Ruşen Çakır’ın konuğu Ahmet İnsel: Fransa faşizme geçit vermedi

Kesin olmayan ilk sonuçlara göre, sol parti koalisyonu Yeni Halk Cephesi meclise 182 vekil gönderecek. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un partisi Rönesans’ın da yer aldığı ittifak, sürpriz yaparak ikinci sırayı aldı. Bu ittifakın da 160 sandalye kazanacağı hesaplanıyor.

İlk projeksiyonlara göre ilk turu zaferle kapatan aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) 142 sandalye kazanacak gibi duruyor. Anketler, RN’nin 200’ün üzerinde vekil çıkaracağını fakat tek başına iktidar olamayacağını gösteriyordu. Beklenenin çok altında bir performans sergilese de RN, 89 olan vekil sayısını neredeyse ikiye katladı.

Ruşen Çakır’ın konuğu Ahmet İnsel.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Fransa’da genel seçimlerin ikinci turu dün tamamlandı ve aşırı sağ ittifak, Ulusal Birlik ittifâkı, Meclis’te sandalye bakımından üçüncü sırada kaldı. İlk sırayı, en yüksek sandalyeyi de sol partilerin oluşturduğu Yeni Halk Cephesi elde etti. İlginç sonuçlar… İngiltere seçimlerinin ardından Fransa’dan da, hattâ İran’ı da katabiliriz, peş peşe çarpıcı sonuçlar geliyor. Bütün bunları, ama esas olarak tabiî ki Fransa’yı Paris’ten Prof. Ahmet İnsel ile değerlendireceğiz. Ahmet Abi, merhaba.

Ahmet İnsel: Merhaba Ruşen.

Şimdi, açıkçası bir şeyler olacak gibiydi; ama bu kadarı sanki biraz şaşırtıcı geldi. Çünkü Avrupa seçimlerinde ilk turda Ulusal Birlik, yani aşırı sağ bayağı güçlü çıkmıştı. İkinci tur için birlikte hareket etme çağrıları yapıldı, ama ne derece başarılı olacağı belli değildi. Ben şahsen tahminimden daha başarılı gördüm. Sen orada nasıl yaşadın, nasıl gördün?

