Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden bu yana ilk kez Ukrayna ordusuna bağlı birlikler Rusya topraklarında operasyon yürütüyor: Kursk harekâtı. Rus ordusunun müdahalesine ve bölgeye takviye güçlerle teçhizat ve silahlar gönderilmesine rağmen Ukraynalı askerler ele geçirdikleri mevzilerden çıkarılamadı.
İran’ın başkenti Tahran’da Hamas lideri İsmail Haniye’nin öldürülmesinin ardından dikkatler İran’da. İran’ın cevabı ne olacak?
İran, İsrail’e misilleme yapacak mı?
Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 5-6 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek başkanlık yarışında artık adaylar kesin. ABD Başkan Yardımcısı ve Demokrat Parti’nin adayı Kamala Harris, Minnesota Valisi Tim Walz’u (60) başkan yardımcısı adayı olarak seçti.
Ruşen Çakır ve Ömer Taşpınar Transatlantik’te Ukrayna’nın sürpriz Kursk harekâtını, İran’ın cevabını ve Harris ve Walz’un durumunu değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. “Transatlantik”le karşınızdayız. Bu hafta da Gönül Tol maalesef yayında olamayacak. Bir sağlık sorunu nedeniyle son anda yayına katılamadı. İki haftadır yaptığımız gibi, bu hafta da Ömer Taşpınar’la birlikte devam edeceğiz. Ömer, merhaba.
Ömer Taşpınar: Merhaba Ruşen.
Ruşen Çakır: Gönül’e geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Seninle İsmail Haniye sûikastı meselesini uzun uzun konuşmuştuk. Gönül de katılabilseydi, onun da görüşlerini alacaktık. Aslında son bir hafta içinde çok da fazla bir gelişme olmadı. Sâdece, İran’a yönelik, diplomatik baskı demeyelim de, “Çok sert yapma” gibi birtakım uyarılar döndüğü söyleniyor. Diğer taraftan, ateşkes konusunu da konuşmuştuk. Biden’ın da söylediği gibi, ateşkes konusu iyice zorlaşıyor ve İran’ın Haniye sûikastına vereceği cevâbı beklemeye devam ediyoruz. En son konuştuklarımızdan bu yana, bu gerginlik konusunda, İran’ın vereceği cevap ve bunun doğurabileceği sonuçlar konusunda neler ekleyebilirsin?
Ömer Taşpınar: Dün gazeteciler Biden’a, “Ateşkes ihtimâliyle İran’ın misilleme yapması arasında bir bağlantı var mı?” diye sordular. Dediğin gibi, diplomatik girişimlerde ateşkes konusunda çok büyük bir gelişme yok. Tabiî artık Hamas’ın başında Yasin Sinvar var. Fakat sanki sorun daha çok Netanyahu’nun ateşkese yanaşmaması açısından değerlendiriliyor. İsrail’e baskı artırılıyor. Yarın bir görüşme olacak ateşkes konusunda. Netanyahu’nun ateşkese yatkın olmadığı bilinen bir gerçek. Biden, “Ümit ediyorum ki ateşkes konusunda bir ivme kazanılırsa, bu, İran’ın da hesaplarını etkileyecektir” dedi. Yani, İran’ın rölantide gitmesiyle ateşkes ihtimâli arasında bir bağlantı olduğunu söyledi. Amerikan Dışişleri Bakanlığı, İran’ın bir misilleme yapması konusunda, “Önümüzdeki 24-48 saat içinde tetikteyiz” derken, “Şu anda öyle bir beklentide değiliz” açıklamasını yaptı. Sanki önümüzdeki saatlerde olası bir saldırıdan uzaklaşıyoruz, biraz daha zamâna yayılıyor gibi. İran açısından bu durumun şöyle bir avantajı var. İran, diplomatik girişimlerde Avrupa’nın, özellikle Fransa, İngiltere ve Almanya’nın baskılarını reddediyor ve asıl baskının İsrail’e yapılmasını istiyor. Gazze’de binlerce sivil öldürülürken İsrail’e bu kadar baskı yapılmadığını söylüyor — ki o açıdan haklı.
