Onur Ayı kapıya dayandı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Onur Ayı, Türkiye’nin çeşitli illerinde Onur Yürüyüşleri ve birbirinden farklı etkinliklerle kutlanıyor. İstanbul’da düzenlenecek iki Onur Yürüyüşü’ne ise sayılı günler kaldı. Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nden (SPoD) Halim Kır, İstanbul Onur Haftası’ndan Es Yılmaz ve LGBTİ+ hakları savunucusu İris Mozalar ile Onur Ayı’nı, LGBTİ+’ların sorunlarını, artan baskı ve şiddeti konuştuk.
1969’da New York’ta başlayan Stonewall İsyanı ile filizleri toprağa atılan Onur Yürüyüşleri ve Onur Ayı o günden bugüne artarak pek çok ülkede birbirinden renkli ve heyecanlı etkinliklerle kutlanmaya devam ediyor.
Türkiye’de 1993 yılında Onur Yürüyüşü’nü de içeren “Cinsel Özgürlük Etkinlikleri” planlandı. Beyoğlu’nda yapılması planlanan yürüyüş ve üç günlük etkinlik programı İstanbul Valiliği tarafından ‘‘Örf ve adetlerimize, toplumumuzun değer hükümlerine aykırı’’ olduğu gerekçesiyle yasaklandı.
Aradan 10 yıl geçtikten ilk Onur Yürüyüşü yapıldı. Yürüyüş o günden 2015’e kadar polis müdahalesi olmadan devam etti. Ancak 2015’ten beri yürüyüşler yasaklı. Yürüyüşe katılanlar polis şiddetine maruz bırakılıyor ve gözaltına alınıyor.
Bu yıl Ankara’da ve Eskişehir’de Onur Yürüyüşleri yapıldı. Eskişehir’de 10 kişi gözaltına alındı. Ankara’da ise ara sokaklarda ve birden fazla noktada yapılan yürüyüşlerde gözaltına alınan olmadı. Aynı zamanda ODTÜ ve Sabancı Üniversitesi’nde yapılan yürüyüşlerde de polis müdahalesi olmadı.
Kutlama ve direniş bir arada: Onur Ayı
Onur Ayı’nın kendisine iyi geldiğini dile getiren LGBT+ hakları savunucusu İris Mozalar, “Onur Ayı’nda bu yıl çok büyük bir direniş göstermeye başladığımızı düşünüyorum. Hep öyleydi. Zaten Onur Ayı hiçbir zaman saf bir kutlama olarak değil, aynı zamanda büyük bir direniş olarak yapılıyordu. Eskişehir’de işkenceler oldu, bunun bilinmesine rağmen, yani 20, 30 tane lubunya da olsa orada yürümeye çalıştılar, basın açıklamasını okudular ve bu büyük direniş. Tüylerim diken diken oldu. Ankara’da LGBTİ+’ların aklı gerçekten o yasakları deldi ve bir yerde polis beklerken kentin diğer yanlarında yürüyüşler başladı” dedi.
SPoD’tan Halim Kır, 2014 Onur Yürüyüşü’nün polis şiddeti olmadan yürüyebildikleri son yürüyüş olduğunun hatırlattı ve aradan on yıl geçtiğini, buna rağmen bu hafızanın kendilerinde hâlâ olduğunu ve bugün kendilerinde daha fazla mücadele etmek için güç bulabildiklerini ekledi.
LGBTİ+ hareketinin ilk günden bu güne sadece kendi haklarıyla ilgili değil, Filistin ve hayvan hakları gibi pek çok alanda söz ürettiğini, politik ve vicdani sorumluluk alan bir hareket olduğunu söyleyen Kır, “2013’te Gezi’deydik. 2013, 2014’te LGBTİ+ hareketi her yerde ivme kazandı. Hiç örgütlenme pratiği olmayan şehirlerde kampüslerde örgütlenilen yıllardı. LGBTİ+ hareketinin artık siyasi partilerle kurduğu ilişki, milletvekillerinin bu yürüyüşe sahip çıkması, diğer partilerle, sol partilerle, toplumsal muhalefetin diğer fonksiyonlarıyla kurduğu birliktelik aslında bir tehdit oluşturmaya başladı” diyerek devam etti.
