Ruşen Çakır ile bayram sohbeti

Ruşen Çakır izleyicilerden gelen sorularla, siyasette yaşanan son gelişmeleri, Medyascope’un linç edilmesini, Ekrem İmamoğlu’nun Roma gezisine gelen tepkileri, solculuk geçmişini, sevdiği kitapları, yazmak istediği kitabı, hayatının dönüm noktalarını ve özel hayatına ilişkin soruları yanıtladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi bayramlar diliyorum. Bayram bitti, fakat bayram tâtili birçok çalışan için, en azından kamu çalışanları için sürüyor. Bir sohbet yapalım istedim. Bilmiyorum nasıl bir ilgi olacak, ilgi gösterilecek mi? Ama her şeyden konuşalım diyorum; siyâset vs., her şeyden bahsedelim diyorum. Medyascope’tan bahsedelim diyorum.

Nuran Dalgün demiş ki: “Dördüncü Yol’un başlaması için gündemin ve zamânın uygun olduğunu düşünüyorum. Ne dersiniz?” Vallahi o “Dördüncü Yol” ekibi çok dağıldı. Birisi yurtdışında, birisi doktorasını verdi. Pek olacak gibi değil. Güzel bir yayındı, güzel bir programdı. Belki başka programlar düşünürüz. Ama onun devam etmesi mümkün gözükmüyor.

Evet, Medyascope’la ilgili sorabilirsiniz; siyâset, şu bu, her şeyi konuşabiliriz. Tabiî bu bayram sıcağında buna ilgi duyarsanız diyeyim. Ben bir açılış olarak şunu söyleyeyim: Her gün değişik kesimlerin lincine marûz kalıyoruz Medyascope olarak ve ben, Ruşen Çakır olarak. En son linç edilişimizden bugün Diamond Tema yayınında da bahsettim, mâlûm, Türkiye’de herkes çok seviyor böyle linçleri. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile ilgili Avrupa Konseyi karârının haberini herkes gibi biz de dün öğle saatlerinde yaptık ve çok fazla bir şey olmadı. Belli sayıda insanlar okudular, ettiler. Sonra bu sabah kalktım, baktım ki 2 saat öncesinden, sabah kalkış saatim 8.00 civârı, 2 saat öncesinden bir linç kampanyası başlamış. Kim, neden yapıyor saptamadım. Merâk da etmedim açıkçası. Ama iktidar yanlısı birileri olduğu muhakkak. Genellikle orada şöyle olur: Birisinin ardından giderler. Burada o yok. Belli ki birisi bizim haberi göstermiş ve oradan onu okuyan insanlar, kimisi Atatürkçü, kimisi şerîatçı, kimisi hilâfetçi; çoğunda Gazze var ve her türlü hakaret. Sanki Avrupa Konseyi biziz; o karârı, o açıklamayı biz yapmışız gibi haber yapılmasından bile rahatsız oluyorlar. Tabiî bu arada fon almamızı gerekçe gösterenler de var; sanki fon almasak bu haberi yapmayacakmışız gibi. Şimdi bu kişilere bizim, Avrupa Konseyi’nin ne olduğunu, Avrupa Konseyi’nin kurucuları arasında Türkiye’nin de olduğunu, Avrupa Konseyi kararlarının nasıl bir bağlayıcılığı olduğunu, üst mahkemelerin kararlarına tâbi olmanın AB sürecinde AK Parti iktidârı zamânında anayasaya girdiğini vs. anlatacak hâlimiz yok. Tabiî burada şöyle ilginçlikler de var. Meselâ bir tânesi Strazburg’dan, Avrupa Konseyi’nin olduğu yerden kalkmış, “Ey Avrupa!” diye bağırıyor, ediyor. Yani o kadar sevmiyorsan Avrupa’yı, ne işin var Avrupa’da? Değil mi? Ama bu linci yedik. Ne diyeceğimi bilemediğim için açıkçası sâdece seyrediyorum ve size aktarıyorum. Onun öncesindeki lincimiz, biraz background olarak gidelim: Bir haber yapmıştık, bayram tâtilinde film izleme önerisi; LGBTİ+ da var tabiî, film önerisi ve oldu sana âileyi, âile değerlerini, şunu bunu.., yine orada hedef gösterildik. Hedef gösterenlerin bâzılarını tanıyorum. Bâzıları gazeteci olma iddiasındaki kişiler; bizi hedef gösterdiler. Ardından RTÜK Başkanı, “Gözümüz üzerinde” dedi. Ne anlama geliyor anlamadım açıkçası. Tabiî bu arada bol miktarda küfür işittik. Bana özel olarak küfredenler de oldu. Meselâ birisi bana diyor ki: “Torunun inşallah…” Söylemeyeceğim şekilde, hakaretâmiz bir şekilde devam ediyor. Yani açıkçası bir insanın torunu, çocuğu pekâlâ eşcinsel, biseksüel olabilir ya da başka yönelimleri de olabilir. Bu, o âilenin kendisiyle ilgili bir meseledir ve herkesin cinsel yönelimine göre yaşama hakkı vardır.

Biz bunu böyle düşünüyoruz ve bu zâten bütün uluslararası sözleşmelerde ve Türkiye’de de anayasada, her yerde olan bir şey. Ama şu hâliyle ne yapılmak isteniyor? Adı konmamış bir yasak aslında eşcinsellik ve LGBT diyelim.Son dönemde şöyle bir şey yapıldı; tam bir şeytânîleştirmeyle bunun üzerinden iktidar ve iktidârın çevresindekiler buradan bir şey tutturmaya çalışıyorlar. Ama yasaklanabilecek bir şey değil. Târih boyunca olmuş bir şey, yani tüm dünyada olan bir şey. Bunu yasaklamaya kalkan ülkeler var ve başarısız olduklarını da biliyoruz. Târih boyunca hep bunlar yaşandı. Ve buradan hareketle bize de, meselâ bize ve bana, pekâlâ buradan yürüyorlar, linç etmeye çalışıyorlar. Ne yapmamızı istiyorlar açıkçası? Yani vaz mı geçeceğiz? Onlar böyle yaptı diye biz LGBTİ haklarını savunmaktan, onların varlıklarını savunmaktan vaz mı geçeceğiz? Kesinlikle böyle bir şey yapmayacağız. İşin acâyip tarafı da zâten bu. Bir şey elde edemeyeceklerini bile bile sırf içlerini dökmek, nefretlerini kusmak için bunu yapıyorlar. Tabiî bir yerden sonra insan rahatsız oluyor. Ama ne diyelim; ayrılar ayrı yerde, aynılar aynı yerde.

İbrahim Küçükkara: “İmamoğlu cumhurbaşkanı olunca Erdoğanlaşır mı?” Evet, iyi soru. Bunu çok konuşacağız. Böyle düşünenler var. Bir kere, önce cumhurbaşkanı olması lâzım, ondan sonra bakacağız. Ama olma ihtimâlinin sıfır olduğunu söylemek mümkün değil. Fakat şöyle bir husus var, onu özellikle vurgulamak lâzım: Erdoğan’ın üzerinden yükseldiği seçmen tabanıyla İmamoğlu’nun yükselmekte olduğu seçmen tabanı aynı değil.

