Ruşen Çakır yorumladı: Eskişehir saldırısı | Tehlikenin farkında mıyız?

Eskişehir’de kafasında kask, belinde balta, yüzünde maske ve üzerinde hücum yeleğiyle çay bahçesinde oturan beş kişiyi bıçaklayan 18 yaşındaki Arda Küçükyetim çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

Olayın ardından kaçmak isteyen Küçükyetim gözaltına alındı.

İhbar üzerine olay yerine gelen sağlık ekipleri beş yaralıyı, Eskişehir Şehir Hastanesi’ne kaldırdı. Yaralılardan ikisinin hayati tehlikesinin bulunduğu öğrenildi.

Olayın ardından archive.org’da “skreewie” kullanıcı adıyla Küçükyetkim’e ait olduğu ileri sürülen bir manifesto ortaya çıktı ve bu belge sosyal medyada yayıldı.

Manifestoya göre Küçükyetim 2006 Eskişehir doğumlu, orta halli bir ailede doğdu.

Ruşen Çakır Eskişehir’deki saldırıyı yorumladı.


Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Eskişehir’de 18 yaşındaki Arda K. ne yaptı? Her şeyini giyinip kuşanmış, maske takmış, elinde bir balta ve bıçak; rastgele 5 kişiyi yaraladı. Birisi ağırdı; en son durumunun ne olduğu hakkında bilgim yok, ama rastgele 5 kişiyi yaralıyor ve sonra yakalanıyor. Tutuklandı. Bir manifesto bırakmış geride önceden hazırlanmış. Bayağı hazırlandığı bir saldırı ve ben bu manifestoyu da okudum, uzun bir şey. Buradan çok sorunlu bir genç olduğu anlaşılıyor. Kendisi de söylüyor zâten: “Depresyon geçirdim” vs.. Âilesinden nefret eden birisi. Ve dolayısıyla tekil, münferit bir olay olarak görülmeye müsâit bir olay söz konusu; ama vahim bir olay söz konusu. Medyaya, özellikle sosyal medyada baktığımız zaman, büyük bir çoğunluk, olay olur olmaz bunu bilgisayar oyunlarından esinlenmiş olarak tanımladı, böyle verdiler. Ve bugün de Âile Bakanı benzer bir şey söyledi: “Dijital bağımlılık, oyun bağımlılığı” dedi. Ama şunu biliyoruz ki bu oyun bağımlılığı yıllardır olan bir şey. Oyunlar değişiyor, teknoloji gelişiyor, bağımlılık devam ediyor ve bu bağımlılık gençlerin illâki saldırgan olmasına yol açmıyor. Birçok genç, hattâ bu konuda sosyal medyada da çok kişi, kendisini anlatarak, örnekler vererek söylediler. Birçok kişi pekâlâ normal bir şekilde kariyer yapıyorlar, akademisyen oluyorlar, şu oluyorlar, bu oluyorlar. Yani oyun oynamaya bağlamak aslında hiç gerçekçi değil. Tabiî ki herkesin, bu gencin de olduğu gibi, kişisel birtakım sorunları, belki psikolojik, belki psikiyatrik sorunları da olabilir. Bunlar da bir yere kadar olabilir. Ama burada başka bir olay var. Olaya daha toplumsal açıdan baktığımız zaman, bambaşka bir şey var. Ve açıkçası –nasıl söyleyeyim?– çok ciddî bir risk alanı söz konusu.

