Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu cuma günü “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla hakim karşısındaydı. Hakkında 11 yıla kadar hapis ve siyasi yasak istemi var. Aralarında halefi Özgür Özel’in de bulunduğu siyasiler ve Türkiye’nin farklı illerinden gelen partililerin desteğini arkasına alıp mahkeme salonuna giren Kılıçdaroğlu’nun ilk sözü “Buraya işlediğim bir suçtan ötürü kendimi savunmak için değil, işlenen suçları kayıtlara geçirmek, hesabını sormak ve tarihe not düşmek için geldim” oldu. Savunmasını yapıp da adliye önüne çıktığında yüzü gülüyordu.
Ne yapıp edip yeniden sahne almış “mağdur olunacaksa en hakiki mağdur benim, mesele iktidar karşıtlığıysa en iyi ben yaparım” deyip Mayıs 2003 yenilgisini de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Kılıçdaroğlu’na ailemi emanet ederim’ diyen milliyetçi ve vatansever diye bildiklerimiz işbirlikçi çıktı. Onlara inandığım için hata ettim. Bu kadar kötü olabileceklerini tahmin etmedim” diyerek ismini zikretmeden Meral Akşener’in omzuna yükledi. Tutanaklara geçen ve daha çok demece benzeyen sekiz sayfalık savunmasındaki ifadeleriyle gerçekten de tarihe not düştü. Ancak yüzünü güldüren sadece bu değildi.
Şöyle ki… Kılıçdaroğlu kanadı için davada yapacağı savunma kadar önemli bir beklenti daha vardı; o da katılımın boyutu. Birkaç gün önce yaptığı “Dostlar safları sıklaştırın. Korkmayın, birlikte başaracağız” çağrısına kimlerin destek verip kimlerin geri duracağını test etme fırsatı buldu Kılıçdaroğlu. Bu çağrı aynı zamanda Ankara Adliyesi’ndeki gövde gösterisinin de kapısını araladı.
Ankara Adliyesi safları sıklaştırdı mı?
Başta CHP Genel Başkanı Özgür Özel olmak üzere ABB Başkanı Mansur Yavaş, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ve DEM, DEVA, Gelecek ve Saadet Partili milletvekillerinin yanı sıra farklı illerden gelen partililerin katılımıyla adliyede miting havası esti. Kılıçdaroğlu yanlıları kalabalığı gösterip onun yeniden çekim merkezine dönüştüğünü düşünse de, neden geldikleri, nereden geldiklerine göre değişkenlik gösteriyordu.
Saf tutmak için gelen de vardı, safları sıklaştırmak için gelen de… Adliye önü salt iktidar karşıtlığı safında buluşanlarla da doluydu, Kılıçdaroğlu’nun çağrısına riayet edip safları sıklaştıranlarla da. Özgür Özel muhtemeldir ki safları sıklaştırmaktan çok iktidara karşı saf tutmaya gelmişti oraya. Diğer siyasi partilerin temsilcileri de öyle. Ancak yurdun dört bir yanından gelen eski milletvekilleri, belediye başkanları, kurultay delegeleri ve partililerden oluşan ve sayıca izdihama yol açacak kadar kalabalık olanlar safları sıklaştırmak üzere konum almıştı belli ki. Zaten daha sonra dağılmak yerine hep birlikte Kılıçdaroğlu’nun Ankara’daki karargâh ofisinde aldılar soluğu. Saatler boyu içinde bulundukları süreci değerlendirdiler hep birlikte.
Neydi bu yek vücut olma hali? Kılıçdaroğlu’na yakın değilse bile onu iyi tanıyan partililer bu durum karşısında “CHP’deki ayrışmanın görünür olması değilse bile, sancılı bir durumun göstergesi” yorumunu yapıyor ve okları hem Kemal Kılıçdaroğlu’na hem Özgür Özel’e çeviriyorlar.
Okların hedefindeki Kılıçdaroğlu ile başlayalım.
CHP’ye 33 yıl süreyle genel başkanlık yapan İsmet İnönü’den sonra, başkanlık koltuğuna en uzun süre oturan isim, med-cezir misali gidip gidip 3 kez yeniden gelen Deniz Baykal’ın inişli çıkışlı grafiğini saymazsak Kemal Kılıçdaroğlu oldu.
Tam 13 yıl 170 gün genel başkanlık yaptı CHP’ye.
Bülent Ecevit bile sadece 8 yıl, 169 gün genel başkanlık yapabilmiş, öyle düşünün.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Kılıçdaroğlu’nun başkanlığı, Mayıs 2023 yenilgisinin ardından yükselen değişim dalgasının estirdiği rüzgar ile 4-5 Kasım 2023 tarihlerinde Ankara Spor Salonu’nda gerçekleşen kurultayda, bayrağı Özgür Özel’e devretmesiyle son buldu.
