Ruşen Çakır’ın konuğu Yavuz Selim Kaçmaz: Orta sınıf nasıl eriyor? Türkiye’de ekonomik eşitsizliklerin gelişimi

Ruşen Çakır, konuğu Yavuz Selim Kaçmaz ile 2002 ve 2022 arasındaki artan eşitsizliği konuştu. Kaçmaz, Boğaziçi Üniversitesi’nden Tolga Umut Kuzubaş, İslam Tarlacı ve Orhan Torul ile yaptıkları araştırmayı ele alarak Türkiye’deki orta sınıfı, ekonomik eşitsizliklerin nasıl geliştiğini, ücret, gelir ve tüketim eşitsizliğini yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Türkiye’de orta sınıf eriyor. Bunun birçok nedeni var. İşte bu nedenleri genç bir akademisyenle konuşuyoruz: Yavuz Selim Kaçmaz, Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden. Hepsi Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun 4 akademisyenin birlikte yaptıkları bir araştırmayı konuşacağız. Hoş geldin Yavuz. 

Yavuz Selim Kaçmaz: Hoş bulduk.

Ruşen Çakır: Evet, Yavuz Selim Kaçmaz ve İslâm Tarlacı, ikiniz araştırma görevlisisiniz. İki de doçent var: Umut Kuzubaş ve Orhan Torul.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet.

Ruşen Çakır: Bir araştırma yaptınız ve eşitsizlikleri incelediniz: ücret eşitsizliği, gelir eşitsizliği, tüketici eşitsizliği — 2022’ye kadar.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, 2002’den başlayıp 2022’ye kadar.

Ruşen Çakır: 2002-2022, yani AKP iktidârının 20 yılı.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet.

Ruşen Çakır: Ve sonuçta, özetle söyleyecek olursak, benim anladığım kadarıyla eşitsizliklerde çok büyük bir artış var; bir diğer husus da, orta sınıfın 20 yıl içerisinde bayağı ciddî bir şekilde erimesi. Yanılıyor muyum?

Yavuz Selim Kaçmaz: Karmaşık bir tablo var eşitsizliklere dâir aslında. Kabaca trendlerden bahsedecek olursak, ücret eşitsizliği aslında bu dönem boyunca düşüyor. Hattâ krizli dönemlerde de, 2018-2019’dan sonra da düşmeye devam ediyor, şaşırtıcı biçimde. Gelir eşitsizliği de 2018-2019’a kadar düşüyor, ama daha sonrasında bir artış var. Tüketim eşitsizliği dönem boyunca yatay seyrediyor, fakat en son yılda çok kaydadeğer bir artış gözlemliyoruz.

Ruşen Çakır: Onların hepsine teker teker geleceğiz. Evet, önce ücret eşitsizliğindeki azalmadan bahsedelim. Bu ilk başta çok hoş geliyor; “Ne güzel! Ücret eşitsizliği azalıyor” diyoruz, ama galiba biraz sorunlu bir azalış var.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, dönem boyunca bir azalış görüyoruz; ama sebepleri çok iç açıcı değil. Belki başta ücretle neyi kastediyoruz, gelirle neyi kastediyoruz ondan da bahsetmek gerekir. Ücret, insanların çalışması karşısında elde ettiği para ve biz burada bireyleri karşılaştırıyoruz ve saatlik ücretleri bakımından insanların eşitsizliğine bakıyoruz. İlk grafiğe geçersek, orada dönem boyunca azalış trendini nasıl yakaladığımızı gösterelim. Dediğim gibi, bizim analiz dönemimiz 2002’den 2022’ye ve iki tâne anket kullanıyoruz: biri hâne halkı bütçe anketi, diğeri gelir ve yaşam koşulları anketi. Siyahla gösterilen noktalar hâne halkı bütçe anketinden elde edilen sonuçlar, griler gelir ve yaşam koşullarından elde edilen sonuçlar. 2002’den 2007-2008’e kadar bir düşüş var; ekonomik krizle birlikte 2008-2009’da bir artış ve 2010’dan sonra da istikrarlı bir düşüş gözlemliyoruz aslında ücret eşitsizliğinde.

Ruşen Çakır: Peki buradaki sorun ne? Yani neden bu tek başına iyi bir şey değil?