Bugüne kadar ne oluyordu? Yıllardır, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde, ama dünyanın başka yerlerinde de oldu, Batı’da daha çok, Doğu’da oluyorsa da çok fazla haber değeri taşımıyor herhalde; ama Amerika Birleşik Devletleri’nde okul katliamları, AVM’lerde düzenlenen katliamlar, büyük alışveriş merkezlerinde, dükkânlarda düzenlenen katliamlar çok oldu. Rastgele ateş edenler, rastgele insan öldürenler çok oldu ve bunlar artık Amerika Birleşik Devletleri’nde bayağı bir katalog hâlinde var. Zâten baktığımız zaman, Eskişehir’deki genç de kendine birtakım böyle isimleri, özellikle dört ismi örnek almış. Bunlardan birisi, Norveç’teki o meşhur olay. Daha çok Amerika Birleşik Devletleri’nden örnek almış. Şimdi bunu, “Eskişehir’de bir çocuk, âilesiyle sorunlu, şöyle böyle, zâten kendisi de anlatmış” deyip geçiştirebilir miyiz? Tam da bunu söylüyordum: Amerika Birleşik Devletleri’nde de ilk olaylar olduğu zaman insanlar bunu münferit olarak gördüler. Ama bu, bir şişenin kapağını açmak gibi; artık bunu tekrar takabilmek mümkün olmayacak. Ve büyük bir ihtimalle bu olay birçok olayı tetikleyecek. Hemen olmayabilir, değişik zamanlarda, değişik biçimlerde olabilir. Zâten Arda K. da manifestosunda insanları, özellikle kendisi gibi olan gençleri kendisi gibi yapmaya çağırıyor ve onlara akıl falan da veriyor. Ve ben bu manifestoya çok kolay bir şekilde, 5 dakikada internet ortamında ulaştım. Herhalde birçok insan da aynı şekilde ulaşabiliyordur. Burada tabiî ki bir risk var, bu riskin birçok nedeni var. Özellikle teknolojinin bu kadar gelişmesi vs., birçok şey söylenebilir. Ekonomik sorunlar şunlar bunlar…

Ama bu gencin manifestosuna baktığımız zaman çok çarpıcı birtakım nefretler var. Öncelikle insanlardan nefret ettiğini söylüyor. Olabildiğince çok insanı kendisiyle birlikte öldürmek istediğini söylüyor. Ama sonra bir bakıyoruz ki, Yahudilere, kadınlara, özellikle feministlere, eşcinsellere, Kürtlere, solculara, komünistlere özel olarak kötü anlamda bir ilgisi var. Onlardan nefret ediyor. Kendisini zâten bir yerde Nasyonal Sosyalist olarak tanımlıyor. Baktığımız zaman, burada göçmenlere, sığınmacılara… özellikle sığınmacıları çok telâffuz ediyor, eşcinselleri çok telaffuz ediyor. Bütün bunlar bize ne söylüyor? Sokak hayvanları da var meselâ. Sokak hayvanlarının içerisinde bir iki istisnâ tutuyor, ama sokak hayvanlarını da gösteriyor. Bunların büyük bir kısmı, son dönemde ülkemizde çok popüler olan konular, düşmanlıklar. Bunların kimisi, büyük bir kısmı devlet eliyle, iktidar eliyle besleniyor. Meselâ LGBT-İ düşmanlığı, ayrımcılığı açık bir şekilde başta Cumhurbaşkanı tarafından olmak üzere sürekli olarak pompalanıyor. Onun dışında Yahudi düşmanlığı zâten öteden beri olan bir şey.Son Hamas olayından sonra, İsrail’in yaptığı Gazze işgali ve soykırımdan sonra iyice tırmanmış durumda. Ama bu gencin Yahudi düşmanlığı, İsrail düşmanlığının dışında, çok daha eski tür bir antisemitizm. Naziler dönemini hatırlatan bir şey. Naziler döneminde, biliyorsunuz, ortada İsrail diye bir devlet yoktu. Zâten bu gencin üstünde çok sayıda Nazi sembolü de var. Manifestosunda meselâ SS ile başlıyor falan… acâyip bir şey.

