Ruşen Çakır’ın konuğu Seda Demiralp: Murat Kurum seçilirse İstanbul’da kim kazanmış olacak?

İstanbul’da mevcut belediye başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun rakibi eski Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği bakanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul milletvekili Murat Kurum.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin İBB adayı olarak neden Murat Kurum’u tercih etti? Murat Kurum neyi temsil ediyor? Murat Kurum’un İstanbul’da kentsel dönüşümü sloganıyla seçim yarışına başlaması kimleri etkiliyor? Murat Kurum İstanbul’u kazanırsa ne olur? Onunla beraber kimler nasıl kazanır?

Ruşen Çakır’ın konuğu Prof. Dr. Seda Demiralp cevaplıyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Stüdyomuzda Işık Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Seda Demiralp var. Kendisiyle Murat Kurum’u konuşacağız: “Murat Kurum neyi temsil ediyor? Kazanırsa ne olur? Kazanırsa onunla berâber kimler, nasıl kazanır”?” diye. Merhaba Seda, hoş geldin.

Seda Demiralp: Merhaba, hoş bulduk.

En son seninle yaptığımız yayında doçenttin, şimdi profesörsün. Tebrik edelim.

Seda Demiralp: Evet. Teşekkür ederim.

Şimdi Yetkin Report’ta yazdın, Kim kazanır?” diye. Çok güzel bir yazı. Onun üzerinden gidelim diyorum. Şimdi, burada çok ayağı var, ama öncelikle şunu sormak istiyorum: İstanbul için en çok gündeme gelen isimlerden birisi önce damat Selçuk Bayraktar’dı, sonra İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ydı; bu arada eski bakan Murat Kurum, İstanbul’dan milletvekili seçilen Murat Kurum’du. Son günlerde Murat Kurum’un olacağı kesinleşti ve nitekim oldu. Yani başka seçenekler de vardı tabiî, büyükşehire aday olmak isteyen birtakım ilçe belediye başkanları da vardı. Sence Erdoğan burada neye göre bir tercih yapmış olabilir?

Seda Demiralp: Yani öyle görünüyor ki daha parlak, yıldız bir isim seçmek yerine; AK Parti’nin markasını kullanacağı, özellikle de kentsel dönüşüm politikasını kullanacağı, bunun geçmişten bu yana ne çağrıştırdığını seçmene satacağı bir kampanya söz konusu. Murat Kurum AK Parti markasının, özellikle de bu 2019 öncesi kentleşme ve kentsel dönüşüm politikalarının artık sembolü veya vekili diyeceğimiz bir isim. Daha teknokratik bir isim. Yani parlak bir siyâsetçi getirip onun siyâsî becerileriyle seçim kazanmaya çalışmak yerine, bence 2019 öncesi kentleşme modelini geri çağıran, hatırlatan, buna seçmen çekmeye çalışan bir kampanya planladığını düşünüyorum. Kurum’un adaylığı buna işâret ediyor bence. 

Seninle daha önce yaptığımız yayından hatırlıyorum: Duygu siyâseti. Şimdi burada rakip Ekrem İmamoğlu. Ekrem İmamoğlu’nun hem teknokratik bir yanı var, ama esas olarak siyâsî biri ve iki kere Erdoğan’ı İstanbul’da, hattâ Beylikdüzü’nü de sayarsak üç kere İstanbul’da yenmiş biri. Ve sonuçta bu seçimde insanların duygularını satın alma olayı söz konusu olmayacak mı? Çünkü yerel bir seçim. Burada meselâ çok açıkçası karizma meselesinin çok önemli olmayacağını mı düşünüyorsun ya da Erdoğan mı böyle bir hesap yaptı? 

