AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 8 Mart’ta TÜGVA temsilcileriyle buluştu. “Bu, benim son seçimim” diyen Erdoğan, “Nefes almaksızın koşturuyoruz. Çünkü benim için bu bir final” dedi.
Ruşen Çakır izleyicilerin yorumları ve sorularıyla değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin gençlik örgütlenmesi gibi görülen TÜGVA’nın temsilcileriyle yaptığı bir buluşmada, “Bu benim son seçimim, finalim” dedi. Nasıl söyledi? “Nefes almaksızın koşturuyorum. Çünkü bu benim için bir final. Yasanın verdiği yetkiyle bu seçim benim son seçimim. Çıkacak netîce benden sonra gelecek kardeşlerim için bir emânetin devri olacak” dedi ve biz de tartışmaya başladık. Ne oldu? Geçmişte de birçok seçimin öncesinde benzer şeyler söylediği ama sonra devam ettiği ortaya çıktı hızlı bir şekilde. Erdoğan’ın bir tür alışkanlık hâline getirdiği bir olay bu. Ama yine de üzerinde konuşmaya değer bir olay. Erdoğan gerçekten son seçimine girmiş olabilir mi? Bunu işte bugün sizlerle konuşmak istiyorum. Sizlerin yorumlarıyla, sorularıyla, eleştirileriyle bu yayını yapalım. Nasıl olacak? Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarındaki chat bölümüne sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi yazabilirsiniz. Ve şimdiden gelen çok sayıda yorum var, soru var.
Tayfun Tufan diyor ki: “Sizce Erdoğan iktidarda kalmak için her şeyi yapar mı? Misal: İmamoğlu’na karşı kaybederse kayyum atar mı?” Atayabilir. Çok çok zor, ama yapmayacağı bir şey değil. Tabiî bunun etkisi bir Güneydoğu’da, Diyarbakır’a, Batman’a kayyum atanmasının çok daha ötesinde olur. Özellikle uluslararası alanda çok etkisi olur. Ama burada şu aşamada bunu konuşmanın çok doğru olduğunu da söylemek mümkün değil. Çünkü böyle bir olay, insanların, “Nasıl olsa kayyum atama ihtimâli var” diyerek siyâsete ve seçime ilgisini olumsuz yönde etkileyebilir, öyle söyleyelim. Fakat şu âna kadar Erdoğan’ın yaptığı birçok şeye “Yapamaz” demiştik. Birçok insan “Yapamaz” demişti. Muhâlefet “Yapamaz” demişti. Ama yaptı, bunu gördük. Dolayısıyla “Olmaz” demeyelim.
Bu arada bugün Kemal Öztürk’le bir yayın yaptım, izleyenleriniz olmuştur. Güneydoğu’da kayyum meselesini sorduğumda iki eğilimin olduğunu söylüyor. Bir tarafta, “Nasıl olsa kayyum atayacaklar” diyerek sandığa gitmeme; ama çok daha güçlü bir şekilde de kayyuma inat olarak DEM Parti için sandığa gideceklerden bahsetti Kemal. Bunu da özellikle vurgulamak lâzım. Yani esas karârı seçmen veriyor. Siz kayyum da atasanız, seçmenin seçtiği belediye başkanı, sandıktan çıkan belediye başkanı oluyor.
Oya Hanım demiş ki: “Seçimden sonra siyâsette yepyeni insanlar görecek miyiz?” Pek gözükmüyor. Az sayıda yeni isim var. Belediye başkan adaylarına baktığımız zaman, genellikle var olan başkanların tekrar aday gösterildiği ya da il/ilçe başkanlarının belediye başkanlığına aday gösterildiğini görüyoruz. Çok yeni, şaşırtıcı aday yok. Meselâ İstanbul’da Murat Kurum var, ama Murat Kurum bildiğimiz bir isim. Çok tanınmıyordu; ama bakanlık yapmış, milletvekili seçilmiş bir isim. Çok sayıda milletvekilinin aday gösterildiğini görüyoruz bu arada, onu unutmayalım. Şu âna kadar en çarpıcı ismin açıkçası Gökhan Zan olduğunu söyleyebilirim. Gökhan Zan dışında onu aşacak bir parlak isim, yeni isim yok. Gelenler, seçilecek olanlar yeni isimlere yer verecekler mi onu da çok söylemek mümkün değil. Dolayısıyla çok fazla yeni isim göreceğimizi sanmıyorum. Bu seçim aslında bunun için bir fırsattı. Bâzı yerlerde var tabiî. Özellikle büyükşehir ilçe belediye başkanlıkları için birtakım yeni isimler olduğunu söylemek mümkün. Ama tabiî ki esas olan büyükşehirlere baktığımız zaman, Eskişehir dışında –Eskişehir’de de eski belediyenin genel sekreteri gösterildi, bir kadın– çok yeni isim yok. Meselâ İzmir’de CHP, Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay’ı gösterdi. Cemil Tugay için de yenidenemez.
