Yerel seçimlere bir aydan az bir kısa süre kala Medyascope, İzmir’de seçimin nabzını tutuyor.
Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır, AKP’nin İzmir adayı Hamza Dağ ile konuştu.
Hamza Dağ’ın seçim kampanyası nasıl gidiyor? Seçimleri kazanabilecek mi? Dağ, Cemil Tugay yerine Tunç Soyer’i mi tercih ederdi? İzmir’in sorunlarına çözüm önerileri neler?
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Merhaba, iyi günler. İzmir’deki Büyükşehir Belediye Başkanlığı yarışını İzmir’den tâkip ediyoruz ve şu anda AK Parti İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı Hamza Dağ’ın konuğuyuz. Kendisiyle İzmir’i ve kampanyasını konuşacağız. Merhaba Hamza Bey.
Hamza Dağ: Merhaba, hoş geldiniz.
Hoş bulduk, sağ olun. Bizi çok güzel ağırlıyorsunuz, eksik olmayın. Hamza Bey, siz dört dönemdir İzmir milletvekilisiniz. İlk seçildiğiniz zaman 30’lu yaşlardaydınız.
Dağ: Evet, 31 yaşındaydım.
Hâlâ gençsiniz, 44 yaşındasınız. AK Parti’de de Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı’sınız.
Dağ: 2017’den beri dört sene AR-GE, son üç sene de Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Başkan Yardımcısı’yım.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Önümde İzmir rakamları var. Rakamlara bakınca çok zor bir yarışa girdiğinizi görüyorum. Ama öncesinde genel havayı sorayım. Siz Ocak ayı sonuna doğru adaylığınızı açıkladınız.
Dağ: Ocak’ın ortalarına doğru o açıklandı.
Epeyce bir kampanya yaptınız. Nasıl gidiyor kampanyanız?
Dağ: İyi gidiyor. Zâten ben İzmir’de ilk defa kampanya yapmıyorum. İzmir’de, Gençlik Kolları Başkanı olarak kampanyada bulundum. Hatta ilk, 2007 kampanyasında Gençlik Kolları İl Başkan Yardımcısı’ydım. O zaman milletvekili adaylarımız vardı, onlarla sâhayı dolaşmıştık, oradan intibâlarım var. 2009’da Gençlik Kolları Başkanı’ydım. Oradan da intibâlarım var. 2011’den beri de dört dönem, 2023 seçimleri hâriç, milletvekili adayı olarak kampanyada bulundum. Milletvekili adayı olarak, kritik sırada da kampanyada oldum, üçüncü sırada da kampanyada oldum, liste başı olarak da kampanyada oldum. 2023 seçimlerinde de zâten üç dönemden dolayı ara vermiştim. Ama o dönemde, Tanıtım-Medya Başkanı olarak, Türkiye’deki kampanyanın tamâmını yürüttüm. Dolayısıyla kampanyada hem sâhayı biliyorum, özellikle İzmir sâhasını, hem de kampanyanın genel stratejisine vâkıfım. Uzun yıllardan sonra siyâsetin aslında bize sağlamış olduğu belki en büyük şey, bu tecrübeyi bize kazandırmak oldu. Hem sâhayı iyi bilme hem de seçim döneminde kampanya süreciyle berâber bu işin stratejisini yürütme anlamında. Bunda AR-GE Başkanlığı’nın da bana çok katkısı oldu. Çünkü partide anketleri sürekli biz yapıyoruz, dört sene boyunca biz yaptık. Kampanya döneminde de anketler yaptık. Oradaki husus daha çok trendlerle alâkalı tâkip edilmesi gereken şeyler. Onun için “İzmir’de kampanya sizin açınızdan nasıl gidiyor?” diye soracak olursanız, bizim için gayet iyi gidiyor.
Yalnız şöyle bir husus var. İlk kez yerel yönetime adaysınız. Daha önceki kampanyalar daha çok genel seçim üzerineydi. Şimdi, esas olarak hizmet temelli bir kampanya. Arada bayağı bir fark var değil mi?
Dağ: Bizde zaman zaman yerel seçim kampanyaları da çoğu zaman genel seçim havasına geçti biliyorsunuz. 17- 25 Aralık’tan sonra, özellikle 2014 kampanyası genel seçim havasında geçti. Türkiye geneline bakacak olursanız, aslında 2019 kampanyası da öyleydi. Orada da ittifaklar, Millet İttifâkı ve Cumhur İttifâkı adayları vardı, özellikle büyükşehirlerde. O yerel seçim aslında bir genel seçim havasında geçen bir süreçti. Bir de 2019’da muhâlefette şöyle bir durum vardı: “2019’u kazanalım. 25 yıldır Ankara-İstanbul bizde değil, bunları kazanalım, 2023’te de bu iktidârı devirelim” havası vardı. Ama bu seçimde böyle bir durum yok. Çünkü bu ezber, yani “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” ezberi bozuldu. Dolayısıyla, 2024 kampanyası ve 2024 süreci, ülkede gerçekten yerel seçim üzerine odaklanmak olduğunu söyleyebilirim. Kezâ İzmir için de büyük oranda öyle. Tabiî ki ülkede, her siyâsî partide olduğu gibi, genel seçimde oyunun rengi ne olduğu belli olan ve “Genel seçimdeki oyumun rengi ne ise yerel seçimde de aynı oyu kullanırım” diyen bir seçmen kitlesi var. Elbette sonucu bunlar belirlemiyor. Genel seçimlerde de yerel seçimlerde de sonucu her zaman gri alan belirler.
