Bir mozaik olarak Türkiye (35) – Türkiye’de Arnavutlar | Ruşen Çakır ve Bayram Şen değerlendirdi

Arnavutlar kimler? Türkiye’de kaç Arnavut yaşıyor? Arnavutlar Türkiye’ye ne zaman göç ettiler? Türkiye’deki Arnavutların kültürel etkinlikleri neler? En büyük sorunları neler?

Bir mozaik olarak Türkiye‘nin 35. bölümünde Ruşen Çakır konuğu Bayram Şen ile Türkiye’de Arnavutları konuştu.

Bir mozaik olarak Türkiye (35) – Türkiye'de Arnavutlar | Ruşen Çakır ve Bayram Şen değerlendirdi
Bir mozaik olarak Türkiye (35) – Türkiye’de Arnavutlar | Ruşen Çakır ve Bayram Şen

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘‘Biz mozaik olarak Türkiye’’ yayın dizimizin 35. bölümüne geldik ve sırada Arnavutlar var. Türkiye’deki Arnavutları, Bayram Şen ile konuşacağız ve Bayram Şen’i Saraybosna’da yakaladık. Merhaba Bayram. 

Bayram Şen: Merhaba hocam, nasılsınız?

Ruşen Çakır: İyidir. Sen bir araştırmacısın, Arnavutlar üzerine araştırmaların var ve bu konuya bayağı hakimsin ama sadece Arnavutlar değil, aslında Balkanlarda yaşayan toplulukların hemen hemen hepsi üzerine çalışmaların var diye biliyorum.

Bayram Şen: Evet, evet.

Ruşen Çakır: Sen kendin de Arnavutsun değil mi?

Bayram Şen: Evet, ailemin bir kısmı Kosova’dan, yani anne tarafım Kosova’dan, baba tarafım Makedonya’dan ve biraz daha geç göçmenler, yani babam 1971…

Ruşen Çakır: Şimdi, güzel bir girizgâh olur bu aslında. Arnavut deyince, bilmeyenler sadece Arnavutluğu biliyor ama ben bu cahil halimle, Balkanlarda başka yerlerde de Arnavutların yaşadığını biliyorum. Önce bize o tabloyu bir hızlıca çizersen, sonra Türkiye’deki Arnavutlar bahsine geçelim.

Bayram Şen: Aslında Arnavutlar, ilk etapta tabii ki Arnavutluk üzerinde bir şeyden bahsedebiliyoruz ama onun haricinde Makedonya’da Arnavutlar var, Kosova’da Arnavutlar var, Yunanistan’ın kuzey bölümünde Arnavutlar yaşıyor. Bu son dönemde, aslında son Kosova Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın birçok yerinde, özellikle İsviçre’de, Almanya’da ve Fransa’da yaşayan birçok Arnavut’tan da bahsedebiliriz. Ama tarihsel anlamda Arnavutların en yoğun yaşadığı bölgeler, Arnavutluk dışında diaspora olarak kabul edilebilecek bir Makedonya, Kosova ve Türkiye kabul edilebiliyor aslında.

Ruşen Çakır: Arnavutların hepsi Müslüman değil, değil mi?

Bayram Şen: Yok, Arnavutların hepsi Müslüman değil. Özellikle Arnavutluk’ta Katolik Arnavutlar ya da Ortodoks Arnavutlar, son savaş sonrasında hatta Protestan Arnavutlardan bile bahsedebiliyoruz.

Ruşen Çakır: Türkiye’dekiler bildiğim kadarıyla daha çok Müslüman ya da hepsi Müslüman.

Bayram Şen: Evet.

Ruşen Çakır: Türkiye’ye geliş nedir? Şu ana kadar Balkanlardan göçenlerle yaptığım yayınların hemen hemen hepsinde bir milat olarak Balkan Harbi söyleniyor ya da 93 Harbi mi, Rusya ile yapılan?

Bayram Şen: 93 Harbi.

Ruşen Çakır: Onları milat olarak söylüyorlar. Arnavutların Türkiye’ye ya da daha doğrusu şu andaki Türkiye’ye — Osmanlı’nın sonlarında başlıyor herhalde — gelişlerinde yine milatlar aynı tarihler mi?

