Ruşen Çakır konukları Onur Altındağ, Aytuğ Şaşmaz ve Deniz Cem Önduygu ile CHP’nin hangi partilerden nasıl oy aldığını, 47 yıllık bir aranın ardından ilk kez seçimlerden nasıl birinci parti olarak çıktığını, AKP-MHP’den CHP’ye yerel seçimlerde ne kadar oy geçişi olduğunu, CHP’ye oy geçişi nasıl mümkün olduğunu değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Bu akşam üç genç araştırmacıyla bir araştırmalarını, ortak ürünlerini konuşacağız. Pazar günü Medyascope’ta yayınladık. “CHP’yi Birinci Parti Yapan Oy Geçişleri: Nereden, Ne Kadar, Nasıl?” başlıklı bir yazı kaleme aldılar. Yazı diyorum, ama bayağı bir araştırma söz konusu. Dört kişi bunu kaleme aldı. İkisi Amerika Birleşik Devletleri’nde öğretim üyesi, ikisi Türkiye’de yaşıyor. Onur Altındağ ve Aytuğ Şaşmaz ABD’de, Deniz Cem Önduygu Türkiye’de. Amaç Herdağdelen de Türkiye’de. Ancak Amaç yolculukta olduğu için yayına katılamıyor. Biz Onur, Aytuğ ve Deniz Cem’le konuşacağız. Arkadaşlar, merhaba.
Onur Altındağ: Merhaba.
Aytuğ Şaşmaz: Merhaba.
Deniz Cem Özduygu: Merhabalar.
Yazınız bayağı bir ilgi gördü. Hattâ beni başka haber kanallarından arayıp sizin numaralarınızı da istediler. Genellikle şöyle bir şey oluyor biliyorsunuz, Erdoğan’ın söylemi de şu: Yani CHP birinci parti olabilir –öyle demiyorlar zâten de–, “Biz kaybettik ama CHP kazanmadı” diyorlar. Böyle bir yaklaşım var, egemen yaklaşım. CHP de açıkçası kendisinin kazandığını, nasıl kazandığını anlatmakta zorlanıyor ya da çok uğraşmıyor diyelim. Şu âna kadar yapılan analizlerde genellikle “AKP seçmeni ve MHP seçmeni, Cumhur İttifâkı seçmeni sandığa gitmemiştir” ya da “AKP’den vazgeçenler Yeniden Refah Partisi’ne oy vermiştir” gibi bir yaklaşım daha fazla öne çıkıyor. Ama siz bu araştırmada, kaleme aldığınız çalışmada bayağı sayıda oyun CHP’ye Cumhur İttifâkı’ndan geçtiğini anlatıyorsunuz. Şimdi bunu siz üçünüzle biraz deşelim. Ancak önce olayın bir teknik yönüyle başlayalım istiyorum, Deniz Cem Önduygu’yla. Bunun bilgi tasarımını yaptın Deniz sen. Cem mi, Deniz Cem mi diyeyim? Hangisini tercih ettiğini bilmiyorum.
Deniz Cem Önduygu: İkisi de olur, fark etmez.
Tam olarak burada ne yapmaya çalıştınız? Çünkü sizin tablolarınıza baktığımda, açıkçası ben çok zorlandım. Ben o klasik haritalara alışığım. Hani değişik renkler, her partinin bir rengi var falan. Ona bakınca çok daha kolay anlıyorum, ama bunun yetmediğini düşünüyorsunuz herhalde. Burada neyi öne çıkartmaya, yani kaba tâbiriyle neyi didiklemeye çalıştınız ve bunu nasıl yaptınız?
