Ruşen Çakır, küçük yaştan itibaren İslami çevrelerde büyüyen, medreselerde eğitim alan ve daha sonra camilerde çalışan ancak daha sonradan kendini bu alandan çeken İbrahim Şişik ile arayışını, ne yapmak istediğini, nasıl tepkiler aldığını konuştu.
Şişik, YouTube kanalında tartıştığı konuları yakın çevresiyle konuşamadığını, başkalarına ulaşmak için kanalı açtığını ve bu amacına ulaştığını düşündüğünü dile getirdi.
Videolarının Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğüne küçük de olsa bir katkı yaptığını söyleyen Şişik, Kur’an-ı Kerim’deki “sonsuz azap” konusu nedeniyle kendini sorgulamaya başladığını ve bu sürecin sonunda Tanrı’nın varlığına varacak şüphelere ulaştığını vurguladı.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. İbrahim Şişik konuğum. Kendisiyle çok şey konuşacağız, ama özellikle kendisinin arayışını konuşacağız. Küçük yaştan îtibâren İslâmî çevrelerde büyümüş, medreselerde eğitim görmüş, sonra da câmilerde çalışmış; ama sonra kendini çekmeye başlamış bir isim İbrahim Şişik. İbrahim Bey, merhaba.
İbrahim Şişik: Merhaba Ruşen Bey.
Şimdi, bu konulara meraklı bir arkadaşım sizin YouTube videonuzu bana yolladı ve ben yıllardır bu tür meseleleri tâkip eden birisi olmakla birlikte, sizin en son yaptığınız o kısa videoyu izleyince çok etkilendim açıkçası. Şundan etkilendim: Çok kişide böyle birtakım sorular var, sorgulamalar var; ama bunlar genellikle kapalı, yakın çevrelerinde yapıyorlar. Siz YouTube’da adınızla, fotoğrafınızla, görüntünüzle çıktınız. Tam olarak ne yapmak istiyorsunuz?
İbrahim Şişik: Yani aslında yakın çevrede kalıyor dediniz ya; bu tarz konular aslında yakın çevreyle çok da konuşulabilir konular olmuyor çoğu zaman. Yani insanların çoğu bu konularda iletişime aslında kapalı oluyorlar. Dolayısıyla düşüncelerinizi herkesle konuşamıyorsunuz bu konuda, konuşacak insan bulamıyorsunuz. Yani ilgi alanı bu konular olan veya bu konular üzerine çok fazla düşünen insan bulmak kolay değil. Yani nerede yetişirseniz yetişin, ne kadar muhâfazakâr bir çevrede yetişirseniz yetişin, gene de orada bir toplumun ön kabulleriyle yaşanan bir hayât, yaşantı var ve onu sorgulayan çok fazla insan genelde olmuyor. Benim bunu YouTube’da yayınlama sebebim aslında, bu konuları konuşacak, tartışacak insanlarla etkileşime girebilmek. Yani asıl amacım oydu, onu da başardığımı görüyorum çok şükür.
Ne tür tepkiler geliyor? “Başardığımı görüyorum” derken, herhalde çok sayıda yorum alıyorsunuzdur.
İbrahim Şişik: Yani benim gibi düşünen veya benden farklı düşünen, ama aynı konular üzerine düşünen birçok insanın bir araya toplandığı bir şey oldu. Yani 1500 küsur yorum geldi, mail’ler geliyor, sürekli bu konularda benimle bir şeyler konuşanlar, tartışanlar oluyor. Dolayısıyla benim o konudaki açlığımı biraz doyurmuş oldu. Bir de ülkemizde düşünce ve ifâde özgürlüğüne mütevâzı bir katkı olarak da görüyorum aslında.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Peki, derdiniz nedir? Yani nedir arayış? Bir arayış var. Hattâ diyorsunuz ki: “Aramayan kaybedemez” gibi bir şeyiniz de var.
İbrahim Şişik: Tanrı’yı ancak arayanlar kaybeder.
Ancak arayanlar kaybeder, değil mi? Öyle bir şey.
İbrahim Şişik: Evet.
Ne arıyorsunuz, ne bulmak istiyorsunuz?
