Ruşen Çakır ile Hafta Başı’nda gündemdeYenidoğan Çetesi, Rusya-Ukrayna savaşı, İmamoğlu’nun Mardin ziyareti ve Esenyurt var.
- Serhat Güvenç, Rusya ve Ukrayna savaşının geleceğini yorumladı.
- Ferit Aslan, İmamoğlu’nun Mardin ziyaretinde yaşananları değerlendiriyor
- Yenidoğan Çetesi yargılanıyor. Gülseven Özkan anlattı.
- Ayşegül Karagöz Esenyurt Belediyesi’nde yaşananları aktardı.
Yenidoğan Çetesi yargılanıyor: 47 sanık hakim karşısında
Yenidoğan çetesi davası başladı. 22’si tutuklu 47 sanığın yargılandığı davada, bebeklerin ölümüne yol açan suç örgütünün işlediği dolandırıcılık ve öldürme suçları için ağır hapis cezaları talep ediliyor.
Ekrem İmamoğlu’ndan Ahmet Türk’e destek ziyareti
Ekrem İmamoğlu Ahmet Türk’ü ziyaret etti. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Ahmet Türk’e destek ziyareti için şehre gitti. İmamoğlu daha sonra basın mensuplarının karşısında çıktı ve iktidar mensuplarının da kayyum uygulamasından dolayı mahcup olduğunu söyledi.
Biden, Ukrayna’nın uzun menzilli füzeleri Rusya’da kullanmasına izin verdi
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, Ukrayna’nın Rusya’da Amerikan silahlarını kullanmasına izin verdi. Bu, Washington’un Rusya-Ukrayna savaşındaki politikasına dair önemli bir değişiklik olduğu anlamına geliyor.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Tam sağlık olarak düzelebilmiş değilim ama idare ederim. Sesimden herhalde fark ediliyordur, bir türlü kendimi toparlayamadım. Neyse, ‘‘Hafta Başı’’, bu hafta başına ve bu haftaya Yenidoğanlar Çetesi yargılaması damga vuracağa benziyor. Bugün başladı nihayet. Birazdan arkadaşımız Gülseven Özkan onu anlatacak, neler olduğunu anlatacak. Bir diğer olay, Esenyurt’ta CHP Belediyesi’ne kayyum atanmıştı ve CHP orada bir direniş sürdürüyor. Bugün de CHP yönetimi orada toplanıyor, Esenyurt’ta toplanıyor, CHP ilçe binasında. Bunu da arkadaşımız Ayşegül Karagöz’den dinleyeceğiz, neler olduğunu. Ardından Diyarbakır’a bağlanacağız. Malum, cumartesi günü Ekrem İmamoğlu Mardin’e gitti. Orada Ahmet Türk’ü ve diğer belediye yöneticilerini ziyaret etti, bir dayanışma ziyaretiydi. Diyarbakır temsilcimiz Ferit Aslan bunu yerinde izlemişti. Bize cumartesi günü yaşananları anlatacak. Ve en son olarak, dünya yeni bir krizin eşiğinde olabilir. Zaten var olan savaşa yeni bir boyut gelebilir. Zira Amerikan Başkanı Joe Biden giderayak Kiev yönetimine, Rusya’ya uzun menzilli füze fırlatma izni verdi. Daha önce vermemişti, verdi. Bu olur mu, olursa ne olur? Gerçekten kritik bir konu. Bu da Profesör Serhat Güvenç ile konuşacağız. Şimdi Yenidoğan Çetesi olayına bir bakalım. Arkadaşımız Gülseven Özkan bize mahkemede şu ana kadar neler yaşandığını anlatsın. Evet, arkadaşımız Gülseven Özkan’a bağlanalım ve mahkemede şu ana kadar neler olduğunu kendisinden dinleyelim. Gülseven, merhaba.
Gülseven Özkan: Merhaba Ruşen Bey.
Ruşen Çakır: Epey bir izdiham olduğunu gördük. Şu anda biraz sakinleşti mi ortalık?
Gülseven Özkan: Yani duruşma başladı şu anda, içeri alınanlar var, alınmayanlar var. Sabah saatlerinde Bakırköy Adliyesi’nde duruşmanın saat 10.00’da başlaması planlanıyordu ama içeri girişlerde bir problem oldu. Birçok avukat ve gazeteci içeri giremedi. 10.30 gibi başladı, ancak şu an savunmalar ve sanıkların ifadeleri henüz alınmaya başlanmadı. Bizler de şu anda sizinle yayın için dışarı çıktık. Şimdi, 112 Acil Servis çalışanlarıyla birlikte ortak hareket ederek çocukların anlaşmalı hastanelere götürülmesi ve çocukların ölümüne neden olan 22 tutuklu, 47 sanık yargılanıyor davada. Fırat Sarı da burada. Fırat Sarı’nın daha önce saçları için peruk taktığı, saç ektirdiği iddia edilmişti. Kendisi bu şekilde değildi burada. Fırat Sarı için çete lideri olduğu iddia edilirken, kendisine kasten öldürmeden, dolandırıcılıktan ve örgüt kurmaktan 582 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Yine sabah saatlerinde CHP’li heyet buradaydı. Mağdur aileler buradaydı. Onların da içeri girmesinde ciddi problemler yaşandı. Mahkeme başkanı şu anda içeride savunmaları alacak birazdan. Sanıklar da infaz memurları arasında oturuyorlar. Burada siyasi partiler, aileler, barolar davaya müdahil olmak istiyorlar. Onların talepleri vardı. Fırat Sarı çıktı ve önce kimlik tespiti yapıldı. Kimlik tespitinde sanıklara adları, soyadları, iletişim adresleri, gelirleri gibi ifadeler soruldu başkan tarafından. Fırat Sarı da 400.000 TL aylık gelirinin olduğunu söyledi, iki çocuğu olduğunu anlattı. Burada yine duruşmadan önce CHP Kadın Kolları ve CHP Başkan Yardımcıları Murat Emir ve Zeliha Şahbaz açıklama yaptı ve iktidarı eleştirdi, Sağlık Bakanı’nın istifa etmesi gerektiğini söyledi. Yine dava duruşmalarının içerisine geçecek olursak, İstanbul Barosu’ndan bir avukat sürece itiraz etti. Başkanla arasında bir tartışma yaşandı ve duruşma salonundan çıkarıldı.
Ruşen Çakır: Beni duyuyor musun Gülseven?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Gülseven Özkan: Evet, duyuyorum.
Ruşen Çakır: Bu dava çok sayıda sanığın olduğu bir dava ve bayağı bir süreceğe benziyor. Bu hafta boyunca her gün duruşma yapılması mı bekleniyor?
Gülseven Özkan: Yani mahkeme başkanına süreç soruldu. Sanıkların avukatlarından, “Biz cezaevine gideceğiz, dolayısıyla ne kadar sürecek?” diye soruldu. O da “Mesai saatinden sonra devam edeceğiz” dedi. “Yarın 8 de olabilir, 9 da olabilir” şeklinde bilgiler verdi ama 5 gün sürmesi bekleniyor.
Ruşen Çakır: Peki, burada çocuklarını kaybeden aileler, çok sayıda şikayetçi olarak, müdahil olarak mahkemeye geldi mi?
Gülseven Özkan: Evet, çok sayıda aile var burada, dışarıda da aileler vardı, müdahil olamayan aileler de vardı, müdahil olan aileler de vardı. Yine 10 aile, iddianamede bebeği öldürülen 10 ailenin de adı geçiyor. Onların temsilcileri vardı, avukatları. Şu an hepsi içerideler. Savunmalarının alınması bekleniyor. Oldukça kalabalık, salon dolmuş durumda. Dışarıdan da çok fazla girmeye çalışan insanlar var ama alınmıyorlar salona, böyle bir problem de var. Tartışmalar oluyor sık sık.
Ruşen Çakır: Peki, şu ana kadarki şeye baktığımız zaman belli ki bu konuda adliye yeterince hazırlık yapmamış. Bu ilgiyi bu kadar tahmin etmemiş, ki bu anlaşılır bir şey değil. Daha düzenli bir şekilde davanın zamanında başlayıp sorunsuz bir şekilde süreceğini söylemek herhalde mümkün gözükmüyor.
