göstereceği adaylar îtibârıyla da rakip değiller. Tam tersine, o tabanın, daha önce yürüttükleri kampanyadan dolayı alışık oldukları biçimde kazanacak adaya gitmeleri, onlar için yeterli. Dolayısıyla rahatsız edecek alerjik şeylere hiç girmemeleri gerekiyor.

Ama buna karşılık, İYİ Parti’nin, elindekini tutmak için agresif olmak gibi bir mecbûriyeti var. Kendisini bu mecbûriyete sıkıştırdı. Yani “hür ve müstakil siyâset” lâfının, “Ben kimseyle özel olarak uğraşmıyorum, kendi çizgimi anlatıyorum ve bunun üzerinden yürüyorum” biçiminde bir sonucu yok. Çünkü anlatacağı öyle bir hikâye yok. “Hür ve müstakil siyâset” diye bir söz var, ama onun altı bomboş. Nedir yani bu? “O ittifakta yokuz” demekten başka bir anlam kazanmadı. O anlamı, tabanını tutmak için kullanmasının tek yolu bu agresif çıkışlar. Yani, CHP’nin kötü olduğunu, CHP’nin İYİ Parti’ye daha önce de tuzaklar kurduğu, şimdi de komplolar içinde olduğu, bu belediye başkanlarının yine bu tür komploların parçası olduğu, daha önce cesâret göstermemiş aktörler olduğu, çok da güvenilmez oldukları gibi iddialar atıyor ortaya. Ama herkes de yazıp çiziyor zâten: Akşener kendisiyle berâber bu belediye başkanlarını afişlere astı. Yani şimdi Altılı Masa’da yanıldı, aldatıldı. Eh bunlarla da aldanmış. Hani, Erdoğan “Allah Affetsin”le idâre etti, ama Akşener’in ne kadar idâre edeceğini bilmiyoruz.

Ruşen Çakır: Çünkü ortada iktidar yok.

Kemal Can: Bu kadar çok alanda, bu kadar dar bir zaman diliminde bu kadar çok aldatıldığını anlatması, onu aldatanları suçlu göstermez, kendisini yetersiz gösterir. 

Ruşen Çakır: Birazdan DEM Parti’yi konuşacağız, belki böyle bir girizgâh yaparak başlayabiliriz. DEM Parti, o zamanki adıyla Yeşil Sol Parti olarak CHP’ye destek verdi. Onlar da hep birlikte kaybettiler. Doğrudan ortak değildi, ama açık bir şekilde destekledi. Ve seçim sonrası ilk refleks olarak, “Biz seçime kendimiz gireceğiz” dediler. Nitekim kendi başlarına girecekleri gözüküyor. İYİ Parti de aynı şekilde yenilgi sonrasında, “Kendimiz gireceğiz” dedi. Şimdi, 31 Mart’ta seçim olacak. DEM Parti, en azından Güneydoğu’da çok sayıda belediyeyi yine alacak. Hattâ belki yine Akdeniz’de orayı tekrar alacak. Ama her halükârda Güneydoğu’da birçok yeri alacak. Ömrü ne kadar uzun sürer, kayyum atanır mı atanmaz mı o ayrı bir tartışma konusu. Ama İstanbul’da da başka yerlerde de adayları belli bir oy da alacak. Bence seçmenin hepsi vermeyecek, ama yine de bir oy alacak ve “Biz seçime bağımsız girdik, şu kadar belediye başkanlığını kazandık” diyecek.

Kemal Can: Ayrıca belediye meclisi oyları îtibâriyle batıda kendini yine gösterme şansı var. 

