AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel arasında başlayan ve “yumuşama” ya da “normalleşme” olarak adlandırılan müzakere sürecinin ardından MHP’den art arda dikkat çeken açıklamalar geldi. “Cumhur İttifakı yol ayrımında mı?” dedirten gelişmelerin ilki Erdoğan-Özel ikilisinin ikinci buluşması öncesinde başladı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin üzerinde “Bana Allah yeter” yazan yüzükle önce imalı bir mesaj vermesi, görüşmenin ardından da yazılı bir açıklamayla “AKP ve CHP ittifakı dileğimizdir” diyerek temennisini dile getirmesi “İttifakta ne oluyor?” sorusunu gündeme getirdi.
Ruşen Çakır izleyicilerden gelen sorularla son gelişmeleri değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Sizlerle bir ortak yayın daha yapıyoruz. Nasıl yapacağız? Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarından chat bölümlerine sorularınızı, yorumlarınızı ve eleştirilerinizi yazabilirsiniz. Konumuz çok basit: Cumhur İttifâkı dağılıyor mu? Soru bu. Bununla ilgili bir anket de yaptım bugün X hesâbından. İzleyicilerimizin büyük bir kısmı “Henüz çok erken” diyor; bayağı bir kısmı da “Çok fikrim yok” ve “Umursamıyorum” diyor; geriye kalan %40’lık bir bölümünde “Dağılıyor” diyenlerin oranı biraz daha fazla, ama genel eğilim: Ya bir kayıtsızlık var ya da şu aşamada erken olduğu düşünülüyor. Bu soruyu neden soruyoruz? Bu ne zamandan beri gündemde aslında. 31 Mart yerel seçimlerinden beri gündemde bu. “Normalleşme” ya da “yumuşama”, her ne derseniz deyin, Erdoğan’ın Özgür Özel görüşmesi, onu AK Parti Genel Merkezi’nde kabul etmesi ve de tabiî ki en son salı günü CHP Genel Merkezi’ne iâde-i ziyâret yapması. Burada CHP ile AK Parti arasında bir yakınlaşmadan bahsediliyor. Daha önce üç bakanla CHP’li gölge bakanlar görüşmüştü. Bunlar Dışişleri, İçişleri ve Çevre ve Şehircilik bakanlarıydı. Şimdi de Mehmet Şimşek’le üç CHP’li ekonomi uzmanı görüşecek. Bunların da bilgisini paylaştılar. Yani bir fikir alışverişi oluyor. Bugün bir açıklama oldu. CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, adâletle ilgili torba yasadan etki ajanlığı düzenlemesinin çıkartıldığını söyledi.
Bu da belli ki CHP ile AKP arasındaki istişârelerin sonucunda olan bir olay. Bir diğer olay da –ki çok önemli, merkezî bir olay belki de– Sinan Ateş sûikasti ve Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’in, başta CHP Genel Başkanı Özgür Özel olmak üzere, bütün muhâlefet partileriyle görüşmesi. Özgür Özel’in görüşmesinin ardından ise, İletişim Başkanlığı tarafından Erdoğan’ın da Ayşe Ateş’i göreceği söylenmişti. Nitekim salı günü Erdoğan-Özgür Özel görüşmesinin ardından Ayşe Ateş ve iki kızı, Erdoğan tarafından kabul edildiler. Bütün bunlar, hepsine bir arada bakıldığında bayağı bir şey söylüyor bize. Ve tabiî ki bunun üzerine bir de Devlet Bahçeli’nin açıklaması geldi, dünkü yazılı açıklama, çok uzun bir açıklama. Diyor ki: “AK Parti ile CHP arasında geniş tabanlı bir ittifâkın vücûda gelmesi, buna da Altılı Masa’nın diğer unsurlarının desteği, Milliyetçi Hareket Partisi’nin samîmî dileği ve temennîsidir.” Bu Altılı Masa’dan bahsetmesi, olayı biraz trollemek tabiî ki. Altılı Masa