Şakir Kaya: “Serkan İnci, X’te aşağıdaki görüşünü paylaştı, düşünceniz nedir? ‘Çalışanların kâra ortak olduğu, hissesini paylaştığı markalar çıkartın. O kadar solculuk taslayanlar var, hiç yapanı görmedim’.” Yani Serkan İnci gibi insanların kalkıp solculara solculuk öğretmeye kalkması falan çok akıl kârı meseleler değil. Kendisi istiyorsa solcu olsun ve yapsın. Böyle bir derdi yok zâten. Bunları ciddîye almaya çok fazla gerek yok.

“Bağımsız yayıncılığın güçlenmesine nasıl destek olabiliriz?” Tabiî ki izleyerek, izlettirerek, okuyarak, okutarak. Ama aynı zamanda maddî destek ile. Bunu YouTube’da “Katıl” üzerinden ve Patreon üzerinden yapabilirsiniz. Bu katkılar sâyesinde yol alabiliyoruz, onu özellikle belirtmem gerekiyor.

Magic Freebox: “Neden bu kadar hassassınız LGBT ve kaçak gelenler için?” İkisi de ayrı ayrı hususlar tabiî ki. LGBT ve kaçak gelenler, yani sığınmacılar. Neden bu kadar hassasız? Çünkü çoğunluk olanlar, bunları kırılgan, zayıf ve dövülebilir sanıyorlar, hakları elinden alınabilir sanıyorlar. En çok ihtiyâcı olan kesimler bunlar. Bunların hakkını, hukukunu korumak önemli. Onların hakkını hukukunu korumak için illâ ki onlar gibi olmanız gerekmiyor. Zâten hak savunuculuğu esas olarak kendinizden olmayanların hakkını savunmaktır, özellikle de azınlıkta olanların hakkını savunmaktır. Bu anlamda hassasım, hassasız ve hassas olmaya devam edeceğiz. Bu konuda hiçbir şekilde geri adım atmayacağız, onu özellikle söylemek istiyorum.

Bu arada bir şeyi söylememe izin verin. Bizim LGBTİ konularında bu kadar dikkat çekici şekilde yayınlar yapıyor olmamıza rağmen, uyduruk bir nedenle, ülkenin önde gelen bir LGBTİ kuruluşu Medyascope’u boykot etmişti. Kurumun adının çok fazla bir önemi yok. Hattâ o zamanlar Twitter hesaplarında bizim aleyhimize olan tweet’i sabitlemişlerdi. Onu da hiç unutmayacağım, bunu özel olarak belirteyim.

Hani Delal: “Lütfen yanlış anlamayın, ama siz bu yumuşama işini çok yanlış anlatıyorsunuz. Sizi dinlerken sanki Özgür Özel’in her sıkıntıyı hallettiği ya da halledeceği gibi bir beklenti oluşuyor.” Öyle mi yapıyorum çok emin değilim. Ama siz öyle diyorsanız tekrar gözden geçireyim. Evet, zor olacağı kesin. Diamond Tema olayı bile gösteriyor, ortada yumuşama falan yok. Uyduruk nedenlerle ifâde özgürlüğünü, çok rahat, en yukarıdan yok sayabilen bir idâremiz var, otoriter bir yönetimimiz var.

“Bakıyorsun, 90 yaşındaki ölmek üzere olan paşaların tahliyesi hâricinde en ufak bir değişim ya da kazanım yok. Aksine her şey daha kötüye gidiyor. Daha düne kadar ‘Tipitip’ dedikleri Özgür Özel’i tepe tepe kullanıp kullanıp zaman kazanıyor iktidar. Lütfen artık siz de uyanın ve gerçekleri çarpıtmayın.” Valla çarpıttığım falan yok. Yani benim gördüğümle sizin gördüğünüz aynı olmayabilir; ama çarpıtma lâfı doğru bir lâf değil. Özgür Özel’i kullandıklarını, tepe tepe kullandıklarını sanmıyorum. Öyle kolay bir lokma olduğunu düşünmüyorum. Ama tabiî ki Erdoğan’ın da çok deneyimli bir siyâsetçi olduğunu biliyoruz. Erdoğan’ın temel derdinin zaman kazanmak olduğunu da zâten her vesîleyle söylüyorum.

Furkan Kalaycı: “Ülkenin geldiği durumdan dolayı gençler Almanya’da lisans eğitimi yapmaya yöneliyor. Ancak aşırı sağ dalgadan biz de etkilenecekmişiz gibi duruyor. Durumlar iyi değil.” Evet, öyle. Avrupa’da işler iyice zorlaşacak, özellikle o ülkelerin vatandaşı olmayanlar için iyice zorlaşacak. Eğitim görenler nispeten daha az etkilenecek olabilirler; ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, onu özellikle söyleyelim. Çünkü aşırı sağın şöyle bir özelliği var: Merkez siyâseti de şekillendiriyor, onlara da yön veriyor. Dolayısıyla gerçekten yabancıların işi Avrupa’da zâten zordu, daha da zor olacak.

Serkan Çakmak: “Ruşen abi, kendini sosyalist olarak mı tanımlıyorsun? Hayâta soldan bakan gençlere ne tavsiyeler verirsin?” Evet, kendimi bildim bileli solcuyum, 14 yaşından beri, çok şükür, Allah’a çok şükür diyeyim. Hayâta soldan bakan gençlere ne tavsiye ederim? Dogmatik olmamalarını tavsiye ederim, olabildiğince çoğulcu yaklaşmalarını tavsiye ederim ve nasıl söyleyeyim, bu işin hiç de kolay olmayacağını, solculuğun hayat boyu –kendi hayâtımız buna örnektir– kazanımının çok fazla olmayacağını, almaktan çok vermeye hazır olmak gerektiğini söylemek lâzım. Zor iş, çilesi olan bir iş; ama kendi başınıza kaldığınız zaman vicdânen iyi gelen bir şey. Vicdâna önem veriyorsanız, solcu olun ve ısrarlı olun. Ama “Ya, daha önemli şeyler de var mı acaba?” diyorsanız, çok da fazla takılmamanızı tavsiye ederim. Gerçekten meşakkatli bir iş.

Sehram Gülhan: “Linç kültürü bu toprakların vazgeçilmezi. Hangi tarafta, hangi görüşte olduğuna bakmaksızın söylüyorum.” Evet, yani şahsen ben CHP’lilerden de linç yedim, tabiî ki Kürt hareketinden değişik vesîlelerle linç yedim. Ülkücülerden, iktidar yanlılarından, Fethullahçılardan… Hele Fethullahçılar şey gibiler, yani iyice ağızları bozulmuş son dönemde, acâyip küfürler, hakaretler vs.. Evet, yani burada önemli olan şu: Siz doğru olduğunuza inandıktan sonra bunların çok fazla bir anlamı yok. Ama tabiî ki insan rahatsız oluyor.

Hüseyin Olgunelma: “Mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ndeki yetkilere İmamoğlu değil de en tarafsız, mükemmel siyâsetçi sâhip olsa yine de sistem hukuksuzluk doğurur mu?” Doğurur. Çünkü bu sistem hukuksuzluk üzerine kuruluyor, otoriterlik üzerine kuruluyor. Tek bir kişinin elinde bu kadar yetkinin olması olabilecek bir şey değil.