Ahmet İnsel: Sâdece senin benim tahminim değil, bütün kamuoyu araştırma şirketlerinin tahminleri de yanıldı. İkinci turda aşırı sağın Meclis’te tek başına çoğunluk sağlamayacağı aşağı yukarı çarşamba günü ortaya çıkmıştı. Yani solun dört partisinin hep birlikte, 125 seçim bölgesinde aşırı sağ aleyhine, sağ veya merkez aday lehine çekilme karârı aldı. Sağ partiler de, sağ ve merkez partiler de aşırı sağ aday aleyhine sol adaylara yönelik aşağı yukarı 75 seçim bölgesinde çekilme karârı aldılar. Fransız sisteminde, Ruşen, hatırlatmak lâzım; ikinci tura sadece iki aday otomatik kalmıyor. İkinci tura o seçim bölgesinde –tek adaylı seçim bölgesi bunlar– o seçim bölgesinde kayıtlı seçmenin, oy verenin değil kayıtlı seçmenin %12,5’inden daha fazla oy alan adaylar ikinci tura kalabiliyorlar. Hattâ beş bölgede dört aday kaldı ikinci tura. Ve tabiî ki solun 125 bölgede çekilmesi, sağ ve merkez sağın 75 bölgede çekilmesi, her seferinde Ulusal Birlik, aşırı sağ adayın aleyhine bir gelişme oldu. Tabiî bilinemeyen sonuçlardan bir tânesi şuydu: “Cumhuriyetçi cephe” veyâhut “Cumhuriyetçi baraj” denilen ilkeyi sağ-sol bütünüyle eksiksiz uygulayacak mıydı? Sağ %75 uyguladı, ama seçmen uygulayacak mı sorusu vardı. Yani partiler çekiliyor, ama seçmen… Meselâ bir Macron seçmeni ikinci turda gidip “Boyun Eğmeyen Fransa” (La France Insoumise) adayına oy verecek mi? Kendi adayı çekildi, ama o verecek mi? Bu bilinmeyen bir şeydi ve beklenenin çok üstünde –yüzde yüz değil, onun verilerini biraz sonra konuşuruz– aşırı sağa karşı, merkez sağa ve soldan aşırı sağa karşı oy verme çok yüksek seviyede olunca, aşırı sağın adayları ikinci turda beklenen başarıyı sağlayamadılar. Salı akşamı milletvekili adaylarının bu çekilme kararları gündeme geldiğinden beri aşırı sağın 220-240 arasında milletvekili çıkarması bekleniyordu. Onun çok gerisinde kaldı; 143 milletvekilliğine düştü. Ve bu aşırı sağın tek başına aldığı milletvekili değil. Bunun içinde klasik sağ partiden, aşırı sağla ittifak yapan cumhuriyetçilerin de 13 milletvekili var. Yani aşırı sağ 130 veya 131 milletvekiline sâhip; muhâlif cumhuriyetçiler diyelim, aşırı sağlar da 13 milletvekiline sâhip. Şöyle bir tablo var: Birinci turda –çünkü birinci tur seçmen îtibâriyle kimin gerçek seçmene sâhip olduğunu gösteriyor oy îtibâriyle–, öyle baktığımız zaman birinci turda aşırı sağ ve sağ oylar –Cumhuriyetçi Parti dâhil olmak üzere, hepsi aşırı sağla birleşmediler ama sağ diyebiliriz buna– sağ ve aşırı sağ birinci turda oyların %45’ini aldı. Merkez partisi ve müttefikleri, Macron ve iki müttefiki oyların %22’sini aldılar. Dört partiden oluşan sol ittifak da birinci turda oyların %33’ünü almıştı. Dolayısıyla burada merkez partiler, sol ve sağın en cumhuriyetçi –yani sağın en solu diyelim– arasında oluşan ittifak %55-60’a vardı ikinci turda ve aşırı sağ partinin, Le Pen’in partisinin Meclis’te beklenenin çok altında milletvekili çıkarmasını sağladı. Yalnız hemen şöyle bitireyim: Şimdi, bu beklenenin çok altında, ama 2022 seçimlerinde 89 milletvekili olan parti, bu seçimlerde müttefikleriyle berâber 143 milletvekiline de yükseldi.

Ama şunu özellikle hatırlatmak lâzım izleyiciler için — sen ittifakları da anlattın: Şimdi, ikinci turda aşırı sağın oy oranı çok yüksek; yani diğer ittifakların her birinden yüksek. Normalde bakarsak, oy olarak birinci parti.

Ahmet İnsel: Birinci turda diyorsun değil mi? Birinci turdan bahsediyorsun.

Yok, ikinci turda da aldığı oyu diyorum.

Ahmet İnsel: Aldığı oylara ikinci turda bakmamak lâzım, Ruşen.

Hayır, ama şu anlamda söylüyorum: Tamam, dar bölge sistemi ve karşılıklı dayanışma olduğu için bu oldu. Normalde meselâ Türkiye gibi tek turlu sistem olsaydı, bambaşka bir sonuç çıkardı. Yani buradaki o dayanışma refleksi sâyesinde engellendi. Yani onu izleyicilere vurgulamak için söylüyorum. Normal şartlarda sandalye sayısının üçüncü olması, yani toplam sayısının üçüncü olması en az oy alan, en çok oy alan partilerde üçüncü olduğu anlamına gelmiyor.

