2024’te Türkiye’de ve dünyada hangi isimler ön plana çıktı? Hangi isimler 2025 yılında etkili olacak? 2024 yılı, dünya ve Türkiye için önemli siyasi gelişmelere sahne oldu. Ruşen Çakır, yılın son gününde, Türkiye ve dünyada iz bırakan isimleri değerlendirdi. Ruşen Çakır, Ekrem İmamoğlu, Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan, Golani, Donald Trump ve Fethullah Gülen’i 2024 senesine bıraktıkları etkileriyle, 2025’te neler olabileceğini değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. 2024’ün son yayınında size 2024’ten benim için öne çıkan 6 portreyi kısaca ele almak istiyorum. Tabii ki bunlara itiraz edenler olabilir, fazla bulan, gereksiz bulanlar olabilir, “Şunu unuttun” diyenler olabilir ama benim bir çırpıda 2024’ten aklımda kalan 6 isim bunlar ve bunların bir kısmı 2025’te çok daha fazla öne çıkacak. Mesela Trump’ı daha fazla konuşacağız; çünkü Ocak ayında devralacak başkanlığı yeniden ve tüm dünya ona bakacak. Ekrem İmamoğlu’nu çok konuşacağız; çünkü artık Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olup olmadığını bence 2025’te çok gecikmeden açıklamak zorunda kalacak ve ona uygun birtakım şeyler yapacak diye düşünüyorum. Öcalan malum; çünkü bir süreç başladı, yeniden başladı ve merkezinde Öcalan var, en azından bir tarafın merkezinde Öcalan var. Öcalan’la ilgili onun açıklamaları, onunla yapılan görüşmelerden sonra yapılan açıklamalar ve belki de Öcalan’ın yaşam koşullarındaki birtakım değişiklikler 2025’te bayağı konuşulacak. Devlet Bahçeli bu bağlamda, yine çözüm süreci bağlamında bayağı bir gündemde olacaktır. Golani, yani gerçek adıyla Ahmed eş-Şara da Suriye denince akla gelen ilk isim oldu. Onu da çok göreceğiz. 2025’te konuşmayacağımız ama 2024’te bahsedeceğim tek isim Fethullah Gülen. 2024’te öldü. 2025’te artık çok fazla adını anacağımızı düşünmüyorum. Onun hareketi de büyük ölçüde iyice sönecek gibi geliyor. Bir de şunu söyleyeyim, benim seçtiğim isimlerin Ekrem İmamoğlu dışındaki hepsinin çıkışları, gerçek çıkışları 2024’ün son aylarında. Mesela Fethullah Gülen 20 Ekim’de öldü. ABD seçimleri 5 Kasım’da oldu. Bahçeli’nin o büyük açılımı “Gelsin, Öcalan konuşsun” sözleri 22 Ekim ve Şam’ın düşmesi de 7 Aralık. Baktığımız zaman bu 2024’ün son döneminde alelacele çok şeyler olmuş, öyle görüyoruz. İlginç bir şekilde yılın sonuna yığılmış, yurtta ve dünyadaki önemli gelişmeler.