Ruşen Çakır: Evet. İYİ Parti’ye baktığımız zaman, İYİ Parti’nin de “Biz seçime ‘hür ve müstakil’ girdik ve şuraları aldık” diyebileceği bir yer yok. Benim bütün o yerel seçim stratejilerinde en çok kafama takılan şu: Yerel seçim nedir? Tabiî ki İl Genel Meclisi sonuçlarının bir anlamı var, ama her şeyden önce belediye başkanlığı kazanıp kazanmadığın önemlidir. En güçlü zamânında, 2019’da bile İl Belediye Başkanı kazanamamış bir parti — ki birçok yerde CHP aday göstermedi, İYİ Parti’yi destekledi; oralarda da alamadı İYİ Parti. On küsur il belediyesinde böyle girdiler ve alamadılar. Peki, şimdi bu hâliyle nasıl alacak? İl alamayacak, kaç ilçe alacak? Hangi ilçeleri alacak? Yani alacağı birkaç ilçe ve birkaç belde için mi “Seçime hür ve müstakil girdik” demiş olacak?  DEM Parti’nin bir garantisi var. “Biz büyükşehirleri, Mardin’i, Diyarbakır’ı aldık” diyecek. 

Kemal Can: Bir de asıl hedef olarak, bölgede varlığını sürdürmek ve kayyum atanan bütün belediyeleri geri almak gibi somut bir hedef koyuyor önüne. 

Ruşen Çakır: Evet. Buradan hareketle yola böyle devam edecek. Ama burada İYİ Parti ne diyecek? Bugün İhsan Dağı’nın Diken’de İYİ Parti üzerine yazdığı yazısını okudum. İYİ Parti’nin ne kazanacağından çok, ne kaybettireceğine bakılacağını söylüyor. Bu çok önemli. Meselâ CHP, İstanbul’u, Ankara’yı, Adana’yı, Mersin’i, bunlardan birkaçını kaybederse ve hele bir de aritmetik olarak bakıldığında “İYİ Parti aday çıkartmasa kazanıyordu” gibi bir şey çıkarsa, bu sefer “İYİ Parti aday çıkardığı için CHP Ankara’yı, Mersin’i kaybetti” olacak. Bu bir övünç payı olabilir belki, ama neyi kutluyor olacaksın? AKP’li ya da MHP’li birisinin orada Büyükşehir Belediye Başkanı olmasını mı? O zaman, muhâlefet safında olmadığını kabul etmek gibi bir durum olacak. 

Kemal Can: Eğer böyle bir siyâsî perspektifle yürüyorlarsa, bunu çok “başarılı” olarak yapsalar bile sonraki pozisyon ancak bir pazarlık pozisyonudur. Yani yeniden müstakil ve sürükleyici bir parti olma pozisyonu değil, kaybettirme riskini göstererek çeşitli masalara oturabilecek bir aktör hâline getirebilir sizi en fazla. Yani burada müstakil bir güç gösterisi yaratmak çok zor. Ama dediğim gibi, bundan başka yapabileceği bir şey yok. Şuna güveniyorlar: Aslında masadan kalkılırken yapılan hesâbın içerisinde belki büyük ölçüde CHP’nin memnûniyetsizlerini de kazanacak bir İYİ Parti tasavvuru vardı, ama artık onun da bir zemini kalmadı.

Ruşen Çakır: Genel seçim olsaydı belki, ama burada niye olsun?

Kemal Can: Şimdi burada bir mecbûriyete güveniyorlar. O mecbûriyet de şu: CHP’ye, DEM Parti ile yakınlığı dolayısıyla ya da geleneksel CHP çizgisiyle ya da başka nedenlerle mesâfeli olan, yani şu ya da bu biçimde CHP’ye karşı alerjik bakan, ama aynı şekilde iktidâra ve Erdoğan’a da mesâfeli duran ve gidecek yeri olmayan bir oy tahayyül ediyorlar ve o mecbûriyet alanının tutunmaya yeteceğine inanıyorlar. Onu da sağlam tutmak için CHP’yi hırpalayan bu agresif tutumu yürütüyorlar. Ama o mecbûriyete yaslanarak siyâset yapmanın pek mümkün olmadığını biliyoruz. 

