Güneydoğu’da bir şeyler oluyor. Siyaset değişiyor, Kürtler değişiyor, şehirler dönüşüyor. Bu değişim ve dönüşümün Türkiye için anlamı nedir? Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Neslihan Şedal anlatıyor. Olaylı Van seçiminde neler yaşandı, mazbata krizi nasıl aşıldı? Kadın yoksulluğuyla mücadeleye adadığı hayatı, Van’ın gerçek sorunları ve bölgenin değişen dinamikleri…
Neslihan Şedal anlatıyor
DEM Parti, 31 Mart Yerel Seçimleri’nde Van Büyükşehir Belediyesi’ni yüzde 55,48 ile kazandı. DEM Parti ayrıca, Van’daki 13 ilçeyi de kazandı. Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Neslihan Şedal, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı.
Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Abdullah Zeydan’ın memnu haklarının geri alınmasıyla başlayan eylemlerin etkisinin hâlâ sürdüğünü söyleyen Şedal, “Van direnişinin etkisi hâlâ sürüyor. Bizler çok çetin bir mücadeleyle seçim çalışmasını yürüttük ve bu çetin mücadelenin sonucunda 14’te 14 yaparak seçimi kazandık. Van’ın kurtulması demek, birçok yerin kurtulması demekti” dedi.
Şedal sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bizler kazandık ama bu ‘biz’ kavramını açtığımız zaman burada demokratik hakkını ortaya koyan gençler, protestolarda demokratik hakkına sahip çıkan kadınlar, geç saatlere kadar tencerelerle ses çıkaran anneler ve hakikaten demokrasiyi isteyen, demokrasi talebinde bulunan bütün kesimlerin emeği olarak değerlendiriyoruz. Bu mazbata gaspı herkesi bir çizgide birleştirdi.”
Van’ın borcu yaklaşık 9 milyar TL
Belediyenin yaklaşık 9 milyar TL’lik bir borcu olduğuna dikkat çeken Şedal, “Burada sekiz yıllık bir kayyum pratiği var. Kenti talan etme hali var. Bunun için yürütülen bir politika var. Bizler seçim öncesi 3 milyar TL olduğunu düşünüyorduk ama halk şunu söylüyordu: ‘Tahribat çok daha fazla.’ Biz buraya geldiğimizde gerçekten de üç katı olduğunu gördük” diye konuştu.
Ekonomik tahribatın yanında sosyolojik de bir tahribatın olduğunu söyleyen Şedal, “Topluma yayılan ayrı bir sosyolojik tahribat var. Biz her defasında konuşurken şunu ifade ediyoruz: ‘Borçtur, bir şekilde ödenir ama önemli olan halkın üzerinde yaratılan tahribatların telafisini yapabilmek.'”
Neslihan Şedal anlatıyor: “Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez”
Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir yaşam felsefesiyle yerel yönetim modeli inşa etmeye çalıştıklarını söyleyen Şedal, “Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez. Bu anlamda ‘kadın kırım’ politikalarına dair çok ciddi çalışmalar yürüttük kurumsallaşma adına” dedi.
Uyuşturucunun şehirde bir problem olduğunu da vurgulayan Şedal, sorunun bölgenin tamamına yayıldığını ve özellikle kayyum atanan belediyelerde daha da büyüdüğünü söyledi. Uyuşturucuyla ilgili kayyum belediyelerin özel bir politika yürüttüğünü dile getiren Şedal, gençlerin apolitikleşmesi, sorgulamamaları ve araştırmamaları için bu politikaların yürütüldüğünü belirtti.
Neslihan Şedal anlatıyor: Röportajın tam deşifresi
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Merhaba, iyi günler. Van Büyükşehir Belediyesi’nde konuğuz ve Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Neslihan Şedal ile Van’ı konuşacağız. Merhaba.
Neslihan Şedal: Merhabalar.
Neslihan Şedal anlatıyor
Bizi misaâir ettiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Biz Van’ı 31 Mart yerel seçiminin hemen ardından, Abdullah Zeydan’ın belediye başkanı seçilmesinin iptal edilme girişimiyle gördük. Karâra direniş birkaç gün sürdü ve sonuçta siz kazandınız. Bu olayın etkisi hâlâ sürüyor mu?
