AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, cuma namazı sonrası açıklamalarda bulundu. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel ile görüşmesini “olumlu” olarak değerlendiren Erdoğan, “Bundan önceki süreçlerde bu tür maalesef adımlar atılmıyordu. Bu adımın atılmasıyla siyasetin ülkemizde çok daha yumuşama dönemine girdiğini görüyoruz” dedi.
Ruşen Çakır, Özel ve Erdoğan’ın buluşmasını, görüşmeden sonra neler olacağını, Erdoğan’ın son açıklamalarını değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler ve iyi hafta sonları. Dün Hürriyet gazetesinde Abdülkadir Selvi ilginç bir yazı kaleme aldı. Son günlerdeki yazıları gerçekten çok ilginç. Özellikle Osman Kavala ve Gezi tutukluları ile ilgili söyledikleri MHP’nin de tepkisini çekmişti. Ama dünkü yazısı bambaşkaydı. Perşembe günü yapılan Erdoğan-Özgür Özel görüşmesi üzerine bir yazı bu. Yazıyı sosyal medyada paylaşırken şöyle bir başlık atmış, yazının başlığı farklı: “Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel’e operasyon çekiyor”. Çok iddialı bir lâf. Yazının başlığı ise daha sâkin: “En kısa sürede CHP Genel Merkezi’ni ziyâret etmek istiyorum” — Erdoğan’ın lâfı. Ama içeride bir ara başlığı daha öne çıkarmış ve burada çok açık bir şekilde, çok alenî, göstere göstere, “Özgür Özel iyi, Ekrem İmamoğlu kötü” gibi bir çıkış var. İlginç bir şekilde Kemal Kılıçdaroğlu eleştirisi de var. Kemal Kılıçdaroğlu artık önemli bir aktör olmadığı için çok sorun değil. Ama şunu özellikle unutmamak lâzım: Kılıçdaroğlu CHP’de iktidardayken, Erdoğan başta olmak üzere AKP’liler ve Erdoğan’ın destekçileri Deniz Baykal’ı överlerdi. Kılıçdaroğlu gittikten sonra, Kılıçdaroğlu’nu övdüler. Hattâ kongreye müdâhil olmak istediler. Kılıçdaroğlu’nun seçilmesini tercih ettiler. Sonra seçime girildiği zaman da seçim kampanyasında alenî bir şekilde “Bay Kemal” övgüleri gördük ve Özgür Özel’den ve tabiî ki adı verilmeden Ekrem İmamoğlu’ndan hep kötü bahsedildi. Özgür Özel’in “özgürleştirileceği”ni söyledi Erdoğan, “Bunu özgürleştireceğiz” dedi, adını anarak söyledi. Şimdi seçimden sonra, Erdoğan’a siyâsî hayâtının en büyük yenilgisini tattırdı CHP. Neden en büyük yenilgi? İlk defa AKP birinci parti olmadı, olamadı. Birçok ilde belediyeleri kaybetti. Ülkenin batısını neredeyse tamâmen CHP’ye teslim etti. Böyle bir durumda kaldı ve 2002’den beri ilk kez bir seçimde ikinci parti oldu. CHP de 1977’den bu yana, Ecevit zamânındaki seçimden bu yana ilk kez bir seçimden birinci parti çıktı. Böyle bir olayın ardından, bu sefer Özgür Özel övgüsü görmeye başladık. Abdülkadir Selvi bunu en açık bir şekilde yazdığı için işimizi kolaylaştırıyor. Ama bu özellikle iktidâra yakın çevrelerde bir süredir dile getirilen bir husus. Burada Özgür Özel’in seçimden sonra Erdoğan’dan randevu talep etmesi ve Erdoğan’ın da buna evet demesi etkili oldu muhakkak. Sonuçta Özgür Özel, Erdoğan’ın meşrûiyetini kabul etmiş oldu. 8 yıl sonra, en son darbe girişiminin ardından, Kılıçdaroğlu Erdoğan’la görüşmüştü. O zamandan bu yana ilk defa ana muhâlefetin bir lideri Erdoğan’la görüşüyor. Burada şöyle bir hava yaratılmak istendi: “CHP’nin yeni genel başkanı, Cumhurbaşkanı’na ‘Sayın’ diyerek onu muhâtap alıyor. Onun ayağına gidiyor” gibi bir hava yaratılmak istendi. Fakat Özgür Özel çok isâbetli bir şekilde, kendisinin bir nezâket ziyâreti yapmayacağını, bir gündemle gideceğini söyledi. Ve şunu özellikle vurguladı, dedi ki: “Son seçimden birinci çıkmış olan partinin genel başkanı olarak, bir önceki seçimde cumhurbaşkanı seçilmiş olan Sayın Erdoğan’la görüşeceğim ve konuşacağımız konular var” dedi. Nitekim öyle oldu, 1 saat 35 dakikalık bir görüşme gerçekleşti.