Deniz Cem Önduygu: Şöyle, aslında güzel söylediniz, o renklendirilmiş haritalar başlangıç için iyi. Kim kazandı onu görmek için gayet iş görüyor. Fakat biraz bunun ötesinde düşünmeye başladığımız zaman, bir şeyler sormaya başladığımız zaman yetersiz olmaya başladığını düşünüyoruz bunların. Meselâ o örnekte, iki ana sebebi var: bir, o illerde ya da ilçelerde yaşayan insan sayısını orada görmüyoruz. Yani coğrâfî olarak çok büyük olan bir il, seçmen sayısı azsa çok dengesiz bir görüntü vermeye başlıyor. Kocaman bir bölge, tek bir parti gibi görünüyor; ama aslında orada az insan yaşıyor. İkinci problem ise, sâdece kazanan partiyi görüyoruz, orada yaşayan diğer insanları göz ardı etmiş oluyoruz. Örneğin, belki %52 ile kazandığı yerde %48’i hiç görmemiş oluyoruz, o insanların tercihlerini vs.. O yüzden başka yöntemler düşünüyoruz görselleştirirken ve o sebeplerle bahsettiğiniz yere geldik. Hem orada yaşayan insan sayılarını, seçmen sayılarını gösteren şekilde boyutlandırdık grafiklerimizi hem de dağılımı verdik. Sâdece kazanan partinin değil diğer oyların da dağılımını verdik. Bunun daha serinkanlı bir manzara ortaya koyduğunu düşünüyoruz. Çünkü nasıl görselleştirdiğiniz, aslında o konu hakkında nasıl düşüneceğinizi de belirliyor. Sâdece tek renge boyanmış iller gördüğünüz zaman, daha böyle mutlakçı bir manzara ortaya çıkıyor. “Buraları kazandık” ya da “Buralar bizim değil” gibi bir siz-biz şeyi güçleniyor. Bizim gösterimimizde biraz daha gerçekçi bir tavır var. İki taraf için de aslında bir şeyler söylüyor. Bir taraftan büyükşehirlerde CHP’nin ne kadar başarılı olduğunu görüyoruz bu yöntemle; çünkü büyükşehirleri daha büyük görüyoruz orantılı olarak. Bunun dışında da diğer partileri de göz ardı etmemiş oluyoruz. CHP’nin kazandığı yerlerde aslında diğer partilerden ne kadar çok fazla sayıda insanların olduğunu da görmüş oluyoruz. Böylece biraz daha az mutlakçı, biraz daha çoğulcu düşünüyoruz belki. Bu tür avantajları var bu yöntemlerin.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Burada, bütün bu grafiklerin altında “Çilek Ağacı” diye bir imzâ var. Bu nedir? Sizin bir faaliyetiniz mi, nedir?
Deniz Cem Önduygu: “Çilek Ağacı” şöyle bir şey aslında, yani birkaç arkadaş olarak kurduğumuz bir kolektif. Hepimizin aslında başka işleri var. Örneğin ben bilgi tasarımcısıyım. Birlikte kurduğumuz arkadaşlarımız Eser Aygün ve Amaç Herdağdelen bilgisayar bilimci. Onur iktisatçı. Aytuğ siyâsetbilimci. Aslında ortak ilgi alanlarımız dâhilinde boş zamâanlarımızda toplanıp birtakım veri temelli analizler ve görselleştirmeler yaptığımız bir kolektif.
Eyvallah. Çok iyi işler çıkartıyorsunuz. Şimdiden tekrar tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum. Onur, seninle devam edelim. Sen ABD’de ekonomi alanında öğretim üyesisin. Doçentsin galibA, bizdeki doçente denk geliyor.
Onur Altındağ: Evet.
Bu ekolojik çıkarım yöntemi çalışmasında daha çok senin katkın olduğunu öğrendim. Bu ekolojik çıkarım nedir? Diyorsunuz ki yazıda: “Ekolojik çıkarım yöntemini kullanarak 2023 seçimleriyle 2024 seçimlerini karşılaştırdığımızda 1,5 milyon seçmenin AKP-MHP blokundan CHP’ye geçtiğini buluyoruz”. Bu, sıradan bir cümle gibi; ama çok önemli bir cümle. Yani AKP-MHP blokundan CHP’ye 1,5 milyon oy kaydığını söylüyorsunuz. Herhalde Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu böyle duysa asla kabul etmeyecektir. Nedir ekolojik çıkarım? Bunu nasıl yaptınız, nasıl saptadınız? Biraz anlayacağımız bir dilde anlatırsan.
