Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul başta olmak üzere 11 büyükşehir ve 15 ilin belediye başkan adayını açıkladı. Sırada 15 Ocak’ta Ankara’da yapılacak aday tanıtım toplantısı var. AKP’nin Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanlığı adayının Keçiören Belediyesi Başkanı Turgut Altınok olmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi (PM) 2024 Yerel Seçimleri için belediye başkan adaylarını belirlemeye devam ediyor. CHP, Adana’da Zeydan Karalar, Aydın’da Özlem Çerçioğlu, Mersin’de Vahap Seçer, Hatay’da Lütfü Savaş’ı yeniden aday gösterecek. Lütfü Savaş’ı yeniden aday göstermesi kentte tepkiyle karşılandı. Eskişehir’de ise 25 yıllık Yılmaz Büyükerşen dönemi 31 Mart’ta sona erecek. Eskişehir’de Büyükerşen’in yerine Ayşe Ünlüce aday gösterildi.
İstanbul’da mevcut belediye başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun rakibi AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan adayı Murat Kurum oldu. İki lider de seçim çalışmalarına başladı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan 11 Ocak Perşembe günü CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i ziyaret etti. DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Ankara, Antalya, Bolu, Konya, Kocaeli, Kayseri, Samsun’da aday göstereceklerini söyledi.
Ruşen Çakır ve Kemal Can İstanbul ve Ankara’nın açıklanan adaylarını, DEM Parti ve CHP işbirliğini, Lütfü Savaş’ın adaylığını Haftaya Bakış’ta değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. “Haftaya Bakış”la karşınızdayız. Kemal Can’la haftanın öne çıkan olaylarını konuşacağız. Kemal hoş geldin ve geçmiş olsun.
Kemal Can: Sağ ol Ruşen.
Ruşen Çakır: Geçen hafta hasta olduğun için yayın yapamadık. Benim dışımda herkes hasta oldu galiba, değil mi?
Kemal Can: Evet, öyle galiba. Şu anda galiba hastânelerde âcil servisler filan bayağı yüklü. Herkes dikkatli olsun.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Ruşen Çakır: Eyvallah. Bugün seçimle ilgili konuşacağımız çok şey var. Öncelikle, tabiî ki Murat Kurum’un İstanbul adaylığı açıklandı. AKP’nin açıkladığı başka yerler de var, ama en önemlisi Murat Kurum oldu. Murat Kurum İmamoğlu’nun rakibi ve birkaç gündür de kampanyaya başladı. Erdoğan, Ankara başta olmak üzere diğer illeri pazartesi günü açıklayacağını söylemişti, ama sonradan pazar gününe çektiler. Çünkü pazar günü Ankara’da CHP’nin anayasa mitingi var, Erdoğan ona denk getirdi. Hattâ aynı gün Gelecek Partisi’nin de ikinci Olağan Kongresi varmış. Her neyse, biz anayasa meselesinden başlayalım, bu konuyu daha sonraya konuşalım.
Can Atalay meselesini hemen her hafta konuşuyoruz. Numan Kurtulmuş, daha önce Anayasa Mahkemesi’nin karârını Meclis’te okutmuyordu. Ama dün Erdoğan önce Bahçeli ile konuştu sonra da Numan Kurtulmuş’la. Kurtulmuş sanki geri adım atıyor ve kararı okutacakmış gibi bir hava var ve sekiz parti de Numan Kurtulmuş’a böyle yapmamasını söyleyen bir açıklama yaptılar. Artık iş bir anayasa krizine, devlet krizine dönüştü ve Erdoğan bir yerden sonra nokta koymak istiyor. Ya Numan Kurtulmuş’a “yapacaksın” diyecek… ki demiştir herhalde.
Kemal Can: O da açıktan öyle bir şey îmâ eden bir şey bir açıklama yaptı galiba. Yani, “Artık gereğinin yapılması lâzım” gibi bir şey söyledi.
