Ruşen Çakır yorumluyor: Ekrem İmamoğlu Jül Sezar olabilecek mi?

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Saraçhane’deki basın toplantısında bir gazetecinin belediyelere yönelik soruşturmalarla ilgili endişesi olup olmadığı sorusuna “Rubicon’u geçenler için kaygı ve korku yoktur” yanıtını verdi. Peki Ekrem İmamoğlu Jül Sezar olabilecek mi? Ruşen Çakır bu videoda yorumladı.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “yaşanan hukuksuzluklara ilişkin kamuoyunun ilk kez duyacağını” söylediği bilgileri Saraçhane’deki basın toplantısıyla açıkladı. İmamoğlu, S. B. isimli bilirkişinin olmayan sahte raporların savcılık dosyasına girmesine önayak olduğunu öne sürdü, “Avukatlarımız raporun olmadığını ispat etti ancak buna rağmen iddianameye girdi. Heybedeki turpun adı S. B.” dedi.

İmamoğlu, bir gazetecinin belediyelere yönelik soruşturmalarla ilgili endişesi olup olmadığı sorusuna “Rubicon’u geçenler için kaygı ve korku yoktur” yanıtını verdi.

Ruşen Çakır yorumluyor: Ekrem İmamoğlu Jül Sezar olabilecek mi?
Ekrem İmamoğlu Jül Sezar olabilecek mi?

İBB Başkanı İmamoğlu’nun konuyla ilgili açıklaması şöyle:

“Tabiri caizse ‘gemileri yakmak’ diye tarifleyebileceğimiz bir kararlı yolculuğun adımını attım. O bakımdan benim ruhum da ne endişe ne kaygı ne de korku var. Benimle yürüyen her arkadaşımın da böyle bir kararlılığı ve böyle bir yol haritası vardır. ‘Rubicon’u geçmek’ (Jül Sezar’ın Rubicon Nehri’ni geçişi ‘dönülmez yola girdiği’ mesajı verdiği için günümüzde, geri dönüşü olmayan adımlar ve kararları ifade etmek için ‘Rubicon’u geçmek’ deyimi kullanılır) diye bir kavram vardır ya tam da öyle. Benim bütün yol arkadaşlarımla birlikte kaygısı, korkusu, endişesi olmaksızın bu milletin adaletli, bu milletin bugün adaletsizliği yapan insanların ailelerini bile korumak adına kararlı bir geleceği bu Türkiye’de var etmek adına yol yürüyor. Rubicon’u geçenler için, kaygı ve korku yoktur. Bizim yolculuğumuz öyle bir yolculuktur. İnşallah menzile varırız.”

Peki “Rubicon’u geçmek” deyimi ne anlama geliyor, nereden ortaya çıktı?

Deyimin doğuşu

Rubicon, Roma İmparatorluğu’nun İtalya topraklarındaki en önemli sınırlarından biriydi. Günümüzde İtalya’nın kuzeyinde bulunan bu küçük nehir, Roma kanunlarına göre aşılmaması gereken bir çizgiydi. Dönemin katı kurallarına göre hiçbir Roma generali ordusunu bu nehrin güneyine geçiremezdi. Bunu yapması, “açık bir savaş ilanı” ve “vatana ihanet” olarak kabul edilirdi.

Sezar’ın tarihi kararı

M.Ö. 49 yılının 10 Ocak günü, dönemin ünlü komutanı Julius Sezar, Roma Senatosu ile yaşadığı siyasi anlaşmazlık sonucunda ordularıyla birlikte Rubicon Nehri’ne geldi. Uzun süren bir düşünme sürecinin ardından, “Alea iacta est” (Zar atıldı) diyerek nehri geçti. Bu karar, Roma’da bir iç savaşın başlangıcı oldu.

