Bahçeli, dün partisinin grup toplantısında CHP’nin sokağa çıkma çağrılarını sert sözlerle eleştirdi. Erdoğan da bugün grup toplantısında muhalefeti “dedikoduyu siyaset sanmakla” suçladı. Özel de dün açıklamalarında Bahçeli’ye tepki gösterdi. Ruşen Çakır, Erdoğan, Bahçeli ve Özel’in son açıklamalarını Önce Bahçeli, ardından Erdoğan niçin “sokak terörü”ne dikkat çekti? başlıklı videoda yorumladı. Çakır, “Erdoğan’ın bugünkü konuşmasında da özellikle, AK Parti’den ziyade Cumhur İttifakı diye bahsettiğini özellikle altını çizmek istiyorum. Bu Cumhur İttifakı, özellikle MHP ile olan ittifakı içselleştirilmiş bir Erdoğan var” dedi.
Çakır, “Erdoğan’ın bugünkü konuşmasında da özellikle, AK Parti’den ziyade Cumhur İttifakı diye bahsettiğini özellikle altını çizmek istiyorum. Bu Cumhur İttifakı, özellikle MHP ile olan ittifakı içselleştirilmiş bir Erdoğan var.” dedi.
Çakır, son yerel seçimlerden bugüne çok şey değiştiğini söyledi. CHP’nin yerel seçimlerde bircin parti olduğunu vurgulayan Çakır, “Ülkenin batısındaki belediyelerin neredeyse tamamı CHP’nin eline geçti. Ülkenin batısı, aslında ekonominin merkezi ve nüfusun önemli bir bölümünü barındırıyor. Şu hâle baktığımızda, merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında tam bir uyumsuzluk var. Kısa süren yumuşama, normalleşme aşamasından sonra sertleşme tekrar başladı. Peki, bu sertleşme neyin üzerinden başladı? Belediyeler üzerinden” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında konuştu. Ayşe Barım’ın Gezi soruşturması kapsamında tutuklanmasına tepki gösteren Özel, “O gün Gezi’de olan ama bugün Saray’a yanlayan kimseden hesap sorulmuyor. Tamer Karadağlı, Yavuz Bingöl’den hesap sorulmuyor. Gezi’ye gidenlerin bugün ne yaptıkları sorgulanıyor, o gün ne yaptıkları değil” diye konuştu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında her zamankinden daha kısa konuştu. Bahçeli, CHP’nin sokağa çıkma çağrılarını sert sözlerle eleştirdi. “15 Temmuz’dan ders almayanlara sesleniyorum; yüreğiniz yetiyorsa çıkın sokağa da görelim” diyen Bahçeli, “CHP’nin 12 Eylül’de yarım kalan hesaplaşmaya dönük özlemi varsa kınında beklemekte yoğrulmuş kılıç gibi burada olduğumuzu hatırlatıyoruz” ifadelerini kullandı.
Bahçeli “Boykot moykot ezberlerinden sonra sokağa çıkma çağrılarının, direniş kışkırtmalarının ya darbeye ya da isyana davet olduğunun farkındayız” dedi.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin konuştu. Muhalefeti “dedikoduyu siyaset sanmakla” suçlayan Erdoğan, “Gezi kalkışmasından çukur eylemlerine, terör saldırılarından deprem felaketine kadar kendi ülkesine karşı olanların yanında saf tutan muhalefet anlayışını reddediyoruz” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı, vakur davranmalarına rağmen muhalefetin bunu farklı yönlere çekmeye çalışmasını “vicdan fukaralığı” olarak nitelendirdi.
Erdoğan, partisinin olağan kongre sürecinde ilçe kongrelerinin tamamlandığını açıkladı. Gençleri partinin ve ülkenin geleceğinin teminatı olarak gördüklerini belirten Erdoğan, onların önünü açmaya devam edeceklerini söyledi.
