Ruşen Çakır’ın konuğu Hatem Ete: CHP’nin yükselişi sürüyor mu?

CHP 1977 seçimlerinden sonra ilk kez birinci parti oldu. 31 Mart Yerel Seçim sonuçları için seçmen ne düşünüyor, kime hangi gerekçeyle oy verdi? Yarın seçim olsa seçmen kime oy verirdi? AKP yenilgisinden ders çıkartacak mı? CHP’nin yükselişi sürüyor mu?

Ruşen Çakır’ın konuğu Hatem Ete değerlendiriyor.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Merhaba. İyi günler. PANORAMATR Direktörü Hatem Ete ile birlikteyiz. Kendisiyle, Nisan ayında yaptıkları araştırmanın sonuçlarını değerlendireceğiz. Merhaba Hatem.

Hatem Ete: Merhaba. 

Yaptığınız araştırmada gerçekten çok çarpıcı sonuçlar var. “Yarın seçim olsa…?” diye bir soru sormuşsunuz. Esas olarak bu soruyu ve ona verilen cevapları konuşacağız. Ama onun öncesinde, konuştuğunuz insanlara, 31 Mart Yerel Seçim sonuçlarından duyulan memnûniyeti sordunuz. Orada nasıl bir tablo çıkıyor? İnsanlar bunu “satın almış” gibi gözüküyor. Yanılıyor muyum? 

Ete: Doğru. Zâten kamuoyundaki gözlemlerimizde de böyle bir şey gözüküyordu. Millet yerel seçim sonuçlarını çok şaşırtıcı bulmadı. Ama seçimlerden sonraki ilk araştırma olduğu için bu tür soruları da sorduk, kime hangi gerekçeyle oy verdiklerini de sorduk. Genel kanaat: Millet seçim sonuçlarından memnun. Kısmen memnûniyetsizlikler var tabii. Bu da aslında öngörü eksikliğinden kaynaklanan duygular. Genel kamuoyundaki algılarla kendi tercihi örtüşmediğinde, bâzı seçmende bir memnûniyetsizlik oluşabiliyor. Ama bu seçimde genel olarak memnûniyet algısı çok hâkim.

Seninle daha önce de konuşmuştuk, baştan beri, “Evet, AK Parti kaybetti” diye bir eğilim var. Ama “CHP kazandı” diye pek konuşulmuyor. Bu araştırmada, konuştuğunuz kişiler AKP’nin kaybetmesine mi daha çok yoğunlaşmışlar, yoksa CHP’nin 1977’den beri ilk kez bir seçimde birinci parti olmasına mı?

Ete: İkisi de aslında. Bir taraftan, CHP’nin bu sonucun oluşmasında çok ciddî bir çabası ve başarısı var. “CHP seçimlerden sonra bu başarıyı sürdürebilir mi?” diye sorduğumuzda, insanlar, CHP’nin bunu sürdürme ihtimâlinin daha yüksek olduğunu düşünüyor. “CHP’ye niye oy verdiniz?” sorusuna da, bir kısmı, ülkenin genel siyâsetiyle ilgili şikâyetlerini dile getirirken –ki bunların başında ekonomik gerekçeler var–, bir kısmı da CHP’nin aday profilini ön plana çıkarmış. Aday profili, neredeyse CHP’nin total algısı kadar ciddî bir işlev görmüş bu yerel seçimlerde. Dediğim gibi, hem AK Parti’nin ülkeyi yönetme performansı ile ilişkili eleştirel tutumun bir yansıması var. Hem de CHP’nin aday politikasının, başkanların belediyelerde gösterdiği icraat algısının da olumlu bir katkısı olmuş. Ne tamâmen Ak Parti’nin başarısızlığının bir sonucu demek doğru olur, ne de tamâmen CHP’nin başarısının sonucu olduğunu söylemek mümkün. Bence ikisi örtüştü bu seçimde. Sonuçlar da onu yansıtıyor.

Yaptığınız siyâsî analiz bölümünde peş peşe iki önemli tespit var. Birisi, iktidârın, AK Parti’nin buradan ders çıkarıp çıkarmayacağı meselesi. Zamânında ANAP’ın 1989 yerel seçimlerindeki büyük başarısızlığının ardından, 1991 erken genel seçimlerinde iktidârı kaybetmesi örneğini veriyorsun. Ama AK Parti’nin de 2009 yerel seçimindeki başarısızlığın ardından sonra toparlandığını, hattâ %50’ye varan oy alabildiğini söylüyorsun. Muhâlefete sonra gelelim. Analizin iktidar ayağına bakalım önce. Şu âna kadar yaşadıklarımız, gördüklerimiz, AK Parti’nin bu büyük yenilgiden ders çıkartıp kendisini toparlayabileceğine dâir bir fikir veriyor mu? Meselâ bir 2009’u tekrar yaşatabilir mi AK Parti?