Gülseven Özkan: Evet, biraz uzayacak gibi duruyor; çünkü hem geç başladı hem içeride teknik problemler de var, ses dışarı, arkaya gelmiyor. Giriş çıkışlarda sıkıntılar var. Basın bile, biz bile girmekte çok zorlandık. Kimliklerimizi gösteriyoruz, kimileri girdi, kimileri giremedi. Çok düzensiz bir durumdan bahsedebiliriz.
Ruşen Çakır: Peki, burada siyasi partilerin dışında sivil toplum kuruluşları, Türk Tabipleri Birliği gibi kuruluşlar da var mı? Kimler var mesela?
Gülseven Özkan: Evet. Barolar var, farklı illerden barolar var, baro başkanları var. Kadın örgütleri var. Yine içeride Ümit Özdağ vardı örneğin, çıktı, salonda gördüm kendisini. Parti temsilcileri var. Partiler yine içeride, temsilcileri. Onlar da davaya müdahil olmak istiyorlar, taleplerini başkana ilettiler.
Ruşen Çakır: Peki, iktidar partilerinden temsilciler yok herhalde değil mi?
Gülseven Özkan: Şu an için yok. Şu an için öyle bir bilgi almadım.
Ruşen Çakır: Ama medyadan herhalde iktidar yanlısı medya da takip ediyor olsa gerek.
Gülseven Özkan: Evet, burada ajanslar var. Takip ettiğimiz kadarıyla yabancı uluslararası yayın yapan kanallar da var. Basın tarafından çok yoğun bir ilgi var diyebiliriz.
Ruşen Çakır: Sen bu dosyayı başından beri çalışıyorsun, takip ediyorsun. Nasıl bir gelişme bekliyorsun? Ne olacak? Hızlı bir şekilde yapıp, olayı hızlı bir şekilde birkaç kişiyi cezalandırıp kapatacaklar mı? Çünkü baktık, CHP gölge bakanı hiçbir resmi görevlinin yargılanmadığını söylüyor. Bildiğimiz kadarıyla hastane sahipleri de yok işin içinde, değil mi?
Gülseven Özkan: Evet, burada zaten çok fazla, 19 hastanenin adı geçiyor. Ama onların başka şubelerinin olduğu da gündeme gelmişti. Bunlarla ilgili bir kapatılma işlemi yok, bunu belirtmek gerekiyor. Burada yargılanan üst düzey sağlık alanında kamu görevlilerinin olmadığını görüyoruz. Buradaki örgüt kuran, 22’si tutuklu 47 sanık, işte hemşire, Fırat Sarı’nın lideri olduğu iddia ediliyor. 112 Çağrı Merkezi çalışanları gibi isimler var. Dolayısıyla, buradaki ailelerin temel talebi tüm sorumluların ceza alması. Bunun içinde de siyasi iktidar yönetiminin, Sağlık Bakanı’nın, sağlık personelinin ve kamu görevlilerinin de yargılanması gerektiği düşünülüyor buradaki insanlar tarafından. Böyle bir talepleri var.
Ruşen Çakır: Peki, kaç hastane söz konusuydu burada? Orada bir sorun mu yaşıyorsun?
Gülseven Özkan: Evet, şu anda çekim açısından küçük bir sorun yaşıyorum, kapatılmak isteniyor. Şu an uygun bir yerdeyim aslında ama dışarı çıkmam isteniyor.
Ruşen Çakır: Tamam, o zaman yavaş yavaş toparlayalım. Son olarak şunu sorayım. Sadece İstanbul içerisindeki hastaneler söz konusu anladığım kadarıyla. Kaç hastane var?
Gülseven Özkan: 19 hastanenin adı geçiyor iddianamede. Tekirdağ da var bunların içerisinde. Reyap Hastanesi de var, eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun Avcılar Hospital Hastanesi de var. Tüm bunlar iddianamede geçiyor.
Ruşen Çakır: Peki, bu ne anlama geliyor? Yani Türkiye’nin değişik yerlerinde benzer olaylar ortaya çıkabilir herhalde, değil mi?
Gülseven Özkan: Evet, bizler de haberlerimizi daha önce yaptık. Erzurum’dan İstanbul’a getirilen, Reyap Hastanesi’ne getirilen ve 6 ay boyunca hastanede kalıp hayatını kaybeden bebek vardı. Dolayısıyla burada Türkiye’nin aslında çok farklı yerlerinden bu tür talepler de var anladığımız kadarıyla. CHP heyeti de bunu söyledi, avukatlar da bunu söylüyor. Davaya müdahil olmak isteyen çok sayıda aileler var. Bunlar sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin farklı yerlerinde. Dolayısıyla da süreci biz de buradan takip edeceğiz.
Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Gülseven. Sana kolay gelsin.
Gülseven Özkan: Çok teşekkür ederim.
Ruşen Çakır: Bayağı zor anladığım kadarıyla orada takip edebilmek. Sana ve diğer meslektaşlarımıza kolay gelsin. Evet, bunu takip etmeye devam edeceğiz.
Şimdi Esenyurt’ta arkadaşımız Ayşegül Karagöz’e bağlanacağız. Hafta sonu Özgür Özel İstanbul’daydı. Birtakım konulara dikkat çekti. Evet, Ayşegül Karagöz’e bağlanıyoruz. Esenyurt’ta kendisi şu anda. Ayşegül, merhaba.
Ayşegül Karagöz: Merhabalar, iyi yayınlar.
Ruşen Çakır: Evet, CHP toplantıya başladı. MYK mı, onların isimlerini hep karıştırıyorum, MKYK mı, MYK mı? Kim toplanıyor?
Ayşegül Karagöz: MYK toplantısı. Merkez Yönetim Kurulu üyeleri toplanıyor Ruşen Çakır.
Ruşen Çakır: Esenyurt ilçe binasındalar mı?
Ayşegül Karagöz: Evet, Esenyurt ilçe binasındalar. Bugün ikinci defa toplanıyorlar aslında. Ahmet Özer’in tutuklanmasının ardından ikinci defa Esenyurt ilçe binasında Özgür Özel başkanlığında CHP MYK’sı toplanıyor. Özgür Özel saat 14.00’te CHP ilçe binasına giriş yaptı. Merkez Yönetim Kurulu üyeleri de buradaydı. Sabah saatleri itibarıyla bekliyorlardı Özgür Özel’in gelmesini. O da saat 14.00 gibi ilçe binasına giriş yaptı. Peki, burada ne konuşulacak? Aslında MYK’nın amacı ne? Neden toplanıyor burada? İlk ana maddeleri Ahmet Özer’in tutuklanması ve akabinde bundan sonra neler yapılacağı yönünde olacak. Saat 13.30’da başlaması öngörülüyordu aslında MYK’nın ama Özgür Özel saat 14.00’te geldi. Neler var MYK’da? Aslında Türkiye gündeminde olan herhangi bir şeyin MYK’da konuşulacağını söylemek çok da yanlış sayılmaz. Ama tabii ki de öncelikli gündem Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması ve akabinde bundan sonra neler yapacakları ve yol haritalarını nasıl çizecekleri yönünde. Çünkü biliyorsunuz Ahmet Özer’in tutuklanmasının ardından Cumhuriyet Halk Partisi Esenyurt’ta bir demokrasi nöbeti başlatmıştı. Bu yaklaşık 15 gün sürdü. O süre zarfında çeşitli milletvekilleri, grup başkanvekilleri, yönetim kurulu üyeleri, il başkanları, ilçe başkanları Esenyurt’ta her gün nöbet tutuyordu ve bir açıklama yapıyorlardı duruma ilişkin olarak. Ve o nöbet bitti artık. Bundan sonra ne olacak? Yani nasıl bir strateji izleyecekler, neler yapacaklar? Aslında bugünkü toplantının ana amacı bu, bundan sonraki yol haritalarını çizmek. Hemen şöyle bir şey söyleyelim; CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın bir tweet atmıştı. Şöyle söylüyor tweet’inde: “18 Kasım – 1 Aralık 2024 aralığında her gün 4, toplamda 56 milletvekilimiz de Esenyurt nöbetimizi sürdürecek ve millet egemenliğini savunmaya devam edeceğiz” dedi. Aslında bugün buradan da böyle bir karar çıkmasını bekliyoruz. Çünkü daha önceki haftalarda yaptıkları 15 günlük nöbet bitti ve bundan sonra nöbet devam edecek mi? Bundan sonraki stratejileri ne olacak? Bugün buradan çıkacak sonucun bu olmasını bekliyoruz. Sabah saatlerinde Ahmet Özer’in avukatları Çağlayan’da bir açıklama yapmıştı. Belki takip etmişsinizdir siz de. Ahmet Özer’in tutukluluğuna itiraz edilmesi sonrasında Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını söylemişlerdi ve bununla ilgili de aslında nasıl bir süreç izleyecekler, hukuki olarak nasıl bir anlamda mücadele edecekler, bugün buradan bunu çıkmasını bekliyoruz. Aynı zamanda bazı CHP’li belediyelere yönelik incelemeler, soruşturmalar da masaya yatırılacak. 81 ilde yapılan saha çalışmaları da masaya yatırılacak ve bunlar da gündeme gelecek. Aynı zamanda biliyorsunuz, teğmenlerin ihraç talebiyle disipline sevk edilmesinin de aslında masaya yatırılması öngörülüyor. Aynı zamanda anketler de masaya yatırılacak ve bu masalarda bunlar konuşulacak, tartışılacak.