Onur Altındağ: İnşallah. Şimdi sizin bıraktığınız yerden başlayayım isterseniz. Yani bu bizim normalde televizyonlarda gördüğümüz haritalar, partilerin hangi yerel bölgelerde ne kadar oy aldığını gösteriyor, yani kimin kazandığını görebiliyoruz o haritalardan. Bizim yaptığımız şey onun bir adım ötesine geçmeye çalışıyor. O da şu: Yani CHP’nin kazandığını biliyoruz, CHP’nin oy oranında büyük bir artış oldu, ama bu oy oranındaki artış nereden geliyor? Bunun birkaç tâne senaryosu var. Belki insanlar seçime katılmadı, o nedenle CHP’nin oyları artmış olabilir. Başka partilerden CHP’ye oy geçişi olmuş olabilir vs.. Şimdi, normalde kullandığımız o standart haritalar bunu göstermiyor bize, bunu anlatmıyor yani. Bunu görebilmek için bir yöntem bulmak gerekiyor. Yani geçen seçimle karşılaştırmak gerekiyor. Bunu yaparken de biz “ekolojik çıkarım” diye bir yöntem kullanıyoruz. Bu, sosyal bilimlerde, siyâset biliminde, sosyolojide falan sıklıkla kullanılan bir istatistikî yöntem. Burada problem şu: Her insanın geçen seçimde hangi partiye oy verdiğini ve bu seçimde oy tercihini nasıl değiştirdiğini bireysel olarak bilmiyoruz. Çünkü bizim her insandan, her seçmenden böyle bir datayı, veriyi toplama imkânımız yok. Ama çok küçük yerel düzeyde; yani mahalleler, ilçeler düzeyinde oyların nasıl değiştiğini görebiliyoruz. Ve bu değişimlere bakarak, yani yerel bölgelerdeki, kümelerdeki değişimlere bakarak bireysel oyların nasıl değişmiş olabileceğini tahmin ediyoruz. Yani bu bir tahmin. O nedenle elimizdeki veriyle kesin olarak bir şey söylememiz mümkün değil. Ama bu tahmin yöntemi bambaşka seçimlerde, yani Gary King diye Harvard’da bir siyâset bilimi istatistik profesörü var, onun geliştirdiği bir yöntem. Bu, bireysel datayla da aslında biraz doğrulanmış bir yöntem. Yani gerçekten de iyi çalıştığını görüyoruz ve bir sürü farklı seçim bağlamında bunun iyi çalıştığını görüyoruz. Biz bunu 2011’den beri yapıyoruz. Tabiî ki bu bir tahmin olduğu için, bu tahmini sâdece tek bir analizle ortaya koymak çok anlamlı değil. Hiçbir araştırmacı bunu yapmak istemez. Biz buna ek olarak tabiî ki haritalarla, bu saçılım grafikleriyle ve mümkünse güvendiğimiz, bildiğimiz insanların yaptığı bireysel dataları da kullanarak, meselâ bâzen KONDA’nın, bâzen diğer şirketlerin, exit poll dediğimiz, yani seçimden sonra insanlara sorduğu sorulara da bakıp, bizim yaptığımız tahminler bu başka ek analizlerle örtüşüyor mu buna da bakıp, yani biraz kanaat ve birazcık hani hem bilim hem de birazcık da farklı şeyleri destekleyici analizlerle bir yapı, bir analiz ortaya çıkıyor. O analiz de bir tahmin veriyor.
Burada bir şey sorabilir miyim? Pardon. Şimdi, Türkiye büyük bir ülke, milyonlarca seçmen var ve seçim daha yeni yapıldı. Sen mahalle bazında da gidip bakmaktan filan bahsediyorsun. Bunu bu kadar hızlı bir şekilde yapabilmek nasıl mümkün oluyor? Dataya ulaşmanız, rakamlara ulaşmanız, o rakamları bir şekilde işlemeniz gerekiyor herhalde, değil mi?
Onur Altındağ: Evet.
Yani böyle herhangi bir yeri alıp sâdece oraya bakarak yaptığınız bir şey değil. Anladığım kadarıyla bütün rakamları bir işleme tâbi tutuyorsunuz ve bunu hızlı bir şekilde yapıyorsunuz.
