İstanbul’daki Boğaziçi Üniversitesi direnişi dördüncü yılını geride bıraktı. Akademisyenler bininci kez atanmış rektöre sırtlarını döndü, Türkiye’nin bu en önemli eğitim kurumlarından birinde yaşananları protesto etti. Medyascope’tan Kaya Heyse, bin gündür devam eden bu eylemi ve üniversitede yaşananları, direnişçi akademisyenlerle konuştu.
Direnişin fitilini ateşleyen atama: Melih Bulu
1 Ocak 2021, Boğaziçi Üniversitesi için bir milat oldu.
Haliç Üniversitesi’nin rektörü Prof. Dr. Melih Bulu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararnamesiyle üniversiteye rektör oldu. Karar, 1 Ocak’ta Resmi Gazete yayımlanmadığından ötürü 2 Ocak 2021’de Resmî Gazete’de yayımlanmıştı. Bulu, 2015 seçimlerinde AKP İstanbul Milletvekili Aday Adayı’ydı. Aynı zamanda da AKP’nin Sarıyer ilçe teşkilatının kurucu üyelerindendi.

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin direnişi Bulu’nun atanmasıyla başladı.
Her gün rektörlük binasının önüne giden akademisyenler binaya sırtlarını dönerek, Bulu’nun istifasını talep etti. 17 Ocak 2025’te hocalar bininci kez rektöre sırtlarını döndü.
Eylem kısa sürede büyüdü. Protestolara öğrenciler de katıldı.
Protestocu öğrenciler sokaklarda kovalandı, yerlerde sürüklendi, polis tarafından feci şekilde dövüldü, gözaltına alındı, tutuklandı, yargılandı. Polis üniversite kapısına kelepçe bile taktı.
Bulu, 14 Temmuz 2021’de yayımlanan yeni bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle sessiz sedasız görevinden alındı.
Bulu’nun görevden alınmasının ardından Prof. Dr. Naci İnci önce vekaleten, 21 Ağustos 2021’deyse resmen üniversiteye rektör olarak atandı. Tabii ki yine bir kararnameyle.
“Siyasi işgal”in 2. aşaması: Naci İnci
“Bu atamalar siyasi bir işgaldir” diyor konuştuğum akademisyenlerden biri. “Amaç, üniversitemizi iktidarın uzantısı olan, tek sesli bir mekana dönüştürmek.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
İnci’nin gelmesiyle Boğaziçi Üniversitesi’nde her şey değişti. İnci önceliğini öğrenci direnişini kırmaya verdi. Boğaziçi Üniversitesi’nde girişler iyice kısıtlandı, özel güvenlikçilerin sayısı artırıldı, mezunların okula girmesi yasaklandı, kulüpler kapatıldı, protestocu öğrenciler hakkında disiplin soruşturmaları açılarak eğitim hakları tehlikeye atıldı.
İnci, makam arabasının önünü kapatarak kampüsten çıkmasını engellemeye çalışan öğrencilere dava bile açtı. 14 öğrenci hakim karşısına çıktı.
İlerleyen yıllarda Boğaziçi Üniversitesi’nin kampüsü öğrencilerin bir araya gelmelerini engelleyecek şekilde tasarlandı. Örneğin Güney Kampüs’te öğrencilerin “Study” dedikleri mekan kapatıldı. Öğrencilerin birlikte ders çalışmaları dahi zorlaştırıldı. Kulüp etkinlikleri için izin başvuruları talep edildi. Etkinlik afişi asmak bile bürokratik bir işkenceye dönüştü.
Mart 2023’te üniversitenin hayvan barınma merkezine el konuldu. İş makineleri barınak alanını polis korumasında yıktı, bunu protesto eden öğrenciler yine şiddet gördü.
İnci toplu mezuniyet törenlerini bütçe sıkıntısını ileri sürerek yaptırmadı. Oryantasyon günlerinde bazı kulüplerin stant açmasına izin verilmedi.
Akademisyenler bu uygulamalarla okulun öğrenci odaklı olmaktan çıktığını, kampüsün çoğulculuğunu yitirdiğini anlatıyor. “Bu kulüpler ve çoğulculuk öğrencilerin hayatlarını şekillendiren en önemli şeylerin başında geliyordu. Öğrencileri bundan mahrum bıraktılar” diyor bir akademiysen ve ekliyor:
“Rektörün en korktuğu şey, bir öğrenci hareketi.”