Neslihan Şedal: Evet, sürüyor. Öncelikle hoş geldiniz, şeref verdiniz. Sizi buralarda görmek gerçekten mutluluk verici. Bizler, özellikle sizin gibi tarafsız gazetecilik yapan, hakkı, haklıyı, özgürlükten, adâletten yana, hukukun üstünlüğünün tesisi için ve bu amaçla mücâdele eden herkesin sesi olabildiğiniz için ve bunu yaymak için mücâdele ettiğiniz için de teşekkür ederiz.
Evet, Van direnişinin etkisi hâlâ sürüyor. Biliyorsunuz bizler çok çetin bir mücadeleyle seçim çalışması yürüttük ve bu çetin mücadelenin sonucunda 14’te 14 yaparak seçimi zaferle sonuçlandırdık. Aslında bu 14’te 14 yapmanın birçok sebebi var; çok boyutlu bir denklem aslında.
14’te 14’ün gerçek anlamı
“14’te 14” deyince anlaşılmayabilir. Partiniz Van’da 14 ilçenin 14’ünü de aldı.
Neslihan Şedal: Evet, onu açacağım. Hatta biz artık son dönemlerde, “14’te 14” demiyoruz, “15” diyoruz. Çünkü Van direnişinden sonra, bir kez daha herkes için, tüm Türkiye halkları için aslında kazanılmış bir direnişti. Van’ın kurtulması demek, birçok yerin kurtulması demekti. Bu sebeple artık “14’te 14” değil, “15” diyoruz. Az önce ifade ettiğim gibi, bizim için seçim hakikaten çetin bir mücadele sonucunda gerçekleşti ve zafere dönüştü. On üç ilçe ve Büyükşehir Belediyesi olmak üzere 14 belediyeyi kazanmış olduk. Bu kazanma hâli, bu direniş hâli, bizim için aslında birçok şeyin birikmiş sonucuydu.
Yıllar sonra, 2013 yılından sonra, Gezi Direnişi, Kobani Direnişi derken, özellikle 2016’dan sonra OHAL îlân edilmesi, KHK’larla birçok hak ihlâlinin yaşanması, o zamandan bu yana toplumun her tarafını saran bir tecrit politikasının yürütülmesi, halkların sesinin çıkmaması, demokratik haklarını bile ifâde edememeleri, gerçekleştirememeleri üzerinden bayağı uzun yıllar geçmişti. Bu birikme hâli, özellikle kayyum politikalarına karşı bir öfkenin dışavurumu, özel savaş politikalarına karşı bir refleks gösterme hâli, kendini bu seçim sürecinde oldukça yoğun hissettirdi. Bizler de aslında kadınların, gençlerin, annelerin, halkların, bize yakın olsun olmasın, bize mesâfeli olan, belki bize karşıt duran birçok kesimin, özellikle mazbata gaspından ve “14’te 14” başarısından hemen sonra, sevgili Eş Başkanımız Abdullah Zeydan’ın memnû haklarının geri alınması ve YSK’nın mazbatayı vermemeleri üzerine bir karârı gelişti. Bu karar üzerine halkın, kendi irâdesine, kendi sözüne, kendi kentlerine ve kurumlarına sâhip çıkmak için demokratik bir şekilde direnişi sonucu bu hak kazanıldı.
Biraz önce “Siz kazandınız” dediniz. Evet, biz kazandık; ama bu “Biz” kavramını, demokratik hakkını ortaya koyan gençler, protestolarda demokratik haklarına sâhip çıkan kadınlar, geç saatlere kadar tencerelerle ses çıkaran anneler ve hakîkaten demokrasiyi isteyen, demokrasi talebinde bulunan, uzun yıllardır hak ihlâlleriyle karşı karşıya olan bütün kesimlerin emeği olarak değerlendiriyoruz. Bu hak gaspı, mazbata gaspı herkesi bir çizgide birleştirdi.
Van’ın borçları
Ama işiniz çok zor. Belediye binâsına büyük bir pankart asarak belediyeden devraldığınız borçları göstermişsiniz. Sekiz milyar gibi bir borç devralmışsınız yanılmıyorsam.