Ben bu seçimde, en azından İzmir’e baktığımda, gri alanın ciddî anlamda bir artış gösterdiğini görüyorum. Bu da dört dönem milletvekilliğim boyunca sâhada, insanlar arasında dolaşmamın boş geçmediğini gösteriyor. Ben İzmir ikinci bölge milletvekilliği yaptım. Genel Başkan Yardımcısı oluncaya kadar da, birinci bölgedeki milletvekillerimize saygısızlık olmasın diye birinci bölgede çok fazla program yapmadım. İkinci bölgede, metropolde girmediğim mahalle sayısı yoktur zâten ve girmediğim köy sayısı da neredeyse bir elin parmağı kadardır. İkinci bölge, Ödemiş’ten, Kiraz’dan, Kınık’tan, Bergama’dan başlar. On iki sene boyunca da hem kolektif işlerde hem de bireysel işlerde elimizden geleni yapmaya gayret ettik. Kolektif işlere bakıyorum; hastânelerin birçoğunda, meselâ Türkay Özilhan Trafik Hastânesi vardır burada, Şehir Hastânesi’nde, Menderes Devlet Hastânesi, Çili Devlet Hastânesi’nde, stadlarda ve birçok okulda, ciddî anlamda uğraşımız oldu.
Siyâsette, bir icrâcı görevler var, bir de ricâcı görevler var. İcrâcı görevlerde, bakanlık yaptığınızda, “Şu projeyi başından beri ben aldım ve bitirdim” diyebiliyorsunuz. Ama ricâcı görevlerde, “Şunu bitirdim” değil, “Bunda benim bir izim var”, “Bunda benim bir eserim, bir dokunuşum var, bir faydam var” diyorsunuz. Ben 12 sene boyunca bunu yapmaya gayret ettim. İnsanlar bu işleri kampanya dönemiyle sınırlamaya çalışıyorlar ama benim 12 yıllık İzmir’deki siyâsetimi tâkip edenler bilenler bilir; birbirimizi eleştirdik, birtakım şeyler söyledik ama öyle gergin bir siyâset tarzını belirlemedim.
Zâten İzmir’e gelince sokaklarda sâkin ve çoğulcu bir kampanyayı görüyorum. Siz az önce “gri alan”dan bahsettiniz. Önümde İzmir’le ilgili rakamlar var. Eminim bu rakamları siz ezbere biliyorsunuz. Meselâ 2014 yerel seçiminde yüzde 49,6’ya yüzde 35,9’la CHP kazanmış, ikinci parti AK Parti. Daha sonra, son yerel seçimde yüzde 58 oy almış, ama orada İYİ Parti ve HDP aday göstermemişti; siz yüzde 38 oy almışsınız. Hadi diyelim, o tam gösterge değil. En son yapılan genel seçim rakamlarına baktığımda, yüzde 40 CHP, yüzde 25 AK Parti, İYİ Parti yüzde 11, Yeşil Sol Parti yüzde 7, MHP yüzde 6 oy almış. TİP de var, Zafer Partisi de var. Aslında bayağı parti çeşitliliği de var. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, gördüğüm kadarıyla Cumhur İttifakı CHP’yi geçemiyor.
Dağ: Ama TİP de aday çıkartmadı.
Evet. TİP de CHP’ye destek verdi. O zaman bayağı büyük bir gri alana ihtiyâcınız var, yanılıyor muyum?
Dağ: Büyük bir gri alana ihtiyâcımız var. Büyük bir gri alan olduğunu da görüyorum. Şöyle ifâde edeyim: İzmir her seferinde bir siyâsî partiye destek verdi. Ama o siyâsî parti yöneticileri, İzmir’i hep “çantada keklik” gördü ve kendi siyâsî geleceklerinin bir basamağı olarak gördüler ya da siyâsî geleceklerine göre birtakım hamleler yaptılar. Buna yerel yöneticiler de, belediye başkanları da, milletvekilleri, hattâ Genel Merkez de dâhil. Somutlaştırayım: Şu anda İzmir’deki aday belirlemeleri bir başarı kriterine göre yapılan tercihler değil ne yazık ki, 1 Nisan’dan sonra “Kongre süreci olursa bana destek versin” diye yapılan tercihler. Bu şekilde baktığınızda, yerel yönetici de, “Ben bu şehre yeni şeyler katayım” düşüncesiyle hareket etmeden, tamâmen “Genel başkanın tavrı, tarzı, duruşuna göre hareket edeyim” mantığıyla siyâset yapılmaya başlıyor. Ben gerçekten İzmir için üzülüyorum ve İzmir için kendimi bu anlamda ortaya koymak istiyorum. Şehrimizin yerel yönetim anlamında kesinlikle hizmete ihtiyâcı var.
Ben proje hazırlarken –ki sâhadan aldıklarım da bu yönde–, biz 10 sene önce İzmir’de trafik sorunu diye bir şey konuşmuyorduk, ama bugün trafiği konuşuyoruz. İstanbul’da trafik sorunu konuşulurken, biz İzmir’de trafiği sabah birkaç saat, akşam birkaç saat yaşıyorduk, o da herkesin kabullendiği bir şeydi. Ama artık gündüz saatlerinde, özellikle günün çok hareketli saatlerinde gerçekten trafik var şehirde. Yıllardır yapılmamış köprülü kavşaklar ve battı-çıktılar, şehirde araç sayısı da artınca, ister istemez trafiği ortaya çıkartıyor. Normalde kafamda İzmir’le ilgili çok daha büyük vizyoner işlerim olmasına rağmen, kendi lansmanımda birinci sıraya ulaşımı koydum.