Ete: Seçimlerin üzerinden 40 gün geçti. AK Parti’deki hareketliliğe bakıldığında, aslında henüz tam olarak bu bâdireden nasıl çıkabileceğine yönelik bir rota belirlememiş gözüküyor. 2009’da öyle olmamıştı. 2009 yerel seçimlerinde, AK Parti yeni bir partiydi, tek başına hareket eden bir partiydi. 2008 ekonomik krizinin etkisiyle ciddî bir oy kaybı yaşadığı sonucuna varmıştı. Ama bunu sâdece ekonomi politikalarındaki değişimle gidermek yerine, siyâsal bâzı değişikliklerle bunun üstesinden gelebileceğine yönelik bir irâde ortaya koymuştu. Çok geniş kapsamlı araştırmalar, arayışlar netîcesinde, 2010 Referandumu’na yönelmişti. Bu, çok ciddî ve etkili bir hamleydi. Siyâsal sistemin dokularıyla oynayacak bir hamleydi ve onun netîcesinde başarı gelmişti.  

Şimdi ise bu 40 günlük sürede buna yönelik ciddî bir hareketlilik henüz gözükmüş değil. AK Parti kendi başına karar alabilen bir parti değil artık; bir ittifak ortağı var Meclis’te. Ülke yönetiminde, bürokraside bir sürü ortaklarla iş yürütüyor. Bence bütün bunlara eklenebilecek bir şey olarak da bir yorgunluğu var. 2009 seçimlerinde henüz 7 yıllık bir iktidardı. Şimdi 22 yıllık bir iktidar var. Bütün bunların biriktirdiği, “Nereden bir yol bulabilirim? Nereye yönelebilirim?” gibi bir kafa karışıklığı gözlemliyorum AK Parti’de. Daha önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimlerden sonra ciddî siyâsal değişiklikler yapamıyorsa, önce aktör değişiklikleriyle yola çıkardı. Aktör değişiminden sonra siyâsal değişime yönelik bâzı yollara başvururdu, arayışlarını sürdürürdü. Bu seçimlerde bunu da görmedik henüz. Dolayısıyla hem bir siyâsal değişiklik işâreti vermiş değil hem de bu siyâsal değişime öncülük edebilecek aktör değişimi işâretleri vermiş değil. Bunu, “Henüz araştırmalarımız netîcelenmedi, araştırmalarımızı sürdürüyoruz” meselesi ile gerekçelendiriyor AK Parti. “Zâten sonbaharda bir kongre yapılacak. Kongreye kadar teşkîlâtlarda değişiklikler yapılacak” ile ilişkilendiriyor. Ama ben bu ikisinin de, seçmenin verdiği dersin, mesajının alındığı duygusunu henüz oluşturmaya yetmediğini gözlemliyorum. Bu, zâten seçim sonuçlarına da yansımış vaziyette.

Bunlara tekrar geleceğiz, ama önce bir giriş yapalım diyorum. Ondan sonra bu konuyu yine bir deşmek istiyorum. Muhâlefet açısından bakıldığında, çok önemli örnekler vermişsin: Meselâ 1994 yerel seçimleri, Refah Partisi’nin, Erdoğan’a kadar uzayan iktidar yolculuğunu başlattı. Aslında 1994, Erdoğan’ın 2002’deki ve 22 yıl süren iktidârının da başlangıcıydı. 1989’da Sosyal Demokrat Halkçı Parti yerel seçimde birinci oldu. Ama yolsuzluk haberleri şu bu sonrasında 91’de o başarıyı yakalayamadı.

Bir diğer örnek olarak da 2019’daki yerel seçim başarısını 2023’e taşıyamamasını veriyorsun. Şu hâliyle bakıldığı zaman, muhâlefetin bu durumu, 1994 Refah’ını mı, 2019 CHP’sini mi çağrıştırıyor? Hangisini daha fazla çağrıştırıyor? 

Ete: Bu 40 günlük sürece bakıldığında, CHP’nin, seçmenin verdiği krediyi değerlendirmeye yönelik güçlü bir irâde ortaya koyduğunu gözlemliyorum. Henüz çok erken, ama bu 40 günlük süreyi göz önünde bulunduracaksak, bunun, 94 seçiminde Refah Partisi’nin deneyimine daha uygun bir deneyim olma ihtimâli yükseliyor. Çünkü siyâsî târihimizde yerel seçimler, seçmenin iktidâra en rahat ihtarda bulunduğu, muhâlefete de “Hazırlan” mesajı verdiği bir işlevi yükleniyor. Örneklerini verdiğin gibi, bunu değerlendirebilen siyâsî partiler var, değerlendiremeyen siyâsî partiler var muhâlefette. En yakın örnek, 2019 seçimlerini 2023’te bir başarıya ulaştıramayan muhâlefet var. 