Erdem Tüfekçi: “Bence yeni sistem için ‘finalim’ diyor. Pozitivistler gidiyor diye düşünüyor. Bırakmıyor, kabuk değiştiriyor. Belki daha da tek adam olacak bir sistem getirecekler” demiş. Daha da tek adam olacak sistem… Daha nasıl olsun? Meclis’i kapatarak olur. Meclis kapanmayacağına göre iyice fonksiyonsuz hâle getirilir – ki zâten çok fazla fonksiyonu yok.
Muharrem Pala — en sadık izleyicilerimizden Muharrem Bey’e selâm söyleyelim buradan: “İmamoğlu İstanbul seçimlerini başarılı bir şekilde kazanırsa, 2028 veya daha öncesine hazırlık olarak Erdoğan parlamenter sisteme dönüş benzeri bir yola girer mi? Meclis’teki diğer partileri iknâ edebilir mi?” Bence böyle bir yola girmez. Girecek olursa iknâ eder; çünkü biliyoruz ki parlamenter sistem muhâlefetin söylediği bir şeydi. Muhâlefetten destek bulur. Ama böyle bir şeye gideceğini sanmıyorum. Tabiî Muharrem Bey’in bunu sorarkenki düşüncesi aslında önemli. Yani, “Erdoğan bu seçimde bir yenilgi yaşayıp bir dahaki seçimde kendisi ya da partisi adına yarışacak olan kişinin cumhurbaşkanlığını kazanamama ihtimâli üzerine parlamenter sisteme dönmek isteyebilir” diyor. Evet, böyle bir ihtimâli düşünebiliriz. Ama sonuçta ne oldu? Geçen seçimde de, “Erdoğan kazanamaz, kazanma ihtimâli çok zor, yok denecek kadar az” dedik, kazandı. Erdoğan seçim kazanmayı, özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi kazanmayı biliyor. Ondan daha tecrübeli bir isim çıkmadı. Belki Ekrem İmamoğlu bu seçimi kazanır ve ondan sonra da çok büyük hatâlar yapmazsa bu yolda gidebilir. Fakat parlamenter sistem fikrinin Erdoğan’dan çıkacağını açıkçası düşünmüyorum. Eğer çıkarsa buna destek bulur, o ayrı.
Hüseyin Serkan Elönü: “İmamoğlu kazanırsa erken seçim olabilir mi?” Olmaz. Erken seçimi niye yapsın Erdoğan? Erken seçim karârını verebilecek olan iktidar. Niye yapsın? Böyle bir ihtiyâcı yok. Beş seneliğine seçilmiş, daha bir yılı dolmamış bir Erdoğan var. Niye riske atsın ki? Böyle bir şey olacağını düşünmüyorum. Ancak şöyle bir şey olabilir: “İmamoğlu öyle bir kazanır ve Türkiye’de öyle bâriz, gözle görülür bir değişim, dönüşüm olur ki” filan diyeceğim ama, onu da açıkçası düşünmüyorum.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Feyyaz Kaplan: “Seçimden sonra yeni anayasa tartışması alevlenir mi?” Kesinlikle alevlenir; hele Erdoğan İstanbul’u kazanırsa. İstanbul’u kazanamazsa da yeni anayasayı gündeme getirecektir; ama biraz buruk bir şekilde getirecektir. Eğer İstanbul’u kazanırsa, son cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerindeki zaferinin üzerine bir zafer daha eklerse, daha güçlü bir şekilde anayasa değişikliği için çalışacak ve muhtemelen muhâlefet diye bildiğimiz bâzı partilerden bile destek alacaktır. Referanduma gitmesi hâlinde de öyle bir atmosferde onu kazanacaktır. Yani şöyle söylemek istiyorum: Bana göre Erdoğan bu seçimde bâriz bir galibiyet elde ederse, özellikle İstanbul’u geri alırsa, anayasayı hızlı bir şekilde değiştirmek için bütün kanallardan harekete geçer.