Ahmet İnsel: Tam tersine. Yani şu anda oy îtibâriyle bakıldığında birinci tur o bakımdan daha anlamlı ikinci turdan, oy îtibâriyle bakmak açısından. Oy îtibâriyle bakıldığında, en çok, en büyük, en fazla oy alan parti aşırı sağ. Diğer partiler ancak aşırı sağa karşı ittifak yaparak… Meselâ dört sol parti ancak ittifak yaparak aşırı sağın biraz altında oy alabiliyorlar. Bunu da dikkate almak lâzım. Yani “aşırı sağ” dediğimiz zaman, o tek başına aldığı bir oy. Diğerleri, Macroncular üç partiyle birleşiyorlar. Solda dört parti birleşiyor ve tabiî ki dört partinin birleşmesi tek bir partinin gücü gibi olmuyor. Çünkü aralarında, şimdi göreceğiz bu hafta içinde, sol ittifak içinde çok ciddî çekişmeler çıkacak ister istemez.

Onları bilâhare konuşacağız. Şimdi Front Populaire, Yeni Halk Cephesi; eski Halk Cephesi neydi? Zamânında faşizme karşı…

Ahmet İnsel: 1936’da, evet, komünistler, sosyalistler ve sol radikallerin birleşerek aşırı sağa karşı ve Almanya’da Hitler’in gelmiş olmasının üzerinden iki yıl geçtikten sonra yapılan bir şey. Dünyada hem Mussolini var, hem de Hitler iktidarda ve  Fransa’da yükselen aşırı sağa karşı bir sol cephe oluşmuştu ve 1936’da seçimleri kazandılar.

Geçmişe yönelik böyle bir göndermesiyle falan çok anlamlıydı; ama Fransa solunu –senin kadar olmasa bile ben de biraz biliyorum–, yani bunlar çok da iflâh olmaz partiler ve hareketler, biliyorsun. Özellikle birbirlerine karşı tavırları vs..Daha ilk kuruldukları andan îtibâren de birtakım tartışmalar vs. başlamıştı. Şimdi de olacak. Ama buradaki temel motivasyon ve hattâ merkez partilerinin de sol lehine belli yerlerde çekilmesini, Fransa’da faşizme karşı tam bir birleşik cephe diye târif etmek abartılı mı olur?

Ahmet İnsel: Hayır, abartılı olmaz. Zâten bu seçimin ikinci turunun en yaygın sloganı ve ikinci tur seçimlerinin ana teması –“faşist” sözünü hepsi kullanmıyor tabiî ama– “Aşırı sağ partiye Meclis’te tek başına çoğunluk vermeyeceğiz” sloganıydı. Yani bunu hem merkez partisi hem merkez sağ parti, liberaller ve bütün Yeşiller, Komünist Parti, Sosyalist Parti, Boyun Eğmeyen Fransa Partisi, sol parti, hepsi de aynı sloganda birleşti. Yani: “Meclis’te aşırı sağa tek başına çoğunluk vermeyeceğiz” — bizim lisânımızda “Faşizme geçit yok”tur bu. Hattâ birdenbire o İspanya İç Savaşı’ndaki Cumhuriyetçiler’in meşhur sloganı Fransa’da çok yaygın bir slogan hâline geldi her yerde: No pasáran ! Bu, ana temaydı. Bu başarıldı. Hem de beklenenden çok daha fazla… Çünkü dediğim gibi, çarşamba-perşembe günü gelen kamuoyu yoklamalarında aşırı sağ partinin tek başına Meclis’te çoğunluk kazanamayacağı… –289 milletvekili lâzım çoğunluk elde edebilmek için, 577 milletvekili var Fransa Meclisi’nde–; hattâ “270’i kazanırsak biz yine hükûmet kurarız” demişti Marine Le Pen. Sağdan milletvekillerini kendine çekebileceğini düşünerek diyordu bunu. 270 değil, 220-230 çıkacağı bekleniyordu hemen hemen kamuoyu yoklamalarında ve o çok büyük ölçüde düştü, 143’e düştü. Bu anlamda hakîkaten beklenmedik bir başarı kazandı ve bunu küçümsememek lâzım. Buradan hareketle, “Sol iktidarda” demek elbette gerçekçi değil.

Bir de tabiî çok çarpıcı bir husus: Seçime katılım oranı çok yüksek.

