Roj Girasun: “Bahçeli çözüm için gaza Erdoğan frene basıyor”

Ruşen Çakır konuğu Roj Girasun ile söyleşi yaptı ve Türkiye’nin gündemini yorumladı.

Ruşen Çakır konuğu Roj Girasun ile Bahçeli’nin Öcalan çağrısı ile başlayan yeni çözüm sürecini yorumladı. Bahçeli ve Erdoğan’ın DEM Parti ile yakınlaşma konusunda ayrıştığı yerler neresi? Durumun artıları ve eksilerini yorumladı.

Mardin Büyükşehir Belediyesi, Batman Belediyesi ve Şanlıurfa-Halfeti Belediyesi’ne kayyum atandı. Ahmet Türk’ün yerine Mardin Valisi Tuncay Akkoyun, Gülistan Sönük’ün yerine Batman Valisi Ekrem Canalp ve Mehmet Karayılan’ın yerine de Halfeti Kaymakamı Hakan Başoğlu getirildi.

Roj Girasun, Bahçeli’nin Öcalan çağrısı ile başlayan yeni çözüm sürecini yorumladı.

Girasun, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin son dönemdeki söylemleriyle Kürt meselesine yeni bir yaklaşım sunduğunu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu meselede daha cesur adımlar atmaya çağırdığını belirtti.

Roj Girasun, Bahçeli’nin Kürt meselesini tarihsel bir çerçevede ele alarak Kürt ve Türk toplumları arasındaki “kaderdaşlık” ilişkisine vurgu yaptığını söyledi. Bahçeli’nin, daha önceki milliyetçi söylemlerinden farklı bir duruş sergileyerek, bu meseleyi büyük bir anlatı ile çözmek istediğini dile getirdi.

Girasun, Devlet Bahçeli’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik eleştirilerinde ise dikkat çeken bir noktanın altını çizdi: Bahçeli, Erdoğan’ı güncel siyasetin “şehvetine” ve korkularına teslim olmakla suçluyor. Bahçeli’nin Erdoğan’ı cesaretlendirmek amacıyla Kürt meselesinde çözüm yolunda yeni bir yaklaşım geliştirdiği, ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda henüz adım atmaya cesaret edemediği ifade edildi.

Roj Girasun ile söyleşi: Öcalan ve Kürt siyasetinin üstündeki etkisi

Girasun ayrıca, Abdullah Öcalan’ın bu süreçte olası bir rol oynayabileceğini de belirtti. Öcalan’ın Kürt meselesinin çözümü ve silahların bırakılması gibi konularda önemli bir aktör olduğunu dile getiren Girasun, Bahçeli’nin çözüm sürecinde Öcalan’ı işaret etmesinin dikkat çekici olduğunu söyledi.

Son olarak Girasun, Bahçeli’nin bu söylemleriyle, Kürt meselesinde çözüm arayışında radikal bir duruş sergilediğini ve bu durumun Cumhur İttifakı içerisinde yeni gerilimlere yol açabileceğini dile getirdi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba Roj.

Roj Girasun: Merhaba, iyi yayınlar.

Ruşen Çakır: Evet, sen dün sosyal medyada bu konuda iki tâne uzun paylaşım yaptın, analiz yaptın yani. İkisinde de birbirinden çarpıcı sözler vardı. Bir kere şunu söylüyorsun; açıkçası Bahçeli’nin “Sözümün arkasındayım” sözünün çok ciddî olduğunu vurguluyorsun. Senin yazdıklarını da görünce, dün ben yaptığımız yayınlarda da bunu söyledim, eskiden şöyle bir algı vardı: “Cumhur İttifâkı’nda Kürt sorununun çözümü konusunda Erdoğan gaza, Bahçeli frene basıyor” şeklinde bir algı vardı. Şimdi tersi olmuş gibi gözüküyor. Sanki sen de anladığım kadarıyla benzer bir şey söylüyorsun, yanılıyor muyum?

