Yerel seçimlere sadece 18 gün kaldı. Yarış giderek hızlanıyor. Gözler AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da.
Peki Erdoğan sahaya inse, Murat Kurum’un aleyhine mi olur? AKP seçmenini nasıl etkiler? Erdoğan’ın elindeki kartlar neler? CHP’de seçim çalışmaları nasıl gidiyor? Özgür Özel nasıl bir sınav verecek? Ümit Özdağ, Fatih Erbakan ve diğer partiler, yerel seçimlerde neyi belirleyecek?
Ruşen Çakır değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Söyleyeceklerimden önce, konuyla alâkasız ama, çok önemli bir konuya değinmek istiyorum. Bugün İstanbul’da bir dâvâ görüldü, yeniden yargılama görüldü. Eros adındaki yavru kediyi gerçekten acımasızca, durup dururken katleden… durup dururken diyorum, aslında hayvanlara hiçbir şekilde dokunulmaması lâzım, ama görüntüleri görmüşsünüzdür. Keşke görmeseydim diyeceğimiz görüntülerle bir yavru kediyi katleden İbrahim Keloğlan bugün tekrar yargılandı. Hayvanseverler mahkeme salonunu doldurdular. Savcının tutuklama talebine rağmen, mahkeme sâdece yurtdışı yasağı verdi İbrahim Keloğlan adındaki –ne diyeyim?– “kötü insan”a diyelim, öyle diyelim. Bu çok acı. Son dönemde özellikle sokak hayvanlarına yönelik, hattâ onun ötesinde hayvanlara yönelik çok nefret kampanyası oluyor. Hattâ bâzı siyâsî partiler de değişik bahânelerle ve gerekçelerle bunu pompalıyorlar, bunu da görüyoruz. Bu aslında çok rahatsız edici bir husus. Kedilere, köpeklere, ama özellikle köpeklere, aynı zamanda da kedilere yönelik, sokakta yaşayan hayvanlara yönelik rahatsızlık verici, hattâ tiksinti verici kampanyalar yapılıyor dönem dönem. Bâzı kuduz vakalarıyla berâber kendilerini daha meşrû görüyorlar ve bayağı bir tırmandırıyorlar. Bunlara karşı, bereket versin ki toplumda duyarlı bir kesim de seslerini yükseltmeye çalışıyor. Eros olayı çok çarpıcı bir olay. Bir yavru kediye böyle bir şeyi yapan kişinin insanların arasında özgürce dolaşıyor olması, yani hafif görülebilir bir kabahatmiş gibi muamele görmesi kabul edilecek bir durum değil. Neyse, konumuza geçelim. Ama bunu bir hayvansever olarak –özellikle kedilere yönelik çok eskiden beri süren bir ilgim, daha çocukluğumda evimizdeki Mestan’la başlayan bir sevgim vardır– bunu bireysel bir şey olarak söylemek zorunda hissettim kendimi.
Bugün saat 15.00’te Senem Görür’ün yönetiminde yaptığımız kuşak yayınında esas soru şuydu: “İstanbul’a Erdoğan müdâhil olur mu? Olursa ne olur?” Açıkçası Erdoğan’ın müdâhil olmaması söz konusu olamaz. Ama şu âna kadar Anadolu’da çok dolaşan Erdoğan İstanbul’a ciddî bir şekilde gelmedi. Beklenti son 1-2 hafta idi. Son 1-2 haftaya da girmek üzereyiz neredeyse. Ve bâzı meslektaşlarımızın kulis haberlerine göre, parti içerisinde Erdoğan’a Murat Kurum’un kampanyasına müdâhil olmasının doğru olmayacağı yolunda birtakım telkinler, görüşler dile getiriliyormuş, bunu duyduk. Ben açıkçası yıllardır Erdoğan’ı gazeteci olarak tâkip eden birisi olarak, İstanbul seçimlerine, hele bu kadar kritik bir seçimi kazanırsa kendisine ciddî anlamda rakip olacağı belli olan Ekrem İmamoğlu’na karşı, Erdoğan’ın olaya dâhil olmamasını pek beklemiyorum. Ama şu da bir realite: Özellikle bu seçimde, garip bir şekilde –“garip” diyorum, çünkü daha önce böyle olmamıştı hiç; yaşanan o kadar soruna rağmen, o kadar ekonomik soruna rağmen böyle olmamıştı– emeklilerin durumu çok ciddî bir şekilde gündemde. Ve yine o konuda seçime birkaç gün kala Erdoğan’ın bir şeyler yapma beklentisi de yüksek. Ama İstanbul’a bile Erdoğan’ın müdâhil olup olmayacağı konuşuluyor.