Ben CHP’nin, şu anda hem 2019’daki ittifâkın yükünden kurtularak ciddî bir hareket kabiliyeti kazandığını gözlemliyorum, hem de 2019’da bu kredinin kullanılamamış olmasının derslerinin çıkarılmış olduğunu gözlemliyorum. Bunu hem CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in gündem belirleme performansı, verdiği mesajlar, seçim gecesinden başlayarak yürüttüğü siyâsette, iktidarla yeni bir müzâkere ve diyalog yolu açmasında gözlemliyorum, hem de seçimleri kazanan belediye başkanlarının, bu başkanlığı genel seçimlerde de iktidâra çevirmenin ciddî bir fırsat alanı olduğuna yönelik bilinçlerinde görüyorum. 

O anlamda, şu âna kadarki süreci göz önünde bulundurduğumda, muhâlefetin bunu iktidardan çok daha sâhici, gerçekçi bir siyâsî irade ortaya koyarak yürüttüğünü gözlemliyorum. Muhâlefet çok ciddî bir performans göstererek bunu yürütürken, iktidarda da beklentilerin altında bir performans var. Yani nereye doğru yöneldiğiyle ilgili henüz herhangi bir işâret verebilmiş değil. Eğer seçmende bu duygu bir süre daha devam ederse, her iki bloka yönelik algıyı da kemikleştirme potansiyeli taşıyor. Dolayısıyla bu 40 günlük süreyi, hem iktidar için değerlendirilememiş bir süre, hem de muhalefet için güzel değerlendirilmiş değerli bir süre olarak görmek gerekir.

Gelelim en kritik yere: “Yarın seçim olursa kim seçilir? diye sormuşsunuz katılımcılara. CHP yine birinci parti çıkıyor. İlk sorunuzda, oy vermeyen 5 kişiden birisi “Oy vermeyeceğini ya da kararsız” olduğunu söylemiş. Şu aşamada önemli bir rakam gibi duruyor. Kararsızlar dağıtıldıktan sonra ortaya çıkan tabloya baktığımda, Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediye seçiminde aldığı oyun neredeyse aynısını bulmuşsunuz, AK Parti ve MHP’de az da olsa bir erime var. En önemli mesele de şu: AK Parti ve MHP oylarının toplamı, ancak CHP’nin oyu kadar ediyor. Bence en çarpıcı husus bu. CHP tek başına, AKP + MHP’nin oyu kadar oy alıyor gözüküyor sizin araştırmanızda. Daha önceki tabloya baktığımızda, belediye başkanlığında AKP + MHP %40’ın üzerine çıkmış, değil mi? 35,48+ 4,98. CHP ise %37.

Diğerinde yani İl Genel Meclisi’ne baktığımızda AKP ve MHP’nin toplamı %38 CHP’nin ise %34.  Orada aradaki fark ciddî biçimde kapanıyor. Zâten sizin araştırmanızda, CHP birinci parti olmaya devam ediyor, Ama AKP + MHP ancak CHP ediyor. Neye uğradığımı şaşırdım. Sonuçta baktığımız zaman çok büyük oy hareketleri yok; ama araştırmanıza göre iki partinin toplamının CHP kadar gözükmesi çok kritik bir şey. 

Ete: Nasıl ki yerel seçimlerde CHP, 1977’den beri en yüksek oy oranına kavuşup, AK Parti iktidârıyla geçirdiğimiz bu 22 yıllık süreçte ilk defa birinci parti hâline geldiyse ve AK Parti ilk defa ikinci parti hâline geldiyse, benzer bir şekilde, “Yarın seçim olsa…” sorusuna cevap veren seçmen tercihleri nezdinde, AK Parti ilk defa ikinci sıraya düşüyor, CHP de ilk defa birinci sıraya yükseliyor. Ben bunun, neredeyse yerel seçim sonucu kadar önemli bir bulgu olduğunu düşünüyorum. Bence bunun altını çizmemiz lâzım. Bu seçimlerin yerel seçim olma niteliği ve yerel seçimlerde seçmenin oy verme tercihlerinde CHP’nin birinci parti hâline gelmesini, AK Parti bir sürü gerekçe üzerinden kendi zihninde meşrûlaştırabilir. “İktidârı bize verdi, yerel yönetimleri muhâlefete verdi” vb. Biz de bir gözlemci olarak bunu analiz etmeye yöneldiğimizde, yerel seçimlerde seçmenin niye böyle davrandığını çok daha rahat yorumlayabiliyoruz. 

Ama şimdi bahsettiğimiz mesele bir yerel seçim oyu değil. Yarın bir genel seçim olsa seçmenin nasıl bir tutum takınacağıyla ilgili. Ben o anlamda bunun çok daha kritik bir bulgu olduğunu düşünüyorum. AK Parti’nin, siyâsî hayâta girdiği günden bu yana ilk defa ikinci parti durumuna düşmesi ve CHP’nin ilk defa birinci parti hâline gelmiş olmasının, önümüzdeki dönemde de tâkip edilmesi gereken çok ciddî bir bulgu olduğunu bir kere vurgulamamız lâzım. 

