AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kabine Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada gündeminde muhalefet vardı. “Seçimler sonrasında muhalefet partilerinin bir kısmının sergilediği sorumlu ve ağırbaşlı tavrı takdir ettiğimi ifade etmek isterim” dedi. Seçimn ardından ilk kez partisinin TBMM’deki grup toplantısına katılan Erdoğan, Cumhur İttifakı’nın seçimden zaferle ayrıldığını vurguladı. Muhalefeti 31 Mart’ın bir yerel seçim olduğunu unutup şımarmakla eleştirdi.
Ruşen Çakır izleyicilerin katılımıyla Erdoğan’ın ne yapacağını, son açıklamalarını, ve Türkiye’de 1 Nisan’dan sonra neler olduğunu değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. 31 Mart’ı konuşmaya devam ediyoruz, ama esas olarak 1 Nisan ve sonrasını konuşuyoruz. Ve şu aşamada en önemli soru da Erdoğan’ın bundan sonra ne yapacağı konusu. Burada üç tâne seçenek var kabaca: 1) olduğu gibi devam etmek; 2) daha sertleşmek; 3) yumuşamak. Genellikle sorulduğu zaman insanların ilk aklına gelen: “Olduğu gibi devam eder” düşüncesi hâkim. Fakat olduğu gibi devam ettiği zaman, en son 31 Mart’ta olduğu gibi çok kötü sonuçla karşılaşıyor. Bana göre olduğu gibi devam etmesi çok zor. Herhalde böyle devam etmek isterdi, ama çok zor. Buna karşılık kimileri sertleşmeyi, kimileri yumuşamayı bekliyor. Kimileri de sertleşmeyi, kimileri de yumuşamayı istiyor. Öyle de düşünmek lâzım. Şimdi bunu berâber konuşacağız. Nasıl yapacağız? Medyascope’un ve benim YouTube sayfalarımızda chat bölümlerine sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi yazabilirsiniz ve buradan hareketle bir tartışmayı berâber yapabiliriz.
Elimizde Erdoğan’la ilgili iki tâne sıcak gelişme var. Aslında ilk seçim gecesi yaptığı açıklama da vardı. Daha sonra, kabine sonrasında yaptığı açıklama ve çıkışta gazetecilerin sorularına verdiği cevaplar ve dün de Meclis Grubu’nda yaptığı konuşma var. Buralarda üzerinde konuşulabilecek bayağı bir malzeme var. Ama bunlara baktığımız zaman, Erdoğan’ın tam bir yeni dönem stratejisinin çıktığını söylemek bana göre mümkün değil. Evet, şimdi sizden gelen sorulara bakalım:
Ali Özgür diyor ki: “Erdoğan’ı değil de muhâlefetin önündeki seçenekleri konuşmak daha anlamlı olur diye düşünüyorum. Zîra Erdoğan’ın pratik olarak yapabileceği bir şey kalmadı.” Doğru olabilir bu; ama tabiî ki Erdoğan’ın yeni dönemde yapacağı ya da yapmayı düşündüğü şeylerin bir kısmı, muhâlefet, özellikle CHP, DEM Parti ve Yeniden Refah Partisi ile alâkalı olacak. Örneğin, Özgür Özel’le herhalde yakın bir zamanda yüz yüze bir görüşme olacak. Bu görüşme önemli. Bu açıdan bakmakta yarar var. Yani artık Erdoğan’ın muhâlefet yokmuş gibi davranma imkânı kalmadı. Muhâlefetin muhakkak bir şekilde Erdoğan’ın yeni stratejisinde bir aktör olarak yer alması gerekiyor. Tartışma büyük ölçüde nasıl olacağı üzerine.
“Adam bittiğinin farkında değil. Hikâye bitti, şimdi büyük uyanış başladı” demiş Oğuz Kumru. Aslında hikâye ya da film ya da maç çoktan bitmişti, uzatmaları oynuyordu; artık daha fazla uzatılamadığı görüldü. Ve Erdoğan ilk defa girdiği bir seçimde birinci parti olamadı. Dün yaptığı konuşmada şöyle dedi biliyorsunuz: “Biz %40 oyla –hattâ %40’ı aşkın bir oyla– Cumhur İttifâkı olarak birinci çıktık” dedi. Bu çok zorlama bir şey; çünkü AK Parti ve MHP’nin belediye başkanlığı seçimlerdeki oyu, evet, öyle; ama CHP’nin %37’sinin yanına diyelim ki DEM Parti’yi kattığınız zaman fark yiyor Cumhur İttifâkı — ya da Yeniden Refah’ı ya da bir başkasını ekleyebiliriz. Bir diğer husus da şu: İl Genel Meclisi sonuçlarına baktığımız zaman, Cumhur İttifâkı %40 bile olamıyor. Bir de böyle bir realite var. Onu da özellikle vurgulamak lâzım.