Ancak İran’da şöyle bir sorun var. İran’da kabine daha yeni kuruldu. Yeni Dışişleri Bakanı güvenoyunu daha yeni alıyor. Önemli isimlerden biri olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif beklenmedik bir şekilde istifâ etti. Bu durum, Tahran’da da Devrim Muhâfızları içinde bir çalkantının olduğunu gösteriyor. İran’ın, nasıl bir cevap vereceği konusunda tam bir karar verememe ve İsrail’in sonraki adımını kestirememe durumu var. Çünkü İsrail, İran’ın yapacağı misillemeye bağlantılı olarak bir cevap verecek. Eğer İran, İsrail’e yönelik nisan ayında 300 balistik füze, drone ve SİHA’larla yaptığı gibi, bu sefer daha başarılı ve öldürücü bir misilleme yaparsa, İsrail’in daha sert bir cevap verme ihtimâli var. Dolayısıyla, “İsrail ile İran arasında direkt bir çatışma olabilir mi?” senaryosu, İran’ı da çok rahatsız eden bir senaryo.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Benim burada konuştuğum İran uzmanları, İran’ın mümkün olduğunca Hizbullah, Husiler ve Hamas’la koordineli hareket etmek istediğini söylüyor. Mümkünse simültane bir saldırı ile bütün oklar İran üzerinde olmasın istiyorlar. Nihâyetinde Hizbullah, asimetrik ve konvansiyonel olmayan açıdan daha güçlü. Hamas’ın da yapabileceği şeyler var. Çünkü Hamas’ın elinde rehîneler var. Hamas, kendisini meşrû göstermek için bugüne kadar rehîneleri öldürmedi. Ama en azından, “Askerî rehinelerden bir tânesini öldürürüz” veya “öldürebiliriz”, “öldürdük” gibi yapabileceği açıklamalar var. Bu, tabiî ki belirli açılardan Hamas’a puan kaybettirebilir, ama İsrail’de Netanyahu’yu da zorlayabilir. Zîra Netanyahu’nun amacı, rehîneleri konuşmadan Gazze’de savaşa devam etmek. Tabiî Husilerin de bir hesabı var İsrail’le. İsrail, Yemen’de Husilerin güçlü olduğu Hudeyde Limanı’na bir saldırıda bulundu. Husilerin de bir saldırıda bulunması mümkün. “Bunu simültane, koordineli bir şekilde yaparlarsa daha etkili olur” tartışmaları yapılıyordur muhtemelen.
Fakat benim tahminim, İran şu anda beklemede. Biraz da yarın yapılacak ateşkes görüşmelerinde, Netanyahu’dan yeni bir sinyal gelip gelmeyeceğini bekliyor. Çünkü geçen haftaki yayında söylediğim gibi, Netanyahu’nun eli belirli açılardan güçlenmiş durumda. Gazze konusunda daha rahat hareket edebilir mi onu da beklemek gerekiyor. Bir de son bir ihtimal, İran’ın çok sert bir cevap vermemesi. İran’ın bir şekilde, “Ben bunu zamâna yayıyorum” deyip, beklenmedik bir yerde, bu Latin Amerika ülkesi olabilir veya başka bir ülke olabilir, İsrail’in istihbârâtının veya İsrail’in koruma yöntemlerinin çok güçlü olmadığı bir yerde, bir askerî ataşeye saldırabilir, böyle bir sûikast düzenleyebilir. Bunlar tartışılan senaryolar. Fakat açıkçası bana çok şaşırtıcı gelmiyor İran’ın tereddüt etmesi. Çünkü bu bir satranç oyunuysa, bir sonraki hamleyi tam olarak göremiyor. Nasıl bir adım atarsa, İsrail nasıl bir adım atar? Bunlardan korkuyor. Topyekûn bir savaştan korkuyor. Amerika’nın da bölgeye iki uçak gemisi ve güdümlü füze atabilecek denizaltıları yollaması, İran’a şu mesajı veriyor: “Eğer İsrail’e ciddî bir saldırıda bulunursan ve İsrail zarar görürse, İsrail sana misilleme yaptığında ben de onunla hareket edebilirim. Karşında beni de bulacaksın. Bu savaşı tırmandırırsan karşılığında konvansiyonele doğru gitme riski var ve konvansiyonelde kazanamayacağın, rejiminin yok olmasına gidebilecek bir savaşı göze alma”. Bu konuda bir bakıma caydırıcı bir adım atmış durumda Amerika. Bu da İran’ı düşündürüyor olabilir. O nedenle benim beklentim, bunun birkaç güne daha yayılacağı ve İran’ın, beklediğimizin altında, beklediğimiz kalibreden de düşük bir cevap verme eğiliminde olabileceği. Ama Hizbullah’ın, Husilerin veya Hamas’ın, beklenmedik bir şekilde koordinasyonlu simültane saldırısı da olabilir bu arada.