Ruşen Çakır: Bu, herhalde Numan Kurtulmuş’un siyâsî hayatındaki son önemli işlerinden birisi ve sonuçta anayasaya aykırı bir davranışla gitmiş olacak. Yani istemediği belli, ama yapacağı da büyük ölçüde belli sanki. Bugün Gazete Pencere’de Nuray Babacan’ın bir kulis haberi vardı. Nuray bu konularda iyidir, özellikle iktidar çevrelerine, milletvekillerine de yakın. Can Atalay konusunda AKP’li bâzı hukukçuların, Enis Berberoğlu ve Ömer Gergerlioğlu’na uygulanan formülün gerçekleşebileceğini dile getirdiklerini yazmış. Ama önce Can Atalay’ın Meclis’te milletvekilliğinin düşürülmesi için Genel Kurul karârının okunması, sonra Atalay’ın Anayasa Mahkemesi’ne yeniden başvuru yapması, yeni karârın TBMM’ye gönderilmesinden sonra da yemin ederek göreve başlaması biçiminde özetleniyor. Ama ortada şöyle bir husus var: Can zâten cezâevinde. Herhalde Can Atalay’ın milletvekilliğini düşürecekler gibi görüyor. Ne dersin?
Kemal Can: Evet, o formülün problemli tarafı o zâten. Can hem hapiste hem de hakkında verilmiş hüküm var. Meclis’te hüküm okunacak. Hüküm okunduğu için de –eğer okunursa– milletvekilliği düşürülecek. Dolayısıyla tekrar Anayasa Mahkemesi’nde ihlâl karârıyla tahliye karârını kim verecek? Tahliye karârının yine aynı süreçten geçmesi lâzım. Yargıtay’ı devreden çıkartsan bile, yerel mahkemenin, daha önceki kararlarının dışında bir tasarrufta bulunması lâzım. Meslektaşlarımı tenzih ederim, ama AKP içerisinden birtakım çevrelerin, “Erdoğan formül arıyor, mutlaka bir şey yapacak” söylentileriyle aylar geçti.
Ruşen Çakır: Hiçbir şey yapmadı.
Kemal Can: Neredeyse 1 yılı dolduracak. Tek adam rejiminden bahsedip, sonra, Erdoğan’ın bir türlü formül bulamadığı için… Üstelik de şu kalıp da çok problemli; pek çok arkadaşımız bunu bir gazetecilik refleksiyle kullanıyorlar ama, “Yargıtay’da bir grubun yarattığı anayasayı ihlâl suçu ve onun yarattığı kriz” gibi bir cümle etrafında tartışılıyor. Yargıtay içerisindeki bir grup –ki sâhiden böyle bir grup olabilir, daha çok MHP’nin kontrolündeki bir grup–, bu işin başını sürüyor ya da asıl yürütücüsü olabilir. Ama Yargıtay Başkanı’ndan, Cezâ Genel Kurulu’na, Cezâ Dâiresi’ne kadar koskoca bir kurumun içindeki üç beş adamın bilmem ne yapmasından ibâret olmayan, Adalet Bakanı’ndan Devlet Başkanı’na kadar herkesin parçası olduğu bir şey yaşıyoruz. Şimdi bu “Birileri burada bir şey yapıyor. İktidar içinden birileri bir formül bulmaya çalışıyor” söylemleri geliştiriliyor. Velev ki öyle olsun. Ama sonuç îtibâriyle ortaya çıkan tabloyu böyle okuyup böyle değerlendirmenin kimseye bir faydası yok, durumu tespit için de bir anlamı yok. Karârı okutmanın reaksiyonunu düşürmek için sızdırılmış bir şey olma ihtimâli de olabilir. Yani “Tamam, bir çıksın, biz bunu okutalım, vekilliği bir düşsün, biz sonra bir şey yapacağız” hikâyesi.
Pazar günü CHP’nin düzenlediği Anayasa mitingi var, ama en kötüsü bütün bu sürecin bu yerel seçim türbülansının içine düşmüş olması. “Anayasa krizi, anayasa suçu, anayasanın ilgası” diye bir sürü lâf edildi. Bunların hepsi doğru. Ama sonuçta memlekette böyle bir şey olduktan sonra, herkes adaylarını, seçimini şunu bunu hazırlıyor ve sonuçta süreç işliyor.