Ahmet İnsel: Yani “çok yüksek” derken, “Fransa’nın gelenekleri çerçevesinde” diyelim; çünkü bizim Türkiye’ye nazaran hâlâ düşük. Zannediyorum bu ikinci turdaki katılım %67’ye yaklaştı. 1997’den beri olan en yüksek katılım. Ve iki tur arasında normalde katılım düşebilir. Özellikle bir dizi bölgede; örneğin Macroncu aday çekilmiş seçimden, Macron’a oy verenler, “Ben ne aşırı sağa oy vereceğim, ne sola oy vereceğim, dolayısıyla oy vermeyeceğim” diyebilirlerdi. Bundan endîşe ediliyordu doğrusu. Sol seçmen için de geçerli olabilir bu. Çünkü 125 bölgede –biraz evvel dediğim gibi– sol seçmen kendi seçtiği aday ikinci turda çekilmesine rağmen gidip bir merkez adayına, hattâ bir sağcı adaya oy vermek zorunda hissedecekti ve bir kısmı vermeyebilirlerdi ve bu hemen hemen olmadı gibi gözüküyor. Çok istisnâlar dışında hemen hemen her yerde seçmenler, kendi adayları seçimden çekilmiş olmakla berâber, ikinci turda oy vermeye devam ettile. Tabiî katılımın bu yüksekliği Avrupa Parlamentosu seçimlerinin verilerini alt üst ediyor. Çünkü Avrupa Parlamentosu seçimlerinde katılım %49’da kalmıştı.

Şimdi, normalde ikinci tur öncesinde şöyle yorumlar çok yapıldı: “Bırakalım gelsinler, nasıl olsa hazırlıklı değiller”. Hattâ Macron’un yeniden cumhurbaşkanlığı seçimi 2027’de yanılmıyorsam, değil mi?

Ahmet İnsel: Evet, 2027’de.

Evet, “2027’ye kadar zâten bütün yaldızları dökülür” falan denirken, şu anda Ulusal Birlik, yani aşırı sağ, hükûmet seçeneklerinin en uzağında.Herhalde onlar da şimdi şöyle düşünüyorlardır: “Onlar kursunlar, yönetsinler bakalım” diye düşünüyorlardır. Şu anda en çok kullanılan lâf “kaos”, değil mi?

Ahmet İnsel: Evet. Yani kaos beklentisi çok açık. Zâten dediğim gibi aşırı sağ partinin lideri Marine Le Pen ve özellikle Bardella –Avrupa Parlamentosu seçimlerinde liste başı olan Bardella– pazar akşamı bu söylediğin temayı gündeme getirdi. Bir de ikinci temayı çok işleyecekler. İkinci tema da şu: Aşırı sağın kullandığı o meşhur tâbir vardır ya, bâzen sol radikaller de kullanırlar bunu: “Sistem var ve biz sisteme karşıyız. Sistemin komploları, sistemin manipülasyonlarına karşı biz kaybettik. Sistemin ortakları bize kaybettirdiler, demokrasiye ihânet ettiler, seçmenlerini kendilerinin istemedikleri adaylara oy vermeye zorladılar. Dolayısıyla gerçek demokratlar biziz. Biz hiçbir yerde ikinci turda adayımızı çekmedik, dolayısıyla biz sonuna kadar dövüştük demokrasi için” temasını kullanacaklar. Bu çok ciddî bir tehlike.Bir de tabiî ki buradan çıkacak olan hükûmetin ne olacağını şu anda kestirmek mümkün değil. Büyük ihtimalle uzun bir dönem hükûmet kurulamayacak. Şu andaki başbakan Gabriel Attal bugün Macron’a istifâsını sunacak; ama büyük ihtimalle birkaç ay, belki 4-5 ay –en azından zannediyorum Eylül’e kadar sürebilir– âcil işleri yerine getirmek üzere hükûmeti devam edecek. Dolayısıyla bir kaos, bir beklenti, belirsizlik diyelim en azından ve belki de ileride bir kaos olma ihtimâli var. Bir de şunu görmek lâzım Ruşen: Her seferinde aşırı sağa karşı birleşerek, ona karşı cephe alarak, 2017’de Macron’a oy vererek, 2022’de Macron’a yeniden oy vererek, sol büyük ölçüde aşırı sağın iktidar olmasını engelledi; ama aşırı sağ da buna karşı her seçimde oyunu artırdı. Yani önümüzdeki döneme bir eğilimi göz önüne alarak bakarsak, o zaman çok endîşe etmemiz gereken bir durum var demektir aynı zamanda.

