Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Hıdır Göktaş yazdı | “Eğer biz bu kahrı çekmemiş olsaydık”: Çetin Altan’dan Can Atalay’a TİP’in anayasal hak arayışı

Bu bir ilk yazı. Medyascope’ta Temmuz 2021’den bu yana birçok haber yazdım ama “Hafta Sonu Yazıları” için bir ilk olacak. Aslında farklı bir konu işlemek istemiştim ve bunun için TBMM kütüphanesinde 1967 yılına ait gazeteleri tarıyordum. Bu sırada karşıma çıkan bir haber, ilk yazımın konusunu değiştirmeme yol açtı.

Akşam ve Vatan gazetelerinin 17 Aralık 1967 tarihli baskılarında gördüğüm haberleri kastediyorum: “Çetin Altan’ın dokunulmazlığı kaldırıldı.”

Altan 1964-1969 yılları arasında TİP İstanbul Milletvekili olarak parlamentoda görev yapmıştı. Bu habere rastlamadan bir gün önce, 30 Ocak 2024 Salı günü, TBMM’de yine bir TİP milletvekilinin, Hatay Milletvekili Can Atalay’ın milletvekilliği düşürülmüştü.

1967 tarihli bu haberleri gördükten sonra biraz daha araştırma yapmak istedim. Aklıma takılan sorular şöyleydi:

  • 57 yıl arayla iki TİP milletvekilini aynı duruma düşüren olaylar neydi?
  • Siyaset ve hukuk kurumlarının yaklaşımları neydi?
  • Neden aradan 50 yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına karşın hâlâ aynı soru ve sorunlarla uğraşılmaktaydı? 

Can Atalay olayı

Konu daha sıcak ve bilindik olduğu için öncelikle Can Atalay konusunu özetleyip, oradan 1967 yılına geçeceğim. Bu konu hakkında derinlemesine bilgiye sahibiz; birçok hukuki ve siyasi tartışma yapıldı.

Bu olayların başlangıcı, Gezi olaylarından yargılanan sekiz kişinin farklı cezalara çarptırılıp, bunun üzerine itiraz edilen dosyalarının, değerlendirilmek üzere Yargıtay’a yollanmasıydı. Dosya Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nde beklerken 14 Mayıs seçimleri yapıldı ve cezaevinde tutukluyken TİP tarafından aday gösterilen Can Atalay, Hatay’dan milletvekili seçildi. Milletvekili dokunulmazlığı ve Anayasa’nın ilgili  maddeleri  gerekçe gösterilerek Atalay’ın dosyasının görülmesinin ertelenmesi ve tahliye edilmesi için Yargıtay’a başvuruldu.

Yargıtay bu başvuruyu değerlendirip karara bağlamak yerine asıl dosyayı gündemine alarak görüştü. Cezaların onanmasına karar verirken, Atalay’ın tahliye talebini de reddetti.

Bu andan sonra konu Anayasa Mahkemesi, yerel mahkeme, Yargıtay arasında gitti geldi ancak AYM’nin hak ihlali tespiti uygulanmadı ve Atalay cezaevinden salıverilmedi. Zaten baştan beri hukuki olmaktan çok siyasi olan konu, TBMM gündemine taşındı. Burada da anayasa ve hukuk ayaklar altına alınarak Atalay’ın milletvekilliği düşürüldü. Bu konu üzerine yapılan tartışmalar da, itirazlar da, sonucun değişmesi için yeterli olmadı. Hüküm kapalı kapılar ardında çoktan verilmişti. Söylenenler, sonuç almaktan  ziyade, hukuksuzluğu tutanaklara geçirmeyi ve tarihe kayıt düşmeyi amaçlıyordu.

Çetin Altay olayı

Gelelim 1967’ye. 1961 Anayasası’nın ardından sosyalist kimlikli partilerin kurulmasının da önü açılmıştı. Türkiye İşçi Partisi bu sayede kurulmuş ve 10 Ekim 1965’te yapılan seçimlere katılarak parlamentoya 15 milletvekili göndermeyi başarmıştı. Gazeteci, yazar Çetin Altan da bu milletvekilleri arasındaydı. Milletvekili Altan, Akşam Gazetesi’nde “Taş” başlıklı köşe yazılarını yazmayı da sürdürüyordu. 

Altan’ın 28 Eylül 1966’da Akşam Gazetesi’nde yazdığı “Bornova Savcısı lütfen dinleyin” başlıklı yazı hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca dava açıldı. O dönem yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu’nun 142’nci maddesi gereğince, “komünizm propagandası ve görev dolayısıyla hakaret ve tehdit” suçlamalarıyla dava açılabilmesi için dokunulmazlığının kaldırılması istendi.