Ruşen Çakır: Şimdi miting düzenleyecek olmak ne kadar iyi fikir, açıkçası çok emin değilim. Çünkü en son Ankara’da yaptıkları seçim mitingi bayağı etkili bir mitingdi. Sonuç alamadı o ayrı. Ama bu sefer aynı kalabalığı toplayabilecekler mi? Neyse, yerel seçimle ilgili çok kalem var. Meselâ AKP adayları açıklandı. Murat Kurum var. Diğer adayların açıklanması pazartesiden pazar gününe alındı. Ankara’da Turgut Altınok muhtemelen senin eski şehrinin AKP adayı olacak. Ne düşünüyorsun Murat Kurum’la ilgili? Ben birkaç yayın yaptım onunla ilgili. CHP’liler Murat Kurum’u zayıf aday olarak ilk günden îlân edip bir rehâvete kapılıyor olabilirler diye bir tespit de gördüm. Ne dersin?
Kemal Can: AKP’nin adayları açısından, aday özelliklerinden çok, şu anda adayların çizdiği profillerin kampanyaya nasıl yansıyacağına bakmanın bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Çünkü şimdi seçenek olarak Murat Kurum’la birlikte, aday açıklanmadan önce ortaya atılan isimlerden bir diğeri de Ali Yerlikaya’ydı. İkisinin de bâzı muhalefet çevrelerine de kabul ettirilmiş “farklı profil”, “daha az siyâsî profil”, “liyâkatli” filan gibi bir paketi, ambalajı vardı. Hattâ Ali Yerlikaya’nın, özellikle bu anayasa krizi vesîlesiyle MHP ile gerilimde başka bir pozisyon aldığı iddiaları ve yaptığı operasyonlardan kaynaklanan başka bir efekti vardı. Fakat Murat Kurum da “liyâkat” ve sonuçta siyâsî bir portre olarak değil de teknik bir profil olarak ileri sürüldü. Ama açıkçası Murat Kurum hem deprem sürecinde hem îmar affı meselesinde ve geriye doğru, AKP iktidârının özellikle son yıllarında iyice ivme kazanmış kent talanı ve tahrîbatında, çok liyâkatli bir figür olarak öne çıktığını, çıkartılmaya çalışıldığını anlıyorum da, nasıl olup da çıktığını ve nasıl olup da bunun bu kadar kolay kabul gördüğünü de anlamakta zorlanıyorum.
Ruşen Çakır: Öyle söylenince oluyor biliyorsun. “Başarılı bakan” deniyor, ama başarısının ne olduğu konusunda çok fazla bir şey söylenmiyor. Genellikle emlâk konut meselelerine daha çok vurgu var. Çünkü bakanlığı konusunda, gerçekten de senin dediğin gibi, özellikle depremde… Meselâ deprem konusunu başarı olarak gösteriyor mu iktidar? Herhalde gösteriyordur.
Kemal Can: Depremden hemen önce yapılan, “îmar affı değil, îmar barışı” diyerek te’vil etmeye çalıştığı o büyük bir rezâlet var meselâ. Para toplamak için şey çıkarttılar.
Ruşen Çakır: Ben şu konunun altını çok çiziyorum siyâseten. İmamoğlu kendi kendisinin patronu. Hattâ CHP’nin lideri olduğu da söylenebilir. Danışmanlarına soracak, gerekirse danışacak. Özgür Özel’le de konuşacak belki, ama ona her şey serbest. Yani “Bir lâf ettim, bir yere gittim, acaba bir şey olur mu?” gibi bir durumu yok. Ama Murat Kurum öyle değil. Meselâ, diyelim ki ben Murat Kurum’u yayına çağırıyorum. Murat Kurum bu yayına çıkma karârını kendi başına vermeyecek. Ama diyelim ki Ekrem İmamoğlu’nu çağırırsam –gelir ya da gelmez ya da danışmanına sorar, o ayrı– ama karârı kendisi verecek. Ama burada o karârı Murat Kurum vermiyor. Aslında Erdoğan yarışıyor. Binali Yıldırım’da da Erdoğan yarışmıştı; ama Binali Yıldırım en azından yıllardır bildiğimiz, kendi öyküsü olan birisiydi. Sonuç olarak, birtakım insanlar Binali Yıldırım’ı sevdiği için ya da sevmediği için oy tercihi yapabilirlerdi. Burada öyle bir şey yok. Burada aslında hani İngilizce tâbirle “no name” bir isim ve Erdoğan var.