Projelerinize de ayrıca geleceğim, ama bu siyasî kısmi bir kapatalım. Biraz önce aday belirlemede, hizmet değil siyâsî ölçüler alındığını söylediniz. Siz isim vermediniz, ama ben gazeteci olarak isim veriyorum: Tunç Soyer Belediye Başkanı’ydı, ama yerine Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay aday gösterildi. Burada temel kriterin, Cemil Tugay’ın kongre sürecinde Özgür Özel’i desteklediği yorumları yapıldı — ki pek de yanlış değil.
Ben şunu sormak istiyorum: Tabiî bir siyâsetçi “Benim için fark etmez” diyecektir ama, yine de sorayım: Tunç Soyer tekrar aday olsaydı onun 5 yılını daha fazla öne çıkartıp bir eleştiri yapacaktınız herhalde. Şimdi Cemil Tugay o 5 yıldan bir şekilde sorumlu değil gibi.
Dağ: Gerçi Karşıyaka’da yapılanlar ortada. İlk aday açıklandığında havalimanında bir miting yaptık, bir karşılama mitingine dönüştü. Orada şunu söyledim: “Bu dönem bizi siyâsî polemikler içinde görmeyeceksiniz. Bizi tartışma içinde görmeyeceksiniz”. Açıkçası, Tunç Bey de olsaydı, ben geçmiş dönem kötülemesiyle bir kampanya yapmayı hiç düşünmedim. Çünkü İzmir’in bununla kaybedecek bir zamânı yok. Ben tamamen, “Önümüzdeki 5 senede, Allah nasip ederse 10 senede, ne yapmam lâzım? Bu şehirde neler ortaya koymam lâzım? Kesinlikle bunu konuşacağım” dedim. Aslında beş yıllık Karşıyaka Belediye Başkanlığı’yla alâkalı da çok söylenecek sözler var. Ama rakibimizden, birtakım sözler ortaya konulmadığı sürece, onunla alâkalı da milletin vaktini almak istemiyorum. Burada asıl meselemiz, Tunç Bey de olsa, Cemil Bey de olsa, geçmişi kötülemekle bir netîce alamayacağımızı biliyorum. Programlara çıktığımda bana, “Geçmişle ilgili bir şey söylemiyorsun” diye sordular. “İnsanlar bu sorunları yaşıyor zâten. Yaşadıkları şeyi tekrar tekrar söylememin, bunu ifâde etmemin onlara ne faydası olacak, bana ne faydası olacak?” dedim.
İnsanlara şunu göstermem lâzım: Hamza Dağ’ı 12 yıldır biliyorsunuz, tanıyorsunuz. On iki yıl milletvekilliğinde, özellikle son dönemde genel başkan yardımcılığı döneminde, tanınırlığımın daha da arttığını biliyorum. Beni buna göre değerlendirin. Bir de önümüzdeki süreçte bu şehirde kim daha iyi işler ortaya koyabilir, kim daha iyi hizmet edebilir ona göre değerlendirin. Onun için gerçekten Tunç Bey de olsaydı, geçmişle alâkalı bir propaganda yapayım, sürekli kötüleyeyim, sürekli olumsuz şeyler söyleyeyim diye bir şey yoktu kafamda. Dediğim gibi, insanlar, özellikle yerel yönetimlerde bizzat şehrin içinde yaşadıkları için genel duruma çok hâkimler.
Projelere teker teker geleceğiz. Bu siyâsî bahsi şimdilik kapatmak istiyorum. Siz, partinizde Genel Başkan Yardımcısı olmanız hasebiyle de kamuoyu araştırmalarını çok yakından tâkip eden birisiniz. Bu seçimde CHP, biraz da TİP’in desteğiyle belki, seçime tek başına gidiyor. Yani İYİ Parti ve DEM Parti kendi adaylarını çıkarttı. Hepsi de çalışıyorlar, biliyorum. “Stratejik oy” diye bir şey var biliyorsunuz. Örneğin, seçmen İYİ Partili’dir ama, “Benim adayım kazanamaz, bâri şu kazansın” diye, kazanacak adaya oy verir. Gördüğümüz kadarıyla İstanbul’da o partiler bayağı belirleyici olacak. İzmir’de meselâ en kritik olanlar İYİ Parti, Yeşil Sol Parti, kısmen Zafer Partisi. Yeniden Refah Partisi çok güçlü değil bildiğim kadarıyla; son seçimde yüzde 1 civârında bir oy almış. Bu partiler gerçekten sizin CHP ile olan yarışınızda kilit rol oynayabilir mi? Sizin gözlemleriniz ne diyor?
Dağ: Dediğiniz gibi, yerel seçimlerde seçmen, kazanma ihtimâli zayıf olan siyâsî partilerden, güçlü olan siyâsî partilere ve adaylara doğru bir geçiş gösteriyor. Bu sâdece bu seçim için geçerli değil. Biz bunu 2009’dan beri yaşıyoruz. Özellikle İzmir’de fazlasıyla yaşıyoruz. Yani ittifâkımız olmadığı dönemlerde de, meselâ 2009’da Aziz Bey (Kocaoğlu) yüzde 56 oy aldı bildiğim kadarıyla. Normalde CHP’’nin oyu yüzde 40’tır. Ama o zaman MHP’nin oyunun bir kısmı ve DEM Parti’nin (o zamanki adıyla BDP) oyunun bir kısmının Aziz Bey’e gittiğini gördük. Kezâ 2014 seçiminde de öyleydi. Bir önceki seçimde ittifak vardı. Aslında ittifak yönünden bakacak olursanız, 2018’de üç ittifâkın oy oranı yüzde 67 idi. Tunç Soyer yüzde 58 aldı. Yani yüzde 10 civârında daha az oy aldı. Yerel seçimde bu geçişler olur. Yerel seçimde ortam genel seçim havasında olduğu zaman, tercihler daha genel seçime dönük oluyor.