İkincisi; CHP sâdece AK Parti’yi geçmekle kalmamış, AK Parti ve MHP’nin toplamının oyuna erişmiş, hattâ toplamından da biraz öne geçmiş gözüküyor. Burada iki şey etkili olmuş gibi görünüyor — bence biraz bunun ayrıntılarına bakalım: AK Parti’de ciddî bir oy düşüşü yok aslında. Ocak ve Şubat 2024’te de gerçekleştirdiğimiz araştırmalarda, AK Parti nerede duruyorsa, 31 Mart seçimlerinden sonra da üç aşağı beş yukarı orada duruyor. Bir-iki puanlık oy düşüşü var. Buradaki asıl hikâye, AK Parti’ye daha önce oy vermek istemeyen seçmenin yöneldiği ilk adres MHP iken, şimdi MHP’den bu oyların çekilip Yeniden Refah’a yönlenmiş olmasıyla bir oy kaybı yaşanmış. Dolayısıyla AK Parti oyunu muhâfaza ederken, MHP ciddî bir şekilde oy kaybetmiş. İkincisi de Yeniden Refah, eski çıktığı %5 diliminde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Bu, iktidar kanadında totalde bir oy havuzunu çok küçültmemiş gözüküyor. Ama oyların dağıldığı partiler değiştiği için, AK Parti ve MHP’nin toplamında bir düşüş var. 

Asıl değişiklik muhâlefet kanadında yaşanmış. Bence siyâseti de önümüzdeki dönemde asıl yönlendirecek olan dinamik bu. CHP, muhâlefette daha önce birçok siyâsî partiye dağılan oyların neredeyse tamâmını kendisinde toplamış ve bir çekim merkezine dönüşmüş vaziyette. Bu kadar yüksek oy oranı, asıl olarak CHP’nin oy yükselişinde yaşanmış. Yani AK Parti’nin oy oranında ciddî bir düşüş yok, CHP’nin oy oranında 10 puanın üzerinde bir yükseliş var. Bu, İYİ Parti’den, Zafer Partisi’nden ve Türkiye İşçi Partisi’nden alınan oylarla oluşmuş bir oran. Bu aslında şunu da gösteriyor bize: Merkez siyâset bir siyâsî câzibe merkezine dönüştüğünde, siyâsî gündem belirlediğinde, seçmen nezdinde umut oluşturduğunda, seçmenin merkez siyâsetten duyduğu hayal kırıklığıyla yöneldiği diğer partilere ödünç olarak giden oyları hızlıca kendine çekebiliyor. Şimdi bunun bir prototipini CHP örneğinde görüyoruz. Eğer CHP bu yerel seçimlerden sonra bir aylık sürede gösterdiği performansı önümüzdeki dönemde de devam ettirebilirse, bir süre daha CHP’nin birinci parti olma hâlini sürdürme ihtimâli yükseliyor. Önümüzdeki dönemde asıl izlememiz gereken şey bu bence. 

Bu seçimde, az da olsa DEM Parti’den de CHP’ye yöneliş var diye düşünüyorum. Burada sizin bulgularınız da İYİ Parti’nin çok ciddî bir şekilde oy kaybı yaşadığını gösteriyor ki hiç şaşırmadım. Meral Akşener de artık yok. Bunun etkisi de kendini gösteriyor. 

Burada bir başka husus var: Sen az önce AK Parti’nin 2009 yerel seçimindeki başarısızlığın ardından sonra toparlandığını, 2011 seçiminde %50’ye yakın bir oy aldığını söyledin. Yani her iki seçmenden birisi AK Parti’ye oy vermiş oldu. Şimdi, 13 yıl sonra, “Her üç kişiden birisi AK Parti’ye oy veriyor” diyemiyoruz. Yani, iki kişiden birisi değil, üç kişiden birisinin de altına düşmüş bir AK Parti var. Burada bayağı bir çözülme görünüyor. Kimisi MHP’ye gidiyor, kimisi Yeniden Refah’a gidiyor, kimisi CHP’ye gidiyor. CHP’ye de gittiği bâriz. CHP %37 oyu tek başına, İYİ Parti’den kaçışlarla filan alamayacaktı. Senin az önce söylediğin gibi, AK Parti %50’yi merkez partisi olduğunu tescilleyerek almıştı. Şimdi, CHP merkez partisi olduğunu tescilleyerek gidiyor. Bu gidişle, CHP %40’ı bulur ve hattâ aşar mı? Bu potansiyel var mı sence?