“Yeni geldim. Benim gördüğüm, AKP için tek çıkar yol Parlamenter Sistem” diyor Fatih Armağan. “Zira eski sisteme geri dönersek, bu zâten 5 yıl sonra uygulanır ve CHP o zaman karışır.” Evet, Parlamenter Sistem meselesi gündeme gelebilir sanki; ama Erdoğan’ın bu konuda da acelesi olacağını düşünmüyorum.

“Mustafa Öztürk gibi birçok yazar, araştırmacı ve yorumcu İslâm üzerinde çalışmalarıyla Diamond Tema’nın bahsettiği şeylere önceleri dikkat çekmişti. Bu olaydan sonra sıra bu insanlara gelir mi?” Muharrem Palaz sormuş. Zâten Mustafa Hoca’ya çok saldırdılar. O bir şekilde yıkılmadı, ayakta kaldı. Kendisini bir kere daha tebrik edelim. Birçok kişi değişik zamanlarda saldırıya uğruyor. Özellikle bâzı cemaatler bunu örgütlüyor. Cübbeli bu konuda bir numara. O zâten kendisi dışında kimseye yaşama hakkı tanımamaya bayağı kararlı. Onu söylemek lâzım. Ama bu Diamond Tema olayı çok daha fazla yankı buldu, çünkü gençleri doğrudan kapsayan bir şey ve burada bir de münâzara var. Mustafa Öztürk ve başkaları tek başlarına konuşuyorlar. Ama burada şerîatı savunduğunu söyleyen birisiyle –adı Asrın Tok’muş–tartışan birisi var. Dolayısıyla tek başına konuşulduğu zaman söylenenler başka bir etki yaratıyor, böyle birileriyle yapıldığı zaman başka bir etki yaratıyor. Herkes bir şekilde bunu, hani var ya, “Her canlı ölümü tadacak” gibi, her aykırı düşünen, eleştirel bakan kişi bunları tadıyor.

Mustafa Hakyemez: “2019 seçimlerinden sonra, ‘Muhâlefet seçimi kazandı ama hâlâ farkında değil’ demiştiniz. Bunu şu an Özgür Özel için diyebilir misiniz? Özellikle erken seçim istememesi, sonrası yaptığı konuşma gibi.” Vallahi, diyemem. Çok fazla farkında ve sürekli farkında olduğunun altını çiziyor. Şu anda Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu da bir başka açıdan zaman kazanmaya çalışıyorlar. Erken seçim gibi bir gündem getirmeyerek acele etmemeye çalışıyorlar. Kendilerince bir hesapları var. Hesapları doğru mudur, yanlış mıdır onu bilemiyorum.

“Yazmak istediğiniz bir kitap var mı?” Müzikli Podcast sormuş. Vallahi çok kitap yazdım. En son Gomaşinen kitaplaştı. Yazmak istediğim kitap… Belki her şeyi bırakıp polisiye yazmak isterim; çünkü hep polisiye okudum, çok severim. Belki bir polisiye yazarım ileride.

“Tüpraş hissesi yükselir mi? Bir tüyo ver” demiş Fıkralar Diyarı. Yani yükseliyor olsaydı size tüyo vermez hepsini ben alırdım. Onun için bence almayın.

“Özgür Özel’in Diamond Tema hakkında sessiz kalması, Kılıçdaroğlu’nun karşı mahalleyi ürkütmemek için bâzı antidemokratik uygulamalara göz yumma siyâsetinin devâmı mı?” Bilemiyorum. CHP’den Murat Emir konuştu, başkaları da konuştu. Özellikle gençlik teşkîlâtları bunları yaptı. Yani korktuklarını falan sanmıyorum. Şu anda Özel bildiğim kadarıyla tâtilde. Tatil sonrası herhalde bir şekilde konuşacaktır. Meclis açıksa şu anda, emin değilim, grup toplantısında konuşacaktır.

Ömer Dağ: “Medyascope‘un gidişâtından memnun musunuz?” Vallahi memnunum. Şu anda rakiplerimiz çoğaldı; ama hâlâ kurumsal olarak rakibimiz yok. Hep tek tek kişiler var YouTube’da, tek tabanca olarak var olan meslektaşlarımız var. Hepsine başarılar diliyorum. Onlar tabiî bizi zorluyorlar. Anlaşılır bir şey. Ama biz baştan îtibâren başka bir şeyi tercih ettik. Kurumsal bir kimlik oluşturmaya niyetlendik ve bunu büyük ölçüde de başardık. Ama hâlâ yapacak işlerimiz var. Mümkün olduğu kadar gelirlerimizi artırmaya çalışıyoruz ve gelirlerimizi artırarak bu fon vs. gibi şeylerden arınmak istiyoruz. Tabiî ki fonlara bir îtirâzımız yok, ama şunu gösterebilmemiz lâzım: Biz Türkiye’de Medyascope olarak ana akım medya dışında pekâlâ gazetecilik yapılabileceğini gösterdik. İnşallah en kısa zamanda kendi imkânlarıyla ayakları üzerinde duran bir kurum olduğumuzu da göstereceğiz.

“Euro 2024’ü seyrediyor musun? En iyi maç hangisiydi sence şu âna kadar? Kim şampiyon olur?’’ Herhalde Almanya olur gibi. Vallahi bizim Gürcistan maçımız çok güzeldi, goller özellikle çok güzeldi. Kerem Aktürkoğlu’nun golü komikti, ama o da güzeldi. Ama iki tâne, Arda’nın ve Mert Müldür’ün golleriyle, çok heyecanlı bir maçtı. Yani birçok maç daha ağır gidiyor ya da bâzılarında açık ara birtakım önde gidiyor. Burada bizim maçlardan şu âna kadar izlediklerim içerisinde en keyif aldığım maç hakîkaten Türkiye-Gürcistan maçıydı. Türkiye Almanya ile erkenden eşleşmez diye umuyorum. Bilmiyorum nasıl ama. Almanya herhalde ev sâhibi olduğu için kazanır gibi.

Erhan Baydemir: “Yılmaz Özdil mi haklı, Özgür Özel mi abi?” Özgür Özel haklı. Bu kadar açık.

“Abi, bu fon işi nedir? Özellikle Enver çok vurguluyor, ‘Bizde fon yok’ diye.” Şimdi bu fon işini biz çok anlattık, yine anlatırız. Her şeyimiz şeffaf, açık. ‘”Bizde fon yok” diye hava atan Enver –Aysever’di değil mi soyadı?– ve diğerleri, kendilerinin nasıl bu işleri çevirdiklerini bize şeffaf bir şekilde anlatırlarsa sevinirim. Daha önce belediyelerden para alma iddiaları vs. vardı. Çok umûrumda değil. Herkes bir şekilde ayakta kalmaya çalışıyor. İktidârın bütün engellemelerine rağmen bu işi yapmaya çalışıyor. Onun için hele kendine muhâlif vs. diyen kişilerin bize fon alıyoruz diye sataşmaları ayıp bir şey, kendileri için çok ayıp bir şey. Ayıplarıyla baş başa kalsınlar. En son aynı kişi, Roma meselesinden de bana ve eşim Müge İplikçi’ye çok kötü şeyler söyledi. Kem söz sâhibine aittir. Biz öyle konuşmayacağız, bildiğimizden şaşmayacağız, seviyemizi asla bozmayacağız ve tek tabanca bu işi yapmayacağız. Şu anda ben sizin karşınızdayım, ama bu 40’ı aşkın kişinin oluşturduğu bir kurum. 