Bayram Şen: Aslında Arnavutlar’da biraz daha farklı, yani 16. yüzyıl, hatta Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul fethinden sonra bile gelen Arnavutlar var. Hatta bizim bu ‘‘Arnavut kaldırımı’’ dediğimiz şey üzerinden düşündüğümüz birçok şey var. 16. yüzyıldan itibaren Arnavutların Anadolu’ya yerleştirildiği, geldiği, İstanbul’a geldiği ve bununla ilgili birçok belge de mevcut aslında. Bir de hem kırsala gelip çiftçi olarak çalışan Arnavutlar varken, bir taraftan da devşirilip, bir şekilde eğitim alıp Osmanlı üst düzey elitlerini de oluşturabilen bir sınıf da oluyorlar aslında. Yani tımarlı sipahiler içinde de varlar, askeriye içinde de varlar ya da yönetici sınıf içinde de oluyorlar. Ama asıl Arnavut göçünden bahsedecek olursak, aslında en temelde sizin dediğiniz gibi 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sonrasında Sırbistan’ın güneyindeki Arnavutların ilk başta bir göçünden bahsedebiliyoruz. 1912-13 Balkan Savaşları sonrasında gelen büyük bir göçten bahsedebiliyoruz aslında; onun yarattığı travma sonrasında gelen bir göçten. 1923’te bu nüfus mübadelesi ile birlikte Yunanistan’ın kuzeyinde Florina bölgesinde, Yanya bölgesinde yaşayan Arnavutların mübadelesinden, Arnavutların da bu mübadeleye dahil olmasından bahsedebiliyoruz. Daha sonra 1938 yılında dönemin Dışişleri Bakanlığı’nın görüşmesiyle, bu kopuk ailelerin birleştirilmesi üzerine yapılan belli şeylerle birlikte tekrar bir göç dalgası var. Aynısının Tito ve Menderes görüşmesi ile birlikte 1953’te tekrar ettiğini biliyoruz. Son olarak da tabii ki 1992-95 veya 90’ların başından sonuna kadar giden, ilk önce Bosna Savaşı, sonrasında Kosova Savaşı ile birlikte gelen göçmenlerden bahsedebiliyoruz aslında.

Ruşen Çakır: Peki, ne kadar bir sayı? Hep bunu soruyorum. Sonra şöyle bir şey oldu, bazı izleyiciler diyor ki; ‘‘Şu ana kadar verilen rakamlara göre Türkiye’nin nüfusu 300 milyon’’ falan diyorlar. Şaka bir yana, her gruba, her topluluğa soruyorum bunu ama Arnavutların sayısını kestirmek herhalde kolay olmasa gerek. Çok eskiden beri geliş olduğu için, bir de çok karma evlilik de olduğu için herhalde. Ama yine de birtakım tahminler yapmak mümkün olabilir sanki.