Yavuz Selim Kaçmaz: Biz bu ücret eşitsizliğindeki azalışı temelde iki faktöre atfediyoruz: biri asgarî ücretteki agresif zamlar, diğeri de üniversite mezun sayısındaki artış ve üniversite okumanın eskisi kadar değer etmeyişi. Meselâ bir sonraki grafikte asgarî ücretle ücret eşitsizliği arasındaki ilişkiyi gösteriyoruz. Burada siyahla gösterdiğimiz ücret eşitsizliği, bu dönem boyunca azalıyor aslında. Diğer gri çizgi, artmakta olan reel asgarî ücreti gösteriyor. Aslında biz burada neredeyse mutlak bir korelasyon görüyoruz: asgarî ücret arttıkça ücret eşitsizliği düşüyor. Meselâ özellikle asgarî ücret zamlarının daha yüksek yapıldığı yıllar, örneğin 2016’da Davutoğlu hükûmetinde %30 zam yapılmıştı, enflasyon %10’du ve %20’lik bir reel kazanç sağlamıştı asgarî ücret kazananlar ve o sene meselâ sert bir düşüş görüyoruz. Ya da 2019’da asgarî ücrete yaklaşık %25 civârında zam yapılmıştı ve %15’lik bir enflasyon vardı; reel kazancı çok yüksekti asgarî ücretle çalışanların. Aynı şekilde ücret eşitsizliğinde kayda değer bir düşüş görüyoruz aynı senede. Tabiî nedensel bir bulgu sunmuyoruz burada –sâdece korelasyon–; bu nedensellik îmâ etmiyor, fakat yine de bir ilişkinin var olduğunu gösteriyor.

Ruşen Çakır: Bir de şu var benim bildiğim: Asgarî ücretliler, yıllar önce az sayıda olan bir kesimdi, şimdi neredeyse çalışanların büyük bir kısmı asgarî ücretli çalışıyor.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet.

Ruşen Çakır: Bir de anladığım kadarıyla o eşitsizliğin azalmasında asgarî ücrete yapılan zam kadar, asgarî ücret almayanlara zam yapılmaması gibi bir olay var; yani asgarî ücrette yakınlaşıyorlar sanki.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet. Asgarî ücretliler göreli olarak daha çok kazanıyorlar, diğer gelir gruplarının ücreti asgarî ücrete oranla düşüyor. Aslında üçüncü grafikte onu gösteriyoruz. Ne kadar insan işgücünde asgarî ücret civârında ücret alıyor? Meselâ buradaki gri çizgi asgarî ücretin 1,05 katından az kazananların oranı, yani asgarî ücret etrâfındaki yığılmayı gösteriyor. O gri çizgi 2002’de %25 civârında. Asgarî ücret dolaylarında kazanan çalışanların işgücündeki payı %25 iken, bu oran 2022’de %45. Yani %25’ten %45’e bir artış görüyoruz. Aynı şekilde, çalışanların ortalama ücreti asgarî ücretin 1,7 katıyken, bu siyah çizgiyle de onu gösteriyoruz burada, 2022’de 1,1 katı. Yani çalışanlar, ortalama bir çalışan neredeyse asgarî ücret kadar kazanıyor artık bugünkü koşullarda.

Ruşen Çakır: Evet, orada, yani sonuçta azda yakınlaşma gibi bir… Azın bir artışı var. Asgarî ücretin bir artışı var; ama diğerlerinde benzer olmadığı için asgarî ücrette hem asgarî ücrete tâbi olanların sayısı artıyor, hem de asgarî ücret almayanların asgarî ücretle olan mesâfesi azalıyor.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet. Meselâ asgarî ücrete %50 zam yapılıyorsa, diğer gelir gruplarına, daha yukarıdakilere %30 zam yapılıyor. Öyle olunca aradaki makas kapanıyor.

Ruşen Çakır: Peki, bir de üniversite mezunu meselesi dedin. O, Türkiye’nin çok ciddî, her geçen gün daha kendini gösteren bir sorunu galiba. Ondan biraz bahseder misin?

