Ruşen Çakır izleyicilerle değerlendirdi: Yumuşama/normalleşme dönemi bitiyor mu?

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında hem ittifak ortağı MHP’ye sahip çıktı, hem de Özgür Özel ile başlayan diyalog sürecinin muhatabı CHP’yi sert ifadelerle eleştirdi. Cumhur İttifakı’nın tek yürek olduğunu söyleyerek ikilinin görüşmesi öncesi Bahçeli’ye mesaj verdi.

Dün Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Beştepe’deki görüşmesi yaklaşık 1 saat sürdü.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Erdoğan’ın siyasette “normalleşme” sürecine ilişkin “Bizim çabamız aslında muhalefeti normalleştirmektir. Yani yumuşaması gereken normalleşmesi gereken muhalefettir” sözlerine yanıt verdi.

CHP lideri Özgür Özel erken seçim istediğini açıkladı. Toplumun da erken seçim istediğini vurgulayan Özel, “1,5 yıl sonra erken seçimi olası görüyorum. Ben Özgür Özel olarak erken seçim istiyorum. Halk isterse erken seçim olur, talep artıyor” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın normalleşme tartışmalarıyla ilgili açıklamalarına da değinen Özel, “Kimse muhalefetten yumuşama beklemesin. Muhalefet görevini yapacak” diye konuştu.

Ruşen Çakır izleyicilerden gelen sorularla gündemde yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Sizlerle ortak bir yayın yapıyoruz, yapmaya çalışacağız. Nasıl olacak? Benim ve Medyascope’un YouTube sayfalarında chat bölümlerine sorularınızı, görüşlerinizi ve eleştirilerinizi yazarak bu tartışmaya katılabilirsiniz. Başlığımız çok net: “Normalleşme/yumuşama dönemi bitti mi?” Normalleşmeyi CHP söylüyor, yumuşamayı AKP söylüyor. Ama son günlerde peş peşe iktidar tarafından gelen birtakım şikâyet açıklamalarında, onların da normalleşme kavramını kullandıklarını gördük. Önce Mehmet Şimşek, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan normalleşme meselesini dile getirdi. Erdoğan dedi ki: “Biz normalleşme derken muhâlefeti normalleştirmeye çalışıyorduk. Bizde bir sorun yok, biz zâten normaliz. Ama muhâlefet böyle değil” dedi. Bunun inandırıcı olmadığı açık. İki gündür yaptığım yayınlarda bu konuda iktidârın tedirgin olduğunu ileri sürüyorum. Bu normalleşme ya da yumuşama –ne derseniz deyin– sürecinden iktidar istediğini çok fazla alamamış gibi geliyor bana. Birazdan sorularla, sizin yorumlarınızla bunları daha fazla deşeceğiz. Özellikle Mehmet Şimşek’le yapılan 4 saat 15 dakikalık görüşmenin ardından CHP’nin gölge bakanı Prof. Yalçın Karatepe’nin yaptığı açıklamalar, iktidârın ayarını çok ciddî bir şekilde bozdu ve işler karıştı. Bir diğer husus da Bahçeli’nin açık açık bu normalleşme meselesine îtiraz etmesi oldu. Bunu bir şekilde Cumhur İttifâkı’nı sabote etmeye yönelik bir girişim olarak tanımladı. Sonrasında Erdoğan da Bahçeli’ye yakın şeyler söyledi.

Şimdi çok sayıda soru gelmeye başlamış. Bakalım neler var.

Tayfun Tufan diyor ki: “Normalleşme dönemi bana göre bitti, çok da kısa sürdü. Sizce CHP bu dönemden ne kazandı, ne kaybetti?” Ben bittiğine inanmıyorum. Siz öyle düşünüyorsunuz. Ama belki birazcık ara verse de Erdoğan bunu bir şekilde sürdürmek isteyebilir. Zâten CHP ve Özgür Özel bittiğini kabul etmiyor, bitsin de istemiyor. Burada bir fark var. O da şöyle bir fark… Bugün gazeteci arkadaşım Doğan Tılıç’ın, “Kayda Değer” yayınımıza bağlandığında –kendisi geçenlerde Özgür Özel’le röportaj yapmıştı–, çok önemli bir tespiti var, ben de buna katılıyorum. Diyor ki: “CHP burada AKP-MHP tabanına seslenmek istiyor, liderlere değil”. Ve belli ki bu konuda CHP bir ilerleme kaydediyor ya da Erdoğan’la kavga etmeden yapılan bakanlarla görüşmelerin, parti ziyâretlerinin, bu partilerin tabanında CHP’ye karşı alerjiyi azaltmış olma ihtimâli var. Bunu özellikle vurgulamak lâzım ve bunun da AK Parti’de bir rahatsızlık yarattığını düşünmek lâzım. Şu hâliyle bakıldığı zaman, bence CHP daha kârlı. AK Parti’nin ne kazandığını, Erdoğan’ın ne kazandığını çok fazla kestiremiyorum. Zaman kazandırmaktan bahsediliyor; olsa olsa, iki aylık bir zaman kazanmış olur. Bu zâten doğal olarak yaşanacak bir zamandı.