Daha önce, 2000’lerin başında, yani AKP iktidarının ilk döneminde, DYP’nin târihe karışmadan önceki döneminde, bu merkez sağın asla AKP’ye gitmeyecek ama CHP’ye de gitmeyecek bir kesimi olduğu ve dolayısıyla onun bir sınırda her zaman duracağı varsayımı vardı. Peki, ne oldu? Olmadı. Çünkü o mecbûriyet seçmeni tutan bir mecbûriyet değil. Evet, böyle bir refleksi olan, bundan rahatsız olan seçmen var; gidecek yeri olmayan, seçenek arayan bir seçmen kesimi var. 90’ların sonunda veya 2000’lerin başında Genç Parti’ye ya da oraya buraya giden, biraz yerini bulamamış bir seçmen var; ama bu, güvenebileceğin, üzerine siyâset inşâ edebileceğin bir seçmen bloku değil. Dolayısıyla buna güvenip, “İnsek insek bir sınıra kadar ineriz, orada tutunuruz. Orada tutunup, kazandırmayı beceremedik ama kaybettirmeyi becerip bir güç gösterisi yaratabilirsek, siyâsî varlığımızın devâmını sağlayabiliriz.” Bu hesap, öncelikle politik değil, anti-siyâset. Bu, siyâset yapmamak — ki başından beri İYİ Parti’nin ve Akşener’in asıl problemi bu: Siyâset yapmadan siyâsî etkinlik kazanmaya çalışmak. 

Ruşen Çakır: İstersen, siyâset yapmada sorun yaşayan bir başka partiye, DEM Parti’ye bakalım. Onların işi de çok zor. Çünkü ya birçok belediyeyi kazanacaklar, ama sonrasının ne olacağı belirsiz. Bir diğer yandan, son seçimde ağızları çok yandı. Ama aynı zamanda belli ölçülerde Türkiye partisi kadrajına girebilmek için muhâlefetten birileriyle, öncelikle CHP ile iyi ilişki içerisinde olması gerekiyor. Böyle birçok zorluk var. Bir de yeni dönemdeki eş başkanlar, genel başkanlar, popüler olarak çok bilinen isimler değil. Bir önceki dönemde Pervin Buldan ya da Mithat Sancar’ın bile belli bir bilinirlikleri vardı. Şimdikiler o durumda da değil. Bayağı bir zorluk yaşıyorlar bence ve çok fazla ilgi de yaratamıyorlar. İlgi yaratacak çıkış yapmaları aslında onları riske de atabiliyor. Böyle garip bir durum var. Çok alâkasız, ama Süryani vekil Süryanice iki kelâm etti diye neredeyse linç edeceklerdi. Özellikle İYİ Partililer yapacaktı. Yani böyle en ufak duruşlarına bile tahammülsüzlük konusunda çok net bir duruş var. 2

DEM Parti, İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da, Mersin’de bâzı ilçelerde aday çıkaracaklarını açıkladı. Meselâ İstanbul’da Esenyurtta. Orada çok güçlüler biliyorsun. Adalar’da çıkaracaklar; Adalarda da çok güçlüler. Son seçimde CHP’nin bu ilçeleri kazanmasında eski HDP’nin aday çıkartmaması çok etkili olmuştu. Adaları kazanır mı emin değilim, ama meselâ Esenyurt’u kazanabilir, çünkü onların bayağı oyu var. Ama bunlar daha çok birkaç ilçede olacak. Tabiî en önemlisi, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin gibi yerlerde nasıl adaylar çıkaracakları, nasıl kampanya yapacakları. Sâdece tek başına aday çıkartmak yetmiyor, aynı zamanda kampanya da çok önemli. Bayağı asılacaklar mı, yoksa aday gösterecek ama çok da fazla üzerinde durmayacaklar mı? Hangisini yapsa, artısı ve eksisiyle çok ciddî açmazda olan bir parti.