Bayram Şen: Balkanlarla ilgili aslında konuştuğumuzda ilk etapta şunu söylemek gerekiyor sanırım; Balkanlarda “Müslüman eşittir Türk” kavramı olarak kullanılan bir şey ve Balkan dediğimizde işte Boşnaklar, Bosnalı Müslümanlar, Makedonyalı yani Müslüman Makedonlar, Torbeşler, Arnavutlar, orada yaşayan Türkler ve bunların her birinin birbiriyle hemhal olmuş, karışmış, kaynaşmış bir yapısı da var. Elbette ki daha önce Osmanlı’nın oraları fethiyle birlikte oraya yerleştirilen belli Türklerden de bahsedebiliyoruz ya da Anadolu’dan yerleştirilmiş birçok insandan da bahsedebiliyoruz. Ama bunların zaman içerisinde birbirleriyle kaynaşması ve bir kısmının konuştukları dilin Türkçe olması, ama dininin Müslüman olması nedeniyle aslında ayırt edilebilir belli özellikleri de çok bulunmayabiliyor. Şimdi, Anadolu’dan, yani Balkanlardan Balkan Savaşı sonrasında gelen göçmenlerin birçoğunda aslında Arnavut olarak tanımlanabilen var, kendilerini Arnavut olarak tanımlayan, Türk olarak tanımlayan, Boşnak olarak tanımlayanlar var. 1950 sonrasındaki göçlerde mesela Türklük arandığı için, gelen göçlerde özellikle önce Türk, sonra Müslüman olmasını içeren belli garantör kağıtları da isteniyor. O göçlerde mesela Boşnaklar veya Bosnalı Müslümanlar ilk önce Sancak bölgesinden ya da Bosna’dan Makedonya’ya geliyorlar. Belli bir süre orada kalıyorlar. Türklüklerini ifade edebilecekleri anda Türkiye’ye göç edebiliyorlar. O yüzden aslında bunlara dair sayılar çok abartılı şeylerle olabiliyor. Ben yüksek lisans tezimde, 1950 sonrası Yugoslavya’dan Türkiye’ye göçler üzerine çalışmıştım. O zaman böyle sayıları topladığımda MGK’nın yaptığı bir şey vardı, işte Türkiye’deki bütün bu etnik grupların sayılarını toplama hali. Sizin dediğiniz gibi 300 milyonun üzerinde gelen bir sayı vardı. Arnavutlarda 1,5 milyona yakın bir sayıdan bahsedebilirken; bu sayıyı 6-7 milyon diye tahmin edebilenler var. Erik-Jan Zürcher’in mesela, Türkiye’de Balkan kökenli insanların 30 milyonun üzerinde olduğunu tarif ettiği bir şeyi var. Ama bunların her birinde, yani sizin de belirttiğiniz gibi, biraz o hemhal olma durumuyla birlikte bir de dönemlere dair, yani ilk göç eden, sonrasında gelenler ve sonrasında gelenlerle bu iş biraz daha değişiyor. Yani mesela şeyi düşünelim, göçmen ailelerin birçoğunda eğer göç yeni bir şeyse, geldikleri yeri işte ‘‘Makedonya’nın Kumanova’sından merkezden göç etmişler’’ diyebiliyor. İkinci nesil ise ‘‘Bizimkiler Makedonya’dan göç etti’’ diyor. Üçüncü nesil ise ‘‘Bizimkiler Balkanlardan göç etti’’ diyerek genel bir şey tarif ederek geçiyor aslında. O yüzden sayıya dair, şu anda Arnavutlara dair, Türkiye’deki Arnavutlara dair söyleyebileceğimiz belki en gerçekçi rakamlardan biri 1,5 milyona yakın veya 1,5-2 milyon arası diyebiliriz aslında.

Ruşen Çakır: Peki, Arnavut deyince… Şimdi açık söyleyeyim, ben Pomakları Bulgar Türkü, Bulgaristan Türkü olarak bilirdim ama sonra bundan çok rahatsız olduklarını da öğrendim. Müslüman-Slav kökenli insanlar, artık nasıl diyeceğimi bilmiyorum. Ayrıca Bulgaristan Türkleri var, ikisiyle de ayrı ayrı yayın yaptım zaten. Şimdi, Arnavut deyince nasıl bir etnisiteden bahsediyoruz? Yani, Türk değil. Türklerle çok iç içe, evet, Osmanlı’da çok önemli yerlerde de bulunmuşlar ama nedir Arnavut’un kökeni tam olarak? Bir de bir dili var mı? Yani Arnavutça diye bir dil ya da adı belki başka da olabilir.