Günümüzdeki anlamı

“Rubicon’u geçmek” deyimi, o günden bu yana “geri dönüşü olmayan bir karar almak”, “kritik bir eşiği aşmak” anlamında kullanılıyor. Deyim, “alınan kararın sonuçlarının tam olarak bilinmese de artık geri dönülemez bir yola girildiğini” anlatıyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün Ekrem İmamoğlu’nu Saraçhane’de dinledik. Bir buçuk saate yakın bir basın toplantısıyla turbun büyüğünü açıkladı kendisi açısından ve bir bilirkişiyi ifşa etti, malum. Çok ilginç bir basın toplantısıydı. Bayağı kalabalıktı. Hem gazeteciler hem de İmamoğlu’nun yanında durmak isteyen CHP’liler, CHP yöneticileri, belediye başkanları çok kalabalık bir topluluktu. Sosyal medya üzerinden ve bazı televizyon kanalları da canlı yayınladı, ilginçti. Ve orada en çok dikkat çeken sözlerden birisi, kendisine kaygı, endişe hissedip hissetmediği sorulduğunda dedi ki: “Biz Rubicon’u çoktan geçtik. Rubicon’u geçenler için kaygı, endişe, korku yoktur.” Tabii, bu çok bilinen bir kavram değil, ‘‘Rubicon’u geçmek’’ kavramı. Salonda olanların hepsi de bunu biliyorlar mıydı, çok emin değilim açıkçası. Ama Ekrem İmamoğlu’nun bunu biliyor olması ve orada söylüyor olması gerçekten ilginçti. Peki, neydi Rubicon’u geçmek? Jül Sezar, M.Ö. 49 yılında bir Rubicon Nehri var İtalya’da, bunun ötesine herhangi bir general ya da komutan ordularıyla geçemiyor, yasak. Geçtiği andan itibaren suçlu ilan ediliyor, hepsi cezalandırılmak zorunda. Bu, Roma’da konulmuş bir kural. Buna herkes uymak zorunda. Ama Sezar, kafasına Roma’nın hakimi olmayı koymuş birisi olarak Rubicon’u biraz tereddüt de etse geçiyor ve bir lafı var. Şimdi, Latincesi zor bir laf ama diyor ki: “Zar atıldı. Attım zarı, artık geri dönüşü yok.” Ve geçiyor. Roma’da bunu duyanların önemli bir kısmı kaçıyor. Sezar orada hükümranlığını ilan ediyor ve Roma’nın tartışmasız hakimi haline geliyor. Yanılmıyorsam beş yıl sürüyor. Sonra bir suikast sonucu öldürülüyor vesaire. Ama Rubicon’u geçmek lafı o zamandan bu zamana dillere yerleşiyor. Birçok dilde bu var. Yani bu ne oluyor? Bir eşik var, o eşiği geçiyorsunuz, artık geri dönüşü yok. Bu, bir anlamda “gemileri yakmak” tabirine benzetilebilir. Gemileri yakıyor, bir daha da geri dönüş yok. Artık karadasınız. Bir daha tekrar geldiğiniz yere dönmek söz konusu değil anlamında “gemileri yakmak.” Ama buradaki daha çarpıcı bir olay, bütün kuralları hiçe sayıyorsunuz, büyük bir meydan okuyuş var, kendinize güveniyorsunuz. Ama bu güveni kazanmak o kadar kolay değil. Zaten tereddüt ediyor ve sonunda zarları atıyor ve artık korkmak yok. Evet, Ekrem İmamoğlu kendisini böyle tanımladı, bir tür Jül Sezar olarak tanımladı. Ama ortada çok ciddi bir soru var: Ekrem İmamoğlu, Jül Sezar gibi nehri geçti; peki Roma’yı ele geçirebilecek mi, hükümranlığını tesis edecek mi? Sezar, biliyoruz, hükümranlığını tesis ettikten sonra bayağı bir reform hareketine girişti. Ondan sonra bir reform hareketine girişecek mi? Bütün bunlar tam bir soru işareti. İlk başta şöyle başlayabiliriz: Rubicon’u ne zaman geçti? Değişik rivayetler olabilir ama en önemlisi bence 2019’da İstanbul’u kazandıktan sonra, Erdoğan seçimi tekrarlatınca, Erdoğan açıkçası onu engellemek için elinden gelen her şeyi yapacağını orada net bir şekilde gösterdi. İlk başta Binali Yıldırım’ın kazanacağını düşünüyordu, kıl payı Ekrem İmamoğlu kazandı ve sonra bir şekilde bunu engelledi. Nasıl engelledi? Yüksek Seçim Kurulu eliyle seçimi tekrarlattı, hiçbir dayanak yokken. Hakikaten Türkiye siyaset tarihinin utanç anlarından birisiydi. Ve o zaman ne dedi insanlar, hepsi olmasa bile: ‘‘Erdoğan bu seçimi tekrarlatıyorsa bir bildiği vardır. Ne yapıp ne edip o seçimi kazanacak’’ dedi. Tam tersine Ekrem İmamoğlu farkı açtı. İşte o an, geri adım atmaması, üstüne üstüne gitmesi galiba Rubicon’u geçtiği andı. İstanbul’u alması tabii ki Erdoğan’ı can evinden vurdu. Erdoğan’ın en önemli yeri İstanbul. “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” demiş birisi, bu sözü Türkiye’ye yerleştirmiş birisi. Ve tabii ki esas sorun, Ekrem İmamoğlu Türkiye’yi alacak mı? İşte orada hâlâ onu görüyoruz. Rubicon geçildi ama Roma fethedilemedi. Ekrem İmamoğlu, seçimi kazandığı andan itibaren Erdoğan’ın rakibi olarak görüldü ama 2023’te böyle