Kemal Can: Gerçi İYİ Parti kadar sert bir CHP karşıtı kampanya yapmayacaklar. Zâten çok ihtiyaçları da yok.

Ruşen Çakır: Ama kendi kampanyasını yapsa dahi, İstanbul’da, Adana’da ya da diğer yerlerde, 5 oy yerine 7 oy getirse, belki de o şeyi engelleyecek. 

Kemal Can: Bir avantajlı tarafı, daha somut bir başarı ölçütü olarak koyabildiği ve bu seçim için sonuç alabileceği, biraz önce konuştuğumuz çerçeve var. Kayyum atanmış belediyelerde alınacak sonuç meselesi bir önemli başarı kriteri. Aslında orada bir rakipleri yok; kendi güçleriyle yapabilecekleri önemli. 

Ruşen Çakır: Kaç oy alacaklarına bakacağız.

Kemal Can: Evet. Orada, bu belediyeleri alması ve önceki seçimle kıyaslanır biçimde oy tabanını ne kadar tuttuğu önemli. Büyükşehirlerde ve ilçe bazında güçlü olunan yerlerde, alınabilecek birtakım belediyelere asılmaları mümkün tabiî; ama ben belediye meclisleri üzerinden toplam oylarını, yani kendi seçmenlerinin bir kısmı, ilçede ya da büyükşehirlerde, stratejik olarak başka bir belediye başkanını desteklese bile, kendi oy tabanını gösterebilecekleri bir çalışmayı… Böyle stratejik davranabilme yeteneği yüksek olan seçmen grubu olduğunu da biliyoruz.

Ruşen Çakır: Meselâ belediye başkanı olarak CHP’ye oy verecek, ama belediye meclisi olarak DEM Parti’ye oy verecek. O zaman da biz seçim sonrasında, orada yüzde kaç almış, burada yüzde kaç almış, kaç puan almış…

Kemal Can: Evet ve aslında yine kazandıran olup olmadığını gösterebileceği bir resim ortaya koyabilir. Böyle bir avantajı var. Ama birtakım zorlukları da var. Meselâ biraz önce konuştuğumuz gibi, bâzı seçmen gruplarını, özellikle sağ bloktaki muhâlefetin, sağ blok oylarını taşıma vaadiyle siyâset yapan tarafında hep şöyle bir şey var: Kendisinin kontrol etmediği bir tabanı göstererek pazarlık gücünü artıran birtakım siyâsî aktörler vardı. Bu, İYİ Parti’den Gelecek Partisi’ne, DEVA’ya ve Saadet Partisi’ne kadar yayılan bir alan. Orada herkes bir tabanı târif edip, genel muhâfazakâr ya da milliyetçi tabanın toplamını bir güç olarak gösterip onun kozuyla siyâset yapmaya çalışıyordu. 

DEM Parti meselesinde ise bu denklem biraz ters işliyor. Orada o tabanı göstererek, pazarlıktan çok, o tabanın DEM Parti’yi meşrû bir aktör olarak devrede tutmak gibi bir fonksiyonu var. Meselâ bu kapalı kapılar arkasındaki görüşmelerin artık açık ziyâretler hâline dönüşmesi, “meşrû muhatap” nitelemesi filan, o tabanı kullanarak pazarlık yapmanın dışında, o tabanın varlığının ve o tabanın kendiliğinden geliştirdiği stratejik tavırların, kendi siyâsî hareketini de meşrû zeminde muhâtap kabul ettirmek gibi bir şeyi var. Yani şöyle özetleyebiliriz: Birileri taban kartını siyâsette kullanırken, Kürt siyâsetinde gelişen hâdise, epeyce seçimde etkili olmuş HDP ya da şimdi DEM Parti tabanının, kendi siyâsî aktörlerini de taşıma ve önemli muhâtap olarak devrede tutma fonksiyonu var. Bu seçimde merkezî kararlar dışında, çok stratejik olarak yerel bazda bunun örneklerini görebiliriz. 