Ruken Kaya — tam doğrudan konumuzla ilgili değil, ama önemli bir konu tabiî ki: “Burcu Köksal’ın DEM Parti’ye ilişkin sözleri üzerine İmamoğlu’nun yaptığı açıklamanın DEM Parti seçmenini iknâ ettiğini düşünüyor musunuz? Sizce cumhurbaşkanlığına yakıştırılan İmamoğlu, Kürt sorununu nasıl tanımlıyor?” Tatmin etmiş midir bilmiyorum; ama tabiî ki Özgür Özel’den daha fazla etkili olduğu muhakkak. Sonuçta hızlı bir şekilde, çok net bir şekilde konuşmuş olduğu için bunu insanlar görmüşlerdir. En azından İstanbul’da oy vermeyi düşünen DEM Partililer’in İmamoğlu’na oy verme konusunda fikirlerini değiştireceğini sanmıyorum. Ama şunu tekrar söyleyeyim: DEM Parti seçmeninin belli bir kısmı İmamoğlu’na oy verebilir ama Meral Danış Beştaş’ın da epey bir oy alacağını şimdiden görmek lâzım.
Tunç Özdemir: “Erdoğan’ın rızâsıyla bırakabileceğini düşünmek bir parça saflık olur. Anayasa değişikliği veya Meclis’ten İYİ Parti destekli erken seçim karârı çıkarmayı hesap ediyordur.” Açıkçası Erdoğan’ın kaybetse de bir daha seçime girmeyeceği düşüncesi bana da çok uygun gelmiyor. Çok ciddî sağlık sorunları olmadığı müddetçe götürebileceği kadar götürmek isteyecektir ve bunun için de yasalar elvermiyorsa yasaları değiştirmek ya da erken seçim karârı vs. gibi yollara gidecektir. Bu anlamda Tunç Bey’in söylediğine daha yakın düşünüyorum. Erdoğan kolay kolay bırakmayacaktır. Daha önceki seçimlerde söylediği gibi söyledi bunu diyelim, öyle varsayıyorum. Burada “Neden söyledi?” diye bir soruya da verilecek cevaplardan ilki, tabiî ki özellikle kendi partisine daha önce oy vermiş olup sonra vazgeçmeyi düşünen, hele hele meselâ Yeniden Refah Partisi’ne oy vermeyi düşünen ya da sandığa gitmemeyi düşünen seçmene yönelik bir sadâkat çağrısı. Yani böyle bir ricâda bulunuyor: “Bu son seçimim, bana yanlış yapmayın. Beni kötü yollamayın” diyor. Esas olarak bunun için söylediğini varsayıyorum. Erdoğan bu dün söylediğinin daha sonra tam zıddı çok şey yaptı. Dış politikada meselâ Sisi’yle görüşmesi bile, Mısır’a Sisi’nin ayağına gitmiş olması bile tek başına bir örnek, yeterli bir örnek. O kadar çok örnek var ki… Dolayısıyla bugün, “Bu son seçimim” der. Zâten diyor ya: “Yasa nedeniyle” diyor. Yasa nedeniyle dediği şeyi de yasayı değiştirerek vs. pekâlâ tekrardan devam eder.
Kemal Akçocuk: “Bence Erdoğan bırakmak istemez. Ama sağlık durumu izin vermez gibi geliyor.” “Bırakmak istemez” kısmına katılıyorum; sağlık durumu meselesine gelince, siyâsetçilerin sağlık durumunu konuşmak çok uygun bir şey değil. Şu hâliyle baktığımızda Erdoğan Allah için her gün bir yerde, Anadolu’nun bir yerinde miting yapıyor. Hattâ bir günde birden fazla yerde miting yapıyor. Kendi deyimiyle: “Koşturup duruyor”. Yani bu sağlık durumunun hiç de elverişsiz olduğunu söyleyemeyiz. Yarın öbür gün ne olur hiç kimse bilemez. Hiç kimse kimin sağlık durumunun yarın öbür gün ne olacağını bilemez. Ama şu hâliyle baktığımız zaman Erdoğan’ın sağlık sorunu diye bir şey yok. Dolayısıyla gidebileceği kadar, gittiği kadar, başta da söylediğim gibi elverdiği ölçüde gidecektir.