Ruşen Çakır: Yani her şeyi konuşacaklar. Biraz nefes al. Şunu soracağım. Senin daha önce oradaki nöbeti kısmen izlemişliğin vardı. Oradaki CHP’li yetkililer, milletvekilleri, yöneticiler geliyorlar, bir de halk geliyor. Senin daha önce gördüğün nöbetler nasıldı, dinamik hareketli miydi; yoksa sönük mü geçiyordu?
Ayşegül Karagöz: Ruşen Çakır, aslında Ahmet Özer’in tutuklandığı ilk hafta iyi koordine olduklarını ve bu demokrasi nöbetini hızlı bir şekilde başlattıklarını söylemek mümkün. Ama nöbetin yapılma saati, buldukları konum aslında hem çevre ilçelerden hem de insanların çalışma saatine denk geldiği için böyle aşırı bir kalabalık olduğunu söylemek mümkün değil. Zaten Ahmet Özer’in tutuklanmasının ardından bu bulunduğumuz meydanda bir miting düzenlenmişti. O mitingin de çok kalabalık olduğunu söyleyemem. Ama iyi koordine oldular, uzun süre bunu devam ettirdiler çeşitli açıklamalarla ve asıl amaçları zaten gündemden düşürmemekti. Sönük mü, değil mi konusunda net olarak bir şey söyleyememekle beraber, tabii ki de son zamanlarda basının da ilgisi azalmıştı ve gelen insanlar da normal vatandaşlar değil, daha çok partililerdi. Bunu söylemek mümkün aslında. Ama iyi bir koordinasyonla uzun süre bunu yürüttüler. Çünkü her sabah belediye binasına girmeye çalıştılar Meclis üyeleri. CHP İl Başkanı, İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik her seferinde geldi, orada polislerle diyalog kurmaya başladı. Bu çerçevede değerlendirdiğimizde aslında iyi bir mücadele verdiler. Ama son zamanlarda bu mücadelenin karşılığını ne derecede aldılar, tabii ki de bunu ilerleyen zamanlarda göreceğiz. Ama son zamanlarda yapılan nöbet de etkisini yitirmişti, biraz sönük kalmıştı diyebilirim şahsi yorumum olarak.
Ruşen Çakır: Son olarak şunu sormak istiyorum. Bugünkü CHP MYK’ya partililerin ve halkın oluşturduğu — içeri giremiyorlar tabii ama — Özgür Özel’i ve parti yöneticilerini görmek için kalabalıklar var mıydı, yoksa daha sakin mi geçti?
Ayşegül Karagöz: Şöyle söyleyebilirim, biz sabah saat 10.00 itibariyle buraya gelmiştik. Tabii ki de sakindi ama ilerleyen zamanlarda hem partililer hem ilçe örgütleri hem de çevre illerdeki ilçe örgütleri buraya geldi. Vatandaşlar da burada var, ama partililerin daha çok olduğunu söyleyebilirim. Örneğin, Özgür Özel içeri girdiğinde Kadıköy CHP İlçe Başkanlığı buradaydı, bir örgütle gelmişlerdi. ‘‘Hak, hukuk, adalet’’ sloganları atmışlardı. Benim kadrajıma takılanlar bunlardı. Ama vatandaşların ne kadar çok olduğu tabii ki tartışma konusu. Çok fazla vatandaş olduğunu söylemek mümkün değil.
Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Ayşegül, kolay gelsin. Evet, CHP MYK’sını konuştuk.
Şimdi Diyarbakır’a bağlanacağız ve Ferit Aslan bize Ekrem İmamoğlu’nun Mardin ziyaretini, dayanışma ziyaretini anlatacak. Ferit, merhaba.
Ferit Aslan: Merhaba, iyi yayınlar.
Ruşen Çakır: Çok sembolik bir buluşma olmuş anladığım kadarıyla. Daha önce Özgür Özel de gitmişti, onun başka bir anlamı vardı ama Ekrem İmamoğlu’nun gitmesinin bambaşka bir anlamı var sanki. Ne gördün? Katılıyor musun bu söylediğime?
Ferit Aslan: Katılıyorum. Özgür Özel, Büyükşehir Belediyesi’nin önüne gelmişti, yani kayyum atanan ve önünde kayyum nöbeti tutulan yere gelmişti ve orada otobüsün üzerinde açıklama yapmıştı kayyumla ilgili. Ama Ekrem İmamoğlu’nun ziyareti biraz farklıydı. Normalde 27-28 Kasım tarihlerinde Türkiye Belediyeler Birliği aslında daha önceden toplantısını Mardin’de yapacaktı, encümen toplantısını. Ancak Ahmet Türk’ün yerine kayyum atanınca buradaki toplantı Ankara’ya alındı ve öncesinde Ekrem İmamoğlu, yanında Adana Büyükşehir Belediye Başkanı, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı, Adıyaman Belediye Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin iki Genel Başkan Yardımcısı’yla beraber Ahmet Türk’ü ziyaret etti. Havaalanında karşılandı. Bu arada, İmamoğlu’nu karşılamaya gelenler arasında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin Eş Başkanları Serra Bucak ve Doğan Hatun da vardı. Yine çevre il ve ilçelerden DEM Partili belediye başkanları vardı, DEM Parti’nin bazı milletvekilleri vardı. Burada araçlara bindikten sonra konvoyla Mardin Havalimanı’na 50 km uzaklıkta bulunan ve Derik ilçesine bağlı olan, Türkçe adıyla Atlı, ancak öbür adıyla Kasrı Kanjo olarak bilinen Ahmet Türk’ün konağına gittiler. Bu arada konvoy konağa gelmeden önce bizim konak üzerinde Medyascope olarak çektiğimiz görüntüleri Türkiye 4-5 gündür tartışıyor ve konuşuyor, neredeyse milyonlara varan bir etkileşim aldı. O görüntüler de sadece şunu söyleyeyim, Medyascope‘un görüntüsüydü. Bazı internet siteleri ve televizyonlar görüntüleri büyüterek Medyascope’un orada emeğini yok saydılar. Ancak o görüntüler sadece Medyascope‘ta vardı ve halen de televizyon programlarında o görüntüler konuşuluyor.
Ruşen Çakır: Ona alıştık artık Ferit. Medyascope’un ve senin Medyascope için ürettiğin görüntüleri böyle şey yapan çok kişi oldu tarih boyunca. Allah’a havale ediyoruz diyelim. Evet, devam edelim.
Ferit Aslan: Yani bir şey demiyoruz, sadece kaynak belirtsinler. Para istemiyoruz, bir şey istemiyoruz. Bir emek var orada, bir kaynak belirtsinler.
Ruşen Çakır: Neyse.
Ferit Aslan: Görüntülerin üzerinde Medyascope‘un ‘‘M’’ harfi var, onu bile silmişler, yani düşünün artık.
Ruşen Çakır: Neyse.
Ferit Aslan: Sonra konağa geldiler, konağı gezdirdi Ahmet Türk kendisine. Orada 160 yıllık 1 ton ağırlığında bir taş kapı var. 160 yıl önce konak yapılırken oraya getirilmiş, onu hayranlıkla inceledi hem İmamoğlu hem belediye başkanları. O arada tabii İmamoğlu ve beraberindeki 600 kişi için Kasrı Kanjo’da bir ziyafet hazırlığı yapılmıştı. Aslında şunu da söylemek lazım; Ahmet Türk kendisini ziyaret eden o konakta herkese aynı misafirperverliği gösteriyor. Çünkü bu geçmişte…
Ruşen Çakır: Evet, ben tanığım. Yıllar öncesinde ilk tanışmamız da öyle olmuştu, Kasrı Kanjo’da onun konağında misafir olmuştum. Allah için, evet yani öyledir.