Şedal: Aslında 9 milyara yakın bir borç.
Şu âna kadar konuştuğumuz Mardin, Diyarbakır, Batman belediyelerinin hepsinin benzer bir sorunu olduğunu gördük. Bu borçları görünce hepsi bir şok yaşadıklarını anlattılar. Siz de böyle şok yaşadınız anlaşılan.
Neslihan Şedal: Elbette ki bir şok yaşadık. Ama 8 yıllık bir kayyum pratiği ve bir kenti talan etme hâli var. Özellikle bunun için yürütülen bir politika var. Biz seçim öncesinde borcun 3 milyar TL olduğunu düşünüyorduk. Bunu da basından, zaman zaman kamuoyuna yansıyan bâzı bilgiler üzerinden bu değerlendirmeyi yapıyorduk. Ama halk, “Biz bu kadarını biliyoruz, ama tahrîbat çok daha fazla” diyordu.
Biz buraya geldiğimizde gerçekten de bildiğimizin üç katı olduğunu gördük. Evet, bir şok hâli oldu; ama çok da şaşırmamak gerekiyor. Zâten bunun için atanmış bir kayyum ve bunun için yürütülmüş bir politika var. Bilinçli, bile isteye bir borçlandırma yapılmış. Bu tahrîbat işin sâdece ekonomik boyutu. Bir de perdenin arka kısmı var. Arkada dönen işler çok daha farklı boyutta; ciddî anlamda bir sosyolojik tahrîbat var. Biz işin hep ekonomik boyutunu konuşuyoruz, ama neler yapıldığına dâir işin sosyolojik tahrîbâtını da konuşmak gerekiyor. Kurum içerisinde ayrı bir sosyolojik tahrîbat var, topluma yayılan ayrı bir sosyolojik tahrîbat da var. Elbette biz her defasında, “Borç borçtur, bir şekilde ödenir. Ama önemli olan, halkın üzerinde yaratılan tahrîbâtı giderebilmektir” diyoruz.
Van’ın öncelikli sorunları
Şu âna kadar iki aylık bir deneyiminiz var. Bunun ilk günleri biraz gergin geçti, ama sonuçta işe koyuldunuz. İşe koyulduğunu zaman en öncelikli meseleniz ne oldu?
Neslihan Şedal: Seçildikten sonra belediye binâsına geldiğimizde, ziyâretçi akınına uğradık. Sâdece Van’dan değil, il dışından, yurtdışından, Avrupa’dan, her yerden Van’a çok ciddi bir ziyâretçi akını geldi ve buradaki direnişi yerinde görmek istediler. Halkın kendi kurumlarına, kendi kentlerine sâhip çıkma hâlini yerinde ve temsiliyetinin yanında görmek istediler. Aslında bizim iki ayımız böyle geçti. Sivil toplum kuruluşlarından, siyâsî partilerden, meslek örgütlerinden, emek örgütlerinden çok ciddî bir ziyâret ve görüşme talebi vardı. Bu şu açıdan önemli: Bizler, sivil toplum kuruluşlarının, siyâsî partilerin ciddî anlamda bizimle dayanışmasını o direniş ânında gördük. Ama bizim için daha da anlamlı olan, o dayanışma rolünün hâlâ devam ediyor olması. Bizi hâlâ birçok farklı siyâsî parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri arıyorlar ve diyorlar ki: “Biz hâlâ sizinleyiz. Olası bir durumda sizinle birlikte olduğumuzu her zaman bilmenizi isteriz.” İşte bu bizim için çok çok önemliydi.
Bunu şunun için ifâde ediyorum: Biz her defasında, işimizin zor olduğunu, çalışmalarımızı yürütürken bu ekonomik tahrîbâtın bizi fizikî olarak zorlayacağını söylüyoruz. Ama yanınızda bir halk varsa, arkanızda duruyorsa ve her şeyin farkındaysa, bu yükün sorumluluğunda ortaklaşmak istiyorsa, siyâsî parti temsilcileri, emek örgütleri, kentin dinamikleri sizin yanınızda olduğunu söylüyorsa, bu yükün altından daha kolay kalkarsınız. Bu iki ay içerisinde deneyimlediğimiz en anlamlı durum buydu. Biz gücümüzü ve moralimizi daha çok buradan alıyoruz.
