Esad’ın işkence merkezi Sednaya Cezaevi’nin hikâyesi: Neler yaşandı? Nasıl kurtarıldı?

Sednaya Cezaevi'ndeki hücrelerden bazıları

Suriye’deki HTŞ öncülüğündeki cihatçı grupların 8 Aralık 2024’te ele geçirdiği Sednaya Cezaevi’nde, devrilen Esad rejiminin en korkunç işkence merkezlerinden biriydi. Uluslararası Af Örgütü’nün “İnsan Mezbahası” olarak nitelendirdiği cezaevinde, sadece 2011-2015 yılları arasında 5 bin ile 13 bin arasında kişinin yargısız infaz edildiği tahmin ediliyor. Medyascope, kişisel tanıklıklara ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının raporlarına dayanarak Sednaya Cezaevi’nde neler yaşandığını derledi.

Sednaya Cezaevi nasıl ve ne zaman kuruldu? Genel yapısı nasıldı?

Sednaya Cezaevi, Şam’ın 30 kilometre uzağında, Rif Dimaşk bölgesinde, tamı tamına 184 futbol sahası büyüklüğünde. Bu kompleks Suriye Savunma Başkanlığı’na bağlı ve Askeri Polis bu tesisi yönetiyordu. Bu kompleksin dış duvarları ise Suriye ordusunun Üçüncü Tümeni tarafından korunuyordu. Cezaevi kompleksi, biri anti-personel mayınları, diğeri anti-tank mühimmatından oluşan iki mayın tarlasıyla çevriliydi.

İki ana binadan oluşan tesiste, toplam 10 bin ile 20 bin arasında tutuklu bulunuyordu. Cezaevi personeli, rejimin korkunç suçlarını ortaya çıkarabilecek her türlü iletişimi kısıtlamıştı. Dış dünyayla iletişimi bastırmak için gelen ve giden tüm iletişim hatlarını sıkı bir şekilde izliyordu.

Sednaya’ya transfer edilen tutuklular genellikle başka gözaltı merkezlerinde aylarca veya yıllarca tutulduktan sonra buraya getiriliyordu. Bu transferler özellikle 2011’deki kriz sonrasında yoğunlaştı. Uluslararası Af Örgütü’ne göre, tutuklular gizli askeri mahkemelerde bir kaç dakikalık göstermelik yargılamalardan geçiriliyordu.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), 2012’de çoğu Şam’da olmak üzere Suriye’de 27 gözaltı merkezini belgeledi. Bu tesislerdeki istismar ve ölümlerin boyutu, Askeri Polis’in adli fotoğrafçısı “Sezar” kod adlı bir muhbirin sızdırdığı belgelerle ortaya çıktı.

Sednaya Cezaevi'ndeki hücrelerden bazıları

Suriye İnsan Hakları Ağı’na (SNHR) göre, Mart 2011 ile Aralık 2024 arasındaki Suriye iç savaşı sırasında 136 bin 614 kişi Suriye cezaevlerinde tutuldu. Bu kişiler arasında 3 bin 698 çocuk ve 8 bin 504 kadın vardı.

Sednaya’nın cezevi sistemindeki özel konumu, buranın bir “son durak” olarak görülmesinden kaynaklanıyordu. Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü eski bir tutuklu, ilk tutulduğu şubenin “sorgulamak için” (işkence dahil) olduğunu, ancak bu süreç tamamlandığında Sednaya’ya “ölmek için” gönderildiklerini belirtti.

Cezaevinin karmaşık mimarisi, işkence ve kötü muameleyi kolaylaştıracak şekilde tasarlanmıştı. “Beyaz” ve “Kırmızı” olarak adlandırılan iki ana binadan oluşan komplekste, yeraltı hücreleri de bulunuyordu. Hamalı bir avukatın ifadesine göre, “Sednaya’ya girenlerin yüzde 75’i canlı çıkamıyordu. Burası bir saha mahkemesiydi ve çoğu “yargıç” gizli polisten geliyordu.”

Sednaya Cezaevi 184 futbol sahası büyüklüğündeki bir araziye kuruldu

Nasıl işkence yöntemleri uygulandı? Tutuklular ne ile karşılaşıyordu?

Sednaya’da uygulanan işkence yöntemleri sistematik ve kurumsal bir yapıya sahipti. Uluslararası Af Örgütü’nün 2016-2017 raporuna göre, buradaki işkence diğer gözaltı merkezlerinden farklı olarak “itiraf almak için değil, cezalandırma ve aşağılama yöntemi” olarak kullanılıyordu.

En yaygın işkence yöntemi düzenli ve vahşi dayaktı. Eski tutuklular, maruz kaldıkları dayakların bazen yaşam boyu hasar ve sakatlığa, hatta ölüme yol açacak kadar şiddetli olduğunu anlattı. Tutuklular ayrıca cinsel şiddete, tecavüze ve birbirlerine tecavüz etmeye zorlanıyordu.