Nart Şaltini, bize katkıları oldu. Çok teşekkür ediyoruz. 

“Sizce mevcut iktidar 12 Eylül’ün meşrûlaştırılmış hâli mi?” Böyle düşünmedim açıkçası. Bu biraz zorlama olur. 12 Eylül’de bâzı şeyler daha… Ben 12 Eylül’de yargılanmış birisiyim tutuklu olarak, örgüt dâvâsından yargılandım.O zamanki mahkemelerde konuşabiliyorduk. Şu anda mahkemelerin daha zor olduğunu görüyorum.

Barış Çolak: “Bir Galatasaraylı ve Laz olarak Barış Alper Yılmaz hakkında ne düşünüyorsunuz?” Vallahi iyi şeyler düşünüyorum, özellikle son dönemde çok iyi gidiyor. Ama Barış Alper bildiğim kadarıyla –emin değilim– İkizdereli, İkizdere’de pek Laz yok. Yani Rizeli, Laz olsaydı da îtirâzım olmazdı. Gerçekten beni şaşırtıyor. Herhalde elimizde, Galatasaray olarak elimizde pek kalmayacak gibi. Yurtdışına gider diye tahmin ediyorum.

Sevil Alakuş: “Medyascope’a reklam veren yok mu hâlâ?” Çok az. Artırmaya çalışıyoruz, bu konuda çok çalışıyoruz; ama hâlâ zorlanıyoruz, onu özellikle söylemek istiyorum. Ne kadar çok reklam veren olursa işimiz o kadar daha kolay olacak. Ama hâlâ insanlar reklam vermekten çekiniyorlar maalesef.

Caner Geçkin: “Atatürkçü söylem Türkiye’de siyâset alanında yakın gelecekte nasıl konumlanacak? Kemalizm nasıl sürecek?” Kemalizm çok etkili bir şekilde sürmez; ama Atatürk’ün kendisi, bir şahıs olarak, bir simge olarak herhalde hep sürecektir. Ama Kemalizm üzerinden siyâset oluşturmaya çalışan kişilerin çok başarılı olmadığını gördük.

Erhan Baydemir: “Hafif kavgalı olduğunuzu biliyoruz; ama Ahmet Altan’ı konuk almak çok bomba olmaz mıydı?” Yani kavgalı falan değilim. O, zamânında benim gibi ortada durmaya çalışan insanlara sataşmış birisidir. Ama hapisteyken kendisinin hakkını hukukunu çok savundum. Kendisiyle yayın yapmak da istedim, ama kendisi istemiyor. Zâten hiçbir yere çıkmıyor gördüğünüz gibi. Keşke çıksa, ama yapmıyor.

Fatma Nilay Akın: “Ruşen Bey, sizin ve ekibinizin duruşu ve mücâdelesi çok kıymetli. İyi ki varsınız.” Sağ olun Fatma hanım. İyi ki sizler de varsınız.

Cankat Ayaz: “Kadri Gürsel’le tartışmalarından sonra Özer Sencar ile yeni yayınlar gelecek mi?” Anladığım kadarıyla Özer Sencar gönül koydu bize ve bana. Bilmiyorum, şu aşamada çok âcil bir durum da yok. İleride söz konusu olursa bir şeyler konuşuruz. Ama şu aşamada böyle bir şey yok. Yani birisi birisine bir şey söylüyor diye… Yani herkes birbirine bir şeyler söyleyebilir. Sonuçta aralarındaki tartışmadır. Aralarında yapsınlar tartışmayı diyeceğim, ama Türkiye’de bu işler böyle yürümüyor.

“Bugünkü Ayşe Ateş yayınınız tam 10 numara 5 yıldız.” Evet, üyelerimiz önceden izleyebiliyor bâzı yayınlarımızı. Onun için, Ayşe Ateş yayınını Göksel Göksu bugün kaydetti, akşam yayınlanacak. Çok heyecanlı, çok güzel şeyler söylemiş Ayşe Hanım. Ayşe Hanım’ın mücâdelesini hakîkaten takdir ediyorum. Çok zor bir şey yapıyor. Yani o kadar kötü insanla ve kurumla mücâdele ediyor ki… İşi çok zor.

Kaan Sayıcı: “Bayramınız kutlu olsun. Tüm ekibe sesleniyorum: İyi ki varsınız. Yaşanan bu ahlâkî çöküntüyle alâkalı sizce hiç umut var mı?” Kaan Bey, umut yok, ama mücâdeleye devam diyelim.

“Her soruyu okuyorsunuz. Teşekkürler” demiş Erhan Baydemir. Hangi soruydu? Ahmet Altan sorusuydu herhalde. Niye okumayalım canım?

Ruken Kaya — Ruken Hanım’ı geçen stüdyoda konuk etmiştik, çok da canavar gibiydi, bizim en sâdık izleyicilerimizden: “Erdoğan-Özel müzâkere görüşmeleri, yok koltuktu, yok kravattı, yok yüzüktü derken kayyumu, Hakkâri’yi unutturdu. Üstüne şimdi de Diamond Tema konusu çıktı. Lütfen sizler gündemde tutun.” Yani kayyum tabiî ki önemli, ama Diamond Tema meselesi de önemli. Yani onun gündemi karartmak için yapılmış bir şey olduğunu düşünmüyorum, o başka bir şey.

“Hilal Kaplan ve Amberin Zaman, İngiltere Parlamentosu’nda “Kemalizm bitti” diye seminer düzenlemişti. Konuya buradan bakın. Sonra katılımcıları Erivan’agötürmüşlerdi.” Geçmişte neler neler olmuştu. Yani ona bakarsanız…

“Diamond Tema gibilerin bu iddiaları, sünnet bu deyip tarîkatçılara yol oluyor mu? Böyle bir şeyin kabûlü çocuk evlilikleri artırır mı?” Bu tartışma çok tatsız bir tartışma. Onun için çok fazla girmek istemiyorum. Öyle bir şeyi artıracağı falan yok. Yapan varsa yapıyor; ama kamuoyunda bu konuda çok ciddî bir hassâsiyet olduğunu biliyoruz.

Mina Aykal: “Fırsat bulduğunuzda okuduğunuz, sevdiğiniz yazarlar kimler? Edebiyat, hayâtınızda ne kadar yer tutuyor?” Bayağı bir yer tutsun istiyorum, ama istediğim kadar olmuyor. Öncelikle tabiî ki eşimi okuyorum: Müge İplikçi. Onun yazdığı her şeyi okuyorum. Hattâ bâzılarını yayımlanmadan önce okuyorum. Onun dışında şu anda İsmail Güzelsoy’u okuyorum; neydi? Rölanti Çıkmazı (Everest Yay.), yine acâyip bir şey yazmış. Yabancı romanlar da okuduğum oluyor, öyküler okuduğum da oluyor. Bâzı klasikleri tekrar tekrar okuyorum. Bir de polisiye okuyorum, iyi polisiye okumaya çalışıyorum. Kötü polisiye olduğunu fark ettiğim zaman zâten tamâmına getiremiyorum, öyle söyleyeyim.

“Ruşen Bey, bu kötülüklerle dolu ülkede kim yaşamak ister, çok üzgünüm. Sizin çözümünüzü duymak isteriz. Bu geçici mi?” Ah, keşke geçici diyebilsem; ama işimiz çok zor.