Seda Demiralp: Yani şöyle: Liderin kendinden getirdiği özellikler; karizma, iletişim becerileri, bunun gibi özelliklere sâhip bir aday seçilmiş değil AK Parti tarafından. Bu Ekrem İmamoğlu için bir avantaj. Ama duygu siyâseti diyecek olursak, orada da işte “2019 öncesi markası” demiştik ya? Onun berâberinde getirdiği duygusal hâfıza da var. İşte, iş halledebilme, meselâ mega projelerin yarattığı duygularla ilgili bir sürü çalışma var. Yani işin öyle bir duygu tarafı da var: kentleşme, modernleşme, gelişme, kalkınma. Meselâ 2023 seçimlerinde de bu kalkınma mesajını biz kampanyada gördük. Yani bu kadar derin bir ekonomik kriz ortasında bir kalkınma kampanyası yapabildi. Orada daha çok savunma sanayii kullanılmıştı, şimdi de kentsel dönüşüm ve kentleşme kullanılıyor. Yani orada yine duygu var; ama daha çok hizmet götüren bir parti olmanın yarattığı: “İşimi halledebilme, çıkarlarımın görülüyor olması”. Bunların ne kadarı objektif çıkarlar, ne kadarı duygusal iknâyla ilgili? Bir o kısmı var. Ama işin lider kısmına gelince, evet, o anlamda Ekrem İmamoğlu daha avantajlı. Hani niye bu kadar kuvvetli bir aday karşısına onlar da en yıldız adaylarını çıkarmadılar? Ya iknâ edemediler, risk almak istemedi bu isimler ya da bu markalarına güveniyorlar.

Erdoğan pazar günü açıkladığında ben bir yayın yaptım Medyascope’ta ve orada da Murat Kurum’u seçmesinin temel motivasyonunun kentsel dönüşüm olduğunu söyledim. Ama ben orada daha bir sınıfsal olarak baktığımda daha alt sınıflardan alınıp üst sınıflara verilmesi; müteahhitlere, büyük holdinglere filan verilmesi diye bir şey târif ettim. Sen bu yazında çok çarpıcı bir şekilde, “üst sınıflar tamam, ama alt sınıfları da bir şekilde memnun eden bir olay” olduğunu söylüyorsun kentsel dönüşümün. Bu gerçekten benim biraz moralimi bozdu; ama çok da ilgimi çekti. Yani sonuçta burada yukarıda ve aşağıda birilerinin kazandığı bir olaydan bahsediyoruz. Şunu bir îzah eder misin, nasıl oluyor da hem o hem o kazanabiliyor?

Seda Demiralp: Evet, aslında AK Parti’nin başarısının sırrı o. Yani hem alt ekonomik gruplardan hem üst gruplardan anahtar seçmen gruplarının çeşitli politikalarla rızâsını almak, desteğini almak. Kentsel dönüşüm ya da kentleşme politikaları bunların bir tânesi. Ama biz işte vergi politikalarından da bahsetsek, asgarî ücret konusundan da bahsetsek, pek çok başka konuya baksak benzer bir patern görüyoruz. Ne bu? Meselâ burada da kentsel dönüşümün, kent rantlarının kaymağı, evet belli, seçilmiş, ayrıcalıklı inşaat şirketlerine gidiyor: ucuz arâzi olarak gidiyor, teşvikler olarak gidiyor, vergi indirimleri olarak gidiyor. Ama alt gelir gruplarına giden bir şeyler de var. Meselâ îmar aflarını düşünelim, değil mi? Sırf İstanbul’da bu 2018’deki îmar affına yaklaşık 2 milyon başvuru olmuş. 