Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Hıdır Göktaş yazdı | TİP’in Doğu Mitingleri’nden, Demirtaş’ın savunmasına: Çözülemeyen Kürt sorunu ve talepler

Kürtler ve Kürt sorunuyla 19 yaşımda yaşımda muhabere teknisyen astsubay olarak Şanlıurfa’ya tayin olunca tanıştım. Üstüne 13 ay Diyarbakır cezaevinde tutuklu kalmam neyin ne olduğunu öğrenme ve kavramam bakımından da etkili oldu. 1991 yılında da “Kürtler: İsyan-Tenkil” ve “Kürtler: Mehabat’dan 12 Eylül’e” isimli iki kitap ortaya çıktı. Ruşen Çakır’ın “Gomaşinen”de yaptığı gibi bu süreç birkaç farklı yazının konusu olacak kadar uzun; belki ben de “Hatırladıklarım” diye yazarım bir gün.

HDP’nin eski genel başkanı Selahattin Demirtaş, Kobani davasında yedi yılı aşkındır tutuklu. 18’i tutuklu 108 kişinin yargılandığı Kobani davası Sincan Kapalı Cezaevi Kampüsü’nde bulunan Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürüyor. Demirtaş, 25 Aralık 2023’te başladığı savunmasını 8 Ocak 2024’te tamamladı. Demirtaş, dokuz gün boyunca savunma yaptı, birçok tespitte ve Kürtlerin talepleri konusunda açıklamalarda bulundu. “Bu hukuki bir yargılama değil, bir siyasi intikam davasıdır” tespitini yapan Demirtaş, “Biz birlikte yaşayalım silahlar sussun diye uğraştık bunun bedelini ödedik” diyerek yasal zeminde siyaset yapmak istediklerini ancak bunun önüne engeller çıkarıldığına vurgu yaptı.

Savunmayı okuyunca zihnimde Kürtler: Mehabad’dan 12 Eylül’e kitabında da yer alan TİP’in Doğu Mitingleri ve o dönemdeki talepleri canlandı. “Maalesef tüm çabalarımıza rağmen istediğimiz siyasi başarıyı elde edemedik. Bunun için halkımızdan özür dilerim. Bu her şeyden önce onurlu yaşam mücadelesidir” diyen Demirtaş’ın bu sözlerini buraya koyduktan sonra 57 yıl geriye gidiyorum. 
Türkiye İşçi Partisi’nin 15 milletvekiliyle parlamentoda etkin bir muhalefet sergilediği dönem. TİP Genel Sekreteri Nihat Sargın, doğu illerine bir gezi planlar ve bu dönemde Diyarbakır’da partiyi örgütlemekte olan Mehdi Bilici (Zana) Silvan’da miting yapma hazırlığındadır. Silvan’dan başlayarak farklı yerlerde miting yapma kararı alınır ve ilk miting “Doğu Uyanış Mitingleri” adı altında 13 Ağustos 1967’de Silvan’da yapılır. 

İlk miting ve taleplerin ortaya koyulması

Miting öncesinde bir bildiri dağıtılır ve talepler şöyle dile getirilir:

 “DOĞU VE GÜNEYDOĞULU KARDEŞ!…

Sen, yüzyıllardan beri karanlığın çıkılmaz girdabına atılmış, düştükçe tekmelenmiş, sustukça başına vurulmuş, uyandıkça boğazlanmak istenmiş ve arkasında sapık ideoloji sahipleri tarafından istihzayla ilkel olmakla itham edilmiş. DOĞUNUN ÇİLEKEŞ ÇOCUĞU KENDİNİ DİNLE!

44 yıllık Cumhuriyet devrinde kanunların bize tanıdığı haklardan hiçbir şey gerçekleştirilmedi. Bölgemizde hiçbir sanayi tesisi kurulmadı. Ham maddemiz olduğu halde bölgemizden petrol, krom ve demir cevherleri İskenderun, Mersin, Karabük ve diğer Batı şehirlerine sevk edildi…

Sen, yirminci yüzyılda dünyaya çile doldurmaya gelmiş olan DOĞULU KARDEŞ!