Onur Doğan: “Ukrayna-Rusya Savaşı’nın devredebileceği felâket için ne düşünüyorsunuz?” Yeterince felâkete yol açtı. Daha fazla felâkete yol açacağını açıkçası sanmıyorum. Bir şekilde olayı kapatacaklar. Ama nasıl olacak? Rusya bâzılarının sandığı gibi çok zor durumda kalmadı, işi götürdü.

“Mülteciler konusunda ne düşünüyorsunuz? Sayıları milyonları buldu. 10 yıla kadar bizi geçecekler nüfus açısından.” 10 yıla kadar nüfus açısından geçecekleri abartılı. Sayının yüksek olduğu doğru. Bunları gerçekçi ve insânî bir şekilde çözmek siyâsî iktidarların vazîfesi. Ama bunu yaparken ırkçılık, ayrımcılık gibi şeylere yönelmemek gerekir.

“Bir gün Bahçeli-Erdoğan ortaklığı da biter mi?” Kesinlikle biter.

“ ‘Türkiyeli’ kavramı hakkında ne düşünüyorsunuz?” İyi şeyler düşünüyorum. Bu yüzden çok linç yiyoruz, yine yiyelim. Geçen kimdi o, sağcı bilinen bir oyuncu bunu söyledi, bayağı bir linç yedi. Hattâ İYİ Parti Sözcüsü böyle açıklama bile yaptı. Türkiyeli kavramı bence yanlış bir kavram değil. Ama kullanmak zorunda değil kimse. Kullananlara yönelik olarak yapılan linçleri, hakaretleri anlamak mümkün değil. Birtakım insanlar, Türkiye’de çok sayıda insan Türk değil, etnik olarak Türk değil; ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Yani şimdi ben Lazım. Laz olduğumu söylemem kimi niye rahatsız etsin? Yani baktığınız zaman ben etnik olarak Türk değilim. Birçok insan etnik olarak Kürt, birçok insan Arnavut ya da Gürcü ya da Çerkez. Yani şimdi tamam, “Türkiyeli kavramı bunun hepsini kapsar.” Kimileri diyor ki: “Türk kavramı kapsıyor.” Bence kapsamıyor. Öyle inanan öyle kullansın, öyle inanmayan öyle kullanmasın.

“Erken seçim olur mu?” Hemen olmaz, ama olur gibi.

“Yurtdışı çıkış harcı zammı gerçekleşmeden iki katına çıktı. 1500 dedi, kıyâmet koptu, 3000 istediler. Kaç lirada biter, tahmin var mı?” 2500’e bağlarlar herhalde. Tam bir soygun biliyorsunuz yani. Oldum olası anlam veremediğim bir şeydir. Resmen soygun.

“Rasim Ozan, ‘Laz gazeteci’ diyerek sürekli size lâf ediyor. Ne düşünüyorsunuz bu karakter hakkında?” Yani şunu söyleyeyim; ona cevâbını Boşnaklar versin, o anlar. Yani Boşnaklar hakkında yaptığı o adiliğin cezasız kalmasını hâlâ anlayabilmiş değilim. En son eşinin, eski eşinin yaptığı ifşâyı da gördük. Yani kendimi tutuyorum. Ne hâli varsa görsün diyeceğim, zâten pek iyi bir şey görme şansı yok.

“Hayâtınızda iki rekât namaz kıldınız mı?” Buna gerçekten cevap mı istiyorsunuz? Ben hayâtımda çok namaz kıldım, çok. Hattâ ilkokulda okurken üç sene üst üste bütün terâvihleri kılmış adamım. Onun için beni böyle trolleyemezsiniz.

“İnsanların başkalarının çektiği acılara karşı duyarsız, vicdansız olduğunu kabullendiğiniz özel bir olay var mı? Bu durum solculuğu sorgulatmıyor mu, eğer aynı fikirdeyseniz tabiî?” Acılara karşı duyarsızlık, hattâ duyarsızlığın da ötesinde başkalarının acılarından zevk alma. Almanca bir tâbir var, şimdi bilmiyorum, bilenler yazar (schadenfreude). Onunla ilgili çok yazı yazdım, çok sözler söyledim. Evet, bu var. Duyarsızlık ve hattâ başkasının çektiği çilelerden memnun olmak. Meselâ hatırlıyorum; benden daha yaşlı bir gazeteci, zamânında İlhan Selçuk gözaltına alındığı zaman ben demiştim ki: “Yazık değil mi? İlhan Abi’yi bu yaşta gözaltına alıyorlar.” “Ne olacak? Girsin, bir de o girsin” demişti, hiç unutmuyorum yani. Yani bu acımasızlık kötü bir şey.

Evet, Dilek Güler demiş ki: “Diamond Tema hakkında yayında…” Evet, o hatâyı yaptım. Bir arkadaş daha söyledi. Eşi Türk, Arnavut vatandaşlığı için uğraşıyorlar. Ben tersini söyledim. Evet, onu yanlış anlamışım. Bir izleyicimiz daha düzeltti. Mimar Sinan Üniversitesi dedim, Marmara Üniversitesi demedim diye hatırlıyorum. Yani sehven Marmara demişimdir. Daha sonra Akdeniz ya da öyle bir yere geçmiş, esas Mimar Sinan.

“Erkan Baş hakkında bir solcu olarak ne düşünüyorsun abi?” demiş. Kendisiyle bir yayın yapacaktık, yapamadık, öyle kaldı. Bakalım. Yani herhalde yapamadan devam edeceğiz diyelim. Çok da fazla bir şey söyleyemem… Farklı geleneklerden geliyoruz. Ama sonuçta zor bir iş yapıyorlar. Türkiye’de bu çağda sol olmak, milletvekili olmak, mücâdele etmek gerçekten zor iş. Bu anlamıyla saygı duyuyorum Türkiye İşçi Partisi’nin yaptığına, yapmaya çalıştığına. O kadar.

“Pasifist bir anlayışta gazetecilik yaptığınızı düşünüyorum. Sizce de öyle mi?” Pasifistten kastınız? Yani evet. Kavga dövüş yok bizde; onu kastediyorsanız, yok. Militanlık yok. Sâkin sâkin… Sâkin olan kazanır. Şeye gerek yok.

Schwarz Mauer: “FETÖ’cülerle ilgili son yayınlarınızdan biri çok iyiydi. Kılıçdaroğlu hezîmetinden beri sizi tâkip etmiyordum, ama yürekli adamsınız. Destek olmaya devam edeceğim bundan sonra. Onurlu bir adamsınız.” Ben FETÖ demiyorum, Fethullahçı diyorum. Şimdi bir tâne yayın için çalışıyorum. Muhtemelen cumartesi günü yapacağım: “Fethullah Gülen ölürse ne olur?” yayını. Bayağı bir çalışıyorum üzerine, bakalım.

‘‘Girmek istemiyorsanız girmeyin, ama Cüneyt Özdemir yaptığı terbiyesizlik için özür diledi mi? Böyle insanları nasıl değerlendiriyorsunuz?” Yani özür dilemedi herhâlde, dileseydi haberim olurdu. Dilemez zâten de, kalsın, ne yaparsa yapsın. Bana ne? Aradaki seviye farkını sizler görüyorsanız, o bana yeter. Önemli olan odur, seviye farkıdır. Onun için aşağıdaki birisinin yukarıya doğru yaptığı hamleler çok fazla anlamlı olmuyor.