Kayyumlardan arta kalan
Tabiî ki insanlar dayanışacaklarını söylüyorlar, ama sizden de hizmet anlamında bir şeyleri yapmanızı istiyorlar. Nelerle başladınız?
Neslihan Şedal: Önce kayyumların 8 yıldır ne yaptığına bakmak gerekiyor. Bizim, daha öncesinde de hayâta geçirmek istediğimiz fikrimiz var. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir yaşam felsefesiyle yerel yönetimler modelimizi örmeye çalışıyoruz. Bütün çalışmalarımız bu minvalde yürüyor. Bir yol yaptığımızda da ekolojik olması için mücâdele ederiz, yaptığımız bir îmar planlamasında da daha demokratik bir yaşamı inşâ etmesi ve ekolojik dengeyi sağlaması için uğraşırız. Dâima ifâde ettiğimiz perspektif şudur: Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez. Bu anlamda, kurumsallaşma adına kadın kırım politikalarına dâir çok ciddî çalışmalar yürüttük.
Kentin ulaşım sorunu, işsizlik sorunu, yoksulluk sorunu, âfet meselesi, turizmin gelişmesine dönük çalışmalar, bunların hepsi bu kentin temel sorunlarıydı. Sâdece yerel yönetimler alanında değil, siyâsî parti alanında, kadın hareketinde, kültürel alanda, sosyal alanda, hangi alanda mücâdele ettiysek, bu kendin sorunları her zaman bizim gündemimizde oldu. Dolayısıyla yerel yönetimlere baktığımızda, HDP belediyelerinin elindeyken, özellikle seçim süreçlerinde çalışma yürüttüğümüzde, meselâ Bekir Kaya ve Hatice Çoban döneminde yapılan çalışmalar ya da “Bunun döneminde şu yapılmıştı, bunlar yapılmıştı” diye hâlâ referans gösterilir. Ama kayyum dönemine dâir bir hâfıza yok bu kentte. Sadece, bu kentin tahrîbâta uğratıldığı, bir yıkıma uğratıldığına dâir bir hâfıza var. Dolayısıyla hiçbir şey yapılmamış. Meselâ biz seçimden sonra göreve başladığımızda, ziyârete gelen insanlar, “Biz 8 yıldır bu kurumlara uğramadık. Şu an burada temsiliyetimizi görüyoruz. Bu bizim için en anlamlı olan yanı. Şu kapıları açtığımızda eş başkanlarımızla görüşebiliyor, muhâtabımızı görebiliyoruz” diyorlardı. Bu çok önemli.
“Hala su gitmeyen köy var”
İşin içerisine kentin hizmetlerine dâir beklenti girdiğinde, bakıyoruz ki 8 yıl içerisinde yollar yapılmamış. Bu kentin hâlâ su gitmeyen köyleri ve mahalleleri var, hâlâ altyapı üstyapı sorunu var. Sekiz yıldan fazladır ulaşım ana planına dâir bir çalışma yürütülmemiş. Van, kültürel anlamda zengin bir kenttir; birçok farklı yapıyı, kimliği içinde barındıran bir kenttir. Bu ihtiyaçları karşılamadığınız zaman, bu bir soruna dönüşür. OHAL’le birlikte bu kentte kültürel bir etkinlik yapılmamış; yapıldığı zaman da yasaklanmış. Bunların hepsi büyük sorunlar olarak karşımıza çıkıyor.
Kadın kırım politikaları konusunda da bir şeyler söylemem gerekiyor. Biz kentte kadın yaşam merkezleri, kadın kültür evleri açarken, “İlk Adım” istasyonlarını, “Alo Şiddet” hattını açarken, bunların hepsi kayyumlar eliyle kapatıldı. O zamandan bugüne kadar derinleşen bir kadın kırım sorunu var bu kentte. Dolayısıyla bu hizmetlerin hepsine dâir halktan çok ciddî bir talep geliyor. Öncelikli olarak da intihara zorla sürüklenme, kadına yönelik şiddet, kadın katliamlarına dâir çözüm isteniyor. Ayrıca, kentin trafik sorunu var, bunu da gündemimize alacağız.