Sen bütün bunlara göğüs gereken, FAŞİST-TURANCI’lar, KÜRTÇE konuştuğun ve KÜRT olduğun için seni Ecdat topraklarından kovulmanı, İRAN’A, PAKİSTAN’A, AFRİKA’YA gönderilmeni istiyorlar…

Senin ırk, dil, din, cins, dini inanış ve felsefi düşünüşünü bir diğeriyle eşit tutan kutsal bir ANAYASA’n var. Sen ırkın, dilin sebebiyle seni bayağı gören, seni karanlık uçurumlara itmek isteyenlere cevap vermelisin. Sende en az bir diğeri kadar şereflisin, dilinde en az diğer diller kadar saygıya layıktır. Dilinin saygıya layık olduğunu ve kendinin de şerefli bir insan olduğunu artık etrafa duyurmalısın.

Bu sebeple, 13 Ağustos 1967 PAZAR GÜNÜ saat 14. 00 te SİLVAN’DA Tertiplenen BÜYÜK DOĞU MİTİNGİNE sen de katıl, ÇİLEKEŞ DOĞULU.

Organize: Silvan Miting Tertip Komitesi” (*)

İlk mitinge katılım fazla olunca devamı da getirilir ve yedi farklı yerde miting yapılır ve 18 Kasım 1967’de Ankara’da yapılan mitingle süreç tamamlanmış olur. 

Siverek mitingi

Üçüncü miting Siverek’te yapılır. Mitinglere TİP milletvekili ve üyelerinin yanı sıra o sıralarda bölgede etkin olmaya çalışan ve yasal olarak kurulmasa da Irak Kürdistan Demokrat Partisi’ne (I-KDP) yakın duran Kürt önde gelenlerinin kurduğu Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (T-KDP) önde gelenleri ve üyeleri de mitinglere destek vermektedir. Silvan mitinginde T-KDP Genel Sekreteri Sait Elçi de konuşur ve taleplerini şu sözlerle dile getirir:

“Doğu ve Güneydoğu’nun asil, mert ve çilekeş evlatları, muhterem kardeşlerim, aziz ev sahibi Siverekliler! Sizi hürmetle, sevgiyle selamlarım… Memleketin kurtuluş mücadelesinde, cephelerde kan dökerek zafer sağlayanlar, bugünkü cumhuriyetin harcına Erzurum’da ve Sivas’ta harç koyan aziz cetlerimizin kemiklerini sızlatmak suretiyle bizi Kürtçülük ve bölücülükle itham edenleri huzurunuzda lanetliyorum.

Muhterem arkadaşlar!

Biz bu memleketin kara günlerinde memleketin müdafaasını nasıl mertçe karşıladıksa, bu memleketin iç mücadelesinde de haysiyetli insanlar olarak yaşamak için mertçe mücadele yapacağız. TC’nin vatandaşı olarak elbette Kürd olduğumuzu söyleyeceğiz. Elbette bu topraklar üzerinde insan olarak yaşamak talebinde bulunacağız. Onların kulaklarını sağır edinceye kadar bağıracağız arkadaşlar. Yağma yok!”

Aynı mitingde konuşan TİP Diyarbakır Milletvekili Tarık Ziya Ekinci de bu mitingleri neden yaptıklarını şöyle dile getirir:

“Muhterem kardeşlerim, muhterem Siverekliler!

Protesto için düzenlediğiniz bu miting için sizleri takdir ederim. Aziz kardeşlerim, gerçekten bu hareketiniz bir Anayasa hareketidir. Demokratik düzeni yerleştirmek, kökleştirmek hareketidir. Yalnız Doğu’nun kalkınması, Doğu’nun maruz kaldığı ayırıcı politikaya son vermekten ötede bütün Türkiye’de köklü bir demokrasinin yerleşmesi, anayasanın bütün maddeleriyle bütün muhtevasıyla yaşam bulması hareketidir.”

Mitinglerde taşınan pankartlarda, “Doğulu, kanuni hakların için çalış-didin. Hak istemekle birlik bozulmaz”, “Amacımız kardeşlik, eşitlik ve mutluluğu gerçekleştirmektir”, “Batıya medeniyet, neden Doğu’ya cehalet neden?”, “Jandarma değil, öğretmen istiyoruz. Karakol değil okul istiyoruz” talepleri öne çıkar.

