AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan adayının Murat Kurum olduğunu açıkladı. Kurum, adaylığının açıklanmasının hemen ardından seçim çalışmaları kampanyasına başladı. Kurum, İstanbullulara trafik, deprem gibi sorunları çözeceğini vaat ediyor.
Ruşen Çakır, Murat Kurum’un seçim kampanyasından ilk izlenimlerini ve adaylığını değerlendiriyor.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. İstanbul’da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Büyükşehir belediye başkan adayı Murat Kurum oldu. Uzun zamandır merakla bekleniyordu Ekrem İmamoğlu’nun rakibi kim olacak diye. Ve o günden bugüne, ilk günlere bakarsak… yani çok da fazla olmadı, ama üçüncü günündeyiz. Adayların açıklanmasından sonra pazar gününü saymayalım. Pazar günü aslında Erdoğan’ın açıklamasından sonra bir basın toplantısı yaptı. Sonra pazartesi, salı ve bugün İstanbul’da dolaşıyor. Ve Murat Kurum’la ilgili ilk izlenimlerimi anlatmak istiyorum. Bâzen ilk izlenimler çok önemlidir. Hele böyle kritik seçimlerde. Açıkçası pazar günü yaptığım yayında söylediklerimin büyük bir kısmının tekrarlandığını görüyorum. O da şu: Murat Kurum burada esas aday değil; burada esas aday Recep Tayyip Erdoğan. Bunu zâten biliyoruz; ama meselâ bir Binali Yıldırım örneğinde Erdoğan’dı esas aday, ama Binali Yıldırım’ın bir ağırlığı vardı, bir tanınırlığı vardı. Yani insanlar yine de Binali Yıldırım adını biliyorlardı. Sonuçta, seçilirse onun yerine daha çok Erdoğan’ın büyükşehire müdâhil olacağını da biliyorlardı. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, Murat Kurum’un hâlâ kendi kimliğiyle çıktığını göremiyoruz. Ne yapıyor? İl teşkîlâtıyla, İl Başkanı’yla berâber dolaşıyor. AKP’li ilçe belediyeleriyle dolaşıyor ve oralarda olabildiğince gülmeye çalışıyor, gülümsemeye çalışıyor. Tabiî ki en önemlisi –sorunlarından birisi oydu bakanlığı döneminde de–, şimdi görüyorsunuz, meselâ bakanlığı döneminde, çok da fazla hatırlanmıyordu; ama hep asık suratlı bir bakan olarak görülürdü, öyle bir özelliği vardı. Ben de daha önce değinmiştim. Şimdi daha fazla halkın içine giren, daha gülen, meselâ çocuklarla kucaklaşan, insanların elini sıkan birisi olmaya çalışıyor. Fakat açıkçası bunu tam olarak henüz başarabildiğini söyleyemem. Yolun başında, çok başında; ama çok da fazla zaman yok. Şu hâliyle bakıldığı zaman, daha çok kendi kitlesine hitap ettiğini görüyoruz. Açılacak mı? Nasıl açılacak? Kendisinden, yani AK Partili olmayan kesimlerden oy isteyecektir herhalde. Bunu nasıl yapacak? Hangi yöntemlerle yapacak? Örneğin daha önce de dile getirmiştim; meselâ AKP’nin havuz medyasında olmayan basın kuruluşlarına çıkacak mı? Onların sorularını cevaplandıracak mı? Yoksa onu sâdece dar bir alanda mı hapsedecekler? Tabiî orada şöyle bir sorun var: O alanın dışına çıktığı zaman nasıl bir performans gösterecek? Büyük bir ihtimalle Erdoğan ve kurmayları onun, diyelim ki –çok aşırı bir örnek gibi gelebilir, ama neden olmasın?– bir Halk TV’ye, Sözcü TV’ye çıkmasını herhalde istemeyeceklerdir diye düşünüyorum. Onlar isteyecektir herhalde konuk etmek, biz de aynı şekilde kendisini burada konuk etmek istiyoruz. Bu konuda başvurumuzu da yapacağız, ama açıkçası çok emin değilim.