Yavuz Selim Kaçmaz: Tabiî, aslında 4. grafikte onu gösteriyoruz. Onu ekrana getirebiliriz. Burada biz ortalama bir üniversite mezununun asgarî ücretin kaç katını kazandığını siyah çizgiyle gösteriyoruz, gri çizgiyle de üniversite mezunlarının işgücünde ne kadar yer kapladıklarını gösteriyoruz. 2002’de, bu bizim analiz dönemimizin başlangıcında, işgücünün yaklaşık olarak sâdece %15’i üniversite mezunları. 2022’de bu oran %30’a çıkıyor. Buna paralel olarak, arz arttıkça ve yeterince kaliteli iş üretilmedikçe, daha çok yüksek kaliteli işler için rekabet eden daha çok insan oluyor. Bu da ücretleri baskılıyor. Bunu da siyah çizgide görüyoruz. Üniversite mezunu, ortalama bir üniversite mezunu meselâ 2022’de asgarî ücretin 3 katı kazanırken, 2022’de 1,5 katı civârında kazanıyor. Aslında o “orta sınıfın erimesi” dediğimiz şeyi burada yakalıyoruz. Özellikle bu fenomen, 2010’lardan sonra daha güçlü; çünkü 2000’lerin ortasında kurulmaya başlayan üniversiteler mezunlarını 2010’lu yıllarda vermeye başladı ve öyle olunca ücretler ciddî anlamda baskılandı.

Ruşen Çakır: Şimdi, 2010’dan îtibâren Türkiye’deki üniversite mezunu sayısı… hattâ şöyle söyleyeyim: Bâzıları tamamlamasa bile üniversite eğitimi alanların bir şekilde anlamı oluyor, ama mezun sayısı çok ciddî bir şekilde arttı; bu da üniversite mezunlarının kazancını düşürdü. 

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, evet. Aynı iş için daha çok insan rekabet etmeye başladı. Öyle olunca üniversite mezunlarının çalışabileceği işler için fiyatlar baskılanmış oldu.

Ruşen Çakır: Peki o zaman üniversite mezunu olmayanlar bundan daha olumsuz olarak etkileniyor mu?

Yavuz Selim Kaçmaz: Meselâ biz bunun için lise mezunlarının ücretlerinin zaman içindeki seyrine baktık. Onlarda benzer bir düşüş yok. Şu an net rakamı hatırlamıyorum, ama 2002’de asgarî ücretin 1,3 katı kazanıyorsa, şimdi de yaklaşık olarak o civarda kazanmaya devam ediyor. Üniversite mezunlarında daha belirgin o düşüş.

Ruşen Çakır: Ben bir ara bayağı bir yayın yaptım, yurtdışına göç meselesi hakkında izleyicilerle konuştum. Son dönemde bunun bayağı arttığını biliyoruz. “Beyin göçü” denen olay çok ciddî bir şekilde arttı ve bu da genellikle orta sınıfın çözülmesiyle gerçekleşiyor. Birazdan geleceğimiz gelir eşitsizliği, tüketici eşitsizliği meselesini de konuşacağız da, meselâ çok sayıda insan şunu söylüyor — hele üniversitenin içerisinde daha kaliteli bir eğitim alanlar, yani daha üst düzey üniversitelerden mezun olanlar: Türkiye’de alım güçlerinin düştüğünü söylüyorlar. İşte burada tüketici eşitsizliğine de giriyor, bir anlamda gelir eşitsizliğine de giriyor. Meselâ çocuğunu Türkiye’de özel okula gönderdiği zaman vereceği paranın çok yüksek olduğunu söylüyorlar; ama Avrupa’ya gittiğinde ya da Amerika Birleşik Devletleri’nde, orada devlet okullarında parasız bir şekilde aynı eğitimi alabiliyorlar vs..

Yavuz Selim Kaçmaz: Daha kaliteli bir eğitim hattâ.

Ruşen Çakır: Evet, bu orta sınıfın kalkmasıyla ilgili bir şey herhalde. Yani alım gücünde, refah beklentisinde çok ciddî bir düşüş var anladığım kadarıyla.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, orta sınıfta ciddî bir erime var ve eğitimden beklentiler de düşüyor. Aslında bir sonraki grafikte de, 5. grafikte direkt üniversite okumanın değerinin zaman içinde nasıl düştüğünü gösteriyoruz. Bu üniversite primi dediğimiz şey, ortalama bir üniversite mezununun ortalama bir lise mezununa göre kaç kat daha fazla kazandığı. Bu arttıkça üniversite okumak daha değerli hâle geliyor, azaldıkça daha az değerli hâle geliyor. Meselâ 2002’den 2007-2008’e kadar biz üniversite priminin arttığını görüyoruz. Muhtemelen orada henüz bu kadar çok üniversite kurulmamıştı, bu kadar çok mezun verilmemişti ve AKP’nin ilk yıllarında muhtemelen yaratılan istihdam daha kaliteli bir istihdamdı. Fakat 2010’lardan sonra bu trend tamâmen değişiyor ve üniversite primi düşmeye başlıyor. Siz üniversite okuduğunuzda, liseye göre kazancınız gittikçe düşüyor aslında. Onu gösteriyor bu. Bu zirve dönemde meselâ 2010’da ortalama bir üniversite mezunu, ortalama bir lise mezununun iki katı kazanırken, 2022’de 1,5 katı kadar kazanıyor. Gittikçe üniversite mezunuyla lise mezunu arasındaki fark işgücü piyasasında sıkışıyor, önemsiz hâle geliyor.