Ruşen Çakır: Biz İran’dan cevap beklerken, Ukrayna’dan ilginç bir hamle geldi. Ukrayna, Kursk bölgesine yaptığı saldırılarla Rusya topraklarında ilerliyor. Bunun çok sürpriz bir hamle olduğu söyleniyor. Ama buradaki temel husus F-16’lar, değil mi? Batı ülkeleri ve ABD’nin Ukrayna’ya F-16 savaş uçaklarını temin ederek Ukrayna’nın hava gücünü güçlendirmesiyle ilgili bir durum söz konusu. Çünkü Rusya bayağı olayı eline almış gibiydi, ama şimdi kendi topraklarının işgalini engelleyemiyor. Garip bir duruma geldi olay. Ne diyorsun?
Ömer Taşpınar: Evet. Bence temel husus, F-16’lardan çok, savaşta çok sık dile getirilmeyen “sürpriz” meselesi. Hatırlarsan, “Transatlantik”te aylarca Ukrayna’nın karşı saldırısını konuştuk. Tıpkı İran’ın bugün yaşadığı durum gibi, herkes, “Geliyor, gelecek” beklentisi içindeydi. Yani sürpriz unsuru taktik açıdan çok önemli. Burada Rusya hiç beklemediği bir durumla karşı karşıya kaldı. Normalde bir ülke başka bir ülkeyi işgal ettiğinde, bütün sınır alanına mayın döşer ve askerlerini o sınırda alarmda tutar. Yani Ukrayna-Rusya sınırında rehâvet beklemezsin. Ancak Rusya, cephede olmayan Kursk bölgesinde ciddî bir askerî yığınak yapmamıştı. Profesyonel askerlerini daha çok Ukrayna içinde kullandığı için, o bölgede hem mayınlama konusunda bir zaafı vardı hem de askerî açıdan da beklemediği bir yerdi. Trump’ın kazanma ihtimâlinde, Amerika’nın, Trump’ın baskısıyla, Ukrayna’nın böyle bir bölgeyi elinde tutuyor olması stratejik açıdan çok önemli. O nedenle bu başarılı.
Fakat senin dediğin F-16’lar meselesine şu açıdan katılıyorum: Ukrayna bu karşı taarruzu, askerî açıdan kendini güçlü hissetmese yapamazdı. Ukrayna, 6-7 ay boyunca Amerikan Kongresi’nden gelecek 60 milyar dolarlık askerî yardım gelmezken, o konuda oldukça endîşeli bir döneme girmişken, hattâ savaşı kaybediyor algısı oluşmuşken, böyle bir şeye tabiî ki cüret edemezdi. Ama bundan yaklaşık 4-5 ay önce bu bütçe Senato’dan geçti. Yakın bir geçmişte F-16’lar geldi. Şu anda bu taarruzla, ivme sanki daha çok Ukrayna’nın lehine gelişmiş durumda. Tabiî bu, birdenbire kendi işgal altında bulunan bölgelerinde de Ukrayna taarruza geçecek demek değil. Çünkü oralarda mayınlanmış, sert ve sağlam bir şekilde duran Rus Ordusu var. Ben, askerî açıdan Rusya’nın daha üstün olabileceğine ve bu savaşı zamâna yayarak kazanabileceğine inanıyorum. Kazanmak ne demek? Putin, Kırım da dâhil olmak üzere Ukrayna’nın %30’unu elinde tutup, masaya şöyle bir anlaşmayla gelecektir: “Tamam, barışa gidiyoruz; ama Ukrayna’nın bu doğu bölgeleri artık Rusya toprağı” diyecektir.
Ruşen Çakır: Bu arada Trump cephesinde ne oluyor? Geçen hafta konuşmuştuk, Kamala Harris, yardımcısı Tim Walz’la beraber ikili olarak podyuma çıktılar. Mitingler düzenliyorlar. Nasıl gidiyor kampanya? Kamuoyu araştırmalarını görüyorum; Harris durumu bayağı toparlamış gibi gözüküyor. Sen daha fazla tâkip ediyorsundur. Sûikast girişiminin ardından, “Trump kesin kazanacak. Açık ara kazanacak” deniyordu. Şimdi onun çok uzağında bir yere geldik, değil mi?