İbrahim Şişik: Aslında benim sorgulamalarım şöyle başladı, yani Kur’an-ı Kerim’in içinde bulunan bâzı hususlarla başladı, Tanrı’yla alâkalı, özellikle ebedî azap husûsunda düşünmeye başladım. Yani mukayyet bir ömrün, kısa bir ömrün ebediyetle cezâlandırılması. Bu beni biraz kuşkulandırdı. Normalde asla şüpheyle bakmadığım birçok şeye şüpheyle bakmama sebep oldu. Hani o bölgede, o dönemde insanların bununla korkutulabileceği düşüncesine kapıldım. Ondan sonra da zâten bu şüphelerim İslâm’ın ve Kur’an’ın içindeki farklı konularda devam etti. Ve finalde de zâten Tanrı’nın varlığına varacak şüphelere kadar vardım yani, oralara kadar geldim.
Ama siz çok küçük yaştan îtibâren –değil mi?– medreselerde, o İslâmî câmialarda bulunmuşsunuz. Anladığım kadarıyla âileniz de öyle, yakın çevreniz de öyle ve hayâtınız dinle geçmiş.
İbrahim Şişik: Evet.
Sonra Diyânet’te görevli oluyorsunuz, müezzinlik yapıyorsunuz, değil mi?
İbrahim Şişik: Evet.
Onları biraz anlatır mısınız?
İbrahim Şişik: Normalde ben ismini vermek istemem; ama vakıfta, medrese dediğimiz yerlerde eğitim gördüm. Ama oranın müfredâtını da tamamlamadım aslında yani. Ben o kadar çalışkan bir öğrenci de olmadım hiçbir zaman aslında. Bir, bir buçuk sene Arapça okudum. Ufakken hafızlığa gittim, yarım bıraktım, kaçtım falan, o şekilde bir serüven. Finalde de Hatay’a müezzin olarak atandım, Hatay’da bir sene görev yaptım. Ondan sonra da zâten depremi yaşadık orada. Depremden sonra istifâ edip tekrar İstanbul’a döndüm. Şu anda da sosyal medya danışmanlığı, reklâm şirketimi kurdum, o işler üzerinden devam ediyorum hayâtıma. Ama işte bir yandan da bu tarz sorgulamalarım devam ettiği için, bir de çevremde bunun çok karşılığını göremediğim için, biraz da bu dijital platformu kullanmak istedim açıkçası. Dijitalin bu özelliğini seviyorum; algoritmanın aynı şeyler hakkında düşünen ve konuşan insanları bir araya getirmesi gerçekten güzel bir şey.
Bu deprem meselesine, benim izlediğim videoda da değiniyorsunuz. Sizde bayağı bir etkisi olmuş. Depremler, biliyorsunuz, bu tür âfetler kimi zaman dine çok yaklaştırıyor, kimi zaman da dinden uzaklaştırıyor gibi. Çünkü Hatay’da da görmüşsünüzdür herhalde, depremde mağdur olup da daha fazla dine yönelenler de var. Sizde nasıl bir etki yarattı deprem özel olarak?
İbrahim Şişik: Deprem, insanı bütün olarak etkiliyor. Aslında depremden ziyâde ben ölümle burun buruna gelmenin, ölüm korkusunu yaşamanın etkisi olduğunu düşünüyorum. Yani bu depremle de olabilir, farklı bir şeyle de olabilir bence. Öyle bir şey yaşadıktan sonra hayâtı yeniden bir sorgulama sürecine giriyor insan. O süreçten İslâm’ın hakîkatiyle veya Tanrı’nın varlığıyla çıkan insanlar çok daha muhâfazakâr olabilirler. Ama benim gibi meselâ çok daha rasyonel düşünmeye dönen insanlar, çok daha farklı noktalara gidebilirler.Ama benim yaşadığım süreçte, yani normalde çok duygusal düşündüğüm birçok konuyu daha rasyonel düşünmeye, daha soğukkanlı düşünmeye başladığımı düşünüyorum. Yani o etkisini görüyorum kendimde depremin.
Yakın çevreniz, âileniz, arkadaşlarınız sizdeki bu değişimi herhalde gözlüyorlardır. Ne tür tepkiler aldınız? Meselâ Prof. Şerif Mardin’in Türkiye’ye hediye ettiği “mahalle baskısı” diye bir kavram var, biliyorsunuz. Herhalde bunu çok ciddî bir şekilde yaşıyorsunuz. Yanılıyor muyum?
İbrahim Şişik: Yani aslında çok da yaşadığımı söyleyemem. Tabiî bir süre yaşadım, ama ondan sonra bâzı insanlarla, bâzı dostlarımla, arkadaşlarımla iletişimim kesildi. Ama öyle çoğunluk olarak değil. Hattâ kendi arkadaş ortamımızda bunun makarasını bile yapıyoruz. Yani benimle dalga geçerler, “Kafayı kırdın” derler falan. Ben de hiç şey yapmam, yani o şekilde sohbetimiz, muhabbetimiz devam eder. Âilem zâten bu konularda bana karışmaz; çünkü zâten ben bu konular üzerine sürekli düşündüğüm ve okuduğum için beni kendi hâlime bırakmışlardır. Yani öyle bir problemim de yok çok şükür.