Feyyaz Kaplan: “Yeni anayasa tartışmaları etrâfında Erdoğan’ın anayasa değişikliğine hizmet eden bir çözüm sürecinin gündeme gelmesi durumu var mı?” Kesinlikle yok. Bunu çok dillendirenler var, umanlar var. Ama kesinlikle yok. Bir kere zâten yeni anayasa yapmak isteyen bir Erdoğan burada esas olarak Türk milliyetçilerinin oyunu almayı hesaplar. Son seçimi nasıl kazandığına bakın. Son seçimde “Murat Karayılan vs.” diye birtakım sahte videolarla göz göre göre bunları kullanarak seçim kazanmış bir siyâsetçi. Dolayısıyla niye çözüm süreci yapsın ki? Çözüm süreci yaptığı zaman, diyelim ki Kürtler’in oyunu alıyor; ama yetmeyecektir. Onun dışındaki kesimler, Türk milliyetçileri Erdoğan’ın böyle bir şekilde çözüm süreci vaat ederek yaptığı bir anayasaya evet oyu vermezler.
Bir izleyicimiz diyor ki: “Sizce yeni anayasa yapma nedenleri ne?” İktidârını daha da sağlamlaştırmak. Var olan bir hesaplaşma aslında, bu sistemle hesaplaşma. Sistemle hesaplaşmanın yeni bir adımı olacak. Değişmez denilen maddelerin değiştirilmesine kadar gider mi? Çok emin değilim; ama bayağı bir şeyi değiştirmek isteyecektir herhalde Erdoğan. Bir de şu anda var olan otoriter sistemi anayasayla tam anlamıyla kesinleştirmek isteyecektir.
Bir izleyicimiz: “Sizce Erdoğan’ın halefi kim? Bırakırsa kime bırakır?” diye sormuş. Böyle bir isim şu anda yok. İnsanın aklına önce âile fertleri ya da dâmatlar geliyor. Özellikle son dâmat, Bayraktar daha çok konuşuluyor. Ama şu hâliyle bir halef tartışması Türkiye için çok erken. Böyle bir tartışmayı da isteyeceğini sanmıyorum. Böyle bir tartışmayı belki ileride başlatıp o zaman konuşabiliriz. Şu hâliyle baktığımız zaman birçok isim olabilir; ama Erdoğan’ın gücüne denk gelebilecek, onun devamı olabilecek hiçbir isim şu anda ben göremiyorum.
Cihan Orhan: “Bundan sonraki seçime Fatih Erbakan’ın gireceğini düşünecek olursak; Erdoğan, İmamoğlu, Erbakan şeklinde 3 adaydan şimdiden bahsedebilir miyiz?” demiş. Evet, önemli bir konu. Fatih Erbakan son seçimde imzâyı topladı biliyorsunuz. Ama pusulalar hazırlanmadan ferâgat etti Erdoğan lehine. Dolayısıyla yeniden aday olacaktır ve olmak isteyecektir. Ve bu seçimde de eğer bâzı kamuoyu araştırmalarının söylediği gibi %5’in üzerinde oy alırsa ülke genelinde tırmanışı sürüyor demektir. Ve kendini bir şekilde gündeme getirmek isteyecektir. Ama yine de pazarlıklara açık olacaktır. Eğer bu seçimi kazanırsa Ekrem İmamoğlu’nun 2028’de aday olacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Erdoğan tekrar bir şekilde aday olursa, o zaman Fatih Erbakan’ın adaylığı yine bu sefer olduğu gibi söz konusu olmayabilir. Fakat AK Parti cenâhından yeni bir isim çıkarsa, o zaman Fatih Erbakan da aday olabilir. Başka isimler de olacaktır tabiî. Çünkü diğer partilerden bu seçimde, yerel seçimde güçlü bir şekilde çıkacaklar olabilir; meselâ Zafer Partisi’nin de bir atılım yapma ihtimâlinden bahsediliyor. O zaman Zafer Partisi de son seçimde nasıl Sinan Oğan’la berâber dengeleri değiştirdiyse, yine var olmak isteyecektir. Şu hâliyle baktığımız zaman, normal şartlarda Erdoğan ile Ekrem İmamoğlu arasında bir yarışı varsayıyoruz, ama o zamâna daha çok var. Yani 4 yıl var. Dolayısıyla çok da acele etmeyelim.