Talepler Anayasa’nın uygulanması ve kimliğin tanınması

Buraya alıntılanacak çok fazla konuşma ve açıklama var ancak bu metinler genel havayı ve talepleri göstermesi ve bir hafta sonu yazısı çerçevesinde ele alınması bakımından yeterli görünüyor. Buradaki taleplere iyi bakmak gerek. Kürt hareketi olarak ayrı girişimler olsa da ağırlık sol hareketlerin ve özellikle de TİP’in içinde ve anayasal zeminde çözüm arayışlarını içeriyor. 

Mitinglerde ortaya çıkan temel talepler; bölgeye yatırım yapılması, kalkınma sağlanarak yoksulluğun giderilmesi, okul yapılması, Kürt kimliğinin tanınması ve Kürtçenin ana dil olarak kabul edilmesidir. O dönemde bu talepler mevcut Adalet Partisi iktidarı tarafından hoş karşılanmadı. “Anayasa nizamını koruma kanun tasarısı” gibi 1961 Anayasası’nın getirdiği temel hak ve özgürlüklerde kısıtlamalara gitme arayışı sorunların parlamenter ve anayasal zeminde çözülmesini ortadan kaldırırken, baskılar arttı. 1972 Muhtırası ile 1961 Anayasası budanıp 1970’li yılların karmaşa içinde geçmesine zemin hazırlarken, 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle 1961 Anayasası yürürlükten kaldırıldı ve 1983 Anayasası yapıldı. 

1967’den bugüne talepler

Son altmış yılının talepleri bakımından ele almaya çalıştığım Kürt hareketlerinin geçmişi 1800’lerin başlarına gitmekte ve o dönemden bu yana isyanlar ve ayaklanmalar sürmektedir. (O dönemde ayaklanmalar Osmanlı topraklarında cereyan etmekteydi. 1. Dünya Savaşı sırasında İngiltere ve Fransa arasında 16 Mayıs 1916’da Londra’da imzalanan ve imzalayan iki diplomatın adıyla anılan Sykes-Picot (Sir Mark Sykes-Georges Picot) anlaşmasından sonra bölgenin paylaşılması ve Osmanlı’nın savaştan yenik ayrılmasının ardından isyan ve ayaklanmalar farklı ülke topraklarında sürüyor.) Bu durumu buraya not ettikten sonra tekrar asıl konumuza, yazının başında söz ettiğim Demirtaş’ın savunmasına ve taleplerine geri dönmek istiyorum.

Bu salonda bizim şahsımızda Kürt ve Kürdistan gerçeği mahkum edilmek isteniyor. Ben Kürdüm, anavatanım Kürdistan’dır, her iki kimliğim onurdur, kimse bu değerleri yargılayamaz” diyen Demirtaş’ın bu talebinin 1967’de dile getirilen taleplerden bir farkı yoktur.

Demirtaş, gençlerin dağa çıkmasını ve silaha sarılmasını istemediklerini, “Eğer biz ikna edebilirsek partimize gelir siyaset yapar, onu da dün yaptığınız gibi gözaltına alırsınız ya da dağa çıkar. Kürt gençlerini dağa çıkaran biz değiliz, bu politikalardır. Biz bunu durdurmaya çalışıyoruz. Biz bunu istemiyoruz. Gençlerimiz dağa çıkıp silah alsın istemiyoruz. Onaylamıyoruz, doğru bulmuyoruz. İyi bir eğitim alsınlar, silah tutmasın, kalem tutsunlar” sözleriyle anlatmaya çalışır.

Kürt sorununun ve sorunların anayasal çerçevede çözülmesinden yana olduğunu da Demirtaş dokuz gün süren savunmasında şu sözlerle ete kemiğe büründürür:

“Türkiye’de de demokrasinin gelişmesini istiyoruz. Bu siyaseten de doğrudur ama en çok ahlaki olarak doğrudur. Onun için de demokrasi istemek zorundasınız. Yozgat’ta demokrasi olmaz ise biz rahat edemeyiz. O yüzden geniş bir uzlaşma ile Türkiye’de bunu sağlamalıyız. Bunu savunuyoruz. …. Tabii özgürlükçü bir anayasadan bahsediyorum.”