Aslında bu soru tüm seçim için sorulabilecek bir soru: Liderler ne yapar, adaylar ne yapar? 2019’da Cumhuriyet Halk Partisi ittifaktan da aldığı güçle bir strateji uyguladı. Bunu yayınımızda Ateş İlyas Başsoy anlatmıştı, izleyenler hatırlayacaktır. Kemal Kılıçdaroğlu geri planda kaldı, miting yapmadı. Ben de hatırlıyorum, özellikle Ege’de filan birtakım yerlere gitti; ama daha çok kapalı toplantılarda konuştu, miting yapmadı. Adaylar kendi başlarına kampanya yaptılar ve kampanyalarda partinin adını ve amblemini de çok fazla kullanmadılar. Zâten adaylar İYİ Parti’nin de desteklediği, özellikle batıdaki adaylar da HDP’nin de örtülü olarak destekledikleri adaylardı, bütün ittifak adaylarıydı. Ve bu strateji başarılı oldu. Karşısında ne vardı? Erdoğan’ın yürüttüğü bir kampanya vardı. Şimdi o seçimlerde Binali Yıldırım’ın İstanbul’da, Mehmet Özhaseki’nin Ankara’da yapıp ettiklerini hatırlayan yok. Ama Erdoğan’ın her yere yetişmeye çalıştığını gördük ve büyük bir hüsran oldu. Ve oradan birtakım dersler çıkarıldı ya da çıkarılmak istendi. Bunun en çarpıcı örneğini İzmir’de gördük. İzmir’de söyleşi yaptığım Hamza Dağ –ki partinin üst düzey yöneticisi, AKP Genel Başkan Yardımcısı, İzmir adayı, genç bir isim–, hiçbir yerde parti adı kullanmıyor, parti renklerini kullanmıyor ve hattâ Erdoğan’dan da hiçbir şekilde bahsetmiyor. Böyle bir kampanya yürütüyor. Çünkü İzmir çok zor ve burayı kazanabilmek için siyâsî olmayan ve mümkün olduğu kadar da AK Parti ve Erdoğan’la özdeşleşmeyen bir kampanya yapıyor. Ne derece başarılı olacağını göreceğiz. Ama İzmir’de bu denendi. Buna karşılık Murat Kurum İstanbul’da her yerde neredeyse, yani hepsi olmasa bile birçok yerde Erdoğan’la berâber fotoğraflarıyla çıktı karşımıza. İlk başta siyâsî konulara girmedi. Daha sonra mecbûren girdi ve girdiği zaman da Ekrem İmamoğlu karşısında çok da fazla etkili olamadı, bunu gördük. Son günlerde yine kendi başına bir kampanya yürütüyor ve bununla gidip gitmeyeceği gibi bir tartışma var.
İstanbul ve İzmir’den sonra, Ankara’da da bir ölçüde Turgut Altınok kendi başına yürütüyor; ama görüldüğü kadarıyla Ankara’dan artık AKP’liler de, daha doğrusu Cumhur İttifâkı da umûdu büyük ölçüde kesmiş durumdalar. Onun dışında, Erdoğan Anadolu’da bayağı bir dolaşıyor. Çok güçlü olduğu yerlerde de dolaşıyor. Buralarda bir Yeniden Refah Partisi olgusu var. Bunu özellikle hesaba katmak lâzım. Yeniden Refah Partisi’nin de esas olarak AKP’nin küskünlerini çektiğini biliyoruz. Aday olarak da küskünleri gösteriyorlar; eski AKP yöneticilerini, milletvekillerini, belediye başkanlarını gösteriyorlar. Seçmen olarak da AKP’ye daha önce oy vermişleri büyük ölçüde kazanıyorlar; böyle söyleniyor, kendileri de böyle anlatıyor. Erdoğan’ın Anadolu’daki mitinglerini büyük ölçüde böyle görmekte yarar var. O kişilere, o tabana gitmemelerini, kendisinin hâlâ ayakta olduğunu ve kendisine sâhip çıkmalarını istiyor Erdoğan. Ama baktığımızda, Türkiye çapında AKP adayları içerisinde üç büyük ilin adayı konuşuluyor. En çok konuşulan Murat Kurum. Bu da doğal; İstanbul bu seçimin en önemli merkezi. Hamza Dağ ve Turgut Altınok kısmen konuşuluyor. Onun dışında da Erdoğan, Erdoğan’ın mitingleri, adını vermeden Ekrem İmamoğlu’na yönelik söyledikleri vs..