O gün bu gündür partinin başında Özgür Özel var ama Kılıçdaroğlu ne yapsa o koltukla vedalaşamıyor. O günden bu güne bulduğu her fırsatta genellikle de sosyal medya üzerinden “buradayım” mesajı veriyor. Sıkça dillendirdiği hançeri bir bakıyorsunuz Fethullah Gülen’in ölümünün ardından -kendisini eski partisini hançerleyen kişi olarak tanımlayan- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a çevirip “Devletin kalbine ihanet hançerini beraber sapladığınız ortağın ölmüş” diye sesleniyor; bir bakıyorsunuz kurultay sırasında Ekrem İmamoğlu’nu hedefe koyarak söylediği “Sırtımdan hançerlendim” ifadesini ısıtıp aylar sonra bir yolunu bulup “Ben boşuna sırtımdan hançerlendim demiyorum” diye yeniden servis ediyor.
Örnekleri çoğaltmak mümkün olsa da işin özeti şu: Yakın geçmişte yanı başında olan ancak bugün saf değiştiren bir kurmayının tabiriyle “Kılıçdaroğlu havlu atmaya yanaşmıyor.”
Bu görüşte olan başkaları da var ve kurultay yenilgisini hâlâ hazmedemediği için Kılıçdaroğlu’nun ısrarcı olmayı sürdürdüğünü düşünüyorlar. Söylediklerine göre kaybetmeyi hiç beklemiyormuş. Bu kesimin üzerinde mutabık kaldığı bir başka gerçek de adliye önündeki kalabalığa rağmen Kılıçdaroğlu’nun yalnızlaştığı. “Kılıçdaroğlu’nun çevresinde geçmişte A takımında yer alan kurmaylar bugün yok. Ancak nedense o, bu durumu farketmiyor ya da kabullenmek istemiyor” diyerek düne kadar çok yakınında olan Bülent Tezcan, Haluk Koç, Tekin Bingöl gibi isimlerin bile sırra kadem bastığına dikkat çekiyorlar.
Okların hedefindeki diğer isim: Özgür Özel
Yine içeriden gelen sese kulak verelim. Kılıçdaroğlu’na güvenmiyorlar ama Özgür Özel’e de bel bağlayamıyorlar. Partide Özel’in süreci yönetemediği kanaatinde olanlar var ve bu kişiler çok sık demeç veren, hemen her konuda konuşan Özel’in ağzından dökülen kimi sözlerden rahatsızlık duyuyor. Bu rahatsızlık Özel’in kulağına da gitmiş olmalı ki en son, “Bazen şöyle eleştiriler duyuyorum: ‘Özgür Bey sık konuşuyor ve detaylı anlatıyor.’ Açık açık konuşmak ve detaylı anlatmak lazım. Çünkü muhalif seçmen sürekli bir tedirginlik halinde. O tedirginlik ancak açık, şeffaf ve düzenli bir iletişimle ortadan kaldırılabilir. Türkiye’de komplo teorileri çok hızlı yayılıyor ve bir süre sonra algıyla olgu yer değiştiriyor. Onun için de muhalefet tarafında sürekli etkili ve samimi bir iletişime ihtiyaç var” diye açıklama yapmak durumunda kaldı.
Özel’in Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın’dan, yurtdışından yeni gelen üyelik başvurularıyla ilgili istihbarat desteği istemesi bardağı taşıran son damla olmuş.
O, her ne kadar “Türkiye ile ilgili böyle bir şey söz konusu olamaz. Zaten kendi örgütümüzün referans ve öneri sistemiyle ilerliyoruz” dese de bu cümleler kızgınlığın önüne geçebilmiş gibi görünmüyor. Tepki gösterenler “CHP gibi bir parti üye kabul ederken MİT’ten nasıl yardım ister?” diyorlar. CHP’nin gölge Dışişleri Bakanı, Dış Politika’dan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel’in KHK ile ihraç edildiğini hatırlatıyorlar, “Disipline verilen teğmenler CHP’ye gelecek olsa ‘MİT ne diyecek?’ deyip onları partiye almayacak mısın?” diye soruyorlar.
Özel’in Kalın’dan istihbarat desteği istemesiyle depreşen kızgınlıklar da var. “Kurultay dilenmeyin” sözleri onlardan biri.