Ömer Taşpınar: Kesinlikle. Sondan başlayayım. Harris-Walz kampanyası beklenenden daha da iyi gidiyor. Son kamuoyu araştırmalarına göre %4’lük bir farkla, bâzı kritik eyaletlerde önde.
Ruşen Çakır: “Dört puan” diyoruz Ömer.
Ömer Taşpınar: Evet, dört puanla önde. Yüzde 50’ye %46 gözüküyor. Dört puan önde olduğu eyâletler: Michigan, Pennsylvania, Wisconsin. Önümüzdeki haftalarda Şikago’da Demokrat Parti’nin kongresi olacak. Orada Kamala Harris ve Tim Walz uzun konuşmalar yapacaklar. Demokrat Parti prime time’da Amerikan halkının önüne çıkıp kendi platformunu da sunacak. Herkes Kamala Harris’in politikalarını merak ediyor. Ne derecede kendini Biden’dan ayırabilecek? Ekonomi konusunda, iç politikada, dış politikada nasıl bir platformla, nasıl bir vizyon, nasıl bir stratejiyle ortaya çıkacak? Burada henüz tatmin edici bir cevap yok. Harris’e basından getirilen bir eleştiri de, henüz oturup bir gazeteciyle birebir uzun bir söyleşi yapmamış olması.
Ruşen Çakır: Trump’ın başkan yardımcısı adayı J.D. Vance sürekli bunu işliyor zâten. Kamala Harris’in medyanın sorularına cevap vermeyi neden reddettiğini soruyor. Hattâ bir korsan video çekmiş. Kamala Harris ve Tim Walz uçaktan inerken, J.D. Vance de apronda aynı yerde kendi uçağına binmek üzereyken, gazetecilere böyle bir beyânat veriyor.
Ömer Taşpınar: Evet. Bu J.D. Vance’in hep yaptığı bir şey. Trump da bunu çok yapıyor. Amaçları da, Biden’a yaptıkları gibi, “Bunlar basının karşısına geçmek istemiyorlar. Çünkü söyleyecekleri fazla bir şey yok. Korkuyorlar” izlenimini oluşturmak. Özellikle Harris açısından şöyle bir sorun var: Harris kampanyası süresince gazetecilerle birebir konuşmak yerine, çok yoğun bir programla eyâlet eyâlet geziyor, halkla doğrudan temas ederek ve halka hitâben konuşuyor. Genelde de aynı konuşmayı yapıyor, üç aşağı beş yukarı aynı noktalara değiniyor.
Şimdi bu strateji başarılı oldu mu olmadı mı? Şu âna kadar kamuoyu yoklamaları Harris’in müthiş bir ivme yakaladığını gösteriyor. Bir gazeteciyle oturup konuştuğunda gazetecinin ilk soracağı soru şu olacak: “2019 yılında Biden’a karşı adayken, kampanyanızda, polisle ilgili, Amerika’nın sınır meselesiyle ilgili, suç oranıyla ilgili, ekonomiyle, dış politikayla ilgili şunları şunları söylemiştiniz. Hâlâ bunların arkasında mısınız?” Bu duruma düşmek istemiyor Kamala Harris. Şu anda müthiş bir ivme kazanmış durumda. 2019’daki kampanyasında daha sol bir imajı vardı Harris’in. Polis konusunda, ırk meselesinde, kültürel konularda daha sert, daha sol, Biden’ın da solunda duran bir imajı vardı. O dönem hatırlıyorsan George Floyd olayları nedeniyle Demokrat Parti’nin sol kanadının mobilize olduğu ve Kamala Harris’in de o sol oyları almaya çalıştığı, azınlıktan bir politikacı olarak oyları arkasında tutmak istediği bir dönemdi. Bugün ise Biden’la dört yıl geçirmiş durumda ve daha merkezde bir politika izliyor. Ama hâlâ Biden’ın biraz daha solunda. Özellikle Filistin meselesinde, Biden’ın daha solunda olduğu kesin. Şimdi bu sorularla karşı karşıya kalmak yerine, Harris’in verdiği cevap: “Ben tabiî ki gazetecilerle konuşacağım, ama önce bir parti kongremizi yapalım. Zâten orada bâzı vizyon dokümanlarını açıklayacağız. Arkasından da gazetecilerle oturup konuşacağım”.