Elif Hanım diyor ki: “Sizce Erdoğan’dan sonra siyâsal İslâm geriler mi, yoksa daha da mı radikalleşir?” Çok karışık bir konu bu. Şimdi, siyâsal İslâm deyince aklınıza ne geliyor? Şu hâliyle bakıldığı zaman Yeniden Refah Partisi buna daha uygun. Bir anlamıyla da HÜDA PAR Güneydoğu’da buna uygun. Açıkçası kestirmek çok zor. Burada siyâsal İslâm dediğiniz İslâmî hareketin kaderini hem kendileri hem de rakipleri belirliyor. Siyâsal İslâm’ın rakibi olan güçler; yani laiklik yanlıları, onların partileri, onların siyâsetçilerinin performansı önemli olacak. Yoksa toplumda çok ciddî bir sekülerleşme var yeni kuşaklarda. Dindar âilelerin çocuklarında da var. Ama o sekülerleşme siyâsal İslâmcılığın tam anlamıyla silindiği anlamına gelmiyor. Yeniden Refah Partisi’nin son seçimdeki performansı da bize bunu gösterdi.
Necla Çatak çok güzel bir soru sormuş: “Erdoğan bu yetkiler ile başkasının seçilmesine izin verir mi?” demiş. Vermez. Geçen seçim öncesinde de bunu çok konuştuk. Ama Erdoğan risk aldı, girdi, kazandı ve bu yetkileri sürdürüyor. Kaybedeceğine emin olsaydı belki başka bir çıkış düşünebilirdi. Şimdi eğer kaybedeceğini görürse, ilk başta bir izleyicimizin sorusunda tartıştığımız gibi, parlamenter sistem gibi seçenekleri de gündeme getirebilir.
Zülküf Hipek: “AKP %20’ye düşerse MHP ittifaktan ayrılır mı?” %20’ye düşmez Zülküf Bey. Düşerse birçok kişi ayrılır. O %20 oy verenler de ayrılır. O bir tür sonun başlangıcı olur. Öyle bir ihtimâli şu anda telâffuz etmenin çok gerçekçi olduğunu düşünmüyorum.
Oktay Ay: “Özgür Özel ile Ekrem İmamoğlu arasında Kürt sorunu bağlamında DEM Parti özelinde politik bir fark var mı sizce? Ek olarak; İmamoğlu Kürt sorununda CHP’den farklı bir yerde konumlanıyor mu?” Oktay Bey, buradaki temel sorun Kürt sorununa nasıl baktıklarından ziyâde; siyâset yapış tarzları. Bu anlamıyla baktığımız zaman Ekrem İmamoğlu Kürt sorunu gibi, DEM Parti’yle ilişki gibi çetrefil sorunlarda daha mahâretli birtakım çıkışlar, duruşlar sergileyebiliyor. Ama Özgür Özel bunları pek yapamıyor. Birçok konuda böyle. Dolayısıyla arada, siyâsî konularda bir yetkinlik meselesi var, öyle bir fark var. Ve bu anlamıyla baktığımız zaman, şimdiye kadar geçen süre içerisinde Özgür Özel’in karışık, zor sorunlarda çok da etkili, ses getiren, gündem belirleyen ya da gündemi ele geçiren çıkışlar yapabildiğini görmedik. Ama Ekrem İmamoğlu meselâ son seçim kampanyasında Kent Lokantaları olsun, başka konular olsun, birçok konuda; Erdoğan’la muhâtap olma, Erdoğan’ın kendisini muhâtap alması gibi konularda inisiyatifi bayağı ele alabiliyor. Yani siyâsî bir beceriyle ilgili bir şey söz konusu.