Doğan Özkan demiş ki: “Azmanbüsler konusunda bile halkın düşüncesini dikkate almayanlar, başkan olunca halkı neden dikkate alsınlar?” Ekrem İmamoğlu’na yönelik bir eleştiri. Evet, bu Adalar meselesi, buradaki minibüs uygulaması meselesi, Büyükşehir Belediyesi’yle ona oy vermiş olduğunu tahmin edebileceğimiz bir kitle arasında çok ciddî bir soruna yol açtı. Bakalım nereye doğru evrilecek. Ekrem İmamoğlu hâlâ bu konuda ısrarlı. Minibüslere itiraz edenler de îtirazlarını söylüyorlar. Bu doğrudan yumuşama meselesiyle ilgili değildi, ama önemli bir konu olduğu için değindik.

Kemal İslim diyor ki: “Özel’in ‘Ben seçmenle normalleşiyorum’ sözü bana Kılıçdaroğlu’nun helâlleşmesini hatırlattı. O da helâlleşiyoruz diye, artık karşılığı olmayan siyâsetçilerle masaya oturmuştu. Seçmenle normalleşiyor ise, neden AK Parti Genel Başkanı ve MHP Genel Başkanı’yla masaya oturuyor?” Kemal Bey, bu söylediğiniz doğru gibi gözüküyor; ama onlarla kavga etmeden görüşen bir CHP Genel Başkanı’nın onların partisinin tabanına ulaşması daha kolay olabilir. Olaya bu açıdan bakmanın yararlı olabileceğini düşünüyorum.Bir diğer olay, geçen yaptığım yayından sonra aklıma geldi ve “Ya, ben bunu neden daha önce düşünmedim?” dedim. Bu yayına nasipmiş. Şimdi hatırlayın, Kılıçdaroğlu birtakım kurumların önüne Kılıçdaroğlu giderdi, kapıdan dönerdi ve oralarda birtakım açıklamalar yapardı. Onlardan ne elde ettiğini bilmiyoruz. Fakat şimdi bakıyoruz ki CHP’liler bakanlardan randevu alıyor, bakanlarla makamlarında görüşüyorlar. Daha önce yapılan Dışişleri, İçişleri ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görüşmeleri çok fazla yankı uyandırmadı. Ama son Ekonomi Bakanı’yla yapılan görüşme çok ciddî yankı uyandırdı ve bir baktık ki buradan CHP daha kârlı çıkıyor. CHP kalkmış, halkın taleplerini onlara iletmiş, onlarda da hiçbir değişme irâdesi görmemiş ve bunu da kamuoyuna îlân ediyor. Burada çok büyük farklar olduğunu düşünüyorum, bunu özellikle belirtmek isterim.

Ahmet Gülen: “Merhabalar Ruşen Bey. Futbolda Millî Takım’a kadar dahi yansıyan ayrışma varken –siyâset zâten mâlûm– bu ülke ve toplum nasıl normalleşecek?” Nasıl normalleşecek Ahmet Bey? Yendikçe normalleşiyor futbol takımı da, öyle söyleyelim. Bir şekilde normalleşmenin, birlikte hareket etmenin herkesin hayrına olduğunu göstererek bir normalleşme olacak. Yoksa kutuplaşmayı kabul ettiğiniz zaman, hep siz kendinizi belli bir sınıra hapsetmiş oluyorsunuz.

Mert Kılıç: “Ruşen Bey, 2025 yılında bir seçim olma ihtimâli var mı?” Vallahi, Özgür Özel 1 buçuk yıl dedi. 1 buçuk yıl 2025’i de kapsıyor. Belki sonunu kapsıyor. Bugün Aydın Sezer bizim yayınımızda, “Erdoğan, Kasım ayı seçimlerini seviyor” demiş. 2025 Kasım ayı diyelim. Bu seçim meselesi birdenbire çok konuşulur oldu. Çok konuşulunca olma ihtimâli artıyor mu çok emin değilim. Bir diğer konuşulan şey, biliyorsunuz 3. Dünya Savaşı. O da çok konuşulmaya başlandı. İnşallah o konuşula konuşula olmaz. Ama seçim meselesinin bu kadar çok konuşuluyor olması, konuşulmaya yeni yeni başlanmış olması, olma ihtimâlini bana göre artırıyor. Öyle görüyorum.

Oya Hanım demiş ki: “Sinan Ateş Dâvâsı’nın sonucu da artık belli maalesef”. Evet, dün Erdoğan’ın yaptığı konuşmada söylediklerine bakarsak, Erdoğan burada Bahçeli’nin istediği gibi hareket edeceğe ve Sinan Ateş’in eşinin, yakınlarının veya onu sevenlerin beklediği gibi olayın siyâsî boyutunun ortaya çıkması için müdâhil olmayacağa benziyor. Zâten daha sonra Bahçeli ile de görüştü. Bahçeli’nin, MHP’nin şu anda belki de tek gündem maddesi var, o da Sinan Ateş Dâvâsı. Pazartesi günü başlayacak. Orada çok ilginç şeyler olabilir. Dolayısıyla Bahçeli buraya Erdoğan’ın desteğiyle gitmek istedi ve şu anda almış gözüküyor. Tabiî yine de pazartesi gününü beklemek lâzım. Bâzılarının iddia ettiği gibi Ülkü Ocakları orada olay filan çıkartırsa, daha değişik tartışmalar, yeni tartışmalar başlayabilir.