2 milyon kaçak konut için diye düşünelim. Her konuttan yaklaşık 2 yetişkin, 2 seçmen düşünsek, yaklaşık 4 milyon seçmen. İstanbul’da zâten 8 milyon küsur seçmen oy kullanmıştı en son 2019 seçimlerinde. Çok ciddî bir seçmen kitlesi bu. Bunun dışında meselâ bu konut kredilerini –yani bir önceki “İşte Evim” kredisi, ondan önceki bâzı özel konut kredileri– bunların da şartlarına baktığımız zaman, ya başvuru kısıtlarında hâne halkının geliri sınırlı tutuluyor –yani belli bir gelirin üzerindeyse başvuramıyor bunlara– veya almak istediğin konutun bir tavan sınırı var, belli bir fiyatın üzerindeki konutlara başvurulamıyor. Yani daha çok dar gelirli seçmenin ihtiyaçlarına göre bu kredilerin dizayn edildiğini görüyoruz. Meselâ ben önceki bir çalışmamda tam da ona bakmıştım. TOKİ ve Emlak GYO’nun ürettiği veya onların ortaklıklarıyla üretilen konutların segment olarak dağılımına baktığımızda birçok lüks konutlar var, bir de ortanın altında kalan ve iyice dar gelirlilere yönelik konutlar var. Ama orta sınıfın ihtiyaçlarına yönelik neredeyse hiçbir üretim yok. Bu tesâdüf değil. Pek çok politikada biz bunu böyle görüyoruz. O yüzden ben ısrarla hep şunu söylüyorum: AK Parti politikalarına “neoliberal politikalar” deyip biz bu şekilde özetlediğimiz zaman, çok önemli bir şeyi kaçırıyoruz. Burada çok popülist bir motivasyon da var yani: Kalabalık alt gelir grubunun birtakım ihtiyaçlarını karşılamak. Bunlar çok âdil, çok sürdürülebilir politikalarla yapılmıyor, ama birtakım ihtiyaçlar karşılanıyor. Bu popülist motivasyonu da bir görmemiz lâzım, bir de bunun nasıl başarıldığını. Yani korporatist bir yapıyla bu başarılıyor. Yani pek çok şeye devletin karar verdiği, kimin kazanıp kimin kaybedebileceğini devletin belirlediği bir sistem var. Ben asgarî ücreti belirleyerek toplumun, çalışanların yaklaşık %60’ını gelirini de belirliyorum. Çok yüksek teşviklerle –meselâ ihrâcâta verdiğim teşviklerle, diyelim ki tekstilcilere verdiğim teşvik– yok işte, altın getireceklerin kotalarını belirleyeceğim; kimler dışarıdan altın getirebilir bunu belirleyerek kimlerin kazanacağını belirliyorum. Kimlerin kazanıp kimlerin kaybedeceğini belirliyorum. Bu neoliberalizm değil; bu korporatist bir sistem. Ben karar veriyorum. Bunu bizim fark etmemiz lâzım ve meselâ muhâlefetin buna yönelik bir eleştiri getirdiğini pek görmüyorum. Halbuki bu aşırı büyük, her şeye karışabilen, kimin kazanacağını, uçak biletlerinin fiyatına kadar tavan fiyat belirleyen bir devletten bahsediyoruz. 