olmadı. Kemal Kılıçdaroğlu kendi adaylığını dayattı ve kaybetti. Ama o zamandan sonra, 2024 seçiminde Ekrem İmamoğlu çok daha büyük bir başarı elde etti. Onun öncesinde CHP’ye bir değişim getirdi. Seçimin hemen ardından CHP’nin değişmesi gerektiğini söylemişti ve nitekim Özgür Özel’i genel başkan seçtirdi. Şimdi Erdoğan’la baş başa kalmaya ve Erdoğan’ı yenmeye çalışıyor. Ama Erdoğan onun önüne her türlü engeli çıkarıyor; yasaları çıkarıyor, bilirkişiler, başsavcılar vesaire diyerek Ekrem İmamoğlu’nun önüne bir dizi engel çıkartıyor. Ve Ekrem İmamoğlu her seferinde diyor ki: “Ne yapacaksan yap. Ceza mı vereceksin, ver. Bunu demokrasinin kılıcı gibi tepemde sallandırma. Eşime, dostuma, yakın çevreme, onların ailelerine saldırma. Gel, bana doğrudan saldır” diye aslında Erdoğan’a meydan okuyor. Ama Erdoğan, Ekrem İmamoğlu ile doğrudan savaşmak yerine yargı üzerinden onu bunaltmaya çalışıyor. Bir başka yönü de tabii, CHP içerisinde birtakım rahatsızlıklar, birtakım çekişmeler var, ki CHP potansiyel olarak hep buna yatkın bir parti, malum biliyorsunuz. Bunları teşvik ediyor, bunların önünü açıyor vesaire. Şu haliyle baktığımız zaman, Ekrem İmamoğlu’nun Jül Sezar olup olmayacağını görebilmemiz için Erdoğan’la birebir savaşabiliyor olması lazım. Erdoğan bu savaşı sürekli erteliyor; Ekrem İmamoğlu da Erdoğan ertelediği için kendisi açıktan bu savaşı çok daha net bir şekilde ilan etmiyor. Bu da nedir? Cumhurbaşkanlığı adaylığını CHP’ye kabul ettirip bunu bir an önce açıklamak. O da bundan kaçınıyor. Şu haliyle bakıldığı zaman Jül Sezar olma potansiyeli var ama hâlâ esas savaş yaşanabilmiş değil. Böyle bir savaş yaşanırsa kim kazanır? Bu nedir? Sandık kurulacak, başka adaylar da olabilir tabii ama Erdoğan ve İmamoğlu aday olarak yarışacak. Dün izleyicilerle yaptığımız yayında bunu sordu bir izleyici, bana ne düşündüğümü sordu. Ben de bunun konjonktürle çok alakalı olduğunu söyledim ve bugün itibarıyla böyle bir sandık kurulursa İmamoğlu, Erdoğan ve diğer adaylar arasında İmamoğlu’nun kazanma şansının epey yüksek olduğunu düşündüğümü söyledim. Ama yarın, öbür gün, bir yıl sonra, iki yıl sonra, artık ne zaman olursa o zaman seçim olduğunda o zamana bakmak gerekir dedim. Şu haliyle baktığımız zaman Ekrem İmamoğlu yılmıyor, mücadele ediyor; ama sürekli esas rakibiyle mücadele edememenin sıkıntısını yaşıyor, doğrudan Erdoğan’la savaşamamanın sıkıntısını yaşıyor. Eğer bunun bir formülünü bulabilirse — nasıl olur bilmiyorum ama o herhalde bunun üzerine düşünüyordur, o ve danışmanları — doğrudan Erdoğan’la bir mücadeleye girerse, Erdoğan doğrudan Ekrem İmamoğlu’nun adını anarak onu hedefine siyaseten oturtursa; yani olay yargı üzerinden, yargı aracılığıyla değil, doğrudan siyasi arenada olursa o zaman işte gerçekten çok ciddi bir mücadele izleyeceğiz ve Ekrem İmamoğlu’nun Jül Sezar olup olmayacağını, tüm Roma’yı fethedip fethedemeyeceğini göreceğiz. Bu potansiyel var ama Jül Sezar’ın o tarihte olduğu kadar güçlü olduğunu düşünmüyorum. Jül Sezar herhalde ordusuna güveniyormuş, kendi zekasına güveniyormuş. Ekrem İmamoğlu da dün sorulduğunda güvendiğini, halka güvendiğini, partisine güvendiğini söyledi ama bu işler öyle kolay olmuyor. Çünkü Türkiye çok ciddi, her geçen gün ağırlaşan bir otoriter rejim altında, hukuk devletinden alabildiğine uzak bir şekilde, dar alana sıkıştırılmış bir siyasi hayatla yönetiliyor. Eğer buradan da başarılı çıkarsa, o zaman Ekrem İmamoğlu’nun Jül Sezar olduğunu göreceğiz. Ama her şeyden önce şunu tekrar söylemek lazım; Rubicon’u geçmek, Erdoğan’ın çizdiği o kurallara karşı çıkmak, onu kabul etmediğini söylemek bile başlı başına önemli bir olaydı. Yaklaşık 6 yıl önce bunu yaşadık ve Ekrem İmamoğlu o gücünü azaltmadan bence koruyor, hatta arttırdığını da söyleyebiliriz. Fakat Erdoğan da özellikle son dönemde Suriye’de yaşananlardan sonra tekrar bir özgüvenini kazanmış gibi gözüküyor. Dolayısıyla burada iki rakibin birbirleriyle baş başa kalacağı anı büyük bir merakla şahsen ben bekliyorum. Erdoğan bu baş başa kalmayı mümkün kılmak istemiyor. Ama bir yerde Ekrem İmamoğlu eğer kartlarını iyi oynarsa Erdoğan’ı buna mecbur bırakabilir. Evet, o klasik final cümlesi: Bekleyelim, görelim. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.