“Karşılama partisi” olarak adlandırılan ve yeni gelen tutukluların sistematik işkenceye tabi tutulduğu bir uygulama vardı. Eski tutuklu Samer el-Ahmed’in tanıklığına göre, gardiyanlar tutukluları hücre kapısındaki küçük açıklıktan başlarını uzatmaya zorluyordu. Sonra tüm ağırlıklarıyla tutukluların başına basıyor, bu işkence yerden kan akmaya başlayana kadar devam ediyordu.

Karşılama partisi seanslarında farklı aletler de kullanılıyordu. Uçları açık bakır telli elektrik kabloları (deriyi koparan küçük kancalara sahip), normal elektrik kabloları, farklı boyutlarda plastik su boruları ve metal çubuklar sıradan işkence aletleriydi. Ayrıca “tank kemeri” adı verilen, kesilmiş lastikten yapılma bir alet de kullanılıyordu.

“Şebeh” adı verilen yaygın bir sorgu tekniği uygulanıyordu. Buna göre tutuklular bir varilin üzerine çıkarılıyor, bilekleri bağlanıyor, sonra varil çekilince ayakları havada kalıyordu. Gardiyanlar üç sopayla dövmeye başlıyor, ardından sigara söndürme işkencesi yapıyordu.

Cezaevinde yemek ve su yoksunluğu da bir işkence yöntemi olarak kullanılıyordu. Tutuklulara verilen az miktardaki yemeğe bazen kan karıştırılıyordu. Omar al-Shogre adlı eski bir tutuklu. 11 Suriye hapishanesinde kaldıktan sonra son durağı olan Sednaya’da tüberküloza yakalandığını ve “organ hasadı” olduğunu düşündüğü uygulamalara tanık olduğunu anlattı.

2008’deki Sednaya Katliamı, cezaevindeki vahşetin boyutlarını gösteren önemli olaylardan biriydi. Suriye İnsan Hakları Komitesi’ne göre, 4 Temmuz 2008 gecesi askeri polis ile rejim karşıtı tutuklular karşı karşıya geldi. Çıkan olayda dokuz tutuklu vurularak öldürüldü.

Cezaevinde nasıl savaş suçları işlendi? Bu konudaki uluslararası raporlar neler?

Sednaya’daki insan hakları ihlalleri, 2017’de yayımlanan Uluslararası Af Örgütü raporuyla dünya gündemine oturdu. Örgütün Aralık 2015-Aralık 2016 arasında yürüttüğü araştırma, 84 kişiyle yapılan görüşmelere dayanıyordu. Bu kişilerin 31’i eski tutuklulardı.

Rapor, Suriye hükümetinin 2011’den beri Sednaya’da binlerce kişinin öldürülmesine izin verdiğini ortaya koydu. Uluslararası Af Örgütü, Sednaya’da idam edilen 375 kişinin kimliğini doğrulayabildi. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2011’den beri Sednaya ve diğer devlet gözaltı merkezlerinde on binlerce tutuklunun imha politikaları sonucu öldüğünü belirtti.

“Sezar Fotoğrafları” olarak bilinen ve 2014’te ortaya çıkan belgeler, cezaevindeki vahşetin en somut kanıtlarından biriydi. Suriye Askeri Polisi’nde adli fotoğrafçı olan ve “Sezar” kod adıyla bilinen bir muhbir, 55 bin fotoğraf sızdırdı. Bu fotoğraflar yaklaşık 11 bin kurbanı kapsıyor ve açlık, vahşi dayak, boğulma ve diğer işkence biçimlerinin açık işaretlerini gösteriyordu.

Af Örgütü, Sednaya Cezaevi'nde kalan tutukluların aktarımlarıyla cezaevi kompeksini dijital olarak modelledi
Af Örgütü, Sednaya Cezaevi’nde kalan tutukluların aktarımlarıyla cezaevi kompleksini dijital olarak modelledi.

15 Mayıs 2017’de ABD Dışişleri Bakanlığı, Suriye hükümetini Sednaya’da toplu infazlar gerçekleştirmekle suçladı. ABD’ye göre cezaevinde inşa edilen bir krematoryumda cesetler yakılarak cinayetler gizlenmeye çalıştı. Bakanlık, iddialarını desteklemek için 2013’ten itibaren çekilmiş ticari uydu fotoğrafları yayınladı. 2015’te çekilen fotoğraflarda, kompleksteki tüm binaların çatılarında kar erimemişken, tek bir binanın çatısında karın erimesini “önemli bir iç ısı kaynağı” olarak yorumlandı.