Roj Girasun: Evet, evet, aynen doğru. Yani şöyle: Şimdi biz 2015 Yazı’ndan bu yana, Çözüm Süreci bozulduktan sonra sürekli bir şekilde, “Yeni bir çözüm süreci mümkün mü? Yeni bir çözüm süreci olacak mı?” diye tartışmaya başlıyorduk, konuşuyorduk. Sonrasında, “AK Parti ile Milliyetçi Hareket Partisi arasında kurulan Cumhur İttifâkı aslında bir çözüm sürecini anlamsız veyâhut imkânsız kılıyor” gibi cümleler kurmaya alışıktık. Hattâ çoğu zaman, aslında AK Parti’nin hamle yapmak istediğini, ancak Cumhur İttifâkı’nın söylem sınırlarını MHP’nin belirlediğini; Milliyetçi Hareket Partisi ve Devlet Bahçeli AK Parti ile bu ittifâka devam ettiği müddetçe AK Parti’nin bir yeni süreç arayışında olamayacağını ve bu sebeple Kürt meselesinin ertelendiğini vs. konuşuyorduk. Öyle ki, AK Parti’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yeniden seçilme veyâhut destek beyânının, ancak Kürt meselesi ile ilgili radikal, milliyetçi, güvenlikçi politikalarla Milliyetçi Hareket Partisi tarafından devam ettirilebileceğine dâir ezberlerimiz vardı. Şimdi bugün ortaya çıkan tablo çok şaşırtıcı; ama artık verili bir durum olarak karşımızda. Bence artık bir analizi ve yorumu geçen bir noktaya doğru gelişmeye başladı. Bugün îtibâriyle Kürt meselesinin çözümü noktasında adım atmak isteyen, bir açılım arayışında olan, yeni bir dönemi daha güçlü bir zihinsel yol haritasıyla ortaya koyan isim Devlet Bahçeli ve bunun arkasında hizâlanan kurum Milliyetçi Hareket Partisi. Ancak bu konuda henüz adım atma cesâreti göstermeyen, bundan çekinen isim Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti.

Ruşen Çakır: Peki, şimdi bütün bunlar gerçeküstü bir tablo gibi. Meselâ Devlet Bahçeli’nin dünkü konuşmasında sarfettiği “Kürt” kelimesini, belki daha önce bir yılda bu kadar sarfetmemiştir. Ya da daha önce biliyorsun, “Kürt kökenli yurttaşlarımız” denirdi; şimdi doğrudan “Kürt kardeşlerimiz”, “Kürtler” diye konuşan bir Bahçeli var. Yani Kürt realitesini kabul etmiş bir Bahçeli var. Her ne kadar “Kürt sorunu yok” dese de, Kürt realitesini kabul ediyor.

Roj Girasun: Evet, şöyle: Yani bir defa bence Bahçeli’nin konuşmalarında görmemiz gereken bâzı noktalar var. Yani lafzî olarak neleri söylediğinden ziyâde, daha önce söylediği şeylerin ne kadarını tekrarladığından ziyâde, şimdi farklı ne söylediği politik olarak anlamlı. Bir defa Bahçeli, “Kürtler ve Türkler” diye iki ayrı milletten ve bir kaderdaşlıktan bahsediyor. Bu kaderdaşlık bir târihdaşlığa dayandırılıyor. Önümüzdeki gelecek vizyonunu da, yani Türkiye’nin büyük siyâsal gelecek vizyonunu da bunun üzerinden kuruyor. Özellikle hem dış politikadan, dış dinamiklerden gelişebilecek bâzı korkuları îzah etmesi, bunu Kürt meselesiyle ilişkilendirmesi, devâmında Osmanlı’nın dünden bugüne küçülmesinden bahsetmesi, sonra bunu getirip Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna ilerletmesi, burada Kürtlerle Türkler arasındaki ilişkileri yeniden analiz etmeye ihtiyaç duyması, yeni bir pencereden ele alması, aslında Bahçeli’nin Kürt meselesiyle ilgili bir yeni büyük anlatısının olduğunu söylüyor. Yani güncel ve dönemsel bir söylemden ziyâde, aktüel bir söylemden ziyâde, târihsel bir büyük anlatıyla yeni bir yorum yapıyor. Şimdi şaşırtıcı nokta biraz burası. Diğer taraftan da, cümlelerinin satır aralarında, Erdoğan’ı korkuya ve güncel siyâsetin şehvetine teslim olmakla suçluyor. Kürt meselesini çözmek konusunda, nasıl bir çözüm olduğu konusunda tabiî ki herkesin farklı bir anlamı ve arayışı olabilir, farklı bir zihin dünyası olabilir; ama Bahçeli kendi çerçevesinden Kürt meselesinin çözümüne dâir büyük anlatısına Erdoğan’ı ortak etmeye çalışıyor, Erdoğan’ı cesâretlendirmeye çalışıyor ve aynı zamanda Erdoğan’ı eleştiriyor, kayyum atamalarıyla ilgili…