Üniversitenin “paraşüt” akademisyenleri
Naci İnci Boğaziçi Üniversitesi’ni tarihinde görülmemiş bir liyakat kriziyle de baş başa bıraktı. Yeni yönetim, son dört yılda 100’den fazla akademisyeni tepeden inme bir şekilde okula getirdi.
Akademisyenler ve öğrenciler bu hocalara “paraşüt” lakabını taktı.
“Paraşütler okula verilen en büyük zararların başında geliyor” diyor bir akademisyen ve ilginç bir diyalog aktarıyor. Konuştuğum bu akademisyene göre okula alınan hocalardan biri kendisine “Biz buraya bir misyonla geldik” dedi. Ama o misyonun ne olduğunu söylemedi.
Akademisyenlere göre 2021’den bu yana akademik ve idari istihdam politikaları liyakat ve şeffaflık prensipleri üzerinden yürütülmüyor. Atama ve yükseltme süreçleri birimlerin ihtiyaçları çerçevesinde belirlenmiyor. Atamaların bazıları ilgili birim ve fakültelerin görüşü alınmadan, tek rektör imzasıyla yapılıyor. Olumsuz görüşler dikkate alınmıyor. Atamaların hepsi kişiye özel kadro ilanları ile yapılıyor.
Buna karşılık tam zamanlı kadroda görev yapan 60’ı aşkın öğretim elemanı – ki bunların arasında profesörler, doçentler, yardımcı doçentler var – yükseltme başvuruları işleme alınmadığı, sözleşmeleri yenilenmediği, araştırmalarına onay verilmediği ya da çeşitli disiplin soruşturmaları yüzünden kurumdan ayrılmak zorunda kaldı.
“Üniversitenin için yetkisiz yetkililerle dolu. Atanan bazı öğretim üyeleri atandıkları bölümlerin temel derslerini bile verebilecek yetkinliğe sahip değil” diye özetliyor bu durumu konuştuğum akademisyenlerden biri.
“Öğrenciler her şeyin farkında”
“Paraşüt” akademisyenlerle eski öğretim üyeleri arasında diyalog en az düzeyde. Anlattıklarına göre bazı bölümlerin yarısı paraşütlerle doldu, bazılarındaysa hiç yok.
Onların gelmesiyle okulda daha önce görülmeyen uygulamalara da imza atıldı.
“Bazı paraşütler odalarını yeniden dekore ettirdi, kimisi kendisine tahsis edilen odayı beğenmeyip başkasını odasından çıkarttı” diye anlatıyor akademisyenlerden biri.
“Kayyumların ilk yaptığı şeylerden biridir odayı yeniden dekore etmek” diye de ekliyor.
Peki öğrencilerin “paraşütlerle” arası nasıl?
“Öğrenciler her şeyin farkında” diye anlattı bana akademisyenlerden biri:
“Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanmak kolay değil, öğrencilerimiz kimin iyi hoca olduğunu çok iyi biliyor.”
Üniversitenin Öğrenci Temsilciliği Kurulu (ÖTK) da Naci İnci yönetiminin uygulamalarından nasibini aldı. ÖTK aslında idare ile öğrenciler arasında bir köprü, bir iletişim mekanizması. Öğrenciler şikayetlerini, taleplerini bu kurum aracılığıyla duyurabiliyor. ÖTK, paraşütlerin isimlerini ve verdikleri dersleri duyurup öğrencilere bu derslere katılmama çağrısı yaptı. Bunun üzerine birçok ÖTK üyesi öğrenciye disiplin soruşturmaları açıldı. ÖTK seçimle geliyor, seçim tarihi bile belirlenmiyor.
“1980’de de paraşütler geldi, yapamadılar” hatırlatmasında bulundu akademisyenlerden biri. Bir diğer akademisyen de paraşütleri öğrencilerin “yiyeceğini” belirtti.
İnci’nin “ikna odaları”
“Boğaziçi Üniversitesi son dört yıl içinde neredeyse tüm kararların rektör tarafından verildiği bir yere dönüştü” diyor konuştuğum akademisyen. Mobbing, yani bezdirme günlük işleyişin bir parçası.
Direnişe katılan hocaları bezdirme taktiklerinden biri de akademik yükseltmeleri ya da izinleri gelen akademisyenlerin, dört-beş kişilik bir rektör heyetinin huzuruna çıkarılması. Eski hocalar buna “ikna odası” diyor.