Ete: Bu potansiyel var elbette. Şu anda iktidar ve muhâlefet bloklarına baktığımız zaman, yaklaşık olarak birbirine benzer bir oranda duruyorlar. Yüzde 40-45, iktidar blokunda toplanmış oylar var; yüzde 40-45 civârı da muhâlefet blokunda toplanmış oylar var. Hattâ Zafer Partisi’ni, İYİ Parti’yi topladığımızda, muhâlefet iktidârı da birkaç puanla geçiyor. Bu, önümüzdeki dönemde yürüteceği siyâsete bağlı. Ben orada CHP’nin şu anda alabileceği maksimum oyu alarak bir yola çıktığını gözlemliyorum. Yerel seçimlerden sonra yapılan ilk araştırmada, CHP’nin bu kadar yüksek oy alabileceğini beklemiyordum açıkçası. Bu, seçmenin 31 Mart seçimlerinde verdiği oydan memnun olduğunu, bunun siyâsette oluşturduğu yeni rüzgârı benimsediğini gösteriyor. 

Seçmen bâzen seçimlerde bir müdâhalede bulunur, sağlama alır, ama sonrasında geri döner. 2023 seçimlerinde bunu yaşadık. 14 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra, AK Parti’nin oy oranı yükselmedi. Seçimlerde verilen oylarla cumhurbaşkanlığına seçildi Erdoğan. Ama sonra ilk yaptığımız ankette tekrar AK Parti’nin, MHP’nin ve Cumhur İttifâkı’nın oylarında bir azalma oldu. Bu, şunu gösteriyor: Mayıs seçimlerinde seçmen, stratejik bir tercihte bulunarak Cumhur İttifâkı’nı iktidâra getirdi, fakat memnun olmayarak tekrar geri döndü. Şimdi 31 Mart seçim sonrasındaki ilk anketi değerli bulmamın nedeni bu. Seçmen, 31 Mart seçimlerinden sonra verdiği oyun oluşturduğu siyâsî rüzgârı benimsedi ve içselleştirdi. Bunu bir süre daha sürdürmek istiyor. Bu, CHP’ye ciddî imkân açan bir bulgu. Eğer CHP önümüzdeki dönemde seçmen nezdinde oturduğu yeri zedeleyecek hatâlar yapmazsa, bu gösterdiği siyâseti, ortaya koyduğu siyâsal hareketliliği doğru bir şekilde değerlendirip, siyâsî söyleminde de bir dönüşüme uğratırsa, orada yükselmeye yönelik bir marj oluştuğunu görüyorum. Tabiî bu, iktidârın da ne yapacağına bağlı. İktidar bu 40 günlük sürece sürede eğer 2009 sonrasındaki gibi bir siyâsal hareketlilikle seçim sonrasını değerlendirmiş olsaydı, muhtemelen CHP bu kadar yüksek oy almamış olacaktı. İktidar da oyunu yükseltmiş olacaktı bir nebze. Ama iktidar bu atâlet durumunu, bu nereye evrileceğini bilememe durumunu bir süre daha sürdürürse, CHP’nin bir süre daha kullanabileceği ciddî bir fırsat alanı olduğunu gösterir.

Şu anda Özgür Özel liderliğinde CHP’nin attığı birtakım adımlar var. Meselâ bir gün Erdoğan’la konuşuyor, ertesi gün DEM Parti ile, daha sonra MHP ile. MHP’den bir gün önce, öldürülen Sinan Ateş’in eşiyle, onunla görüşmeden önce Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın mezarını ziyâret etti.  Böyle bir trafiği var. Muhâlefetin içerisinden de özellikle Erdoğan’la görüşmesi üzerine, “Ne gerek var? Erdoğan’a meşrûiyet veriyor” gibi birtakım sesler de çıkıyor. Salı günü Özgür Özel’le görüşme imkânım oldu. Grup konuşmasında da bunu söylemişti, ama özellikle 31 Mart’taki başarılarında, kutuplaşmayı kabul etmemenin etkili olduğunu söyledi. Yaşananları “yumuşama” değil “normalleşme” olarak tanımlıyor ve savunuyor. Sence bu CHP’nin önünü daha açabilecek bir strateji mi?

Ete: İktidarla görüşme, evet. Orada şu anda yükselen rüzgârı arkasına almış olan parti CHP. Dolayısıyla ne kadar çok sıkılı yumruğu açmayı başarabilirse, bu kendi lehine olacak. Ama iktidârı kendi hâline bırakırsa, iktidârın kendi içine kapanmasına müsaade eden, daha defansif bir siyâset izlerse, iktidardaki erimeyi yavaşlatır. İktidâra yönelik ofansif siyâsetinin ve kapıyı çalarak sıkılı yumrukları açmaya yönelik sürdürdüğü siyâsetin CHP lehine olduğunu düşünüyorum. Elbette iktidâra da yarayan tarafları var. İktidar da bir “normalleşme,” “yumuşama” söylemi üzerinden içine kapanmasını aşmanın imkânlarını yakalıyor bu durumda. Ama avantaj CHP’de diye görüyorum. 