Uyuşturucu sorunu
Sözünüzü kesiyorum, ama şunu sormak istiyorum: Şu âna kadar gittiğim her yerde karşımıza bir uyuşturucu meselesi çıktı. Uyuşturucu kullanımı özellikle küçük yaşta çocuklardan başlayarak büyük bir sorun hâline gelmiş. Gençler de demiyorum, çocuk yaşta olanlardan bahsediyorum. Siz Van’da da benzer bir sorun yaşıyor musunuz?
Neslihan Şedal: Bu sâdece Van’la, Batman’la, Amed’le sınırlı kalan bir sorun değil. Bölgenin tamâmına yayılan, özellikle kayyum atanan belediyelerin bulunduğu kentlerde çok yaygın. Biz “özel savaş” politikalarını dile getirdiğimiz zaman, bir kentte yaşayan halkların diline, dinine, kimliğine inancına, sâhip olduğu değerlere dâir bir saldırı başladığında, en temelde o toplumun öncü gücü olan kesime, kadınlar ve gençlere dönük yapılır. Özellikle kadınlara karşı, genç kadınlara karşı kadın kırım politikaları yürütülürken, gençlerin de apolitikleşmesi, sorgulamayan, araştırmayan bir nesil hâline dönüşmeleri için uyuşturucu konusu özel bir politika olarak yürütülüyor. Bakıyorsunuz, sorgulayan, politik olan bir zeminde, uyuşturucu çeteleri kol geziyor. Meselâ Van’da, yürüttüğümüz politikaların tam karşısında bu politikalar yürütülüyor. Kültür evleri açtığımız sokaklarda, kreşler açtığımız sokaklarda, halk kendi kültürüyle, kendi diliyle, kendi kimliğiyle kendini örgütleyebilmişken, daha demokratik bir yaşam sürdürebilmişken, tam da kayyumların atandığı dönemde, 8-9 yıldır yürütülen bu “özel savaş” politikalarıyla sorun daha da derinleşmiş oluyor.
Bizlerin buna dâir hem eğitsel hem kurumsal anlamda çok ciddî çalışmalarımız olacak. Mecliste hızla komisyonlarımızı oluşturduk. Bu komisyonlar bu meseleye dâir çalışmalar yürütecekler. Hem eğitsel olarak hem de buna karşı daha etkin ve kapsamlı bir çalışma yürütebilmek için kurumsallaşmayı da artıracağız. Uyuşturucuyla mücâdele etme ve diğer “özel savaş” politikalarıyla da mücâdele etmeye dönük çalışmalarımız olacak elbette.
Van ve turizm
Van çok büyük bir şehir ve giderek büyüyor. Aslında ekonomisi de çok canlı. Turizm var, ama onun dışında da bir ekonomik faaliyet var. Ama bir yandan da çok ciddî bir yoksulluk var. Bunu nasıl dengeleyeceksiniz? Ya da belediyenin bu konuda yapabileceği neler var?
Şedal: Ülkenin genelinde bir ekonomik kriz var; ama bâzı kentlerde bu krizin derinleştirilmesine yönelik politikalar yürütülüyor. Meselâ Van bir sınır kenti. Aslında ekonomik olarak çok hareketli. Çok gelişkin bir kent olması gerekirken, bilinçli olarak sürekli sınır kapılarına uygulanan ambargo nedeniyle dışarıdan gelecek olan turistlerin engellenmesi, ticâretin yapılmasına dönük bir ambargo olması, ekonomik kriz ve yoksulluk sorununu da derinleştiriyor. Meselâ Van’ın ilçelerinde şöyle bir gezin, genç bulamazsınız. Gençlerin hepsi iş imkânı olmadığı için, farklı illerde, metropollerde inşaatlarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu göç, birçok farklı sorunu da ortaya çıkartmış oluyor. Hem gittikleri kentte yaşamış oldukları sorunlar hem de geride bıraktıkları sorunlar. Bu o kadar derin sosyolojik tahrîbatlar yaratıyor ki. Zâten sorunlar birbirine bağlı.