Trump ve J.D. Vance’in sorunu ise şöyle: Salıncak eyaletlerde %5 oranında geriye düşmüş durumdalar; öndeyken geriye düşmüş durumdalar. Biden’ın çekilmiş olması müthiş bir denge farkı yarattı Demokratlar lehine. Trump bunu sindiremiyor, legal bile bulmuyor. “Biden’ın bunu yapma yetkisi olmamalıydı” diyor. “Ben çekiliyorum” deyip parasını, her şeyini bunun arkasına koymasını kabul edemiyor. Bunları hukuken bile tartışmak istiyor olabilir. Şu anda düştüğü durum, bütün medyanın Kamala Harris’in peşinde olması, kendisinin ikinci planda kalması da alışkın olduğu bir şey değil. Ne yapıyor? Her zaman olduğu gibi komplo teorileri ortaya çıkarıyor. Mesela Kamala Harris’in bir konuşmasına 20 bin kişi geldiyse, “Aslında orada sâdece 2 bin kişi vardı, yapay zekâ kameralarıyla 20 bin kişi gösterdiler” diyor. Bunları da gidip X platformunda Elon Musk’a verdiği söyleşide anlatıyor.
Elon Musk da bir komplo teorisi manyağı. Eskiden Twitter dediğimiz şimdiki X platformu, Elon Musk’ın eline geçtiğinden beri, daha önce Twitter’dan yasaklanmış kişilerin tekrar girmesiyle daha komplovâri bir yer oldu. Zâten her zaman için belirli bir sorun vardı Twitter’da. O sorunlar daha da büyümüş durumda. Bu sorunlardan bir tânesi de adamın kendisi zâten. İngiltere’de yaptığı gibi bu komplo teorilerini körüklüyor ve Trump’ın arkasında duruyor. Trump’la olan ilişkisinde de sorunlar var. Trump normalde Tesla firmasının başarısının arkasında duracak birisi değil. Elektrikli arabalara bir alerjisi de var. Çünkü petrol lobisi bütünüyle Trump’ın arkasında. Ama Elon Musk ile kurmuş olduğu geçmişe de dayanan bir ilişki var ve Elon Musk açık açık kabinede belirli bir rol oynamak istediğini söylüyor. Yani siyâsî hırsları olan bir adam Elon Musk. O nedenle Trump’la yaptığı o söyleşi bayağı ses getirdi. Ama abuk sabuk boyutlarıyla getirdi. Biliyorsun, Tim Walz’ın kullandığı weird (garip) kelimesi vardı. Gerçekten garip bir duruma düşüyor Elon Musk. Zâten Trump’ın sözleri son derece garip.
Burada Cumhuriyetçilerde bir strateji yoksunluğu var. “Cumhuriyetçilerin stratejisi nedir? Nasıl kazanabilirler bu seçimi?” konusunda da bir başıbozukluk var partide. J.D. Vance muhtemelen daha aklı selim kalıyor bunların içinde. Daha stratejik düşünebilen birisi. O ve partinin içindeki ağır toplar, bir şekilde Trump’ı dizginlemek zorundalar. Trump’ın yaptığı söyleşilere bir disiplin getirmek, partinin söylemine ve mesajına bir disiplin getirmek zorundalar. Söyledikleri şey şu: “Aslında hedefimiz gayet basit olmalı. Kamala Harris bir sosyalisttir. San Francisco’dan gelen ve Bernie Sanders gibi Amerika’yı sola kaydıracak. Gerek göçmenler konusunda gerek suç oranı gerek dış politikada son derece radikal birisidir. Amerika’yı buna teslim etmemeliyiz”. Trump, bunları söylemesi gerekirken, yani bu konular üzerinden gitmesi gerekirken, ne kadar kişi gelmiş, kaç kişi onu desteklemiş gibi konulara odaklanarak ivme kaybediyor. Bu tartışma yapılıyor şu anda Fox Tv’de, Cumhuriyetçi Parti’nin kadrolarında. Fakat bana göre Trump’ı dizginlemek imkânsız. Trump şu anda dengesini kaybetmiş, sinirli bir şekilde devam ediyor. Bu durumda Demokratlar ivme kazanıyor
Ruşen Çakır: Peki, münâzara kesinleşti değil mi?