Peki, şu anda normal şartlarda Macron’un soldan birisine başbakanlığı vermesi gerekiyor herhalde. Biliyoruz ki dört parti var. Hangisi aday, başbakanlığa tâlip? Jean-Luc Mélenchon ilk akla gelen meselâ…

Ahmet İnsel: Onun aday olmayacağını tahmin ediyorum. Çünkü diğer partiler seçimden önce söylediler: “Jean-Luc Mélenchon’un adaylığı söz konusu değildir” diye. Ve oradan herhalde Jean-Luc Mélenchon’un adaylığı büyük ihtimalle kendi aralarında konuşurken çıkar, ama burada büyük ihtimalle şöyle bir beklenti var: Şimdi, önümüzdeki 3-4 gün içinde sol partiler aralarında görüşüp bir aday ismini Macron’a vereceklerini söylediler. Orada illâ bu dört partiden bir başbakan olmayabilir. Dışarıdan bir başbakan olabilir. Meselâ konuşulan isimlerden biri, şu anda Fransa’nın en büyük sendikası olan CFDT’nin eski genel başkanı, genel sekreteri Laurent Berger’nin adı konuşuluyor. Dolayısıyla belki de böyle bir anlaşma ihtimâli daha güçlü gibi geliyor bana. Bu benim sâdece öngörüm, şu anda bir veri yok bu konuda; ama yani herhangi bir partinin üyesi, milletvekili olan bir üyesinin üzerinden anlaşmaları çok zor. Ama bir sol kimlikli kişi üzerinden, özellikle de meselâ Laurent Berger gibi bir sendikacı üzerinden anlaşma ihtimalleri biraz daha fazla. Ama burada da tabiî Boyun Eğmeyen Fransa Partisi’nin militanları: “Biz Yeni Halk Cephesi’nin içindeki en büyük grubuz. Bizden birisi olmalıdır” diye bastıracaklardır. Ama bunun karşısında da diğer üç parti çoğunluğu oluşturuyorlar. Bu da ciddî bir pazarlık olacak. Tabiî bu, Macron’un işine geliyor aynı zamanda. Kendisine paldır küldür bir başbakan bulma gereği dayatmadan, biraz zamana yayma imkânı veriyor. Ama şunu da belirtelim: Yeni Halk Cephesi’nden bir adayın başbakan olması hükûmetin sâdece sol partilerin milletvekilleri veyâhut bakanlar çıkartmasıyla, Meclis’te çoğunluk alamaz.

Yani bir koalisyona ihtiyaç var. Tam onu soracaktım.

Ahmet İnsel: Elbette.

Orada ilk akla gelen tabiî ki Macron’un hareketi, onun ittifâkı. Orada da Macron’un nasıl bir çizgi izleyeceği önemli olacak. Muhtemelen istese olayı yokuşa sürebilir herhalde.

Ahmet İnsel: Yokuşa sürebilir. Bir de Mélenchon da aynı şekilde Macron’cularla ittifak yapmak konusuna şiddetle karşı. Yani böyle bir ittifak Yeni Halk Cephesi’ni Meclis’te bölebilir. Böyle bir ihtimal de var. Dolayısıyla Macron’cuların dâhil olmasının yerine acaba daha teknokrat veya dışarıdan kişilerin gelmesi mi söz konusu olacak? Ama her durumda böyle bir şeyi yapabilmesi için sol ittifâkın… yani Meclis’te yeterli çoğunluğa sâhip olmayabilirdi, ama 240-250 milletvekiline sâhip olsaydı orada her konuda 20-30 milletvekilini iknâ eder, kendisine karşı bir çoğunluk karşı oyu çıkmasını engeller ve idâre edebilirdi durumu — 2022’den beri Macron’un partisinin yaptığı gibi. Ama arada fark çok. Yani 182 milletvekili var, bir de 13 tâne bağımsız sol milletvekili var. Onları da katsak 195’e geliyorlar. Arada neredeyse 90, hattâ 100 milletvekillik fark var. Bu kolay değil bir azınlık hükûmeti kurmak için.