Onur Altındağ: Evet. Şimdi, bunu yaparken… tabiî o yüzden bizim ekip böyle bayağı tam bir yelpâze yani. Bence çok uyumlu çalışıyor o yüzden birbiriyle. Meselâ, Amaç girip medya kuruluşlarından ilçe bazında, mahalle bazında veriyi çekebiliyor internetten. İlk başta onu kullanıyoruz. Sonrasında tabiî ki partilerin kendi elindeki veriler oluyor, yani hem ilçe bazında hem mahalle bazında. YSK bir noktada yayınlıyor onları falan. Sonradan değişiyor, ama çok da değişmiyor aslında. Aslında Türkiye’de medya kuruluşlarının yayınladığı veriler, ilçe bazındaki veriler genelde YSK’nınkiyle örtüşüyor en nihâyetinde ve bizim yaptığımız analizlerde ilk başta çıkan sonuçların çok değiştiğini görmedik. Ama mutlaka, bir ay sonra, bir buçuk ay sonra tekrar bir bakmış oluyoruz; yani yazdığımız şey mantıklı mı değil mi, herhangi bir hatâ oldu mu diye.
Peki, Aytuğ, seninle devam edelim. Şimdi burada başta da söyledik, bilmeyenler için söyleyelim, sen de Philadelphia’da hocalık yapıyorsun, siyâset bilimi yardımcı doçenti olarak. Şimdi senin esas alanın CHP. Daha önce de Medyascope’a seni konuk ettik, yazılarını da yayınladık. Bu gerçekten CHP için târihî bir seçim oldu. Yani 1977’de Bülent Ecevit liderliğindeki CHP’nin birinci parti olmasından beri, arada 1989’daki yerel seçimde Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin birinciliği var, ama o ayrı bir olay. CHP adıyla yıllar sonra birinci oldu. Bir diğer husus ise, Adalet ve Kalkınma Partisi 22 yılda ilk kez bir seçimde birinci olamadı. Bu anlamıyla başlı başına târihî bir olay. Ve buradaki mesele, bu kadar şaşırtıcı olduğu için insanlar bunu bir tesâdüf gibi algılama eğiliminde sanki. Şimdi, burada diğer arkadaşlarla yaptığınız çalışmada bu oyların gerçekten bir yerlerden geldiğini, yani sâdece sandığa gitmeyen AKP’lilerin olmadığını görüyorsunuz. Peki ne oldu da CHP 10-11 ay içerisinde, o kadar büyük bir yıkımın ardından bunu yapabildi? Meselâ en önemli sorulardan birisi bu. Rakamlar bunu söylemiyor herhalde de. Siyâset bilimi açısından baktığımız zaman neler çıkıyor karşına?
Aytuğ Şaşmaz: Biz bu analizleri yaparken şunu belirtmek lâzım: Belediye başkanlığı seçimlerini değil, yerel meclis seçim sonuçlarını kullandık. Çünkü belediye başkanlığı seçimleri belediye başkanının popülaritesinden, o ilçedeki tanınırlığından ya da ildeki tanınırlığından çok etkileniyor olabilir. Ama yerel meclislerde, yani büyükşehir belediyelerinde, büyükşehir statülü illerde, ilçe belediye meclisleri için; büyükşehir statüsüz illerde de il genel meclisleri için kullanılan oyları bir araya getirerek baktık. Çünkü tüm Türkiye’nin oy kullandığı tek seçimlerdi bunlar, yerel seçimler içinde. Onlarda da CHP birinci parti. Yani söylediğiniz çok doğru, gerçekten CHP için ortada büyük bir başarı var. CHP neredeyse %35 oy almış yerel meclis seçimlerinin toplamlarına baktığımızda tüm Türkiye genelinde. AK Parti de %32’yi biraz geçmiş. Yani CHP için ortada gerçekten büyük bir başarı var. Tabiî ki seçmenlerin bâzıları, belediye başkanlığında kime oy vermeye karar verdilerse, meclislerde de ona oy veriyorlar. Bunun tabiî ki bir etkisi var, ama ortada büyük bir başarı olduğu gerçeğini değiştirmiyor bu. Biz buna birazcık daha veri temelli açılardan da bakmak istedik bu çalışmayı yaparken. Bence gördüğümüz birkaç tâne örüntü var, bâzı eğilimler var. Birincisi, CHP’nin büyükşehir statülü illerde kazancı ya da AK Parti-MHP blokunun büyükşehir statülü illerde oy kaybı çok büyük olmuş. Bu büyükşehirlerle büyükşehir olmayan illerin Türkiye’de ayrışma süreci, siyâseten ayrışma süreci devam ediyor gibi gözüküyor. Bunu bâzı yayınlarda siz de belirtiyordunuz zâten. 