Erdoğan, gençlere “özel bir çağrı”da bulunarak, “Gezi olayları vari sokak terörünün yeniden devreye alınmak istendiği” bir dönemde, dava ahlakına sahip olmalarını istedi. Cumhurbaşkanı, sokaklarda karışıklık çıkarılmaya çalışıldığını iddia etti.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Bugün Cumhur İttifakı liderlerinin sokak terörü uyarıları üzerine bir şeyler söylemek istiyorum ama öncesinde gazeteci arkadaşlarımızla ilgili bir gelişmeyi aktarmama izin verin. Dün, malum, biliyorsunuz bilirkişi haberi nedeniyle haberi yapan Barış Pehlivan ve Seda Selek ile Serhan Asker gözaltına alındılar. Serhan Asker, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olması nedeniyle, Seda Selek de o programı yönetiyor olması nedeniyle gözaltına alındılar. Bugün adliyeye sevk edildiler. Biz onların serbest bırakılmalarını beklerken biraz önce bir başka haber geldi. Kürşad Oğuz da Halk TV‘nin Programlar Müdürü, onun da Halk TV önünden alınıp ifade vermeye götürüldüğü söyleniyor, savcılığa götürülüyor olması lazım. Polis tarafından gözaltına alındığını düşünmüyorum ama işler karıştı biliyorsunuz. Savcı, polis, polise niye gider, niye böyle olur, çağrılsalar gitmeyecekler mi gibi… Başka isimler de ifade vermek için çağrılabilir ya da götürülebilir deniyor. Halk TV‘ye yönelik olarak böyle bir baskı var. Türkiye’de medyaya, gazetecilere yönelik baskılar ilk defa olmuyor ve son da olacağa benzemiyor. Ama bu olay daha öncesinde de Nevşin Mengü’ye oldu mesela, başka arkadaşlarımıza da oldu. Onlara yapılanlar da ilk değildi, bunlar da son olacağa benzemiyor. Aslında şimdi konuşacağımız sokak terörü beklentisiyle de alakalı bir şey bu. Buna geçmeden önce yine bir şey söylememe izin verin. Böyle dönemlerde – ki çok oldu, biz gazeteciler çok yaşadık, daha da yaşayacağa benziyoruz – her şeyden önce duruş önemlidir. Nasıl duruş sergilediğiniz önemlidir, tarihe kaydedilir. Çocuklarınız varsa çocuklarınız bunları bir miras olarak alırlar. Nerede nasıl durduğunuz önemlidir. Özellikle her vatandaş için bu böyle ama burada gazetecilik gibi önemli bir meslek, basın özgürlüğü gibi önemli bir konu söz konusu olduğu zaman gazetecilerin, gazetecilik iddiasındaki kişilerin de söyleyip ettiklerine, durdukları yere dikkat etmeleri gerekir. ‘‘Kaşının üzerinde gözün vardı, bu haberde öyle olmayıp şöyle olsaydı’’ falan gibi tartışmalar bugünün tartışmaları değil, yani gazetecilik etiği gibi tartışmalar değil. Bunun uzmanları var. Mesela Faruk Bildirici var, medya ombudsmanı, birçoğumuz tarafından kabul edilen bir isimdir. Faruk ve benzeri kişiler ya da iletişim fakültelerindeki birtakım uzmanlar, yapılan haber, suçlanan haberle ilgili birtakım şeyler geliştirebilirler. Ama burada söz konusu olan olay, bir haberin doğru mu yanlış mı, iyi mi kötü mü olduğu değil; haber nedeniyle haberi yapanın, sunanın, sorumlu yazı işleri müdürünün, programlar müdürünün vesaire bir suç işlemiş gibi adliyeye götürülmeleri. Ve buna karşı çıkmak, her kim olursa olsun, söz