diye bir şey kalmadı, o partiler de kalmadı. CHP tek başına son yerel seçimlerden birinci parti çıktı. Bahçeli diyor ki: “AKP ile CHP geniş tabanlı bir ittifak kurabilirler, iyi de olur. Buna rağmen Cumhur İttifâkı’na bağlılığımız kararlılıkla devam edecek, Meclis’te kanun tekliflerine verilen desteğimiz aynen sürecektir” diye devam ediyor. Bu aslında bir nevi Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’a, “Karârını çabuk ver” demesi. Yani nasıl? Erdoğan bir taraftan CHP ile her türlü görüşmeyi yapıyor, birtakım yakınlaşmalar hayâta geçiriliyor, bakanlar CHP’liler tarafından ziyâret ediliyor vs., ama diğer taraftan da, “Cumhur İttifâkı konusunda kararlılıkla devam ediyoruz” diyor. Burada bir belirsizlik var ve bu belirsizliğin artık sonlanmasını istiyor Devlet Bahçeli. Devlet Bahçeli’nin bu çıkışının ardından Özgür Özel dedi ki: “Bizi suç ortaklığına çağıramazsınız.” Onun üzerine “Süremezsiniz” dedi. “Siz bırakırsanız biz yaparız, ülkeyi yönetiriz” dedi. AKP ile MHP’yi bir tür suç ortağı olarak tasvir etti. Bugün de biraz önce AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik bunun kabul edilemez açıklamalar olduğunu söyledi, Özgür Özel’in söylediği suç ortaklığı vs. üzerine, “Cumhur İttifâkı aynen devam edecek” dedi. Şimdi bakalım sizler neler diyorsunuz?
Tayfun Tufan: “Düşük bir ihtimal veriyorum, ama olur da Cumhur İttifâkı dağılırsa, sizce MHP’ye yakın bürokratlar nasıl davranır? 17-25 Aralık benzeri olaylar görür müyüz?” Görebiliriz. Burada esas önemli olan MHP’nin nasıl bir tavır alacağı olur. MHP eğer kendisini iktidar dışında görürse ve yeni iktidâra karşı hasmâne bir tutum takınırsa, herhalde MHP’ye yakın bürokratlar da birtakım engelleme girişimleriyle yeni iktidârı sabote etmeye çalışabilirler. Ne kadar etkili olur o ayrı bir tartışma konusu. Ama biliyoruz ki MHP’nin bürokraside çok büyük bir gücü var.
Kemal İstim diyor ki: “Bahçeli genelde garip hareketleriyle tanınır. Fakat buradaki tutumunu siyâsetin doğasına çok uygun buluyorum. Koalisyon ortağı her aşırı parti gibi, merkeze gitmek isteyen ortağına yol veriyor aslında.” Bir yandan yol veriyor Kemal Bey, bir yandan da yolunu kesiyor. Yani “Hadi, gideceksen git” diyor; ama engelleyeceğinin de işâretlerini veriyor bana göre. Bana göre MHP, Cumhur İttifâkı’nın dağılmasını istemiyor. Fakat Cumhur İttifâkı’nın dağılması için şartların bayağı bir olgunlaştığının da farkında. Dolayısıyla bunu engellemek istiyor.
Muharrem Palaz: “Özel’in bu açıklaması CHP’nin duruşunu göstermez mi? Hâlâ ‘Erdoğan’ın koltuk değneği olacak’ diye eleştiriliyor. Bu eleştiriler yapıcı olmaktan çıkıp yıpratıcı olmaya başladı.” Bu “koltuk değneği” meselesi, “aparat”, “koltuk değneği”, başka neler vardı, böyle birçok şey vardı; “can simidi”, “hayat öpücüğü” vs.. bunların hepsi söyleniyor. Erdoğan’ın böyle bir arayışı olması kimseyi şaşırtmaz. Yani Erdoğan, bundan önce birçoklarını kullandığı gibi CHP’yi de kullanmak isteyebilir. Ama CHP bu oyuna gelir mi? Bunu zâten baştan beri hep söylüyoruz. Bu oyuna gelir mi? Kimileri geleceğini, hattâ çoktan geldiğini düşünüyor. Ben o kanıda değilim. Ama bu tartışma kolay kolay bitecek gibi gözükmüyor.