Bayram Şen: Burada aslında Balkanlar yine bu tarihsel mitleri araştırmada ve tarihsel kökenleri böyle bir yere getirmede en tehlikeli ya da en böyle kullanılan yerlerden de biri. Siz daha iyi biliyorsunuzdur; bu ‘‘Balkanization’’ teriminin, yani ‘‘Balkanlılaşma’’ teriminin pejoratif anlamda kullanıldığı bir yapı da var aslında. Bu anlamda düşündüğümüzde Arnavutlar kendilerini İlirlerden gelen bir nesil olarak, bir etnisite olarak tanımlayabiliyor. Bu en gerçeğe yakın tanımlardan biri aslında. Ama mesela Türkiye’deki Arnavutlar özelinde bunun tanımını yapacak olursak, biraz daha konuya da bağdaşık olsun diye söylüyorum aslında, 1940’larda işte Türk Ocağı Dergisi ya da o dönemdeki birçok milliyetçi-muhafazakarın tanımlamasında Boşnaklar Peçenek Türkü, Arnavutlar Alban Türkü, işte sizin dediğiniz Pomakları, Torbeşleri ve diğerlerini, Torbeşler özelinde mesela ‘‘Türkbaşlar’’ olarak tanımlayan belli yapılar da mevcut. Ama Arnavutların kendisi özelinde düşündüğümüzde, İlirlerden gelen bir tarihinden bahsedebiliyoruz ve Arnavutça diye bir dil var, Arnavutça da konuşuluyor. Türkiye’deki Arnavutların da birçoğu bu dili göç ettikten sonra diğer nesle aktarmada biraz daha zayıf kalabilmişler. O noktada da belli yerlerde, taşraya yerleşen, ne bileyim Tokat’ta belli köylerde, Samsun’da belli köylerde, Sakarya’da belli yerlerde hâlâ daha Arnavutça konuşmaya devam edebilen insanlar varken, şehirde yerleşenler dil konusunda biraz daha zayıflar aslında.

Ruşen Çakır: Şimdi şehirleri saydın, onu biraz daha genişletsek. Tabii ki büyük şehirlerde yaşadıklarını varsayıyoruz ama mesela bazı göçlerde iskan politikaları uygulanmış, biliyorsun, gelenlere belli yerler gösterilmiş falan. Arnavutlar için böyle bir şey söz konusu mu? Devletin göstermesi ya da kendi tercihleriyle mi olmuş? Mesela ben akıl yürütüyorum bildiğim kadarıyla, ülkenin batısındadırlar diye tahmin ediyorum, Trakya’da daha çok var diye, yani Balkanlara daha yakın olduğu için. Doğru mu, yoksa İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da, Karadeniz’de de Arnavut var mı?

Bayram Şen: Şimdi, bu 1860’ta kurulan Muhacirin Komisyonu’yla birlikte göçlerin o nüfus mühendisliği veya nüfus iskan meselesi aslında biraz daha detaylı bir şekilde araştırıldı. Bununla ilgili Arnavutlar da sadece batı tarafta değil, aslında boşaltılan Rum ve Ermeni köylerinin yerlerine yerleştirilebilenler olduğu gibi, aslında Suriye’ye yerleştirilen Arnavutlar da var. Şimdi onların kendi ifadesiyle 250.000 gibi bir sayıdan bahsediliyor ama bu toplamda 25.000 bile olsa, %10’u bile gerçek olsa çok büyük bir sayıdan bahsediyoruz aslında. Türkiye özelinde baktığımızda Samsun’da, Tokat’ta halihazırda Arnavutça konuşan ve Arnavut köylerinin olduğu birçok yer mevcut. Sizin dediğiniz gibi, yani İzmir’de, Batı Anadolu’da, birçok yerde yerleşmiş Arnavutlar da var; ama İç Anadolu’da ve Orta Karadeniz ve biraz daha Doğu Karadeniz’e yakın yerlerde de Arnavut nüfustan bahsedebilmek mümkün aslında. 

Ruşen Çakır: Peki, yine Osmanlı’dan beri, bildiğimiz kadarıyla Arnavutlar bir ayrımcılığa maruz kalmamışlar. Yani devlette de görev yapmışlar, üst düzey görevlere gelmişler. Sen şimdi belki isim de verirsin. Ben hemen bir çırpıda söyleyecek isim bilmiyorum ama sanat dünyasında da varlar, edebiyatta da varlar, vesaire. Yani, Türkiye’ye gelen Arnavutlar için entegrasyon, baştan itibaren karşılıklı bir birbirini benimseme olayı olduğunu söylersek yanlış yapmış olur muyuz?