konusu olan kişiler için karşı çıkmak boynumuzun borcudur. Ben açıkçası şu ana kadar adı geçen dört kişiden sadece Kürşad’la çalıştım Habertürk döneminde, arkadaşımdır, severim, çok entelektüel bir gazetecidir. Diğerlerini biliyorum, çok fazla tanışma imkânım olmadı. Farklı farklı türlerde gazetecilik yapıyoruz. Onların yaptığı gazetecilik, benim yaptığım gazetecilik benzer, ayrışır, birbirimizle aynı şeyleri düşünmeyebiliriz vesaire. Ama önemli olan burada basın özgürlüğünü, gazetecilerin serbestçe işlerini yapabilmelerini savunup savunmadığınızdır. Ve ben kim olursa olsun, bütün gazeteciler için dün olduğu gibi bugün de yarın da haklarını, özgürce çalışma haklarını savunacağımı, Medyascope olarak da kurum olarak da bu duruşumuzu asla bozmayacağımızı söylemek istiyorum. Buradan şimdi sokak meselesine gelebiliriz. Gazetecilerin gözaltına alınması, yargılanmasıyla bu sokak meselelerinin nasıl bir alakası olduğunu da birazdan söyleyeceğim ama sırayla gidelim. Önce dün Devlet Bahçeli, MHP grup toplantısında konuşmasının bir yerinde bu konuya çok net bir şekilde değindi ve muhalefete, özellikle de CHP’ye meydan okudu. 15 Temmuz örneğini verdi ve aynı gün, yani dün, CHP Genel Başkanı Özgür Özel de Bahçeli’ye tam da 15 Temmuz üzerinden uzun bir cevap verdi. Evet, ben 15 Temmuz dedim ama Gezi’yle ilgili kısmını gösterdik. 15 Temmuz da var. 15 Temmuz’da MHP, sokağa çıkılmaması çağrısı yapmıştı. Özgür Özel de onu hatırlattı. Ama Bahçeli mesela ne demişti? “15 Temmuz’dan ders almayanlar…” Yani ‘‘15 Temmuz’da bunun cevabını halk vermişti’’ diyerek MHP’yi de orada, 15 Temmuz’da sokağa çıkanlarla birlikte göstermişti. Neyse, bir sokaktır gidiyor ve bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı şekilde sokaktan bahsetti. Ve işin ilginç tarafı, AK Parti Gençlik Kolları’ndan bahsettiği yerde bahsetti, çok ince bir şey. Yani şöyle söyleyelim, birazdan onu iyice bir tahlil etmek istiyorum. Çünkü gençlere, AK Partili gençlere bir çağrı var aslında burada. Evet, Gezi zamanında Erdoğan’ın “%51’i zor tutuyorum, evde zor tutuyorum” sözlerini hatırlatıyor. Gençlere sokak terörü beklentisinde sinsi planların devreye alınmak istendiğinden bahsediyor ve AK Gençlere ve diğer gençlere bu konuda görev yüklüyor. Bunlar, nasıl söyleyeyim, çok ilginç şeyler. İlginç ve aslında tehlikeli konular. Hem bir taraftan birlik ve beraberlikten bahsedip hem de bir taraftan önce Bahçeli’nin, sonra Erdoğan’ın böyle bir “Türkiye’de sokaklar karışacak” diye bir istihbarattan bahsediyor gibi, ellerinde bilgi varmış gibi konuşuyor olmaları çok yadırgatıcı. Şunu özellikle söylemek istiyorum: Erdoğan’ın konuşmalarında bir süredir, bugünkü konuşmasında da özellikle, kendilerinden bahsederken AK Parti’den ziyade Cumhur İttifakı diye bahsettiğinin özellikle altını çizmek istiyorum. Bu Cumhur İttifakı, özellikle MHP ile olan — diğer başka küçük partiler de var ama onları çok ciddiye almaya gerek yok —ittifakı alabildiğine içselleştirmiş bir Erdoğan var. Ama