Evet, sorularınız ve yorumlarınızla devam ediyoruz.
Serap Ustaoğlu: “Erdoğan’ın AKP içinde değişim gücü var mı?” Var tabiî, tek otorite o; ama değiştirmek yetmiyor. Ne oluyor meselâ? Parti yönetimini değiştiriyor. Değiştirdi, çok değiştirdi; bu seçimden önce de değiştirdi. Ya da kabineyi değiştiriyor; değiştirdi biliyorsunuz, seçimden hemen sonra değiştirdi. Şimdi de değiştireceği söyleniyor. Ama o değişiklikler gerçek bir değişim hâline gelmiyor. Ve burada tabiî şöyle bir sorun var: Erdoğan’ın karşısında değişmiş bir muhâlefet, değişmiş bir CHP var ve bu değişimle berâber güç kazanmış bir CHP var. Dolayısıyla Erdoğan bir şeyleri değiştirebilir; ama bu, AK Parti’nin değiştiği ve bir değişim yaşadığı anlamına gelmeyecek herhalde.
Eray Akbulut: “Bir sonraki seçimlere kadar Erdoğan bu aşağı doğru gidişâtı toparlayabilir mi? Sizce halkla kopan bağlar tekrar tâmir edilebilir mi?” Eray Bey, çok zor. Öncelikle ekonomi çok ciddî bir sorun. Ekonomiyi eğer bir şekilde düzeltme ihtimâli olursa –ki bu çok kısa vâdede mümkün gözükmüyor– bir ölçüde olabilir. Ama bir diğer husus ise, artık Erdoğan’ın kendisinin ve partisinin halkla ilişkilerinde çok ciddî sorunlar var. Bir de şunu da unutmamak lâzım: Belediyeler, özellikle büyükşehir belediyeleri bu ilişkilerde çok önemli bir yer tutuyordu. Şimdi büyükşehir belediyelerine baktığımız zaman, 12 büyükşehir kaldı AKP’nin. Bunlardan Hatay ve Kocaeli dışında hiçbirisi ülkenin batısında değil. Büyükşehirler ve şehir belediyeleri ve bâzı yerlerde ilçe belediyeleri çok önemli rant kaynakları. Buralardan meselâ diyelim ki iktidar yanlısı cemaatler, şahıslar, kurumlar çok ciddî bir şekilde istifâde edebiliyorlardı. Bu musluklar da kapandı. Bunu hiç yabana atmamak lâzım. Yani toparlamak çok zor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Cekan Dem: “Erdoğan’ın Kürtlere bakışı nasıl olur?” Seçim öncesi birileri dedi ki: “Yeni bir çözüm süreci olacak”, bir başkaları dedi ki: “Kandil’e kara harekâtı olacak”. İki seçenek de önünde. Ama baktığımız zaman, seçim haritasına baktığımız zaman, Erdoğan’ın durumu pek parlak değil. Güneydoğu’da çok ciddî bir şekilde geriledi. Meselâ Batman’da HÜDAPAR’ın bile gerisinde kaldı. Şırnak ve Bitlis’te kazandı, ama buralarda çok ciddî şâibe iddiaları var. Ağrı’yı ve Muş’u kaybetti. Büyükşehirlerdeki Kürtlerin oyu da büyük ölçüde CHP’ye gitti. Dolayısıyla Erdoğan’ın Kürtleri yeniden kazanması, yani kendi safına çekmesi zor. Ama Kürt hareketiyle birtakım ilişkilere girişebilir; o zaman da MHP ile ilişkisi sorunlu olur.
Kaya Erdoğan demiş ki: “Erdoğan bu saatten sonra değişmez, takiyeye devam eder”
Muharrem Palaz: “Erdoğan-Biden görüşmesi öncesinde görüşmenin daha iyi geçmesi için yumuşama veya demokratik adımlar atıyor görüntüsü veriyor olabilir mi?” Daha şu anda atılmış herhangi bir adım yok Muharrem Bey. Beklentiler var tabiî ki. Beklentiler nedir? Öncelikle Güneydoğu’da belediyelere kayyum atanmaması beklentisi var. Onun dışında Osman Kavala’nın, Gezi tutuklularının serbest bırakılması var. Ve tabiî ki Selahattin Demirtaş başta olmak üzere HDP’lilerin serbest bırakılması var. Bunları yapması hâlinde bir şeylerden bahsetmek mümkün olabilir; ama şu hâliyle bakıldığı zaman yumuşamaya işâret eden bir adım olmadı. Van’da bir şey oldu; ama Van’daki de aslında bir sertleşmeydi, daha ilk dakikadan. Halkın direnişi karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. Onu yumuşama olarak görmemek lâzım.