Şu hâliyle bakıldığı zaman, kimlerden destek aldı? Cumhur İttifâkı’nın tüm partilerinden destek aldı sanki — Yeniden Refah hâriç. Yeniden Refah meselesi zâten apayrı bir konu. Onunla ilgili yarın daha kapsamlı bir değerlendirme yapmayı düşünüyorum. Şu hâliyle İstanbul’da Erdoğan’ın Murat Kurum’un seçilmesi için Yeniden Refah’ı da iknâ etmesi şart gözüküyor. Büyük bir ihtimalle olacaktır, ama orada bir pazarlık sürüyor. Baktığımız zaman, Cumhur İttifâkı’nın adayı olarak Cumhur İttifâkı’nın kitlesine seslenen ve bunu yaparken de pek siyâset konuşmayan birisi var. Siyâset konuşmuyor olması, onun için kimi durumda avantajlı gözükebilir; ama bir yerden sonra karşısındaki kişi Ekrem İmamoğlu olduğu için onu zorlayacaktır. Şöyle bir husus var: Ekrem İmamoğlu eğer İstanbul’u bu seçimde de kazanırsa, bir sonraki aşamada muhtemelen CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olacak ve sonrasında daha büyük hamlelere soyunacak. Ama Murat Kurum için böyle bir seçenek yok. O Erdoğan’ın bir şekilde vesâyeti altında İstanbul’la sınırlı. Belki ileride başka şeyler olabilir, ama sınırlı bir alanda siyâsî geleceği şimdiden Erdoğan tarafından çizilmiş birisi olarak kalacak ve bunun zorluklarını çok ciddî bir şekilde yaşıyor, yaşayacak. Düşünün, Ekrem İmamoğlu’nun hesap vereceği kimse yok. Özgür Özel’le tabiî belli bir hukukları var vs., ama Ekrem İmamoğlu şu hâliyle bakıldığı zaman aslında CHP’nin pratikteki lideri görünümünde ve kendi konuşmasını kendisi yapan, kendi adımlarını kendisi saptayan bir isim ve bir danışman kadrosu var. Uzun zamandan beri değişik alanlarda uzmanlaşmış danışmanları var. Onlarla görüşerek kendine stratejiler çiziyor — doğru ya da yanlış. Ama kendi hesâbını kendisine veriyor, öyle diyelim. Bir yerlere kendini onaylatmak, beğendirmek gibi bir seçeneği yok. Bu anlamıyla sonuna kadar özgür. Ama Murat Kurum için böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Şu âna kadarki durumundan da bunu gördük; Erdoğan ve –sâdece Erdoğan değil aslında– iktidârın önde gelen isimlerinin tepkisini çekebilecek adımlar atmaktan, sözler söylemekten çekinecek, çekiniyor. Bunu görüyoruz. Bunu kırabilecek mi? Ya da onun alanını genişletecek birtakım adımlar Erdoğan tarafından atılacak mı? Açıkçası çok emin değilim. Ona böyle sâdece deprem konuşması, kentsel dönüşüm konuşması, bir de İmamoğlu’nu siyâseten değil; teknik konularda, belediyecilik konularında eleştirmekle sınırlı bir alan sunacaklar. Ama İstanbul biliyoruz ki bunun çok ötesinde bir yer. Erdoğan’ın dediği gibi, “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanıyor”. Türkiye hakkında fikri olmayan, Türkiye’ye yönelik bir vizyonu olmayan kişilerin İstanbul’da iddialı olabilmeleri çok zor.