8 ilde –bunu Amaç görmüştü datada– büyükşehir statülü 8 ilde AK Parti-MHP bloku kayıtlı seçmenin %20’sinden fazlasının oyunu kaybetmiş. Yani kendi aldığı oy meselâ %60’sa bir önceki seçimde, %40’a düşmüş. Yani kayıtlı seçmenin %20’sinden fazlasının oyunu kaybetmek demek, Samsun gibi, Gaziantep gibi yerlerde gerçekten çok büyük bir kayıp AKP-MHP açısından. İkincisi de, CHP’nin özellikle büyükşehirlerde böyle karizmatik, iş bilir, yönetme becerisine sâhip olduğu açık olan, buna seçmenleri iknâ etmesi kolay olan adayları göstermesinin büyük bir etki yarattığını düşünüyoruz. Yani kamuoyunda seçimden sonra, Üsküdar’da Sinem Dedetaş, veya Bakırköy Belediye Başkanı ya da Maltepe Belediye Başkanı seçilen hanımlar, kadınlar, onlar ön plana çıktılar. Ama birçok yerde de böyle bir yönetme becerisi imajı veren, o ilçeyi, o ili, o büyükşehri yönetebileceğini kolaylıkla gösterebilecek adayların CHP tarafından aday gösterilmesinin önemli rol oynadığını düşünüyoruz.
Şimdi tekrar sana geleceğiz. Tekrar baştan başlayalım. Deniz Cem, şunu sormak istiyorum. Daha önce de başka seçimleri çalıştınız, berâber yaptınız ya da ayrı ayrı yaptınız. Bu seçimin bilgi tasarımı anlamında farkı var mıydı, yoksa bütün seçimler birbirinin aynı mıdır?
Deniz Cem Önduygu: İlginç bir soru, hiç düşünmemiştim bunun üzerine. Ama bu seçimde ilk defa yaptığımız şeyler oldu; yani yöntem olarak, bilgi tasarımı yöntemi olarak. Bu ilk konuştuğumuzda bahsettiğim yöntemi ilk defa uyguladık; yani direkt kazananın rengine boyamak yerine, seçmen sayısı ve dağılımını gösterme yöntemini ilk defa uyguladık. Bunun dışında, meselâ bu seçimde bir anketimiz vardı ek olarak, Aytuğ sâyesinde. Aytuğ’un arkadaşıyla yaptığı bir anket vardı, onu dâhil ettik araştırmamıza. Ve böylece aslında diğer analizlerin çıktılarını biraz doğruladı da bu anket. Biraz daha emin konuşabildik o sâyede. Ve onun görselleştirmesi de ilginç problemler yarattı. O da ilginç bir konuydu. Başka diğer seçimlerden farkı… Ha, şu ilginçti aslında bizim için: Önceki seçimlerde –bunlara tabiî referandumlar da dâhil, yerel seçimler de dâhil, bir sürü farklı yapıda seçimi analiz ettik– ya tek tek partiler oluyordu ya ittifaklar oluyordu. Bu sefer orası biraz karışıktı. Çünkü 2023’teki genel seçimle 2024’teki yerel seçimi karşılaştırdık. Ve örneğin AKP ve MHP, ikisinde de blok olarak davrandı. Yerel seçimlerde de öyle yaptılar, birinin aday çıkardığı yerde diğeri çıkarmadı vs.. O yüzden onları ayıramadık meselâ, AKP ve MHP’yi blok olarak analiz etmek zorunda kaldık. CHP ve İYİ Parti’de farklı bir durum vardı. Onlar geçen seçimde birlikteydi, bu seçimde ayrılardı. O yüzden onları ayırmak zorunda kaldık. Bu tür, yani seçimler arasındaki kategorilerin farklılığı bizi bâzen zorladı, o konuda ilginç kararlar almak zorunda kaldık.