Peki, bu görüşlerinizi, kendi arayışınızı dile getirdiğiniz ortamdan etkileşimlerden, yeni çevrelerden memnunsunuz. Bayağı dinamik bir tartışma var aslında, değil mi? Şu anda bu konuları sorgulayan eden, açıkça ya da örtülü bir şekilde düşünen kişiler var. Çok ciddî tartışmalar da kopuyor. Siz de onun bir parçası oldunuz şu anda.
İbrahim Şişik: Evet. Aslında ben kendimi agnostik olarak tanımladım. En yakın kimlik olarak onu gördüm kendime çünkü. Yaşadığım o çıkmaz ve bilinmezlik durumunu ancak onunla tanımlayabildim. Daha sonrasında tabiî çok daha farklı şeyler öğrendim. O videoya gelen yorumlardan bile birçok şey öğrendim. O videoya gelen yorumlardan birçok konuyu araştırmaya yöneldim, çok daha farklı konulara girdim. Meselâ “Entropi yasası” diyorlar; yani bu yasaya göre kâinatın asla ezelî olamayacağını söylüyorlar.Meselâ şu anda bu konuda düşünüyorum, okuyorum, anlamaya çalışıyorum. Tabiî fizik bilmediğim için ve bu konuda bir tahsilim de olmadığı için tam anlamıyla kavrayamıyorum aslında. Ama sürekli dinamik, dediğiniz gibi, sürekli önünüze farklı şeyler, farklı bilgiler çıkıyor. Bir bilgi geliyor ve bütün bildiklerinizi çöp edebiliyor yani. Böyle bir şey.
Peki, bu süreçte şöyle bir tartışma var biliyorsunuz, gençlerde özellikle. Siz de gençsiniz, yani benim yanımda hayli gençsiniz. Özellikle muhâfazakâr âilelerin çocuklarında, biliyorsunuz, Diyânet’in de ve Millî Eğitim’in de bu tür raporları çıktı; deizm, ateizm, agnostisizm çok yayılıyor gibi. Hattâ bu konuda acâyip alarm verdiler vs.. Geçenlerde bir sosyal bilimciyle bu konuyu da konuştum. Devlet eliyle yukarıdan aşağıya İslâmîleştirmenin ters teptiği meselesi bu. İran da bunun bir başka örneği biliyorsunuz, o bambaşka bir örnek. Siz de bunu yaşıyor musunuz? Yani devletin bu kadar din üzerinden, yukarıdan aşağıya insanlara telkin etmesinin genç kuşaklarda bir tepkiye ve tam tersi sonuçlara yol açtığını gözlüyor musunuz?
İbrahim Şişik: Yani ben aslında siyâsete pek girmek istemezdim, ama son 20 yılda insanların dinden ne kadar uzaklaştığını hepimiz görüyoruz, biliyoruz. İslâm’ın siyâsî bir argüman ya da âlet olarak kullanılması, dediğiniz gibi çok büyük ters tepmelere sebep oldu, özellikle gençlerde. Bir de şöyle bir şey var; şimdi diyelim ki bugünkü hükûmetin politikaları, İslâm’a bakışı veya herhangi bir konuda yaptığı baskı, halka yaptığı bir baskı, insanların onları sanki İslâm’ın ölçüsüymüş gibi kabul etmesinden kaynaklı olarak da aslında bir kopuş var insanlarda. Halbuki ben hiçbir zaman öyle görmedim. Yani ben hükûmeti çok desteklediğim zamanlarda bile, İslâm’ın ölçüsü olarak onları görmediğim için bu şekilde yaklaşmıyordum.
Peki, İbrahim Şişik’i bundan sonra ne bekliyor?
İbrahim Şişik: Bilmiyorum.
Yani ne yapmak istiyorsunuz? Nasıl bir yol izleyeceksiniz? Çünkü bir serüven bu, bir arayış. Öyle kolay kolay biteceğe de benzemiyor, ama bir diğer tarafta da sosyal bir olay. Yani istediğiniz kadar bunu bireysel olarak yaşasanız da, zâten açıldınız, kamuoyuna da seslendiniz, ilgi de gördünüz. Ben de sizi buldum hemen meselâ. Bundan sonra nasıl bir şey olacak? Çünkü zor bir iş. Kamusal alana böyle girmek, hele böyle bir de hassas konularda girmek çok kolay bir şey değil.