Van gerçekten stratejik bir kent. Doğa zenginlikleri açısından, turizmin gelişebilmesi açısından, tarım ve hayvancılık açısından çok gelişkin bir yer ve çok bereketli toprakları var. Ama maalesef, bilinçli olarak uygulanan îmar planlamalarında, tarım alanlarının îmâra açılma, tarla vasfının kaybettirilmesi, tarım ve hayvancılığın önüne birçok engel çıkartılması… Tabiî ekonomik krizle birlikte çiftçilik ve hayvancılık yapan kesim zorlanmalar yaşıyor. Turizmin geliştirilmemesi, tarım ve hayvancılığa dâir sorunların yaşatılması, bilinçli olarak bir göç yaşatılması berâberinde bir ekonomik kriz de getiriyor.
Biz daha önceki deneyimlerimizden ve önceki belediyelerimizin yapmış olduğu çalışmalardan da yola çıkarak, belki bu koşullarda, kısa vâdede biraz zor olabilir, ama hayâta geçireceğimiz projelerimiz olacak. Hem turizm alanında, tarım ve hayvancılıkta, kadın, gençlik ve karma olarak kooperatifçilik alanında deneyimlerimiz var. Buna dâir çok ciddî çalışmalarımız olacak. Ekonomiyi özgürleştiren, bağımlı olmaktan kurtaran, halkın üretime birebir dâhil olduğu birçok çalışmayı planlayarak yürütmeyi düşünüyoruz. Hepsi proje olarak önümüzde var. Zâten şimdiden başladık.
Göç sorunu
Van’ın bir sınır şehri olduğunu söylediniz. Aynı zamanda da düzensiz göçün bir geçiş noktası olduğunu biliyorum. Bu düzensiz göç Van’da bir şeyleri değiştirdi mi, yoksa insanlar gelip geçiyorlar mı? Burada bir sığınmacı sorunu var mı?
Şedal: Aslında Van halkının yaşadığı sorunların yanı sıra, düzensiz göçle birlikte, sığınmacıların yaşadığı problemler de katlanıyor. Aslında çok mâsumâne, insânî ihtiyaçlardan bahsediyoruz. Barınma, yeme içme, yaşamını idâme etme konusunda çok ciddî sorunlar yaşanıyor. Toplumun siyâsal olarak kutuplaştırılıyor olması çok etkili. Aslında Van halkı çok misâfirperver ve güçlü bir dayanışmaya sâhiptir. Buraya gelen herkesi kendinden gören, sâhiplenen, bu anlamda çok hoşgörülü bir kenttir. Ama son dönemin siyâsal konjonktürü, toplumu, halkları birbirine karşı kutuplaştıran politikaya rağmen, burada halk sâhiplenen bir yerden yaklaşıyor.
Bizler kurumsal olarak baktığımız zaman, çoğu zaman kamuoyuna şunun yansıdığını görebiliyoruz: Geri gönderme merkezlerinde, kadınların, çocukların şiddete mâruz kaldığını, cinsel saldırıların gerçekleştiğini görebiliyoruz. Bunun dışında, kayıt dışı istihdam meselesinin olduğunu, çok düşük ücretle çalıştırılarak emeklerinin sömürüldüğünü görebiliyoruz. Bizim elbette buna dâir çalışmalarımız olacak. Daha güvenceli iş ortamı sağlayabilmek, daha güvenilir ve daha rahat edebilecekleri ortamlarda yaşamlarını sürdürebilmeleri için projelerimiz olacak. Yaşam Merkezleri’mizde, “İlk Adım” istasyonlarımızda, kesinlikle ayrımcılığı gözetmeden, kesinlikle kendilerini burada yabancı hissedecek hiçbir muameleyi göstermeden hem eğitsel olarak hem de kurumsal olarak çalışmalarımız olduğunu ifâde edebilirim.