Onur, şunu sormak istiyorum. Sen daha çok ekonometri yapıyorsun; ekonomiyi herhalde içimizde en çok bilen sensin. Burada hep söylenen, meselâ ben yaptığım yayınlarda, seçilen CHP’li belediye başkanlarıyla yayın yaptım meselâ, üç şey söylüyorlar: “Bir” diyorlar, “CHP’deki değişim; iki: mevcut belediyelerin performansı; üç: ülkedeki ekonomik durum.” Yani başarının sırrını buna bağlıyorlar. Burada yaptığınız çalışmada, ekonominin gerçekten işâretlerini görebiliyor musunuz yaptığınız araştırmada? Meselâ gelir grubuna göre oy verme vs., büyükşehirler ve kırsal kesim birtakım şeyler söylüyordur; ama bu oy kayıplarında ya da oy değişimlerinde diyelim, ekonomi nasıl bir rol oynamış olabilir? Bir de şu var tabiî: 11 ay önce yapılan seçimde de ekonomi hiç parlak değildi. Hattâ seçimden sonra Mehmet Şimşek’le berâber bir şeylerin düzeleceği havası da bayağı bir yaratılmış olmasına rağmen yaşanan çok büyük bir kayıp var. Ekonomi ne kadar bunu açıklayabiliyor?
Onur Altındağ: Şimdi biz bu analizi yaparken, bizim odaklandığımız şey burada ekonomi değildi. Ben bu konuyla ilgili konuşmak istiyorum; ama biraz araştırmada değinmedik, çünkü çok spekülatif olacağını düşündük. Arada 10-11 ay fark olan iki seçimde niye bu kadar büyük değişim oldu ekonomi çok değişmediyse? Bunlardan birincisi şu bence: İnsanların beklentileri çok önemli.Sonuçta insanlar bilgiye hemen cevap vermiyorlar, hemen oy tercihlerini değiştirmiyorlar; bekliyorlar, bakıyorlar, işte, “Hükûmet söz verdiği şeyleri yapıyor mu? Enflasyon geçici miydi yoksa daha kalıcı mıydı?” vs.. O nedenle bir senelik, 11 aylık bir dönem, bu kadar yoğun ekonomik değişimlerin olduğu bir ülkede bence uzun sayılabilir. O nedenle bence ekonomi bir rol oynadı. İkincisi, bir de şunu söylemekte fayda var. Şimdi geçen dönemde bu konuyu Harvard’daki araştırmacılar ortaya çıkardı. İnsanlar neden enflasyonu sevmiyor, yani insanlar neden bu kadar enflasyondan hoşnut değiller? Şu nedenle: İnsanlar fiyat artışlarını, yani var olan enflasyonu birazcık hükûmetin beceriksizliğine bağlıyorlar. Yani bir ülkede fiyatlar sürekli artıyorsa ve diğer ülkelerde bu böyle olmuyorsa ve insanlar gerçekten de özellikle gıda –şimdi büyükşehirlerdeki sonuçlar bunları da destekliyor– gıda ve kira gibi bütçenin önemli kısımlarındaki artışları görünce, bunu birazcık yönetim beceriksizliğine bağlıyorlar yani. Genelde hükûmetler insanların hoşnutsuzluğunu gidermek için zam veriyorlar insanlara. Yani meselâ Türkiye’de de oldu: asgarî ücretteki artış, emeklilere zam, vs.. İnsanlar zam alıyorlar, ama aslında zam aldıkları zaman insanlar şöyle düşünüyor: “Ben zam alıyorum, çünkü bunu hak ediyorum” diye düşünüyor. Yani bunu hükûmetin bir politikası olarak görmüyorlar aslında, hak edilmiş bir şey olarak görüyorlar. Ama fiyat artışlarını, yani fiyat değişimlerini yönetimdeki beceriksizliğe bağlıyorlar. O nedenle de bu enflasyon dinamiğinin Türkiye’de bir şekilde seçim sonuçlarını etkilemeye başladığını düşünüyorum ben. Yani insanlar gerçekten de enflasyonun kalıcı olduğunu, çok da değişmeyeceğini düşünüyorlar. Bir de şunu da söylemekte fayda var: Enflasyon, fiyat artışını ölçen bir gösterge. Yani enflasyonun düşmesi, fiyatların düştüğü anlamına gelmiyor. Enflasyonun düşmesi, fiyat artışlarının düştüğü anlamına geliyor. İnsanlar hâlâ hayât pahalılığının arttığını görüyorlar yani enflasyon düşse bile. Etkisi de hemen hissedilmeyen bir şey. O nedenle bence bir şekilde bu ekonomik durum, enflasyon, belki bu seçim sonuçlarını etkiledi. Çünkü bakıyoruz biz, hani demin biraz Aytuğ bahsetti; bu geçişlerin büyük çoğunluğu büyükşehirlerde ve büyük ilçelerde, bu hayat pahalılığının, gıda fiyatlarının, kirâların çok değiştiği, hissedildiği yerlerde olmuş. Yani bir şekilde belki bunun da göstergesi.