Çağrı Dönmez Demir: “AK Parti ile MHP arasında çok defa yaşanan karşılıklı örtülü mesajların Cumhur İttifâkı’nda somut bir çatırdamaya dönüşmesi mümkün mü?” Mümkün, ama çok hızlı bir şekilde olması iki tarafın da işine gelmez. Şimdi karşılıklı örtülü mesajlar var; özellikle Bahçeli’nin, “Türkiye Cumhuriyeti sandıkta kurulmadı” demesi ve Erdoğan’ın da hem kabine sonrası hem de dünkü grup toplantısında ısrarlı bir şekilde “sandık” demesi meselâ bunlardan birisiydi. Bu tür atışmalar olacaktır. Birisi sormuştu, evet, Muharrem Bey de bahsetmiş. Abdülkadir Selvi meselâ yazısında “yumuşamalar” dedi. MHP’den çok sert cevaplar geldi Abdülkadir Selvi’ye. Tabiî burada, “Gelinim sen anla” meselesi var. Aslında buradaki mesaj, MHP’lilerin Abdülkadir Selvi’ye saldırmalarının esas amacı, bu tür düşünen AK Partililere yönelik. Yani MHP çizgisi daha sertleşme istiyor; AKP içerisinde birileri yumuşama istiyor. Erdoğan şu anda her iki tarafı da idâre etmeye çalışıyor — benim gördüğüm o.
Kemal İstim demiş ki: “Oy desteği azaldıkça bürokrasiye daha fazla teslim olmuş bir Erdoğan olacak gibi geliyor. Sistem tartışmasına engel olarak CHP’nin olası zeytin dalını da en azından şimdilik reddetti.” Bürokrasiyi büyük ölçüde kendisi atamış olduğu için oraya bir teslimiyet meselesi olmaz. Ama buradaki mesele şu; ilk günden Erdoğan’ın danışmanı Mehmet Uçum ne dedi? “Milleti de çok abartmamak lâzım” anlamına gelen bir şeyler söyledi ve “Devlet” dedi. Milletin karşısına devleti çıkartmaya çalıştı. Devlet Bahçeli de onu yaptı. Erdoğan da ısrarla millet vurgusu yapıyor. Ama tercihini devletten yana yapar mı bakacağız. Yani devlet dediğimiz zaman, sertleşme olarak algılamak lâzım.
Bozkurt Somuncuoğlu: “Erdoğan’ın AKP Genel Başkanlığı’nı bırakmasını bekliyor musunuz?” Böyle bir ihtimal az da olsa var. Geçen Kürşad Oğuz bunu dillendirdi, AKP’li kaynaklarına atfen. Eğer CHP ile bir yakınlaşma olacaksa, Erdoğan belli ölçüde iktidârını muhâlefetle, CHP ile paylaşmaya doğru gidecekse, ilk yapması gereken tabiî ki AKP Genel Başkanlığı’nı bırakması. Hem AKP Genel Başkanı olup hem Cumhurbaşkanı olup hem de CHP ile meselâ yeni bir şeyleri araması mümkün olmaz. Ama şu aşamada böyle bir şeyin söz konusu olacağını düşünmüyorum.
Merve Türk: “20 senedir Kürtlere bakış açısını anlayamadınız mı? Seçim için çıkar ilişkisi sadece onunki” demiş. Eyvallah.
“Her gün bir açıklama geliyor, lâkin düzelen bir şey yok. Enflasyon düşecek mi? Seçim sonrası iyi gelişmeler olur mu?” Enflasyonu düşürmek istediklerini, ama çok zorlandıklarını görüyoruz. Herkes gibi biz de merakla bekliyoruz.
“Kürtlere saldıracak mı?” demiş Fatma İspir. Tabiî özellikle Kandil’e yönelik ya da Suriye’de YPG’ye yönelik birtakım yeni askerî harekâtların olma ihtimâli hep bir şekilde masada tutuluyor. Ama bu hâliyle, bu kadar güçsüzleşmiş hâliyle bunları yapabilir mi çok emin değilim.