Necdet Burak Özyurt — çok önemli bir soru sormuş; benim özel olarak çok ilgilendiğim bir konu bu: “Saadet Partisi çok daha reaktif bir siyâset yapmasına, sosyal medyada daha görünür olmasına rağmen Yeniden Refah Partisi’nin elde ettiği başarıya yaklaşamadı. Bunun sebepleri ne olabilir?” Bunun sebebini bugün Kemal Öztürk’le yaptığımız yayında da kısmen konuştuk. Sâdece Saadet Partisi değil; Gelecek ve DEVA partileri de CHP ile ve Kemal Kılıçdaroğlu’yla yan yana durdukları için bir treni kaçırmışlar sanki, onu söylemek lâzım. Buna karşılık Yeniden Refah Partisi Erdoğan’ın adaylığını destekledi. Erdoğan’a lâf söylemedi, söylememeye çalışıyor. Ama özellikle ekonomik konularda iktidârı eleştirmekten de geri kalmıyor. Yani Yeniden Refah Partisi’ne Erdoğan karşıtı bir parti demek mümkün değil. Tam anlamıyla bir muhâlefet partisi demek de mümkün değil. Dolayısıyla AKP’den kopan birileri henüz bir Erdoğan aleyhtarlığına tam yönelmemişler demek ki ya da Erdoğan ile, AKP ile CHP arasında tercih yapmaları gerektiğinde hâlâ AKP’yi tercih ediyorlar demek ki. Yeniden Refah’ın başarısı da bence bu.
Feyyaz Kaplan: “Bu seçim sonrasında Türk milliyetçileri 2028 seçimleri için bir araya gelebilir mi? Böyle bir berâberlik için Sinan Oğan’ın girişimi olur mu?” Sinan Oğan’ın bir girişimi olmaz. Yok öyle bir şey. O defter kapandı. Arada sırada bir şeyler söylüyor, ama çok da fazla etkili olduğunu sanmıyorum. Taş yerinde ağırmış. Sinan Oğan, Zafer Partisi çatısı altında cumhurbaşkanı adayı olarak girdiği zaman belli bir karşılığı vardı. Sonra ne aldığını bilmediğimiz bir şekilde Erdoğan’ın yanına geçtiği andan îtibâren siyâsî kariyerini büyük ölçüde sonlandırdı gibi geliyor bana. Onun böyle bir girişim yapması söz konusu değil. Ama bunun dışında şunu söylemek lâzım: Tabiî ki bir yanda MHP var, bir yanda İYİ Parti var, bir yanda Zafer Partisi var, bir yanda Büyük Birlik Partisi var; o kadar çok yapı var ki ve bunlar bayağı da oy aldı. En azından MHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi… Dolayısıyla bir ara Tuğrul Türkeş’in söylediği gibi; bir tür koalisyon, bir lig oluşturma ihtimâli belki olabilir. Ama sanmıyorum; çünkü ülkücü hareketin, milliyetçi hareketin târihi de çok ciddî gruplaşmalar, saflaşmalar, iktidar savaşları târihidir. Böyle bir şey olacak gibi gözükmüyor. Meselâ İYİ Parti kuruldu biliyorsunuz; hemen ayrılıklar başladı, Ümit Özdağ başta olmak üzere. Daha sonra da devam etti. Birleşilirse kimin etrâfında birleşecekler? Bu Sinan Oğan olmayacak tabiî ki. Ama kimi bulacaklar ve orada ne kadar kalacaklar? Bana çok gerçekçi gelmiyor. Ama tabiî ki şöyle bir şey var; yani “Şu parti şu kadar, bu parti bu kadar, hepimiz toplanırsak şu kadar oy alırız” diyenler çıkacak. Ama siyâsette böyle olmuyor. Hepsini topladığınız zaman sonuç hepsinin toplamı çıkamayabiliyor.
Sevinç Yılmaz: “İmamoğlu İstanbul’u tekrar kazanırsa, Erdoğan’a 2028’de rakip olmaya devam eder mi? Türkiye temel hak ve özgürlükler anlamında normale dönebilir mi? Türkiye temel hak ve özgürlükler konusunda normale dönmez. Bayağı bir beklememiz gerekiyor. Çok ciddî değişiklikler, siyâsî değişiklikler olması gerekiyor. İmamoğlu’na karşı Erdoğan’ın aday çıkabileceğini düşünüyorum. Eğer İmamoğlu kazanacak ve aday olacaksa; ona karşı durabilecek tek isim herhalde bugünden bakıldığında Erdoğan olur.