Eyvallah. Aytuğ, seninle bitirelim. Ve yazıyı bitirdiniz, iki tâne soru var, o soruları sana sorayım. Yazıda cevâbını vermemişsiniz ama, CHP yeni imajını daha da kuvvetlendirecek hamleler yapabilecek mi? Erdoğan hem bu imajı bozmak hem de kendi partisini yenilemek için nasıl hamleler yapacak? Evet, yani bu sürdürülebilir bir başarı mı CHP için? Yani başarısını daha ileriye götürebilir mi? Meselâ %30’u aşmış bir CHP, %40’a ulaşma gibi bir yere gidebilir mi? AKP de meselâ, şu hâliyle bakıldığında %30’un altına bile düşme ihtimâli var… Hattâ düştüğünü düşünenler de var. İl genel meclisindeki bâzı oyların MHP oyları olduğunu varsayarak böyle hesaplar da yapılıyor biliyorsunuz. Gidişâtı birisi sürdürmek isteyecek, birisi de durdurmak isteyecek. Önümüzdeki dönemde ne bekliyorsun?
Aytuğ Şaşmaz: Yani bence Erdoğan’ın artık bundan sonra buradan çıkamayacağı, AK Parti’yi yenileyemeyeceği gibi analizler için bence çok erken. Yani 2023 seçiminde de gördük. Erdoğan çok başarılı bir kampanyacı, çok başarılı bir siyâsetçi. Kampanyanın gidişâtını, gündemin algılanma biçimlerini değiştirebilecek bir siyâsetçi. 2023 seçiminde de, yani çok da güvendiğimiz anket kuruluşlarından, “Karşısında saksı olsa seçilir” gibi, biraz böyle neredeyse kifâyetsiz denilebilecek açıklamalar da görüyorduk yani. Ama Erdoğan son 2-3 ayda hakîkaten kampanyanın gidişâtını değiştirdi. Birden güvenlik meselesine taşıdı konuyu. İşte böyle, CHP’yi eleştirecek çok iyi malzemeler buldu; ama CHP de ona bu malzemeleri verdi o seçimde, onu da söylemek lâzım. Yani bu az önce Cem’in bahsettiği ankette, yerel seçimlerden hemen önce bir anket gerçekleştirdik biz, Harvard Üniversitesi’nden Tarık Mesut’la berâber Türkiye’de. O ankette şunu sormuştuk iktidar blokuna oy verenlere: “Hiç muhâlefete oy vermeyi düşünmüş müydünüz 2023 seçiminden önce?” Ve buna “evet” diyenlere de şunu sorduk: “Sonuçta size muhâlefete oy verdirmeyen ne oldu?” Ve onların büyük bir çoğunluğu şunu diyordu: 1) “Yönetme becerileri olmadığını düşündüm”; 2) “İttifak ilişkilerini beğenmedim”. Ve bu ikisi arasındaki kesişim de yüksek. Çünkü insanların iki yanıt vermesine izin vermiştik o ankette. Yani o ittifak ilişkileri, meselâ Ahmet Davutoğlu’nun seçimden önce çıkıp, “Benim imzâm olmadan Kılıçdaroğlu adım atamaz” demesi, insanlara koalisyonu hatırlatması, koalisyon dönemlerindeki krizleri hatırlatması ve CHP yönetimi için de, “Bunlar bu ülkeyi yönetemezler” gibi bir algının kırılamamış olması o başarısızlığı getiren etmenlerdi 2023 seçimlerinde. Şimdi CHP’nin bu yönetebilme imajını, “Biz bu ülkeyi yönetiriz. Biz bu ilçeleri iyi yönetiriz. Biz bu büyükşehirleri iyi yönetiyoruz” imajını kuvvetlendirecek hamleler yapması gerekiyor. İyi adaylar seçmeye devam etmesi gerekiyor önümüzdeki seçimlerde de ve partinin de çok böyle kenetlenmiş bir görüntü ortaya koyması gerekiyor. Çünkü bu görüntüyle, bu kenetlenme görüntüsüyle iyi yönetme becerisi algısı arasında bir ilişki var. Seçmenler böyle dağınık, birbiriyle sürekli kavga eden, A kişisi ile B kişisinin birbirini sürekli yolsuzlukla suçladığı bir partiye oy vermek istemiyorlar. Yani CHP’nin yapması gereken, o imajı kuvvetlendirmek için yapması gereken şey iyi adaylar ve örgütsel kenetlenme.