Bu toplantılarda akademisyenin yönetime nasıl ve ne derece itiraz ettiği araştırılıyor ve kendisine eğer yükselmek istiyorsa, biat etmesi – ve varsa – davasını geri çekmesi “öneriliyor.” Buna itiraz eden öğretim görevlileri ya yükseltilmiyor ya da haklarında disiplin soruşturmaları açılıyor.
Bu soruşturmalar kapsamında çok sayıda hoca okuldan uzaklaştırıldı.
Sırt dönme eylemlerine katılan hocaların kampüse girmesi yasaklanıyor, dersleri kapatılıyor.
Eylemlerin dört yılı bitti, halen 30’a yakın akademisyen kampüs yasaklısı.
Eylemlere destek veren mezunların mezun kartları iptal edildi. Bu duruma itiraz eden öğrencilere de kampüse girme yasağı verildi, disiplin soruşturmaları açıldı.
Ama direniş ve nöbet devam ediyor. Ağustos 2021’de akademisyenler arasında yapılan bir oylamada Naci İnci’ye yüzde 95 oranında bir güvensizlik oyu çıkmıştı.
Yazışmalara cevap vermemek görevi ihmal olarak görülebiliyor artık – ki bu da soruşturma demek.
Konuştuğum akademisyen bu durum için. “Boğaziçi Üniversitesi asla bir devlet dairesi olmadı. Gereksiz yazışmalar yapılmazdı. Şimdi bize bir yazı geldiğinde ‘cevap vermeden nasıl cevap yazabiliriz’ diye kafa patlatıyoruz kendi aramızda” diyor.
Davalar, davalar…
Eski hocalar Naci İnci’nin uygulamalarına karşı yaklaşık 250 dava açtı. Bu davaların bazısı devam ediyor, sonuçlananlar da var. Konuştuğum akademisyenler bunu “hukuk savaşı” olarak nitelendiriyor:
“Amacımız, iyi bir kamu üniversitesi hayalini ayakta tutmak, gençlerin kendi ülkelerinde de iyi bir eğitim alabilme hakkını sonuna kadar, bıkmadan ve usanmadan savunmak.”
Davalar uzaklaştırmalara, kişiye özel ilanlara ve üniversitede açılan yeni fakültelere karşı açıldı.
5 Şubat 2021’de Hukuk Fakültesi ve İletişim Fakültesi kuruldu. 30 Aralık 2021’de rektörlüğe bağlı bir Veri Bilimi ve Yapay Zeka Enstitüsü açıldı. Aralık 2023’te alınan kararla Fen Edebiyat Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi ve Fen Fakültesi olarak ikiye bölündü.
Bu yeniden yapılanmaların hepsi yargıda.
Akademisyenlere göre bu kararlar tepeden inme ve keyfi.
Direnişin geleceği ve talepler
Akademisyenlere göre üniversite içinden çıkılması çok zor bir yönetim krizinin ortasında. İşte akademisyenlerin bininci nöbet için yayınladıkları açıklamadan çarpıcı bir bölüm:
“Plansız, programsız başlatılan ve kampüsü şantiyeye çeviren inşaatlardan, yandaşlara zaman zaman veri güvenliğini tehlikeye atarak verilen adrese teslim ihalelere kadar, kamu kaynaklarının kötü kullanılması söz konusudur. Derslerin ortasında yürütülen güvensiz şantiye şartlarında bir işçi hayatını kaybetmişti. Bilimsel etkinliklere tahsis edilen binalar lojmana çevrilmekte, üniversitede eskiden son derece sınırlı sayıda makam aracı kullanılırken an itibariyle akademik ve idari yöneticilere bolca makam aracı verilmekte, makam odaları büyük masraflarla yeniden dekore edilmektedir. Yetkin idari personel bezdirilerek uzaklaştırılmış, 4 yılda üniversiteyi hiç tanımayan 650 yeni personel işe alınmıştır. Çalışan, üreten birçok araştırma merkezi kapatılmış, bir kısmının yerleri değiştirilmiş, bu merkezlerin çalışma ofislerinin bulunduğu binalar yeni atananlar için lojman yapılmıştır.”
Akademisyenler bugün bininci kez sırtlarını rektöre döndü. Direnişi sürdürmeye kararlılar. Talepleri de çok net: Bilimin üretildiği, özerk, öğrenci odaklı, kapsayıcı ve çoğulcu bir kampüs.
- Akademisyenlerin isimleri onları korumak için gizli tutulmuştur.