Görkem Öge: “Erdoğan ve Cumhur İttifâkı bugünkü durumuna çok sayıda aşamadan ve gereklilikten sonra geldi. Dağılması da hızlı olmayacaktır. Seçime de daha zaman var. O nedenle son âna kadar direnecektir.” Evet Görkem Bey, çok doğru bir perspektiften bakıyorsunuz. Acele olmayacaktır diyorsunuz; fakat birtakım şeyler çok hızlı gelişmeye başladı. Bu bakanların ziyâretleri, bakanlara ziyâretler vs., açıklamalar, en son da etki ajanlığının çıkartılmış olması falan… bir şeyler hızlı bir şekilde de gelişebilir. Bu ihtimâli akılda tutmakta yarar olduğu kanısındayım.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Melih Onur: “MHP-Zafer ittifâkı gelir mi?” Gelir diyelim, ama ne işe yarar? Hiçbir işe yaramaz. MHP ve Zafer ittifâkı nereye gidebilir ki? Nasıl bir şey yapabilir? İYİ Parti çok güç kaybetti, daha da kaybedeceğe benziyor. Onun boşalttığı yerleri MHP ve Zafer Partisi paylaşabilir. Yavuz Ağıralioğlu tekrar gündemde, parti kuracağını söylüyor vs.. Ve milliyetçi alanda bayağı bir hareketlilik olacağa benziyor. Ama MHP-Zafer ittifâkı ya da MHP-İYİ Parti ittifâkı gibi seçeneklerin hiçbirisi, diyelim ki CHP ile AK Parti bir ittifak yapıyorsa siyâsette, bunların hepsi çok zayıf kalır. Çünkü CHP ile AK Parti’nin ittifâkı, son yerel seçimlere baktığımızda %60’ın üzerinde bir oy ediyor.
Schwarz Mauer: “Özel’e koltuğu veren kişi İmamoğlu. CHP-AK Parti ittifâkına İmamoğlu’nun yaklaşımı ne olur? Genel başkanlık yürüyüşü başlayabilir mi?” Benim bildiğim kadarıyla, gördüğüm kadarıyla İmamoğlu ve Özgür Özel bir koordinasyon içinde hareket ediyorlar. Bir rekabet, çekişme, tartışma olduğunu duymadım. Bunlar tabiî ki potansiyel olarak olabilir. Fakat şu hâliyle baktığımız zaman, Özgür Özel’in, kendi tâbiriyle bu “normalleşme” sürecini İmamoğlu’ndan habersiz, hele ona rağmen yaptığını düşünmemizi gerektirecek hiçbir şey yok. İleride aralarında sorun çıkar mı çıkmaz mı onu bilemem; ama bugün îtibâriyle böyle bir şey olduğu kanısında değilim.
Gülten Bozkurt: “Acaba yumuşama adı altında MHP’nin ve AKP’nin yeni bir oyunu olduğunu düşünüyor musunuz?” Evet, demin bundan bahsettik. Bir kandırmaca, aldatmaca, zaman kazanma… tabiî bunların hepsi gündemde. Hiçbir zaman var olan yapıyı bozmak istemeyeceklerdir. Ama son seçimden sonra ortaya çıkan durum, artık bir şeylerin yürümediğini ve bir şeylerin yeniden şekillenmesi gerektiğini gösteriyor. Bu anlamıyla yumuşama ya da normalleşme, Türkiye’nin normali, burada son seçime göre CHP’nin birinci parti olduğu gerçeğinden hareketle birtakım değişikliklerin olmasıdır. Ama bu kolay kolay olmayacak ve CHP’ye sanki birinci parti değilmiş gibi bir muamele yapılmak istenecektir. Bu anlamıyla bir oyun kurmak isteyecekleri muhakkak.