Ruşen Çakır: Şunu sormak istiyorum — sen de o konuyu geniş bir şekilde ele aldın sosyal medyada yaptığın değerlendirmede: Birçok kişi, Bahçeli’nin söylediği, “Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi, bunun için anayasanın değiştirilmesi” meselesini aslında baklayı ağzından kaçırdı gibi yorumladı. Özgür Özel de bunlardan birisi. Ama sen bunun böyle olmadığını söylüyorsun.

Roj Girasun: Ben manşeti değiştirme taraftarıyım. Yani, “Erdoğan’ı yeniden seçmek için böyle bir adım atıldı” cümlesi yerine, “Erdoğan’ın bir dönem daha seçilmek için Kürt meselesini çözmesi şart koşuldu” diye okuyabiliyorum bunu.

Ruşen Çakır: Yani: “Bu meseleyi çözersen bir daha seçilebilirsin, çözemezsen seçilemezsin”. Peki, burada şöyle bir şey var Roj, yani bu ne oldu da böyle oldu? Yani bu mesele yılların meselesi, MHP yılların partisi, Kürt hareketi yılların Kürt hareketi, Öcalan yılların Öcalan’ı. Ne oldu da şimdi oldu? Bu, son dönemde Ortadoğu’da yaşananlarla mı ilgili, yoksa nedir yani? Bunun kerâmeti nereden?

Roj Girasun: Şimdi doğrusu birçok rasyonel cevap verebilirim buna, geliştirebilirim. Yani sofistike bağlamda da başka değerlendirmeler yapabiliriz. Ama siz Ruşen Çakır olarak Devlet Bahçeli’yi uzun yıllardır tâkip ediyorsunuz. Şimdi ben, 1999 genel seçimleri sonrasında gazetecilerle Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı bir söyleşiyi hatırlıyorum. Orada soru soranlardan birisi sizsiniz ve o dönem Devlet Bahçeli’ye Fazilet Partisi’yle bir koalisyona girip girmeyeceğini soruyorsunuz. Devlet Bahçeli seçim öncesindeki konuşmalarından çok ayrı şekilde, farklı bir şeye düşerek, “Bir dönem dinlenmeleri gerektiğini düşünüyorum” diyerek Demokratik Sol Parti ile, yani aslında 80 öncesi kavga ettiği, haklarında bu kavgalar sebebiyle iddianâmeler açılmış, yargılanmış, o dönemki arkadaşların yargılandığı CHP geleneğinin taşıyıcılarından olan Demokratik Sol Parti ile ittifak yapma arayışındaydı. Sonra devâmında, 3 Kasım 2002 seçimlerine Bahçeli’nin erken seçim çağrısıyla gidildiğini biliyoruz. Öncesinde 17-25 Aralık meselesini temel gündemi hâline getiren Bahçeli’nin, darbe sonrasında Erdoğan’a cumhurbaşkanlığının yolunu açan bir yol ve izlek açtığını görüyoruz. Bugün de Bahçeli, daha önceki söylemlerinden sıyrılıp, çok ezber bozucu bir şekilde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Kürt meselesinin çözümüne dâir yeni bir alan açıyor. Bunu berâber çözmeye dâir bir teklifte bulunuyor ve bence aynı zamanda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bu meseleyi çözmemesi durumunda riskleri gösteriyor.

