Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yorumladı | Başak Demirtaş ve Leyla Zana: Kürt hareketinde kadınlar yine ön planda

Kürt siyasetinde önemli bir figür olan ve uzun yıllardır siyaseti bırakıp köyünde inzivaya çekilen Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski milletvekili Leyla Zana’nın uzun zamandan sonra sessizliğini bozdu. Gazete Duvar’dan Vecdi Erbay’a verdiği söyleşide “Erdoğan artık süreci dondurucudan çıkarmalı” dedi. 

Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) aday olacağı iddialarına ilişkin konuştu. Demirtaş, “İstanbul adaylığı için henüz partimiz DEM Parti’den bize bir öneri gelmedi, ama halk ister, partimiz de uygun görürse, demokrasi ve toplumsal barışın önünü açacağına inanırsak, düşünebiliriz” dedi.

Ruşen Çakır değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Bu yayın için biraz geciktiğimin farkındayım. Çünkü başlığa da çıkarttığım Leyla Zana ve Başak Demirtaş, ikisi de hafta sonu, söylediklerini söylediler. Ne yaptılar? Leyla Zana uzun bir sessizlikten sonra Vecdi Erbay’a uzun bir söyleşi verdi ve Erdoğan’a bir tür çağrı yaptı: “Artık şu çözüm sürecini buzdolabından çıkarın” dedi. Çünkü Erdoğan zamânında bunu buzluğa kaldırmaktan bahsetmişti. İktidâra bir çağrı yaptı tekrar bir süreç başlatılması için. Ama sâdece bundan ibâret değildi, çok kapsamlı bir söyleşiydi. Tabiî zamanlaması, tam seçimin öncesinde olması çok önemli ve mânîdar ve zâten insanlar genellikle böyle baktılar. Ardından Başak Demirtaş: “Eğer DEM Parti kabul ederse, İstanbul’dan Büyükşehir belediye başkan adayı olabilirim” dedi, eşi Selahattin Demirtaş’la görüşmesinin ardından yaptı bu açıklamayı. Bunlar peşpeşe geldi. Kimisi bunların ikisini birlikte okudu ve bir tür, Kürt hareketinin iktidâra yaklaşması olarak yorumladı. Kimisi bunların birbirinin zıddı olduğunu söyledi. Ama her halükârda, sonuçta şu hâliyle bakıldığı zaman, DEM Parti denildiğinde, Kürt hareketi denildiğinde gündemde esas olarak Başak Demirtaş ve bir ölçüde de Leyla Zana var. Neden Başak Demirtaş var? Çünkü biliyoruz ki Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da tekrar seçilebilmesinde DEM Parti tabanının seçmeni önemli bir rol oynayacak. Geçen seçimde de öyle olmuştu. “Onlar sâyesinde mi kazandı?” gibi tartışmalar çok yapıldı. Ama şunu biliyoruz ki, zamânında eğer bağırlarına taş basıp desteklemiş olmasalardı, Ekrem İmamoğlu o seçimde kazanamıyordu. Tabiî ki İYİ Parti’nin de desteği vardı; ama o dönem HDP desteği olmasa kazanamıyordu. Şimdi de Ekrem İmamoğlu “taban ittifâkı” derken herhalde DEM Parti tabanından da büyük bir kesimin kendisine oy vermesini umuyor ve belki de bu konuda elinden geldiği kadar propagandasında, kampanyasında bunlara dikkat edecek. Çünkü İstanbul’da, ama sâdece İstanbul’da değil tabiî ki, bir Adana’da da Mersin’de de Antalya’da da DEM Parti tabanının oyları –özellikle Cumhur İttifâkı’nın adayları, çünkü Mersin’de MHP’nin, Adana’da ve İstanbul’da AKP’nin adayları var biliyorsunuz– buralarda gerçekten kimin kazanacağında çok etkili olacak. Şöyle değişik söylentiler var. DEM Parti meselâ Ankara’da aday çıkaracağını açıkladı, Antalya’da açıkladı; ama hâlâ İstanbul, İzmir, Adana, Mersin gibi yerlerde aday çıkarıp çıkarmayacağı henüz belli değil. Ve diğer taraftan CHP ile de şeffaf bir şekilde görüşmelerin olduğunu söylüyorlar. En son yaptıkları görüşmenin ardından da bunu söylediler. Hâlâ olay belli değil. DEM Parti aday çıkaracak mı çıkarmayacak mı belli değil. Ve şöyle senaryolar da var: DEM Parti birincisi aday çıkarmayacak, İstanbul’da ve bâzı yerlerde. Ne karşılığında olacak? Bunlar belli değil. Şeffaf olacağını söylüyorlar, bakacağız, göreceğiz. Ne diyecek, ne isteyecek, ne talep edecek bunları şu anda bilmiyoruz aday çıkarmaması hâlinde. Bir diğer ihtimal: Aday çıkaracak; ama çok yüksek profilli isimler olmayacak ve bu isimlerle çok da yüksek, güçlü bir kampanya yapmayacak. Aslında var, ama yokmuş gibi davranacak diyenler de var. Bir diğer seçenek de güçlü aday. Güçlü aday derken, meselâ Başak Demirtaş bunlardan birisi. Hem kadın olması hem Selahattin Demirtaş’ın eşi olması ve şu güne kadar da sâdece kendi parti tabanında değil; genellikle DEM Parti’ye ya da bu harekete çok da alerjik bakmayan kesimlerin sempatik ya da empatik baktığı diyelim en azından, çok nefret etmediği bir figür ve oy alabilecek birisi. Eğer gerçekten de güçlü bir kampanya yaparsa oy alabilecek birisi. Dolayısıyla Başak Demirtaş ismi İmamoğlu’nun seçimi kazanmasını iyice zorlaştıracaktır. 