2014’te LGBTİ+ hareketinin toplumsal muhalefetin önemli bir parçası haline geldiğinin altını çizen Kır, “1 Mayıslarda Taksim’e çıkılamazken aslında biz 10 binlerce insanı 2014’te İstiklal Caddesi’nde yürütebiliyorduk. Buradan doğru biraz hedef alındığını görmek lazım. Artık Lambda İstanbul’un çay etkinliğinin yasaklandığı bir dönemdeyiz. 2021’de piknik etkinliği yasaklanmıştı mesela” dedi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Ben hayatımda böyle bir işkence yaşamamıştım”
Geçen sene 10. Trans Onur Yürüyüşü’nü uzun bir aradan sonra yaptıklarını anlatan İris Mozalar, “Yürüyüş Harbiye’de oldu. Taksim, Şişli ve tüm civar yerler kapalıydı zaten yoğun bir şekilde. Basın açıklamasını okuduk. Aslında yürüyüş bitmişti. Ardından dağılmaya başladıktan sonra benim de içinde olduğum, yani bir arkadaş grubu olarak gözaltına almaya başlandık. Ben daha önce de gözaltına alınmıştım. Bu gözaltındayken ben hayatımda böyle bir işkence yaşamamıştım diyebilirim. Bu kısımlar biraz tetikleyici olabilir bu arada. Yani polis gerçekten hani fiziksel işkencenin haricinde da artık hani böyle bizimle alay da eden bir yerde duruyordu” diye devam etti.
İris maruz bırakıldığı şiddete ise şu örnekleri verdi: “Mesela ben saçımdan sürüklenirken ‘Neredesin aşkım’ diyordu bir polis bana. Hani böyle bir bağlamdaydık. Ya da işte yine bilindik bir polis ‘Hani az önce birbirinizi yalıyordunuz, niye şu an yalamıyorsunuz?’ gibi böyle artık ağız alınmayacak, benim de söylerken utandığım şeyler söylüyordu.”
10 yıldır yürüyüşlere katıldığını dile getiren İstanbul Onur Haftası’ndan Es Yılmaz, “Tüm bu çürümeyle beraber hem yoksulluktan bu kadar etkilenen, hem bu kadar hor görülen, kriminalize edilmeye çalışılan, yalnızlaştırılan lubunyaların buna hiçbir direnç göstermemesini bekliyorlar sanırım. Hem bu kadar insanları hor görürsün, işsizliğe mahkum edersin, işte koronanın suçlusu ilan edersin, seçim zaferinde ilk onlara söversin. Ondan sonra dersin ki bu insanlar evde otursun. Bu dünyanın hiçbir yerinde bu akış böyle ilerlemez” dedi.
373 kişinin gözaltına alındığı ve Taksim’in ablukada olduğu yıl Taksim Ülker Sokak’ta yine de bir araya geldiklerini dile getiren Yılmaz, “Tüm her yeri kapatsan da insanlar bir plan, alternatif rota belirleyebiliyor belli ki. Geçen yıl yine Şişli’den Beşiktaş’a tüm Taksim’i abluka altına almışlardı. Ama stratejimiz doğrultusunda biz yine Nişantaşı’nda binlerce kişiydik. Zaten yürüyüş bitimine geldikleri için inanılmaz öfkeli oluyorlar. Ve yürüyüşe katılanları değil, orada gördüğü herkesi almaya başlıyor devlet. Bir öfkeyle mesela geçen yıl gözü dönmüş bir şekilde bir gazeteci grubunu ve basın grubunu ablukaya aldılar Nişantaşı’nda. Çünkü artık herkes dalmıştı ve öfkesini gösterebilecekleri kişiler yoktu” diye ekledi.
23 Haziran’da Trans Pride’da 30 Haziran’da İstanbul Pride’da yine birlikte olacaklarının altını çizen Yılmaz, “Bizi takip etsinler. Güncellemelerle geleceğiz. Yine buluşacağız. Ona ek olarak da tüm bu döngü altında yani tüm Türkiye’deki yürüyüşler belli zorluklarla geçiyor. Çünkü dediğim gibi bunlar gönüllü çalışan insanların koşturarak emek verdiği şeyler. Ama buna insan bir diğer devrimci demokrat ve muhalefet kurumlarından bir destek bekliyor. Belki böyle yerlerden de dayanışmayı güçlendirmek, yalnız hissettirmemek adına iyi olabilir” diye devam etti.