Ruşen Çakır: Anlıyorum. Peki, burada şimdi kayyum meselesi var. Özellikle konuşmasında Ahmet Türk’ten bahsettiği bölümden hareketle çok kişi Devlet Bahçeli’nin kayyum olayından rahatsız olduğu yorumunu yaptı. Sen de aynı düşüncede misin?

Roj Girasun: Katılıyorum ben de bu yoruma. Yani Devlet Bahçeli’nin, doğrusu bir gün öncesinde, yani kayyum meselesinden rahatsız olsa bile bunu sâhiplenmek durumunda kalacağı kanaatindeydim ben. Ama benim de beklentimin bir miktar üstüne çıktı. Aslında kayyumlar meselesine eleştirel şekilde sâhip çıktı ve bunun bir geçici çözüm olduğu, hukukî süreçlerin devam ettiğine dâir DEM Parti’yi teskin eden bir vurgu yaptı. Bunun da ötesine geçip, diğer taraftan Ahmet Türk’le ilgili övgü dolu sözler kullandı. Şimdi buradan dönüp baktığımız zaman meseleye, aslında Devlet Bahçeli’nin bu sopa meselesini bu sürecin içinde bir yere konumlandıramadığını, böyle değerlendirmediğini, ama diğer taraftan da bir şekilde DEM Parti’yi teskin etmeye çalıştığını, Kürt siyâsetini teskin etmeye çalıştığını, bu sürecin devam ettiğini vurgulamaya çalıştığını görüyoruz. Şimdi TUSAŞ saldırısı sonrası da hatırlayın, ilk tepki, ilk güçlü tepki Devlet Bahçeli’den geldi. Söylediği sözlerin arkasında duran, TUSAŞ saldırısını buna karşı bir provokatif çıkış olarak değerlendiren bir Devlet Bahçeli vardı. Zâten Devlet Bahçeli’ye bu konuda alışığız aslında. Yani ne zaman bir söylem ortaya koysa, sonrasında bâzı küçük çelişkiler, tartışmalar vs. çıksa, hemen daha önce kurduğu sözle alâkalı şüpheleri gideren güçlü açıklamalar yapıyor. Bunu bir miktar daha güçlendiriyor. Şimdi yine benzer bir Devlet Bahçeli’yle karşı karşıyayız, yani söylemsel olarak şaşırdığımız, ama üslûp olarak alışık olduğumuz bir Devlet Bahçeli.

Ruşen Çakır: Peki, Öcalan bahsine gelelim. Sözünün arkasında olmanın ötesine taşıdı. Meselâ “tecrîdin kaldırılması” diye bir cümlesi var. Umut hakkı olayını tekrar vurguladı — ki umut hakkı konusuna biliyorsun, Erdoğan hiç girmedi. Kürsü meselesini tekrar vurguladı ve özellikle de bu konuda kendine İYİ Parti başta olmak üzere tepki gösteren milliyetçi çevrelere çok net bir şekilde cevaplar verdi; yani kimseden milliyetçilik dersi almayacağını vs. söyledi. Burada, Öcalan ısrârı meselesinin altını çizmek istiyorum. Yani burada nasıl bir şey var? Yani meselâ, Öcalan’la ilgili yeniden bir cezâ geldiği haberleri de çıktı şu günlerde, yeğeniyle görüşmesinin ardından. Ama baktığımız zaman Bahçeli’ye göre, Öcalan bu işi gerçekten yapabilir ve buna inanıyor, kaç haftadır bunu söylüyor.

