Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Müge İplikçi yazdı: Bir ilçede belediye başkanlığı için isimleri aynı olan iki aday yarışınca…

Zelal dertliydi. 

Yakında beliren belediye seçimleri aklını karmakarışık etmişti. İlçedeki CHP adayı Fatih Durul Savaş’ın karşısına çıkartılan AKP adayı, öteki Fatih Durul Savaş konusunda işin içerisinden nasıl çıkacağını bilmiyordu. Zaten o değil, ilçedeki birçok kimsenin temel meselesiydi bu. O heyecanlı günde hangi Fatih Durul Savaş’ı seçeceklerdi? Ya karıştırıp da karşı tarafa basarlarsa diye hop oturup hop kalkıyorlardı. Kendi meclislerinde söz hep o geleneksel cümleye varıyordu: “Gel de ayıkla pirincin taşını”. Üstelik adamların tipleri de birbirine benziyordu. Tüh.

Ancak Zelal’in derdi tam olarak bununla da bitmiyordu. Zelal, Fatih Durul Savaş kadar imam nikahlı kocası Cemil Baydar’dan yana da dertliydi. 

Caminin önünde kestane satan Cemil Baydar bundan iki yıl kadar önce ölmüştü. Devlet hastanesinin izbe ameliyathanesinde yorgun kalbine stent takılırken, ne olmuşsa olmuş koca Cemil bu dünyadan göçüp gitmişti. O sırada kavgalı oldukları için de olayın nasıl cereyan ettiğini tam olarak kestiremiyordu Zelal. O ölmeden bir hafta kadar önce, eski karısına “nasılsın” diye mesaj attığını yakaladığı imam nikahlısına demediğini bırakmamış, Cemil’in bir numaralı kankası Vedat’a da veryansın etmişti. Bu esnada Vedat’ın karısı, anlayışlı Canan’a da “bu herif gözümün içine baka baka beni aldatıyor kızım” diye dert yanmış, Canan’ın “yok be Zelal o benim uzaktan akrabamdır, bizde yoktur öyle işler” cümlesini duymazdan gelmişti. Canan’ın “kız yoksa imam nikahlı eşini yine mi kıskanıyorsun” sorusuna (evet bu Canan bazen densiz densiz konuşurdu), “başına gelsin de gör” demekten çekinmemiş ve bir müddet, sadece Vedat ile değil, Canan ile de görüşmemişti. Ne densiz çiftti bunlar ya.

Lakin Cemil Baydar ölmüştü. Üstelik ameliyat masasında kalakalmıştı. Ölüyü onlara teslim ettiklerinde hepsi çok üzgündü. Hele Zelal… Kocasının artık horlamayan, horlamak ne kelime çıt çıkarmayan bedeni ona teslim edildiğinde kendinden geçmiş, cenazeden sonra tek göz odalı bodrum katında gelene gidene yaptığı ucuz margarinli helvadan ikram ederken hüngür hüngür ağlamıştı. Bununla yetinmeyip aldığı külahlı bayat lokumlardan akşamki duada dünyanın parasını verdiği hocaya “sevaptır” diyerek kucak kucak hediye etmiş, gerisini de kendinden daha yoksul olanlara  dağıtmıştı. 

İki yıl boyunca neredeyse Cemil Baydar’dan başka bir konuyu aklına getirmemiş, ancak kocasıyla son derece kıt olan hatıralarını temcit pilavı gibi hatırlayıp durmaktan da yorgun düşmüştü. Bunu Canan’a hüzünle anlatırken, Canan da ona “Cemil Ağbi’yi dün gece rüyamda Çarşı’nın oradaki BİM’de gördüm” demişti. Hatta biraz daha fazlasını: “Allah seni inandırsın Zelal, Cemil Ağbi, ben ölmedim buralarda takılıyorum, dedi”. Demiş, ama dediğine pişman olmuştu Canan. Zira, Zelal’in umutsuz ve fersiz gözlerinde gezinen alevi de o sırada fark etmişti. Şunu der gibiydi Zelal: “Cemil nasıl olur da benim değil senin rüyana girer?” Hatta dahası da: “Üstelik de canlı…”

Bu yüzden mi bilinmez bu rüya faslından 4-5 ay sonra, tam da seçimler ve Fatih Durul Savaş-lar kapıdayken Zelal Canan’ı aramış ve kendisine “Dün kimi gördüm bil bakalım?” deyivermişti. 