Cumhuriyet Halk Partisi’nde çok değişik bir durum var. Cumhuriyet Halk Partisi’nde Genel Başkan Özgür Özel dolaşıyor ediyor, değişik şeyler yapıyor; açık hava toplantıları, kapalı salon toplantıları. İlçe ilçe geziyor, esnaf ziyâretleri yapıyor vs., ama kampanyayı Ekrem İmamoğlu yürütüyor. Yani burada çok tersi bir durum var. Türkiye çapında eski başkanları var; meselâ Ankara’da Mansur Yavaş kısmen, onun dışında Adana, Mersin, Antalya, Hatay, Aydın gibi yerlerde eski mevcut belediye başkanlarıyla giriyor. Onun dışında Eskişehir ve İzmir başta olmak üzere değişen isimler var. Ama baktığımızda, CHP’nin kampanyasında tam tersi bir durum oluyor; Özgür Özel’den ziyâde İmamoğlu öne çıkıyor, İmamoğlu Erdoğan’a cevap yetiştiriyor. Aynı zamanda Murat Kurum’la tartışıyor, onunla polemiğe giriyor. Ve CHP’nin kalbi İstanbul’da atıyor. Tüm Türkiye’nin kalbi İstanbul’da atıyor; ama CHP’ninki özel olarak İstanbul’da atıyor. Burada gerçekten çok farklı bir durum var ve bu durum da tabiî ki CHP’nin gerçek liderinin aslında İmamoğlu olduğu yolundaki analizleri, yorumları, spekülasyonları büyük ölçüde doğruluyor. Burada ilginç bir durum var. Bunu ileride biraz daha zaman geçsin ayrı bir yayın olarak, belki yazı olarak ele almayı düşünüyorum. Özgür Özel’in bu kampanyada CHP’ye ne kattığı çok önemli bir soru. Katmanın ötesinde, bâzı durumlarda İmamoğlu’nun yürüttüğü şeyleri belli ölçülerde aksatması da söz konusu, böyle düşünüyorum. Bunu daha sonra geniş bir şekilde ele almayı düşünüyorum. Burada farklı bir durum var. Bir aday üzerinden giden tüm Türkiye’nin kampanyası var.