Ben İzmir’de sâhada şunu görüyorum: Artık millet, hemşerilerimiz, hizmet edilmesini istiyorlar. Ne yazık ki 25 yıldır büyükşehir, sâdece büyükşehir de değil… bakın, büyükşehiri bir parti alır, ilçeler başka partilerde olur, ama İzmir’de 25 yıldır Büyükşehir ve yirminin üzerinde ilçe belediyesi, hep Cumhuriyet Halk Partisi’nde oldu. 25 yıldır bir tâne ilçe belediyesi veya Büyükşehir Belediyesi’nde başarı hikâyesi ortaya koyacak bir durum olamaz mı? “Şu ilçede şu belediye başkanı var, şu dönemde şu kadar iyiydi” diyecek bir efsâne durumu ortaya çıkartılamaz mıydı? Bu çok mu zordu? Çok zor değil. İzmirliler bunu ciddî anlamda sorguluyor.
Hep söylediğim gibi, önümüzdeki sürece kesinlikle hizmet odaklı bakmak zorundayım. Çünkü İzmir’in kronik sorunlarını 5 yıl daha öteleme lüksümüz yok, bunu çok net söylüyorum. Tamam, belediye başkanı başka bir siyâsî partiden de olsa, mutlaka bir şeyler yapacaktır. Ama palyatif çözümlerle netîce alabileceğimiz dönemleri geride bıraktık. Bizim, kronik sorunları, temel hamlelerle çözme mecbûriyetimiz var. Dolayısıyla İzmir’de, 2023 seçimlerinde CHP’ye oy vermiş seçmenden de, İYİ Parti’ye oy vermiş seçmenden de, diğer siyâsî partilere oy vermiş seçmenlerden de oy alacağımızı düşünüyorum. Buna dâir inancım var. Çünkü İzmirliler beni Hamza Dağ olarak gayet iyi biliyor.
Biraz önce anketlerden bahsettiniz. Bir ilçe veya bir ilde, aday olmadan önce tanınırlığı sorduğumuzda %10 ise, aday yaptığınızda bu otomatikman yüzde 70’lere çıkar. Ben aday olmadan önce, İzmir’de tanınırlık oranım yüzde 70’lerdeydi. İsmen tanınan ya doğrudan ya da dolaylı iletişim kurulmuş, birinin ya tâziyesinde ya doğumunda bulunmuş birisiyim Dolayısıyla ben çok iddialı lâflar söylemeyi değil, yapmayı, yaşamayı ve yaşatmayı bilirim. 31 Mart’ta inşallah bizzat yaşayarak bunu göreceğiz.
İzmir’e arabayla geldiğimde, billboard’larda, panolarda sizin afişlerinizi, posterlerinizi gördüm. Ama hiçbir yerde parti adı ve amblemi yoktu. Sâdece Hamza Dağ olarak görünüyorsunuz. İzmir’e dışarıdan gelen birisi, “Bu adam kim? Hangi partiden? Bağımsız aday mı?” diye düşünür. Bunun bir strateji olduğunun farkındayım. Buradaki amacınız nedir? Niye böyle bir şey yaptınız?
Dağ: Bu bir yerel seçim. Milletvekilliğim döneminde yerel seçime girerken de bugüne kadar siyâseten ayrım yapmadım. Örneklerim de var. Meselâ Büyükşehir Belediye Başkanımızın, Tunç Soyer’in, bize kamuoyu önünde, Belediye Meclisi’nde, televizyonda üç dört defa teşekkürü oldu. Niye? Çünkü bizden bâzı talepleri oldu ve biz bunu ikiletmedik. Bu taleplerden birisi Buca Metrosu’nun yatırım programına alınmasıydı. Bir diğeri, Yeşillik Caddesi’nin Büyükşehir ağına alınmasıydı. Çiğli Tramvayı’nda borçlanma talebi vardı. Çiğli Arıtma Tesisi’nin dördüncü faz borçlanma olayı ve en son, Narlıdere Metrosu borçlanması vardı. Bunlarla ilgili bizden talebi vardı. Bu talepleri bir iki ay içerisinde yerine gelince, onun bir teşekkürü oldu. Kezâ, Konak Belediye Başkanı Abdül Batur’un da depremden sonra bir talebi oldu. Yapmayabilirlerdi. Onlar o inceliği gösterdiler, biz de bu konuda bir çalışmayı yaptık. Dolayısıyla biz bu şehirde siyâsî bir ayrım yapmadık. Önümüzdeki dönemde de, burada Türk Bayrağı rozetiyle, siyâsî bir ayrım yapmadan Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapacağımı bugünden ifâde etmiş oluyorum.
Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önce Hatay’da başlayıp, sonra başka yerlerde de belli ki bilinçli bir şekilde tekrarladığı merkezî hükûmet-yerel yönetim koordinasyonu meselesini kampanyanızda siz de vurguluyor musunuz?