bütün yetki Erdoğan’da. Buna rağmen sürekli Cumhur İttifakı’ndan bahsediyor. Çünkü bu bahsettiği olayda, yani bir sokak terörü ihtimali vesaire olayında, unutmayalım ki MHP’nin de çok köklü Ülkü Ocakları gibi bir gençlik yapılanması var. Tüm Türkiye’ye yayılmış bir yapılanması var. Peki, gerçekten Türkiye’de sokaklar karışacak mı? Onun için tedbirler alınmalı mı? Devleti yönetenler kendilerinde bu yönde birtakım istihbaratlar olduğunu falan söyleyebilirler. Ne vardır, ne yoktur bilmiyorum. Ama Gezi söz konusu olduğunda, her ne kadar aksini kanıtlamaya çalışsalar da yıllarca Gezi’nin tamamen kendiliğinden geliştiğini hepimiz yaşayarak gördük. Şimdi de ortada, Türkiye’de böyle sokakları örgütleyebilecek ne bir toplumsal sivil toplum alanında ne de siyasi partiler alanında böyle bir şey yok. Böyle bir hazırlık vesaire bir şeyler olsa, bir yerlerde bir kabarmalar olsa görürdük, tartışırdık. Ya, neler oldu Türkiye’de! Ekonomi ne durumda? En son yaşanan yangın faciası, deprem… Yaşanan bir yığın mağduriyet ve sivil protesto anlamında sıfır çeken bir Türkiye var. Bu bir realite. Yani şu anda Türkiye’de her şey olur ama sokaklar karışmaz, eğer birileri bilinçli bir şekilde karıştırmak istemezse. Normal şartlarda toplumsal olarak böyle bir karışma ihtimali yok. Peki, niye böyle oluyor, niye bunu gündeme getiriyorlar? Bunun bence birkaç nedeni var. Öncelikle şunu söyleyelim: Son seçimler, yerel seçimler… O günden bugüne çok şey değişmiş olabilir ama yerel seçimlere göre Türkiye’nin birinci partisi CHP oldu. Ülkenin batısındaki belediyelerin neredeyse tamamı CHP’nin eline geçti. Ülkenin batısı ve ülkenin aslında ekonomisi, nüfusunun önemli bir bölümü… Şu hâliyle baktığımız zaman merkezi yönetimle yerel yönetimler arasında tam bir uyumsuzluk var ve kısa süren ‘‘yumuşama, normalleşme’’ aşamasından sonra sertleşme tekrar başladı. Ve neyin üzerinden başladı? Belediyeler üzerinden. DEM Partili belediyeler ama aynı zamanda CHP’li belediyeler: Esenyurt, Beşiktaş. Ve Erdoğan bugün yine tekrarladı, “Turpların büyükleri heybede. Bundan korkuyorlar” dedi. Belli ki bu devam edecek. Ortada kendi tabanını hareketlendirme çabası var. Ama ne için hareketlendirecek, ne diyecek? Bu tür otoriter yönetimlerde her zaman ortada bir tehdit algısı olması lazım. Şimdi dış tehdit konusunda bayağı bir zayıfladı. Bir ara, yakın bir zamana kadar ‘‘İsrail bile Türkiye’ye saldırabilir’’ havası yaratıldı, çok fazla sürmedi. Suriye’de rejim devrildikten sonra da zaten büyük ölçüde yeni gelen yönetimin, şu andaki fiili yönetimin Ankara ile çok yakın olmasıyla beraber o da elden gitti. Sonuçta kala kala iç tehdit kaldı. İç tehdit deyince Türkiye’de ilk akla gelen husus tabii ki PKK, terör vesaire ama o konuda da bambaşka bir şey yaşanıyor. Devlet Bahçeli’nin başlattığı bir süreç var, inişli çıkışlı bir şey ama bir süreç var. Dolayısıyla o da çok fazla pazarlanabilecek bir şey değil. Ve şimdi şu anda bir iç tehdit ihtiyacı var. İç tehdit ihtiyacı da içeride