Şâir Sonat: “İmamoğlu ve Yavaş başta, Özel de sempati kazanmaya başladı” demiş. Onu ekleyelim.

Özgün Hoca: “ ‘Özgür Efendi’den ‘Sayın Özel’e geçmesi bile yeter Erdoğan’ın” demiş. Evet, Özgür Efendi’ydi, “Tipitip” vs. diyorlardı. Şimdi Özgür Özel’i çok takdir ediyorlar. Hattâ öyle ediyorlar ki, CHP içerisinde onun ayağını kaydırmak isteyenler olduğunu ileri sürüyorlar. Özgür Özel de bunu en son yalanladı, böyle bir şeyin olmadığını. İktidârın buradaki en büyük hesâbı gördüğümüz kadarıyla CHP içerisinde bir sorun çıkartmak. Ama en azından şu aşamada böyle bir sorun çıkacağı benzemiyor.

Atalay Mete: “Hemen seçim isteyenler gerçekçi mi, akılcı mı, yoksa sadece devr-i sâbık talebi mi?” Evet, bu hemen seçim isteme meselesi gerçekten… Yani şöyle: Tabiî ki 31 Mart’ın sonuçlarına baktığınız zaman, iktidar o sonuçlarla iktidarda kalamıyor, onu görüyoruz. Ama iktidârın, gerek Cumhurbaşkanı’nın gerek Meclis’in ömrü daha uzun. Yasalara göre böyle bir zorunluluğu yok. Neden bıraksın? Yani “Biz şimdi yerel seçimde çok oy kaybettik, o zaman iktidârı bırakıyoruz” diyecek halleri yok. Bırakmaları için iyice yönetemez halde olmaları lâzım. Bunun da bir şekilde toplumda gözükmesi lâzım. Şu hâliyle sırf 31 Mart seçim sonuçlarına bakarak erken seçim istemek gerçekçi değil. Şundan da gerçekçi değil: CHP’ye bu oyları verenlerin karârıyla alınacak bir karar değil erken seçim. Erken seçime bugün gidilecekse, iktidar isterse gidilebilecek ya da Cumhurbaşkanı isterse gidilebilecek. Meclis çoğunluğu ya da Cumhurbaşkanı… Dolayısıyla, nasıl söyleyeyim? “Halk 31 Mart’ta iktidâra dur dedi, iktidârın bırakması lâzım” diyecek bir durum yok.

Permanent — çok güzel isim: “Erken seçim gibi bir talep yok toplumda. Twitter ve YouTube gerçek hayat ile tutarlı bir zemin değil. Bir sene önce seçim oldu. Bir sene daha seçim ekonomisi ve ortamını esnaf da memur da kaldıramaz”. Talep var mı yok mu bilmiyorum; ama bu kadar hızlı bir şekilde olmayacağı açık.

Safiye Ağsarlıoğlu: “Pazartesi duruşmada nasıl bir sonuç bekliyorsunuz? Kutuplaşma katsayısı artar mı?” Bir kere, bir duruşmalık bir dâvâ değil bu; bir süreç olacak. Belki de devam edecek, peş peşe birkaç gün devam edecek. Gerginlik olma ihtimâli yüksek. Ama işin orası tabiî ki devletin güvenlik güçlerinin nasıl tedbir alacaklarıyla alâkalı bir şey. Eğer orada mahkemeyi izleyeceğini deklare etmiş olan Özgür Özel’e yönelik herhangi bir şey olursa, fizikî olarak bir müdâhale olursa, bütün bu normalleşmeyi ya da yumuşamayı bir kenara atmak gerekir. Ne bekliyorum? Açıkçası Ülkü Ocakları bir şeyleri daha da sertleştirmek isteyebilir, yapmadıkları şey değil. Ama onlar istiyor diye bunlar olacak demek de doğru değil.

Mert Kılıç: “Erdoğan’ın hâlâ bir karşılığı var ama” demiş. Evet var, Erdoğan’ın hâlâ bir karşılığı var; ama yetmiyor. Yani şu hâliyle baktığımız zaman, 31 Mart’taki oyu alırsa Erdoğan bir daha seçilemiyor.

Uluç İnal: “1 Temmuz’da başlayacak olan Sinan Ateş Dâvâsı sizce MHP’nin erken seçime gitmesine neden olabilir mi? Ellerinde koz olarak bekletiyorlar bu durumu çünkü”. MHP’nin erken seçime gitmek gibi bir beklentisi olduğunu düşünmüyorum. Çünkü seçime gitseler en fazla ne olur? %10’dan 11’e, 12’ye çıkar, belli bir sayıda milletvekili olur ve iktidârın parçası olamaz. MHP iktidârı kaybetmek istemiyor ve özellikle de Erdoğan’ın Sinan Ateş Dâvâsı’nı kullanarak iktidârı bozmasını istemiyor. Bence tersi bir durum var. MHP, Sinan Ateş Dâvâsı nedeniyle koalisyonun, yani ittifâkın dağılmasından endîşeleniyor.