Ali Özgür: “Erdoğan ilk kez bu kadar karanlıkta kaldı. Ne yöne gideceğini küçük hamlelerle el yordamıyla bulmayı deneyecek. Van, Ordu vs. bunun göstergesi” demiş. Evet, şu hâliyle bakıldığı zaman çok sert adımlar atmasını kısa vâdede beklememek lâzım. Birazcık durumu yoklayacak, muhâlefete bakacak ve kendisine bakacak, partisine bakacak. Ama şu hâliyle bakıldığı zaman, Cumhur İttifâkı’nın Türkiye’de iktidârı koruma imkânı kalmadı. Dolayısıyla ya yeni ortaklar bulacak… ki “Kimi bulacak, nasıl bulacak? Yeniden Refah’ı yanına çekecek mi, çekmek ister mi?” gibi birçok soru var. Şu hâliyle bakıldığı zamân, evet, Ali Özgür’ün dediği gibi karanlıkta.
Murat Salık: “Erdoğan’ın önündeki, daha doğrusu sağın önündeki seçenekler az ve zorlu. 31 Mart seçimleri yıllardır beslendikleri söylemleri bitirdi.” Evet, doğru. Birçok şey değişti. Meselâ “CHP’nin oyu %25’i aşmaz” söylemi bitti, onu gördük. “CHP sâdece sâhillerden oy alır” söylemi bitti. Adıyaman’da bile, Amasya’da belediyeler kazandı. Kırıkkale’yi, Kütahya’yı, Afyon’u kazandı. Dolayısıyla birçok şey târihe karıştı.
Michael Sicofield: “Erdoğan’ın kadrosu yok artık.” Evet, böyle bir sorun var. Erdoğan’ın çok güçlü bir ekibi yok. Meselâ son Bakanlar Kurulu, daha doğrusu Kabine çok güçlü falan dendi, daha teknokrat isimler dendi. Ama onları da sâhaya sürdü 31 Mart’ta, onlar da seçimin kaybedenleri oldular.
Zülküf Yipek: “Yeniden Refah Partisi AKP safına katılır mı bu saatten sonra?”. Yok, böyle bir şey olmaz. Bu kadar büyük bir fırsatı yakalamışken niye AKP safına katılsın ki? Yani böyle bir şey olmaz. Tam tersine kendi gücünü koruyup AKP’den yeni katılımları bekleyecek ve onları teşvik edecek.
Atalay Mete: “80’lerin ‘Emret Bakanım’ dizisine döndük. Sir Humphrey, Mehmet Uçum vs. karar veriyor.” Yani karar vermiyorlar, karar vermeye çalışıyorlar. Erdoğan’ın onların dediğini yapacağını gösteren bir işâret yok henüz.
Özgür: “Gelecek yeni bir iktidar, Erdoğan döneminin hesâbını Erdoğan’dan sorar mı?” Evet, bu çok konuşulan bir husus. Ne olur bu konu? Bir rövanşizm olur mu? Hesaplaşma olur mu? Bunların hepsi şu andan kestirilecek şeyler değil. Ama tabiî ki birtakım şeylerin hesaplaşması olmak zorunda. Aksi takdirde yeni bir dönemi başlatamazsınız.
Hasan Sel: “Bana kalırsa Erdoğan asla değişmez, değişiyormuş gibi yapar. Asıl olan karşı tarafın duruşu ve kararlı adımlarıdır. Asıl bakılması gereken yer, güç merkezi hâline gelen CHP yönetimidir.” Hasan Bey çok doğru söylemiş. Zâten burada dengeleri değiştiren en önemli husus bu. Gerçekten çok önemli bir durum. Artık güç merkezi CHP oldu. Zâten bunun sancısını yaşıyor Erdoğan. Bunun için arayışa giriyor ve burada kendi dik duruşundan çok fazla fedâkârlık etmeden, ferâgat etmeden bir şekilde CHP’yi bir yerlere getirmeye çalışacak bir ihtimal. Ama burada Hasan Bey’in de dediği gibi, önemli olan CHP’nin ne yapacağı.
Özkan Başat: “Tercihini ABD dönüşü mü netleştirecek?” O tabiî ki önemli olacak. Ama şunu da unutmamak lâzım; Biden’ın Amerikan yönetiminde kalacağının garantisi de yok. Dolayısıyla Biden’ın Trump’a karşı yeniden kazanması kesin olsaydı bu çok daha önemli olurdu. Tabiî ki bu gezinin önemi var; ama gezinin öncesinde ve sonrasındaki mesajlar, yapıp ettikleri gerçekten önemli olacak.