Tabiî ki buradan bir genelleme yapmak mümkün değil; ama şunu söylemek lâzım: Bu tür nefret söylemleri, bu tür hedef göstermeler, zâten potansiyel olarak radikalize olmaya müsâit insanların radikalleşmesini hızlandırıyor. Bir de baktığımız zaman, sonuçta nasıl hazırlandığını anlattığında da görüyoruz ki kolay bir şekilde bu şeyleri, silâh denilen şeyleri, bıçak, balta vs. bunları bulmakta, kask bulmakta, maske bulmakta zorlanmıyor. Anladığım kadarıyla istese ateşli silâh da bulabilecek bir durumda; ama onun daha fazla dikkat çekeceğini düşünerek ondan çekinmiş. Zâten kendini göstermek istemiş. Ha, bu arada nefret ettikleri içerisinde gazeteciler de var. Tabiî ki bu da aynı şekilde son dönemde Türkiye’de en çok hedef gösterilen kesimlerden birisi. Ve şaşırtıcı gibi gelebilir, siyâsetçiler pek yok. Hele ülkeyi yönetenlere yönelik, onlara karşı çok cömert davranan bu gencin öfkesinin hedefinde ülkeyi yönetenler ya da muhâlefet partileri falan yok. Tabiî Kürtler hariç, diğerleri çok fazla hedef gösterilmiyor, hiç hedef gösterilmiyor. Bu ortam çok tehlikeli bir ortam, çok riskli bir ortam. Türkiye’de zâten değişik dönemlerde, değişik radikal hareketlerin, örgütlü hareketlerin çıktığını biliyoruz. Sol hareket, sağ hareket ya da İslâmî hareketin radikalizasyonu çok kolay olabiliyor Türkiye’de. Şimdi işte bu olayda gördüğümüz gibi bireysel, kendisini zâten –İngilizce söylemiş onu da– “yalnız kurt” olarak tanımlıyor. Kendi başına yaptığı da anlaşılıyor. Hattâ diyor ki: “Sakın kimseye söylemeyin, çünkü yapmak istediğiniz şey belki ortaya çıkar”. Belli ki kendi başına hazırlanmış. Ama bir diğer taraftan da herkese hitap etmek gibi bir derdi var. İşte bu kişilerin, kendilerini “yalnız kurt” olarak görenlerin en önemli özelliklerinden birisi de bu; tek başlarına hareket edip tüm dünyaya mesaj verme iddiası.

Şimdi bu Eskişehir olayı bunun önünü iyice açıyor. Siz istediğiniz kadar yayın yasağı getirin, istediğiniz kadar olayı kişisel, sorunlu, psikiyatrik sorunları olan bir gencin davranışları olarak tanımlamaya çalışın. İstediğiniz kadar olayı oyun bağımlılığı vs. gibi artık iyice demode olmuş yaklaşımlarla açıklamaya çalışın. Bu olay bize, özellikle gençlerin… ki sâdece gençler için geçerli olmayan bir şey bu saldırganlık; ABD’deki örneklerinde görüyoruz ki bunlar sâdece gençlerin yaptıkları işler değil. Bir taraftan yaş iyice düşebiliyor, çok küçük yaştaki çocuklar bile katliam yapabiliyor, silâha ulaşabiliyor ABD’de. Türkiye’de de silâha ulaşmak o kadar zor bir şey değil. Âilelerin evlerinde, özellikle babalarının silâhı olan çok sayıda genç var; çünkü Türkiye’de aslında çok ciddî bir bireysel silâhlanma var. Yasak olmasına rağmen bireysel silâhlanma var ve çok kolay ulaşabiliyorlar. Ama özellikle gençlerin kıta sahanlığındaki bir eğilimden bahsediyorum ve bunun önüne geçmek çok zor olabilir. Özellikle bir yandan bu olayın önemini azaltmaya çalışarak — ki şu anda yapılan o. Bir diğer yandan, hesapta bu olayı teşhir ediyormuş gibi düşünüp reklâmını yapmak. Meselâ şu anda önümde şöyle diyen birisi var: “Bunu yakala, yargıla, üstüne bir de hapiste besle, ilk infaz düzenlemesinde de aramızda dolansın. Oh ne güzel! Ne gerek var? Koy torbaya, çek fermuarı arkadaş, yeter ya!” diye bir şey paylaşmış. Yani bu Eskişehir olayını paylaşmış. Peki, ne yapmış? İçerisine Arda K.’nın çektiği videoyu gömmüş. Ne yapmıştı Arda K.? Kendini çekmişti, zâten onları da ayarlamış. Kendini çekmişti. Hattâ diyor ki: “Benim bu yaptığım yayının kaldırılması ihtimâline karşı birisini bulmam lâzım, bir şekilde videoyu sürekli gündemde tutsun”. Birisini bulmasına gerek yok, insanlar bunu bol miktarda dolaşıma sokuyor. Ve en ilginci tabiî, hesapta bu kişiyi, îdam cezâsı yok ama, onun için canlı canlı yakalar yakalamaz öldürülmesi gerektiğini savunan kişiler bile, yani bunu eleştirenler, buradan çok rahatsız olduklarını beyan edenler bile bunu yapıyorlar. Şimdi, olayın bir başka yönü bu.