Bahçeli, Öcalan… Devlet Bahçeli’nin, Kürt sorunu konusunda en sert bilinen, en tavizsiz bilinen hareketin lideri Devlet Bahçeli’nin, bir önceki çözüm sürecinin en sert muhalifi olan Devlet Bahçeli’nin, kürsüden Erdoğan’a ip atıp Öcalan’ı asmasını isteyen Devlet Bahçeli’nin daha sonra Abdullah Öcalan’a çok geniş bir meşruiyet alanı açmış olması gerçekten çok şaşırtıcıydı. Hâlâ bunu anlayamayanlar var ama bundan bir şey çıkmayacağını düşünenler de vardı. Ama gördük ki Bahçeli geri adım atmadı, ısrarla gitti ve sonuçta ne oldu? Öcalan Meclis grubunda, DEM Parti grubunda konuşmadı ama DEM Parti’nin iki önemli ismi Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan gittiler, Öcalan’la İmralı’da uzun bir görüşme yaptılar cumartesi günü ve uzun görüşmenin ardından çok kısa ama çok şey söyleyen bir açıklama geldi. Dolayısıyla Devlet Bahçeli, adındaki devlet, yani adı gibi, devleti temsilen Türkiye’de yeni bir süreci başlatmış oldu. Bu gerçekten hakikaten, yani kelimeler peş peşe geliyor ama çok şaşırtıcı. Ülkücü Hareketi bilenler için de çok şaşırtıcı, içindekiler için de çok şaşırtıcı bir hamle idi. Bunu Abdullah Öcalan ‘‘yeni paradigma’’ olarak tanımlıyor. Evet, bayağı bir şey, devletin bakışında çok önemli bir şey değişmiş gözüküyor ve Bahçeli bunun aktörü oldu. 2024’e gerçekten Türkiye’de damgasını bastı, basan isimlerden birisi oldu. Diğeri tabii ki Abdullah Öcalan. Abdullah Öcalan’ı zaten biliyoruz. Daha önceki çözüm süreçlerinde de öndeydi. Onun yönlendirmesiyle birtakım şeyler gelişti ve onun kaleme aldığı metin en son 28 Şubat’ta Dolmabahçe Mutabakatı olarak okundu ama sonra masa dağıldı. Uzun bir tecritten sonra Abdullah Öcalan’ın yeniden devlet tarafından muhatap kabul edildiğini görüyoruz ve Abdullah Öcalan hiç rahatsız olmamış. Bakıyoruz yapılan açıklamaya, Önder ve Buldan’ın aktardığına göre bu anı bekliyormuş. Her şeye hazır olduğunu ve yapabileceğini söylüyor. Önümüzdeki dönemde bunu çok daha fazla göreceğiz ama, her ne kadar birileri bunu ısrarla söylemeye çalışsa da, ‘‘bebek katili Öcalan’’ algısının devlet üstüne bir çarpı atıyor ve Öcalan’ı önümüzdeki dönemde yepyeni bir kimlikle görebiliriz. Aslında onun iddiasına göre o bu kimliği yıllardır taşıyor ama buna çok fazla alan açılmamıştı. Şimdi Öcalan’ın “Silah çözüm değil”, “Silah dönemi bitti” yaklaşımını daha fazla duyacağız, öyle gözüküyor. Ve 2024’e, giderayak, Öcalan damgasını bastı. Daha önce yeğeni, DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan’la görüşmesinde söyledikleri de anlamlıydı. Aslında son yapılan açıklamaya çok benzer şeyler orada da vardı ama o bir akraba ziyareti vesaire diye karambole geldi birazcık açıkçası. Ama şimdi Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ın — daha önceki çözüm sürecinde de İmralı heyetinde varlardı biliyorsunuz — gitmiş olmaları bu olayı daha bir resmileştirdi. Evet, Öcalan, Bahçeli ile birlikte, yani iki uç, Türkiye’nin iki ucu yeni bir projede bir araya geldi. Bu gerçekten olağanüstü bir durum ve bunun etkilerini 2025’te göreceğiz. Kimileri çok kötümser, kimileri iyimser, kimileri de “bekleyelim, görelim” modunda. En kolayı “bekleyelim, görelim” modunda olmak. Açıkçası ben genellikle olduğu gibi, geçen çözüm sürecinde de böyleydim, bunda da iyimserim. Özellikle Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ın daha sonra yaptıkları “Bu sefer daha umutluyuz” sözlerine çok önem atfediyorum. Onun bir gönül alma işi olduğunu düşünmüyorum. Birtakım detayları açıklamadıklarını da söylediler, açıklamayacaklarını da söylediler. Dolayısıyla oralarda birtakım hazırlıklar olduğu duygusu var. İyimserim ve umuyorum ki 2025’te bunun olumlu anlamda gelişmesine tanık oluruz.