Serap Ustaoğlu: “Öyle bir yerdeler ki muhâlefete düşmeden ne Türkiye’nin ne AKP’nin olumlu yönde değişmesi mümkün değil.” Yani AKP’nin olumlu yönde değişmesi için muhâlefete düşmesi lâzım diyorsunuz Serap Hanım. Olabilir, ama muhâlefete düştüğü andan îtibâren de artık AKP iflâh olur mu açıkçası çok emin değilim.
Eyvah Necdet: “Kobani Dâvâsı karârının ertelenmesi hakkında görüşleriniz nedir?” Tam da budur; Erdoğan bir karâra varmadığı için böyle oluyor.
“Özgür Özel ne demiş biraz önce? Erdoğan’la yapacağı görüşmeyi; ‘Bu görüşme bir nezâket ziyâreti değil. Son seçimin birinci partisinin Genel Başkanı’nın, bir önceki seçimlerde Cumhurbaşkanı seçilmiş olan Sayın Erdoğan’la yapacağı görüşmedir.’ diye tanımlamış” İşte bu tam da muhâlefete bakmak meselesi. Özgür Özel orada demiş: “Birinci parti biziz. Ben birinci partinin lideriyim. O 11 ay önceki seçimin kazananı, ben de bu seçimin kazananıyım.” Bu duruş, en azından eşit bir duruş, önemli bir duruş. Bir de şunu düşünün: 2015 sonrasında Deniz Baykal’ın gitmesini düşünün. Deniz Baykal resmen orada Erdoğan’a bir can simidi atmıştı. Eline ne geçti? Meclis Başkanı olmayı bekliyordu, onu bile olamadı biliyorsunuz.
Asu Özden demiş ki: “Her seferinde süper soru bulup övgünüzü alacağım diye kafa patlatıyorum, sonra bir bakıyorum program bitmiş. Neyse, sizi çok sevdiğimi bilin yeter” demiş. Çok sağ olun Asu Hanım. Evet, ben de çok teşekkür ediyorum. Bulun süper bir soru, sizi de öveyim.
“Acaba uzaklaştırılan eski AKP’li yöneticiler devreye girerler mi?” Nasıl girecekler, ne yapacaklar? Meselâ Abdullah Gül geri mi dönecek? Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu partilerini kapatıp AKP’ye mi katılacaklar? Katılsalar ne olur? Böyle bir şey olmaz.
Özgür Bey demiş ki: “Özgür Özel’in Erdoğan’a yakınlaşmaya çalışmasını nasıl yorumluyorsunuz?” Demin Özgür Özel bunun cevâbını verdi. Bir yakınlaşma değil. Ülkenin en son seçimden birinci partisi çıkmış CHP’nin liderinin, ülkenin Cumhurbaşkanı’yla görüşmesi. Bunu bir yakınlaşma olarak değil, doğal bir şey olarak görmek lâzım.
Evet, demin de sorulmuştu: “Neden ertelendi Kobani Dâvâsı? Demirtaş neden serbest bırakılmıyor?” Erdoğan’ın karârı bekleniyor. Erdoğan bırakın derse bırakılacak, bırakmayın derse bırakılmayacak. O çok net. Mahkemenin siyâsetten bağımsız karar aldığını düşünen varsa, ona diyecek hiçbir şeyim yok.
Selahattin Ünlü: “CHP’nin AKP ile bir araya gelip Türkiye’yi normalleştirme ihtimâli sizce var mı Ruşen Bey?” 2015’te belki vardı, bu saatten sonra çok mümkün değil. Artık burada bir şekilde bir yan yana duruş falan olabilir; ama bu, Erdoğan’ın iktidârı terk etmesi için bir geçiş dönemi olabilir. 2015’te ülkenin koalisyon ihtiyâcı yerine getirilmiş olsaydı, AKP ile CHP meselâ o târihte bir koalisyon kurmuş olsaydı, başka bir şeyler olabilirdi. 10 yıl kaybettik. Şimdi CHP ile Erdoğan bir araya gelip neyi nasıl yapacaklar? CHP Erdoğan’a niye güvensin, nasıl güvensin?