Kemal Can: Evet. Binali Yıldırım meselesinden biraz daha farklı görülebilecek bir taraf var. Bu süreçte Erdoğan’ın adı çok geçti, sonuçta temel karar vericinin o olduğu konusunda kimsenin kuşkusu yok; ama Erdoğan çok önde ve görünür bir pozisyon almadı. Binali Yıldırım’da ise, neredeyse kendi gölgesi gibi lanse ederek…
Ruşen Çakır: Bugün geldi ama. Yine İstanbul’daydı.
Kemal Can: Evet. Bence süreç içerisinde gidişâta bakıp ağırlığını nasıl koyacağını, kampanyanın da nasıl evrileceğini belirleyecek. Ama şu âna kadar aday belirleme süreci açısından biraz kendisini geride tutmuş gibi görünüyor. Adayları belirlemede tek belirleyici olmasına rağmen, öne çıkarak, kamuoyu önünde bunu çok fazla dile getirerek… Hattâ bir süre fazla görünmediği zaman, “Erdoğan’a ne oldu, nereye gitti? Kayboldu, bir şey oldu” deniliyor ya? Şimdi yine öyle bir sürece girildi; bir süre geriye çekildi. Bence şimdi diğer adaylar da açıklandıktan sonra, pazar gününden sonra, Erdoğan’ın kampanyada nasıl bir pozisyon alacağı bu adayların da konumlanışını daha net hâle getirecek.
Ruşen Çakır: CHP’ye gelelim. CHP adayları açıklamaya başlamıştı ve devam ediyor. Yılmaz Büyükerşen aday gösterilmemesine biraz kırılmış biliyorsun. Aslında yaşından dolayı bir daha aday olmaması beklenen bir ihtimaldi. Beş kez belediye başkanlığı yapmış. Ama anket yaptırmışlar, ona biraz bozulmuş. Onu da söyledi zâten. Hatay’da Lütfü Savaş tekrar aday gösterildi. Adana, Mersin ve Aydın konusunda hiçbir îtiraz çıkmadı, ama Lütfü Savaş’a bayağı lâf edildi. Muhittin Böcek muhtemelen Antalya’da yine aday olacak. Ama anlaşılan İzmir’de Tunç Soyer aday gösterilmeyecek. Sonuçta, Lütfü Savaş’ın ve Muhiddin Böcek’in tekrar aday gösterildiği bir yerde Tunç Soyer’in yeniden aday gösterilmemesi… Bence orada şöyle bir şey belirleyici olacak: İzmir, kazanması daha kolay olan bir yer. Antalya ve Hatay’da çok zor kazandı CHP. Çünkü daha önce ellerinde yoktu. “Bu adaylarla tekrar koruyabiliriz” düşüncesi hâkim olmuş olabilir. “İzmir’e nasıl olsa kimi koysak kazanır” gibi bir düşünceleri olabilir.
Ama Hatay meselesinde Lütfü Savaş, seçimi tekrar kazanır mı kazanmaz mı onu bilmiyorum. Ama hatırlarsan, deprem zamanında Kılıçdaroğlu’nun elini sıkıp Lütfü Savaş’a e bağıran bir yığın insan vardı. Bizim arkadaşlar da çekmişti bunu. Lütfü Savaş’ın adaylığına bayağı tepki oldu. Hattâ Özgür Özel de daha önce yaptığı açıklamalarda adayın değişebileceğinin işâretini vermişti, ama bir şekilde yanaştılar. Muhittin Böcek meselesi de ayrı bir husus. Onda da birtakım tartışmalar var. Bu iki isim de zâten CHP’ye sonradan gelmiş isimler. AKP’den gelmişlerdi değil mi? Öyle ilginç bir durum var.
Bunun dışında İstanbul’un ve Ankara’nın garanti gibi görünen ilçeleri hâlâ açıklanmadı. Meselâ Ankara’da Çankaya açıklanmadı. Bakırköy, Kadıköy, Şişli henüz açıklanmadı. Onları en sona saklayacaklar galiba. Orada önseçim yapmıyorlar herhalde.
Kemal Can: Zâten hiçbir yerde doğru dürüst önseçim olmadı.