Bir diğeri ABD gezisi sırasında New York Belediye Başkanı Eric Adams hakkında açılan soruşturma kapsamında Türkiye bağlantılı yolsuzluk iddiası üzerine Türkevi önünde yaptığı “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ABD’ye saldırıldığında önemli bir jest yaptı ve burada böyle bir bina yapılırken Türkiye rüşvet vermeye ihtiyaç duyacak bir ülke değil” açıklaması.
CHP’nin Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atanması sonrasında aldığı tutum da eleştiri konusu. Özel ve kurmaylarının kayyum sürecini yönetemediği eleştirisi dillendiriliyor. Doğru eylem planı yapılmadığı dillendiriliyor ve MYK’nın Esenyurt’ta yapılması da buna örnek olarak gösteriliyor. Bu yöntemle partinin tüm eylem biçimlerini tükettiği görüşü savunuluyor.
İktidarın sistematik olarak belediyeler üzerinden yürüttüğü SGK borçları, konser soruşturmaları, teğmenler soruşturması, sokak hayvanları düzenlemesi, LGBTİ+ karşıtlığı, Kürtlere yönelik kafa karıştırıcı hamleleri vb. karşısında CHP’nin sergileyeceği tutum bile sorgulanıyor.
CHP çatısı altındaki farklı cenahlarda dillendirilenlerin özeti şu:
“Tamam, Özel çok gayretli, tamam, partinin yerel seçimlerden zaferle çıkmasındaki payı büyük, enerjisi tükenmiyor, bir ilden diğerine koşuyor, günde 3 konuşma yapıyor. Ama konuştukça hata yapıyor. Öyle açıklamalar yapıyor ki, sonra o açıklamaların altından kalkabilmek için sözlerini ‘bağlamından koparıldı’ diyerek revize etmek zorunda kalıyor. Bu tutum partililerin keyfini kaçırıyor. Kimsenin yüzü gülmüyor. Partide seçimin galibiyetiyle de anketlerdeki pozitif ibreyle de örtüşmeyen bir ruh hali, partililerde de nedeni belirsiz bir travmatik hava hakim.”
İmamoğlu CHP’deki travmatik havayı dağıtabilir mi?
İşte bu aşamada Türkiye’nin başkanlık sistemine geçilmesiyle değişen bir başka gerçeği çıkıyor karşılarına. Parlamenter sistemde potansiyel başbakan olarak görülen siyasi parti liderlerinin manevra alanı, mevcut sistemde epey daraldı. Mevzu cumhurbaşkanının kim olacağına gelip dayandığında gözler Türkiye’yi yönetecek, lider vasfı olan kişilere çevriliyor.
Ekrem İmamoğlu’nda bu gücün olduğunu düşünenlerin varlığı da bilinen bir gerçek.
Deniliyor ki, kritik gelişmeler yaşandığında son noktayı koyan isim de genellikle İmamoğlu oluyor.
Kılıçdaroğlu’nun “safları sıklaştırın” çağrısının hemen ardından “Bizim safımız milletin yanı” diyen de o, iktidardan gelen her türlü hamle karşısında inisiyatif alan da. Son dönemde İBB Başkanı kimliğiyle İstanbul’a, Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı kimliğiyle de Türkiye’deki tüm belediyelere sesleniyor. Kayyum atanan belediyelerle ilgili siyasi parti liderleri ile doğrudan temas kurmasını sağlayan kimlik de aynı.
Kendisi her sorulduğunda “gündemimizde yok” dese de, “Cumhurbaşkanlığı yarışında CHP’nin adayı ya İmamoğlu ya da Mansur Yavaş” söylentilerine aldırmadan, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne gidip Mansur Yavaş ile fotoğraf veriyor.
En çok dikkat çekilen konulardan biri de “Süreçle hem mücadele ediyor hem herkese faturanın yüksek olduğunu gösteriyor. ‘Bu iktidar her şeyi yapabilir, hazır olmak lazım’ diyen bir duruş sergiliyor. Bunu yaparken de partinin genel başkanına karşı saygıda kusur etmiyor” yorumunun yapılıyor olması.
Kılıçdaroğlu’nun “safları sıklaştırın çağrısı üzerine adliye önünde bir araya gelen CHP’lilerin -Kılıçdaroğlu, Özel, İmamoğlu ve Yavaş’ın parti içi dinamiklere olan etkisini dikkate alarak bakıldığında- yakın gelecekteki tutumunun nasıl şekilleneceğini bugünden kestirmek güç. Şu gerçekte mutabık konuştuğum partililer: CHP’deki damarlardan biri, kendini ötekileşmiş hissediyor. Diğer gerçekse kendini ötekileşmiş hissedenler de dahil hemen herkes iktidar kanadının CHP’de bir rahatsızlık yaratma, partiyi bölme gayreti içinde olduğunun farkında.