“Ersan Şen’in avukatlığı ve entelektüelliği hakkında fikriniz?” Meral Akşener bir ara onu cumhurbaşkanı adayı yapacaktı. Vallahi benden uzak dursun. Her şeyi bilen arkadaşlar bunlar. En son bir yayında bizim İsmail’e bir saygısızlık yaptı. Yani İsmail Saymaz gibi mülâyim bir adama bunu yapmak için insanda aşırı bir ego olması lâzım. Onda da o varmış. Kalsın.

“Evlilik hayâtıyla ilgili içgörülerini de paylaşır mısın?” Ya, böyle şeyler, yani böyle şeyler sormayın. Ben “Evli olun” diyeceğim. Evlenebiliyorsanız evlenin, sürdürebiliyorsanız sürdürün. Biz sürdürüyoruz, iyiyiz. Darısı başkalarının başına. Ama bizim gibi insanlar için hep genellikle şöyle şeyler olur: “Ya, böyle evleniyorlar da, bakalım” falan diye. Müge ile biz vallahi bayağı düşman çatlatıyoruz. İnşallah böyle devam edeceğiz. Her evlilik iyi olmayabilir; ama evlilik kötüdür diye bir şey düşünmüyorum.

“Kralsın abi” demiş bana birisi. Yok ya, kral falan değilim. Gazeteciyim, gazetecilik yapmaya çalışıyorum. Onun dışında çok da fazla bir numaramız yok. Yani çok da abartmayın.

“Sizi dörtlü açık oturumlarınızdan beri biliyorum. Programdan ayrılırken söylediklerinizi takdir etmiştim.” Ne olduğunu hatırlamıyorum, ama eyvallah.

“Noam Chomsky gündeme gelmişken, Türkiye’den 5 entelektüel sayar mısınız? Meselâ Tanıl Bora ya da…” Tanıl tabiî ki entelektüel, ama biz onunla yaşadık. Daha yaşlılardan söyleyelim. Meselâ Şerif Mardin Hoca, benim gördüğüm en iyi entelektüellerden birisiydi, Allah rahmet eylesin. Murat Belge, tartışmasız bir şekilde her zaman için çok iyidir. Onun dışında daha çok ben akademik isimleri düşünüyorum; ama Şerif Mardin, Murat Belge, bunlar gerçekten önemli isimlerdir. Noam Chomsky zâten kendisi bambaşka bir şey.

“Muhâlefet partisi lideri olarak Erdoğan ile röportaj kısmet olur mu?” Kaan Bey sormuş. Ben, Erdoğan iktidardayken kendisiyle röportaj yapmak istiyorum. İnşallah o kısmet olur. Muhâlefete düşerse de ayrıca bakarız. Ama iktidardayken yapmak istiyorum.

“Eko İmaro’yu neden bu kadar seviyorsunuz?” “Eko İmaro” dediğiniz, Ekrem İmamoğlu galiba Ömer Bey. Yani bu kadar sevdiğimi nereden çıkarttınız bilmiyorum. Ben bütün siyâsetçilere karşı olabildiğince mesâfeli olmaya çalışan birisiyim. Onun için bu söylediğiniz doğru değil. Yani bizim gazetecilerin siyâsetçilerle kurduğu ilişki bir sevgi ilişkisi falan değildir. En fazla karşılıklı saygı üzerindedir. Mesâfe önemlidir. Olabildiğince yakınına gidip, ama mesâfeyi korumanızdır. Ben Ekrem İmamoğlu’yla, diğerleriyle, hepsiyle bir mesâfem olduğunu düşünüyorum. Siz öyle düşünmüyorsunuz demek ki; ama yanılıyorsunuz.

“Diamond Tema üzerinden asıl tartışılması gereken konu düşünce ve ifâde özgürlüğü. Her geçen gün elimizden alınıyor. Bu gidişle sizler de konuşamayacak hâle geleceksiniz, ki zâten baskı var.” Evet, ben de bugünkü yayında Diamond Tema üzerine tam da bunu söyledim.

“Sizin kanala Perinçek, Uluer, Kürkçü atışmasına benzer bir program lâzım. Ondan sonra siz görün reklam tekliflerini.” Almayayım. Yani Perinçek gelmesin, başkaları olabilir ama.

“Erdoğan’ın kurduğu rejim sizce kurumsallaştı mı? Erdoğan’dan sonra ülke yine bu şekilde devam eder mi, yoksa çok hızlı normale döner mi?” Buradan dönmesi gerekiyor Türkiye’nin. Türkiye varlığını sürdürecekse buradan dönmek zorunda. Hızlı mı döner yavaş mı döner bilmiyorum.

“Enver Aysever’in eleştirilerini duymuşsunuzdur, ne düşünüyorsunuz?” Daha önce cevap verdim, tekrarlamayayım. Herkes kendisine baksın diyelim, geçelim.

“Seçim yenilgimiz hakkında özeleştiri verdiniz mi? Bu konuda Bekir Ağırdır’la yarışırsınız.” Bu soruyu soruyorsanız, bunu hakîkaten önemsiyorsanız, biraz araştırır bulurdunuz. Yani şimdi size ben onu, o videoyu bulup size yollayacak durumda değilim. Arayın bulun. Tabiî ki verdim. Ama benim özeleştiri vermem değil ki mesele. Seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu. Kılıçdaroğlu özeleştiri verdi mi? Ben nerede yanlış yaptığımı kendimce söyledim. Bekir Ağırdır’a da ettiğiniz lâflar doğru değil. Bekir Ağırdır Türkiye’nin en kıymetli isimlerinden birisidir.

“Deprem sorunu gündemde daha çok yer edinse keşke ve bir şeyler yapılsa.” Ah, inşallah.

“Bu dakikadan sonra Demirtaş, Kavala, Erkan Baş tartışması paklar” demiş.

“Namaz sorusunun devâmı…” Yani bunlara gerek yok. Söyledim, namaz kılmayı bilirim, sûreleri de bilirim, İslâmiyet’i de bilirim. Merak etmeyin. Hiçbir zaman da hiçbir şekilde kamuya açık yerlerde dinî inancım konusundaki sorulara cevap vermem, özellikle onu söyleyeyim.

“Sizce Diamond Tema demokrat mı? Kürtler hakkındaki yayınını izlediniz mi?” Vallahi izlemedim, ama demokrat olmadığını biliyorum. Onun hakkını savunmak için onun demokrat olması gerekmiyor benim için, onu özellikle söyleyeyim. Kendisinin paylaştığı komando fotoğraflarını falan da gördüm. Türkçü çizgiye yakın bir çizgide olduğunu da biliyorum; ama benim için önemli değil. Onun da ifâde özgürlüğü var, düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü var. Dolayısıyla benim ya da bizim, birilerinin hakkını savunmamız için o kişilerin demokrat olması gerekmiyor.

“Yayınlarınızda bu sıralarda çıkacak yeni yüzler var mı acaba? Heyecanlanalım mı?” Yok, çok heyecanlanacak isim şu anda yok. Yaz biraz durgun geçer. Belediye başkanlarıyla yayın yapmak istiyorum. Çok heyecanlanmayabilirsiniz, ama ben çok önemsiyorum. Özellikle AKP ve MHP’den belediye kazanan kişilerle. Bâzılarıyla yaptım. Manisa ve Balıkesir’le yaptım. Denizli, Bursa, Kastamonu, Adıyaman gibi yerlerle yapmaya çalışıyorum. Bayramdan sonra herhalde onu yapacağım.