Bu bağlamda bir soru var: “CHP’nin bu süreçte yapacağı en büyük hatâ ne olur?” sorusunu işte Gülten Hanım’ın bu sorusuyla birleştirelim. O da şu: CHP bir oyuna gelirse, inisiyatifi elinden bırakırsa, Erdoğan tarafından bir yerlere sürüklenirse, çok verip az alırsa ve kendi son seçimde kazandığı îtibârını, toplumsal desteği Erdoğan’a bir şekilde altın tepside sunarsa, işte en büyük hatâ o olur. CHP’nin öncelikli meselesi herhalde kendi gündemiyle topluma doğrudan seslenmek olmalıdır — ki bunu bir ölçüde yapıyor. Mitingler yapıyor; meselâ bu hafta, yanılmıyorsam yarın, bir Buğday Mitingi yapacak. Daha önce öğretmenlerle, başka kesimlerle, çayla ilgili faaliyetler yaptılar. Sürekli bir yerlerde bir şeyler yapıyorlar. Kayyum karşısında DEM Parti’ye destek vermekten geri durmuyorlar meselâ. CHP bütün bunları, kendi programını, kendi gündemini muhâfaza ettiği müddetçe bir sorun olmayacaktır. Ama şunu kabul etmek lâzım: Erdoğan çok deneyimli bir siyâsetçi, her türlü şeyi yapabilir, insanları çok kolay yarı yolda bırakabilir ve burada da CHP’nin bu tür manevralara karşı hazırlıklı olması gerekiyor. Ama bunları yapabilir diye Erdoğan’la hiç görüşmemesi gerektiğini savunanların yanlış yaptığı kanısındayım. Yani Erdoğan’la görüşerek, ama onun oyununa gelmeden bir şeyleri sürdürebilir. Şu anda bunu deniyorlar ve bir ölçüde başarılı gibi görünüyor bana. Ama bunu böyle düşünmeyen çok kişi var. Meselâ Medyascope’un YouTube’da yaptığı bir ankette, insanların yarısından fazlası, “yumuşama” veya “normalleşme”yi –ne denirse densin–, bunu tasvip etmediğini söylüyor, yani buna gerek olmadığını söylüyor. Bunu da akılda tutmakta yarar var.
Niyazi Dülger: “MHP iktidârı kesinlikle bırakamaz.” Bırakamaz mı bilmiyorum, ama bırakmak istemeyeceği muhakkak. Bunun için elinden geleni yapacağı muhakkak.
Tarık Uçar diyor ki: “Bu süreci daha önce Gülencilerle ittifâkının dağılmasında da yaşadık ve oldukça gürültülüydü. Ben de dağılmanın olduğunu düşünüyorum.” Evet, Tarık Bey’in söylediği önemli. Fethullah Gülen’le Erdoğan arasındaki ittifak da aşama aşama yıpranmıştı ve sonunda çok büyük bir savaşla sona erdi ve o savaş hâlâ sürüyor. Burada böyle büyük bir savaş olur mu? Şu hâliyle olacakmış gibi gözükmüyor. Bahçeli en son yaptığı açıklamada zâten ne diyor: “Cumhur İttifâkı sona erse de ben size destek vereceğim” diyor Erdoğan’a. Ama tabiî ki siyâsetçilerin bu sözlerine çok da fazla îtibar etmemek gerekir.
“Erdoğan’ın aday olma ihtimâli olmasına rağmen muhâlefetin erken seçime destek vermesi ne kadar doğru olur?” Erdoğan’ın erken bir seçimde aday olması muhâlefetin çok da aleyhine bir durum olmayacaktır. Erdoğan’ı sonunda gerçekten bir seçimde yenme şansına sâhip olacaklardır. Bir de böyle düşünmekte yarar var.