Munise Hanım demiş ki: “Kaybettiklerini anladıkça çekilmeye başlıyorlar gibi. Yine üstten bakmalar başlar sanki”. Evet, ama artık eskisi gibi sürdüremiyor; iktidârın son dönemdeki tutumlarına baktığımızda bunu da görüyoruz.

Serap Mesci: “Bahçeli sağlık nedeniyle el çeker siyâsetten. MHP’nin başına geçmek için ortalık karışır. Erken seçim gelir 2025’te”. Serap Hanım, bu hani şeylere benziyor, falcılar gibi yapmışsınız. Yani bu dedikleriniz olabilir tabiî de, böyle peş peşe olacağını, MHP’nin başına geçecek olan kişinin erken seçim isteyeceğini falan… Bunları yani çok hızlısöylüyorsunuz. Tabiî ki Bahçeli’nin sağlık durumunun çok elverişli olmadığını biliyoruz.

Safiye Hanım: “Kılıçdaroğlu’na yapılan yumruklu linç girişimi akıllarda” demiş. Evet, o akıllarda. Ama o daha böyle uzaklarda bir yerdeydi. Bu sefer çok daha başka bir şekilde, Ankara’nın göbeğinde olmasa bile Sincan’da olacak.

Onur Görkem Ermeral: “Seni ve ekibini çok seviyorum. İyi ki varsınız. Başlıktan hareketle, bu ekonomik bunalım altında iktidârın daha sertleşmesi, toplumun iktidâra karşı pozisyonunu kuvvetlendireceğine inanıyorum” demiş. Evet, daha sertleşme ihtimâli hep var. Seçimden beri zâten bunu konuşuyoruz. Eskisi gibi devam etmesi mümkün değil. Ya sertleşecek ya da yumuşayacak diye savunuyorum ben. Şu anda yumuşamaya dönüyor Erdoğan; ama yumuşamadan da beklediğini elde edememenin kaygısı var. Dolayısıyla Onur Görkem’in de söylediği gibi yeniden bir sertleşme dönemine pekâlâ girebiliriz. Bu da Sinan Ateş Dâvâsı vesîlesiyle olabilir pekâlâ.

Oya Hanım: “İmamoğlu ve Özel ile birlikte bir program yapsanız keşke” demiş. Yani daha Özgür Özel ile tek başına yapamadık. Özgür Bey her yere çıkıyor gördüğümüz kadarıyla, ama biz nedense bekliyoruz. Yanlış bir şey mi yaptık diye merak da etmiyor değilim. İkisi birlikte herhalde istemezler; belki isterler, ama önce bir Özgür Özel ile tek yayın yapmamız lâzım.

Faruk Avşar: “Daha önce yaşamadığımız ve bitmeyen bir ekonomik kriz var. İki sene sonra erken seçim olması için bugünden toplum kesimlerini hazırlamaya başlamak gerekmez mi?” Evet, ekonomik kriz bitmiyor, daha da sertleşiyor. Özellikle asgarî ücrete ve emeklilere maaş zammı olmayacağı gibi açıklamalar, şunlar bunlar toplumsal memnûniyetsizliği daha da artıracağa benziyor. CHP ise çok radikalleşmeden bu konuyu korumaya, muhâfaza etmeye çalışıyor. Mitingler yapıyor vs.; ama tekrâr söylüyorum: Burada, erken seçim karârı muhâlefetin istemesiyle olacak bir şey değil.

Metin Kindar: “Erdoğan, Özgür Efendi’yi parlatmaya mı çalışıyor Ruşen Abi? Oyun bu mu?” demiş. “Özgür Efendi” dediğinize göre çok sevmiyorsunuz anlaşılan. Evet, öyle bir şey yapmaya çalıştıkları belli, ama bu bir oyun. Ama bu oyunun tutup tutmayacağı tabiî ki esas olarak CHP’ye bağlı.

Bulutsu: “Kürt açılımı konusunda ne düşünüyorsunuz? Normalleşmeden bir Kürt açılımı çıkar mı?” Yok, böyle bir şey olmaz. Daha önce normalleşme olacak, ondan sonra Kürtlere sıra gelecek. Kürtler genellikle en son hatırlanan oluyor maalesef.

Cüneyt Pala: “Bahçeli, ‘MHP’li avukatlar o duruşmaya girecek’ derken ülkücülerin girmeyeceğini de işâret etmiş olabilir mi?” Hayır, olamaz Cüneyt Bey. Şöyle bir şey: Ülkücüler dışarıda olur, o salonun dışında olur. MHP’li avukatların niye dâvâyı izleyeceklerini anlamak çok zor. MHP yargılanmıyor, MHP şikâyetçi değil. Vallahi bir garip olay. Ve zâten Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş de dikkat çekti bu garipliğe farkındaysanız.

“MHP, Bahçeli, Akşener bir tarafta; Özdağ, Yavaş, Koray Aydın bir tarafta. Yine iki kutuplu milliyetçilik. Neden olmasın?” Milliyetçiler bölüne bölüne duruyorlar. Meselâ Yavuz Ağıralioğlu da partisini kuruyor. Bayağı bir parçalanma var; ama saflaşma henüz gözükmüyor.