Ruşen Çakır: O anlamda bakarsak, dün bir şey gördüm, yüz binlerce genç üniversiteyi bırakmış. Benim gibi; ben de sizin bölümdeydim, biliyorsun, Boğaziçi Ekonomi’de. Benimki bambaşka bir şeydi tabiî; çünkü “Üniversite mezunu olacağım da ne olacak?” gibi bir şey giderek baskın oluyor. Eskiden alt sınıflardan da âileler çocuklarını üniversite okusun, doğru dürüst para kazansın diye üniversitelere yolluyorlardı; ama şimdi, “Okuyacağım da ne olacak?” duygusu giderek daha baskın oluyor herhalde.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, yani muhtemelen bu durum politika yapıcılar tarafından da fark edilmiş olmalı ki, bu sene ikinci öğretimler kapatıldı ve üniversite kontenjanlarında bu sene düşüş gördük. Muhtemelen bu trend aynı şekilde devam etmeyecek. 

Ruşen Çakır: Şimdi o zaman gelir eşitsizliğine bakalım. Ücret eşitsizliğinde azalma olduğunu tespit ettiniz, ama bunun da genellikle aşağıya doğru bir yakınlaşma olduğunu gördük. Sonuçta çok da olumlu bir şey değil.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet.

Ruşen Çakır: Ama gelir eşitsizliğinde çok daha net gözüküyor. Bunu bir anlatır mısın? Gelir eşitsizliğinde ciddî bir artıştan bahsediyorsun. 

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet. Şimdi, önce gelir eşitsizliğinin ücret eşitsizliğinden farkından bahsetmek lâzım. Biz ücret eşitsizliğinde sâdece bireylerin emek gelirine bakıyorduk, çalışanları karşılaştırıyorduk. Gelir eşitsizliğinde hâneleri karşılaştırıyoruz ve gelir, hâneye giren her türlü parayı içeriyor. Ücret eşitsizliğinde sâdece emek geliri vardı; gelirde emek gelirine ek olarak sermâye geliri, müteşebbis geliri ve transfer geliri de dâhil. Öyle olunca resim farklılaşıyor ve biz gelir eşitsizliğinin aslında 2018-2019’a kadar yine düştüğünü gözlemliyoruz; ama son birkaç senede o trendde bir geriye dönüş var, gelir eşitsizliği artıyor. 

Ruşen Çakır: Bu krizle alâkalı bir şey mi? 

Yavuz Selim Kaçmaz: Doğrudan, yani burada nedensel bir analiz yapmıyoruz, bağlantı kurmuyoruz ama çok muhtemel bu. Enflasyonist ortam, tâkip edilen unortodoks politikalar, döviz krizi, onlarla birlikte bunların etkilendiğini söyleyebiliriz tabiî.

Ruşen Çakır: Bu konuda nasıl rakamlar var elinizde?

Yavuz Selim Kaçmaz: 6. grafikte gelir eşitsizliğini bir gösterelim. Yine iki farklı veri setinden elde ettiğimiz sonuçları gösteriyoruz burada. Dediğim gibi, 2018’e kadar düşüş trendi var, daha sonra bir artış var. Bu gelir eşitsizliğinin ücret eşitsizliğinden trend olarak farklılaşmasındaki temel sebep, aslında biraz önce belirttiğim gibi, gelir eşitsizliğine bizim diğer sermâye ve müteşebbis gelirini de dâhil etmemiz. Bu gelir kalemlerindeki eşitsizlikler artınca, emek gelirindeki düşüş kompanse edilmiş oluyor, telâfî edilmiş oluyor ve gelir eşitsizliğinde artış gözlemliyoruz daha sonra.

Ruşen Çakır: Yani sonuç olarak ben bunu popüler dile çevirecek olursam, zâten zengin olanların gelirlerinde çok büyük bir düşüş yok ya da artış varken, yoksulların ya da orta sınıfın zâten eridiğini söylüyoruz. Oralarda mukayeseli olarak baktığımız zaman bir düşüş var. Yani sol jargonla: Zenginin zenginliği artıyor, yoksulun yoksulluğu artıyor. 