Ruşen Çakır: Tek tük bâzı yerlerde yapıldı.
Kemal Can: Çok küçük ilçelerde, şurada burada yapıldı. İktidar açısından hep konuşuyoruz ya? Hukuktan, şundan bundan, her şeyden bahsederken bir çifte standart ya da bir standart yokluğu meselesi, dünyada da Türkiye’de de ölçü ve ayar müessesesinin çöktüğü bir tablo var. Başarı, kazanma ihtimâli, popülarite, güvenilirlik gibi şeylerin neye göre ölçüldüğü, ölçülürken neyin dikkate alındığı, buradaki öncelikler, hepsi birbirine girmiş durumda ve bu, bu iktidârın tasarruflarıyla sınırlı bir şey değil. Siyâset alanının bütünü bu meseleyle yüz yüze. Dolayısıyla, kazanabileceği için birini seçmek gibi bir argümanın tartışmasız kabul edilmesi isteniyor; ama başka bir tarafa geçiyorsun, başka bir standart önüne geliyor. Yani burada öyle olan öbür tarafta niye öyle olmuyor? Her yerde kazanacak aday önemliyse, meselâ neden büyükşehirlerde ilçe belediye başkanlarını belirleme meselesi, neden Büyükşehir Belediye Başkanı’nın uhdesinde oluyor? “Çünkü uyumlu çalışması için onun belirlemesi lâzım” deniyor. Hani ölçü kazanabilmekti? Hani tek ölçü ve en önemli ölçü kazanmaktı? O zaman niye böyle “uyum” gibi başka bir ölçüt getiriyorsunuz?
Aynı şekilde, Lütfü Savaş kendi başına anketlerde yüksek çıkıyordur, çıkmıyordur, o başka bir şey. Ama bir de farklı olma iddiasıyla iktidârı eleştirdiğin problemli bir travmanın sonrasında, o yine en seçilebilir aday olsa bile, bu konuda bir değişim işâreti göstermek, bu reaksiyonları dikkate aldığını, seçmeni, o şehrin insanlarını ve genel kamuoyunun hassâsiyetlerini dikkate aldığını göstermek önemsiz bir şey midir? Yani sâdece “Anket yaptırdık, alternatifi yoktu” cevâbına herkesin iknâ olması… Çünkü bu alternatif, bu tür iddiaların daha önceki seçimde geçersiz olduğunu, anketlerin büyük sahtekârlık içerdiğini söyleyenler, şimdi kalkıp aynı argümanla, “Ama anketler öyle diyor” diye aynı şeyi kullanabiliyorlar. Dolayısıyla bu ölçüsüzlük, bu ayarsızlık, bu farkı ortaya koyacak temel ilkesel tutarlılıklardan yoksun siyâsetin komplikasyonlarını görüyoruz. Bundan birtakım reaksiyonlar çıkıyor. Bunların bâzıları sonuç verecek ya da bâzılarının hiç etkisi olmayacak. Ama sonuçta kaçınılmaz olarak, bir önceki seçimden sonra her şeyi yeni baştan ele almak, her şeyi yeni baştan düşünmek, siyâseti yeni baştan düşünmek, değişim iddiasını, bu iktidarla ne farkları olduğu iddiasını ortaya koymaktan uzaklaşmış, biraz gelişine, her yerde hangisi uygunsa onun kullanıldığı bir keşmekeşin daha belirgin hâle geldiğini görüyoruz. Umarız bundan yine muhâlefet seçmenin yeni bir travmayla yüz yüze kalmasına neden olacak sonuçlar çıkmaz.
Ama bunların dışında birtakım sonuçlar olduğu da çok açık. Çünkü hakîkaten birtakım kavramların içi boşalıyor. Değişim iddiasının, farklı bir iktidar perspektifinin bir anlamı kalmıyor. Bunlar bence daha uzun vâdede siyâsetin sorunu olmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu işâretler onu gösteriyor.