Ferit Aslan: Yani sadece İmamoğlu olduğu için değil, herkese o konuda misafirperverdir, daha doğrusu Ahmet Türk ve bölge insanları. İşte 5-6 kazanda etler pişirildi, yemek verildi ve yemekten sonra da basın açıklaması yapıldı. Ahmet Türk ilk olarak kısa bir konuşma yaptı, teşekkür etti İmamoğlu ve diğer belediye başkanlarına. Türkiye’de demokrasi güçlerinin bu kayyum atamaları konusunda birlikte hareket etmesinin çok önemli ve anlamlı olduğunu ifade etti. Fazla konuşmadı, sözü İmamoğlu’na bıraktı. İmamoğlu da kayyum atamalarının şeklinin hukuksuz olduğunu söyledi ve 10 siyasi parti başkanıyla yaptığı görüşmeleri anlattı. Bu hukuksuzluğu 10 siyasi parti genel başkanına da anlattığını ifade etti. Yine İstanbul’da Esenyurt’ta Profesör Doktor Ahmet Özer’in tutuklama şeklinin de hukuksuz olduğunu söyledi ve orada Meclis’in de yok sayıldığını ifade etti. Bu arada kendisine randevu vermeyen MHP için de isim kullanmadan bu konuda, yani kayyum ataması konusunda, ‘‘MHP’nin de çekimser olduğunu hissediyorum’’ diye bir ifade kullandı. Bu arada İmamoğlu’na ben şunu sordum: “Bu kayyum atamaları ve bu son dönemde CHP’li belediyelerle ilgili İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturma başlatılması, kamuoyunda İmamoğlu’nu engellemeye yönelik bir hamle olarak görülüyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye sordum. O da dedi ki: “Biz dirençliyiz, tahmin edemedikleri kadar dirayetliyiz. Milletin hakkını savunma konusunda kararlıyız” dedi. “Bu dönemi hiç kimse unutmayacak” dedi. “Asla yılmayacağız, asla geri dönmeyeceğiz” dedi. ‘‘Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma’’ diyerek orada Erdoğan’ı söyledi, geçmişte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yapılanları hatırlattı. “Nasıl ki kendisini engellemek istediler ama halk onu istedi ve istediği yere getirdi. Önce ona bakmaları lazım” ifadelerini kullandı. Kasrı Kanjo’daki açıklamadan sonra bu kez Mardin merkeze geldiler. Mardin merkezde de biliyorsunuz, Mardin çok turistik bir yer ve hafta sonları özellikle neredeyse caddelerinde bazen yürüyecek yer bulamıyorsunuz. Araç parkı zaten mümkün değil ve trafik tamamen kitleniyor. Mardin’de de aslında bir esnaf ziyareti yapacaktı. Ancak şunu gördük, o kadar İmamoğlu’na olağanüstü bir ilgi vardı ki, yaklaşık 100 metre yürüyebildi. Her bir adımda bir önünü kestiler, fotoğraf çektirmek isteyenler oldu, sohbet etmek isteyenler oldu. Özellikle kadınlar ve çocuklar olağanüstü bir ilgi gösterdiler kendisine. Bu arada, ben bir kuyumcu dükkanına girdim, İmamoğlu gelebilir diye ve Ahmet Türk onu oraya soktu. Dedi ki: “Gel sana tespih hediye edeceğim” deyince, benim aklıma da daha önceki kayyum döneminde eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya hediye edilen ve Meclis kürsüsüne kadar bile taşınan tespih konusu geldi. İmamoğlu önce istemedi, ancak Ahmet Türk ısrar edince iki tane tespih aldılar. En azından merak edenler için söyleyelim, iki tespihin fiyatı 14.000 TL. Sarı kehribar tespihler aldı ve İmamoğlu’na hediye etti. Tespihten sonra da bir kahveye geçtiler. Orada basına kapalı, vatandaşlarla bir sohbet oldu. Bu sırada İmamoğlu’na Mardin ile ilgili bir soru sorulunca şunu söyledi: “Evet, aslında Mardin barışı, kardeşliği, her şeyi sembolize eden bir kent. Bütün kültürlerin, bütün dillerin bir arada kardeşçe, barışçıl yaşadığı bir yerdir. Buradan herkesin ders alması gerekir” dedi. Sokakta kendisine soranlara, “Ben Ahmet Türk’e destek için geldim, inşallah bunu düzelteceğiz” diye bir ifade de kullandı. Dediğim gibi, Mardin’deki programında kısa süre kalmasına rağmen Mardin merkezde yoğun ilgi vardı Ruşen Çakır.
Ruşen Çakır: Peki, bir şey duydum, baş başa bir özel görüşme yapmışlar.
Ferit Aslan: Yemekten sonra yukarı geçtiler. O Kasrı Kanjo’nun ikinci katında misafirlerin ağırlandığı ve Ahmet Türk’ün ailesinin, büyüklerinin fotoğraflarının bulunduğu yere geçtiler. Artık oraya basını almadılar, biz görmedik. Büyük ihtimalle görüşmüşlerdir. Dediğim gibi, yani Ahmet Türk’ü çok önemsiyorlardı. Aynı zamanda biliyorsunuz, Ahmet Türk Türkiye Belediyeler Birliği’nin de encümeni idi, Diyarbakır Eş Başkanı Serra Bucak’la beraber. Bu anlamıyla hem gördükleri misafirperverlik ve duydukları sıcak ilgi, gördükleri yakınlaşmadan dolayı belediye başkanlarının da çok mutlu olduğunu, İmamoğlu’nun da çok mutlu ayrıldığını söyleyebilirim. Mardin’deki son programda, Mardin’de Deyrulzafaran Manastırı’na gittiler ve bu manastırı da gezdikten sonra İmamoğlu o arada ayrıldı. Bu arada şunu da söyleyeyim, dün de aslında Ahmet Türk Mardin’de önemli bir görüşme daha yaptı. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun Mardin’de bir programı vardı. Biz daha önce haberini yapmıştık, ‘‘Ahmet Türk’le görüşecek’’ diye. Gerçi Ahmet Davutoğlu kendi resmi programına koymamıştı, ancak otelde yaklaşık bir, bir buçuk saat Ahmet Türk’le baş başa özel bir görüşme yaptılar ve çıkışta da kısa bir açıklama yaptılar. O açıklamada da Ahmet Davutoğlu, kayyum sistemine karşı olduğunu başından beri ve bunu böyle ifade ettiklerini ve böyle düşündüklerini ifade etti.
Ruşen Çakır: Şöyle bir soru soracaktım. Atanmış kayyumların geçici olarak, en son Devlet Bahçeli de geçici dedi, biliyorsun, geri gelme ihtimalleri başkanların var mı? Ama daha önemlisi, yeni kayyum beklentileri. Çünkü iktidar yanlısı medyada sürekli isimler veriliyormuş, ‘‘Kandil’in belirlediği başkanlar’’ diye. Ben görmedim ama arkadaşlar aktardılar. Beklenti var mı, yeni kayyum beklentisi?