Eski ve yabancı: “Biden’ın direktifleri ya da bâzılarına göre talepleri neler olabilir? Filistin’den göçmen bekliyor musunuz?” Filistin’den göçmen olayı şu anda gündemde değil. Umarım olmaz, umarım kendi topraklarında kalırlar. Ama böyle bir şey olursa Türkiye herhalde Filistin’den de göçmen alır. Biden’ın direktifleri nedir? En son İsveç olayı oldu. Şimdi nedir bilmiyorum. Çok fazla sorun çıkartmamasını ister herhalde. Yani çok demokrasiyi falan önemsediğini sanmıyorum.
John Melton’ın katkılarına çok teşekkürler. “2019 seçimleri sonrası ‘Türkiye İttifâkı’, Biden seçildikten sonra da reform söylemi vardı. Hiçbiri hayâta geçmedi. Bu neden geçsin?” demiş. Evet, yani olmadı. Bundan sonra olur mu? Erdoğan mümkün olduğu kadar ülkede normalleşmeyi yapmamaya çalışacak, bunu biliyoruz. Şu âna kadar bunu becerdi. Ama bundan sonra becerebilir mi? Becermeye çalışacaktır yine. Demokrasiye ve hukuk devletine dönmeyi istemiyor, bunu biliyoruz. Ama dönmeye mecbur olabilir. Bu seçim sonuçları bu mecbûriyeti gösterdi. Ona rağmen, buna direnmeye çalışması hâlinde kaybı daha da büyür ve çok kişinin de bu partiden uzaklaşacaklarını düşünüyorum.
“Erdoğan çekilmek, bırakmak şöyle dursun; ne pahasına olursa olsun son nefesine kadar Cumhurbaşkanı olarak kalmak isteyecektir.” Doğru, ben de öyle düşünüyorum; ama kalamayacak. Yani bu sâdece onun istemesiyle olabilecek bir şey değil.
Zeynel Sever: “Erdoğan’ı konuşmaya zamânım yok. Erdoğan yok hükmündedir, bitmiş bir olaydır, değil mi?” Hayır, değil. AKP yok hükmünde. Partisi yok. Erdoğan dün partisine övgüler düzdü, ama yoktu. Yani baktığınızda orada, izleyenler görmüştür, Isparta’dan gelen birileri dışında doğru dürüst kimse de yoktu. Milletvekillerinin suratlarından düşen bin parçaydı. Ama Erdoğan hâlâ var. Zâten bir Erdoğan var. Bunu da Erdoğan yaptı. Yani bunu da Erdoğan yarattı.
Doruk Samuray: “Yumuşaması, kaybettiğinin kabûlü anlamına gelmez mi?” Tabiî ki öyle olur.
“2019 seçimlerinden sonra da benzer şeyler bekleniyordu, ama kayyum ile güç gösterisi yaptı.” Şimdi yapamıyor. Yine kayyumla bir güç gösterisi yapmak isteyecektir; ama yapamıyor. Yani yapmayacağı anlamına gelmiyor; ama gücü yok.
“Seçimden önce siyâsete bakış açın neydi, şimdi ne?” Bunu sormuşuz sizlere. Vallahi ben siyâsetle yatıp siyâsetle kalkıyorum; ama son seçimlerden sonra ilgi bayağı bir düşmüştü. Büyük bir yorgunluk vardı. Ama şimdi, seçim öncesinde CHP’deki değişimden sonra tabiî ki özellikle siyâset Türkiye’nin yine tam gündeminde.
Orkun demiş ki: “Erdoğan ve âilesine bugüne kadar tüm yapılan yolsuzluklardan ve hukuksuzluklardan dolayı dokunulmazlık verilse ülke daha rahatlamaz mı? Bu durum yeni anayasa dâhil birçok kapıyı açmaz mı?” Orkun Bey, bunları konuşmak için henüz çok erken. Ama bir şekilde eğer iktidârı kaybetme ihtimâli, yani iktidardan düşme ihtimâli olursa, herhalde Türkiye’nin gündeminde bunlar daha fazla yer edecektir.
Doğan Özkan: “Güvenlik bütçesinin şişirilmesi yüzünden seçim kaybedildi. Ders alarak sosyal politikalara ağırlık vermez mi?” Sosyal politikalara tabiî ki ağırlık vermek ister; ama sosyal politikalarda belediyelerin rolü çoktu, artık belediyelerde eski gücü de yok ve para da yok yani, onu da söyleyelim. Ne dedi Bakan? “Asgarî ücrete Temmuz zammı yok, emeklilere seyyânen zam yok.” Yok yani, istese de veremiyor.