“Kimi gördün kız?” Bu Canan’dı elbette. Ortak tanıdıklarını aklından geçirip duran. Süreyya? Nimet? Suzan? Yoksa Suzan mı? Gelini doğurmuş mu? Falan…

Zelal’in cevabı ise basitti. O sırada tek göz odasının tam ortasındaki lime lime olmuş kilime bakıyor, evin gün ışığını zoraki gördüğü demirli penceresinin önünden hızla geçip duran şekilsiz bacakların gölgesiyle bulunduğu odada daha da karanlıklara gömülüyordu.  

“Kimi olacak” dedi. “Cemil’i elbette…”

Canan önce Zelal şaka yapıyor sandı.

“E, merhaba deseydin” diye lafı, şaka yollu uzatmaktan gocunmadı.

Ancak karşı taraf çok ciddiydi.

“Senin sözünü ettiğin o BİM var ya o BİM…”

“Eee….” diye korkarcasına iç geçirdi Canan. 

“O BİM’in önündeydi Cemil. Üstelik de yanında başka bir kadın vardı. Beni görünce kafasını çevirdi.”

“Cemil mi? Yok canım, adamı gömdük yahu, mümkün değil…” dedi Canan. “Hem nasıl o olabilir ki?” diye devam etti, Vedat’ın istifini bozmadan ne diyor bu manyak diye kalkıp inen titrek ellerini hesaba katmaksızın. 

“Ne yok canımı, herif hortlamış, üstelik başka birini de bulmuş baksana…”

“Ciddi misin sen ya?” diye sordu Canan. Bir yandan da kör bıçağıyla akşam yemeği için ekmek dilimlemeye çalışıyordu. Şekilsiz dilimler arka arkaya düşüyordu önüne. Derken durdu. “Hortladı mı dedin sen? Ciddi misin?” Aslında şunu der gibiydi: “İyi misin Zelal?”

“Ciddi olmasam seni arar mıydım? Evlerini bile buldum. BİM’in iki sokak ilerisinde oturuyorlar” derken bulunduğu karanlık odanın izbeliği iyice çökmüştü Zelal’in üzerine. “Bu ikisini basmazsam ben de Zelal değilim…”

“Yahu dur insanlar çift yaratılmıştır…” diye soluksuz kaldı Canan telefonun öte ucunda. Vedat iyice meraklanmış, bağdaş kurduğu köhne koltuktan iner gibi olmuştu.

“Ne çift yaratılması be” dedi Zelal. “Siyaset mi bu? Belediye seçimleri mi? Kimi uyutuyorsun? Herif hortlamış diyorum sana be…”

O gece Canan ne dediyse Zelal’i ikna edemedi. Çok değil, birkaç gün sonra, hatta seçimlere saatler kala peşine düştüğü Cemil Baydar’ını kendince basan Zelal, Canan’ın “aman sakın ha Zelal” sözlerini zerre umursamaksızın, hem hayata hem ölüme hem de Cemil Baydar’ına ve elbette yanındaki kadına demediğini bırakmadı. 

Zelal’di o. Zelal. Ona göre!

Sonuç: Zelal, haneye tecavüzden, söz konusu karı kocanın şikayeti üzerine, ilçenin salaş karakolunun nezarethanesinde geçirdiği bedbaht saatler yüzünden, ilçe halkının “şimdi hangi Fatih Durul Savaş’a vereceğiz Allah aşkına” ikilemine düşmeksizin, o tanımsız varlığıyla seçimleri pas geçti. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.