Şimdi çok alâkasız gibi gelebilir, ama 1995 Türkiye seçimleri geldi aklıma. Biliyorsun Refah Partisi birinci çıkmıştı; ama Anavatan ve Doğru Yol Partisi, Refah Partili bir koalisyon olmasın diye önce bir Anayol kurdular. Ve Erbakan’ın o zaman şu lâfı vardı: “Kahvemi içer, seyrederim”. Sonra tabiî ki Anayol, merkezdekiler, Refah’a karşı birleşmiş olan yapı, iç kavgalardan dağıldı ve Refahyol kuruldu. Şimdi tabiî ki birebir benzemiyor; ama yine de sanki böyle bir şeye karşı olmaktan ibâret ittifakların hep bir kırılganlıkları var. Demin söylediğin gibi hani: “Sol, aşırı sağ iktidâra gelmesin diye şunu yaptı, bunu yaptı, engelledi; ama aşırı sağın oyu sürekli arttı”. Dolayısıyla bu seçimlerde aşırı sağın çok daha bir güç elde etme ihtimâlini, herhalde…

Ahmet İnsel: Elbette, en büyük tehlike o ve o ciddî bir tehlike. Yani dün akşam hepimiz bu aşırı sağın böyle bir darbe yemesine çok sevindik, sen de herhalde sevinmişsindir. Fakat şöyle bir şey düşünerek sevindik: Bugün –dün yani– bir bayram akşamı; ama yarından îtibâren kaos ortamında ne yapacağımızı düşünmemiz lâzım. Çünkü bu kaos ortamı sola yarayacak bir kaos değil. Bu kaos ortamı aşırı sağa yarayacak bir kaos — eğer kaos olursa. Ve aşırı sağın burada yapacağı çok basit. Hiç vâveylâ vermeden sürekli iktidardaki çekişmeleri, birbiriyle uzlaşmamalarını gündeme getirerek: “Biz size söylemiştik, bakın bizim iktidâra gelmemizi engellemek için kumpas kurdular ve bu kumpasçılar şimdi Fransa’yı kaosa sürüklüyorlar” diyecek. Bu temayı önümüzdeki dönemde maalesef aşırı sağ –eğer beklenmedik bir şekilde, birbiriyle uyumlu, güçlü bir hükûmet kurulmazsa– elbette çok yoğun biçimde kullanacak. Bir de şunu unutmamak lâzım: Aşırı sağın elinde yakın zamâna kadar kadro yoktu. Ama 2022 seçimlerinde 89 milletvekili seçerek orada biraz tecrübeli kadrolar pişirmeye başladılar. Bu seçimlerde beklenmedik bir şekilde erken seçim olduğu için 577 seçim bölgesinde aday gösterdiler. Ama bir dizi seçim bölgesinde –gazetecilerin de ortaya koyduğu gibi– adaylar gerçekten alâkasızdı. Yani seçime niçin girdiğini bile bilmeyen adaylar vardı — çâresiz, oralarda örgütleri olmadığı için. Ama şimdi 143 milletvekillik bir gruba sâhipler ve her seçim bölgesinde artık bir şekilde bir temas kurmuş durumdalar. Ve bunu eğer iyi kullanabilirlerse, toplumun çok daha içine nüfuz etmiş bir örgüt hâline gelecek aşırı sağ.

Peki son olarak diğer seçimlere de kısaca bir değinelim.