Oya Hanım demiş ki: “Meral Akşener MHP’nin başına geçip murâdına erer mi acaba?” Yani MHP’nin başına geçme senaryosunu vallahi yabana atmamak lâzım. Başına mı geçer bilmiyorum, ama hâlâ Erdoğan’la ne görüştüğünü, ne konuştuğunu anlatmıyor. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte, eğer siyâseti bırakmadıysa pekâlâ MHP Meral Akşener için bir seçenek olabilir.

Ayhan Özkaya: “Normalleşme diyen CHP’nin parti olmaktan çıkıp demokratik kitle örgütü, sendika olma yoluna girmesi ve politikalarını rejim için mücâdeleye sığdırmaya çalışması normal mi?” demiş. Böyle yaptığını düşünmüyorum. Parti olmaktan çıktığını, kitle örgütüne veya sendikaya dönüştüğünü düşünmüyorum. Eğer böyle bir şey olsaydı anormal olurdu herhalde. Ama böyle olduğu kanısında değilim.

Neslihan Hanım diyor ki: “Yönetimin devleti yönetemeyeceği çok önceden belliydi. Ancak değişiklik olacağı kesin ise seçim olmalı.” Bunları kestirmek mümkün değil. Yani ne nasıl olacak, nasıl bitecek bunları kestirmek mümkün değil. Ama her hâlükârda seçime karar verecek olanın –tekrar tekrar söyleyelim– iktidar olduğunu biliyoruz. Burada muhâlefetten de destek isteyecektir. Muhâlefet herhalde destek verecektir.

“ ‘Erdoğan bitti, köşeye sıkıştı, çâresi yok’ söylemlerinin fazlaca mânâsız iyimserlik içerdiğini söylemek doğru değil mi? 22 sene tek başına iktidarda kalabilmiş bir siyâsetçiyi hafife alan aldanmaz mı?” Evet, aldanır, en son seçimde olduğu gibi. Ama bu da Erdoğan’ın zor durumda olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Zor durumda, ama bir şekilde bir yol bulabiliyor.

Muharrem Palaz diyor ki: “Bir şey olmayacağı belliydi. AKP 22 yıllık kodlarından kurtulamaz. Erdoğan’ın normalleşmeden cayması, CHP ve Özgür Özel’in elini rahatlatacak ve önünü açacaktır. CHP, diyalog için de elinden geleni yaptı, vazgeçen Erdoğan oldu. Bahçeli’nin çıkışlarına direnemedi.” Burada, Muharrem Bey, siz sanki bu iş bitmiş gibi görüyorsunuz; ama Özgür Özel dahi bittiğini kabul etmiyor. Erdoğan şimdi bir çıkış yaptı, Erdoğan yarın başka bir çıkış yapar. Hattâ Özgür Özel açık kapı da bıraktı: “Ben iktidârı normalleştirme peşinde değilim. Ben MHP olmasa da AK Parti olmasa da normalleşirim. Benim derdim, onların seçmenleriyle normalleşmek” dedi Özgür Özel. Evet, böyle diyor; ama bunu yaparken de bu partinin yöneticileriyle ilişkisini de normal ve yumuşak bir şekilde sürdürüyor. Burada bâzılarının sandığı gibi oyuna gelen Özgür Özel olmadı sanki. Erdoğan’ın bir oyunu varsa –ki vardı– onu gerçekleştiremedi ve bundan dolayı bir sorun yaşıyor sanki.

Adem Adem: “Normalleşmenin tanımı kime göre ne? Normalleşme, Evrensel İnsan Hakları ve Avrupa Kriterlerine Uyum Yasaları’nı uygulamayı kapsayan bir çerçevede mi olacaktı?” Keşke böyle olsa, ama henüz bunun çok uzağındayız biliyorsunuz. Önce daha birbirlerine “Merhaba, nasılsınız?” demeleri bile normalleşme konusunda Türkiye’nin atması gereken adımlardan biri.

Greenhand: “Harç pulu gibi orta alt sınıfı hedeflediği açık olan vergileri iktidârın yeniden sertleşme niyetine mi yormalıyız?” Sertleşme değil, ama ekonomik krizin faturasını iktidârın yine halkın sırtına yüklemek istediği olarak yorumlamalıyız. Ve bunun da tabiî ki bir siyâsî bedeli olacaktır. Çünkü Erdoğan’ın Nebati dönemi politikalarına dönecek hâli yok artık. Dolayısıyla Mehmet Şimşek’in çizdiği hat içerisinde gitmek zorunda. Yoksa Erdoğan asgarî ücrete de zam yapardı, emekliye de zam yapardı. Ama bunları yapması hâlinde iyice büyük bir krizin içerisine düşeceğini gördüğü için, bu şekilde, oyunu küresel sermâyenin istediği şekilde oynamaya çalışıyor.

Emin Kalyoncu: “Normalleşme, iktidar ile muhâlefetin aynı fikirde olması mıdır ve yararlı mıdır?” Hayır, böyle bir şey değil; ama iktidarla muhâlefetin en azından birbirlerinin varlığını kabul etmesidir, birbirleriyle konuşup tartışabilmesidir. Yakın bir zamâna kadar bu yoktu. Onun dışında da tabiî ki muhâlefetin ısrarcı olduğu, normalleşme, hukuk devletine dönülmesi vs. gibi birtakım hususlar var. Onların yapılması durumunda normalleşmenin daha bir hayâta geçtiğini göreceğiz.