“Yavuz Ağıralioğlu için yorumunuz nedir?” Bir şeyler bekledi, beklediğini bulamadı. CHP’nin bu büyük başarısı, Yavuz Ağıralioğlu’nun sonbaharda kurmayı düşündüğü parti konusunda herhalde birazcık ağzının tadını bozmuştur. İYİ Parti’nin tek başına yaşadığı durum tabiî ki onun için önemli. Ama Ağıralioğlu, yine güçlü bir Cumhur İttifâkı, Erdoğan ve MHP olacak, muhâlefette çok büyük bir hayal kırıklığı iyice derinleşecek diye bekliyordu, o olmuyor.
Nihat Bekler: “Demirtaş ve Kavala bırakılırsa Erdoğan MHP ile ilişkileri koruyabilir mi?” Tek başına bu yüzden MHP ile ilişkileri bozulmaz. Ama bu bir şeyin, yeni bir dönemin adımları ise o zaman o ilişkiler korunamaz.
Hayri Demirkaya: “CHP şimdiye kadarki başarılı belediyeciliği sıkı bir şekilde ve geliştirerek devam ettirmelidir. Kesinlikle gelecek seçimlerde siler süpürür. Aman ha dikkat!” demiş. Eyvallah.
Mavi Kedi: “Sizce erken seçime gider miyiz?” Bu çok soruluyor ve daha da sorulacak. Ben beklemiyorum böyle bir şeyi. Muhâlefet dile getirmiyor. Erdoğan zâten söylemiyor, “Dört yıl daha buradayız” diyor.
“Değişseler de güven bitti” demiş Mavi Kedi. Evet, artık AKP değişmek için çok geç kaldı. Burası bir gerçek.
Bakalım… Aslında genellikle benzer sorular var; MHP ile ilişkinin ne olacağı meselesi, CHP ile ilişkinin ne olacağı meselesi tabiî ki. Yeniden Refah meselesini konuştuk.
“Erdoğan pragmatik bir liderdir. Bu yüzden dün farklı, bugün farklı davranabilir. Demokratik bir adım atmasını veya yumuşamasını talep etmek, dile getirmek muhâlefeti acziyet içinde göstermez mi?” Göstermez; çünkü normalleşme muhâlefetin zâten kendi politikası. Bunları dile getirecek. Yani Can Atalay’ın çıkmasını istemek kadar doğal ve muhâlefetin yapması gereken bir olay düşünülemez meselâ. Bunu dile getirecek. Osman Kavala’yı dile getirecek. Erdoğan da kazâra bunları yaparsa da, o zaman, “İyi yaptınız” diyecek. Yani burada çok da fazla sorun yok. Erdoğan’ı normalleşmeye çağırmak ayıp bir şey değil, yani onu söylemeye çalışıyorum. Esas Erdoğan’ı daha sertleşmeye, totaliterleşmeye çağırmak ayıp bir şey ve bunu yapanlar var. Bunu yapanların büyük bir kısmı da ilginç bir şekilde İslâmî hareket kökenli insanlar değil; Erdoğan gemisine yıllar sonra binmiş insanlar.
Kayıp bir denizci sormuş: “Anayasa değişikliği ve Başkanlık Sistemi’nden vazgeçiş ile ölene kadar koltuğunu koruyacak yollar bulamaz mı?” Bulamaz. Artık öyle anayasayı değiştirmek vs. bunlar olamaz.
Unat: “Ne gibi gelişmeler AK Parti tabanındaki çözülmeyi hızlandırabilir?” Evet, bu çok önemli bir soru. Bir kere ekonominin dikiş tutmadığı görülürse, şu ıstakoz olayı gibi skandalların peş peşe gelmesi durumunda –bunlar çöküşü, çürümeyi gösteren somut olaylar–, bir de birtakım kilit isimlerin istifâ etmesi, ayrılması hâlinde. Bu şu âna kadar olmadı. Şu âna kadar biliyorsunuz kimse görevinden istifâ etmedi, affını ricâ etti falan. Ama bu yeni dönemde birileri artık istifa edebilir. O tür gelişmeler çözülmeyi hızlandırır. Meselâ, diyelim ki bir grup milletvekilinin, sayılarının kaç olduğu önemli değil, ama diyelim ki 4-5 milletvekili ayrılıp, meselâ Yeniden Refah Partisi’ne geçerse bayağı bir olay olur. Hattâ diyelim ki bir iki tânesi CHP’ye geçerse kıyâmet kopar.