Peki burada “kazanan” derken, alt ve üst kesimlerde kazananlar var, meselâ bir îmar affıyla. Orta sınıflar kaybediyor diyorsun. Orta sınıflar niye kaybediyor? Bunun mâliyetini orta sınıflar mı ödüyor?

Seda Demiralp: Şimdi orta sınıf, birincisi, bir şey kazanmıyor. Bir taraftan, o ihtiyaçları karşılanmıyor, ama kendi ihtiyacını karşılamayan bu kentleşme konut politikalarına bedel ödüyor. Meselâ îmar aflarında da, lüks yapılar için yapılan îmar ayrıcalıklarında da, daha alt gelir gruplarına yönelik îmar aflarında da, sonuçta kamuya âit bir kaynak, bir arsa, bir alanın bir gruba transfer edilmesi söz konusu.

Ya da verginin… emlâk vergisinden vazgeçiyor değil mi îmar affında? Ya da az alıyor veya başka bir şey…

Seda Demiralp: İşte, daha fazla kat çıkıyor. İnşaat yapmaması gereken bir yere inşaat yapmış yani. Burada diyelim ki benim daha önce kullandığım bir park, gittiğim bir orman elimden bir gitmiş oluyor. Bir de özellikle bu lüks yapılarda… işte, AVM’ler, meselâ AVM’lerle ilgili yaptığım bir çalışma vardı benim. Şimdi Türkiye’de dikkatini çektiyse AVM’ler mutlaka ana yolların tam kıyısına yapılıyor. Yani bu başka ülkelerde pek böyle olmuyor. İstemezler yani; trafiği çok yoğunlaştıran bir şey bu kadar kalabalık bir kentte. Ama ne oluyor? Buraya yapılınca, ona birtakım yan yollar yapmak gerekiyor, yeni trafik ışıkları yapmak gerekiyor, peyzaj düzenlemeleri… bunlar ana inşaata dâhil edilmiyor, kamulaştırılıyor. Yani o merkezî lüks AVM’nin bu merkezî konumunun faydasını AVM’nin sâhibi, belki oranın müşterileri veya o bir rezidanssa onun tüketicileri kullanıyor; ama bizler vergimizle bu yan mâliyetleri ödüyoruz. Meselâ trafiğin mâliyetini ödüyoruz, hakîkaten doğrudan parayla ödüyoruz; yani bu ışıkların, yan yolların mâaliyetini. Kendimizin faydalanmadığı bir şeye sürekli mâliyet ödüyoruz. Hem kendi kent haklarımızdan ferâgat etmiş oluyoruz –çünkü benim daha önce kullandığım kamuya âit bir arâzi, bir tarafa transfer ediliyor–, hem de bir de ben bu inşaat mâliyetlerini ödüyorum. Ayrıca vergi sisteminde çok orantısız bir biçimde gelir vergisi orta sınıfın üzerine yüklenmiş durumda. Biraz önce bahsettiğim gibi, yani vergi politikalarına da baksak aynı şekilde. Meselâ en alt gelir grubu vergi ödemiyor; en üst gelir grubu gelirine göre az vergi ödüyor. Yani bizde meselâ 5 vergi dilimi var. 6-7 vergi dilimi olan ülkeler var. Yukarıya çıktıkça artık hiçbir kademelenme olmamaya başladığı için, yani o ortanın biraz üzerine çıktığınızda zâten vergi sistemi bitmiş oluyor. Kendi gelirine göre orta sınıf, yani 5 vergi diliminin ortasındaki 3 dilimi düşünelim. O kadar yüksek bir vergi oranı ki bu. O yüzden vergiyle sizin kamulaştırdığınız tüm mâliyetler vergi yoluyla zâten ister istemez bu maaşlı orta sınıfın üzerine yükleniyor. O yüzden bunun altını çizmenin ben çok önemli olduğunu düşünüyorum. Tamam, hep dikey eşitsizliklerden bahsediyoruz ve tabiî ki alt ve üst gelir grupları arasında çok büyük eşitsizlikler var; ama aslında bu eşitsizlikleri tüm popülist partiler gibi AK Parti de biraz aşağı, alt gelir gruplarının lehine değiştirmeye çalışıyor. Ama bunu yukarıdan alıp aşağıya indirerek değil, ortadan alıp biraz aşağıya biraz yukarıya vererek yapıyor. Çünkü orta sınıf bir anahtar seçmen grubu değil AK Parti için. 

Orta sınıf, gördüğümüz kadarıyla, özellikle daha çok kentlerde muhâlefete yöneliyor. Ama onlarda da çok büyük bir motivasyonsuzluk var vs. — ona geleceğiz. Peki bu yaklaşıma baktığımız zaman, Murat Kurum’un İstanbul’da kentsel dönüşüm sloganıyla, bir şekilde adını anmasa bile yeni îmar afları vaadiyle alt sınıflardan, kent yoksullarından oy alma potansiyelini… AKP oralarda zâten, meselâ diyelim ki Bağcılar, Esenler filan gibi yerlerde çok daha güçlü olduğunu biliyoruz. Çok daha fazla potansiyeli var yani bu seçimde.

Seda Demiralp: Burada şansı var. Ama diğer taraftan şunu da hatırlayalım: Bütün bunlara rağmen 2019’da seçim kaybettiler. O yüzden kimsenin oyu da çantada keklik değil. Bu önemli bir mekanizma, iktidârı devam ettirebilmek için kurulmuş önemli bir mekanizmaydı. Ama bu da tek başına her şeye yetecek bir sistem değil. Ayrıca da ben orta sınıfta… yani Türkiye’de orta sınıf geleneksel olarak zayıf; siyâsî bilinci de az, siyâsî gücü de az. Yani verdiği verginin çok peşine düşen, siyâsîleri kendi çıkarları yönünde zorlayan bir grup değil. Ama son zamanlarda, yani bu yüksek enflasyon döneminde, görece o kadar fazla kaybı oldu ki… Yüksek enflasyonun en büyük kaybedeni orta sınıf oldu. Buradan biraz bir bilinç yükselmesi olmaya başladığını düşünüyorum. O yüzden şu an meselâ Kurum’dan da bekleyebiliriz, biraz daha orta sınıfa yönelik vaatleri paketin içine atmasını. 

Ne olabilir meselâ? 