Doruk Samuray: “Eğer normalleşme veya muhâlefetle diyalog Erdoğan için gerçek bir ihtiyaç olmasaydı bu yola zâten girmezdi. Ekonomide kemer sıkma kararları daha başlamadı bile, kışın daha zorlaşacak” demiş. Evet, ben de katılıyorum. Buradaki temel husus bu. Ekonomide yaşanacak olanların doğurabileceği tepkileri biraz olsun azaltabilmek için Mehmet Şimşek’in CHP’nin gölge bakanıyla 4 saat 15 dakika konuşmasına izin verdi; ama CHP’nin gölge bakanı kalkıp o açıklamaları yapınca da pişman oldu. Böyle garip bir durum.

Deniz demiş ki: “Erdoğan’ın yumuşamadan kastı, ‘Ben ne yaparsam yapayım, bana karşı yumuşak olun’ demekti. Bunları yine böyle bir yayında size yazınca bana gülmüştünüz”. Yine gülüyorum. Evet, böyle diyor; ama burada karşısındakinin ne yaptığı önemli. Erdoğan’ın ne yaptığı, ne yapmak istediği tabiî ki önemli; ama esas olarak burada karşısındakinin ne yaptığı önemli.

Yasir Cömert: “KHK mağdurları ve askerî öğrenciler de keşke bu sürecin nesnesi olabilseydi. O tarafta büyük hak ihlâlleri var” demiş. KHK meselesinin özellikle bir şekilde CHP’nin gündeminde olduğunu biliyorum, ama Erdoğan hâlâ o topa girmek istemiyor.

Ergun Kalbak: “Sanırım hem iktidar hem de muhâlefet bu normalleşmeden değişerek çıkmış olacak. Bu, uzun yıllardır hiçbir şeyin değişmediği ülke ve siyâset açısından iyi bir şey bence. Katılır mısınız?” Bence de iyi bir şey, burada kaybedilen çok fazla bir şey yok. Evet, haklısınız Ergun Bey.

Murat Sevinç: “Özgür Özel ilginç bir deneme yapıyor. Çok başarılı olması da çuvallaması da ihtimâl dâhilinde, somut iki olgu. İktidârın kafasını karıştırabiliyor ve aynı zamanda kısmen meşrûiyet de kazandırıyor. Zor iş” diyor. Yani iktidârın bir meşrûiyet arayışı yok ve kafasının karıştığı da muhakkak. Çünkü burada çok alışmadıkları türden bir muhâlefet var. Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu, bunları yaptıkça öğreniyorlar. Bunu da yerel seçimdeki başarılarıyla gördük. Dolayısıyla “iktidara, çalışmadığı yerden yükleniyorlar” diyelim.

Tutulaylaylom: “Diyalog olması önemli. Aynı görüşte olmadıkları için CHP tarafından eleştiri yapılması normal. İktidar pamuklar içinde siyâset yapmaya alıştı. Gelen eleştirilerle o konforu kaybedince sesleri yükseldi” demiş. Çok iyi bir özet olmuş. Evet, bu sefer daha can yakıcı oluyor sanki muhâlefet. Çünkü her şey bir yana, bugün CHP Türkiye’nin birinci partisi. Onu özellikle aklımızda tutalım.

Cihan Orhan diyor ki: “İktidar kanadının yumuşama terminolojisini bırakıp CHP’nin normalleşme terminolojisine geçmesi, muhâlefetin görüşmeleri kamuoyuna daha iyi sunduğunu gösterir mi?” Evet Cihan Bey, ben de birkaç gündür bunu söylüyorum. Terim olarak normalleşmenin daha öne çıkıyor olması burada inisiyatifin CHP’de olduğunu gösteriyor bence.

Ruken Kaya: “Sizce Ayşe Ateş ileride aktif siyâsete girer mi? Onu destekleyen, arkasında duran çok büyük bir kesim var”. Bilindiği gibi daha önce kendisi İYİ Parti’ye Meral Akşener tarafından danışman olarak atandı. Ama bu saatten sonra İYİ Parti’de kalır mı? Bugün de Koray Aydın istifâ etti. Ne yapar bilmiyorum; ama şu hâliyle Ayşe Ateş bir siyâsî parti gibi çok etkili oluyor, onu da kabul etmek lâzım.

Rudyard Kipling — iyi bir isim bulmuşsunuz kendinize: “Şu şartlarda Özgür Özel’in erken seçim diye bas bas bağırması lâzım. Hiç devlet yönetmek gibi derdi olduğunu sanmıyorum”. Yani yönetmek diye derdi olmasa niye bu işi yapsın? Bas bas bağırmıyor, daha sâkin bir şekilde söylüyor. Çok yüksek sesle bağırdığı zaman ülke daha hızlı bir şekilde erken seçime mi gidecek? Emin değilim.