Bir diğer husus; normal şartlarda bu kişi, Murat Kurum uzun zamandan beri dile getiriliyordu. Erdoğan onu İstanbul’dan milletvekili adayı göstererek belki onun hazırlığını da yapmıştı. Kendisi de bu konuda bir hazırlık içerisindeydi. Nitekim Erdoğan’ın açıklamasından bir gün önce sosyal medyaya biliyorsunuz bir video düştü ve orada ekibinin tebriklerini kabul ediyor. Şimdi kalabalık bir grup var, bir ekip var ve aslında normal olanı bu. Bir siyâsetçi ekiple çalışır. Öncesinde aday adayıyken de çalışır, aday olduktan sonra da çalışır. O ekibi görünce, o kalabalığı görünce… Tanıdığımdan değil ama en azından bayağı sayıda insan vardı, kadınlı erkekli bir grup. Onlarla bir süredir çalışıyormuş, kendisi de zâten bunu söylüyor. Ve ne bekliyor insan? O hazırlığı yapmış birisinin hemen bize bir şeyleri göstermesini. Şu güne kadar göstermedi. Tabiî çok erken diyebilirsiniz; fakat bence bir fırsattı bu. Daha ilk günden, “Murat Kurum şunu diyor. Murat Kurum şöyle bir başkan olma iddiasında” diyebileceğimiz sözleri ya da davranışları kendisinden görmedik, duymadık. Bundan sonra yapacak mı? Herhalde birtakım hazırlıklar yapıyorlardır. Ama programına baktığım zaman, bugünkü ve yarınki programlarına baktım, hep yine kendi sâhası içerisinde kapalı salon toplantıları ya da AKP teşkîlâtının denetimindeki yerlerde, AKP’nin nispeten güçlü olduğu yerlerde birtakım faaliyetler. Ama meselâ şunu çok merak ediyorum: Bakırköy’de, Kadıköy’de, Şişli’de, Beşiktaş’ta –ki buralar CHP’nin çok güçlü olduğu yerler biliyorsunuz– ne yapacak? Kimlerle ne konuşacak, nasıl konuşacak ve muhtemel tepkilere yönelik tavrı ne olacak? Hatırlanacaktır; 5 yıl önce Ekrem İmamoğlu kimsenin bilmediği bir isimken, çıktıktan sonra her yere girdi, her yeri karıştırdı, kurcaladı yani ve sık sık başına işler geldi. Düşünün, hepinizin gözünün önüne gelecektir, meselâ Kapalı Çarşı’daydı yanılmıyorsam, bir esnaf ona bayağı hakaretâmiz sözler ediyordu. Halbuki tanıdığından ettiğinden değil, CHP adayı olduğu için. Birtakım küçük çaplı saldırı girişimleri de olmuştu ve Ekrem İmamoğlu bunların hepsiyle bayağı bir kendi başına –nasıl söyleyeyim?– baş etti. Onlara cevap verdi. Hiçbirisinin altında kalmadı. Koruma ordularıyla gezmedi. Bakalım bu sefer ne yapacak? Bu sefer de şu hâliyle bakıldığı zaman öyle yapmayacağa benziyor. Ekrem İmamoğlu’nun çok fazla halkın içerisinde olduğunu, hattâ biraz fazla halkın içerisinde olduğunu söylemek mümkün — ki 5 yıl önce riskli durumlar da yaşamıştı. Bununla rekabet edebilecek bir potansiyel şu hâliyle Murat Kurum’da gözükmüyor. Dolayısıyla ne yapacak? Ülke genelinde yerel seçimde belediyeleri iktidârın kazanması için Erdoğan’ın atacağı siyâsî adımları ve diğer adımları bekleyecek. Yanlış yapmamaya çalışacak, öyle gözüküyor. Yani birtakım doğrularla insanları kendine çekmekten ziyâde, yanlış yapmamak, işi zora sokmamak gibi bir perspektifi olacak herhalde.