Demirtaş’ın uzun savunmasını yazının başlarında eklediğim linkten okumak mümkün. Ben buraya TİP’in 1967 mitinglerinde dile getirdikleri ile Demirtaş’ın savunmasındaki temel unsurları ele almaya çalıştım. 1967’den bu yana 57 yılı geride bıraktık. O dönemde dile getirilen sorunlar ve çözüm önerileri ile bugün dile getirilen sorunlar ve çözüm önerileri temelde örtüşüyor. 

Arada geçen süreçte cezaevleri, baskılar, işkenceler, silahlı çatışmalar, binlerce insanın yaralanması, ölmesine tanıklık ettik. Ne yazık ki sorun artık 1967’de alınacak demokratik birtakım önlemlerle çözülmenin çok ötesinde. Sorun artık uluslararası boyutta, sınırlar ötesine kaymış durumda. Farklı boyut ve zeminlere kayan sorunun Türkiye kısmını çözebilmek bakımından Demirtaş’ın savunmasında öne çıkan unsurların herkes tarafından iyi okunması ve buna değer verilmesi önemli.

1984’ten beri sorunu çözme girişimleri

1984’te PKK’nın iki baskınla başlattığı silahlı çatışma süreci farklı zamanlarda farklı boyutlara büründü, Turgut Özal dahil birçok siyasetçi ve mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Çözüm süreci” diye adlandırılan projeyle çözme girişimlerinde bulundu. Hemen tüm çözüm arayışları tarafların hatalarıyla sonuçsuz kaldı. Kürt siyasetinde öne çıkan, demokratik çözümü savunan ve mevcut muhalif liderler arasında da Erdoğan’ı en fazla tedirgin eden Demirtaş ise yedi yılı aşkındır tutuklu.

Sorunun içeride çözülmesi uluslararası zeminde de Türkiye’nin elini güçlendirecektir. Güvenlikçi ve baskıcı yöntemlerle sorunun çözülmediğine onlarca yıldır tanıklık ediyoruz. 

Demirtaş’ın savunmasında yer verdiği konular yerel seçim tartışmalarının karmaşasında pek görülmedi ve tartışılmadı. Ya da sorunun çözülmesinden yana olmayan taraflar (çoğul eki cümlenin gelişi olarak değil, bilinçli olarak kullanılmıştır) bunu görünmez kılmak istediler. Bu süreçte Başak Demirtaş’ın DEM’in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olabileceğini söylemesi, yapılan tartışmalar ve sonunda parti ile uyumlu açıklamalarla adaylık başvurusu yapmaması da gündemi epey meşgul etti.

Selahattin Demirtaş’ın konuya ilişkin yaptığı açıklamanın son bölümü oldukça önemli. Sorunların çözümü için bir “Üçüncü yol” önerisinde bulunuyor Demirtaş ve “Kürt sorunu, Türkiye’de yaşanan ağır demokrasi ve adalet sorunu, ekonomik sorunlar bizim önceliğimizdir. Bu sorunların çözümü için konuşmak isteyen herkesle konuşuruz, ciddiyet ve samimiyet görürsek bir adıma karşılık iki adım atarız” diyor. Bu yaklaşımın altını çizmek gerekiyor. 

Savunmasında, “Öyle ki bu mücadele bizi demokrasi ve insan hakları uzmanı haline getirdi. Tabiri caizse bu yargılama süreci bilgeleştirdi bizi. Biz işe yarasın diye uğraşıyoruz. (…) Hiç değilse biz bu dava nedeniyle insan hakları ve barış konusunda ulaştığımız bilgeliğimiz bir işe yarasın istiyoruz. O yüzden susmuyoruz, o yüzden inatla konuşmaya devam ediyoruz” diyen Demirtaş’ın ortaya koyduğu öneriler, 31 Mart seçimlerinden sonra siyaseti belirleyen ana eksenlerden biri olacak

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.