Seda Demiralp: Meselâ daha önceki konut kredileri hep, biraz önce bahsettiğim gibi, alt gelir gruplarının ihtiyaçlarına yönelikti. Yani bir kredi veriyorsunuz, ama diyorsunuz ki en fazla 2 milyona kadar konutlar için bu kredi kullanılabilir. O zaman İstanbul’da bir orta sınıf vatandaşın ihtiyâcını bu karşılamıyor, böyle bir konut bulamıyor zâten. Ama biz daha orta halli konutlar için kullanılabilecek kredilerden bahsedildiğini duymaya başlarsak, o zaman anlarız ki AK Parti seçmen tabanını biraz orta sınıfa doğru genişletmeye niyetlenmiş. Orta sınıfı biraz daha çantada keklik görmekten belki bu durumda vazgeçilebilir. Yani çünkü şöyle bir şanssızlığı var: AK Parti, yani iktidar, zâten buradan, “Kentli orta sınıftan oy alamam” diye uzun süre bu sınıfı ihmal etti. Muhâlefet de biraz çantada keklik gördüğü için, zâten kentli, eğitimli orta sınıf, beyaz yakalı çalışanlar ağırlıklı olarak muhâlefet partilerine destek verdiği için, buraya çok fazla bir şey vaat etme ihtiyâcı duymadı zamânında. Ama şimdi ben biraz daha orta sınıfın hareketlenmeye başlayabileceğini de düşünüyorum. Farklı seçeneklere bakmaya başlayabileceğini düşünüyorum. Bu 2023 seçimlerinden sonra, meselâ ekonomideki  “normalleşme”, hani “Ortodoks politikalara dönüş”, İçişleri’nde “temizlik” vs., Ali Yerlikaya, dış politikada yine Hakan Fidan döneminde görece “normalleşme”, bu “normalleşme” politikalarının da aslında biraz, muhâlefetten aradığını bulamamış, zâten kazanamaya kazanamaya umûdunu kesmiş seçmeni biraz kendi tarafına çekme çabaları olarak da görüyorum. Yani muhâlefetin içinde olduğu bu bozgun hâlini biraz kendi lehine kullanmak ve buraya da hitap edebilecek politikalar. Yerel seçimlerde bu devam ettirilirse ben o zaman meselâ Murat Kurum’un orta sınıfın konut ihtiyâcına yönelik kredilerden bahsetmeye başlamasını beklerim. 

Burada tabiî acı olan husus, yerel seçimin îmar üzerinden kurgulanıyor olması. Ama biliyoruz ki yerel yönetim sâdece îmar değil yani. Îmar belki de geri planda kalması gereken… çok daha fazla şeyler, meselâ depremle ilgili de bir şeyler söylüyor; ama depremi de yine kentsel dönüşüm üzerinden veriyor, değil mi?

Seda Demiralp: Evet, kentsel dönüşümü deprem üzerinden bir güvenlik meselesine bağladığınız zaman, meşrûlaştırmış oluyorsunuz veya güvenlikleştirmiş oluyorsunuz. Yani inşaatın ve 2019 öncesinin… belki pek çok kişinin ağzında kötü tat bırakan bu rant meselesini düşünürsek; meselâ Ali Babacan ilk AK Parti’den çıkma sinyalleri verdiği zaman, “İnşaatta ölçüsüz rantlar var” demişti, kısa süre sonra da ayrıldı. Yani içeride de bununla ilgili eminim ki tedirginlikler, rahatsızlıklar var. O yüzden o rant ve birilerinin zenginleşmesi çağrışımının yerine, deprem ve güvenlik çerçevesini oturtmak… Hani duygulardan bahsettik aslında, işte bu da duygu siyâseti; bunu güvenlikleştirmeye çalışmak, bu rant meselesini başka bir duyguya, kaygıya bağlamak. Ama şunu da vurgulayalım: Kentsel dönüşüm tabiî ki önemli; İstanbul hem bir deprem kenti, hem gerçekten bir konut ihtiyâcı var; ama inşaatların aşırı kârlı olduğu için yapılmasıyla bir sorunumuz var. Tıpkı meselâ bu ihracat teşvikleri gibi, hiç rekabetçi olmaması… Meselâ tekstilciler… Tekstilciler alınmasınlar; ama Türkiye’de şu anda rekabet edilemeyecek durumda olduğunu kendileri söylüyorlar zâten. Ama o zaman normalde bir piyasa ekonomisinde rekabet edilecek durumda değilse, yapmaz,. Hayır, meselâ o zaman teşvik istiyor aşırı kârlı olsun diye, onlar çok kâr etsin diye. O zaman vatandaşın vergilerinin buraya aktarılması ne kadar enteresan bir şey yani… Neoliberalizmden bahsettik, bu neoliberal ekonomide olacak iş değil zâten. O yüzden, aşırı kârlı olduğu için inşaatlara yönelinmesi değil istediğimiz — ya da aşırı kârlı olduğu için ihrâcat yapılması değil. Kendi başına üretken olunabiliyorsa yapılsın. Şeffaf bir şekilde, âdil bir şekilde kent rantları paylaşılabiliyorsa kentsel dönüşüm tabiî ki olsun. Ama motivasyon bu ölçüsüz rantlar olmasın. 