Bir üyemiz destek vermiş, Ers, kendisine teşekkürler. Kemal İslim 10 Medyascope üyeliği hediye etmiş. Kemal Bey’e de çok teşekkür ediyoruz. Tekrar söylüyoruz, sizin desteklerinizle biz bu yayınları yapabiliyoruz. Lütfen Medyascope’a daha fazla sâhip çıkın. Ve destek veren bütün herkese de buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.

“Hatem Ete ile Haziran ayı görünümü programı yapacak mısınız? Mayıs ayı için yaptığınız program çok iyiydi.” Onlar PanoramaTR yaptıkça –ki her ay yapıyorlar– biz de yayınını yapıyoruz. Haziran’ı da yapacağız, daha ama Haziran bitmedi. Haziran bitince herhalde Temmuz’un ilk günlerinde yaparız.

Yasir Cömert: “Bu arada bu tarz hak ihlâllerinin giderilmesi için sivil toplum faaliyetleri içerisinde olan biri olarak, hak temelli bakış açınızı ve desteğinizi çok değerli buluyorum”. KHK’lılarla ilgili söylüyorsunuz galiba Yasir Bey. Evet, hep öyleyiz. Medyascope, temel hak ve özgürlüklerin savunulmasından asla ve asla tâviz vermeyecek. Kimin neden talep ettiğine bakmaksızın her türlü talebi ve her türlü mağdûriyeti gündemimize almaya çalışıyoruz.

Sevgi Hanım demiş ki: “Yayına geç girdim. Muhâlefetin erken seçim istememe nedenini nasıl yorumluyorsunuz?” İstememe değil, istiyor ama çok fazla bunun üzerinden bir propaganda yapmıyor. Yarın seçim olsa herhalde muhâlefet memnun olur. Ama şu hâliyle bakıp böyle meydan okurcasına seçim talep edip Erdoğan’ın tabanındaki insanların ona daha fazla sarılmasına neden olmak istemiyor bana göre.

Tunay Kovancı: “Sorunun kaynağı ile sorunu çözmeyi beklemek olmaz. Ortamı sürekli germek, kutuplaşmayı körükleyen kişilerin, iktidârın normalleşmesi imkânsız. İktidar zaman kazanmak için normalleşmeyi gündeme getiriyor”. Evet, zaman kazanmak istedikleri herkesin aklına ilk gelen şey, ama bakıyorsunuz hemen bir şekilde panik yapabiliyorlar.

Veysel Havaoğlu: “Özgür Özel ve İmamoğlu’nun yaptıkları program doğru işlemeye devam ediyor. CHP çalışmaları başarılı görünmekte. Yalçın Karatepe ile Şimşek görüşmesi sonuçlarının yankıları yolun doğru olduğunu göstermiyor mu?” Ben de açıkçası bu görüşteyim, ama buna katılmayanlar var. Salı günü bunu değerlendirmiştim, izleyenleriniz vardır. Karatepe’nin iktidârın ayarlarını bozduğunu söylemiştim. Çok ciddî bir şekilde, Erdoğan da çarşamba günü bunu gösterdi zâten.

Oya Hanım’a da destekleri için teşekkürler.

“Demokrat Parti’nin son yıllarına mı benziyor acaba AKP’nin şu an içinden geçtiği süreç?” Birbirleriyle çok kıyaslanabilecek şeyler değil. Demokrat Parti şunun şurasında kaç sene yönetti ülkeyi? Burada 22 yıllık bir iktidar var.

“Artık siyâsette tek adam yerine kadro görmek istiyorum ben. CHP’nin buna dikkat etmesi iyi olmaz mı? Yoksa halk illâki lider mi görmek istiyor?” Evet, burada ilginç bir durum var; hem kadro hem lider. Bir lider sorunu da var. Yani gerçekten insanlar bir lider de görmek istiyor, kadro da görmek istiyor. Şu hâliyle CHP’de, meselâ Yalçın Karatepe çıkıyor, ya da Dışişleri Bakanı’yla İlhan Uzgel görüşüyor, “gölge kabine” diye bir şey var. Bunları daha fazla görmeye başlayacağız herhalde.

“CHP, cemaat tutuklularını neden hiç gündeme getirmiyor?” Cemaat tutukluları derken Fethullahçıları kastediyorsanız bunlar zor işler. Yani çok kolay buradan kriminalize edilebilir bâzı şeyler.

“Mustafa Öztürk Hoca’yla bir soru-cevap yapılması iyi olurdu diyeceğim, ama ifâde özgürlüğü konusunda çok riskli olurdu herhalde.” Kendisiyle ben bugün bir yayın yaptım, kaydettik, akşam da yayınlanacak. Üyeler izleyebiliyorlar şu anda. Orada bayağı bir konuştuk, göreceksiniz. İzleyicilerden soru-cevaplı bir yayını bir dahaki sefere yaparız artık.

Bayağı bir soru ve yorum geldi gerçekten, çok önemli. Bayağı bir ilgi var bu konuya ve siyâsete ilgi giderek artıyor.