Ferit Aslan: Aslında yeni kayyum beklentisinden çok, yani evet, daha önce seninle konuşmuştuk yine; iktidara yakın gazetecilerin verdiği bir liste vardı, o listede dört tanesi tutmuştu. Bunların da gerekçesi neydi? İşte hakkında dava olan, hakkında soruşturma açılmış olan belediye başkanlarının isimleri vardı. Mesela bunların içerisinde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı yok. Çünkü daha önce de biliyorsunuz, yaptığımız röportajda hakkında tek bir soruşturma dahi olmadığını ifade etmişti. Ben de aslında tam bu konuyu söyleyecektim. Bu kayyum atamaları biliyorsunuz, geçici görevden uzaklaştırma ya… İçişleri Bakanı ‘‘tedbiren’’ diye bir kelime koymuştu açıklamasına. İki ayda bu süre uzuyor, süreyi uzatıyorlar iki ayda bir İçişleri Bakanlığı, Ahmet Türk’ün avukatı, Mardin Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurmuş ve yürütmenin durdurulması talebinde bulunmuş. Normalde daha önceki iki kayyum atamada bir ifade kullandı. Hemen cevap verdiler ve yürütmeyi durdurma kararı reddedildi. Ve dedi ki; ‘‘Bu kez daha halen bir karar vermiş değiller, olumlu veya olumsuz, halen bekliyoruz.’’ Bu arada ilginç bir şey daha olmuş, bu da aslında ilk; Mardin Barosu’na kayıtlı 27 avukat, seçme ve seçilme haklarının gasp edildiği gerekçesiyle bu davaya müdahillik dilekçesi vermiş. Daha önce böyle bir şey yaşanmamıştı. Yani, ‘‘Biz Belediye Başkanı seçtik ama böyle bir uygulamayla irademiz gasbedildi’’ diyerek müdahillik, davaya müdahil olma dilekçesi vermişler. Onunla ilgili de bir gelişme yok. Son olarak aslında Ahmet Türk’e onu da sorduk. Hani, ‘‘Umudunuz var mı?’’ diye. Çünkü Devlet Bahçeli, ‘‘Biraz sabretmeleri gerekiyor’’ deyince, ‘‘Çok fazla da umutlu olduğumu söylemek mümkün değil’’ dedi. Ama dediğim gibi, bu süreç ve kayyuma yönelik bu tepkiler de devam ediyor.
Ruşen Çakır: Peki sen ne diyorsun? Sen yıllardır Diyarbakır’ı izliyorsun. Diyarbakır’ın her şeyini bilen, bölgeyi bilen bir gazeteci olarak oradaki genel beklenti, hava nasıl? Çünkü öyle bir hava yaratıldı ki, her pazartesi yeni kayyum beklentisiyle yattık ama geçen pazartesi olmadı, bu sabah da olmadı. Sanki devamı gelecekmiş gibiydi. Bahçeli’nin konuşmaları falan… Kafalar iyice karışık. Tabii olmaması çok iyi bir şey. Hatta kayyum atanan belediye başkanlarının geri dönmesi mümkün olursa çok şahane olur. Ama gerçekçi bakacak olursak, devam etme ihtimalini ne kadar görüyorsun?
Ferit Aslan: AK Parti seçmeninin bile bu kayyum uygulamasını beğenmediğini, yapılan araştırmalar ortaya koydu. Dört AK Parti seçmeninden üçü kayyum uygulamasına karşı olduğunu ifade ediyor. Ama Ankara’daki gelişmeler, Ankara’daki siyaset o kadar hızlı hareket ediyor ki, bir ikinci adımın nasıl olabileceğini tahmin edemiyorsunuz. Mesela ilk 2016’da atandığında kimse fazla bir şey söylemedi. O dönem hatırlarsanız hendek ve barikat operasyonları vardı, ciddi bir sıkıntı vardı buralarda. Ama 2019’da hiç kimse beklemezken ve o dönemde HDP gidip hakkında dava, vesaire olmayan, belediye başkanlarının yerine kayyum atanmasını engelleyecek, sıkıntılı olmayacak adaylar getirirken yine de atandı. Diyarbakır’la Van için biliyorsunuz, milletvekillerini istifa ettirip belediye başkanı yaptılar, ona bile atandı. Bu döneme baktığımızda biz ‘‘Kayyum dönemi kapanmıştı’’ dedik ama bu kez yine aynı sorunla karşılaştık. İktidar, benim anladığım kadarıyla bunun kamuoyundaki biraz yansımasına ve buna gösterilen tepkiye göre adım atıyor. Ama işin öbür tarafı var. Demokratik siyasete olan güven neredeyse yok olmuş durumda. Yani insanlar, ‘‘Bunu yapacaksanız sandık kurmayın, seçim yapmayın, istediğinizi atayın buraya. Söyleyin ki bu bizimdir. Demeyin seçim yapıyoruz, yani dünyaya ve insanlara karşı halkın iradesi geliyor, Meclis’e olsun yerel yönetimlere olsun…’’ gibi bu anlamda tepkiler de hızla devam ediyor. Ama atanır mı atanmaz mı, o konuda bir şey diyemem. Dediğim gibi, bu kayyum atadıkları yerlere karşı gösterilen refleks ve iktidarın 1 Ekim’de Meclis açılışında Devlet Bahçeli’nin uzattığı el… Ki bu el uzatma konusu İmamoğlu’na da soruldu, dedi ki; ‘‘Bir eli uzatırken diğer el arkada yumruk şekilde sıkılı olmaması lazım. Biz iki eli de görmek istiyoruz’’ dedi. Şimdi bir de buna bakmak lazım. Yani iktidar bu Kürt meselesi konusunda adımlar atacaksa acaba HDP’den beklentileri mi var, Kürt siyasetinden, Kürt tarafından bir beklentisi mi var? Bu beklentileri karşılanmadığı zaman mı bu kayyum hamlesini devreye koyuyor? Ona da bakmak lazım. Ama dediğim gibi, iktidara yakın yazarların yazdığı köşe yazılarına, yaptıkları yoruma bakılırsa, seninle aynı fikirdeyim; seçimle gelen seçimle gitmelidir.
Ruşen Çakır: Sen bile HDP diyorsan, biz ne yapacağız? DEM Parti ya…
Ferit Aslan: Eski HDP, Selçuk Mızraklı seçildiğinde HDP’ydi. Ben onu söylüyorum. Yani artık tabii DEM Parti’nin devamı olduğu partiler o kadar çok oldu ki, yani isimlerini de bazen karıştırıyoruz. Bu da aslında Türkiye’deki biraz da siyasetin ayıbı. Yani o kadar çok parti kapatıldı ki, artık alfabede dedikleri gibi isim bulamıyorlar. Ama dediğim gibi, yani sonuç biraz da bu iktidarın buradaki seçmenleri açısından da olumsuz bir etki yaratıyor. Belki kayyum isteyenler vardır. Kayyumlar zamanında belediyede işe alınır veya işe gitmeden maaş alan insanlar yeniden kayyum atansın diye… Onlar çünkü çıkarıldılar. Belediye başkanlarına verilen yasaya dayanarak son 6 ayda işe alınanların hepsini çıkarabiliyorlardı. Onlar belki çok istiyordur gelsin diye. Ama yani kayyum atayabilecek bir ortam, bir atmosfer de şu anda doğrusu yok. Ama Ankara burayı farklı görüyorsa onu bilemem.
Ruşen Çakır: Şeyi merak ediyorum, bu ‘‘HEP’’ ile başlayan partileri sırayla sayabilen var mı?
Ferit Aslan: Vallahi ben zannetmiyorum. Bana sorarsan HEP vardı, DEP vardı, HADEP vardı, ÖZDEP vardı, BDP vardı. İsimlerde harflerin yerleri değişti. Yani o kadar çok değişti ki, yani bazen gördüğümüz zaman, belki de şu anda o partilerin neredeyse herhalde ikinci ya da üçüncü partiden sonra içinden gelip şu anda genel başkan olan, belki o ismini bilir, Sayın Tuncer Bakırhan bilir. Çünkü bugüne kadar hep içindeydi o, HADEP’ten beri içinde. Ama onun dışında bilmek gerçekten çok zor.
Ruşen Çakır: Son olarak şunu sorayım; anladığım kadarıyla bölgede insanlar salı günü artık canlı olarak Devlet Bahçeli’yi izliyor, yanılıyor muyum?
Ferit Aslan: Evet, aslında Devlet Bahçeli’nin bu çıkışlarına gerçekten insanlar çok şaşırdı. Yani o el sıkışması için şey denildi, yani bir strateji yapıyor veya doğaçlama gelişen bir şey olduğunu düşündüler. Peşinden Öcalan’a yaptığı çıkış, peşinden o çıkışın arkasında olduğunu söylemesi ve hemen arkasından işte İmralı Adası’na 4 yıldan fazladır uygulanan tecritin kaldırılması anlamına gelen aile görüşü kapsamında Öcalan’ın yeğeninin adaya gönderilmesi. Ki geçen hafta Medyascope’a yazmıştık. Aslında bu hafta içerisinde de İmralı’ya bir ziyaret daha düşünülüyor, bunun bir tartışması yapılıyor. Ama tabii bu konuda bir belirsizlik var anladığım kadarıyla. Yani şöyle bir belirsizlik var anladığım kadarıyla; hem gidiş tarihi anlamında belirsizlik var hem de yeğeni mi bir daha gidecek aile görüşü kapsamında, yoksa Öcalan’ın AİHM ve Türkiye’deki davalarını takip eden Asrın Hukuk Bürosu’ndan avukatları mı gidecek? Bununla ilgili bir şey var. Ama anladığım kadarıyla sanki DEM Parti de artık avukatlarının gitmesini istiyor. Bu yönde bir talep var. Tabii bunun da ne zaman olacağı, nasıl olacağını da ileriki günlerde hep birlikte göreceğiz.