Bu neden böyle yapılıyor? Yani iktidar çevreleri neden Özgür Özel propagandası yapmaya ve güzellemeler yapmaya çalışıyorlar? Dün “Haftaya Bakış”ta Kadri (Gürsel) ve Kemal’le (Can) bu konuyu da konuştuk, daha çok onları konuşturdum. Ben bugün kendi hakkımı burada daha çok kullanmak istiyorum. O yayında da, bunun çok göstere göstere yapıldığı, daha önce de aynı şekilde cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, “Erdoğan kimi tercih eder?” sorusu sordurularak muhâlefetin yıpratıldığı hatırlatıldı — ki çok doğru bu. Ve o târihte de ne deniyordu? “Erdoğan Kılıçdaroğlu’nu tercih eder” deniyordu ve muhâlefet bayağı bir mesâîsini buna ayırmıştı. Şimdi de benzer bir şekilde, “Erdoğan 2028’de kimi tercih eder?” gibi bir tartışmayı Erdoğan ve destekçileri başlatmak istiyorlar. Ama bu tartışma nerede yapılacak? Muhâlefetin kendi içerisinde yapılacak, onu istiyorlar.Burada ilginç olan husus şu: Zamânında, bir önceki dönemde, cumhurbaşkanlığı döneminde, muhâlefet denirken bir Altılı Masa’dan bahsediyorduk, artı, o târihteki adı HDP ve sonra Yeşil Sol Parti olan partiden bahsediyorduk ve onları bölme yolunda yapılan bir propagandaydı bu. Ve aslında, 6 partinin 6+1’in bölünmesi, içine nifak sokulması diyelim, çok daha kolaydı. Şimdi ise CHP seçime tek başına girdi ve tek başına Millet İttifâkı’nın gösteremediği başarıyı gösterdi. Şimdi CHP bölünmek isteniyor, CHP’nin içerisine bir tür açıkçası nifak sokulmak isteniyor. Bu çok bâriz, göstere göstere yapılıyor bu. Bir seçenek, CHP’deki iç karışıklığı yaratmak için bir potansiyel vardı, o da yenilmiş olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun ofis kurarak, ekibini yanında tutarak bir şekilde CHP’de bir gölge yaratmasıydı ve seçimde eğer CHP bu başarıyı gösterememiş olsaydı, hattâ bâzı büyükşehirleri kaptırmış olsaydı –bir tek Hatay’ı kaptırdı biliyorsunuz, o da çok tartışmalı bir şekilde–, Kılıçdaroğlu tekrar ortaya çıkacaktı ve iktidar da bunu değişik yollarla, değişik kanallarla, elinden geldiğince teşvik edecekti. Ama o senaryo yattı, açığa düştü. Çünkü seçim sonucu o kadar net ki… hem Özgür Özel hem Ekrem İmamoğlu birlikte buradan büyük bir başarıyla çıktılar. Şimdi, o zaman geriye ne kalıyor? CHP’yi bölmek. Meselâ Muharrem İnce zamânında CHP’nin bölünmesi için bir unsur olarak düşünüldü. O da başarıya ulaşamadı. CHP kendi başına kaldı. Eskisi gibi Alevî meselesi, şu meselesi, bu meselesi çıkartılmak isteniyor, onlar da yürümüyor. Şu hâliyle Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu üzerinden –ve tabiî ki yedekte tutulan bir Mansur Yavaş olayı da var, onu hiçbir şekilde ihmal etmemek lâzım– CHP’ye şimdiden, “2028’de kim aday olacak?” tartışması yaptırılmak isteniyor. Bu çok net.Burada tabiî ki onların bunu istemesi tek başına bir anlam ifâde etmiyor. Burada önemli olan muhâlefetin buna nasıl cevap vereceği ya da cevap verip vermeyeceği. Bunu ciddîye alacak mı? Bu konuda bir şey yapacak mı? Benim gördüğüm kadarıyla şu âna kadar Ekrem İmamoğlu’yla Özgür Özel arasında bir sorun yok, olacağını da düşünmüyorum açıkçası. Kısa vâdede böyle bir şey olacağını düşünmüyorum. Ama birtakım şeylerin değiştiği de muhakkak. Onu da şöyle söyleyelim: Seçim öncesi Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde güçler dengesine baktığımız zaman, Ekrem İmamoğlu’nun ağırlığı kesinlikle çok daha fazlaydı. Özgür Özel bir nevi, yani “emânetçi” lâfı çok büyük haksızlıktı ama, sonuç olarak bir liderden ziyâde genel başkan olarak algılandı. Lider olarak Ekrem İmamoğlu daha çok düşünüldü. Şu hâliyle bakıldığı zaman, en azından ben öyle bakıyorum, eskiden böyle düşünüyordum; yani liderliğe Ekrem İmamoğlu daha yakın, ama Özgür Özel de güçlü, onunla iyi bir koordinasyon içerisinde bir genel başkan. Ama şu sonuca baktığımız zaman ve seçimden sonra yaşananlara baktığımız zaman, Özgür Özel’in gerçekten beklenenin üzerinde ya da benim beklediğimin üzerinde bir performans sergilediğini görüyorum ve İmamoğlu ile arasındaki farkın bayağı bir azaldığını düşünüyorum.