Bu isim nasıl ortaya atıldı? Daha önce Başak Demirtaş ismi bir şekilde gündeme geldi, İstanbul için gündeme geldi ve DEM Parti yönetimi, “Bize böyle bir başvuru yok” dedi. Dolayısıyla topu taca attı diyelim. Şimdi, “Eğer parti kabul ederse ben varım” dediği zaman, tabiî DEM Parti biraz değil hayli zorlandı. Şimdi de MYK’ya atıldı. Bu ay sonunda, birkaç gün içerisinde yapılacak olan toplantıda bu konunun konuşulacağını söylediler. Öyle bir noktaya geldi ki eğer bugün İstanbul’da DEM Parti aday çıkaracaksa, Başak Demirtaş dışında birisini çıkartmakta bayağı zorlanırlar. Ben öyle düşünüyorum. Yani onun yerine başka bir aday çıkartıp, çok da güçlü değilse… Meselâ Sırrı Süreyya Önder’in adı da zikrediliyor, daha önce de olmuştu biliyorsunuz. İki seçim önce Mustafa Sarıgül’ün CHP’den yarıştığı yerde olmuştu. Ama bugün îtibâriyle sağlık sorunları nedeniyle olmayacağını biliyorum. O artık çok fazla gündemde değil. Başak Demirtaş’a denk gelebilecek başka bir isim bulmakta zorlanırlar. Eğer aday çıkaracaklarsa Başak Demirtaş’ı çıkarmaları ya da Başak Demirtaş’ı neden istemediklerini net bir şekilde vurgulayabilmeleri lâzım. Bunda zorlanacaklardır. Her halükârda Başak Demirtaş’ın eşiyle berâber görüşerek yaptığı bu hamlenin DEM Parti’nin işini çok da kolaylaştırmadığını düşünüyorum. Bu anlamda da DEM Parti’yle Selahattin Demirtaş arasında ve dolayısıyla eşi arasındaki ilişkiye biraz bakmak lâzım. Bu ilişkinin daha önceki dönemde, HDP döneminde de aslında Selahattin Demirtaş konusunda, HDP yönetimiyle Selahattin Demirtaş arasındaki ilişkilerin de çok muazzam olmadığını düşünüyorum. Şu çok önemli bir fark: Taban böyle değil. Tabanda dün HDP, daha sonra Yeşil Sol, şimdi de DEM Parti tabanında çok güçlü bir Selahattin Demirtaş sevgisi var. Ona inanan çok insan var. Ve Selahattin Demirtaş’ın sözleri –ki bir süredir biliyorsunuz konuşmayı bıraktı– çok yakından tâkip ediliyordu. Onun adına atılan tweet’ler çok hızlı bir şekilde dolaşıma giriyordu ve tabanda çok güçlü bir Selahattin Demirtaş figürü vardı. Öyle ki uzun bir süredir tecrit altında olan Öcalan’ın rakibi olmasa bile, Öcalan dışında Kürt hareketi içerisinde sivrilen en önemli isim oldu. Yani bir anlamda Kürt hareketinin, yasal hareketin adı konmamış lideri hâline geldi. Bu da benim gördüğüm kadarıyla –buna kızacaklardır, kızsınlar– parti yönetimlerini çok memnun etmedi. Kandil’i memnun edip etmediğini çok bilmiyorum; ama özellikle baktığımız zaman, burada parti yönetiminin Selahattin Demirtaş konusunda çok da gayretkeş olduğunu görmedik. Meselâ Öcalan konusunda değişik vesîlelerle –kimileri bunu anlamsız buluyor, kimileri doğru buluyor, bilmiyorum, önemli değil– Öcalan konusunda açıklamalar yapılıyor; ama Selahattin Demirtaş konusunda aynı şeyi pek görmedim. Geçen Selahattin Demirtaş’ın Kobani Davâsı’nda yaptığı uzun siyâsî savunmada da –ki o savunma çok önemliydi, bir anlamda bir manifesto gibiydi– orada da aynı şekilde parti tabanının ilgi gösterdiğini, ama parti yönetiminin çok da fazla bunu öne çıkartmadığını düşünüyorum. Bu konuda daha önce söylediğim sözlerin bayağı tepki çektiğinin de farkındayım, ama bence öyle. Yani Selahattin Demirtaş şu anda Türkiye’de açık söylemek gerekirse siyâset yapan az sayıdaki isimden birisi; siyâseti lâyıkıyla yapan — ki o zor koşullar altında, cezâevinde olmasına rağmen. Biliyorsunuz seçimden sonra, “Artık yapmayacağım. Siyâsete ara veriyorum” dedi. O zamâna kadar yapıp ettikleriyle gerçekten çok etkili bir isimdi. Sâdece kendi parti tabanını ve kendi kitlesini değil, kendisinden olmayan kesimlerin de ilgisini çeken, tartıştıran, tepki gösteren biri. Meselâ Selahattin Demirtaş’ın bâzı sözlerine başka partilerden birileri lâf yetiştirmek zorunda hissediyorlardı kendilerini. Hiçbir zaman HDP’nin ya da daha sonraki partilerin yöneticilerinin sözlerinin bu kadar etki yarattığına tanık olmadık. Bu bir realite, yani onu özellikle vurgulamak lâzım. Dolayısıyla burada Başak Demirtaş’ın çıkışını bir anlamda Selahattin Demirtaş’ın Kürt hareketi içerisindeki konumu, kendisinin yapıp ettikleri, kapasitesi ve kendisine tanınan alan üzerinden de okumak lâzım. 