Bu arada şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Sinan Ateş sûikasti ve bunun üzerine eşinin gösterdiği çabalar –başta da söyledim– ve CHP’nin olaya sâhip çıkışı meselesi çok önemli. Hani dananın kuyruğunun koptuğu yer sanki burası ya da kopabileceği yer. Dikkat ederseniz Devlet Bahçeli’nin açıklamasından önce Semih Yalçın çok uzun bir açıklama yapmıştı ve o açıklamada yine birtakım gazeteciler hedef gösteriliyordu ve Sinan Ateş sûikastiyle MHP’nin irtibatlandırılmasına karşı çok sert tehditler de vardı. Ardından Bahçeli’nin açıklaması geldi.Bahçeli’nin açıklamasında da yine Sinan Ateş olayı var. Bakalım, onu bulalım. Diyor ki: “İddianâmesi hazırlanan bir cinâyet dâvâsı üzerinden de milliyetçi, ülkücü harekete yönelik îtibar sûikastinin yaygınlaşması, bu sûikaste refâkat eden kimi isimlerin sürekli parlatılması, dahası kapı kapı gezdirilmesi, ekran ekran dolaştırılması bir hak ve hukuk arayışından öte, iç huzur ve barış ortamını zehirlemeye tam teşebbüstür. Milliyetçi Hareket Partisi, mezkûr dâvânın 1 Temmuz 2024 târihinde yapılacak duruşmasında mutlaka bulunacak, karanlık oyunlarla ve bu oyunun figüranlarıyla Türk yargısının huzurunda hesaplaşacaktır.” Şimdi çok ciddî bir şekilde olay buraya takılmış durumda ve bu tür açıklamaların ardından Özgür Özel açık açık MHP’den iki ismi hedef aldı. Çok net bir şekilde hedef aldı. Bakalım kimleri almış: Ulvi Yönter ve Semih Yalçın. Bunlara yönelik çok sert birtakım lâflar etti ve “MHP’nin içerisinde iyi insanlar var, ama birtakım isimler de var” deyip bunları işâret etti. Bunun üzerine de Semih Yalçın ve Ulvi Yönter cevaplar vermeye çalıştılar. Ama artık bu olayın isimlendirilmiş olması da işin bir başka boyutu hâline geldi ve galiba burada Erdoğan, eğer MHP ile ilişkilerini bir şekilde kopartmak isterse, Sinan Ateş sûikasti dâvâsı herhalde bunu kolaylaştıracaktır. Bu olayın siyâsî boyutunun açılması, derinleştirilmesi yolunda yargıya tâlîmat verirse… Bu başlı başına bir merâk konusu; Ayşe Ateş’i sırf onun gönlünü almak ve zaman kazanmak için çağırmış olabilir; ama gerçekten onun beklentilerini yerine getirme yoluna giderse, olayın siyâsî boyutunun da mahkeme tarafından gündeme gelmesine izin verirse, tâlîmat verirse, o zaman iş bayağı bir değişecektir. Dolayısıyla Cumhur İttifâkı’nın geleceğinde Sinan Ateş sûikasti çok önemli bir rol oynayacak. Şu hâliyle bakıldığı zaman Erdoğan’ın elinde bir koz gibi duruyor bana göre Sinan Ateş sûikasti dâvâsı ve MHP’yi de çok ciddî şekilde tedirgin ediyor. Çünkü sürekli olarak bu konuyu ele alan gazetecilere ve yayın kuruluşlarına yönelik tehditler, hedef göstermeler ve en son iki ayrı açıklamada da bu olayla MHP’nin irtibatlandırılmasından duyulan rahatsızlık meselesi var. Ayşe Ateş bu arada Devlet Bahçeli’nin duruşmaya gelmesi gerektiğini söylemiş. Tabiî ki Devlet Bahçeli gitmeyecektir. Evet, devâm edelim.