Cezaevi yönetiminin uygulamaları, 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi dahil olmak üzere uluslararası hukuku ciddi şekilde ihlal etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün bölge direktörü Sarah Leah Whitson, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı Sednaya’daki ölümcül güç kullanımıyla ilgili bağımsız bir soruşturma başlatmaya çağırdı.

2020’de kurulan Sednaya Tutuklu ve Kayıplar Derneği (ADMSP), 2022 raporunda cezaevinin iç savaşın başlamasından sonra “etkili bir ölüm kampına” dönüştüğünü belirtti. Rapora göre, 2011-2018 arasında Sednaya’da 30 binden fazla tutuklu ya idam edildi ya da işkence, tıbbi bakım eksikliği veya açlık nedeniyle öldü. Serbest bırakılan az sayıdaki tutuklunun ifadelerine göre, 2018-2021 arasında en az 500 tutuklu daha idam edildi.

Esad’ın düşmesiyle Sednaya Cezaevi’nden çıkarılan bir tutuklunun hali

Cezaevinden kurtulanlar ne anlatıyor?

Cezaevinden sağ çıkmayı başaran tutukluların tanıklıkları, Sednaya’daki sistematik işkencenin boyutlarını ortaya koyuyor. Mahkumlar sürekli karanlıkta ve katı bir sessizlik içinde tutuluyordu. Araştırmacılar rapor hazırlarken tutukluların hafızalarına ve ses deneyimlerine dayanmak zorunda kaldı.

Halep’li avukat Salam’ın tanıklığı, işkence sürecini detaylandırıyordu. Salam’a göre “Askerler her yeni tutuklu grubuyla ‘misafirperverliklerini’ ‘karşılama partisi’ sırasında” uyguluyorlardı. Salam şöyle devam ediyor: “Yere fırlatılıyorsunuz ve farklı aletler kullanıyorlar: açıkta kalan bakır tel uçlu elektrik kabloları – derinizin bir parçasını koparan küçük kancaları var – normal elektrik kabloları, farklı boyutlarda plastik su boruları ve metal çubuklar.”

Sivil bir protestoya katıldığı için tutuklanan ve Uluslararası Af Örgütü’ne konuşan eski bir mahkum, Sednaya Cezaevi’nde tutukluların ya kendilerinin ölmesi ya da akrabalarından veya arkadaşlarından birini öldürmek zorunda bırakıldığını anlattı. Mahkum, ilk tutulduğu cezaevinde tutukluları yamyamlığa zorladığını, ancak o cezaevinin Sednaya’ya kıyasla “cennet” olduğunu söyledi.

Omar al-Shogre vakası ise özellikle dikkat çekici. Suriyeli genç, 11 farklı cezaevini gördükten sonra son durak olarak Sednaya’ya getirildi. Al-Shogre, “karşılama partisi” sırasında yeni gelen tutukluların bir tank parçasıyla dövüldüğünü anlattı. Bir subay tek başına on yeni tutukluyu dövüyordu. “15 gün boyunca gözlerimi açamadım veya kalkamadım” dedi. Al-Shogre, Sednaya’da gerçidiği bir aydan sonra, terörizm suçlamasıyla beş saniyelik bir mahkemeye çıkarıldı.

Diab Serriya vakası 2006-2011 dönemini aydınlatıyordu. Gençlik muhalefet grubu kurmakla suçlanan Serriya, 2006’da tutuklandı ve 2011’de genel afla serbest bırakıldı. “Yaşam koşulları dayanılmaz olduğu için tutukluların her an isyan edebileceği hissine kapılmıştık” diye anlattı. 26 Mart 2008’de bir tutuklu ile güvenlik görevlisi arasındaki kavga, cezaevi müdürü Ali Kher Bek’in öfkelendirdi. Ertesi gün diğer güvenlik güçleriyle birlikte cezaevinde dolaşarak tutuklulara bağırıp hakaret etti.

8 Aralık 2024’te Sednaya Cezaevi’nin düşmesiyle özgürlüğüne kavuşan yazar Başar Berhum‘un tanıklığı çok çarpıcı. 63 yaşındaki Berhum, yedi ay boyunca kapalı kaldıktan sonra “Ertesi gün idam edilecektim. Güneşi bugüne kadar görmemiştim. Ölü olmak yerine, Tanrı’ya şükür, bana yeni bir yaşam bahşetti” diye konuştu.

Esad’ın devrilmesinden sonra cezaevinde neler yaşandı?

8 Aralık 2024’te HTŞ liderliğindeki cihatçı grupların Şam’a ilerlemesiyle Sednaya Cezaevi’nin kaderi değişti. Cezaevi yönetimi, güvenli çekilmeleri karşılığında tesisi isyancılara teslim etmeyi kabul etti. İlk olarak cezaevinin “beyaz” bölümündeki tutuklular serbest bırakıldı. Ardından daha derinlerdeki “kırmızı” bölümdeki mahkumların kurtarılması için çalışmalar başladı.