Diğer partilere bakalım: Milliyetçi Hareket Partisi, yerel seçimlerde hep böyledir, bu sefer de öyle. Mevcut belediye başkanlarıyla tekrar girdikleri birtakım yerler var, adaylarıyla kısmen gözüküyorlar; ama Devlet Bahçeli birkaç yerde miting yapmak dışında çok fazla kendisini göstermiyor. O da bir anlamda Cumhur İttifâkı’nın kampanyasını Erdoğan’a devretmiş durumda. Böyle bir hava var açıkçası.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
İYİ Parti’ye gelince, İYİ Parti’nin aslında dikkat çekici adayları var. Meselâ Adana’da Ayyüce Türkeş önemli — Alparslan Türkeş’in kızı. İstanbul’da Buğra Kavuncu var. İzmir’de çok beklenti yaratmıştı başta, ama tam bunu yerine getiriyor mu bilmiyorum: Ümit Özlâle var. Ankara’da Cengiz Topel Yıldırım’ın çok etkili olduğunu açıkçası sanmıyorum. Çok konuşuyor, ama özellikle Mansur Yavaş’a yönelik olarak konuşuyor. Balıkesir’de Turhan Çömez bayağı bir kendisi öne çıkıyor. Ordu’da ve başka birtakım yerlerde de İYİ Parti’nin adaylarıyla dikkat çektiğini duyuyoruz, görüyoruz. Meral Akşener’in kendisi de bu adaylara destek vermeye çalışıyor. Sürekli bir yerlerde; Ankara’da, İstanbul’da, başka yerlerde sürekli dolaşıyor Meral Akşener. Ve bu anlamda baktığımız zaman, aday-lider birliğinin birlikte yürümesine en çarpıcı örneğin, en başarılı örneğin İYİ Parti olduğunu düşünüyorum. Ama bu İYİ Parti’nin çok parlak bir sonuç almasını getirir mi ona emin değilim. Ama baktığımız zaman, bâzı yerlerde adayıyla, onun olmadığı yerlerde lideriyle bir şeyler yapmaya çalışıyor… Çünkü bu seçime “hür ve müstakil” olarak girdikleri için kendilerini göstermek zorundalar. Bir yerleri kazanmak zorundalar. Kazanamasalar bile ülke genelindeki oylarını korumak, hattâ artırmak zorundalar. Ama artırmak bir yana, koruyabilecekleri de şüpheli. Dolayısıyla bu seçim İYİ Parti için çok kritik. Bulabildikleri en iyi adayları sâhaya sürdüler ve Meral Akşener de elinden geldiği kadar kampanyaya katılıyor. Bu arada başvurduğum ve ret cevâbı aldığım için söyleyeyim: Anladığım kadarıyla Meral Akşener seçim gününe kadar bir yayına da çıkmayacakmış. Bu da ilginç bir karar. Ne derece doğru bilemiyorum.
Zafer Partisi, İstanbul’da Azmi Karamahmutoğlu’nu saymazsak Ümit Özdağ’la bir kampanya yürütüyor. İstanbul’da da Ümit Özdağ’ın katkıları var. Ama Zafer Partisi bir protesto partisi ve lider eksenli bir parti. Bu partide Ümit Özdağ dışındaki ikinci, üçüncü bir isim bilmiyoruz. Ben şahsen bilmiyorum. Bize yayına geldiğinde yanındaki kişi kısa süre sonra ayrılmıştı partiden. Daha sonra barıştılar herhalde, şimdi Ankara’da aday oldu Bartu Soral. Ama onun dışında Zafer Partisi’nde bir isim bilmiyorum açıkçası.
Yeniden Refah Partisi belki de İYİ Parti’den daha güçlü bir şekilde aday-lider kombinasyonunu yerine getiren bir parti. İstanbul’da partinin en ağır isimlerinden Mehmet Altınöz aday oldu. Çok kritik bir isim parti içerisinde. Partinin bir tür beyni gibi kabul ediliyor. Necmettin Erbakan’ın da dâmâdı, biliyorsunuz. Ankara’da Suat Kılıç, eski AKP’li Bakan. Onun dışında Anadolu’da: Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş gibi yerlerde, Anadolu’nun birçok yerinde çok iddialı; belki biz İstanbul’dan bilmiyoruz, ama bölgede bilinen, büyük bir kısmı AKP’den gelen isimlerle giriyorlar ve Fatih Erbakan her yeri dolaşıyor. Yayına çıkmadan önce baktım, neredeyse gitmediği yer kalmamış gibi; sürekli bir yerlerde dolaşıyor ve oralarda mitingler, açılışlar vs. yapıyor adaylarla birlikte. Fatih Erbakan’ın gitmesi aslında Erbakan isminin gitmesi anlamına geliyor. Ve Anadolu’da Millî Görüş hareketinin geleneksel olarak güçlü olduğu yerlerde –“Yeniden Refah” adı onun için çok isâbetli– Refah Partisi’nin 90’lı yıllardaki ayağa kalkışına benzer bir kalkış yaratmaya çalışıyorlar ve Erdoğan’ı çok ciddî bir şekilde endîşelendiriyorlar, bunun farkındayız. Burada lider+aday var; meselâ Şanlıurfa’da Gülpınar kazanma ihtimâli olan bir aday. Yakın zamâna kadar Erdoğan’ın danışmanıydı biliyorsunuz. Şanlıurfa’da pekâlâ kazanabilir. Başka yerlerde de kazanabilir. Kazanamasa bile bayağı yüksek oy alma potansiyeli olan iller ve ilçeler var. Bâzı yerlerde de AK Parti’ye kaybettirebilir. Zâten oralarda dananın kuyruğu kopacak.