Ahmet İnsel: Bir de şeyi söyleyeyim sâdece: İktisâdî politikalar açısından, solun gündeminde olan bir dizi öneri aşırı sağın gündeminde de var. Yani sol burada aşırı sağa özellikle meydan bırakmayacak ve merkez partisiyle anlaşarak bir dizi konuda aşırı sağın elinden o temaları alabilecek girişimlerde bulunmak zorunda. Ve bunları yapabilirse eğer belki, o zaman toplumun o kendisini dışlanmış hisseden alt kısımlarına yönelik girişimleri, iktidardaki kim olacak bilmiyoruz, koalisyon hükümeti yapabilirse eğer, o zaman aşırı sağın yükselmesine karşı gerçek bir alternatif geliştirebilir. Ama burada da dediğim gibi merkezin, Macron’cuların getirdiği ve yaptığı bir dizi reformu yeniden değiştirmeyi Macron’cuların kabul etmesi lâzım. Bu da kolay değil.

Evet, son olarak şunu sormak istiyordum. Şimdi bizdeki 31 Mart yerel seçimleri, CHP’nin ilk defa AK Parti karşısında birinci parti olması; ardından İran’daki seçimler…  Ben hatırlıyorum, Libération’da şöyle bir portre okumuştum, şimdi adını söyleyemediğim İranlı reformcu yeni cumhurbaşkanı için demişti: “Her ne kadar kendisi seçilmeyecek olsa da ilginç birisi” diye başlayan bir şey vardı ve seçildi. Yani hiç beklenmiyordu.

Ahmet İnsel: Birinci turla ikinci tur arasında orada da katılımın yükselmesi sâyesinde seçildi. Bu çok önemli meselâ, orada katılımların artışı.

İngiltere’de çok net bir farkla İşçi Partisi iktidâra geldi. Şimdi Fransa.

Ahmet İnsel: Yani “farkla” derken, dikkat edelim Ruşen. Seçmen oyu îtibâriyle değil; milletvekili îtibâriyle büyük bir farkla iktidâra geldi. Orada da seçim sisteminin getirdiği bir çarpan etkisi var.

Sonuç olarak bunlar yıllardır aynı seçim sistemiyle devam ediyor.

Ahmet İnsel: Tabiî, tabiî.

Yani 15 yıldır iktidarda olmayan bir parti şimdi net bir şekilde, çok yüksek oy almasa da… 

Ahmet İnsel: Beş yıl ezici bir çoğunluğa sâhip olacak Meclis’te.

Evet. Bütün bunlar bir şey söylüyor mu, ortak bir şey söylüyor mu? Yani bunun bir yerinde, tam olmasa da hani bir sol göndermesi var. CHP’de de, İran’daki reformcuda da…