Önümüzdeki dönemde bu bir aya sığan hareketlilikten henüz bir yol haritası çıkmıyor. Evet, bir siyâsal hareketlilik var. Bu sâdece bir enerjinin var olduğunu gösterir. Toplum bir süre sonra, CHP’nin bu hareketli enerjiyi nereye kanalize ettiğini de görmek isteyecek. Şu anda Özgür Özel’in gündelik hareketliliğinde, sâdece çok yoğun aktivizm işâretleri görüyor, ama henüz bunlar bir rotaya yönelmiş değil. Bence önümüzdeki dönemde bunu bir derleyip toplamaya, bir siyâsal koordinata kavuşturma ihtiyâcı var. 

Ben CHP’nin önümüzdeki dönemde basitçe iki imtihânı olduğunu düşünüyorum. Biri, elbette yerel seçimlerde başarı. Buna yönelik handikabın daha az olacağını düşünüyorum. 2019’dan beri yürüttüğü, sâhip olduğu bir tecrübe var. Yerel yönetimlerde başarıyı hayâta geçirmek nispeten daha kolay olacaktır. Burada da çok ciddî tökezlemeyecektir diye öngörüyorum. İkincisi, Türkiye’ye yeni bir siyâsî hikâye sunması lazım. AK Parti’nin, özellikle 15 Temmuz’dan sonra Cumhur İttifâkı ile birleşerek Türkiye’yi oturttuğu siyâsî eksen, Türkiye’nin gelecek perspektifini zedeleyen bir eksen. Seçmenin önemli bir kısmı önünü göremiyor ve bu eksenin mîâdını doldurduğunu düşünüyor. Bu güvenlik ve beka ekseni gelebileceği yerlere geldi. Ekonomide ciddiî sıkıntı var. Hukukta ciddî sıkıntı var. Güvenlik özgürlük dengesi bozulmuş durumda. Bütün bunlara karşı gözlerin döndüğü yer muhâlefet oldu. 2023 seçimlerinden önce de muhâlefet olmuştu. Fakat muhâlefet, seçmenin Erdoğan iktidârına duyduğu memnûniyetsizliği yeterli görerek, yapıcı bir siyâset üretmeyi başaramamıştı. Şimdi CHP’nin esas imtihânı bu bence. Önümüzdeki dönemde Türkiye’ye yeni bir siyâsî hikâye üretebilirse, yazabilirse, Türkiye’nin çıkışının nerede olduğunu gösterebilirse, ivmeyi alıp yürüyecek diye görüyorum. Başta muhâlefet yarıküresindeki seçmen hareketliliğini kendi lehine sâdeleştirir, bir süre sonra da iktidâra yönelik memnûniyetsizlik arttıkça, iktidar seçmeninden de kendisine çekebileceği bâzı seçmen kesimleri bulabilir. 

Buradaki hikâye sâdece hareketlilik değil. Hareketlilik önemli bir şey. Bu biraz zaferin de berâberinde getirdiği bir şey. Zafer, berâberinde bir enerji de getirir zâten. Özgür Özel de o enerjiyi kullanıyor. Ben, sâdece bu hareketliliğe bakıp iyimser olmak için erken olduğunu düşünüyorum. CHP’nin siyâset koordinatlarını da netleştirmeye ihtiyâcı var önümüzdeki dönemde.

Beka politikalarının artık tıkandığını söylüyorsun. Şu anda iktidar içerisinde bâzı kişiler –bunlar genellikle seçilmiş değil de atanmışlar oluyor; bir de MHP tabiî ki– çok ciddî bir şekilde, “Seçim sonuçlarını çok da fazla takmamak gerektiğini, önemli olanın devletin bekası olduğunu” açık açık söylemeye başladılar. Özellikle Osman Kavala üzerinden yürüyen bir tartışma ve saflaşma var. Gördüğüm kadarıyla AK Parti’yi AK Parti yapan unsurların büyük bir kısmı bundan artık yorulmuşlar. O çevrelerden geldiğin için sen daha iyi tanıyorsun bu kişileri. Seslerini açık açık çıkarmıyorlar. Ama diğerleri, AK Partili olmayıp da iktidârın içerisinde önemli yerlere gelmiş olan bâzı isimler, meydan okurcasına, hattâ tehdit de ederek, açık açık “Seçim sonuçlarını fazla takmamak gerektiğini” söylüyorlar. Bu kavga, bu tartışma çok büyüyecek gibi geliyor bana. Ne dersin? İktidar içerisindeki bu tartışmaya CHP müdâhil olabilir mi?