Kemal Korkankorkmaz: “İYİ Parti genel başkanlık seçimleri nasıl geçer?” İnanın, yani bir yandan merak ediyorum tabiî de, çok da hakîkaten merak etmiyorum. Sonuçta Müsâvat Bey kazanırsa, Meral Akşener devam ediyor olacak. Koray Aydın ya da Tolga Akalın kazanırsa da Meral Akşener kaybetmiş olacak ve Mansur Yavaş herhalde İYİ Parti’de daha güçlü bir aktör olacak. Kendisi CHP’de, ama aynı zamanda orada. Ama sonuç olarak İYİ Parti’nin bundan sonra çok fazla bir geleceği olduğu kanısında değilim.
“CHP’nin genel seçime giderken merkez sağa mı yoksa sosyal demokratlığa mı ağırlık vereceğini düşünüyorsunuz?” Hepsini birden yapıyorlar. Böyle yeni bir tür sol popülizm var biraz. Ama sağdaki insanları da ürkütmemeye çalışıyorlar. Bu anlamda özellikle Ekrem İmamoğlu’nun söylemleri çok daha dikkat çekici. Hem Kürtlere hem muhâfazakârlara sempatik.
Köylü demiş ki: “Öyle CHP rüzgârı diye bir şey yok. Halkın, ‘CHP güzel, oy vermeye değer parti’ modu falan hiç yok. Tamâmen insanların tepkisi. Bunları hesâba katmadan iddialı konuşmak yine şoka uğratır.” Öyle olsun Köylü Bey. Neyse, bilemiyorum, belki de bey değildir. Bu işler böyle olur. AK Parti’ye oy verdikleri zaman da AK Parti’ye oy verme modları yoktu ilk kurulduğu zaman. Bunlar böyle olur. Ama bir şey var, bir rüzgâr var. Şu anda o rüzgârı CHP’de gören insanlar var. Bu illâki böyle olacak diye bir şey olamaz.
Fatih Gökkan Vayvaylı: “CHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi cumhurbaşkanı adayında birleşebilir mi?” Yani CHP’nin böyle bir ihtiyaç duyacağını sanmıyorum. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu olacak. İYİ Parti ve Zafer Partisi onu destekler mi bilmiyorum. Ama niye böyle bir şeye girsin ki? Hiçbir böyle bir ihtiyâcı yok bence. Bugünden bakıldığında tabiî…
Asil Arslan: “Yıllarca bu iktidârı paylaşılan pasta bir arada tuttu. Şu an pasta bitti, zâten bağlılıklarının nedeni olan şey ortadan kalkınca da dağıldılar. Olan bu.” Eh, tam değil; ama büyük ölçüde böyle. Ama hâlâ pasta var. Pasta azaldı, küçüldü ve o küçük kalanın paylaşımı meselesi var. Buradan daha fazla pay alamayacağını düşünenler herhalde uzaklaşacaklardır.
Evet, başka neler var? Bakalım, yavaş yavaş toparlayalım.
“Özel üniversitelerde düzensiz maaş meselesine devletin bakış açısı nedir?” Merve Türk. Vallahi bunlar çok şey, özel yani. Çok ayrıntı bir soru, bilgim yok.
Evet, hemen hemen her şeyi konuşmuşuz diye görüyorum, atladığım bir şey yok. Abdülkadir Selvi meselesini de konuştuk, evet. Şu hâliyle bakıldığı zaman, Erdoğan’ın daha bir müddet çok büyük hamleler yapmadan devam etmeye çalışacağını düşünüyorum. Ama bir yerden sonra tıkanacaktır ve bir yola gitmeye karar verecektir.
Burak Barbaros: “Sizce muhâlefet Parlamenter Sistem’e dönüşü mü hedeflemeli, yoksa mevcut sistemi düzeltmeyi mi?” Geçen sefer Altılı Masa, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem dedi; ağaca çıktı. Şu hâliyle, öncelikle iktidârı almayı hedeflemeleri gerekiyor. Ondan sonrasına bakarlar. Yani Parlamenter Sistem hedefiyle cumhurbaşkanlığı seçimine girmenin abes olduğu ortaya çıktı bence.
Evet, hepinize çok teşekkür ediyorum. Yine güzel bir yayın oldu. Bu soru önümüzde duruyor, daha da duracak ve birtakım hamleleri hep bu soru ışığında anlamaya, yorumlamaya çalışacağız. Yarın da “Haftaya Bakış”ta Kadri Gürsel ve Kemal Can’la ağırlıklı olarak yine bu konuyu konuşacağız. “Erdoğan ne yapmak istiyor, ne yapabilir?” konusunu konuşmaya çalışacağız. Hepinize çok teşekkürler. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.