Ruşen Çakır: Evet, onu daha önce de görmüştük. Aslında böyle birtakım şeyler de var. Meselâ CHP adaylarını açıklıyor; kadın oranı hâlâ çok düşük. En son dün açıkladıklarında galiba %12 galiba. Eski ekipten Muharrem Erkek Çanakkale’den aday adayı gösterildi biliyorsun. Herhalde kazanır. 

Vekil olmayan birtakım eski kurmaylar vardı Özgür Özel’le berâber hareket eden. Onların da İstanbul, Ankara gibi yerlerde, kazanabilecek yerlerde aday gösterileceği düşünülüyor. İstanbul Büyükşehir bürokratlarından iki kişi aday gösterildi biliyorsun: Birisi Fatih’ten, diğeri Pendik’ten. Göksel Göksu onları çok yakından tâkip ediyor. Yine İstanbul Büyükşehir bürokratlarından birkaç ismin ilçelerde aday gösterilmesi ihtimâli varmış. 

Şimdi, önseçim yapılacak. Meselâ dün 126 yer açıkladılar, 35 yerde önseçim yapılacağı açıklandı, bunlardan üç tânesi il. Büyükşehir değil de il. Ama hâlâ bir merkezî irâdenin çok güçlü olduğu durum devam ediyor.  Aslında CHP’nin yeni yönetimi ve Ekrem İmamoğlu için hem İstanbul ama İstanbul’un ilçeleri, kaç ilçe aldığı da çok önemli olacak. Meselâ son cumhurbaşkanlığı seçiminde birçok yerde, kılpayı kaybettikleri bâzı yerlerde daha yüksek oy aldı.

Kemal Can: Ayrıca, meselâ “Büyük Zafer” olarak anlatılan 2019’un ilçe ve belediye meclisi performansı da iyi değildi. 

Ruşen Çakır: Şimdi onu toparlamaya çalışıyorlar.

Kemal Can: Çünkü İmamoğlu’nun bir sürü karârı çıkartamamasında, Meclis’te çoğunluğu alamamış olmasının etkisi var. Dolayısıyla bu sefer iyi çalışmaları gerekiyor. 

Ruşen Çakır: Bir de, Adana’yı Zeydan Karalar kesin diye açıkladılar, ama resmen açıklanmadı. Büyükşehir olarak İzmir, Adana, Antalya, Hatay, Mersin daha resmen açıklanmış değil. Aydın’daki aday adayının da kesin olacağı söyleniyor, ama o da resmen açıklanmadı. 

Kemal Can: Bir de iktidar tarafında da ilginç gelişmeler olma ihtimâli var. Çünkü orada da hâlâ açıklanmış bir şey yok. 

Ruşen Çakır: Evet. Ömer Çelik takvimin biraz esneyeceğini söyledi. Belli ki hem kendi aralarında pazarlıklar sürüyor, hem de anladığım kadarıyla İstanbul ve Ankara için çok güvendikleri bir isme, en azından Erdoğan’ın çok emin olduğu isimlere henüz ulaşamamış olsa gerek. Ben açıkçası, eğer bulmuş olsaydı açıklardı diye düşünüyorum. İktidârın, “Bekleteyim, son anda açıklarım” gibi bir strateji uygulamaya ihtiyâcı yok. Muhâlefet, “İktidar adayımı yıpratabilir” diye, adayını belki saklayabilir; ama iktidar niye saklasın? Diyelim ki A kişisini bir ay önce İstanbul’da aday yapmaya karar verdiyse, şimdi çoktan her yerde o kişi hakkında propaganda yapıldığını görürdük. Zaman iyice daralıyor ve belli ki zorlanıyor; özellikle İstanbul ve Ankara’da. 

Kemal Can: Evet, öyle görünüyor.

Ruşen Çakır: Evet, “Haftaya Bakış”ı burada noktalıyoruz. Haftaya tekrar görüşmek üzere, iyi günler.

Kemal Can: İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.