Van ve Valilik ilişkisi
O ilk günlerde yaşadığımız olayların ardından, Van gibi büyük bir şehirde, sorunların çok olduğu, yapılacak çok işin olduğu bir kentte, sizin merkezî yönetimle bir ilişkiniz olması lâzım. Ama anladığım kadarıyla, şu ana kadar böyle bir durum olmadı. Bakanlık temsilcisiyle, Valilik’le, Emniyet birimleriyle bir irtibatınız, koordinasyonunuz var mı?
Şedal: Hayır, yok. Öyle bir koordinasyonumuz olmadı şu âna kadar.
Olacak mı? Olmama ihtimâli var mı?
Şedal: Her kentte bir Mülkî Âmir vardır ve Mülkî Amir’in bütün kurumlarla koordinasyonu sağlamak gibi bir sorumluluğu vardır. Ama bizler, buradaki mülkî âmirlerin, siyâsal süreçten etkilenip belediye eş başkanlarına bu çerçevede yaklaştığını düşünüyoruz. Siyâsal konjonktüre göre değişiyor. Merkezî siyâsetten bahsettiğimiz zaman, vâliler, kaymakamlar atanmış memurlardır. Siz bir kenti koordine ederken, bütün kurumları birbirinden ayırmadan koordine ederek kentin sorunlarını çözmeye çalışırsınız.
Belli ki iktidârın yaklaşımı bu kurumları da etkiliyor ve bu kurumların kararlar almasını, diğer kurumlara dâir yaklaşımını da ortaya koymuş oluyor. Biliyorsunuz, kayyumlar, vâli ve kaymaklardan oluşuyor. Dolayısıyla birbirini etkileyen süreçler bunlar. Yani siyâsal iktidârın tutumu neyse o şekilde davranıyorlar. Özellikle son dönemlerde, AKP iktidârıyla birlikte, tarafsız davranması gereken vâliler ve kaymakamlar, biraz bu tutumla hareket ediyorlar. Meselâ HDP’li belediyelere atanmalarından sonra da bu siyâsî tavır kendini biraz daha net ortaya koymuş oluyor. Aslında atanan kayyumların, yani kaymakam ve vâlilerin kentin kurumlarına karşı gösterdiği muamele, sizin sorduğunuz soruya bir cevap olacak.
“Değişim olmalı”
Aslında biz her defasında kayyumların kent üzerinde yarattığı tahrîbâtı da ifâde ediyoruz. Bizim tavrımız belli: Biz bu kente hizmet etmek istiyoruz. Bu kentte daha demokratik bir yaşam olmasını, halkların eşit yaşamasını, kadınların katledilmemesini, gençlerin apolitize edilmemesini istiyoruz. Biz bu tavrı takınırken, belli ki vâliler, kaymakamlar, tavırlarını farklı bir yerden ele alıyorlar.
Peki, bu konuda bir değişim bekliyor musunuz, yoksa böyle mi devam edecek?
Şedal: Biz değişim olması gerektiğini zâten her zaman söylüyoruz. Bizler, bu kent için hizmet edecek olan herkesle el ele verip çalışmayı isteriz. Ama siyâsî tavır takınmadan, iktidârın siyâsî görüşünün yanında olmadan, tarafsız olarak gelin, birlikte bu kente hizmet edelim. Ama bize böyle yaklaşılmıyor. Yani belediyelerimize, bir Millî Eğitim’e, Diyânet’e, İl Sağlık Müdürlüğü’ne yaklaşıldığı gibi yaklaşılmıyor. Çünkü siz bir siyâsî partinin seçilmişlerisiniz. Biz Büyükşehir Belediye Eş Başkanları olarak, kim olursa olsun, siyâsî görüşü ne olursa olsun, halklara hizmet etmek için buradayız. Bu fikriyatla ve kesinlikle ayrım gözetmeden yola çıkıyoruz. Ama aynı tavrı vâli ve kaymaklardan göremiyoruz maalesef, bu noktada siyâsî görüşünüzün olması, onlar için bir şey ifâde ediyor ve kurduğumuz diyalogları da etkiliyor. Biz tavrımızı her zaman ifâde ediyoruz.