Garth Greenhand: “Erdoğan ve CHP yakınlaşması sürerse taraflar birbirlerine daha büyük taleplerde bulunur mu? Örneğin, AKP belediyelerde CHP ise devlet içinde kadro ve sığınmacılar konusunda somut adım talep eder mi?” Her şey mümkün. Bir pazarlık var ve müzâkere ediyorlar. Bu müzâkere bayağı bir pazarlık şeklinde de gelişiyor, bunun farkındayız. Birtakım adımlar atılıyor; ama birtakım adımlar da atılmıyor. Bu arada yumuşama derken; bir yanda Ogün Samast ve arkadaşları rahat ediyorlar mahkeme karârıyla, bir yanda Diyarbakır’da beklenen Tahir Elçi Dâvâsı’nda mahkeme bütün sanıkları beraat ettiriyor vs.. Bütün bunlar da ortada duran hususlar. Yani etki ajanlığı meselesinin paketten çıkarılması, Gezi Dâvâsı, Osman Kavala ve diğerlerinin dosyalarının Adalet Bakanlığı’na gelmesi, daha önce ilk yapılan iş 28 Şubat mahkûmlarının serbest bırakılması vs.. bunlar hep pozitif şeyler olarak görüldü; ama hâlâ çok şeyde Cumhur İttifâkı’nın bildiğimiz hukuk devletine aykırı uygulamalarını da devam ettiriyorlar.
“Erdoğan ile CHP yeni anayasa üzerinde bâzı noktalarda hemfikir olurlarsa, CHP içerisinde bu yakınlıktan rahatsız olanlar olabilir mi sizce? CHP içi fikir ayrılıkları söz konusu olabilir mi?” Burada Görkem Bey, ne üzerinde anlaştıkları önemli. Meselâ Başkanlık Sistemi’nden çıkılırsa, hukuk devleti konusunda çok ciddî temînatlar verilirse vs.., bunlarda anlaşılırsa, CHP içerisinden niye îtiraz gelsin ki? Ama tabiî ki Erdoğan’ın CHP tabanını rahatsız edecek birtakım şeyleri anayasaya monte etmeye çalışması durumunda, Özgür Özel ve arkadaşları da bunları kabul ederse, îtiraz tabiî ki gelecektir. Ama şu hâliyle eğer Erdoğan CHP ile yeni bir anayasa yapma yoluna giderse, bu anayasanın daha demokratikleşme, hukuk devletine doğru bir anayasa olma ihtimâli yüksek. CHP dışında kalan unsurlarla yaparsa çok daha rahatsız edici, demokrasiden, hukuk devletinden daha da uzak şeyler gündeme gelebilir.
Veysel Havaoğlu: “Cumhur İttifâkı dağılmaz. Sonuna kadar tuğlayı çekmeyecekler, istifâde edebilecekleri kadar semirmeye devam edecekler” diyor.
Doğan Özkan da diyor ki: “İttifak dağıldı bile.” Şimdi, aranızda anlaşın öyle gelin diyeyim Veysel ve Doğan beylere. Ne sonuna kadar ittifak dağılmaz ne de zâten dağıldı. Şimdi bir dağılma tartışmasına bakıyoruz. Bir şeylerin eskisi gibi olmadığı muhakkak. Ve burada da 31 Mart’ın tetikleyici unsur olduğu muhakkak. CHP’nin birinci parti çıkması, olayı belirleyen husus oldu. Ama henüz her şey bitmiş değil. Cumhur İttifâkı varlığını pekâlâ sürdürebilir.
Uluç İnal: “2023 seçimlerinden sonra sessizliğe gömülen Sinan Oğan’ın son zamanlardaki çıkışları hakkında ne düşünüyorsunuz?” Vallahi bir şey düşünmüyorum. Hiçbir anlamı yok. Bu saatten sonra Sinan Oğan’ın bir yerde siyâset yapmasını anlarım; ama kendisinin bir siyâsî hareket başlatması vs.. böyle bir şey olmaz yani. Tabiî ki parti kurmak serbest. Anladığım kadarıyla var olan bir tabela partisinin başına geçmek üzere. Ama buradan ne çıkacak? Sinan Oğan’a kim, niye ilgi gösterecek? Bu son cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda aldığı oyları kendisinin aldığını sanıyor olabilir. Daha sonra da Erdoğan’a verdiği destekle bu oylarını koruduğunu da sanıyor olabilir. O sanmaya devam edebilir. Bizim pek inanmamız gerekmiyor.