Ete: AK Parti’nin bu seçimlerden sonra yapacağı değişiklik, palyatif bir değişiklik olamaz. Seçim sonuçları da, CHP’deki hareketlilik de bunu işâret ediyor. İktidar bu bâdireden çıkacaksa, yapısal bâzı değişimlere yönelmek durumunda. Bu da çok kritik kararlar almayı gerektiriyor. Çünkü uzunca bir süredir, iktidar dediğimiz şey sâdece AK Parti’nin geleceğiyle ilgili bir mesele değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidar dinamikleriyle, AK Parti’nin dinamikleri arasında bir makas oluşmuş durumda; bir farklılık var. Dolayısıyla “AK Parti bu bâdireden nasıl çıkabilir?” sorusu tek başına cevaplanabilecek bir soru değil. Aynı zamanda, ülkeyi yöneten bir güç olarak Erdoğan’ın, ittifâkına dâhil ettiği dinamikleri de hesaba katan bir formül üretmesine ihtiyâcı var. Fakat palyatif çözümlerle de yol yürüyemeyeceği için, herkes Erdoğan’dan radikal bir hamle bekliyor ve bu radikal hamle öncesinde pozisyon alıyor. 

Bunu daha önce 2021’de de yaşadık. Erdoğan ne zaman bir siyâset değişikliği işâreti verirse, mevcut statükodan memnun olan aktörler bu değişim arayışının koordinatlarını çizmeye yönelik ön alırlar. Hatırlarsan, o dönemlerde en fazla bu arayış siyâsetine yön çizmeye çalışanlar, yine bugünkü gibi dışarıda MHP ve MHP lideri Bahçeli, içeride de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu oluyordu. Erdoğan’ın her arayış sürecini, çizdikleri koordinatlarla ön aldıkları eylemlerle, müdâhalelerle bir alan çizmeye çalışıyorlardı Erdoğan’a. 

Şimdi yine Erdoğan’ın bu seçim sonuçlarını nasıl bir siyâsal değişimle sürdüreceğine yönelik böyle bir beklenti var. Yine benzer aktörler Erdoğan’a bir yön tâyin etmeye çalışıyor. Bahçeli’nin bu yoğun ve sert söylemleri, yani “Türkiye’nin sandıkta kurulmadığı” söyleminden başlayarak her gün yaşanan gelişmeler, Kavala ile ilgili tartışmalara varıncaya kadar, Erdoğan’a nereye kadar hareket edip nereye kadar etmeyeceğine, bir nevi, kendisinin neye râzı olup neye râzı olmayacağına yönelik işâretler veriyor. Bunun iktidar içindeki versiyonu daha önce Süleyman Soylu idi, şu anda bu işlevi Mehmet Uçum yapıyor gibi görünüyor. Ben Erdoğan’ın bu meseleleri elbette dikkate alacağını, ama henüz ne yapmaya karar veremediği için bir bekleyiş içerisinde olduğunu gözlemliyorum. Bu aktörler de bu bekleyişi kendi lehlerine, bâzı şeyleri garantiye almanın yolu olarak sürdürüyorlar. 

O anlamda, sorduğun iki alt soruya cevâbım kısaca şu: AK Parti içerisinde ciddî bir ayrışma beklemiyorum. İki çizgi var. Bu çizginin birisinin sesi çıkıyor, diğerinin sesi çıkmıyor. Sesi çıkmayan çizgi, bir nevi Erdoğan’ın irâdesini beklediği için ses çıkarmayacak ve en nihâyetinde nasıl bir karar verileceğini bekleyecektir. Daha önceki tartışmalarda da öyle oldu. Genelde ittifak ortakları yön çizmeye çalışırlarken, AK Partili aktörler Erdoğan’ın irâdesini beklediler. Şimdi önümüzdeki dönemde de böyle bir şey göreceğiz. “Bu iyi mi kötü mü?” tartışmasından bağımsız bir şey. Ama gidişat onu gösteriyor anlamında söylüyorum. 

İkincisi, CHP bu sürece müdâhil olmalı mı? Olmamalı elbette. CHP’nin şu anda kendi rotasını sürdürmesi gerekir ve AK Parti’nin bu arayış süreci devam ettikçe, süre uzadıkça CHP’nin, buradan ne kadar yol alabileceğine odaklanmaya yönelik, kendi siyâsetini tahkim etmeye yönelik bir siyâsî çizgi izlemesi daha anlamlı olur diye düşünüyorum. Kendisi bunu arzu etmiyor olsa bile, CHP’nin Erdoğan’la kurmuş olduğu diyalog da Erdoğa’ın çıkışının nerede olabileceğini etkileyecek bir sonuç üretecektir elbette. Hangi siyâsî çizgiyi tâkip edeceği konusunda da CHP ile kurduğu diyaloğun bir katkısı olacak zâten.

İktidar, göstere göstere CHP içerisinde İmamoğlu- Özgür Özel rekabeti, yarışı, hattâ mümkünse kavgası çıkartmak istiyor. CHP içerisinden de buna tav olanlar oldu mâlûm. Gördük bunu. Özgür Özel de net bir şekilde buna salı günü nokta koydu ya da nokta koyduğunu düşündü diyelim. Bu olayı daha uzun bir süre duyacak mıyız? Ne dersin?