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet. Özellikle son 3-4 senede biz şeyi gözlemliyoruz; alt gelir gruplarının reel geliri neredeyse sâbit kalıyor, hiç artmıyor; ama üst gelir gruplarında bir artış devam ediyor. 

Ruşen Çakır: Nasıl ediniyorlar o artışı?

Yavuz Selim Kaçmaz: Sermâye ve müteşebbis gelirlerinden. 7. grafiği gösterebiliriz; orada farklı gelir kalemlerindeki eşitsizlik trendlerini gösteriyoruz. Bu alttaki iki çizgi, emek ve transfer gelirlerindeki eşitsizliği gösteriyor. Bunlar azalıyor aslında, ücret eşitsizliği de uyumlu olarak. Fakat yukarıdaki iki çizgi, sermâye ve müteşebbis gelirlerindeki trendi gösteriyor. Sermâye ve müteşebbis geliri gittikçe üst gelir gruplarında yoğunlaşıyor, eşitsizlik artıyor. Bu sebeple de özellikle son yıllarda biz gelir eşitsizliğinde artış gözlemliyoruz. 

Ruşen Çakır: Şimdi tabiî, çok fazla siyâsî yorum yapmaya çalışmıyorsunuz, onun farkındayım; ama sonuç olarak Adalet ve Kalkınma Partisi iktidârı esas olarak alt gelir gruplarından oy alıyor ve ilk baktığımız zaman, belli bir târihe kadar onları çok da rahatsız etmeyecek, hattâ memnun edecek trendler var. Ama sonra da, belli bir târihten îtibâren onların aleyhine bir gelişme var, ben öyle görüyorum.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, gelir bakımından öyle. Yani bunu muhtemelen meselâ asgarî ücret zamlarıyla ücret eşitsizliği kısmında kayıplarını telâfî etmeye çalışıyorlar; ama sâdece işgücü piyasasına müdâhaleler, bu asgarî ücret zamları tek başına yeterli olmuyor gelir eşitsizliğini azaltmaya. 

Ruşen Çakır: Şimdi siz bu yılları çalışmadınız, 2022’ye kadar yaptınız. Ama son dönemde ne oldu? Emekli zammı beklentisi karşılanmadı, yani belli bir şey oldu ama tatminkâr değil. Asgarî ücrete her sene yapılan iki zam yerine tek bir zam yapıldı ve hattâ seçim nedeniyle yapar, yapmaz dendi, yapmadı. Şimdi, 2023-2024’te bu rakamlarda çok ciddî hareketler olmuştur değil mi? 

Yavuz Selim Kaçmaz: Bu olaylar ışığında artmasını bekleriz. Meselâ özellikle bu emekli gelirinin istenilen oranda artırılması. Emek geliri, çünkü emeklilikler transfer gelirine dâhil ediliyor. Orada muhtemelen gelir dağılımı biraz daha bozulmuştur. Zâten emekliler gelir skalasının daha alt kısmında yer alıyorlar. Meselâ fâizler artırıldı; fâizler muhtemelen sermâye sâhiplerinin gelirini artırmasına iyice sebep olmuştur. Bunlar gelir eşitsizliğini artırıyor, evet.

Ruşen Çakır: O zaman, yani belli bir târihten îtibâren yakalamış olduğunuz trendlerin, son 2 yılda, sizin araştırmadığınız 2 yılda, ama eldeki çıplak verilerle bakıldığı zaman o trend eşitsizliğin genişlemesi anlamında devam ediyor.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, enflasyon da aynı şekilde devam ediyor. Enflasyonun yüksek olması da gelir dağılımını bozucu bir faktör. Yani tabiî analiz yapmadığımız için net bir şey söyleyemiyorum, ama bunları düşününce dağılımın biraz daha bozulmuş olması çok muhtemel. 

Ruşen Çakır: Şimdi, enflasyonun artışının alt sınıflara zarar verdiği, ama üst sınıfları, yüksek gelir gruplarını çok da fazla etkilemediği yolunda bir ön kabul var. İktisat teorisinde gerçekten bunun yeri var mı?

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, aslında enflasyonun eşitsizliği artırmasını biz temelde bekliyoruz. Buna daha çok tüketim eşitsizliğinde değineceğim.

Ruşen Çakır: İstersen oraya geçelim.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, geçebiliriz oraya.