Kemal Bey diyor ki: “Sol da normalleşse mi artık? Kimlik siyâsetinden bıkmadılar mı? Artık sınıf siyâsetine dönmenin vakti geldi de geçiyor. ‘Veganfest bile yaparız’ yerine, ‘İşçiler de et yemeli’ demesi gerekiyor artık” demiş. Kemal Bey, bu mesele dünyada solun genel meselesi, biraz karışık bir olay. Ama meselâ bu hafta sonu CHP Gebze’de miting yapıyor, biliyorsunuz. O da bir şeyleri gündemlerine aldıklarını gösteriyor.

Şenol Doğan: “Fatih Erbakan, vatandaşın CHP’ye oy vermeme konusunda eskisi kadar katı olmadığını, geçişkenlik başladığını söylemiş. Bu, gelecekte bir ittifak için yol olabilir mi?” Olabilir, ama bir taraftan da bir durum tespitidir. Fatih Erbakan gibi birinin bunu söylemiş olması önemli. Ben bilmiyordum, teşekkürler bu alıntıyı yaptığınız için.

“Mustafa Öztürk mü, İhsan Eliaçık mı, Ruşen abi?” diye sormuş Oktay Bey. Şimdi yumuşama, normalleşme derken beni oyuna getirmeyin. İkisinin de yeri ayrı diyelim. Ama İhsan alttan gelen birisidir, İslâmcılıktan gelen birisidir. Yani bu neydi? Alaylı ve mektepli. Mustafa Hoca mektepli, İhsan alaylı. Aslında ikisi birbirinden çok farklı yerlerde duruyor, onu da özellikle kabul etmek lâzım.

“DEVA, Yeniden Refah Partisi ve Saadet Partisi normalleşme politikasında AKP’den oy geçişi alabilecekler mi?” Adem Bey, DEVA’yı artık konuşmasak da olur. Saadet Partisi olağanüstü kongreye gitti, karar aldı, birden fazla aday çıkınca karârı iptal etti. Yani bu partiler pek parlak durumda değiller. Bir tek Yeniden Refah Partisi önemli, onu özellikle vurgulamak lâzım.

Evet, yavaş yavaş toparlayalım. Bakıyorum, atladıklarım vardır illâki. Hepsini yapmamız mümkün değil.

“Normalleşme ve yumuşama konuşulurken Kürtler hep konu dışında tutuldu. Bu süre zarfında Kürtlere yönelik kayyum veya baskılar arttı. İçinde Kürtlerin olmadığı bir normalleşme olamaz” diyor Muharrem Bey. Evet, doğru. Yani normalde bir normalleşme, yumuşama denen olay hayâta geçmiş olsaydı, meselâ Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi gibi konuların da gündemde olması gerekirdi. Erdoğan’ın buna çok da hazır olmadığını, çok da niyetli olmadığını görüyoruz. Ama partisinin içerisinden çok sayıda insanın böyle bir beklentisi olduğu muhakkak. Buradaki sorun şu: AK Parti içerisindeki, çok üst düzeyde isimler de var, bu kişiler normalleşme ya da fabrika ayarlarına dönme gibi şeylerle birtakım rahatsızlıkları dile getiriyorlar, ama bunların hepsini, yani böyle mıy mıy ediyorlar. Hiç açıktan konuşan görmedik. Onlar görmezse, o zaman bir şey olmaz. Onların çıkıp bir şekilde bir şeyler söylemesi lâzım. Ama korkmaya devam ediyorlar. Korkacaklar herhalde.

“Halkı kutuplaştırmak ile o halkı bölmek arasındaki farkı gerçekten bilmek istiyorum.” Kutuplaşan halkın bütünleşmesi kutuplaşma konuları üzerinden hallolabilir; ama bölme bambaşka bir şey, onun telâfîsi pek yok. Kutuplaşmanın illâki bölünme anlamına geldiğini söylemek mümkün değil. Kutuplaşmanın etkisi azaldıkça birtakım farklı toplumsal kesimler arasında yakınlaşmalar da olabilir.

“Bugün Özgür Özel’in ‘CHP özgüvenli muhâlefet yapmaya devam edecek’ açıklaması için ne dersiniz?” Normal bir açıklama, öyle olağanüstü bir şey yok, bir söz yok.

Evet, burada noktayı koyalım. Bu yaz gününde 40 dakikadır konuşuyoruz, maşallahımız var. Hepinize çok teşekkürler. Normalleşme mi, yumuşama mı? Bitti mi, devam mı ediyor? Bu sorulara birlikte cevap aradık, pek bir cevap bulamadık, ama olsun. Konuşmaya devam edeceğiz. Pazartesi günkü Sinan Ateş duruşmasının çok kritik olduğunu tekrar söyleyelim. Bakalım neler olacak? Şu anda “Şu olacak, bu olacak” demek mümkün değil. Ama o dâvâ Türkiye’nin en azından yakın siyâsî geleceğini ciddî bir şekilde etkileyebilir. Şu hâliyle görüldüğü kadarıyla Erdoğan Bahçeli’nin yanında duruyor. Erdoğan Bahçeli’nin yanında duruyorsa, o zaman orada ülkücülerin bir gövde gösterisi olabilir. Ve bunu özellikle Özgür Özel’e yönelik bir tâciz gibi yapmaları hâlinde gerçekten bu tam MHP’nin arzuladığı bir şey olur kanısındayım. Evet, noktayı koyalım. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.