Türkiye’de son isme, İmamoğlu’na gelmeden önce Fethullah Gülen’le ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Aslında bunları söyledik, ettik. Fethullah Gülen Türkiye’de çok önemli bir şey başardı. Adım adım, böyle ilmek ilmek işleyerek, herkese duymak istediğini söyleyerek, birçok kişiyi kandırarak diyelim… Kandırmayı böyle bir şey olarak görmeyin, karşı taraf da aslında kanmaya teşneydi. Zamanında diyelim ki Süleyman Demirel, Turgut Özal, Bülent Ecevit, Recep Tayyip Erdoğan, hepsi bir şekilde Gülen’e çok güvenmediler ama onunla bir arada olmayı da istediler şu ya da bu nedenle. Dünyada örgütlendi, sadece Türkiye’de değil, dünyada örgütlendi. Yüzlerce, binlerce insan, genç, çok küçük yaştan itibaren onun okullarında, dershanelerinde yetişti. Bunların bir kısmı çalınan sorularla, bir kısmı gerçekten hak ederek iyi yerlerde okudular, iyi yerleri kaptılar. Bu iyi yerleri kapma, orduda olduğu gibi sızma şeklinde oldu kimi zaman, kimi zaman da devlet eliyle, özel olarak seçilmek gibi. Mesela aklıma geliyor, bir dönem AKP’li bakanlar, basın danışmanı olarak Fethullahçı gazeteci kapma yarışına girişmişlerdi. Öyle şeyler oldu. Sonra Erdoğan’ı küçümsedi, öyle diyelim. Yanlış hesap yaptı, Erdoğan’a savaş açtı ve o savaşı kaybetti. Küresel bir hareket… Küresel bir hareket olduğu için de küresel güçlerle ilişki içerisinde olan bir hareket, kimi zaman olumsuz, kimi zaman olumlu anlamda. Özellikle Batı dünyasında kurduğu, ABD başta olmak üzere, iyi ilişkilerden haberdarız, biliyoruz. Ve şu anda da zaten büyük ölçüde Batı dünyasında bir lobi faaliyeti yürütmeye çalışan bir hareket söz konusu, ama eski gücü yok ve her geçen gün azalan bir hareket. Fethullah Gülen’in yaptığı çok şey var ama onun bana göre en önemli özelliklerinden birisi çok fazla işkilli olması. Yani bu kadar derin ilişkilere girdiği için de her türlü şeye, insanlara, ilişkilere şüpheyle bakması. Ve Gülen hayatı boyunca onun gibi olan birçok insanın yaptığı gibi ikinci birisini yetiştirmedi. Evlenip çoluk çocuk sahibi olmadığı için de… Hani birçok yerde böyle oluyor, çocuklar geçiyor ya da Süleymancılıkta olduğu gibi çocuk kız olunca damatlar geçiyor gibi. Mesela İskenderpaşa’da da öyleydi, damadı Mahmud Esad Coşan gibi. Burada öyle bir şey de olmadı ve Fethullah Gülen, kimse yerine göz dikmesin diye ikinci bir isim yetiştirmedi, atamadı ya da göstermedi ve şimdi de örgütü öyle bir şekilde heyetle, vesaire ile yönetilmeye çalışılıyor ama çok da fazla ömrü olmayacağa benziyor. Ne olur, parçalanır, ayrılanlar olur, şu olur bu olur; bir anlamda kapanın elinde kalacak bir yapı gibi. Fethullah Gülen sonuçta umulmadık bir başarı ve hızlı bir iflasın öyküsü olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde 20 Ekim’de öldü. Geriye çok da fazla bir şey bırakmadı. Yani şu anda bir örgütü bırakmış gibi duruyor ama ondan da ileride çok fazla bir şey kalmayacağa benziyor. Ama tarihte yerini aldı. Hep o dönem, onun Fethullahçı yapılanması bir örnek olarak önümüzde duruyor ve büyük ölçüde de kötü bir örnek olarak önümüzde duruyor.
Dünyada Trump var. Trump’ı biliyoruz, bir daha geldi, tüm dünya onu bekliyor. Ülkemiz de onu bekliyor, özellikle Erdoğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan onu bekliyor. Ulaşabildiği bir Amerikan lideri… Biliyorsunuz, Biden’la hiç Beyaz Saray’da görüşemedi Erdoğan ama Trump’la çok rahat görüşebileceğini biliyoruz. Özellikle Suriye konusunda Trump’ı, ilk aşamada Suriye ama başka birçok kalem var tabii ki, Trump’ı bekliyor. Olumlu anlamda bekliyor. Dünyadaki sağ popülist, aşırı sağ hareketler bekliyor. Putin bekliyor. Onu istemeyenler de var; mesela İran, Çin ondan çok rahatsızlar. Ve Trump dünyayı ama kendi ülkesini de, Amerika Birleşik Devletleri’ni de gerçekten yenileyeceğe benziyor. Geçen sefer söyleyip yapamadığı birçok şeyi yapacağa, yapmak isteyeceğe benziyor. Bir de arada geçen 4 senenin intikamını almak isteyeceğe benziyor. Trump’ın yapıp ettikleri ve yapmadıklarından tüm dünya etkilenecek ve biz de etkileneceğiz. 2024’te Trump, Harris’e karşı çok net bir galibiyet elde etti ve Kongre’de de çoğunluğu elde etti. Önünde hiçbir engel yok. Dolayısıyla 2024’ün sonunda Kasım ayında elde ettiği bu zafer, 2025 ve sonraki yıllara çok ciddi bir şekilde damgasını basacak. Artık tekrar Trump yatıp Trump kalkacağız. Bizim ‘‘Transatlantik’’ jeneriğinde Trump vardı, bilenler bilir. Sonra ‘‘Kaldırsak mı ya?’’ demiştik ama şimdi kaldırmamıza gerek kalmadı. ‘‘Transatlantik’’te yine en çok Trump konuşacağız.