İbrahim Şişik: Evet. Yani şöyle,bundan sonraki süreçte de YouTube’da devam etmeyi düşünüyorum içeriklere. Öğrendiklerimi, yani ben şeyi paylaşmayı çok seviyorum Ruşen Bey, yani bir bilgi aldığım zaman, bir şey öğrendiğim zaman onu paylaşmayı çok seviyorum. Onun için de bu içerik üreticiliği husûsu da benim çok hoşuma giden, sevdiğim bir iş. Dolayısıyla bu konularda da devamlı olarak öğrendiklerimi paylaşmayı ve tartışmayı dijital platformda devam ettirmeyi düşünüyorum.Bunun yanı sıra farklı hayallerim de var aslında. Meselâ bir program yapmayı hayal ediyorum. Orada, her farklı görüşten insanların saygı çerçevesi içerisinde birbirleriyle fikir, düşünce alışverişi yapabildiği, özellikle de bu hassas konularda, normalde konuşulmaya korkulan konularda fikir alışverişinin yapıldığı, her program farklı konukların geldiği bir program da var hayâlimde. Ama bilmiyorum tabiî süreç nereye götürür, nasıl ilerler hiç bilmiyorum.
Burada sonuncuda bahsediyorsunuz, Diamond Tema olayı sizi de bayağı bir etkilemiş, birçok kişiyi etkilediği gibi. Türkiye’nin gündeminde acâyip bir şekilde yer etti. Siz de o konuda görüş beyan ettiniz. Şimdi o olayın üzerinden biraz geçti, bir duruldu gibi. Yani ben Diamond Tema ile konuştuğumda bana şöyle söyledi: “Türkiye için hayırlı oldu, ama benim için hiç hayırlı olmadı” dedi.
İbrahim Şişik: Doğru söylemiş.
Siz nasıl bakıyorsunuz?
İbrahim Şişik: Yani ben en son şeyi gördüm, IŞİD’le alâkalı olan paylaşımını gördüm. Yani çok üzüldüm gerçekten. Daha önceki videolarından bâzı kesitlere denk geldim. Aslında biraz sert bir üslûbu var. Sonuçta çok geniş bir kitleye hitap eden bir insan olduğundan, çok daha farklı noktalara çekilebilecek şekilde videolar yapması biraz o riski alması da demek. O yönden cesâretli bir arkadaş. Ama tabiî ki de düşünce ve ifâde özgürlüğü kapsamında değerlendirilip sâhip çıkılması gerektiğini düşünüyorum. Ama tabiî ki bu toplumun kalbinde yer etmiş önemli şahsiyetlere hakaret etmeyi de meşrulaştırmamalı. Sonuçta Hz. Muhammed bu toplumun kalbine sinmiş, yerleşmiş bir şahsiyet. İster onu peygamber olarak kabul et, ister kabul etme, bu bir realite yani. Dolayısıyla buna bu şekilde hakaretvâri ifâdeler kullanmak bu tarz sonuçlara yol açabilir. Tabiî ben o önceki videolarındaki şeyleri görmemiştim, ben o video üzerinden bu değerlendirmeyi yapmıştım. O videoda bir hakaret ben görmedim. O videonun tamâmını izlediğimde öyle bir hakaret lafzı görmedim. Dediğim gibi, Diamond Tema’nın şu anki durumuna üzülüyorum. Umarım başına bir iş gelmez, umarım herhangi bir problem yaşamadan bu süreci atlatır.
Evet, İbrahim Bey, çok sağ olun. Burada toparlayalım. Çok zor bir şey yaptığınızın farkındasınız diye tahmin ediyorum ve umuyorum. Ben olayı hiç dinî temellerde ele almadım. Ben din-siyâset ilişkisi üzerine yıllarca çalıştım; ama benim başıma gelmeyen kalmadı o hâliyle bile. Çünkü en hassas alanlar bunlar. Herkesin bol miktarda kırmızı çizgisinin olduğu alanlar. Gerçekten zor bir iş. Allah yardımcınız olsun diyeyim.
İbrahim Şişik: Amin.
Evet, öyle kapatalım. Son olarak bir şey söylemek ister misiniz?
İbrahim Şişik: Teşekkür ederim konuk ettiğiniz için. Sizinle tanışmak da çok güzeldi. Umarım tekrar görüşürüz.
Eyvallah, çok teşekkürler. Evet, genç bir eski müezzin İbrahim Şişik’in anlam arayışını kendisiyle konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.