2019 kampanyasında, Erdoğan ve ortakları büyük ölçüde bunu bir beka üzerinden kurguladılar. Siyâsî bir propaganda yaptılar. “Terör” dediler — ki o târihte meselâ şehit haberleri filan gelmiyordu, ona rağmen bunu bayağı bir şey yaptılar ve yürümedi. Şimdi bu seçim öncesi –ki şehit haberleri de geliyor maalesef– iktidârın bunu yerel seçimde kullanmasını bekliyor musun? Kullanırlarsa bir etkisi olur mu? 

Seda Demiralp: Kullanılabilir, ama birincisi, yerel seçimlerde bu çok etkili olmuyor. 2019’da da çok olmamıştı. Yani yerel seçimde seçmen biliyor ki çok da ülkenin bekasıyla ilgili, varlık yokluğuyla ilgili bir karar vermiyor. Netîcede kreşlerle, parklarla, otobüslerle, metrolarla ilgili bir karar veriyor. Omuzlarının üzerinde daha hafif bir yük hissediyor. Daha esnek karar verebiliyor o yüzden. O yüzden 2019’da çok îtibar etmemişlerdi. İkincisi; bu güvenlik söylemi, bir tarafı terörle suçlama vs. bu kutuplaştırıcı bir söylem. Şimdi böyle bir kutuplaştırıcı söylemden bâzen istifâde edebilirsiniz, bâzen de sizin aleyhinize olur. Bu şartlarda, yani 2023 sonrası muhâlefette oluşmuş apati hâlinden, daha önce bahsettiğimiz biraz siyâsî ilgiyi kaybetme durumunda, böyle bir ortamda AK Parti kuvvetli bir güvenlik söylemiyle gelirse ben bir kere muhâlefetin ânında yeniden konsolide olacağını düşünüyorum. Şu andaki dağılmış hâlinin –çünkü İYİ Parti ayrı, CHP ayrı–, bu dağılmışlık hâlinin aslında ortadan kalkacağını düşünüyorum. İster terör üzerinden olsun, ister Kelime-i Tevhid vs. yani dinî fay hattı üzerinden bir kutuplaşmanın AK Parti’nin aleyhine olacağını düşünüyorum. 2023 sonrasındaki, biraz önce bahsettiğimiz normalleşme politikaları –ekonomide, iç politikada ve dış politikada–, bunlar bu tabloyla aslında uyumsuz. Yani ben o politikaların tam da hazır muhâlefet seçmeni çözülmüşken; “Tamam, muhâlefet kazanamadı; ama korkma, zâten biz de bunları yapacaktık” –çünkü başta ekonomide olmak üzere muhâlefetin dediklerini yaptılar–; yani “Çok da muhâlefet partilerine ihtiyaç yok, çok da farkımız yok” gibi, bu gruba yönelik bir mesaj verildiğini düşünüyorum. Şimdi yeniden sert bir terörizm, beka vs… bunun bir çelişki olacağını düşünüyorum. Ama tabiî ki iktidar da AK Parti de tamâmen homojen değil. Farklı görüşlere, farklı stratejilere inananlar var. Ama bundan pek bir fayda bulamayacaklarını düşünüyorum. 

Bu arada tabiî meselâ beka meselesini Meral Akşener de kullanmaya başladı. CHP’yi DEM Parti üzerinden sıkıştırmaya da çalışıyor. Yani burada artık sâdece iktidardan kaynaklanan bir şey değil. Ve sonuçta anladığım kadarıyla hem İYİ Parti hem de iktidar terör vs. olayını en azından CHP’nin DEM Parti’yle İstanbul başta olmak üzere bâzı illerde açık, yani direkt ya da dolaylı işbirliği yapmasını engellemek için kullanacağa benziyorlar.