Ruşen Çakır: Ferit, çok teşekkürler.
Ferit Aslan: Ben teşekkür ediyorum. İyi yayınlar.
Ruşen Çakır: Evet, Ferit Aslan bize Ahmet Türk’ün Ekrem İmamoğlu tarafından ziyaret edilmesini anlattı.
Şimdi son bölüme gelelim. Amerikan Başkanı Joe Biden, giderayak ne yaptı? Ukrayna’ya uzun menzilli füzeleri Rusya’ya fırlatma izni verdi. Bakalım ne olacak diye Serhat Güvenç’e soracağız. Evet, savaşın genel gidişatı değişecek. Evet, nasıl değişecek? Bunları Serhat Güvenç’le konuşacağız. Birazdan bağlanacak. Ama şunu özellikle vurgulamak lazım; Trump bu savaşı bitireceğini söylüyordu, çok iddialı. Aynı zamanda Ortadoğu’daki savaşı da bitireceğini söylüyor ve burada tabii ki Putin’le olan özel ilişkisinin de bayağı bir rol oynaması bekleniyor. Fakat Biden’ın bu hamlesiyle beraber işler bayağı bir karışacak. Amerika Birleşik Devletleri’nde seçimi kaybetmiş başkanın geçiş dönemine “topal ördek” diyorlar. Yani şu anda Biden ‘‘topal ördek’’ ama yapabileceği en kritik hamlelerden birisini yaptı gerçekten. Bu zamana kadar vermediği izni giderayak verdi. Bu olsa, Kiev gerçekten bunu kullansa, buna karşılık Rusya da buna Trump gelene kadar cevap verse, belki de Trump geldiğinde ortada sonlandıracak bir savaş bile kalmayabilir. Çok sert yerlere doğru gidebiliriz, gerçekten kritik bir dönemdeyiz. Yani burada tabii insanın aklına ne geliyor: Daha önce niye bu izni vermediler? Çünkü çok kritik bir karar bu olay. Yani uzun menzilli füzeler var ama kullanmasına izin verilmedi. Çünkü buna karşılık Rusya pekala bunu sadece Ukrayna’nın değil, esas olarak Batı’nın kendisine saldırısı, NATO’nun kendisine saldırısı olarak görüp cevabını aynı şekilde NATO’ya yönelik verirse, o zaman işte gerçekten bir Dünya Savaşı’na benzer bir olayla karşı karşıya kalma ihtimali vardı. Bunu bekletti, bu riski göze almadı Amerikan yönetimi, Biden yönetimi ve geldi, bu riski göze alıyor ve burada Trump’a çok kötü bir miras bırakıyor. Herhalde o ana kadar bunu Kiev yönetimi, Zelenski uygulamazsa, herhalde Trump gelir gelmez ilk yapacağı iş bu izni iptal etmek olacak. Ama şu haliyle baktığımız zaman bunu pek göremiyoruz. Evet, birazdan Serhat’la bağlanacağız. Evet, Serhat Güvenç’e bir sorum var. Neden olduğunu tam anlayabilmiş değiliz ama birazdan yine bağlanmaya çalışacağız. Konuştuk, anlaştık, neler konuşacağımızı da konuştuk. Çok da iyi olurdu, olmazsa başka bir zamanda telafi ederiz. Ama özellikle şeyi söylemek istiyorum: Bekir Ağırdır’la yaptığımız yayında söylediği, devletin içe doğru çökmesi meselesi. Bu, birçok kişinin dikkatini çekmiş, onu özellikle gördüm, sosyal medyada gördüm, yakın çevremden insanlarda, bu yayını izleyenlerde, herkes buraya dikkat kesilmiş. Ve onun özellikle Devlet Bahçeli’nin çıkışında, bundan duyduğu kaygıyı gerekçe göstermesi. Yani tabii ki akıl yürütüyor, Devlet Bahçeli’nin beynini okuma gibi bir durumumuz yok. Ancak bir devletin içe doğru çökmesi, artık hiçbir şeye yetişememesi… Ve tabii orada şöyle de bir şey var Bekir Ağırdır’ın söylediği: Devlet Bahçeli’nin başkanlık sisteminin hiçbir derde derman olmadığı, tam tersine daha da sorunları çözülemez hale getirdiğini ve bu yüzden bir hamle yaptığını düşünüyor. Ama şunu da biliyoruz ki, Devlet Bahçeli her konuşmasında net bir şekilde Cumhurbaşkanlığı başkanlık sistemi denilen bizdeki bu garip sistemi öve öve bitiremiyor. Bu mesele biraz kafa karıştırıcı ama biliyoruz ki siyasetçilerde birtakım şeyleri eleştirmek çok kolay değil. Tam tersine, bir hazırlık içerisindeyken hedef şaşırtmak için bu konuları, esas hedef aldıkları yerleri dile getirmemek bir yana; tam tersine pozitif anlam yükleyebiliyorlar. Bunun örneklerini çok gördük, Erdoğan’da özellikle çok gördük. Fakat burada gerçekten artık sistemin iyice tıkandığını ve bunu devletin bekasının… Devletin bekası dediğimiz kavram, biliyorsunuz, daha çok dış tehditler üzerinden kurgulanıyor. Yani devlet var, her şey tıkır tıkır işliyor ama birileri bu devletten rahatsız olduğu için bu devleti tehdit ediyor, saldırıyor ve devletin bekasını tehdit altında bırakıyor. Genellikle beka okuması bizde böyle. Fakat burada, şu anda Türkiye’de uzun bir süredir devlete yönelik en önemli tehdit, devletin kendisinden geliyor. Bunu kabul etmek lazım artık. Bekir Ağırdır’ın da söylediği bence bu ve onun özellikle söylediği, yine Devlet Bahçeli’nin bu şekilde bir hamleye kalkışmış olduğu. Tabii orada Bekir’le tam anlaşamadığımız nokta, onun bunu Erdoğan’ın bilgisi dahilinde yaptığını düşünmesi. Ben buna çok emin değilim. Neyse, çok fazla uzatmayalım. Birazdan Serhat Güvenç bağlanacak. Çünkü Devlet Bahçeli meselesini, Devlet Bahçeli-Erdoğan meselesini daha çok konuşacağız. Yarın özellikle bakacağız, yarın Bahçeli bakalım grup toplantısında ne diyecek? Belki yine Mümtaz’er Türköne ile değerlendiririz, bakalım görürüz. Evet, şimdi Serhat Güvenç bağlanmak üzere. Hakikaten gözümüz yollarda kaldı. Serhat, deminden beri izleyicilerimiz, “Serhat Güvenç nerede?” diye başımın etini yiyor.
Serhat Güvenç: Eksik olmasınlar, çok özür diliyorum. Beklenmedik bir şey oldu. Bir de bu arada Zoom da güncelleme istedi, bir de o engel çıktı önüme. Çok çok özür diliyorum gerçekten.
Ruşen Çakır: Neyse, hadi hemen girelim. Ben bu olayın çok kritik olduğunu söyledim. Seni bulamayınca biraz ben izleyicilerimize ahkam kestim. Dedim ki, ‘‘Bunlar uzun bir süredir bu yetkiyi vermiyordu, çünkü riskli bir yetkiydi bu. Giderayak topal ördekken Biden bunu niye yapıyor?’’ Risk mi kalktı, yoksa Trump’a kötü bir miras mı bırakmak istiyor? Neden böyle bir şey yaptılar?