Dünyada son isim Golani, Ahmed eş-Şara. Bilenler, ilgililer biliyorlardı ama bilmeyenler de bu Kasım sonu Aralık başında gördü. HTŞ’nin lideri, Suriyeli bir üst-orta sınıf ailenin çocuğu ama küçük yaştan itibaren cihatçı hareketler içerisinde yer almış, hapis yatmış. El Kaideciliği, IŞİDciliği var. Ama sonra bir şekilde bütün bunlardan koparak İdlib merkezli bir heyetin başına geçiyor. Ve sonra aslında fazla kurşun da sıkmadan Şam’daki yönetimi ele aldı. Ele aldıktan sonra da en çok gördüğümüz nedir? Önce takım elbise, daha sonra kravat da eklendi buna. Ve dünyaya, Batı dünyasına, İslam dünyasına, Türkiye’ye, herkese, hatta İsrail’e de hep sıcak mesajlar vermeye çalışan bir yeni yönetim var. Herkesi katacaklarını söylüyorlar ama ilk başta baktığımız zaman bütün atamalar HTŞ’den. En son, yeni kurulacak olan Suriye ordusunda üst düzey görevlere bazı yabancı savaşçıların da getirildiğini gördük. İlginç durumlar oluyor. Küçük çaplı da olsa Alevilerden gelen birtakım şikayetler var, taciz iddiaları, cinayet iddiaları var. Ve en çarpıcısı bence, en son El Arabiya’ya verdiği röportajda anayasanın 3 yıl, seçimlerin 4 yıl sonra olma ihtimaline dikkat çekti. Bu açıkçası Ahmed eş-Şara’nın bu 3 yıl, 4 yıl içerisinde HTŞ eksenli bir iktidar inşa etmeye çalışacağı olarak yorumlanıyor ve bu da tabii ki dünyanın onlara yönelik ilgisini ve desteğini azaltmaya aday bir şey. Özellikle ekonomik anlamda çok büyük şeylere ihtiyaçları var, desteklere ihtiyaçları var. Bu destekleri alabileceği yerlerin bazıları, şimdi Körfez ülkeleri belki pek umursamayabilirler ama özellikle Batı dünyası, uluslararası kuruluşlar herhalde burada bir HTŞ kökenli, kökü cihatçı bir İslamcılık olan bir hareketin Suriye gibi bir ülkeyi tek başına, istediği gibi yönetmesine çok fazla yanaşmayacaklardır. Golani ya da Ahmed eş-Şara, 2024’ün sonunda karşımıza çıkan bu kişi, 2025’te daha sık karşımıza çıkacak ve orada çok yakından takip edilecek. Her adımı sorgulanacak. O bir yandan dünyadan gelen farklı beklentileri, bir yandan Suriye’nin içerisinden gelen farklı beklentileri ve ama bir diğer yandan da kendi örgütü ya da örgütlerden — bir örgütler topluluğu aslında o HTŞ — gelen birtakım beklentileri karşılamak gibi zor bir sürece girdi. Türkiye’nin çok ciddi bir desteği var, himayesi var. Bu tek başına yeter mi? Nereden itibaren bir sorun olmaya başlar? Bunların hepsi 2025’te bayağı bir netleşecek. Ama Golani şimdiden yepyeni bir figür olarak karşımıza çıktı. Onu, sakalları vesaire nedeniyle Fidel Castro’ya benzetenler de var. Eski İslamcı şeyinden geriye sakalları kaldı ama sakalları da büyük ölçüde insanlar daha böyle Castro, Che Guevara gibi yerlere atfederek geçiştirmeye çalışıyorlar. ‘‘Bakalım, ne olacak?’’ diyelim.