Bülent Taşpınar: Münâzara konusunda da Trump uzun süre ayak sürüdü. “Ben yapmayacağım” dedi. Hattâ “Fox Tv’de yapalım” diyerek kendi istediği yere çağırmaya çalıştı. Sonra birdenbire kabul etti. Minderden kaçıyormuş gibi bir duruma düştüğünü anladı. Münâzara, 10 Eylül’de ABC kanalında olacak. ABC burada merkezde bilinen bir kanaldır. Muhtemelen Trump’ın istediği tür bir gazeteci yapmayacak bu münâzarayı. Daha merkezde, aklı selim bir gazeteci yönetecek. Trump buna “Evet” demek zorunda kaldı. Eğer o münâzarada Trump yine böyle saldırgan, komplovâri ve bütünüyle dezenformasyon üzerine kurulu bir tarzla giderse, ara daha da açılabilir diye düşünüyorum. Fakat ben böyle düşündüğümde de Amerikan siyâsetini benden daha iyi tâkip eden bir sürü Amerikalı arkadaşım: “Tahmin etmeyeceğin kadar yakın puanla geçecek bu seçimler. Bakma öyle 4 puanlık bir fark olduğuna, üç dört eyâlette birkaç yüz bin kişinin oyuna bakacak” diyorlar.
Ruşen Çakır: Evet, ama bıraktığımız yerle geldiğimiz yer arasında çok büyük bir fark var — o sûikast girişiminin ardından yapılan yorumlarla şimdikiler arasında. Son olarak Tim Walz ne kattı?
Ömer Taşpınar: Tim Walz, bir zarar getirmemeyi kattı. Kamala Harris açısından bir ivme vardı. Eğer Pennsylvania Vâlisi Josh Shapiro gelseydi, belki partinin tabanındaki daha progresif, daha ilerici, daha genç, Filistin meselesini ciddîye alan, Shapiro’nun Yahudi oluşuyla sorunlu olabilecek isimleri kaybedebilecek deniyordu. Tim Walz muhâfazakâr bir seçim oldu. Tim Walz, şu anda Amerika’nın orta eyâletlerinde, doğru mesajları verebilen, kültürel konularda beklendiği kadar sert konuşmayan, sendikalarla iyi ilişkiler kurabilecek, ağzı çok iyi lâf yapan, Amerika’ya güven veren bir isim. Hâlâ “Amerika’yı bir kadın, hele böyle siyâhî bir kadın yönetebilir mi?” diye soracak bâzı muhâfazakârlar varsa, “Hayır. Bakın bizim alışkın olduğumuz beyaz, erkek, hem de yaşını başını almış, radikal birisi de değil” diyerek teskin edebilecek birisi. Son derece güleryüzlü, son derece sıcak bir stili olan bir politikacı. Siyâsetçi kumaşı, konuşma yeteneği Kamala Harris’ten daha da iyi olan bir politikacı bence. O nedenle katkıları oldu. En azından hiçbir zarârı olmadı diyebiliriz. Her ne kadar şu anda Pennsylvania’yı garantilemiyor olsa da, Kamala Harris açısından baktığımızda mantıklı bir seçim. Shapiro ile Pennsylvania’yı garantilerdi. O nedenle belki ileride seçimi kaybederse pişman olabileceği bir durum olabilir. Hele Pennsylvania yüzünden kaybederse. Ama şu anki dinamiklerde Tim Walz başarılı gözüküyor.
Ruşen Çakır: Ömer, noktayı koyalım. Bu arada hatırlatayım, Medyascope yarın 10 yaşına basıyor. “Transatlantik”de 2015’ten bu yana en eski programlarımızdan birisi. Alâmet-i fârika oldunuz, çok sağ olun. Gönül’ün de senin de gerçekten çok büyük katkılarınız oldu, çok teşekkür ediyorum. Bu arada izleyicilerimizden şu âna kadar YouTube’dan Medyascope’a abone olmamış olanlar varsa, abone olmalarını, destek vermelerini ricâ edelim. Evet, maalesef sağlık sorunu nedeniyle Gönül Tol bugünkü yayına katılamadı. Kendisine tekrar geçmiş olsun diyoruz. Ömer Taşpınar’la bu hafta yine birçok şeyi konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi günler.