Özgür Özel’in daha önce söylediği, penaltı meselesi var. Abdülkadir de yazısında bununla ilgili ne diyor? “5 Nisan târihinde maç 2-2 berâbere, dakika 90+2, 3 dakika uzatma verilmiş, takım penaltı kazanmış. Penaltıyı kim atacak, o karârı kim verecek? Teknik direktör verecek” demişti. Teknik direktör de kendisi, Özgür Özel. Penaltıyı ya Ekrem İmamoğlu’na ya da Mansur Yavaş’a attıracak olan kişinin de Özel olduğunu söylüyordu. Ama burada, “İşin rengi değişti” diyorlar. Meselâ, “Penaltı en formda oyuncuya attırılır” demişti Özgür Özel. “Günü geldiğinde arkadaşlarımızdan birisi cumhurbaşkanı adayı olacak” — Yavuz Donat’a söylediği sözler. Abdülkadir Selvi buradan hareketle, Özgür Özel’in kendi adaylığını da gündeme getirdiğini söylüyor. Ben böyle anlamıyorum açıkçası. Benim gördüğüm kadarıyla, şu hâliyle Cumhuriyet Halk Partisi’nde en azından Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu arasında, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının tartışma götürmediği kanısındayım. Ama birileri buradan bir tartışma çıkartmak istiyorlar ve bu tartışmayı çıkartmak için de ellerindeki o geniş imkânı kullanarak, özellikle devlet eliyle medya imkânını kullanarak bir şeyleri harekete geçirmeye çalışıyorlar. Fakat şunu biliyoruz ki kendi medyaları bunu muhâlefet içerisinde yapabilecek bir güce sâhip değil. Bu anlamda da muhâlif medyaya ihtiyaçları var. Muhâlif medya dediğim zaman da –dünkü yayında Kadri ile Kemal isim vermeden birtakım şeyler söylediler– gerçekten bu konuya teşne çok kişi var. Kimisi yorumcu, kimisi muhâbir, değişik konumlarda. Kimisi gazetecilikten gelme, kimisi başka alanlardan gelme, siyâset bilimi ya da diplomasiden gelme isimler bu şeyi çok seviyorlar; bu tür “Şu olsun, bu olsun” meselesini çok seviyorlar ve onların köpürtmeye çalıştığı bir tartışma –ki tartışma demek aslında çok da isâbetli değil– böyle bir spekülasyon bu, dedikoduyla karışık spekülasyonlar; iktidârın tam da arayıp bulamayacağı bir şey. Halbuki şunu biliyoruz: Erdoğan çok büyük bir yenilgi yaşadı ve Cumhuriyet Halk Partisi çok büyük bir başarı elde etti. Bu iki veri ortadayken, birisinin yenilgisinin önemini azaltacak ve diğerinin başarısının önemini azaltacak hamleler, yenilenin işine yarayacak tabiî ki. Ama şunu da biliyoruz: Yenilen, yani iktidar, özellikle Erdoğan, tek başına bunu değiştirebilecek güçte değil. Ve her sefer olduğu gibi, hep aynı şey oluyor: İktidar, Erdoğan, kendi gücünden ziyâde muhâlefetin güçsüzlüğünden istifâde etmeye çalışıyor. Ya da muhâlefet şu anda, CHP hiç de güçsüz değil; orada bir zâfiyet yaratmaya çalışıyorlar. Ve aslında CHP içerisinde olmayan bu tartışma da –ama ister istemez artık gündemimize girdi– önümüzdeki günlerde çok sık karşımıza çıkacak. Ve biz de bu konuyu dün “Haftaya Bakış”ta ele aldık, bugün ben size bunu anlatıyorum. Biz de mecbûren, işimiz bu olduğu için buna bir şekilde dâhil oluyoruz. Burada bunu kontrol edebilmesi hâlinde, CHP, özellikle Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel ikilisi, eğer birlikte iyi bir eküri oluştururlarsa, işte o zaman bunların hepsi, bu tür propagandaların hepsi CHP’ye yarar. Çok net bir şekilde onu vurgulamak istiyorum. Bakalım ne olacak? Hep böyle biter ya: Bakalım gelişmeler neler gösterecek? Ama bugünden baktığımda, Özgür Özel’in ve Ekrem İmamoğlu’nun bu oyuna gelmeyeceklerini düşünüyorum. Ama siyâsette her şey mümkün.
Bu salı günü bir aksilik olmazsa Meclis’e gidip orada CHP grubunu da izlemeye çalışacağım. Uzun zamandan beri izleyemedim. Oradan sonra biraz daha, oradaki CHP’lilerle yapacağım muhabbetlerde bu konuyu biraz daha deşme imkânım olacak. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.