Bayram Şen: Yok, yanlış yapmış olmayız. Aslında ben onu böyle gönüllü bir asimilasyon tercihi gibi kabul ediyorum. Çünkü tarihsel olarak Osmanlı idaresi üzerinden baksanız, Tepedelenli Ali Paşa’dan, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’dan, üst düzey Vezir-i Azam, yani vezir sıfatına da gelmiş birçok Arnavut’tan bahsedebiliyoruz. Daha sonra, Erik-Jan Zürcher’in dediği, bu Rumeli elit mevzusu üzerinden aslında İttihat Terakki’de ve cumhuriyetin kurulumunda, aslında Mustafa Kemal’le birleşen ve özdeşleşen farklı bir Arnavut tabiri de var. İşte onun kendisiyle ilgili de hem Arnavut olduğu hem Türk olduğu gibi birçok şey söyleniyor aslında. Bunun haricinde Mehmet Akif Ersoy’dan bahsedebiliyoruz ya da sol fraksiyondan Hikmet Kıvılcımlı’dan bahsedebiliyoruz. Bunun gibi aslında birçok figür de var. Ama sizin dediğiniz doğru. Orada da şöyle bir tanımlama yapmak mümkün: Bütün bu göç serüveninde aslında hepsinde genel tanım; geldikleri yeri vatan, Türkiye’yi anavatan olarak kabul ediyorlar. Şimdi burada da geldikleri yeri kaybetmiş olmanın travmasıyla, bir memleket kaybeden Arnavutlar için Anadolu yeni bir mekan, yeni bir vatan oluyor ve o vatanı da aslında sahiplenme konusunda biraz daha gönüllü oluyorlar. Sizin dediğiniz gibi, o birlikte, bir arada olabilmeyi gönüllü bir şekilde yapabiliyorlar aslında. 

Ruşen Çakır: Peki, işler normalleştikten sonra diyelim, Arnavutluk dünyaya açıldı, diğer yerlerde savaş bitti. Makedonya’da ya da Kosova’da geliş gidişler oluyor mu, yoksa Türkiye’deki Arnavutlar ana yurtları olan Kosova’daki ya da Makedonya’daki ya da Arnavutluk’taki topraklarla ilgili… Orada akrabalar var mı hâlâ bilmiyorum. Varsa yani böyle bir trafik söz konusu mu? Birçok yerde, özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türkiye’ye mesela Orta Asya’dan göçenlerde vesairelerde bayağı bir sonradan oluşan gidiş gelişler olduğuna tanık oldum. Arnavutluk daha kolay bir yer. Mesela Bulgaristan Türkleri, Pomaklar’da da aynı şey söz konusu. Arnavutlarda da böyle bir karşılıklı trafik var mı? Oradan buraya akrabalarını görmeye gelen ya da hatta yerleşen de olabiliyor, biliyorsun. Çerkeslerde mesela birtakım insanlar gittiler, yerleştiler. Böyle dikkat çekici bir trafik var mı?

Bayram Şen: Haklısınız hocam, bu aslında bayağı önemli bir şey. Dediğiniz gibi, 90’larda Sovyetler’in dağılmasıyla birlikte ilginç bir şekilde bölgeyle ilişkiler biraz daha artıyor. Tam dağılması ve hemen ardından Balkanlarda İkinci Balkan Savaşı diye tanımlayabileceğimiz, aslında o 90’larda yaşanan bütün travmadan sonra, insanların kendi aileleriyle kurmaya başladıkları başka bir iletişim de oluyor. Şu anda aslında Makedonya’da, Kosova’da, Arnavutluk mesela, Türkiye’deki Arnavutların özelde yoğunluklu olarak Makedonya’dan, Kosova’dan olduklarını düşünürsek, Arnavutluk’tan da bayağı var ama yoğunluklu Makedonya’dan, Kosova’dan olduğunu düşünürsek, bunların orayla kurdukları ilişkiler şu anda oldukça gelişmiş. Mesela şeyi düşünebiliriz, her gün bu bölgelere en az iki uçak var. Her bir ülkeye, yani Kosova’ya da, Arnavutluk’a da ve Makedonya’ya da en az iki uçak var. Otobüsler neredeyse her gün kalkıyor. Hem oradakilerin gelmesi hem buradakilerin oraya gidip gelmesi iyice artmış durumda. Bir de bu son dönemde Kosova’nın da dahil olduğu bir Schengen Birliği’ne katılım süreciyle birlikte, Türkiye’deki Makedonya göçmeni, Arnavutluk göçmeni insanların birçoğu, Kosova’dakiler de dahil olmak üzere, bir vatandaşlık alma sürecine de girmiş durumdalar aslında. Eğer oradan bir vatandaşlık alabilirse, yani kendi babası, dedesi, atası üzerinden bir vatandaşlık alabilirse, Schengen Birliği’ne girebilmek için de pratik bir yol olduğu için bir şekilde ilişkiler de onunla birlikte devam edebiliyor. Ama akrabalık ilişkileri sizin dediğiniz gibi aslında çok yoğun bir şekilde devam ediyor. Yani gidiş gelişler de bayağı yoğun bir şekilde devam ediyor diyebilirim.