Leyla Zana’ya gelince, o bambaşka, çok daha farklı olduğunu düşünüyorum. Bu arada şunu söylememe izin verin: Demirtaş’ın bu çıkışından hareketle, “Kendini Erdoğan’a affettirmek istiyor” gibi ya da “Tahliyesini istiyor, İmamoğlu’nu kazandırmama karşılığında bunu yapıyor” falan gibi yorumlar yapanlar oldu. Yazık yani. “Yazık” dediğim, bu yorumları yapanlara yazık. Çok yakışıksız şeyler. Bunca yıldır hapiste olan ve bu süre içerisinde duruşuyla sürekli kendini göstermiş birisinden bahsediyoruz. Sevin sevmeyin, siyâsî olarak yakın olun olmayın; ama onun şu âna kadarki duruşunda, siyâsî duruşunda bir falso, bir yaranma çabası filan ben açıkçası görmedim. Bundan sonra da böyle bir şeye ihtiyâcı olacağını düşünmüyorum. Sonuç olarak buradaki mesele şu aslında: Kürtler –öyle söyleyelim; sâdece Kürtler yok tabiî ki DEM Parti’ye oy verenlerde, ama esas olarak Kürtler– son seçimde, bir önceki yerel seçimde de CHP’ye, Kemal Kılıçdaroğlu’na, daha önceki CHP belediye başkanlarına bütün desteklerini verdiler. Ne oldu? Bunu herkes düşünsün. Ne oldu? Ne geçti ellerine? Hele son seçimde ne geçti? Hiçbir şey geçmedi; çünkü Kılıçdaroğlu kazanamadı bile. Kılıçdaroğlu kazansaydı, Ümit Özdağ’ın içişleri bakanı olacağı, tekrar kayyumların gündeme geleceği bir süreç mi olacaktı meselâ? Yani böyle bir durumda bu kadar büyük bir potansiyelin –sayısı kimi zaman %10’u aşıyor kimi zaman %10 civârında dolaşıyor–, milyonlarca insan var ve çok politize bir kesim var. Bu kesimlerin sırf Erdoğan’dan hoşlanmıyorlar diye siyâsî tercih yapmalarını beklemek çok akıl kârı bir şey değil. Son seçimde bunu yaptılar ve çok kötü de pişman oldular, bunu görüyoruz. “Keşke aday çıkartsaydık, en azından ilk turda” diyen çok kişi var. Dolayısıyla bu hareketten hiçbir şey beklemeden ya da çok az şeye râzı olarak, gözü kapalı, sırf Erdoğan karşıtlığı üzerinden oy vermesini beklemek çok büyük bir haksızlık olur. Olacaktır tabiî; ben öyle düşünüyorum ki Başak Demirtaş da olsa başka bir isim de olsa, yine DEM Parti tabanından çok sayıda insan CHP adayına, Ekrem İmamoğlu’na; Adana’da, Mersin’de de yine aynı şekilde DEM Parti çıkarsa da CHP adayına sırf AKP ya da MHP kazanmasın diye oy verecek çok insan olacaktır. Belki yarısından fazlası olacaktır. Ama bırakın insanlar kendi özgür irâdeleriyle karar versinler. 