birileri ortalığı karıştıracak, bunun hazırlıkları yapılıyor vesaire. Bununla ilgili adım adım her gün yeni yeni şeyler söyleniyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Peki, niye böyle yapılıyor? Bakıyoruz, şu ana kadar atanan kayyumlar, Esenyurt olayı, Beşiktaş olayı… Devamı geleceğe benziyor. Heybede turplar varmış. Kimler olabileceğini üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyoruz. Ve bunlara yönelik olarak da CHP’nin bir arayışı var. CHP ve ona destek olan halkın, seçmenin bir arayışı var. ‘‘Nasıl bunlara karşı durabiliriz?’’ arayışı var. Tabii ilk akla gelen sokak, yani protesto. Ben bunlardan bir tanesine, Beşiktaş Belediyesi’nin önündekine gittim. Bir perşembe günüydü. Rıza Akpolat’ın tutuklanmasının hemen ardındandı. Orada açık söylemek gerekirse hiçbir iktidarı korkutacak bir sokak hareketi yoktu. Çok mütevazı bir şeydi. Yani Türkiye neler gördü? Mesela hatırlayın, yakın bir zamana kadar Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde vesairelerde miting alanlarını hatırlayın. O Beşiktaş’taki hiçti yani o anlamda, hani Erdoğan’ın uykusunu kaçıracak bir topluluk yoktu. Fakat tabii bir şeyler devam ediyor. Türkiye’de otoriter rejim giderek daha saldırgan bir hal almaya başladı. Belediyelere saldırıyor. ‘‘Çok alakasız. Nereden çıktı bu şimdi?’’ diyoruz ama bir bakıyoruz ki menajerler tutuklanıyor, 10 küsur yıl önceki yapıp ettiklerinden dolayı, ne alakası varsa. Ben mesela Ayşe Barım adında bir ismi inanın hiç duymamıştım. Onun Gezi olayları organizatörü olduğu gibi bir şeye gülmek bile yetmez yani. Ama şu anda tutuklu kendisi. İşte bakıyoruz, gazetecilere ev hapsi, şu bu. Şimdi arkadaşlarımızdan haber bekliyoruz. Ne olacak, meslektaşlarımız ne olacak? Ev hapsi mi, adli kontrol şartı mı, tutuklama mı? Açıkçası hepsi olabilir çünkü Türkiye’de artık hukuk falan diye bir şey yok. Tamamen siyasallaşmış bir yargı var ve bu siyasallaşmış yargı eliyle daha çok şey yapılacağa benziyor. Özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelik çok şey yapılacağa benziyor ve bu yapılacaklar, özellikle ‘‘büyük turplar’’ söz konusu olduğunda herhalde toplumun tepkisi daha büyük olacak. Ve şunu açıkçası bilemiyorum; eğer böyle bir aşamaya gelirse, çok daha büyük tepkiye yol açabilecek birtakım yargı hamleleri, daha doğrusu siyasi hamleler ama yargı eliyle hamleler gelirse, insanların öfkelenip sokaklara dökülmesini iktidar arzuluyor mu, yoksa bundan korkuyor mu, bunu bilmiyorum. Ama şu haliyle bakıldığı zaman böyle bir tehditin varlığını dile getiriyor olmaları, böyle bir şey olsun beklentisi olarak görmek daha benim aklıma yatıyor. Eğer gerçekten ürktükleri bir şey olsaydı, bunu çok fazla dillendirmeden hazırlıklarını yaparlar, gerçekten böyle istihbaratları varsa, böyle beklentileri varsa hazırlıklarını yaparlar ve o an geldiğinde anında müdahale ederlerdi. Ama şu haliyle bu kadar peş peşe her gün sürekli olarak iç kalkışma, yok işte sokak terörü vesaire… Mesela sokağa çıkma çağrıları… Böyle