Ruşen Çakır: Peki, Türkiye’deki Arnavutlara baktığımız zaman kültürel öğeler, mesela ilk akla gelen mutfak, varsa — vardır illaki de — özel olarak mesela folklor ya da birtakım müzik gibi şeyler Türkiye’de korunup geliştiriliyor mu, yoksa bunlar daha çok ana vatan gibi olan yerlere has özellikler mi? Yani şu anda mesela Türkiye’de Arnavut müziği yapılıyor mu? Ben mesela şahsen Arnavut lokantası diye adında Arnavut olan birtakım meyhaneciler filan olduğunu biliyorum ama hani bir Çin lokantası gibi, bir Bölge lokantası gibi Arnavut lokantaları var mı?

Bayram Şen: Aslında doğru, yani bir Arnavut lokantası yok ama Arnavut ciğeri diye bir şey var mesela. 

Ruşen Çakır: O hakikaten Arnavutların, değil mi? 

Bayram Şen: Evet evet, Arnavut ciğeri diye bir ciğerimiz var. Elbasan tava var, bu çok daha böyle kullanılan şeylerden biri. Ama sizin dediğiniz gibi bir Arnavut mutfağından Türkiye’de ticari anlamda bahsetmek mümkün değil. Ama Arnavutların ne bileyim, börek kültürü, yaptıkları özel paçalar, Ramazan için yaptıkları yemekler, düğünlerde ya da cenazelerde yaptıkları kültürel geleneklerini hâlâ sürdürüyorlar. Dil konusunda sadece yeni nesle aktarırken, bir öteki olarak tanımlanmasından endişe ettiklerini varsayarak diyorum, onu aktarmada zorluk çekmişler ya da onu böyle tercih etmemişler. Ama kültürel anlamda aslında kendi yemekleri, kültürleri, folkloru, müziklerini bir şekilde devam ettiriyorlar. Özellikle bu son savaş sonrası biraz kırılmanın en belirgin olduğu şeylerden biri, son savaş sonrasından itibaren böyle bir Balkan müzikleri, sadece Arnavut müziği değil ama bir Balkan müziği, tam bir Rumeli tanımlaması üzerinden Rumeli müzikleri yapılmaya başlandı. Bununla ilgili de birçok örnek mevcut aslında. Arnavutça müzik olarak da aslında bunun konuşulduğu belli, işte Kosova, Arnavutluk ya da Makedonya’daki sanatçıların bir şekilde Türkiye’ye davet edilmesi, onların buradaki derneklerde bir şekilde sahne almasını sağlamaları ve burada da onları yeniden dinlemeleri gibi bir şeyden bahsedebiliriz. Ama kültürel anlamda kendi yemeklerini, kültürlerini bir şekilde devam ettiriyorlar.

Ruşen Çakır: Bir şey soracağım, biraz dikkatli bir şekilde sormaya çalışacağım ama televizyon dizilerinde falan çok sık karşımıza çıkan, Batı’da ‘‘Arnavut mafyası’’ diye bir konsept var. Bu hakikaten realite mi, yoksa ayrımcı bir bakış açısı mı?