Ruşen Çakır: Evet, tüketici eşitsizliğinde de eşitsizliğin arttığını söylüyorsunuz. Tam olarak neyi kastediyorsunuz burada?

Yavuz Selim Kaçmaz: Aslında tüketimle biz hâne halklarının harcamalarına bakabiliyoruz bu veri setlerini kullanarak. 2019’a kadar aslında yatay bir seyir var; ne azalıyor ne artıyor tüketim eşitsizliği. Ama 2022’de çok kayda değer büyük bir artış gözlemliyoruz. Hattâ gelir eşitsizliğini dahi geçiyor tüketim eşitsizliği. Normalde tüketim eşitsizliğinin gelir eşitsizliğinden daha düşük olmasını bekleriz. Ama çok ilginç biçimde, 2022’de tüketim eşitsizliğinin gelir eşitsizliğini aştığını gözlemliyoruz. Grafiği görebiliriz.

Ruşen Çakır: Birdenbire bir zirve oluyor.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet. Yani 2002’den 2018’e ve 2019’a kadar çok büyük bir dalgalanma yok; başta sâdece hafif bir düşüş var. Fakat son sene, yani Gini katsayısı 0,38’den 0,44’e çıkıyor. Bu, bizim de gördüğümüzde çok şaşırdığımız bir bulguydu ve belki de makalenin en çarpıcı bulgusu diyebiliriz yani buna.

Ruşen Çakır: O zaman yine demin söylediğin gibi, 2023-2024’te bu trendin devam ettiğini varsayabiliyor muyuz?

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet.

Ruşen Çakır: Burada tam olarak neyi kastediyorsunuz? Tüketim eşitsizliği derken, somutlaştıralım.

Yavuz Selim Kaçmaz: TÜİK, anket yoluyla hâne halklarının kalem kalem her tüketim kaleminde ne kadar harcama yaptığını kaydediyor. O şekilde toplam tüketimine, dayanıklı tüketimine, dayanıksız tüketimine dâir biz de bilgi sâhibi oluyoruz ve hâne halklarını karşılaştırıyoruz bunu yaparken.

Ruşen Çakır: Dayanıklı tüketimle dayanıksız tüketim derken; mesela birisi yemek içmek diyelim, ev pazar alışverişi, diğeri buzdolabı, çamaşır makinesi, otomobil vs.. Buralarda nasıl bir şey var, eşitsizliği buralarda nasıl görüyorsun?

Yavuz Selim Kaçmaz: Tüketim eşitsizliğini daha iyi anlamak için aslında bir ekstra analiz daha yapıyoruz. Bir sonraki grafikte, dayanıklı ve dayanıksız tüketim malları eşitsizliğini ayrı ayrı çiziyoruz. Dayanıklı tüketim malları, dediğiniz gibi otomobil, beyaz eşya; dayanıksız tüketim malları da daha kısa sürede kullanılan, gıda ve giyim gibi tüketim kalemleri. Aşağıdaki gri çizgi dayanıksız tüketimi gösteriyor, üstteki siyah çizgi de dayanıklı tüketim malları eşitsizliğindeki değişimi gösteriyor. Dayanıksız tüketim eşitsizliğinde neredeyse hiçbir trend yok, dönem boyunca tamâmen yatay seyrediyor; fakat dayanıklı tüketim malları eşitsizliği çok ciddî bir artış gösteriyor. Bu oran 2002-2019 arasında 0,55 dolaylarındayken, 2022’de neredeyse 0,70’e çıkıyor. Daha dayanıklı tüketim bakımından gelir grupları çok fazla ayrışıyor. Onu görüyoruz burada.