Ruşen Çakır: DEM Parti önseçim yapıyor; bunu açıkladılar. Bu arada DEM Parti sözcüsü Ayşegül Doğan, büyükşehirlerde, Ankara, Antalya, Bolu, Konya, Kayseri ve Samsun’da aday çıkarttıklarını açıkladı. Tabiî bunlar şimdilik kesinleşenler. Diğer yandan, bir iâde-i ziyâret oldu CHP ile biliyorsun ve birtakım görüşmeler olacağını söylediler. İzmir, İstanbul, Adana, Mersin, Hatay… benim ilk gözüme çarpanlar. Bursa ve Balıkesir’i de ekleyebiliriz. CHP kazanmadı, ama kazanma ihtimâli olan yerler. Buralarda henüz aday çıkaracakları belli değil. Belli ki işbirliği buralar için olacak. Her iki taraf da “şeffaflık” diyor. Tabii CHP’nin DEM Parti ile iller bazında seçim işbirliği yapıyor olmasının artısı eksisi olacaktır. Ama her halükârda, meselâ Ankara’da Mansur Yavaş’a vermeyecekler. Antalya’da Muhittin Böcek’le bir meseleleri var; onu daha önce yakınlarda deklare ettiler. Bolu, Konya, Kayseri’de DEM Parti’nin bir iddiası yok. Buralarda CHP’nin de bir iddiası yok. CHP Bolu’yu zâten alıyor. Ya da alacağı varsa alacak. Samsun, Kayseri ve Konya’da bir şey olmayacak. Bence en kritik yerler, Adana, Mersin ve İstanbul. Öncelikle Adana ve Mersin. Adana’da AKP aday çıkartıyor. Mersin’de MHP aday çıkartıyor. Manisa da var. Şu âna kadar Manisa’yı görmedim. Manisa’da MHP kazanmıştı, yine MHP orada aday çıkartıyor. Tabii Özgür Özel’in de memleketi, bayağı asılacaklardır oraya. Buralarda işbirliği yapabilirler sanki.
Kemal Can: Öyle görünüyor. Bu 50+1 tartışması başladığında yine çatlak matlak işleri konuşuldu. Ama anlaşılan o ki Cumhur İttifâkı tarafında, en azından MHP-AKP ekseninde bir yol haritası var.
Ruşen Çakır: Evet. AKP iki büyükşehiri MHP’ye bıraktı.
Kemal Can: Orada Yeniden Refah Partisi’yle pazarlık henüz netîcelenmiş görünmüyor.
Ruşen Çakır: Bu arada biliyorsun Büyük Birlik Partisi Sivas’ı istedi. Ama sonuçta…
Kemal Can: Evet, bugün gördüm onu da. Senin de söylediğin gibi iki temel şey vardı. Şeffaflık meselesi o yüzden sürekli vurgulanıyor. DEM Parti’nin temel taleplerinden biri, öyle arka kapı diplomasisi değil, görüşmelerin açık ve şeffaf olması. Zâten iki görüşme de hem Özgür Özel’in gelişi hem şimdi Eş Başkanların iâde-i ziyâreti de açık biçimde yapıldı ve oradan yansıyan bilgiler, senin de özetlediğin gibi, bâzı yerlerde işbirliğine yakın olunduğunu gösteriyor. Bu işbirliğine yakınlığın netîcelenmesinden sonra iki tâne faktör devreye girecek. Birincisi, bunun artısı eksisi üzerinden yürütülecek. Onu belirleyecek olan şey de karşı kampanyanın etkisi. Üstelik sâdece iktidârın yürüteceği karşı kampanyanın değil, muhâlefetteki diğer aktörlerin yürüteceği karşı kampanyanın etkisi. Bunun en belirleyici olacağı yerler Bursa, Balıkesir, Adana, Mersin, Manisa, İzmir ve İstanbul’da İYİ Parti’nin ve belki Zafer Partisi’nin bu konudaki kampanyası. Orada birkaç cephede, özellikle CHP ile DEM Partisi bir işbirliği zemini açıklarlarsa ya da bu netleşirse, orada öyle bir tablo ortaya çıkacak. Bence bu gelişmeye bağlı olarak büyük ihtimalle orada açıklanacak adayların, belki diğer adayların niteliği de değişecek. Dolayısıyla bu merkezlerde ilginç bir kampanya süreci işleyecek.
Ruşen Çakır: İstanbul’da Zafer Partisi Azmi Karamahmutoğlu’nu getiriyor biliyorsun.
Kemal Can: Evet.