Kutay Yavuz: “CHP’nin tam da birinci parti trendini sürdürdüğü, iktidârın zorda olduğu şu dönemde böyle bir trene atlamasını siyâsî intihar olarak görüyorum. Umarım oyun planları cidden iyidir” demiş. Evet, söylediğiniz çok önemli. Şu anda güçlü olan taraf CHP. Yani CHP’nin tâviz vermesini gerektiren herhangi bir durum yok. CHP pekâlâ, “Tamam, ben ana muhâlefet partisi olarak kahvemi içer seyrederim” diyebilir. Burada CHP’yi iknâ etmesi gerekenin esas olarak Erdoğan olduğu muhakkak. Dolayısıyla, işte hep aynı şeye geliyoruz; iktidâra koltuk değneği olacak olan bir CHP, gerçekten Erdoğan’ı kurtaran bir CHP olur. Bunu da herhalde CHP’liler düşünüyorlardır.
Melih Onur: “Erdoğan eski liberal kadrolarını partiye tekrar alıp CHP ve Kürtlerle Türkiye İttifâkı kurabilir mi?” Eski kadroları, liberal kadroları geri almak falan… Öyle çok da ahım şahım liberal kadro yok giden. Gittikten sonra liberal takılanlar var belki. Şu hâliyle baktığımız zaman, CHP ve Kürtlerle ittifak kurmayı savunan, şu hâliyle parti içerisinde bayağı bir ekip var. Milletvekilleri, hattâ bakanlar, grup başkanvekilleri olduğu söyleniyor. Bu hâliyle bile yeter. Ama onların çok ürkek olduğunu söylememe izin verin. Çok şey yapıyorlar; ama açıkça çıkıp bunu yüksek sesle kendi adlarıyla söylemiyorlar. Biz gazetecileri kullanmaya çalışıyorlar, bayağı da başarılı oluyorlar. Ortada kendini göstermeyen, AKP’nin tekrar eski günlerine dönmesini isteyen bir dizi insan var.
Şair Sonat: “Erdoğan yeniden aday olmamalı, erken seçim bu açıdan riskli” demiş. Yani demin buna verdiğim cevap: Erdoğan’ın yeniden aday olması kazanma ihtimâli olduğu anlamına gelmiyor. Ama tabiî ki bu söylediğiniz husus da önemli.
Faruk Eskicioğlu: “Bahçeli’nin metnindeki bağlılık ifâdeleri çıkarıldığında, geriye, ‘İttifak bitmiştir’ ifâdesi kalıyor. Serpiştirme ifâdelerinin nedeni ise ittifâkı bitiren taraf olmama çabası.” Evet Faruk Bey, gerçekten ilginç bir metin okuması, önemli söyledikleriniz. Evet, yani şöyle: “İttifak bitmiştir” yerine, “Çok istiyorsanız bitirin ittifâkı, ben bitirmeyeceğim” demek. Ben metni biraz öyle gördüm. Bahçeli, ittifâkın bitme ihtimâlinden ürküyor, ama biteceğine çok inanmıyor ve o bağlılık ifâdelerini de onun için kullanıyor gibi geldi bana.
“Akşener’in Erdoğan ile yakınlaşmasının Cumhur İttifâkı’nın sarsılmasına denk gelmesi tesâdüf müdür sizce?” Kesinlikle değildir. Kesinlikle çok önemli bir noktaya parmak bastınız. Değildir. Ama şurası da var ki, MHP’yi bırakıp Akşener’i almak Erdoğan’a yetmez. Akşener İYİ Parti’nin başındayken böyle bir şey olsaydı, evet. Hep daha önce de konuşuyorduk hani; “MHP’yi bırakıp İYİ Parti’yi mi alacak, alabilir mi?” diye söylüyorduk. Ama MHP’yi bırakıp Akşener’i aldığı zaman, denk değiller. Bahçeli sâdece Bahçeli değil; Bahçeli bir partinin, Türkiye’nin en eski partilerinden birisinin lideri. Ülkücü hareket, bürokraside kadrolar… Ama Meral Akşener artık kendi başına birisi.