Dağ: Zaman zaman vurguluyorum. Çünkü ben bunu yaşayarak gördüm. Mevzû siyâseten ayrımcı bakış değil. Mevzû, bir ilçe belediye başkanı ya da Büyükşehir belediye başkanının şehrine yatırım gelmesi noktasında bâzı hamlelerin yapması. Normalde, özellikle üç büyükşehirin planlamasını zâten devlet yapıyor. Meselâ şu anda biz İzmir-Ankara Hızlı Tren projesini her halükârda bitireceğiz, tâkip edeceğiz. Çandarlı Limanı ve arkası mutlaka yapmamız gereken bir iş. Ama şehirde yapacağınız kentsel dönüşüm, şehir içi yollarda yapacak olduklarınız, ikinci çevre yolu, yeni çevre yolu gibi bâzı işler var. Ya da meselâ Buca Cezâevi alanında “Basmâne Çukuru” mevzûmuz var. Bu tarz işleri yapmak için sizin Ankara mesâînizin olması lâzım. Ankara mesâîsini yaparken de, sâdece “Buca Cezâevi’nin olduğu yer yeşillik alan olsun” diye Çevre Şehircilik Bakanlığı’na resmî bir yazı yazmakla bitmiyor iş. İşinizi tâkip etmeniz lâzım. Ben bunu yıllardır yaşıyorum. Meselâ partimizin ilçe belediyeleri oldu. Ben Ankara’da milletvekiliyim. Belediye başkanımız neredeyse ayda bir Ankara’daydı. Bir sonraki seçim geldi, kaybettik; beş sene boyunca bir daha kimsenin yüzünü görmedik.
Aslında Ulaştırma Bakanımız geçen günlerde geldiğinde, “Yükümüzü artırmanızı bekliyoruz” dedi. Dolayısıyla biz burada bunu yaşadık ve yaşıyoruz. Beş sene boyunca kapı çalınmadı. Bu da öylesine gelerek olmaz. Belediyenin yapması gereken iş oluyor, Büyükşehir Meclisi’nden geçmesi gereken kararlar oluyor, ilgili bürokratların alması gereken kararlar oluyor. Onları alıp Ankara’da biraz mesâî yaptığınızda, o yatırımların gelmeye başladığını, dönüşmeye başladığını bilirsiniz. Ben de en büyük avantajımı da burada görüyorum açıkçası. Birincisi, İzmir’i sokak sokak biliyorum; on iki yıllık milletvekilliğinde buna vâkıf oldum. İkincisi de Ankara’nın koridorlarını, nerede ne iş çözüleceğini biliyorum.
Yani “Seçilirsem Ankara’da İzmir’in bütün işlerini hemen hallederim” diyorsunuz.
Dağ: Yoğun çalışacağız. Sâdece burada değil, Ankara’da da mutlaka çalışmamızı yapıp, iki üç ayda bir hangi bakanla iş görülecekse orada, yerine göre Cumhurbaşkanımız’la bunun tâkibini yapacağız. Bunu İzmir için yapacağız, başka bir şey için değil.
Biraz önce ulaşımdan bahsettiniz. Anladığım kadarıyla, şu âna kadar İstanbul’da ve Ankara’da adaylarla yaptığım yayınlarda hepsi “ulaşım” diyordu, İzmir’in de ulaşımla başlaması açıkçası beni biraz şaşırttı. Az buçuk İzmir’i bilen birisi olarak, ulaşım diğerlerine kıyasla, hele İstanbul’a kıyasla çok büyük bir sorunmuş gibi hâtıralarım yok.
Dağ: Evet, aslında benim de geçmiş hâtıralarımda pek yoktu.Ama bu dönemde hem yaptığımız kamuoyu araştırmalarındahem de sâha gezilerinde bunun birincil mesele olduğunu gördüm. Lansmanımda da bu meseleyi koydum. Dediğim gibi, benim normalde İzmir’le ilgili, özellikle ekonomisini büyütmeyle ilgili daha büyük hedeflerim var kafamda.Ama önce temel meselelerimizi, kronikleşmiş meselelerimizi çözmemiz lâzım.
Bununla ilgili projelere geçecek olursak, ilk önce, yeni çevre yolu projemiz var. Yani Karşıyaka-Çiğli, Çiğli’den, Menemen’den Buca’ya kadar yeni çevre yolumuz trafiği çok rahatlatacak bir proje. Tabiî orada da, “Bu, Ulaştırma Bakanı’nın yapacağı bir iş değil mi?” diyebilirler. Evet, bu Ulaştırma Bakanlığı’nın yapacağı bir iş. “Büyükşehir Belediye Başkanı olmazsanız tâkip etmeyecek misiniz?” Edeceğim; bundan da şüphe yok. Bu konuda bir problem yok. Ama sâdece şunu söylüyorum: Ben milletvekili değilim biliyorsunuz. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı olarak –ki o da Kongre’ye kadar olacak bir şey, ondan sonrası kimse bilemez– o masada bulunmak var. Bir de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak bulunmak var. Sonuç olarak, gücünüz, pazarlığınız, elinizdeki imkân daha farklı bir şekilde tezâhür ediyor.
Bizim İzmir’de 16 noktada köprülü kavşak ve battı-çıktı yapmamız gerekiyor. Sinyalizasyonda düzenlemeler yapmamız gerekiyor. İzmir’de on yıldır battı-çıktı yapılmadı ne yazık ki. İki tâne yapıldı. Bir tânesini AK Partili Menemen Belediyesi yaptı. Diğerini de Aliağa Belediyesi yaptı. Onlar da Karayolları’yla protokol yaparak, karayolları ağındaki yere yaptılar. Yani ilçe belediyesi kendi imkânıyla yaptı. Aliağa Belediye Başkanımız da karayolları ağındaki yolu yaparak üç ay gibi bir sürede açtı. Menemen’i de 10 Mart’ta inşallah açıyoruz. Dolayısıyla bu, istediğiniz zaman ilçe belediyesiyle bile yapılabilen bir iş. Ama bu konuda trafiği rahatlatacak hamleleri hızlıca hayâta geçirmemiz gerekiyor.