bir çağrı ben görmedim. Siz gördünüz mü? Yani sosyal medyada belki birileri bir şeyler söylüyordur ama bunların çok fazla kıymetiharbiyesi yok. Sokağa çıkma çağrısı yapan vesaire filan. Bir de kaldı ki yani şu da var, demokrasilerde sokak önemlidir. Yani bundan niye korkuyor devletler? Gerekli güvenlik önlemlerini alırsın, insanlar tepkilerini dile getirirler vesaire. Ama her şeyi kriminalize etmek, otoriter rejimlerde bu olduğu için bunu da şimdiden kriminalize ediyorlar. Gazeteciler, şunlar, bunlar… Bakalım, daha nasıl devam edecek? CHP mitinglerinde “Susma sustukça sıra sana gelecek” ya da “Kurtuluş yok tek başına” gibi sloganların atılıyor olması, açıkçası bir işaret. Birbirinden farklı kişilere yönelebilecek olan bir iktidar var. Ortada büyük ölçüde PKK terörü gibi bir şey de en azından bir süreliğine askıya alınmış. Her ne kadar Siirt’te olduğu gibi hâlâ kayyumlar devam etse de sonuçta Meclis’te, DEM Parti grubunda konuşma yapmasının çağrısı yapılmış, davet edilmiş bir Abdullah Öcalan var. Bunu nasıl anlatacaksınız insanlara? Yani hem Abdullah Öcalan’ı çağırıp hem de PKK tehdidinden nasıl bahsedeceksiniz? Tabii bu arada atlamayalım, Ümit Özdağ’ın tutuklanmış olması da çok önemli bir şey. Ümit Özdağ’ın partisi de özellikle sokakta olan bir partiydi, ama ilginç bir şekilde sokakta Ümit Özdağ’ın tutuklanmasına yönelik bir şey görmedik. Çok mütevazı basın açıklamaları vesaire yapıldı ya da mahkemeye gidildi, Vatan Emniyet’in önüne gidildi, sonra adliyeye gidildi, sonra Silivri’ye gidildi. Ama bunların hepsi çok küçük çaplı şeylerdi ve daha fazlası da olmasını açıkçası beklemiyorum. Yani garip bir durum var ortada; bir tarafta ‘‘Sokaklar biraz karışsın da biz de — nasıl diyeyim — yapıp ettiklerimizi haklı gösterelim’’ diye düşünen bir iktidar, diğer tarafta da sokağa pek iltifat etmeyen bir muhalefet. İlginç bir durumdayız. Yani bütün siyaset biliminin ya da siyasi tarihin birtakım ezberlerinin bozulduğu garip bir dönemden geçiyoruz. Ama şurası muhakkak; devlet, ülkeyi yönetenler adım adım şiddetlerini arttıracaklar, böyle gözüküyor. Toplumun değişik kesimlerinden kişilerin gözaltına alınması, tutuklanması olaylarına tanık olacağa benziyoruz. Bu devam edeceğe benziyor. CHP’li belediyeler, tabii arada DEM Partililer de var, ama esas olarak CHP’li belediyelere yönelik birtakım operasyonların, yargılamaların, tutuklamaların, görevden almaların olma ihtimali çok fazla. Erdoğan sürekli olarak bunu dile getiriyor, bugün de olduğu gibi. Gerçekten çok sert bir döneme, zaten hep sertti, daha da sert bir döneme girmekteyiz. İşin içerisinde terör tehdidi de pek olmayınca, sonuçta işte ‘‘Sokaklar karışacak, gençler hazır olun, onlara izin vermeyin’’ vesaire ya da işte, ‘‘Biz olmasak…’’ gibi güvenlik endişesi üzerinden giden bir Cumhur İttifakı söylemiyle baş başayız. Evet, gazeteci arkadaşlarımızın bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını tekrar temenni ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.