Dosya Adalet Bakanlığı aracılığıyla TBMM’ye gönderildi ve Anayasa-Adalet karma komisyonuna sevk edildi. Komisyon, bu dosyayı Altan’ın dokunulmazlığının kaldırılması için TBMM Genel Kurulu’na sevk etti. Karma komisyonun oluşumunda uygulanan yöntemler ve kişisel tercihlere dayanan bazı uygulamalar, komisyon başkanının rahatsızlığı nedeniyle toplantıya katılmaması çok tartışıldı. Bu komisyonun bir karar alamayacağı TİP ve CHP’li milletvekillerince dile getirilse de, çoğunlukta olan Adalet Partisi ile Yeni Türkiye Partisi Altan’ın dokunulmazlığın kaldırılması gerektiğini savundu.

Konu TBMM Genel Kurulu’nda 20 Temmuz 1967 Perşembe günü saat 15:00’te görüşülmeye başlandı ve 21 Temmuz Cuma günü saat 04:45’e kadar sürdü. Dokunulmazlığın kaldırılmasına karşı çıkan milletvekilleri bir bildiri yayınladılar:

“Milletvekili Çetin Altan’ın dokunulmazlığını kaldırmak girişimi karşısında yasama görevinin aksatılmadan yürütülmesi amacını güden ve milletvekillerinin görevlerini yaparken cezai kovuşturma yoliyle engellenmemelerini öngören, yasama dokunulmazlığı müessesesine temelinden aykırı, bir tutum içinde bulunulduğu kanısındayız. Bu işlemin siyasi düşünceleri beğenilmiyen bir üyeyi cezalandırmak amacını güttüğünü ve böylece dokunulmazlılk müessesesiyle asıl korumak istenen Parlâmento Özgürlüğünü baltalamakta olduğunu belirtmeyi görev biliriz.”

Genel kurulda yapılan tartışmalarda, AP İzmir Milletvekili Zeki Efeoğlu “Çetin Altan’ın dokunulmazlığını kaldırmanın bir vatan borcu olduğu kadar, kutsal bir vazife olduğunu bildiririm” derken, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü dengeli bir konuşma yapmayı tercih etti:

“Şimdi bunun için haksız olarak milletvekillerinin takibata duçar olabileceğine misal vermek Hükümet için yanlış olur. Meclis için yanlış olur ve memleketimiz için menfi olur. Her halde benim tavsiyem, iktidarın sağ duyusuna hâk’im olmasını, böyle bir muamele ile şahit fikirle haksız yere tahriklere kapılarak, Milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılıyor ve takibe uğratılıyor gibi bir misal vermekten sakınmasını halisane, tavsiye ederim. Benim mâruzâtım bundan İbarettir. Bugünkü iktidarın geçirdiği birebir çok çetin safhalardan sonra varmış olduğu normal bir idare manzarasındaki neticeyi gölgelememesini hepimizin menfaati için doğru bulmaktayım.”

Uzun tartışmalardan sonra saat 03:00’te kürsüye gelen Çetin Altan, dokunulmazlığının kaldırılmasına gerekçe gösterilen yazısını tekrar okuduktan sonra, “Bornova Savcısı yukardan aldığı emirle şimdi bu en büyük yargıca karşı bir manevra çevirmek peşindedir. Ama yine hemen haber verelim ki, kendisi bu manevrayı çeviremeyecek ve bu manevranın altında kalacaktır. Bir yıl sonra, üç yıl sonra, beş yıl sonra Bornova Savcısı hangi sıfatın altında bulunursa bulunsun, bulunduğu yerden kendisini ortaya çıkararak bu sözlerimizi hatırlatacağız” dedi.

Çetin Altan’ın dokunulmazlığı 49 ret oyuna karşılık 217 oyla kaldırıldı. Çetin Altan ve TİP Genel Başkanı Behice Boran, Anayasa Mahkemesi’ne ayrı ayrı başvurarak, kararın Anayasa ve TBMM İçtüzüğü’ne aykırı olduğu gerekçesiyle iptalini talep ettiler.

AYM’nin Altan lehine kararı

2 Ağustos 1967’de toplanan AYM, Anayasa-Adalet karma komisyonunun içtüzüğe uygun kurulmadığını ve bu nedenle komisyonun yok hükmünde olduğunu vurguladı. Bu nedenle komisyonun ne karar alabileceğini , ne de genel kurulda bu kararın görüşülebileceği yönünde bir karar aldı: “Anayasa’nın 81 inci maddesine göre ise, Anayasa veya İçtüzük hükümlerine aykırılık durumu yasama dokunulmazlığının kaldırılması kararlarının iptalini zorunlu kılmaktadır. Şu hale göre Millet Meclisinin Milletvekili Çetin Altan’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin 21/7/1967 günlü ve 242 sayılı Kararının iptali gerekir.”