Kezâ toplu ulaşım yine hamle yapmamız gereken işlerden. Daha çok besleme sistemi uygulanıyor; otobüs raylı sistem vs.. Eskiden 90 dakika uygulaması vardı, Tunç Bey zamânında o uygulama rafa kalktı. Biz tekrar onu getireceğimizi ifâde ettik. Yine toplu ulaşımda, öğrencilerin, uzun mesâfeli gidip gelenlerin, üç vesait değiştirmek durumunda kalmadan, işlerine, sınavlarına tek vesaitle yetişmesi gereken yerler var. Diğer tarafta emekliler sabah saatlerinde değil de trafiğin daha rahat olduğu zamanlarda uzun mesâfe gitmek istiyor. Bunlarla ilgili toplu ulaşımda düzenlemeler yapacağız.
Şu anda en çok aldığımız eleştiri, bize değil de mevcut yönetime eleştiri, “Araçların alt takımlarını yaptırmaktan bıktık”. Mahalle aralarında, ana arterlerde de ciddî bir asfalt çalışması yapılmadığını görüyoruz — ki yapılmadı; biz de bu şehirde yaşıyoruz. Bizim araç hızının neredeyse yüzde 20-30’a düştüğü en kötü yerlerden başlayarak, İzmir’in tamâmında bir sıcak asfalt seferberliği yapma zorunluluğumuz var, onu başlatacağız.
Taşrada üretim yolları en büyük talep. Aziz Bey zamanında yapılmıştı. Bu dönemde yama dahi yapılmadığını söylüyor köylüler. Metropoldeki yolları yaparken üretim yollarını da ihmal etmeyeceğiz, oraya da yükleneceğiz. Bu kadar iş sâdece ulaşımda anlattığım işler.
Bu seçimde diğer partiler de yapıyor, ama özellikle sizin partinizin en çok öne çıkarttığı mesele kentsel dönüşüm. Anladığım kadarıyla İzmir’de de benzer bir şey söz konusu. Bir bütün olarak bakıldığı zaman nasıl bir önceliği var, meselâ ulaşımdan sonra bu mu geliyor?
Dağ: Biz ikinci sıraya sosyal belediyeciliği koyduk işin doğrusu. Aslında şehirlerde altyapı sorunlarını çözsek, belediyelerin belki de en yoğun çalışacağı alan, gençlik çalışmaları, kadın çalışmaları ve sosyal belediyecilik anlamında yapılacaklar. Açıkçası, altyapı ve birçok sorunu çözmüş olsak bu konuda yapılacak işler veya şehrin ekonomisini büyütecek işlere yapacağı hamleler. Ama bizim temel işleri çözmemiz gerekiyor. Sosyal belediyecilik de inşallah yapacağımız işlerden biri.
Şu anda ulaşımda İzmirimkart uygulaması var. Biz bunu yaygınlaştıralım istiyoruz. Emeklilerle de ilgili bir İzmirimkart olsun. Özellikle en düşük asgarî ücret alan emekliler var biliyorsunuz. Ya da başka yerden geliri olmayanlar var. Asgari ücret alan ve başka yerden geliri olmayanlara, İzmirimkart’a yılda 10.000 TL bir yükleme yapalım. O yüklemeyle berâber vatandaşımız onu ister doğalgazla ister İzsu ödemesinde ya da bizim sosyal marketlerde kullanabilsin.
Şu anda ne yazık ki İzmir’de su parası elektrik parasından fazla geliyor. Herkes için geçerli bu. Eskiden, çocukluğumdan hatırlarım; elektrik parası su parasından biraz daha fazla gelirdi. Memur çocuğu olduğumuz için faturaları tâkip ederdi babam. Ama şimdi İzmir’de bir süredir su parası elektrik parasını geçmiş vaziyette. Biz bütün İzmirlilere şunun sözünü verdik: 1 Nisan’dan îtibâren yüzde 50 indirime gideceğiz. Şunu da söylüyoruz: 2019’da da, mevcut olmayan belediye başkan adayları, özellikle Ankara ve İstanbul’da su paralarında indirim yapacağız demişlerdi. Birkaç ay sonra da artırıma gittiler. Orada da genel ekonomiye birtakım atıflar oldu. İzmir’de 5 sene boyunca su parası elektrik parasını kesinlikle geçmeyecek. Biz bu kriteri uygulayacağız. Çünkü insanların eskiden beri alışkanlığıdır bu. Dolayısıyla 3 ay, 4 ay, 5 ay sonra bir artışla karşı karşıya kalmayacak hemşerilerimiz.
Burada şuna dikkat ediyoruz: Biz Büyükşehir Belediyesi olarak herkese bir gelir sunacak imkân içinde olamayabiliriz. Çünkü körfez temizlemesi var, kentsel dönüşüm var, bu kadar altyapı işi var. Hem bunları yapacağız hem de herkese bir ödeme yapacağız. Çok kolay değil. Ama hâne giderini düşürerek hâne giderine katkı sağlayabiliriz. Özellikle sâbit gelirli olarak yaşayanların hâne giderini düşürerek, ulaşımda otobüs giderini düşürerek, suda su giderini düşürerek, İzmirimkart’a eklemeler yaparak böyle bir düzenlemeye gidebiliriz.