Önümde bir not var: Memleket Partisi, Muharrem İnce diye de yazmışım. Memleket Partisi, Muharrem İnce… o kadar ve geride pek bir şey yok. Çok da fazla üzerinde konuşmaya değecek bir şey değil. Biliyorsunuz İzmir’de Karşıyaka’yı alsaydı CHP ile ittifak yapacaktı. Ama sonra, ayrı dünyaların insanları olduğunu îlân etti. Memleket Partisi birçok yerde aday çıkarmaya çalıştı, çıkarıyor. Ama herhangi bir etkisi olacağını düşünmüyorum. Muharrem İnce’nin bu seçimden sonra yola nasıl devam edeceğini ve niye devam edeceğini de açıkçası bilmiyorum.
Benzer durumda, farklı kulvarda Gelecek ve DEVA Partileri var. Gelecek Partisi zâten çok fazla yerde aday çıkarmıyor biliyorsunuz. DEVA, bunun aksine, birçok yerde aday çıkarıyor ve DEVA esas olarak Ali Babacan’la bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ama bu partilerin kendileri –ki bu konuda yarın başlı başına bir yayın yapmak istiyorum–, hele Yeniden Refah Partisi’nin yükselişiyle berâber artık etkileri çok sınırlı hâle geldi. Gelecek Partisi belki de bunun bilinciyle çok fazla aktif bir şekilde olaya, yerel seçimlere dâhil olmuyor. DEVA kendini mecbur hissetti. Böyle bir karar aldılar. Ama riskli bir karar aldılar. Hani geçen seçimde biliyorsunuz CHP listelerinden girdikleri için ne kadar oyları olduğunu bilmiyorduk. Muhtemelen bu sefer “Yerel seçim farklı” vs. diyecekler. Ama yine de girdiğine göre, özellikle DEVA Partisi’nin alacağı sonuç önemli olacak.
Ve son olarak da Saadet Partisi. Temel Bey’i ne zamandır görmüyorum ortalıkta. Saadet Partisi daha çok kadro hareketi olarak yürüyor. Adaylarla etkili olmaya çalışıyor. Ama Saadet Partisi’nin de özellikle Yeniden Refah’ın güçlenmesiyle beraber Millî Görüş hareketinin devâmı olma iddiasını büyük ölçüde, en azından pratikte kaybettiğini görüyoruz.
Dolayısıyla bu seçim; Memleket, Gelecek, DEVA ve Saadet Partileri için, “Keşke olmasaydı” dedirtecek bir seçim olacağa benziyor. İYİ Parti için çok kritik ve bu anlamda adaylar, lider çok ciddî bir şekilde düşmemek için çabalıyor. Orada bir lider ve aday birlikteliği var. Yeniden Refah Partisi tam tersine yükselişini sürdürmek için bu örgütle, adaylarla liderin kombinasyonunu yapıyor. Açıkçası bu seçim esas olarak Ekrem İmamoğlu’nun Recep Tayyip Erdoğan’a karşı başa baş yürüteceği bir seçim olacak. Esas bakacağımız yer orası olacak. Birisinde Başkan, ne zamandan beri partiyi yöneten, ama aynı zamanda ülkeyi yöneten bir Başkan; karşısında da bir Belediye Başkanı. O Belediye Başkanı da 5 yıldır İstanbul’u yönetiyor; ama bundan sonra Türkiye’yi yönetmeye tâlip bir lider adayı olarak karşımıza çıkıyor. Seçim esas ikisi arasında olacak. Ve ikisinin de bir sonraki aşamaya güçlü girebilmek için adaylarına ve partilerine ihtiyaçları var. Yani bu tek başına İmamoğlu’nun, tek başına Erdoğan’ın altından kalkabileceği basitlikte bir seçim değil. Ve ikisinin de ayrı ayrı, partilerinden yeterince destek alamadıklarını, adaylarından da yeterince destek alamadıklarını düşünüyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.