Kenetlenme derken şöyle bir husus var, bilmiyorum senin dikkatini çekiyor mu ama: Şimdi bu hareketin gerçek liderinin Ekrem İmamoğlu olduğunu kabul ediyoruz. Zâten seçim sonrasında değişim çağrısını ilk o yaptı, ilk çıkışı o yaptı. Ama Özgür Özel Genel Başkan oldu ve girdiği ilk seçimde Erdoğan’ı yendi. Yani bu acâyip bir şey. Şimdi Özgür Özel de kendini kanıtladı sonuç olarak ve iktidar çevrelerinde de sanki bir “Özgür Özel promosyonu” gibi bir şeyler görüyorum, medyasında şurada burada. Yani kenetlenme konusunda iki tâne husus var, biliyorsun; biri İmamoğlu-Mansur Yavaş ilişkisi ve belki de bir muhtemel rekabeti, bir de belki yaratılmak istenen Özgür Özel-İmamoğlu rekabeti. Bunlar olabilecek şeyler mi? Olursa herhalde CHP’nin pek lehine olmaz.
Aytuğ Şaşmaz: Yok, hiç lehine olmaz. Tam da o akıldaki, birbirleriyle sürekli kavga eden parti imajını birden tekrar ortaya çıkarır. Yani Özgür Özel ile İmamoğlu çok başarılı bir kampanya yürütmüşlerdi seçimden önce, hiç öyle bir görüntü vermediler. Şu andan bakıldığında çok olası gözükmüyor; ama siyâsette de her şey bir anda değişebiliyor. Yani Kaftancıoğlu’yla İmamoğlu da çok yakınlardı birbirleriyle 2019 seçimlerinden önce. O yüzden kesin bir şey söylemek zor. Ama bir de bu kenetlenme mevzûunda şöyle bir şey var: İşe yarayan formülü devam ettirmeye de çalışır siyâsetçiler genellikle. O yüzden o kavgaya, o rekabete tutuşmadan bir yol bulabileceklerini tahmin ediyorum ben. Ama bu hiç belli olmaz tabiî ki. O kişisel ilişkiler siyâsette bayağı şeyi belirleyebiliyor çünkü.
Evet, hepinize çok teşekkür ediyorum, güzel bir yayın oldu. Böyle devam edin. Sizden bir şey bekliyorum yalnız: 2019’la 2024’ü bir değerlendirin. Bu 2023-2024. Onu da ayrıca yaparsanız, o çünkü çok ilginçti biliyorsunuz. CHP için dönüm noktası dedik; ama devâmı 2023’te gelmedi 2019’un. Oradaki mesele, meselâ 2019’la 2023’ün kıyaslaması da belki o anlamda ilginç olabilir. Neyse, sipârişlerimi verdim. Çok teşekkür ediyorum.
Deniz Cem Önduygu: Biz teşekkür ederiz.
Onur Altındağ: Teşekkürler.
Aytun Şaşmaz: Çok teşekkür ederiz.
Evet, dört genç araştırmacı; Onur Altındağ, Aytuğ Şaşmaz, Deniz Cem Önduygu ve Amaç Herdağdelen’in birlikte yaptığı araştırmayı –Amaç yolculukta olduğu için katılamadı– Onur, Aytuğ ve Deniz Cem’le konuştuk. Hepsine çok teşekkür ediyorum. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.