Ve en son Ekrem İmamoğlu’yla bitirmek istiyorum. Ekrem İmamoğlu, 2024’te Erdoğan’ı bir kez daha yendi, çok bariz bir şekilde yendi İstanbul’da. %50’den fazla oy aldı. Ama onun ötesinde yerel seçimlerdeki CHP’nin zaferinin en önemli isimlerindendi, yani Özgür Özel’le beraber diyelim. Ama Özgür Özel’in CHP’nin genel başkanı seçilmesinde de anahtar rolü o oynamıştı ve o CHP’nin, yeni CHP’nin, yani Kılıçdaroğlu sonrası CHP’nin yerel seçimdeki o başarısında da en ciddi rolü olan isimlerden birisi Ekrem İmamoğlu. Ve 2024’te Erdoğan’ın karşısına çok güçlü bir şekilde çıktı, ikinci kez onu yenerek. Hatta ilk seçiminde, 2019’da iki kere yenmişti, bu sefer bir kere daha yendi. Yüksek Seçim Kurulu artık itiraz edemedi buna. Ekrem İmamoğlu’nu 2024 seçim sonrası izlediği performansta açıkçası tereddütlü gördüm. Burada tabii CHP’nin Genel Başkanı’nın Özgür Özel olmasının da bir rolü var, yani Genel Başkan’dan rol çalıyor olmak istemedi anladığım kadarıyla. Ama açık söylemek gerekirse Türkiye’nin yerel seçimlerden sonra yaşadığı olaylarda Özgür Özel’in dolduramadığı birtakım alanlar var. Bunları Ekrem İmamoğlu doldurabilir, doldurma potansiyeline sahip. 2025’te işte bunlara tanık olacağız. Mesela Suriye meselesinde ya da Bahçeli’nin son açılımı, yeni çözüm sürecinde CHP ne yapıyor, bilmiyoruz. Yani CHP her iki olayda da “bekleyelim, görelim” yapıyor. Türkiye’nin birinci partisi olarak çıkmış bir parti olarak, her ne kadar iktidarda olmasa da bu iki kritik konuda CHP’nin açık net birtakım pozisyonlar alması ve kamuoyunda etkili olması, ama aynı zamanda da iktidar nezdinde etkili olması gerekiyor ki, yapılacak ilk seçimde cumhurbaşkanlığını CHP’nin adayı kazanabilsin. Şu haliyle baktığımız zaman, CHP’de bir yerinde sayma hali var ama özellikle Suriye ile beraber Erdoğan’ın tekrar kendini güçlü hissetmesi hali var. Eğer 2025’te bu Öcalan’lı süreç olumlu anlamda gelişmeler kaydederse, herhalde bundan iktidar çok ciddi bir şekilde yararlanacaktır. Dolayısıyla Ekrem İmamoğlu’nun 2024’te tam yapmadığı şeyi 2025’te yapmasını ve açık söylemek gerekirse CHP’nin genel başkanı olmasa bile CHP’nin lideri olarak sahneye çıkmasını bekliyorum. Olur, olmaz, onu göreceğiz. Ama bu haliyle şu gidişat, yani şu anda kurulan CHP yapısı, şu anda karşımıza çıkan CHP yapısı, CHP’ye çok fazla bir şey katamaz hale geldi. 2024’te iyice bir zirveye çıkmış olan İmamoğlu’nun biraz hazırdan yer duruma düştüğünü görüyorum. 2025’te herhalde bunu telafi etmeye çalışacaktır. Evet, çok fazla uzatmayalım. Daha söylenecek çok şey var. Atladığımız isimler olduğu muhakkak, gereksiz gördüğünüz isimlerden de söz etmiş olabilirim ama bu benim 2024’te gördüğüm 6 portreydi. İkisi yurt dışından, dördü Türkiye’den. Aslında Fethullah Gülen’i de yurt dışı sayabiliriz, 3-3 de diyebiliriz. Bunlarla 2024’ü noktalamak istedim. Hepinize iyi yıllar diliyorum. Bu yılda, sağlık tabii ki önemli, barış tabii ki önemli ama özgürlük ve adalet inşallah Türkiye’ye tekrar gelir. Yani ne zaman tam olarak vardı bilemiyorum ama şu haliyle yok. Türkiye özgür ve adil bir ülke değil. Umarım 2025’te bu konuda olumlu birtakım şeyler yaşarız. Hepinizin yeni yılını tebrik ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.