“Hayâtınızda dönüm noktası kabul ettiğiniz dönemler hangileri sizin için?” 1) bilmediğim, yani küçükken Hopa’dan İstanbul’a gelmemiz herhalde; 2) Galatasaray Lisesi’ni kazanmam; 3) 14 yaşında; 4) hapse girmem, girdiğim zaman 19 yaşındaydım; 5) Müge ile evlenmem; 6) Ali Deniz’in doğması.

“Levent Gültekin komplo teorilerine kendi kanalından devam ediyor. İzlemesi keyifli ve gülünç. Birlikte bir tartışma düşünüyor musunuz?” Hayır, düşünmüyorum. Daha önce yayın yapmayı istemiştim; kendisi istemediğini, çünkü kendi kanalından yaptığını söylemişti. Ama sonra, zâten artık istemiyorum. O defteri ben kapattım.

“Sırrı Süreyya gelse çok güzel olmaz mı? Gelirdi eskiden.” Hakîkaten çok güzel olur. Sırrı Süreyya benim çok iyi dostumdur, biraz sağlık sorunları var. Hattâ biliyorsunuz, bir kere Meclis’te oturum yönetirken bayağı sorun da yaşadı. Sırrı Süreyya candır, öyle denir. Gelse çok güzel olur. Biraz sakınıyor, istemiyor. Ben de saygı duyuyorum. Ama kendisiyle sürekli temastayım.

“Hiç ‘Keşke zamânında siyâsete girseydim’ dediniz mi?” Yok, tam tersine. Bir ara girer gibi yaptım. İyi ki de olmamış. Bir Yeni Türkiye Partisi deneyimi var, seçimde aday olmuştum. “İyi ki de olmamış” dedim. Yani yırttım, öyle söyleyeyim.

“Kayyum süreci sonrası HDP belediye başkanıyla olan röportajları çok faydalı buldum, tebrik ederim.” Çok sağ olun. Gerçekten orada Servet’le ve Ferit’le berâber bayağı iyi bir iş çıkardık. Gittik, iki günde 4 belediye başkanıyla kayıt yaptık, sonra bunları yayınladık.

“Burak Bilgehan Hoca’yı çok göremiyoruz artık. ‘Ön Libero’ devam edecek mi?” Yani şimdi yaz rehâveti var. Ben Burak’ı sürekli sıkıştırıyorum. Ama onun kendisinin de bir “Daktilo”su var biliyorsunuz. Olabildiğince bir şeyler yapmaya çalışacağım, göreceğiz.

“Gomaşinen” dönecek mi?” Dönmeyecek, artık yeter.

“ ‘Deprem Belgeseli Üçlemesi’ çok başarılıydı. Teşekkür ediyor, size ve ekibinize selâmlarımızı iletiyoruz.” Çok sağ olun Emel Hanım.

“İhsan Eliaçık’la görüşüyor musunuz?” Daha demin konuştuk, bugün yayına çıkacaktı. Bizi biraz bekletti. İhsan’la bizim dostluğumuz çok eski, o Kayseri’de İslâmcıyken tanışırız. Çok eski dostumdur. Çok severiz birbirimizi — ya da ben onu severim, o da beni seviyordur diye umuyorum.

“Meral Akşener hakkında fikriniz? Kripto mu ya da AK Parti’ye dâhil olur mu?” Kripto falan gibi lâfları sevmiyorum, ama büyük bir ihtimalle Erdoğan’a yanaşacaktır.

“Keşke İsmail Cem bu ülkenin siyâsetinde kalıcı izler bırakabilseydi. Parti kısa sürede târih olmasaydı” demiş bir izleyicimiz. Zâten o seçimden kısa bir süre sonra hayâtını kaybetti biliyorsunuz.

“İşçi haklarına ilişkin program düzenleyebilir misiniz?” Zamânında düzenliyorduk. Sonra yapan arkadaşların başka işleri çıktığı için yarıda kaldı. Tekrar yapabiliriz tabiî ki. Yani bunu yapacak birilerinin olması lâzım.

“İstanbul’da Halk Ekmek 8 lira olmuş. Madem ekmeğe zam yapacak kadar sıkıntı var, öyleyse neden bir uçak dolusu insanla Roma’ya uçtu bu Eko İmaro?” Yani Roma’ya uçak gitmeseydi ekmeğe zam gelmeyecek miydi?

“Ne olacak bu Medyascope’un izlenme oranları?” İyi olacak. Biz hâlimizden şikâyetçi değiliz.

“Fon işleri nasıl gidiyor? Almanlar zamânında yatırıyor mu fonunu? Mağdur olmaman açısından soruyorum” demiş Mustafa. Mustafa Bey, bunu aynen İletişim Başkanlığı’na da soruyor musunuz? Onlar bizden daha çok alıyorlar. Ya da birçok İslâmcı dernek, vakıf alıyor, onlara soruyor musunuz? Yani bu fonu sanki sâdece biz alıyoruz. Zamânında yatırıyorlar. Siz hiç merak etmeyin. Bizim her şeyimiz şeffaf. Keşke diğerleri de aynı şekilde şeffaf olsaydı. Vergimizi ödüyoruz, vergi cezâmızı ödüyoruz, hepsini yapıyoruz, merak etmeyin. Ve bizden alınan vergilerle sizin iktidârınız birtakım medyayı finanse ediyor. Onu da özellikle vurgulamak isterim. Yani geçenlerde bir yerde karşılaştık, bir gazetenin genel yayın yönetmeni bana “fon” diye lâf sokuyor. Ben ona dedim ki: “Ya, senin gazete kaç satıyor? Nereden buluyorsunuz parayı?” “Reklam” dedi. Kim veriyor size reklamı, niye veriyor? Satmayan gazeteye niye reklam veriyor? Kamu bankalarının reklamıyla gidiyorlar. Kamu bankası ne? Bizim paramız.

“İnançsız bir insan olarak söylüyorum; ülkemizdeki insanların dininden bu kadar habersiz olması ciddî sorun değil mi? İhsan Hoca ile düzenli bir program bir katkı sağlamaz mı?” Kaan Bey, bırakın onu da kendileri halletsinler. Böyle bir misyon istemiyorum.

“Çocukken NTV’de sizi tâkip ederdim. Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığınız röportajları hatırlıyorum. O zaman biraz yakındınız gibi düşünüyorum AK Parti’ye. Hiç size AK Parti’den milletvekilliği teklifi geldi mi?” Olur mu öyle şey, durun ya! Başımıza taş yağdıracaksınız. Öyle bir şey yok. Ben Erdoğan’ı İstanbul İl Başkanlığı zamânından beri tanıyan birisiyim, birbirimizi tanırız. Bir nevi hemşeri de sayılırız. Ama böyle bir şey yok. Yani herkesin yeri ayrı. AK Parti’den bana… ne diyorsunuz? Milletvekilliği teklifi… Olur mu? Hiç aklıma gelmedi.

“Nuray Mert, Kadri Gürsel ve siz berâber toplanıp açık oturum yapsanız güzel olur” demiş.