Filo Müzikal: “Eğer ittifak sonlanırsa, Sinan Ateş cinâyeti yanında geçmişteki diğer suçlar hakkında da soruşturma açılır mı? Sağcı mafya, devlet tarafından tümüyle tasfiye edilebilir mi?” Zor sorular, çok zor; ama buraya doğru birtakım hamleler de olur tabiî ki, eğer dediğiniz gibi olursa. Sinan Ateş sûikasti dâvâsı gerçekten merkezî bir yere sâhip. Orada yaşanacak olan gelişmeler birtakım insanları memnun edecek, birtakım insanları da tedirgin edecektir. Onu öyle söylemek lâzım. Sinan Ateş sûikastinin derinlikli bir şekilde, gidebileceği yere kadar soruşturulması sonucunda, özellikle bürokraside de birçok şey yerinden oynayacaktır. Onu özellikle vurgulamakta yarar var.
Orkun diyor ki: “2026 Mayıs gibi yapılacak bir erken seçim mantıklı olmaz mı? CHP’nin buna destek vermesi doğru olmaz mı?” Zâten sanki olacaksa, en erken 2026 olur gibi, bana öyle geliyor. Onun daha öncesinde bir seçim olur mu? Tabiî burası Türkiye, her şey mümkün. Ama 2026 sanki daha mâkul.
Savaş Güven: “CHP, AKP ile yakınlaşmak yerine MHP ile bir yakınlaşma gerçekleştirebilir mi?” Yok, gerçekleştirmez. Böyle bir şeye ihtiyâcı yok, böyle bir yakınlaşmanın sonucunda bir şey olacağı da yok. Burada MHP’nin CHP’ye ihtiyâcı yok, bir de öyle düşünelim. Buradaki en uygun birliktelik CHP ile AK Parti olarak gözüküyor. CHP’nin MHP ile birleşip AKP’yi iktidardan indirmesi falan… Bunları hangi politikalar üzerinden yapacak? Meselâ diyelim ki Meclis’te CHP ile MHP birlikte hareket ediyor, Erdoğan’ın istediği şeyleri geçirmiyorlar. Peki neyi geçirecekler, hangi yasaları yapacaklar? CHP, MHP ile birlikte normalleşme, demokratikleşme yolunda adımlar atamaz. O zaman, bu sefer de CHP’nin MHP’lileşmesi gibi bir olay olur.
“Bahçeli erken seçim istese dahi, erken seçime nasıl götürecek? Sistem değişti. Ya Meclis çoğunluğu veya Cumhurbaşkanı seçime götürebiliyor. Sistemin değişmesinin en büyük destekçisi oldu” diyor Muharrem Bey. Evet, ama yani Bahçeli erken seçim isterse –ki Özgür Özel ona yine taş attı biliyorsunuz, “Erken seçim uzmanı odur” diye– CHP de destek verir ve bir şekilde Meclis bunu geçirebilir. Ama Bahçeli’nin net bir şekilde Cumhur İttifâkı’ndan ayrıldığını beyan etmesi hâlinde bu olur.
Evet, yavaş yavaş toparlayalım. Kafalar karışık… Bir şeyler oluyor, bir şeyler olacak; ama hızlı bir şekilde olmayacak gibi bir yerde birleşiyoruz sanki. Tabiî ki bâzı izleyicilerimiz, “Zâten Cumhur İttifâkı bozuldu” diyor; bâzıları “Asla bozulmaz” diyor. Benim şahsî görüşüm: Bozulma ihtimâli her geçen gün artıyor. Burada Erdoğan’ın hem CHP’yi hem MHP’yi bir arada idâre edebilme gücü her geçen gün azalıyor. Böyle noktayı koyabiliriz. Evet, söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.