Leyla Zana’ya gelelim. Leyla Zana benim tanıdığım ve tanımaktan çok mutlu olduğum, gerçekten siyâseti de çok iyi bilen, ama ağzı çok yanmış, ağzı çok yandığı için de uzun bir süre kendini inzivâya, hattâ bir köyde inzivâya çekmiş birisi. Son söyleşiyi okumadıysanız okumanızı tavsiye ederim. Konulara çok hâkim. Söylediği her şey doğru olmayabilir, yanlış şeyler savunuyor olabilir; ama analitik düşünceye sâhip ve çok net bir şekilde kendince, kendi bakış açısından Kürtlerin hakkını hukukunu savunmaya yönelik şeyler söylüyor ve onun perspektifi geçmişte de böyleydi. Geçmiş dediğim, yakın geçmiş, çok daha evvelini kastetmiyorum. Geçmişte de böyleydi. AKP ile, Erdoğan ile birtakım şeylerin çözülebileceğini düşündü. Diğerlerine kıyasla daha fazla düşündü. Diğerlerine kıyasla daha geç pes etti diyelim. Ve şimdi tekrar bir yakınlaşmanın olabileceğini düşünüyor anladığım kadarıyla. Bana biraz gerçekçi gelmedi; ama yine de böyle düşünen insanların Kürt hareketi içerisinde olduğunu biliyorum. Özellikle son seçimden sonra, “Bu muhâlefetle, muhâlefet olarak kendini tanımlayanlarla neyi nasıl yapabiliriz ki, ne elde edebiliriz ki?” düşüncesi giderek yükseliyor. Bunu hiç kimse inkâr edemez. Dolayısıyla Erdoğan’ı bir seçenek olarak düşünen, Erdoğan iktidârıyla pazarlığı, görüşmeyi bir seçenek olarak düşünen insanlar var. Ama Erdoğan böyle bir şeyi düşünmüyor, o ayrı. Ama buraya kapıyı aralık bırakmak isteyenler var ve Leyla Zana’nın bu çıkışını da bu anlamda değerlendiriyorum. Karşılık bulur mu? Bu seçim öncesi bulması kesinlikle mümkün değil. MHP ile bu iç içelikle mümkün değil. En son Diyarbakır Kulp ilçesinde yaşanan imam-kaymakam olayında da gördük nasıl bir hesaplaşmanın olduğunu. Çünkü, bu konuda yaptığım yayında da söylemiştim; batıdaki bir yerde böyle bir olay pek olmazdı, ama olsa da bu kadar keskinleşmezdi. Ama bu Diyarbakır Kulp’ta olduğu için, Kürt meselesini ilgilendirdiği için bu kadar keskin bir hâl aldı ve biliyoruz ki salı günü de Devlet Bahçeli bu nedenle çok yüksek perdeden konuştu. Dolayısıyla hâlâ bu konuda Erdoğan’ın adım atması diye bir ihtimal bugün için çok söz konusu değil. Ama Leyla Zana’nın bu söylediklerini yarına yönelik, seçim sonrasına yönelik olarak okudum ben açıkçası. 

Her neyse; sonuçta bakıyoruz ki Kürt hareketi bugün Türkiye’de kadınların en güçlü şekilde kendini gösterdiği, eş başkanlık sistemi zâten başlı başına önemli bir olay bu anlamda ve en zor dönemlerde birtakım kadınların çıkışlarıyla gündemi belirleyebildiği bir hareket olarak karşımızda duruyor. Başak Demirtaş bunu gösterdi. Eğer aday olursa gerçekten İstanbul’da, Demirtaş soyadından ziyâde Başak adıyla bir kampanya yapmasını bekliyorum. Ve tabiî ki alacağı sonuç çok tartışılacak, uzun bir süre tartışılacak, özellikle seçimin kaderini belirlerse. Tabiî aday olma ihtimâli henüz çok belli değil. Kişisel kanım DEM Parti’nin İstanbul’da aday çıkarmayacağı yolunda. Bir şey bildiğimden değil, bir hissiyat olarak söylüyorum. Ama biliyorsunuz, ben söyleyince tutmuyor. Siz aday çıkaracağını varsayabilirsiniz. Ama aday çıkarırsa ilk seçeneğin, en güçlü seçeneğin Başak Demirtaş olacağı ve bunun da Ekrem İmamoğlu’nu çok fazla memnun etmeyeceğini, Murat Kurum’u memnun edeceğini şimdiden kaydetmek lâzım.

Evet, bitirirken Medyascope’a desteklerinizi bekliyoruz. YouTube “katıl” üzerinden ya da Patreon üzerinden bizi destekleyebilirsiniz. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.