Roj Girasun: Şöyle yani: Şimdi, bu tecrit kaldırıldıktan sonra, Ömer Öcalan’ın Abdullah Öcalan ile görüşmesi sonrasında, Öcalan’ın birkaç cümlesi dışarıya sızdı. Bunlardan birisi, “Ben bu meseleyi çözecek pratik ve teorik güce sâhibim” ifâdesiydi. Aslında Öcalan, bunun zemininin hazırlamasına dâir talebini yeniliyor. Yani Öcalan zâten bu konuda alışık olduğumuz bir isim, yani bu söylemlerini bildiğimiz bir isim. Ama aktüel durumla, güncel durumla bağlantılandıracak olursak, Öcalan’ın Kürt siyâseti üzerinde ve PKK militanları üzerindeki etkisini yadsıyamayız. Şimdi Öcalan, silâh bırakılacaksa bunun doğrudan muhâtabı; Kürt meselesi çözülecekse bu tabanı iknâ edecek, DEM Parti’yi bu konuda konsolide edebilecek bir aktör; bir diğer mesele ise, Selahattin Demirtaş da, henüz daha yolun başındayken bu meseleler konuşulunca bir olası silâhsızlanma çağrısına destek vereceğini deklare eden bir isim. O yüzden, Öcalan’ın hem târihsel misyonu hem de militanlar üzerindeki etkisi, diğer taraftan bu sembolik anlamı mühim. Bahçeli doğru yere çağrı yapıyor. Yani bu zâten Kürt meselesiyle ilgili herhalde 20-25 yıldır konuştuğumuz zaman, gidilmesi gereken ilk yer olarak herkesin işâret ettiği yer Öcalan oluyor. Yani hele bir silâhsızlanma üzerinden bu meseleyi konuşacaksak, Öcalan’a gidilmesi doğru. Bir de yani şöyle bir durum var: Bu mesele sâdece, yani en azından Bahçeli’nin büyük anlatısında gördüğümüz sâdece silâhsızlanmayı içeren bir durum değil. Tamam, evet, “Gelsin, Meclis’ten bir çağrıda bulunsun, örgütün lağvedildiğini, silâhların bırakıldığını açıklasın” diyor; ama diğer taraftan, Bahçeli aslında satır aralarında bir proje de öneriyor. “Osmanlı’da olduğu gibi bir arada kardeşçe, farklı kültürler ve kimlikler olarak berâber yaşayalım” diyor. Hattâ bence daha önemli bir başka cümle kuruyor. Bahçeli’nin kullandığı o cümleyi unutmamak lâzım — aslında ben o cümleyi okuduğum zaman, bir an, “Gerry Adams falan söyledi herhalde bu cümleyi” dedim: “Tabular yıkıldıkça, insanlar düşündüklerini özgürce söyledikçe, birbirine karşı adımlar atıldıkça, yakınlaşmalar artacak ve zihinler özgürleşecek” gibi bir ifâde kullanıyor. Yani meâlen söylüyorum. Şimdi bu cümleler aslında bir müzâkere, konuşma arzusunun altını çizen, aynı zamanda bir şeyi projelendirme hevesinde olan bir siyâsetçinin sözleri.