Bayram Şen: İlginç bir şekilde, yani bu Kosova Savaşı’ndan sonra, Arnavutluk ve Kosova’da aslında, ikisinde de bu 90’lardaki çözülmeden sonra ilginç şeyler yaşandı. Ben kendi deneyimimden bir örnek vereyim. Saraybosna’da yaşıyorum, Bosna-Hersek’teyim, bir süredir burada araştırma yapıyorum. Ben kendi ev sahibime bunu söylerken, ‘‘Ya, bizimkiler de Arnavut’’ falan dedim. Adam bir anda dedi ki; ‘‘Ben sizi komşulara Türk olarak tanıttım. Arnavut olduğunuzu söylemeyin lütfen’’ falan gibi şeyler söyledi. ‘‘Neden?’’ dedim. ‘‘Ya, onlar işte mafya…’’ filan. Yani böyle bir tanımlamaları olabiliyor. Bunun bu kadar ayyuka çıkmış olması aslında veya bu kadar dilde kullanılıyor olması bir gerçekliğe de işaret ediyor. New York Times’ta bir tane yazı çıkmıştı. İşte, Rus mafyası, İtalyan mafyası, tepedeki piramit çökertildi. İlk üç basamak alındığında bir şekilde çökertilebildi ama yeni yükselen Arnavut mafyası…’’ gibi böyle New York Times’ta yazılan yazılar var, ne bileyim, Le Monde’de yazılan yazılar var. Bunun gibi birçok yazıya ben de denk geldim. Bunun da herhalde bir gerçekliği var diye tahmin ediyorum. 

Ruşen Çakır: Peki, Bayram, toparlayacak olursak, anladığım kadarıyla Türkiye’de Arnavutlar çok ciddi sorunu olan bir topluluk değil. Çok ciddi bir şeyi de yok, hani talepleri, vesaireler. Genellikle var olan sorunlar varsa da kendi içlerinde dayanışarak, sahip çıkarak halledebilecekleri meseleler anladığım kadarıyla. Belki dil konusunda bir hassasiyet varsa devletten seçmeli dil isteme filan gibi birtakım şeyler olabilir. Türkiye’deki Arnavutlar için nasıl bir gelecek öngörüyorsun? Böyle devam eder mi diyelim? Yani sayı artar, azalır, geliş gidişler artar, öyle gözüküyor anladığım kadarıyla. Türkiye’nin önemli bir parçası olarak, Türkiye’nin her yerinde ama özellikle büyük şehirlerde yaşıyorlar. Anladığım kadarıyla iş dünyasında falan da çok güçlü bir şekilde varlar, bürokraside de varlar, değil mi? Siyasette de varlar. O anlamda temsil edilmedikleri yer yok anladığım kadarıyla. Nasıl bir gelecekten bahsedebiliriz?

Bayram Şen: Yani haklısınız. Burada sadece tek söylenecek şey, orada Arnavut kelimesi zaten kendi kişisel tercihleri olarak çok da kullanılmıyor, birçok insan “Rumeliliyim” deyip geçebiliyor. Sizin dediğiniz gibi mesela bir dönem Meclis’te, Türkler ve Kürtlerden sonra en yoğun nüfusa sahip üçüncü millet olarak da tanımlanabiliyordu, öyle birçok şey de geçmişti. Bu ana dilde yayın tartışmalarında aslında birçok şey yaşanmıştı. Çünkü Arnavutlar kendilerini tanımlarlarken, “Ben Türkiyeli Arnavutum”, “Türkiyeli Boşnağım” ya da “Arnavut Türküyüm, Boşnak Türküyüm” gibi karmaşalar da yaşanabiliyor birçoğunda. Sizin dediğiniz gibi bunun uzun vadede değişebilecek bir statüsü olacağını düşünmüyorum ama mesela bu ‘‘Yaşayan Diller ve Lehçeler’’ özelinde İzmir’de bir tane Arnavutça seçmeli dersin açıldığı bir yer var ya da Trakya Üniversitesi’nde Arnavut Dili ve Edebiyatı bölümü var. Bir taraftan da Kosova, Arnavutluk ve Makedonya’nın var olmasıyla birlikte, yani onlar orayla ilişkileri sürdürdükleri müddetçe, kendi talepleri de çok fazla olacaktır diye düşünmüyorum açıkçası.

Ruşen Çakır: Evet Bayram, çok sağ ol. Bizim ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’nin 35. yayını oldu bu. Çok teşekkürler, Arnavutları anlattın bize, çok şey öğrendik. Çok teşekkür ediyoruz Bayram Şen’e. Evet, 35. bölümümüzü Arnavutlarla noktaladık. Bundan sonra da devam edeceğiz. Bizi izlemeye devam edin. Çok teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.