Seda Demiralp: Doğru, o da doğru. Ama meselâ Ekrem İmamoğlu’na doğrudan, yani 2019’da olduğu gibi doğrudan bir saldırı şekline varırsa, yani CHP’ye değil özellikle seçmenin sevdiği Mansur Yavaş’a, Ekrem İmamoğlu’na olan doğrudan saldırıların ben çok iyi karşılanmayacağını, tam da bu bahsedilen tabanda, “O zamân biz ittifak kurarız” duygusunu tam tersine kolaylaştırabileceğini de düşünüyorum. Yani meselâ özellikle o iki lider üzerinden söyleyeyim, onların seçmenlerinin bunu çok hoş karşılayacaklarını zannetmiyorum. 2019’da da meselâ şu anda olduğu kadar değil; ama 2019 seçimlerinden hemen önce de bu bahsettiğimiz apati meselesi vardı. Biraz seçmen ilgisini kaybetmişti.

2018 yenilgisinin arkasından.

Seda Demiralp: Ve bu terörizm, terör, işte, “Sisi’ye mi oy vereceksiniz, Binali Yıldırım’a mı oy vereceksiniz? Sayaçları teröristler okuyacaklar” söylemi bu apatik muhâlif seçmeni yeniden konsolide etmiş, sandığa gitmeye iknâ etmişti, bunu biliyoruz.

Uyuyan devi uyandırdılar.  

Seda Demiralp: O yüzden benzer bir şey şu anda da olacaktır ve şu anda bunun mâliyeti daha fazla. Çünkü daha fazla apatik seçmen var. Onların hiç sandığa gitmemesini tercih edebilirler. 

Şöyle bir husus var: Şimdi burada orta sınıfların bedel ödemesinden bahsediyorsun, özellikle büyük kentlerde. Hattâ orta sınıfın bedel ödemesinin ötesinde, orta sınıfın yok olduğunu söyleyenler de var; yani artık eskisi gibi bir orta sınıftan bahsetmenin mümkün olmadığını. Özellikle enflasyonla berâber yaşam tarzlarını değiştirmek zorunda kalıyorlar; yiyemiyorlar, içemiyorlar, tatil yapmak vs. konularda çok büyük bir düşüş var. 

Seda Demiralp: Eğitim –şimdi bu günlerde, birkaç gündür özellikle konuşuluyor–, eğitimin mâliyetinin aşırı artması.

Evet eğitim… Şimdi biliyoruz ki İYİ Parti de esas olarak milliyetçi kesimden oy alsa da, kentli orta sınıf milliyetçilerden daha çok büyük kentlerde, Ege’de, Akdeniz’de vs. alıyordu. Dolayısıyla şu anda bir anlamda muhâlefette olması daha anlaşılır bir şeydi. Şimdi, “hür ve müstakil” diye bir tavır belirleyip, muhâlefetten ya da başta CHP’den uzaklaşıp iktidâra daha yaklaşan bir pozisyonu var. Bu İYİ Parti için bir tür intihar değil mi? Yani buradan neyi murâd ediyor olabilirler?  

Seda Demiralp: Onu ben de çok ilginç buluyorum. Ben meselâ “Merkezdeki Boşluk” diye bir yazı yazmıştım ve burada da İYİ Parti’den çok söz etmiştim. Yani Türkiye’de merkezi, orta sınıfın çıkarlarını, ihtiyaçlarını temsil eden bir parti yok. O yüzden burada çok ciddî bir boşluk var. CHP geleneksel olarak, târihsel olarak, laiklik vs. gibi konulardan ötürü bu kesimden oy alıyor; orta sınıfın ekonomik çıkarlarını savunan bir parti değil. AK Parti zâten değil. Solda gidecek zâten fazla yer yok. O yüzden yeni bir parti için gidecek yer aslında orta, ortanın sağıydı ve orta sınıfın çıkarlarının temsiliydi. Ama doğrusu ben de bilmiyorum İYİ Parti’nin ne yapmaya çalıştığını. Yani yine çok heterojenleştiğini, farklı grupların farklı şeyler istediğini düşünüyorum. Ama ne ekonomik anlamda sağı temsil etmeye soyundu… yani bunu yapabilirdi; çünkü biraz önce bahsettiğim gibi Türkiye’de ekonomik sağı temsil eden bir parti de yok yani. AK Parti bildiğimiz anlamda bir ekonomik sağ değil. İnanılmaz korporatist, inanılmaz müdâhaleci bir parti. Yani “Devlet daha az müdâhaleci olsun, bu kadar kolu bacağı olmasın, asgarî ücrete de bu kadar karışmasın, teşvik de bu kadar veremesin” diyen bir parti yok. Belki DEVA varsa vardır, ama yani…

O da yok yani.