Ruşen Çakır: Ankara’da Turgut Altınok zorlar mı Mansur Yavaş’ı? Bir Ankaralı olarak ne dersin?
Kemal Can: Turgut Altınok’un iki özelliği var. Birincisi MHP kökenli olması. Yani ortak bir zeminden geliyorlar ve bu zemini kullanarak siyâset yapmaya devam etmiş insanlar. Biri AKP’de biri CHP’de siyâset yapıyor, ama hâlâ bu ana kimliklerini tutarak, kendi bulundukları tarafa o tarafın oyunu getirme iddiasını ileri sürerek siyâset yapıyorlar. Böyle bir tarafları var. Böyle bir benzerlikleri var.
İkincisi, ikisi de Ankara’nın ilçelerinde belediye başkanlığı performansı göstermiş — ki Mansur Yavaş bir dönemdir Büyükşehir Belediye Başkanı. Ama yerel seçmenin çeşitli biçimlerde tanıdığı, belediyecilik performansı açısından bir fikirleri olduğunu düşündüğü isimler. Hattâ senin biraz önce söylediğin gibi, söylenince oluyor; “Çok iyi işler yaptı” diye ikisinin de etrâfında bir efsâne kurabildiklerini söyleyebiliriz. Dolayısıyla işin teknokratik tarafında hangisinin daha becerikli belediyeci olacağı konusunda büyük bir fark ortaya koymaları beklenmese bile, bence Ankara’daki seçim bu ideolojik ayağın…
Ruşen Çakır: Ülkücü hareket o kadar güçlü mü yani? Ankara’da tek başına girse seçimi alırmış gibi bir hava yansıtılıyor.
Kemal Can: Çok öyle değil, ama sonuçta şöyle bir şey var: “Oranın oyunu alıyor” iddiası, bir artıran etki yaratıyor. Zaten aslında “Milliyetçilik yükseliyor” tartışmasını da 2023 îtibâriyle canlandıran, milliyetçilerin oyunun ne kadar belirleyici olduğu değil, milliyetçi oyunu kontrol etme imkânının genel seçim sonucuna ne kadar etkili olduğu konusundaki tevâtür daha belirleyici. Yani biraz kendi cirminden büyük bir etki yaratıyor.
Ruşen Çakır: Bir de tabiî burada Melih Gökçek faktörü var.
Kemal Can: Tabiî. Melih Gökçek’in ikisiyle de bir meselesi var. Dolayısıyla üçüncü bir ortak noktaları anti-Melih Gökçek olmaları. Yani çok benzer profiller yarışacak.
Ruşen Çakır: Şimdi iş biraz geyik muhabbetine dönüyor ama, sen bu detaylara benden daha hâkimsin. Melih Gökçek, Turgut Altınok’un siyâsî hayâtını bitirmek için bayağı belaltı vuruşlar da yaptı, ama ona rağmen ayakta kaldı ve AKP’de kaldı. Altınok’a kaset şantajı iddiaları filan, böyle acayip şeyler vardı. Ben epeydir dikkat etmemiştim Turgut Altınok’a. Geçenlerde bir fotoğrafını gördüm. Tamâmen yepyeni bir kişilik olmuş. Benim eski bildiğim bıyıklı ülkücü hâli değişmiş, şimdi bambaşka birisi olmuş.
Kemal Can: Eh tabiî, çok zaman geçti üstünden.
Ruşen Çakır: Öyleymiş de, ben yeni ayırdına vardım. Evet, benzer sloganlarla ilginç bir seçim olacak.
Kemal Can: Tabiî orada belirleyici olaylardan biri de İYİ Parti’nin Ankara’da ne yapacağı.
Ruşen Çakır: Melih Gökçek onu destekleyecek belki de.
Kemal Can: Meselâ aynı profilden bir üçüncü adayın çıkması…
Ruşen Çakır: Koray Aydın meselâ.
Kemal Can: Yüzde 25 gibi bir milliyetçi oy için yarışan, onu tutacağını varsayarak yarışan üç aday olacak.
Ruşen Çakır: Evet, noktayı koyalım Kemal. “Haftaya Bakış”ı sonlandırıyoruz. Haftaya tekrar buluşmak üzere, iyi günler.