Ruşen Çakır: Yani bunu şöyle mi açıklayabiliriz: Meselâ elinde parası olan birisi ev alıyor, araba alıyor; ama elinde parası olmayan birisi sâdece günlük geçimini sağlayacak dayanıksız tüketim mallarına harcama yapıyor. Hattâ onu zar zor yapabildiği için de belki ihtiyâcı olmasına ya da istemesine rağmen dayanıklı tüketim mallarına yönelemiyor.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, aslında tam olarak bunu buluyoruz. Bunu da biz büyük oranda enflasyonla ilişkilendiriyoruz. Yüksek enflasyon ortamında hâneler paralarını Türk lirasında tutmak yerine, dayanıklı tüketim malları alarak fiziksel yatırım yoluyla aslında servetlerini korumuş oluyorlar. Ve dediğiniz gibi, zâten enflasyonist bir ortam olduğundan alt gelir grupları gıda ve giyim gibi harcamalarını ancak yapabildiği için, dayanıklı tüketim malı almaya hâli, bütçesi kalmıyor. Öyle olunca ciddî bir farklılaşma görüyoruz. Meselâ bir sonraki grafiğe geçebiliriz. Bu toplam dayanıklı tüketimde gelir gruplarının payını gösteriyor. Yani toplam dayanıklı tüketim var ve her gelir grubu bu toplam dayanıklı tüketimin yüzde kaçını yapıyor. En zengin %10’dan en yoksul %10’a kadar dilimliyoruz ve bakıyoruz. En zengin %10, dayanıklı tüketiminin 2019’a kadar %40’ını yaparken, bu oran 2022’de %50’ye çıkıyor. Türkiye’deki toplam dayanıklı tüketimin %50’sini, yarısını en zengin %10 yapmaya başlıyor. Tabiî bu diğerlerinin aleyhine. Dediğiniz diğer gözlemi de bir sonraki grafikte aslında gözlemliyoruz. Burada da şimdi gelir gruplarını bölüyoruz. Örneğin, en yukarıdaki siyah çizgi, en zengin %10’un tüketiminin yüzde kaçını dayanıklı tüketime ayırdığına gösteriyor. Bunu diğer gelir grupları için de çizdiriyoruz. En zengin %10, 2019’a kadar tüketiminin yaklaşık %40’ını dayanıklı tüketime ayırırken, 2022’de %50’sini ayırıyor. Diğer gelir grupları, neredeyse tamâmı orta sınıfta, daha düşük gelir grupları da 2010 dolaylarında bu oran %30 iken, tüketiminin %30’unu dayanıklı tüketime ayırırken, bugün tersine dönmüş durumda. Yani sâdece %20’sini ayırabiliyor, geri kalanını dayanıksız tüketime harcıyor. Bu da dediğiniz gibi enflasyonla çok ilişkili. Yüksek gelir gruplarının servetleri var, varlıkları var, krediye erişimleri var ve enflasyonla birlikte ileride ürünlerin pahalanacağını düşünüyorlar ve kendi varlıklarını şu an eritmemeyi hedefliyorlar. Bu sebeple servetlerini fiziksel yatırım yaparak dayanıklı tüketime yöneltiyorlar. Diğer gelir grupları da paralarını harcayamıyorlar…

Ruşen Çakır: Onların zâten paraları olmadığı için yatıramıyorlar.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet ve krediye de erişim yok otomobil almak için. Ve zâten geçinmek için tüketimin büyük bir kısmını dayanıksız tüketim mallarına yapmak zorunda kalıyorlar. Öyle olunca da dayanıklı tüketim yapacak hâli kalmıyor.

Ruşen Çakır: Şimdi, kredi kartı kullanımı meselesi var. Meselâ Mehmet Şimşek, çok ciddî bir şekilde, “Taksitle kredi kartı, olur mu böyle şeyler…” falan dedi. Bir şeyler yapmak istiyor. Şimdi onun söylediği anladığım kadarıyla gelir eşitsizliğini ve tüketici eşitsizliğini, esas olarak tüketici eşitsizliğini bir ölçüde gideren olaylardan birisi bu. İnsanlar taksitle, krediyle bir şeyler tüketme ihtiyâcını karşılamak istiyor. Ama bunu da kısıtlamak istiyor. O zaman daha da açılacak herhalde, değil mi?

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, o durumda daha çok artırmasını bekleriz tüketim eşitsizliğini. 

Ruşen Çakır: Niçin böyle bir şey yapmak istiyorlar peki? Yani insanların, alt gelir gruplarının tüketimini azaltmanın enflasyonla mücâdelede nasıl bir etkisi var?

Yavuz Selim Kaçmaz: Orada temel mesele, ekonomiyi soğutmak ve enflasyonu düşürmek. Tüketimi baskılayarak enflasyonu kontrol altında tutmayı hedefliyorlar esâsında.

Ruşen Çakır: Bu doğru bir politika mı?