Tabiî en büyük şansı, muhâlefetin bu seçimde ittifak hâlinde seçime girmiyor olması. İYİ Parti’nin muhtemelen güçlü bir ismi çıkarması –Buğra Kavuncu’nun adı sıklıkla geçiyor örneğin– ve muhâlefetin oylarının bölünmesi ve Ekrem İmamoğlu’nun bu nedenle kaybetmesi; en büyük güvencesi böyle gözüküyor. Fakat burada muhâlefetin ittifak hâlinde girmemesinin Ekrem İmamoğlu’na bir tür doping olma etkisi, ihtimâli olduğunu hesaba katması gerekiyor iktidar çevrelerinin ve tabiî ki Murat Kurum’un. Yani normal şartlarda CHP’nin aldığı oya bakarsak İstanbul’da, bu seçimi Ekrem İmamoğlu’nun kazanması tabiî ki mümkün değil. Ama bu hâliyle işte, Murat Kurum için çantada keklik bir seçim yok, hiçbir zaman yok. Ekrem İmamoğlu için de yok. Ekrem İmamoğlu’nun işi çok daha zor. Ama Murat Kurum’un bir yerde bir fark gösterebilmesi, kendi imzâsını atması gerekiyor seçimlerde. Şu hâliyle bunu atabilmiş gibi gözükmüyor, atabilmiş değil. Yakın zamanda da atabileceğinin işâretlerini açıkçası görmüyorum. Ama merakla, ilgiyle tâkip etmeye çalışıyorum. Ekrem İmamoğlu ilk çıktığında birçok kişi ona, “Kazanma ihtimâli kesinlikle yok” vs. demişti. “Kim bu? Nereden çıktı?” demişti. Ben onlardan değildim. Tanıdığımdan değil; ama o dönemde muhâlefetin yakalamış olduğu havadan dolayı Ekrem İmamoğlu gerçekten bir şeyi yoktan var etti bir anlamda. Murat Kurum var olan bir şeyi daha yukarıya çıkartmak zorunda; yoktan var etmekten ziyâde var olan bir şeyi daha yukarı çıkartmak zorunda. Kendisinin bir şeyler katması lâzım. Kendisinin bir şeyler katabilmesi için de son seçimde en azından, 5 yıl önceki seçimde Ekrem İmamoğlu’na oy vermiş kesimlerin bir kısmının oyunu alabilmesi lâzım. Yeni seçmenin oyunu alabilmesi lâzım. Genç seçmenin oyunu alabilmesi lâzım. Şu hâliyle bakıldığı zaman, bu oyları artırıcı bir performansını görmüş değilim. Şu anda görüyorsunuz meselâ, Üsküdar’da çorba dağıtıyor. Bu acayip bir görüntü. Ne diyeceğini insan bilemiyor aslında. Söylenecek çok şey var burada. İnsanları çorba dağıtarak iknâ etmek ya da oyunu alabilmek bir muhâlefet partisi için anlamlı olabilir; ama ülkeyi 20 küsur yıldır yöneten bir iktidârın insanların bedava çorbaya tav olmasını beklemesi çok yadırgatıcı olur – ki öyle oldu bana göre.
Evet, Murat Kurum ilk üç gün îtibâriyle çok fazla öne çıkacak bir hamle yapmadı. Şu hâliyle yapabilecekmiş gibi gözükmüyor. Ama tabiî ki biraz daha beklemek lâzım. Şu hâliyle bakıldığı zaman Murat Kurum’la Ekrem İmamoğlu arasındaki bir kıyaslamada, Ekrem İmamoğlu karizma anlamında, tecrübe anlamında vs. daha önde gözüküyor. Ama Ekrem İmamoğlu’nun en büyük dezavantajı şu aşamada baktığımız zaman muhâlefetin tamâmının kendisine destek vermeyecek olması. Bunu aşabilirse, Ekrem İmamoğlu muhâlefetin oyunu büyük ölçüde kendi yanına alabilirse, bunu gösterebilirse işin rengi değişir. Aksi takdirde muhâlefetin diğer kesimlerinin Ekrem İmamoğlu’na yönelmemesi hâlinde Murat Kurum’un –Yeniden Refah şu anda istisnâ, ama o da katılacaktır– bütün Cumhur İttifâkı partilerinin desteğiyle rakam olarak bakıldığı zaman kazanma şansı çok yüksek gözüküyor. Ama kendisinin bir şey katması şart. Şu hâliyle pek bir şey katabiliyor gibi gözükmüyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.