Seda Demiralp: O da yok gibi. Yani bu çok kuvvetli bir boşluk, çok büyük bir boşluk. Burayı ben belki İYİ Parti doldurmayı düşünebilir demiştim — olmadı. Yani sınıfsal anlamda, orta sınıfın temsil edilmeyen ihtiyaçlarıyla ilgili bir şeyler söyleyebileceğini düşünmüştüm — o da olmadı. Doğrusu ben de bilmiyorum ne yapmaya çalıştıklarını.

Peki, tekrar kentsel dönüşüme dönüp toparlayalım. Kentsel dönüşümü bir silâh olarak kullanıp kampanyasının temeline oturtuyor Murat Kurum. Ankara’da da benzer bir şey yaparlar mı bilmiyorum. Ankara’daki daha siyâsî olacağa benziyor. Altınok’la Mansur Yavaş’ın, iki ülkücünün savaşına tanık olacağız. Burada İmamoğlu, Murat Kurum’la bu alanda nasıl bir rekabete girebilir? Yani “Ben daha iyi yaparım kentsel dönüşümü” mü diyecek? Ne diyecek? Nasıl bir şey yapabilir ya da yapmaya çalışıyor?

Seda Demiralp: Kentsel dönüşüm bir ihtiyaç, bunu reddedemeyiz. Ama kentsel dönüşümün daha şeffaf ve daha âdil yapılması mümkün. Bunun tek yolu birtakım inşaat şirketlerine çok fazla teşvikler verip onları inşaat yapmaya râzı etmek değil — yani sanki onlara minnettar olmamız gerekiyor, o yüzden onlara bu yüksek kârları veriyoruz gibi bir tablo vardı. Sanki bunların bize hiçbir mâliyeti yokmuş gibi ve bu taraflara da aşırı kârı yokmuş gibi. 

Bize lütfediyorlar.  

Seda Demiralp: Lütfediliyormuş gibi. Tıpkı şu anda, tekrar ihrâcat teşviklerine dönüyorum, ama burada da aynı şey oluyor. Sanki çok büyük bir vatan hizmeti yapıyormuşçasına teşvikler istediklerini görüyoruz meselâ bu ihrâcatçıların. Hayır, rekâ-abetçi değilsin. O yüzden bu inşaat meselesinde de, kentsel dönüşüm, evet, bir ihtiyaç; ama motivasyon ihtiyaç olmalı, güvenlik olmalı, yöntem de şeffaflık ve adâlet olmalı. Bunlar sınırlamalı kentsel dönüşüm politikalarını. Bir yandan da şunu görüyoruz: Ekrem İmamoğlu’nun bu konudaki söylemlerinde, kent rantlarının bekçiliğini yapıyor aslında Ekrem İmamoğlu. Yani parksa park kalacak, ormansa orman kalacak, sizin çocuklarınıza kalacak bunlar; çünkü aslında hep gelecekten borç alma politikaları bunlar. Konudan konuya geçiyorum ama, Millî Piyango’nun satılmasını hatırlayalım yani. Kâr eden bir işletme satılıyorsa, seneler boyu elde edeceğiniz kârı satıp bir anda harcıyorsunuz, gelecekten borç almış oluyorsunuz. Burada da aynı şey. Ekrem İmamoğlu diyor ki: “Yok, bunlar duracak. Senin çocuğun da parka gidecek, onun çocuğu da o parka gidecek. Kent rantları, mecbur olmayanlar, ihtiyaç olmayanlar özelleştirilmeyecekler. Kamuya âit kalacaklar. Onun dışında zâten metâlaştırılmış olanlarda da, bunların yeniden yapılışında bizim motivasyonumuz güvenlik olacak, bu inşaatı daha güvenli yapmak olacak.”

Deprem.

Seda Demiralp: Deprem sebebiyle, evet.

Çok teşekkürler. Yine güzel bir yayın oldu. Çok teşekkür ediyoruz.

Seda Demiralp: Ben teşekkür ederim. 

Işık Üniversitesi’nden Prof. Seda Demiralp ile “Murat Kurum kazanırsa aslında kimler kazanmış olacak?” sorusunu cevaplamaya çalıştık. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de teşekkür ediyoruz. Öncesinde Medyascope’a Patreon’dan ve YouTube “katıl”dan destek olmanız ricâsıyla teşekkür ediyoruz. İyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.