Bir izleyicimiz diyor ki: Erdoğan’ın son olmayabilir; ama Özgür Özel’in gerçekten ilk seçimi gibi davranıyor. Özellikle parti içi kontrol konusunda…” demiş. Tam anlamadım, ama Özgür Özel’in tam da partiyi kontrol edemediğini söylüyorsanız haklısınız. Parti daha yaşanan değişikliklerden bir değişim aşamasına geçemeden seçime girdi ve aday belirlemelerde özellikle çok ciddî sorunlar oldu. Özellikle Hatay olayı, Lütfü Savaş olayını Özgür Özel çok kötü yönetti, yönetemedi. Aslında İzmir de öyledir… birçok örnek var böyle. Şu hâliyle bakıldığı zaman çok parlak bir sınav verdiği söylenemez. İlk seçimi olduğu için demişsiniz, öyle diyelim.
Muharrem Bey demiş ki: “Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamayı düşündüğümüzde, böyle bir şey yaptığında kim engelleyebilir? Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı bir ülkede ne durdurabilir?” Evet, doğru. Yani birçok şey, “Ben yaptım oldu” şeklinde yaşanıyor ülkede.
“İstanbul’u kaybeden bir Erdoğan’ın ekonomi için fedâkârlık yükünü vatandaştan sermâyedarlar üzerine kaydırma ihtimâli var mı? Ücretliler kalan 4 yılda ezilmemek için en güçlü muhâlif adaya oy vermeli diyebilir miyiz?” Bakın, son seçim Türkiye’de Demirel’in o meşhur “Boş tencere her iktidârı götürür” sözünün tekzibi oldu. Türkiye çok kötü ekonomik koşullar altında girdi ve Erdoğan’ı tekrar seçti. Tek başına ekonomik sorunlar nedeniyle Erdoğan iktidârını kaybetmez. Çok güçlü bir siyâsî muhâlefet ve liderlik çıkması gerekir. O zaman insanlar yoksulluklarını, yoksunluklarını da düşünerek oy kullanırlar. Ama tek başına, “Zâten ekonomi bu kadar kötü. Erdoğan bir daha seçilemez” deme durumu yok. Bunu çok ciddî bir şekilde gördük.
Bir izleyicimiz: “Seni çok seviyoruz” demiş. Bana demiş. Sağ olsun, eksik olmasın.
“DEVA ve Gelecek partilerinin Erdoğan sonrası dönem için kurulduğunu düşünüyorum. Erdoğan karşıtlığının AK Parti’den çok daha fazla olduğu düşünüldüğünde, özellikle Babacan’ın şansı var denebilir mi?’’ Yok. Yok; artık bu DEVA ve Gelecek defterlerinin kapandığı kanısındayım. Beni tekzip ederler mi çok da emin değilim. Meselâ bu seçimde DEVA hemen hemen her yerde aday çıkarıyor; ama ne sonuç elde edeceğini tahmin edebiliyorum. Gelecek onu da yapmıyor. Yani sonuçta milletvekillerinden ibâret, bir de gelen başkanlardan ibâret partiler durumundalar açıkçası. Halbuki böyle başlamamışlardı. Çok büyük bir beklentiyi boşa çıkardılar. Nasıl becerdiler tebrik etmek lâzım.
Oya Hanım demiş ki: “Bana Pollyanna diyebilirsiniz, ama ben siyâsette tüm maskelerin düştüğünü ve çamura saplanıldığını düşünüyorum ve bunun sonucunda yeni ve tâze bir siyâset filizinin yeşereceğini düşünüyorum.” Oya Hanım, vallahi dün eşim Müge de benzer şeyleri söyledi. Benimle de dalga geçti. Bana kızıyor, beni çok kötümser buluyor. Umarım Oya Hanım, Müge ve benzer düşünenler haklı çıkarlar. Türkiye’nin gerçekten yeni, tâze şeylere ihtiyâcı var. Yorulduk, tükendik, kendimizi özgür hissetmiyoruz vs. vs. Ve bunu ancak yeni, genç birtakım isimler yapabilir. Şu hâliyle baktığımız zaman, bu seçimler de bize çok fazla böyle bir yenilik kapısı açmıyor gibi gözüküyor, en azından benim gözümde öyle.