“Bizim gündemimizde kayyum yok”
Son olarak size şunu sormak istiyorum: Kayyum devri hakîkaten kapandı mı?
Şedal: Özellikle Van direnişinden sonra halkın irâdesinin kazanmış olması, bizler açısından kayyum devrinin kapatıldığı anlamına geliyor. Bu çok anlamlı bir direnişti. Çünkü halk şunu gösterdi: Adı ne olursa olsun; “kayyum devri” olsun, irâde gaspı olsun, halk bir olduğu zaman, o ayrı ayrı bütün renkler bütün zenginlikler bir olduğu zaman ve haksızlığa hukuksuzluğa karşı seslerini birleştirdikleri zaman, bizim için kayyum devri kapanmış oluyor. Van direnişi bizim için bunu ifâde ediyordu. Bizim gündemimizde kayyum meselesi yok.
Bizim gündemimizde, ne kadar borç devraldığımız, ne kadar tahrîbat yapıldığı var ve bunları teşhir ediyoruz. Halk bunu biliyor, ama dünya da bilsin istiyoruz. Bizim kentlerimize böyle yaklaşıldı, böyle talan ettiler. Biz bu tahrîbâta rağmen çok güçlü çalışmalar yapacağız. Meselâ şu an arkadaşlarımız ekoloji anlamında çok güzel işler yapıyorlar. Yol yapım bakım onarım konusunda çalışmalar gece gündüz devam ediyor. Tarımsal hizmetler alanında çalışmalarımız iyi gidiyor. Kadın ve gençlik çalışmalarımız tüm hızıyla devam ediyor. Biz bu kentteki bütün sorunlara dönük çalışmalarımızı yürüteceğiz. Bu kentte hangi anlamda hizmet gerekiyorsa bunları yapacağız. Bunları yaparken de kayyum atanacakmış gibi çalışmıyoruz. Biz kayyumu çoktan zihnimizden sildik. Van direnişi halkların hâfızasında “Artık kayyumlar atanmayacak” diye kaldı. Sâdece Van için değil, İstanbul için, İzmir için, Ankara için, Amed için, Batman için bir kurtuluştu bu direniş. Bu açıdan bizim için kayyum devri bitmiştir. Bu direnişten sonra, bir daha halkların irâdesine kayyum atama cesâretini herhalde kimse kendinde bulamayacaktır.
“Bir çağrıda bulunuyorum”
Bitirmeden, konuşmadığımız, altını çizmek istediğiniz hususlar var mı?
Şedal: Bizler her defasında söylüyoruz, bugün burada sizlerin vâsıtasıyla da ifâde etmiş olalım. Hakîkaten bu son dönemlerde yaşanan gelişmeler, bize târihî anlamda çok ciddî mesajlar verdi. Ben konuşmamda sık sık ifâde ediyorum; ama bizi kurtaracak olan şey, bizi hedef alan, bize ve bugün hak, hukuk, adâlet arayan herkese karşı yürütülen politikalara karşı bir olmamız gerekiyor. Çünkü adâlete, demokrasiye, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesine hepimizin ihtiyâcı var. Bugün Van direnişi herkes için kazanıldı; ama iktidârın saldırılarına karşı daha da güçlü örgütlenmemiz gerektiğini düşünüyorum. Daha da büyük bir ses çıkması gerekiyor diyorum; daha büyük bir ses olması gerekiyor. Mesele sâdece kayyum atama meselesi değil. Bunu daha önceki saldırılarda da gördük: AKP’nin aklını en kurumsal olarak teşhir eden politika, tâyin politikasıydı. Bu politika seçimlerde çok büyük kaybettirdi.
Buradan şöyle bir çağrıda bulunuyorum: Bu politikalara karşı, rengimiz, dilimiz, inancımız ne olursa olsun, bizim hizmet edeceğimiz, akıl, eşitlik, adâlet, demokrasi ve en önemlisi de vicdan olmalıdır. Vicdanlarımızı korudukça, bu ülkede hak ihlâlleri olmayacak, adâlet yerini bulmuş olacak ve bu hepimiz için olacak. Size tekrar çok teşekkür ediyoruz. Buraya kadar geldiğiniz için.