2 Ağustos 1967’de verilen bu karara dört üye katılmazken, başkan İbrahim Senil’in de aralarında olduğu 11 üye dokunulmazlığın düşürülmesinin iptali yönünde oy kullandı. Bu kararla Çetin Altan’ın dokunulmazlığı iade edildi ve milletvekili olduğu süre boyunca yargılanmadı.

Günümüzde ise çok daha uzun süren bir süreç sonunda Can Atalay’ın dosyası, üçüncü kez Anayasa Mahkemesi’nin önüne gidecek. AYM’nin daha önceki kararları doğrultusunda bir tavır alması beklenirken bu kez muhatabı mahkemeler değil TBMM başkanlığı olacak. AYM’nin TBMM’de okunan kararın Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde karar alması halinde, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un nasıl bir yol izleyeceği, nasıl bir siyaset uygulayacağı belirsiz.

Sağ iktidarlar ve hukuk

1967’de Çetin Altan’a reva görülen hukuk dışı yaklaşım, 1994’te Leyla Zana ve Ahmet Türk’ün de aralarında olduğu sekiz Demokrasi Partisi (DEP) milletvekili için, yedi yılı aşkın süredir tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş ve diğer Kürt siyasetçiler için, Osman Kavala ve Can Atalay’ın da aralarında olduğu Gezi tutukluları için de uygulanıyor.

Anayasa’ya ve hukuka uymama konusunda sağ iktidarların sergilediği tutumda, geçen 57 yılda hiçbir değişiklik olmamış. Günümüzde bu hukuk tanımaz yaklaşımın daha da ileriye gittiğini gözlemleyebiliyoruz.

Erdoğan ve ekibinin ve yıllar içinde muhafazakâr sağ kesimden olan hükümetlerin, genel olarak hukuktan ve mazlumdan yana olan insanların ve politikacıların önünü kesme tutumunda da bir değişiklik yok.

Suçsuz insanların bu denli yargılanabilmesi, haklarından yoksun bırakılması ve özellikle de bu süreçlerin göz göre göre gerçekleşmesi de endişe verici. Türkiye buna neden ve nasıl göz yumuyor?

1960’lardan bu yana çok fazla şeyin değişmediğini fark etmek, bu haber başlığına rastladığım an hissettiğim gibi biraz iç karartıcı. Senelerce aynı konuları tartışıp, hiçbir yol katedememek, hukuksuzluğa ve yolsuzluğa göz yummak umutları yok ediyor. 

Türkiye’nin siyasi tarihinde değişmeyen şeyler hep bunlar olmuş. Baskılar işkenceler, siyasi partilerin kapanıp, yerlerine başkalarının kurulması olmuş, ekonomi hiç iyiye gitmemiş, mevcut iktidarlar hep CHP ve solu suçlamış ancak 1950’den bu yana kısa dönem koalisyonları hariç hep muhafazakâr ve sağ iktidarlar yönetmiş ülkeyi, hukuk ise hep iktidarların işine geldiği gibi kullandığı enstrüman olmuş. Hukuku dün Şinasi Öktem’ler, Muammer Aksoy’lar, Mümtaz Soysal’lar savunurken bugün de Atalay’lar, Kavala’lar ve Demirtaş’lar savunuyor, bedel ödüyor. 

“Neyimiz eksik?”

Bu yazıyı Çetin Altan’ın 21 Temmuz 1967’de sabaha karşı TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmadaki son sözleriyle bitirmek istiyorum, Can Atalay’a selam yollayarak…

Efendim, zamanınızı çok aldım. Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim. Yalnız hayatta ne yaparsanız yapın, samimiyetine inanın sosyalistlerin. Kahırlı iştir, kahırlı iştir. Eğer biz bu kahrı çekmemiş olsaydık sizlerle beraber çoğunlukta bulunabilirdik. Neyimiz eksik? Kahırlı iştir. Samimiyetlerine inanın, çünkü bu kadar eziyetli bir şeyde yalan söyleyerek kalmanın anlamı yoktur, eğer bir çıkarı olsa insanın. “

*Tırnak içinde italik olarak yer alan ve TBMM tutanaklarından alınan kısımlar hiçbir imla düzeltmesi yapılmadan yazıya eklenmiştir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.