“Korkmayın, Beşar Esad düştü”

Suriye’nin en korkunç cezaevi olarak bilinen Sednaya’nın düşüşü dramatik görüntülere sahne oldu. Güvenlik kamerası kayıtları, yeraltında üç kat derinlikte tutulan aileler ve çocuklar dahil mahkumları gösterdi. Görüntülerde isyancıların kadın tutukluları “Korkmayın, Beşar Esad düştü” diyerek teskin etmeye çalıştığı görülüyordu.

Beyaz Baretliler olarak bilinen Suriyeli grup, cezaevinin gizli hücrelerinde hala mahkumların olabileceğini açıkladı. Örgüt, beş “özel acil durum ekibi” görevlendirdi. Bu ekipler arama-kurtarma birimleri, duvar kırma uzmanları, demir kapı açma ekipleri, eğitimli köpek birimleri ve tıbbi müdahale ekiplerinden oluşuyordu.

Şam Kırsal Bölge Valiliği, eski askerler ve cezaevi çalışanlarına, elektronik yeraltı kapılarının şifrelerini sağlamaları için çağrıda bulundu. Yetkililere göre, güvenlik kamerası monitörlerinde görülen binlerce tutukluyu kurtarmak için bu kapıların açılması gerekiyordu.

Reuters’ın aktardığı görüntülerde, muhalifler Sednaya Cezaevi kapısının kilidini ateş ederek açtığı görülüyor. Muhalifler, hücrelere giden kapalı kapıları zorla açmaya çalışıyorlar. Koridorlara akın eden tutukluluözgürlüklerine kavuşuyor.

Şam sokaklarında çekilen diğer görüntülerde, yeni özgür kalan tutukluların koştuğu ve bir yoldan geçene “Ne oldu?” diye sorduğu, “Rejimi devirdik” cevabını alınca sevinçle güldüğü anlar kaydedildi.

Suriyeli insan hakları savunucusu Omar al-Shogre, BBC’ye bir röportaj verdi. Röportajda ergenlik çağında üç yıl boyunca maruz kaldığı işkenceleri anlattı: “Acıyı, yalnızlığı ve ayrıca dünya sizi acı çekerken hiçbir şey yapmadığı için hissettiğiniz umutsuzluğu biliyorum. Çok sevdiğim kuzenim beni işkence etmeye, beni de ona işkence etmeye zorladılar. Aksi takdirde ikimiz de idam edilecektik.”

Suriye İnsan Hakları Ağı’na göre 2011’den bu yana 130 binden fazla kişi bu koşulları yaşadı. Ancak bu korku kurumlarının tarihi çok daha eskiye dayanıyor. Komşu Lübnan’da bile, Şam’da bir zindana kaçırılma korkusu vardı.

İsyancılar, Suriye boyunca gerçekleştirdikleri hızlı ilerleyişte cezaevlerini unutadı. Ele geçirdikleri her şehirde cezaevlerine giderek orada tutulan binlerce kişiyi serbest bıraktı. Bir çok tutuklu on yıllar süren karanlıktan sonra ışığa çıktı. Esad hanedanlığının düşüşünün en çarpıcı sembollerinden biri bu görüntüler oldu.

Uluslararası Af Örgütü: “Öncelik intikam değil adalet ve kayıtların korunması olmalı”

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, cezaevinin düşüşünün ardından yaptığı açıklamada, önceliğin intikam değil adalet olması gerektiğini vurguladı. Callamard, “Suriye halkı elli yıldan uzun bir süredir devam eden gaddarlık ve baskıların ardından nihayet haklarının saygı gördüğü koşullarda korkusuzca yaşama fırsatına sahip olabilir” dedi.

Callamard Sednaya’daki cezaevi kayıtlarının korunmasının kritik önem taşıdığını belirtti. Bu kayıtların kaybedilenlerin akıbetiyle ilgili kanıtlar sunması ve uluslararası hukuk suçlarına yönelik gelecekteki yargılamalarda kullanılabilmesi açısından elzem olduğunu vurguladı.

Uluslararası Af Örgütü, Esad’ı deviren güçleri silahlı çatışma hukukuna eksiksiz saygı göstermeye çağırdı. Örgüt, teslim olan hükümet güçleri dahil hiç kimseye saldırılmaması ve tutuklanan herkese insanca muamele edilmesi gerektiğini belirtti. Callamard, “Suriye’de zorla kaybedilen on binlerce kişinin aileleri için Sednaya Askeri Cezaevi de dahil ülkenin dört bir yanındaki birçok cezaevinden tutukluların serbest bırakılması, bazı vakalarda onlarca yıl sonra kayıp durumdaki yakınlarının akıbetini nihayet öğrenebilecekleri beklentisini yaratıyor” diye konuştu.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.