Serhat Güvenç: Ya bu minvalde ahkam kestiysen, ahkam kesmek denmez, doğru tespitlerde bulunmuşsun. Yani özellikle ikinci tespitinde senin gibi düşünüyorum ben de. Yani Trump’ın kucağına bir saatli bomba bırakmış oluyor Biden giderayak. Çünkü Trump, müzakerelerle Ukrayna meselesini çözebileceği iddiasını taşıyor. Şimdi, bu olası müzakerelerde Trump’ın işini biraz daha zorlaştıracak bir şey. İlk tespitinde yine aynı derecede haklısın. Bir dönüm noktasındayız savaşın; çünkü bu Biden yönetiminin Ukrayna’ya verdiği iznin, Kursk bölgesinin savunulmasıyla sınırlı olduğu bilgileri geliyor baktığımız zaman yurt dışından. Yani bu, hani Rusya’daki herhangi bir yer değil de işte Ağustos’taki saldırıda yaklaşık 1000-1200 kilometrekarelik bir yer ele geçirmişti Ukrayna ve burayı olası müzakerelerde Rus işgalindeki toprakların bir bölümüyle değiş tokuş etmek üzere elinde tutmaya çalışıyor. Dolayısıyla bu bölgenin savunması, Ukrayna’nın Trump dönemindeki gireceği, girme ihtimali olan müzakereler açısından kritik. Bu bölge açısından değerlendiriliyor ama Amerika açısından, kimi yorumculara göre çok geç olsa da bir kritik eşik aşıldı. Bu iznin tırmanmayı tetikleme ihtimali, hiç de yabana atılacak bir ihtimal değil, çok yüksek bir ihtimal. Şu ana kadar hani Kremlin’den yapılan açıklamalar çok sert değil, geçmiş açıklamaları hatırlatmak yönünde; ama bu noktadan sonra gerçekten bir tırmanmayla karşı karşıya kalabiliriz.
Ruşen Çakır: Peki, tırmanışa geçmeden önce şunu sormak istiyorum. Bugüne kadar bu yetkiyi vermediler, yani Amerikan yönetimi Ukrayna’ya, Kiev’e böyle bir yetkiyi vermedi, sınırlama getirdi. Peki, bu sınırlamanın bedeli gerçekten çok mu ağır oldu Ukrayna için?
Serhat Güvenç: Şu açıdan ağır oldu: Rusya istediği gibi Ukrayna’nın herhangi bir yerini herhangi bir zamanda vurabiliyor. Dolayısıyla Ukrayna halkının bir savaşta olduğuna dair tereddüdü yok, bunu günbegün yaşıyor. Hatta bu Biden’ın karar verdiği, yani sınırlamayı kaldırma kararından bir gün önce Rusya en yoğun saldırılarından birini gerçekleştirdi Ukrayna’ya. Ukrayna ise savaşı bir türlü Rusya topraklarına taşıyamıyor. Ha, bu neden önemli diye soracak olursan, Rus halkı Ukrayna ile bir savaş yaşadığını neredeyse hiç hissetmiyor. Hele bu Kuzey Koreli birliklerin de cepheye sürülmesi falan tam aslında onu destekleyen bir gelişme. Yani bir seferberlik daha ilan ederse, Putin’in kendi kamuoyuna yaptığının Nazilerle bir mücadeleyle sınırlı olmadığını söylemesini gerektirecek, gerçek anlamda bir savaşta olduğunu söylemesi ya da itiraf etmesini gerektirecek. Savaşın sonuçlarını hissetmediği için Rusya ve Ukrayna silahlarının menzilinin dışında kalan bölgelerde rahatça yığınak yapabildiği, toplanabildiği, kuvvetlerini biriktirebildiği ve asıl kritik stratejik tesislerini koruyabildiği için Ukrayna, metafor kullanmak gerekirse, bir eli arkadan bağlı şekilde savaşıyor Rusya’yla. Şimdi bu bağ tamamen çözülmüş değil ama en azından Kursk bölgesiyle sınırlı olmak şartıyla Ukrayna, savaşı Rusya topraklarına taşıyabilecek. Ben bunun arkasının gelebileceğini de düşünüyorum. Şunu da ekleyerek bu soruya yanıtı kapatayım. Bir de Biden yönetimi bu kararı, tahmin ediyorum, İngiltere ve Fransa’nın önünü açmak için aldı. Yani İngiltere ve Fransa’nın da Amerika gibi tereddütleri vardı. Trump geldiği takdirde, Ukrayna’nın savaşını destekleme işi, yükü Avrupalıların omuzlarında olacak. Dolayısıyla onları bu işe alıştırma ve belki de Almanlara bugüne kadar Ukrayna’ya vermedikleri o uzun menzilli füzeleri verme imkanı da sağlamak üzere atılmış bir adım olabilir. Yani, eğer Trump’ın yönetiminde Ukrayna’nın arkasındaki Amerikan desteği kesilirse, en azından Avrupa açısından çok riskli olmayan bir barış ortamı, barış müzakeresi pozisyonu için bu silahların kullanılması gerektiği düşüncesi sanıyorum hakim oldu. Yani, çok karışık söyledim ama Amerika sadece kendi silahları için sınırları kaldırmadı. Bu karar, İngiltere ve Fransa’nın benzer sınırlamaları kaldırmalarını da tetikledi. Muhtemelen Almanya da İngiliz ve Fransız silahlarından daha uzun menzilli füzelerini verecek ve Rusya’nın büyük bir bölümü Ukrayna tehdidi altında kalacak. Hem doğuda yaşanan gelişmeler hem de Kursk bölgesinde karşı taarruz ihtimaline karşı Ukrayna’nın, hiç olmazsa olası müzakerelerde tamamen yenik olmaması sağlanmaya çalışılacak.
Ruşen Çakır: Serhat, burada şöyle bir sorun var tabii ki; bir, Trump net bir şekilde kazandı. İki, 2 ayı var Biden’ın ve dedik ya o tabirle ‘‘topal ördek.’’ Ve biliyoruz ki Biden’la Trump’ın bu olaya bakışları çok farklı, savaşa bakışları çok farklı. Bu kararı Biden alıyor ama bu kararın sonuçlarında esas Trump’a fatura kesilecek. Burada olayın bir siyasi yönü var, bir de teknik bir yönü var. Yani, bu herhalde Trump’ı hiç memnun etmemiştir, bunu tahmin etmek zor değil.
Serhat Güvenç: Tabii etmemiştir. Yani tam böyle kucağına bıraktı Biden bu kararı, çünkü Trump’ın buna yemin edip görevi devralana kadar etki etmesi de mümkün değil. Bu da az bir süre değil aslında. Yani 2 ay gibi bir süre var önümüzde. Dolayısıyla, bu 2 aylık sürede en azından Trump kafasındaki çözüm her neyse, müzakereler neyse, onları başta düşündüğü kadar kolay hayata geçiremeyecek. Ukrayna belki de teslim olacak, Rusya’ya teslim olacak ya da yenilgiyi kabul edecek kıvama gelmeyecek, muhtemelen Trump’ın beklentisi oydu. Ve dediğin gibi de yani böyle bir tırmanma durumunda, tırmanmanın bedeli, yani ‘‘Ben savaş değil barış getireceğim’’ diye seçim meydanlarında konuşmuş bir lider, karşısında — yani bunu telaffuz etmeye çok çekiniyorum ama — nükleer eşiğin geçildiği bir savaş, savaş döneminde Amerika’ya başkanlık etmek zorunda bulabilir kendisini. Amiyane tabirle, Biden büyük bir kazık attı, giderayak Trump’ın kalesine bir gol attı. Bunu çıkartmaları bir hayli zor olacak.
Ruşen Çakır: İşte tam da bu nükleer dedin. Şimdi, Putin’in söyledikleri malum; ‘‘Eğer isabetli birtakım saldırılar olursa bunun arkasında NATO’yu ararız ve cevabımız onları olur’’ dedi. Ve senin de söylediğin nükleer eşik meselesi söz konusu. Hakikaten ne olur? Yani gerçekten Zelenski bir stratejik karar alır ve çok etkili bir şekilde Rusya’ya savaşı, Rus halkına savaşı hatırlatacak bir şekilde etkili saldırılar yaparsa, Rusya’nın buna cevabı ne olabilir?