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, etkili olmasını beklersiniz aslında. Bu içilmesi gereken bir ilâç gibi bir taraftan; ama tabiî bunun nasıl bölüştürüleceğinin, hangi gelir gruplarının bundan nasıl etkileneceğinin ayarlanması lâzım. Bu fâiz politikasının da aslında şu anki hâliyle gelir eşitsizliğini artırmasını bekleriz. Çok yüksek fâiz oranları benimsenmiş durumda. Ama ona rağmen hâlâ enflasyon düşmüyor. Enflasyonun düşmesi için bir şekilde bu fâiz politikasının da, tüketimin baskılanmasının da bir ölçüde devam ettirilmesi gerekiyor. Tabiî birçok politik enstrümanı var hükûmetin tâkip edebileceği: İşgücüne müdâhale, servete müdâhale, müteşebbis gelirine müdâhale ya da transfer gelirleriyle eşitsizliği tekrar dengeleyebilir.Bu tek yol değil en azından.

Ruşen Çakır: Ama gördüğümüz kadarıyla izlenen yol, genellikle faturanın orta sınıfa ve alt gelir gruplarına çıktığı. Ve anlaşıldığı kadarıyla orta sınıfın erimesi tam anlamıyla devam edecek. Bunun geri dönüşü olabilir mi bu saatten sonra?

Yavuz Selim Kaçmaz: Şu anki hâliyle gelir eşitsizliğindeki trendlerin artmasının devam etmesini bekliyoruz. Bu asgarî ücretin artırılmaması, ara zam yapılmaması, emekliye zam yapılmaması ve eğitim politikalarında üniversiteye yaklaşımında kayda değer bir değişiklik olmadığı sürece bu trend çok muhtemel ki devam edecektir.

Ruşen Çakır: Ve eşitsizlik…

Yavuz Selim Kaçmaz: Artacak veya bu seviyede kalacak çok büyük ihtimalle.

Ruşen Çakır: Evet, rakamlar… Bilim böyle diyor, diyelim. Evet, iktisâdın bir bilim olduğunu kabul etmeyenler var, ama bir bilim, değil mi?

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, biz öyle diyoruz, herkes demese de.

Ruşen Çakır: Ben vallahi bilim olmadığını anlayınca vazgeçtim okumaktan. Şaka bir yana, gerçekten iyi bir iş çıkartmışsınız. Geçenlerde bir profesör, şimdi adını hatırlayamadım ama bulurum, onun bir araştırması vardı. Her şeyin asgarî ücrete eşitlenmesi gibi bir çalışması yayınlandı. Sizin söyledikleriniz de bunu gösteriyor. “Herkes bir gün asgarî ücretli olmayı tadacaktır” durumuna doğru gidiyoruz.

Yavuz Selim Kaçmaz: Evet, ona doğru gidiyoruz. Tekrar belki toparlayacak olursak, özellikle ücret eşitsizliğinde azalış trendi görüyoruz; ama bu tek başına sağlıklı olmayabilir. Herkesin asgarî ücretle eşitlendiğini ve üniversite eğitiminin eskisi kadar değerli olmadığından dolayı biz ücret eşitsizliğinin azaldığını görüyoruz. Aynı şekilde gelir eşitsizliğinde de artış trendi var. Tüketim eşitsizliğinde son yılda bir artış trendi var. Belki bir iki faktörden daha bahsedebilirim; bu gelir eşitsizliği, ücret eşitsizliği zaman içinde nasıl değişebilir diye. Bunun için meselâ, dediğim gibi enflasyonun azalması şart. Bunun için fâizin bir şekilde yüksek tutulması lâzım. O yüzden enflasyonun, bu eşitsizliği dengede tutmanın da aslında ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Benzer şekilde, hükûmetin tek politika enstrümanı asgari ücret değil demiştim. Meselâ vergi sistemi, eşitsizliği dengeleyen düzenleyen önemli bir enstrüman. Meselâ gelir vergisinde progresif bir gelir vergisi benimsenmesi durumunda, zenginden alıp bir miktar yoksula transfer aracılığıyla gelir eşitsizliğini dengeleyebiliriz.

Ruşen Çakır: Bekliyor musun? Ben böyle bir şey beklemiyorum.

Yavuz Selim Kaçmaz: Yok tabiî, şu anki haliyle bu konjonktürde beklemek çok mümkün değil. Tabiî teknolojik değişimdeki trendler vs. onları nasıl etkileyecek, onları da bilmiyoruz, zaman içinde ortaya çıkacak.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Yavuz, çok sağ ol. Evet, Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Umut Kuzubaş, Orhan Torul, İslam Tarlacı ve Yavuz Selim Kaçmaz’ın Türkiye’deki eşitsizlikler üzerine; ücret, gelir ve tüketici eşitsizliği üzerine 2002-2022 arasındaki çalışmasını Yavuz Selim Kaçmaz’la değerlendirdik. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.