Tabiî bu çağda bunları engellemek mümkün değil. Yani bu videoların dolaşımını, bu manifestoların okunmasını engellemek mümkün değil. Ama şu mümkün: Bu nefret söylemiyle mücâdele etmek. İnsanların, özellikle gençlerin eline, zâten öfkeli olan, şu ya da bu şekilde hayâtla, âileleriyle, okullarıyla ilgili sorunları olup kendi başlarına çözemedikleri, ödeyemedikleri bu faturayı birilerine ödetmek isteyenler olabilir. Onlara böyle birtakım basit hedefler, kolay hedefler sunmamak gerekiyor. Meselâ, burada çok sıklıkla söylediği sığınmacılar. Hapse gireceğini biliyor ve diyor ki: “İlk fırsatta hapiste de mümkün olduğu kadar kişiyi, özellikle sığınmacıyı –nerede nasıl bulacaksa– öldürmek istiyorum” diyor. Nasıl bir nefretse… sığınmacılar ona ne yaptılarsa… Bir şey yapmış olmaları gerekmiyor. Meselâ Yahudi nefreti; hayâtında herhangi bir Yahudi’yle tanıştığını sanmıyorum. Böyle bir derdi yok. Ya da TKP’yi basmayı düşünmüş. Eskişehir’de bir TKP mensubuyla tanıştığını, tartıştığını sanmıyorum. Ama bu nefret söylemi o kadar yaygın ki, o kadar önü açık ki ve o kadar teşvik ediliyor ki… Kimileri sığınmacılara yönelik olanını teşvik ediyor, kimileri Kürtlere yönelik olanını, kimileri solculara, kimileri eşcinsellere, kadınlara, feministlere, kimileri sokak köpeklerine. Ve siz bunları böyle bol keseden kullandığınız zaman, sonra birileri kalkıp bütün bunları kendilerince bir kombinasyonla bir araya getirip, ondan sonra durumdan vazîfe çıkartıp önüne gelen insana saldırabiliyor. Yani şöyle bir şey düşünün: Bakıyorsunuz, ona saldırıyor, daha doğrusu hedef alıyor, şunu yapıyor falan; ama sonra gidiyor Eskişehir’de bankta oturan, bahçede oturan insanlara, çoğu yaşı kendisinden çok büyük olan insanlara, kendilerini savunma imkânı olmayan insanlara bıçağıyla saldıran zavallı bir çocuk. Ama esas zavallı olan biziz. Bu zemini biz hazırlıyoruz. Bunun bütün sorumluluğunu sâdece bu kişiye, bu çocuğa, bu gence, Arda K.’ya yüklemek işin kolayı. Ama Türkiye bu zemini, bu tür eğilimleri olan insanlara sunuyor ve çok tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız açıkçası. Ama biliyorum ki insanlar çok da fazla bunu umursamayacaklar. Benim söylediklerimi de aşırı –yeni tâbirle– “duyar kasmak” olarak tanımlayacaklar. Yine de ben târihe bir not düşmek istedim. Hem acı verici hem de endîşe verici bir durum, bir tehlike söz konusu. Eğer biz bu olayı ciddîye almazsak, artık yakın zamanda alışacağımız bir şekilde birbirine benzer olaylara tanık olabiliriz diye korkuyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.