Serhat Güvenç: Yani, ilk aşamada nükleer olmaz ama savaşın başından beri Rusya hep nükleer seçeneği masanın ortasına getirdi, koydu, orada duruyor. Zaten bu nükleer seçenek ya da şantaj nedeniyledir ki Batı bu tür kısıtlamaları koydu. Ukrayna’ya yaptığı askeri yardımın türü ya da niteliği çok böyle aşamalı olarak, tedricen, basamak basamak yükseldi. Bazı Cumhuriyetçi senatörler mesela bu kararın çok geç alındığı eleştirisini yapıyorlar Biden’a. Ama Rusya’nın tavrı bu konuda, bir; ‘‘NATO’yu ve Amerika’yı sorumlu tutarız’’ diyor. Bu nedenle de bir NATO üyesi ülkeyi veya Amerikan birliklerinin bulunduğu yerleri hedef alabilecekleri, işte sabotajlar düzenlenebileceği, işte ‘‘Novichok’’ falan gibi zehirler kullanıyorlar biliyorsun, böyle daha geleneksel olmayan türde bir savaş yürütebilecekleri söyleniyor. Ama Rus yetkililerin son açıklamaları şunu gösteriyor: ‘‘Bu karar, Ukrayna-Rusya Savaşı’nın doğasını ya da karakterini tamamen değiştirdi’’ diyorlar. Dolayısıyla siyasi ve stratejik sonuçları gerçekten çok önemli olabilir, çok beklenmedik ve çok yaygın olabilir. Biz savaşın yayılma ihtimalinin ve tırmanma ihtimalinin çok yükseldiği bir evreye de girmiş olduk bu noktada. Ama sadece Kursk bölgesiyle sınırlı kalırsa bu silahların kullanımı, yine tırmanma kontrol edilmiş olabilir veya hatırlarsın Kursk işgal edildiği zaman da Ukraynalılar tarafından, Rusya ya da Putin, ‘‘Rus topraklarına yönelik herhangi bir saldırıya, nükleer dahil her türlü silahla yanıt veririz’’ dedi, nükleer seçeneğe başvurmadı. Hatta yani oraya birlik kaydırmada bile zorlandı. Eğer Amerika’nın verdiği bu izinle Ukrayna; nerede kullanacak, hangi hedefe karşı kullanacak, hangi yoğunlukta kullanacak, bunları görmemiz lazım. Rusya’nın yanıtı, savaşın bundan sonraki çehresi hakkında bize bir fikir verecek. Şu anda spekülasyondan ibaret söyleyeceklerimiz. Belki bunları gerçekten Ukrayna çok ihtiyatlı kullanacak ve savaşı mevcudun ötesinde bir tırmandırmaya götürmeyecek ya da Rus halkının savaşı hissetmesini sağlayacak bir şekilde kullanacak. Ki ben aslında tek seçeneğinin bu olduğu görüşündeyim Ukrayna’nın. Yani Ruslar bir savaşta olduklarının farkına varmadan ve dolayısıyla da savaşma azmi dedikleri şeyi ortaya koymadan, Ukrayna’nın sonuç alması mümkün değil.
Ruşen Çakır: Tam bunu soracaktım, böyle bitirelim. Şimdi genellikle şöyle bakıyoruz bu karar açıklandıktan sonra; işte Zelenski’nin yıllardır beklediği, uzun zamandır beklediği karar, ‘‘Şimdi artık eli kuvvetlendi’’ diye bakılıyor ama açıkçası böyle bir güce sahip olmak aslında aynı zamanda çok da riskli bir şey.
Serhat Güvenç: Tabii.
Ruşen Çakır: Yani şimdi Rusya’nın canını çok kötü bir şekilde acıtmasından mutlu olabilir ama Rusya’nın buna karşı vereceği cevap çok daha sert olabilir gibi. Çok spekülatif olduğunun farkındayım ama yani bu sınırın kalkmış olması, Zelenski’nin hemen büyük bir heyecanla işte Rusya’ya gününü göstermeye çalışacağını bana düşündürtmüyor açıkçası. Çünkü gerçekten çok zor bir karar.
Serhat Güvenç: Evet, kapanışı da sana hak vererek yapayım istersen. Tamamen aynı fikirdeyim. Hani “Taç akıllandırır” diye bir laf var ya, şimdi böyle bir yetkiyi, böyle bir gücü elinize aldığınız zaman onu har vurup harman savuramazsınız. Zaten Zelenski’nin elinde har vurup harman savuracağı, yani Rusya’nın canını çok acıtabilecek stoklar da yok. Amerika ATACMS diye bir füze verdi. Bu 190 mil menzile sahip, işte 250 km falan yapıyor. Hani bununla hala çok çok derinliklerini vuramazsınız, Rusya çok büyük bir ülke çünkü, bu bir. Stratejik derinlik, aslında Rusya’nın coğrafi imkanları için kullanılmış bir laftır özünde, orijinalinde. İkincisi, şimdi neyi hedef alacağını görmemiz lazım. Çünkü Putin, kendi rejiminin geleceğini hedef almadığı sürece çok şiddetli karşılık vermiyor. Yani Putin’in umursadığı ne Rusya kamuoyu ne de Rus ordusu. Zaten biz konuşurken Rusya, onlarca, yüzlerce askerini kaybediyor şu anda doğu cephesinde. Yani adeta kıyma makinesine gönderiyorlar askerlerini. Putin’in en umursadığı şey ve dolayısıyla da Rusya’nın siklet merkezi bu savaşta, Putin’in yarattığı rejim. Bu rejimin geleceğini tehdit eden, geleceğini tehlikeye düşüren bir hamle yaparsa bu silahları kullanarak Zelenski… Bu nerede olur mesela? Kırım’da olur, işte o meşhur Kerç Boğazı üzerindeki köprü var ya, o hem stratejik olarak önemli hem de sembolik olarak önemli. Böyle bir hamle, Putin açısından rejiminin geleceğine dair büyük bir tehdit olarak görebilir ve çok şiddetli karşılık verebilir. Fazla imkanı da yok elinde çok şiddetli karşılık verebilmek için. Zaten varını yoğunu Ukrayna’nın üzerine gönderiyor. Tek kullanmadığı nükleer seçenek. İşte o da… Hani Zelenski’nin bunu kullanması, elindeki imkanı nasıl kullanacağı bu eşikle ilgili. Yani Putin’e bu eşiği geçirtecek bir hamle yaptırtacak mı yaptırtmayacak mı? Putin’in de eli bu konuda düşündüğümüz kadar rahat değil, serbest değil. Çünkü nükleer silahların konuşulmasından Çin de pek hoşnut değil ve anladığım kadarıyla Çin bu konuda Putin’e mesaj verdi. Çünkü nükleer silahı olmayan bir ülkeye karşı nükleer silah kullanmak, Rusya’yı bambaşka, yani özellikle küresel güneyde kazandığı o söylem üstünlüğünü kaybettirecek ya da zedeleyecek bir gelişme olabilir.
Ruşen Çakır: Serhat, çok teşekkürler verdiğin cevaplar için. Genellikle benim söylediklerime katıldın ama olsun.
Serhat Güvenç: Aklın yolu birdir, hani ne söyleyebilirim yeni, onu da bilmiyorum. Çünkü aşağı yukarı o kadar uzun süredir bu konuyu izliyoruz ki hep birlikte söyleyebileceklerimiz — eğer içeriden çok net bilgi almıyorsak, ki biz almıyoruz — dolayısıyla bu kadar.
Ruşen Çakır: Sizleri dinleye dinleye ben de artık öğrendim birazcık.
Serhat Güvenç: Olabilir, olabilir.
Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Serhat.
Serhat Güvenç: İyi yayınlar, görüşmek üzere.
Ruşen Çakır: Evet, en son olarak Profesör Serhat Güvenç’le de Amerikan Başkanı Biden’ın kaldırdığı sınırlamanın savaşa nasıl etkisi olacağını konuştuk. Bu ‘‘Hafta Başı’’nı da böylece noktaladık. Neler konuştuk? Tabii ki öncelikle Yenidoğan Çetesi’nin yargılanması ile başladık. CHP MYK’sının Esenyurt’ta toplanmasıyla devam ettik. Daha sonra Ekrem İmamoğlu’nun Ahmet Türk’e ziyaretini ele aldık. Ve son olarak da Biden’ın savaşın geleceğini değiştirebilecek kararını değerlendirdik. Sırasıyla Gülseven Özkan, Ayşegül Karagöz, Ferit Aslan ve Serhat Güvenç’le konuştuk. Hepsine ayrı ayrı teşekkürler. Yayına katkıda bulunan tüm arkadaşlara teşekkürler. Ama en büyük teşekkür size; bizi izlediğiniz için çok teşekkür ediyoruz. Desteklerinizin, katkılarınızın devam etmesini rica ediyoruz. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.