Meselâ yine sosyal belediyecilikte, diğer illerde çok konuşulduğunu görmediğim, ilk defa üniversite kazanmış gençlerimize bir destek ödemesi yapabiliriz. İlk defa üniversiteyi kazanıyorsunuz, özellikle bir de başka şehre gidiyorsanız, âilenizde ve sizin de kafanızda “Ben orada ne yapacağım?” düşüncesi olur. Bir can suyu olması için, ilkinde 10000 TL bir destek ödemesi vermeyi düşünüyoruz. Tabiî bu, zaman içinde artırılabilir
Sonra kentsel dönüşüm meselesi var. Kentsel dönüşümde benim en önem verdiğim nokta şu: Birincisi, önce bizim konut yapmamız lâzım ve şehrin içindeki popülasyonun, o yaptığımız konutlarda yaşamasını sağlamamız lâzım
Bu konutlar şehrin dışında mı olacak?
Dağ: Mecbûren. Şehrin içinde yer yok zâten. Şehrin içinde yer olsa şehrin içinde yapalım. Şehrin dışında derken, Çiğli, Menemen, Kemalpaşa gibi.
Yani yıkıp yapmaktan ziyâde, önce boş alanlara konut yapmaktan söz ediyorsunuz.
Dağ: Önce bir sosyal konut yapalım. Yani bir rezerv alan, sosyal konut. Ya bir rezerv alan, bir sosyal konut. Şu anda bizim düşündüğümüz, 5 yıl…
Bunları belediye desteğiyle mi yapacaksınız?
Dağ: Evet. İzmir Konut AŞ. diye bir şirket kuralım. İzmir Konut AŞ. olarak biz yapalım. Zâten arâziler büyük ihtimalle ya belediye arâzisi olur ya Millî Emlâk arâzisi olur. Konutları buralarda inşâ edelim ve inşaat mâliyeti üzerinden insanları ev sâhibi yapalım. Özellikle dışarıdan göç, İzmir’de zorlanacağımız işlerden birisi. Çünkü fizikî şartlarımız, çok fazla nüfus kaldırabilecek kapasitede değil. Ekosistemi bir şekilde kurarız, istihdâmı oluştururuz; ama fizikî şartlarımız, şehrin fizikî şartları buna çok müsâit değil. Özellikle bir tarafınız Körfez, bir tarafınız yarımada, yemyeşil bir alan, bir tarafınız tarım arâzileri. Özellikle İç Anadolu’daki şehirler gibi veya dünyada birçok şehre gidiyoruz, o şehirler gibi fizikî şartlarımız çok fazla popülasyonu kaldırabilecek yapıda değil. İzmir’de şu an 4 buçuk milyon insan var. Bu popülasyonun üzerinde çok fazla yaşatabileceğiniz alan kalmıyor.
Göç sürekli yoğun bir şekilde sürüyor mu?
Dağ: Bizde, diğer illerle karşılaştırdığımızda, aslında yine bir göç var. Son dönemdeki göç, daha çok İstanbul’dan kaçış. Deprem korkusu veya pandemi sonrasında kaçış. Daha çok o noktada bir göç var. Ama tabiî burası Türkiye’nin üç şehrinden birisi.
İstanbul’dan göç daha çok orta sınıf göçü mü?
Dağ: Hayır, daha çok üst sınıf. Yüksek gelirlilerin göçü daha çok Urla taraflarına oluyor. Burada özellikle şunu belirtmek istiyorum. Sosyal konut vereceğimiz kişilere, 5 yıl İzmir’de ikamet etme şartı koşacağız. Biz onu sağladığımızda, aslında şehrin içindeki popülasyona biraz hamle yaptığımızda, insânî samîmiyetinizi gösteriş oluyorsunuz. Yani yerinde dönüşümü, o samîmiyetimizi “Bizim derdimiz, tasamız, sizin güvenli, dirençli konutlarda oturmanız” diyerek göstermiş oluyoruz. Şu anda şehirde çarpık kentleşme oranı yüzde 60. Tabiî ki bunun tamâmını veya belli bir oranını, 25 yılda mesâfe alınmamışken, bir anda yapabilmeniz çok kolay değil. Ama biz bir yerinden başlayacağız. Başladıktan sonra yine vatandaşımızın memnûniyeti çerçevesinde yol alacağız.
Şu anda kaç ilçe belediyesi partinizde?
Dağ: Şu anda bizde 5 ilçe var. Bir ilçe Milliyetçi Hareket Partisi’nde, bir tâne de İYİ Parti’de var.
Peki, ne bekliyorsunuz? İlçelerde bir değişim bekliyor musunuz?
Dağ: Benim şu anda konsantrasyonum Büyükşehir. Tabîi ben Genel Başkan Yardımcısı olarak, milletvekili olarak seçime girdiğimde, o zaman ilçe bazlı düşünüyordum. Hattâ “Biz şu ilçelerde yoğun çalışalım, onlara konsantre olalım” diyerek bir seçme yapıyorduk. O da bir stratejidir. Sonuç olarak bâzı ilçeler var ki, bizim için de geçerli, karşı taraf için de geçerli. Adayı açıkladığınızda neredeyse adaya mazbata vermiş oluyorsunuz; 31 Mart’ı o günden görmüş oluyorsunuz. Ama benim şu anda öyle bir lüksüm yok. Otuz ilçe var, arasında ayrım yapmam mümkün değil. Otuz ilçenin adayları da çok kaliteli adaylar. Hele bunların aday adayı süreçleri, onların anketleri, araştırmaları… Biz 40-45 gündür birlikte çalışıyoruz bu arkadaşlarla. İki haftada bir koordinasyon toplantımızı yapıyoruz. Bir nevi hem bir ekip hukukumuz hem bir abi-kardeş hukukumuz oluştu hepsiyle. Dolayısıyla 30 ilçemizde bir ayrım yapmam mümkün değil.