Ete: İktidar açısından bu bereketli bir alan. Kaşınabilecek ve sonuç alma ihtimâli de olan bir konu olarak görüldüğü için bu, deşilmeye devam edilecek. 2023 seçimlerine giderken de bu denendi ve sonuç alındı. O yüzden, “Buradan da bir yol bulunur mu?” diye sürdürecektir. Bunun bir sonuç üretip üretemeyeceği konusunda CHP’nin nasıl bir tutum takınacağının daha belirleyici olacağını düşünüyorum. Yani, orada üç farklı çekim merkezi arasında nasıl bir uyum süreci izlenecek, nasıl bir denkleme bağlanacak? Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu, Türkiye’nin önüne seçim takvimi gelinceye kadar, kendi görev alanlarıyla sınırlı bir güçlü başkanlıkla mı yetinecekler, yoksa bu tartışmalara da müdâhil olmaya devam mı edecekler? CHP siyâsetini dışarıdan etkilemek üzerinden liderlik iddialarını mı sürdürecekler, yoksa Özgür Özel ile kurdukları daha bireysel ilişkiler üzerinden CHP siyâsetine mi müdâhil olacaklar? Bu, biraz nasıl bir karar alacaklarına bağlı. Ama bir potansiyel olarak, “Burada bir gerilim ihtimâli var mı?” diye sorarsak, evet, elbette bir potansiyel olarak burada bir gerilim alanı var. İktidar da bu gerilim alanını değerlendirecektir. Bu, doğal olarak beklenmesi gereken bir şey. Burada CHP’in nasıl bir tutum alacağını izlemek gerekir.

Atladığımız bir şey kaldı mı? Bayağı kapsamlı bir araştırma yapmışsınız çünkü. Bâzı şeyleri unutmuş, atlamış olabilirim. Ama gördüğüm kadarıyla her şeyi konuştuk, değil mi?

Ete: Evet, konuştuk. Benim için bu raporun en önemli dinamiği, seçmenin, yerel seçimlerden sonra, 31 Mart seçimlerinin etkisiyle, muhtemel bir parti tercihinde, tercih değişiklik irâdesini sürdürmeye devam ettiği ve CHP’nin ilk defa birinci parti hâline gelmesi. AK Parti’nin bugüne kadar bir siyâset üretemeyişinin seçmen tarafından olumlu bulunmadığı ve seçim öncesindeki oy oranlarında da düşüşe yönelik bir trendin devam etmesi. Bence geçirilen bu 40 gün kıymetli bir dönem. Seçmen bunlara bakıp bir karar veriyor. Ve bu karar netleştikten sonra, değiştirilmesi daha zor olacak. O anlamda, geçen bu bir aylık süre CHP’nin çok daha iyi değerlendirdiği bir aylık süre gibi gözüküyor.

Son anda bir şey geldi aklıma, onunla kapatalım programı. İYİ Parti ve Zafer Partisi’nin oylarının çok yüksek olmadığını varsayarsak, sizin araştırmanıza göre, CHP, AK Parti, DEM Parti, MHP ve Yeniden Refah Partisi şeklinde, beş partili bir sistem olarak gidiyor. Ama MHP ve Yeniden Refah Partisi bu hâliyle ülke barajını aşmakta bayağı zorlanabilirler. Sonuçta, ittifaklar hâlâ gündemde olacak gibi görünüyor. Ama meselâ son yerel seçimde gördüğümüz gibi, CHP’nin artık kimseyle ittifâka girmeye ihtiyâcı yok. Bu seçimde, tek başına, geçen sefer Altılı Masa’nın aldığından fazla oy aldı. DEM Parti için de sorun olmayacak gibi gözüküyor. Ama Yeniden Refah Partisi ve MHP için söz konusu olabilir. Sonuçta ittifaklar sürecek gibi gözüküyor. Ne dersin?

Hatem Ete: Bu ayki sonuçlara bakılınca öyle görünüyor. Ama daha çok erken. İktidar bu hareketsizliğini sürdürme lüksüne sâhip değil. Sonbahara doğru siyâsetin ciddî bir şekilde hareketlenme zorunluluğu kendisine dayatılacaktır. Dolayısıyla, bugün gördüğümüz veriler, önümüzdeki dönemde özellikle Erdoğan’ın yapacağı hamleler üzerinden yeni şeylere gebe. O anlamda sâdece bu ayki sonuçlara dayanarak, çok uzak geleceğe yönelik öngörülerde bulunmayalım diye düşünüyorum.

Çok sağ ol Hatem. Yine güzel bir söyleşi oldu. Mayıs araştırmasını da bekleyeceğiz. Onun sonuçları çıktıktan sonra Mayıs’ı da konuşacağız. Çok teşekkürler.

Ete: Ben teşekkür ederim.

PANORAMATR’nin Nisan ayı araştırmasını, direktörü Hatem Ete ile konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.