“Yeniden Refah Partisi İstanbul’da veya bâzı kritik şehirlerde AKP’ye seçim kaybettirirse 1 Nisan’dan sonra Yeniden Refah Partisi’ni neler bekliyor? Erdoğan bunun acısını çıkarır mı, yoksa anlaşma yoluna gider mi?” Evet, altın soru bu. Günlerdir bu konu üzerinde konuşuyorum, ediyorum. Bugün Kemal Öztürk’le yaptığım gibi, aynı soruyu ben de ona soruyorum. Kemal Can’a da sorduk, Kemal’le de tartıştık. Gerçekten Yeniden Refah Partisi yüzünden İstanbul’u kaybederse, Erdoğan bunun bir şekilde –hani ilk gelen aklıma, “intikam”dı– hesâbını soracaktır diye düşünüyorum. Çünkü çok büyük bir yıkım olur onun için. Böyle olur mu bilemiyorum. Ama her hâlükârda böyle bir şeyi yapabilmesi Yeniden Refah Partisi’nin rüştünü gerçek anlamıyla ispâtı anlamına gelir, gücünü gösterir. Dolayısıyla zor bir durum. Ben bunu bugün Kemal’a risk ve fırsat olarak söyledim. Riski ne? Seçimi kaybettirdi ve Erdoğan’ın hışmını üzerine çekti. Fırsat ne? Erdoğan’a seçim kaybettirmiş, İstanbul gibi bir yeri kaybettirmiş parti olmanın bir câzibesi var. Gerçekten çok çetrefil bir konu.
“Efkan Ala’nın ‘Yeniden Refah Partisi’ne oy vermek CHP’ye vermek oluyor’ şeklindeki açıklaması seçmeni etkiler mi?” Efkan Bey’in böyle bir şey dediğini duymamıştım. Herhalde, siz aktardığınıza göre… Televizyonlara çıktığını biliyorum. Oralarda söyledi herhalde. Bunu diyen çok var. Yani zor işler bunlar gerçekten. Meselâ geçen gün Yeni Şafak gazetesi partisinden ayrılan Yeniden Refah milletvekili Suat Pamukçu ile röportaj yaptı. “Yeniden Refah’ı FETÖ’cüler kontrol ediyor” gibi bir şey yaptılar. Şimdi bu Yeniden Refah seçmenini uzaklaştırır mı, tam tersine biler mi? Şimdi, “Yeniden Refah’a oy vermek CHP’ye oy vermektir” dediğiniz zaman, “O zaman vermeyeyim” diyen de olabilir; ama “Olur mu canım, ne alâkası var? Bunlar bizden korkuyorlar” deyip inadına veren de olabilir. Bilemiyorum. Getirisi ve götürüsü olan çıkışlar bunlar.
Talat Aydoğdu: ‘‘AKP ve MHP 2019’daki seçimden daha kötü bir sonuç alırsa, ekonomi alanında ve siyâsî alanda iktidar ne gibi kararlar alır?” Ekonomi anlamında alabileceği çok fazla bir karârı yok zâten. Yani Mehmet Şimşek’e teslim ettiler ve “Bunu rasyonel bir şekilde götür” dediler. Bakalım nereye kadar nasıl gidecek. Öyle kolay bir iş değil. Geçen Bilge Yılmaz’la yaptığım yayını izlemediyseniz muhakkak izleyin derim. Bilge Yılmaz ortada bir programın olmadığını söylüyor. Dolayısıyla buradan bir çıkış görmediğini söylüyor. Yapabilecekleri çok fazla bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Kayıp Bir Denizci demiş ki: “Yeniden Refah Partisi son târihte İstanbul’da seçimlerden çekilecek, karşılığını alarak. Siz ne düşünüyorsunuz?” Siz söylüyorsunuz. Benim sizi iknâ edecek hâlim yok. Bu da bir seçenek tabiî, bu da söyleniyor; “Son anda vazgeçecek” deniyor. 20 gün kaldı. Vallahi benim gördüğüm, Mehmet Altınöz öyle kolay kolay vazgeçecek gibi gözükmüyor. Ama siyâsette her şey mümkün. Karşılık olarak ne alabilir? Artık verecek bir yer yok, bir belediye vs. verecek hâlleri yok. Ne verecekler, ne önerebilirler yani bilemiyorum. Bakanlık mı önerecek Yeniden Refah Partisi’ne? Erdoğan’ın Yeniden Refah’ın çok da önünü açıcı hamleler yapmak isteyeceğini sanmıyorum. Ama yine de son dakikada çekilme ihtimâlinin %0 olmadığını ben de kabul ediyorum. Düşük bir ihtimal, ama pekâlâ olabilir.
Evet, çok yoğun bir yayın oldu. Çok güzel bir yayın oldu, her zaman olduğu gibi. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Medyascope’a destek olmaya devam etmenizi ricâ ediyorum. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.