Şu âna kadar gördüğüm kadarıyla, İzmir’de centilmence bir yarış var sanki. Hani böyle çirkinleşen bir olay pek görmedim.
Dağ: Yok Allah’a şükür.
Seçime de az bir zaman kaldı artık ve herkes son âna kadar anketlere de bakacak. Bir gerginlik ihtimâli var mı İzmir’de? Çünkü bâzı yerlerde olabilecek gibi duruyor sanki. Bundan sonraki yarışı nasıl bekliyorsunuz?
Dağ: Ben yine aynı şekilde bekliyorum. Benim tavrım öyle olacak. Ne olursa olsun, kesinlikle bundan bir tâviz verecek değilim. Zaman zaman muhâlefetten veya rakiplerimizden, zaman zaman da rakiplerimizin çok yakın olduğu kanallardan bize yönelik bazı ifâdeler kullanılsa da, ben çok fazla o tarafa doğru yönelmiyorum; tamâmen işime bakıyorum, işime odaklanıyorum. İzmir’de bir gerginlik olacağını zannetmiyorum. Münferit hâdiseler her yerde yaşanabilir, onları da çok büyütmemek lâzım. Her seçim öncesi yaşanan şeyler.
Bizim bir yumuşama iklimine ihtiyâcımız hep var. Ben Tanıtım ve Medya Başkanlığı’nda “Türkiye Yüzyılı Başlıyor” organizasyonunun başındaki kişiydim. Sizi de dâvet etmiştik biliyorsunuz. Açıkçası, 2023 seçimlerinde –ki Cumhuriyet târihinin belki en kritik seçimlerinden birisiydi– Türkiye genelinde olabildiğince yumuşak bir geçiş sağladığımızı düşünüyorum. Kolay değildi. Özellikle 2019’dan sonra, herkes 2023 seçimlerine odaklanmıştı. Kampanyası öyle 3-5 aylık bir kampanya değildi. Neredeyse 3-4 yıl herkes 2023 seçimlerini konuştu. Bu kadar kritik bir seçimi, en azından olabildiğince mûtedil bir şekilde geçirmeye çalıştık.
Ben yapı olarak da bunu hep kabullendim. İzmir belki benim yapımda etkin. Ben 16 yaşında İzmir’e geldim. Küçük bir ilçede büyümüşken, İzmir için “dünyaya gözlerimi açtığım yer” diyorum. Dünyaya gözlerinizi açtığınızda, bebekken belki görmezsiniz, ama 16 yaşa gelmiş bir genç olarak, dünyaya İzmir’den bakmaya başlıyorsunuz. Önümüzde dört hafta kaldı. Ben dört haftada yine böyle bir sürecin yürüyeceğini düşünüyorum.
Evet. Umarım bu İzmir’deki sâkinlik başka yerlere de örnek olur. Şu âna kadar çok ciddî bir sorun yaşamadık çok şükür, ama yine de belli olmaz; çünkü Türkiye’de “kutuplaşma” diye de bir olgu var. Yerel seçim de olsa, bu yer yer yansıyor. Kapatırken, İzmir için ve bu seçimler için Medyascope izleyicilerine ne söylemek istersiniz?
Dağ: Sâhada şununla çok karşılaşıyorum: Hemşerilerimiz “ilk defa size oy vereceğiz” diyorlar. Ben de diyorum ki, bakın bunu samîmiyetle söylüyorum: “Hiç pişman olmayacaksınız. Hattâ çok mutlu olacaksınız”. Benim dört evlâdım var. Dört evlâdıma hangi nazarla bakıyorsam, bu şehrin evlâtlarına da o nazarla baktım. Önümüzdeki 5 yılda da o nazarla bakmaya devam edeceğim. İşin doğrusu, ben, elimdeki imkânlarla bu şehre hizmet etmek istiyorum. Sorunların tamâmını 5 yıl içinde çözemeyeceğimi biliyorum. Çünkü insan hayâtında beş yıl çok uzundur, ama devlet hayâtında beş yıl çok kısadır. Aslında devlet hayâtında ancak on yılda bir şeyler yapılabilir. Şu an konuştuğumuz sorunların tamâmını beş senede çözmek belki çok kolay olmayacak. Daha Körfez temizlemesi konuşmadık meselâ. Çiğli Arıtma Tesisi’ni konuşmadık, kokuyu konuşmadık. Düşünün bu kadar işi 45 dakikada özet geçtiğimiz halde, bizim yapmamız gereken çok iş var. Beş yıl öteleme şansımız yok.
Onun için ilk defa oy kullananların da, bize ilk defa oy verenlerin de, bu seçimde inşallah pişman olmaması için –dört evlâdımı da eşime emânet ettim zâten, onları da arada bir görerek– gece gündüz demeden çok çalışacağım.
Evet, İzmir’de Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı yarışına AK Parti’nin, ama aslında Cumhur İttifâkı’nın adayı olarak giren Hamza Dağ ile konuştuk. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.