Ruşen Çakır: Ben dünkü analizimde, Bahçeli’nin metnini incelerken önemli 9 alıntı yaptım. Onlardan birisi bu söylediğindi. Yani Devlet Bahçeli’nin ağzından bu tür sözleri duymak, “önyargılardan arınmak” falan… hele Kürt sorunu söz konusu olduğu zaman hep önkabulleri, önyargıları olan bir hareketin bugün bu noktaya gelmesi… Peki son olarak şunu sormak istiyorum. Dün Abdülkadir Selvi, Cumhurbaşkanı’nın yanından şunu yazdı: “Her sabah yeni kayyumlara hazır olalım ve de Suriye’ye operasyon kapıda” dedi. Şimdi bunlar var, bir de Bahçeli’nin dedikleri var… Suriye’ye operasyon olsa herhalde Bahçeli “Niye yaptık bunu?” demez ya da yeni kayyumlar atansa, yine “Bu yanlıştır” demeyecek, dün de demedi; ama bir şekilde bir rahatsızlık olduğu da belli. Yani burada, eğer gerçekten her sabah yeni kayyum haberleriyle uyanıp, Suriye’ye operasyon olayı görürsek, o zaman Bahçeli’nin söylediği şeylerin hiçbir başarısı kalmıyor.

Roj Girasun: Evet. Bu, iki farklı eksen demek, yani çok net bir şekilde. Bu iki farklı eksendeki iki aktörün birbirini başka yollarla fiilen iknâ etme çalışması olur. Ve aslında eğer böyle bir şey gelişmeye devam ederse, bu açıkça bir sabotaj girişimi olur. Yani eğer kayyum atamaları devam edecekse ve Suriye’ye bir operasyon meselesi konuşulacak olursa, yani gündeme gelecekse, bu, Bahçeli’nin bugünkü söylemleriyle taban tabana zıt bir sabotaj girişimi olarak bence çok rahatlıkla değerlendirilebilir böyle bir durumda.

Ruşen Çakır: Peki o zaman, so what yani? Ne olacak o zaman?

Roj Girasun: Ama şunu unutmamak lâzım; yani bu Abdülkadir Selvi’nin yazısı sabah yayınlandı, Bahçeli’nin bu grup konuşmasından önceydi. Dengeler bir miktar tekrar değişmiş olabilir. Bunu da unutmamak lâzım. 

Ruşen Çakır: Tabiî bir de Trump’ın seçilmesiyle berâber, özellikle Suriye söz konusu olduğu zaman, ABD ve Amerika’nın doğrudan YPG’ye desteği var. Herhalde bu konuda Erdoğan biraz daha rahatlayacağını düşünüyor olabilir.

Roj Girasun: Muhtemelen, ama bence Bahçeli ile alâkalı. Bahçeli ile alâkalı korkuların daha fazla depreşmesi de muhtemel. Şöyle; yani bu belki zorlama bir yorum da olabilir, yani sonuçta uluslararası ilişkiler uzmanı değilim, ama görünen şey şu: Bir şekilde Bahçeli dışarıdaki bölgesel dinamiklerin bir bölgesel savaş yaratma ihtimâlinden ürküyor ve İsrail saldırganlığının İran üzerinden bölgeye bir kıvılcım yayabileceğinden, bunun Türkiye’ye olası etkilerinden endîşe ediyor. Günün sonunda, yani herkesin ortak mutâbakat noktalarından birisi olan mesele, Trump’ın seçilmesiyle İran’a karşı İsrail saldırganlığının artacağı, bunun da bölgesel savaş risklerini artırabileceği. Ama tabiî ki Trump’ın kendi başkanlık döneminde Erdoğan’la daha uyumlu bir politika izlediğini de unutmamak gerekiyor — önceki başkanlık döneminde.

Ruşen Çakır: Evet Roj, çok ilginç bir duruma tanık oluyoruz. Gerçekten bütün rollerin değiştiği bir duruma tanık oluyoruz. Ama sen net bir şekilde bunun, çok kişinin iddia ettiği gibi Erdoğan’ı seçtirme operasyonu değil; esas Bahçeli’nin niyetinin daha köklü bir şekilde PKK meselesinin Öcalan aracılığıyla halli ve bu anlamda da Erdoğan’ı bu sürece çekmek için ona yeniden seçilme vaadi sunması olduğunu söylüyorsun. Yani yerleri değiştiriyorsun ki bu çok önemli. Çok teşekkürler, Roj.

Roj Girasun: Ben teşekkür ederim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.