“Fenerbahçeli’yim ama sizi ilk günden beri dinlerim, tâkip ederim” demiş Aysu Hanım. Vallahi ben fanatikliğimi stadda yapıyorum. Onun dışında yapmıyorum. O konuda çok dikkatliyim. Ama şunu da söyleyeyim, biliyorsunuzdur; Galatasaray Lisesi’nde okurken Fenerli’ydim ben de. Onun için Fenerliliğin nasıl bir ruh olduğunu bilirim.

“İmamoğlu, ‘Hadi Barcelona’ya veya Lizbon’a gidiyoruz’ dese biner misiniz uçağa tekrar?” Binerim tabiî. Niye binmeyeyim? Yani sonuçta onun sorunu, benim sorunum değil. Ben gazeteciyim, gazeteciliğimi yapacağım her yere giderim. Hiç merak etmeyin. Yani öyle bize yönelik Roma konusunda yapılan saldırılar şunlar bunlar, tabiî ki insanı rahatsız ediyor; ama yani siz yaptığınızdan eminseniz gerisi hikâye.

“Ali Bulaç ve Ahmet Arslan’la din-felsefe oturumu yapsanız iyi olur aslında.” Ali Bulaç pek çıkmak istemiyor. Ahmet Arslan da anladığım kadarıyla Fatih Altaylı ile yayın yapıyor.

“Ruşen Bey’in kendisiyle en öne çıkan diyaloglarından birisi herhalde ‘Ama adam öldü’ sözüdür.” “Ama adam öldü” değil, o benim kuzenimdi. “Adam” falan demedim; “Ama öldü efendim” dedim. Yani Metin Lokumcu, Allah rahmet eylesin tekrar.

“Dinî bir mesele gerçek de olsa konuşulması dine zarar veriyorsa susturulması doğru mu? Zarar vereceği kesin çünkü.” Birileri susturmak ister; biz de susturmayı istemeyiz.

“Ebuseleme Gülen tekrar gelsin, ama programınız kısa kaldı” Nur Ak sormuş. Değil, yani şundan değil; yani söyleyeceğini söyledi. Ben onun bir ruh hâlini aktarmak istedim, onu yaptık. Belli bir şeyden sonra tekrâra düşecekti, onun için. Yok işte, “Bilmem neleri söylüyormuş, ben susturmuşum” falan, böyle bir şey yok.

“Dücane Bey’le yayınlar da hârika olurdu.” Bunu Dücane Bey’e söyleyin. En son yine T24‘e konuştu. Ben Dücane’yi neredeyse 40 yıldır tanırım. Birkaç kez istedim, olmadı. Demek ki benimle yayın yapmak istemiyor. Ben de artık bıraktım.

“ ‘Adını Koyalım’ formatında başka program olacak mı?” Şu Eylül ayı bir gelsin, bakalım.

“Mesleğinizden ötürü hiç tehdit edildiniz mi?” Çok tehdit edildim. Adnan Hoca ve tayfası, Haydar Baş ve tayfası; ilk aklıma gelenler bunlar. Onun dışında da çok şeyler oldu. Özellikle Kürt hareketinden bâzı kişiler. Meselâ PKK’dan ayrılan bir grupla röportaj yaptıktan sonra benzer şeyler gelmişti. Dolayısıyla tehdit olur, ama bu zâten işin bir parçası yani.

“Profesörüm, Medyascope’u destekliyorum. Mustafa Bey de desteklesin, kendisini çok iyi hisseder.” Bu şeyi söylüyorsunuz herhalde, fonu sorana söylüyor Solmaz Filiz Karabağ.

Medyascope’ta gençlere yönelik program yapılsa iyi olur, gelişme vs. gibi.’’ Evet, değerlendireceğiz.

“Liderler açık oturumu fikriniz var mı?” Bu bize gelene kadar başkaları, ana akım bunu yapacaktır, yapmaya çalışacaktır. Onlar yapamazsa bizim yapmamız zâten çok mümkün değil.

“ ‘Zamanlama Mânîdar’’ programı da güzeldi.” Geçen Çetin’le buluştuk zâten. Ama o da artık olabilecek gibi değil. İki ayrı yerde yaşıyorlar ve o program online olarak pek olmuyor. Onun için yapamıyoruz.

“Mümtaz’er Türköne, Ali Bulaç ve Ahmet Turan Alkan gibi zamânında Zaman gazetesiyle olan ilişkilerinden dolayı hapis yatan isimler artık yayınlara çıkmaya çekiniyorlar mı?” Vallahi tam değil. Mümtaz’er, Ali Bulaç çıktılar tek tük. Ahmet Turan Alkan istemiyor, biliyorum. Benim çok sevdiğim bir büyüğümdür. Çok büyük haksızlığa uğradı. Çok şey yapmıyorlar.

Nazlı Ilıcak sormuş bir izleyici: “Çıkar mı size?” diye. Çıkmak istemez herhalde. Ben de çıkartmak istemem. Ama kendisine en son, cezâevine girdi çıktı, geçmiş olsun dedim.

“Ukrayna Savaşı ne olur?” Vallahi bilmiyorum. Bir an önce bitse iyi olur diyeyim.

Evet, bir saat oldu. Bayağı bir şey geldi.

“Hocam, sizi 6-7 yıl önce tanıdım. Uykuya dalma sorunu yaşıyorum. Sizi tanıyalı beri artık videolarınızda uykuya dalıyorum. Eşim, ‘Hadi Ruşen’i aç da uyu’ diyor geç olunca.” Ya bunu diyen başkaları da var. O kadar mı uyku getiriyorum? Neyse, bunu bir espri olarak alayım.

“Sanat, sinema, müzik ile ilgili yayınlar da yapmanızı çok isteriz.” Biz de istiyoruz, evet.

“Diamond Tema Kürt düşmanı olmasaydı belki kendisine haksızlık yapılıyor derdim; ama o Kürt lâflarından sonra ‘müstahak’ diyorum.” Yani bu yanlış bir yaklaşım, onu demin de söyledim, ama siz bilirsiniz.

“Bugün de Menzilciler çöktü her yere. Sizce hükûmet kasten mi bunları yerleştiriyor, yoksa bir dayatma mı var?” Yani dayatma ne olacak, kim ne dayatacak? Yani herhalde bir şekilde yerleşiyorlar.

“Şu uçak krizinde haksız olduğunuzu düşünüyorum, inadın zarar verici olduğunu düşünüyorum.” Uçak derken Ekrem İmamoğlu, Roma’yı mı kastediyorsunuz? İnat falan değil bu. Bakın, gazeteci-haber yani.

“Çok önemli araştırmalarınız var ve popüler gazeteci olmaktan çok çalışmalarınız konuşuldu. Çok da alçakgönüllüsünüz. Sanırım Medyascope sizi okurlarınıza yakınlaştırarak daha görünür kıldı” demiş Ruken Hanım.

“Gözlük kullanmadan okuyorsunuz” demiş Sevil Hanım. Ben uzakta zorlanıyorum, yakında pek sorunum yok.

Cevdet Bey’in “Abi seni çok seviyoruz” lâfına teşekkür ediyorum. Ben de sizi çok seviyorum.

Artık burada noktayı koyalım. Bu sıcakta bir saat geyik yaptık, ama güzel geyikti.

“Nerelisiniz?” Bunu bilmiyor musunuz? Hopalı’yım, Laz’ım, Mohti’yim.

Evet. Hepinize çok teşekkürler. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.