Ahmet İnsel: Elbette var. Tabiî ki var. Yani bu bir şekilde hâlâ… Meselâ Polonya’da da biliyorsun, dikkat edersen, sonuçta Hukuk ve Adâlet Partisi seçimleri kaybedebildi nihâyet. Sol ve merkez liberaller birleşerek bunu başardılar geçtiğimiz yıl. Bâzı yerlerde başarılamıyor maalesef. Macaristan’da bu olmadı, başarılamadı ve Orban hâlâ iktidarda –2010’dan beri–, ama bir dizi toplumda bu aşırı sağa karşı… Bir kere İran’da artık çökmekte olan ve sâdece baskı ve şiddetle ayakta durmaya çalışan bir rejim var; ona karşı da toplumun içinde yükselen çok ciddî bir öfke var. Fransa’da veyâhut İngiltere’de baskı ve şiddetle iktidarda duran bir rejimden bahsetmiyorduk; ama bir yıpranmayı, aşırı sağa karşı, o iktidârın yıpranmasına karşı giderek aşırı sağın kendisine çektiği oyları sol birleşerek –bunu her seferinde vurgulamamız lâzım–, sol birleşmeyi başardığı yerlerde engelleyebildi. İspanya’da da geçerli böyle bir şey var. Yani sosyalistlerle radikal solun birleşmesi sâyesinde İspanya’da uzun dönemden beri sol iktidarda. Tek başına hiçbir parti iktidar olamıyor sol açısından baktığımızda. Portekiz’de de öyleydi yakın zamâna kadar. Dolayısıyla burada solun dogmatik olmayan, kendi arasında, kendi çeşitli parçaları arasında –çevreciler, yeşiller, sosyal demokratlar, komünistler, radikal solcular ve bâzı bölgelerde bölgeci olanlar, İspanya’da olduğu gibi– bunların hepsinin bir ortak platformda birleşebilmesi lâzım. Burada ilginç olan bir şey var, Fransa örneğinde: Macron hiç kimsenin beklemediği baskın erken seçimi yaparken şöyle bir hipotezi vardı: “Sol birbirine düşmüş durumda. Bunlar bir haftada birleşemezler. Dolayısıyla seçimlere birbiriyle rakip olarak girerler. Biz de birinci turda ikinci parti oluruz her yerde. Sol ikinci tura kalamaz ve sol seçmen 2017’de, 2022’de olduğu gibi yine bize oy verir”. Macron’un oyununu bozan esas şey, solun bu âciliyet karşısında iki gün içinde birleşmesi oldu. En büyük sürpriz nedir dersen, bu seçim sonuçları kadar önemli sürpriz: Dört sol partinin can havliyle iki gün içinde birleşmesi ve iki gün içinde –toplam dört günde– ortak program hazırlaması oldu. Sol sâdece birleşmedi, bir de ortak program çıkarttı. Buradan çıkartılacak çok ders var elbette.

Evet, çok önemli bir seçim yaşandı Fransa’da. Bundan sonra beklenen kaos, ama kısa da olsa bir zafer anlamı var.

Ahmet İnsel: Şunu da belirtmek lâzım Ruşen izleyicilerimiz açısından: Şimdi meselâ Bulgaristan’da çarşamba günü Boyko Borisov’un partisiyle Türk-Müslüman azınlığın partisinin ittifâkının hükûmet kurma teşebbüsü çöktü. Haklar ve Özgürlükler Partisi –Müslüman Türklerin partisi– anlaşmayı bozdu Borisov’la. Dolayısıyla belki sonbaharda Bulgaristan’da son dört yılın yedinci seçimine gidilecek. Fransa’da Parlamento’nun iptal olduğu târihten îtibâren bir yıl boyunca Parlamento’yu bir daha iptal edemiyorsun. Dolayısıyla bir yıl boyunca Fransa ne olursa olsun bu Parlamento’ya mahkûm. Dolayısıyla anlaşmak zorundalar.

Evet, bakalım. Ama her hâlükârda Fransa’da insanların “Enternasyonal” söylediği videoyu görmek bile…

Ahmet İnsel: Elbette.

Burada Yeni Halk Cephesi gerçekten çok önemli bir şekilde birtakım akışı değiştirdi. Ama bunun kalıcı olacağına dâir elimizde bir şey yok. Buradan aşırı sağ zayıflayarak da çıkabilir güçlenerek de çıkabilir. İşte burada merkezdeki hareketle sol hareketin ve tabiî solun kendi içinde uyumu sağlayabilmesini bekleyeceğiz.

Ahmet İnsel: Şimdi şöyle bir şey diyebiliriz: Sol seçimleri çoğunlukla kazanamadı, ama şimdi artık solun üzerinde çok ciddî bir sorumluluk var. Ve bu sorumluluk elbette, siyâsette üzerinde sorumluluk olmak demek aslında güçlü olmak demektir pozisyon îtibâriyle. Bu sorumluluk karşısında solun o sorumluluğun gereğini yerine getirip getiremeyeceği önümüzdeki haftalar içinde ortaya çıkacak. Umarız sol partiler bu konuda o sorumluluğu yerine getirirler ve bir hükûmet yönetme gücü olabileceklerini yeniden gösterebilirler.

Evet, gelişmeleri yine değerlendirmeye devam ederiz. Prof. Ahmet İnsel’e çok teşekkürler. Fransa seçimlerini konuştuk. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.