Onurcan Yılmaz ve Sinan Alper, “İmamoğlu’nın ve Yavaş’ın yolu: Anketler ve gerçekler” başlıklı yazılarında, CHP’nin cumhurbaşkanı adayını belirleyeceği 23 Mart ön seçimleri yaklaşırken, anketlere çok fazla güvenilmemesi gerektiğini söylüyorlar; ne İmamoğlu’nun ne de Yavaş’ın adaylığının garanti olduğunu farklı bilimsel araştırma yöntemleri ışığında savunuyorlar.
23 Mart’ta düzenlenecek ön seçimde CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak Ekrem İmamoğlu’nun seçilmesi bekleniyor. Fakat muhalefetin kararsızlığı devam ediyor; zira, Mansur Yavaş ön seçime girmiyor olsa da henüz aday olmayacağını açıklamış değil.
Kamuoyuna yansıyan kulis bilgilerine göre, Yavaş, kazanma şansının daha yüksek olduğunu düşünüyor. Son anketlerde İmamoğlu ve Yavaş’ın ikinci turda Erdoğan’ı yenebileceği görülse de, Yavaş’ın ilk turda daha fazla destek aldığı belirtiliyor.
Ancak günümüzde yapılan anketler, seçim sonuçlarına ilişkin uzun vadeli tahminler yapma konusunda bazen yanıltıcı olabilir. Anketler genellikle anlık görüşleri gösterir ve siyasi atmosferdeki değişiklikler nedeniyle bu anlık görüşler, gerçek eğilimleri tam olarak yansıtmayabilir. Özellikle, medyadan uzak duran Yavaş gibi adaylar genellikle anketlerde yüksek puanlar alırken, sürekli olarak medyayla etkileşimde bulunan ve net siyasi pozisyonlar alan İmamoğlu gibi adaylar, karşıt görüşlü seçmenleri kendilerinden uzaklaştırabilir. Bu yüzden, anket sonuçları üzerinden doğrudan aday belirlemek, muhalefeti bölebilecek yanıltıcı bir strateji olabilir. Anketlerin derinlemesine analizi, daha doğru tahminler yapılmasını ve etkili seçim stratejileri geliştirilmesini sağlayabilir. Böyle bir yaklaşım, kampanya süresince yapılan hamlelerin başarısını artırarak, hangi adayın daha uygun olduğuna dair net bir karar verilmesine olanak tanıyacaktır.
Seçim kampanyası yönetimi ve “müzakereci oylama”
Mansur Yavaş, sıcak siyasete girmeyi sevmeyen bir isim. 2019’da ilk kez Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinden beri, Türkiye’nin tartışmalı konularına dair siyasi çıkışlar yapmamaya büyük özen gösterdi. Belediyecilik icraatlarını ön plana çıkarmayı tercih etti. Adaylık gündemi için erken olduğunu iddia ederken bile, “Ülkenin gerçek gündemi açlık, yoksulluktur. Benim gündemim budur,” diyerek, ekonomik sorunları siyasi sorunlardan ayrıştırmayı ve kutuplaştırıcı siyasetin mayınlı arazisinden geçmeden çözülebilecek bir meseleymiş gibi ele almayı tercih etti. Yavaş’ın Kürt siyasi hareketine daha mesafeli olunması gerektiğini düşündüğünü biliyoruz, bunun dışında ise güncel siyasete dair görüşleri hakkında pek bir fikrimiz yok. Yavaş, bugüne kadar maddi güçlük yaşayanlara sağladığı hizmetlerle siyasetler üstü bir imaj çizdi. Hem CHP’li oldu hem de “tipik bir CHP’li” olmadı, böylece herkesin sempatisini kazanabildi.
Ekrem İmamoğlu’nun yolu ise oldukça farklıydı. İmamoğlu, tekrarlanan 2019 seçimlerinden bu yana oldukça politik bir profil çizdi–aslında hayatta kalabilmek için biraz da çizmek zorunda kaldı. Sık sık İstanbul dışına çıktı, Türkiye’yi dolaştı ve hemen hemen her sıcak gündem maddesiyle ilgili net çıkışlarda bulundu. Dolayısıyla, herkesin aynı anda rahatlıkla sevebileceği bir figür olmadı; çünkü nerede durduğunu netleştirdikçe, nerede durmadığını da somutlaştırmış oldu. Ayrıca, kendisine ve yakın çalışma arkadaşlarına açılan soruşturmalar, davalar ve bunlarla ilgili iktidar medyasında yapılan haberler de İmamoğlu’nun imajını sivriltti.
Aradaki bu fark, ilk sorunumuz. Çünkü Cumhurbaşkanı adayı olduğu takdirde, İmamoğlu’nun “girdiği toplara” Yavaş’ın da girmesi gerekecek. Bu zamana kadar İmamoğlu’na uygulanan ama Yavaş’tan esirgenen medya linçleri bu sefer Yavaş’ı hedef alacak. Bu zamana kadar sorulmamış sorular sorulacak ve cevap vermesi beklenecek. Bu sorular da masum olmayacak; soranlar kasten Yavaş’ı zor durumda bırakacak, kolay cevabı olmayan “zor sorular”ı seçecekler. Bu kutuplaştırıcı gündemler dışında, konu vaatlere geldiğinde de netleşmesi gerekecek. Sadece emeklilere, öğrencilere sosyal yardımlarda bulunmak yetmeyecek; nasıl daha zengin bir ülke haline geleceğimizi, sanayide, ticarette, teknolojide nasıl atılım yapacağımızı tane tane anlatması gerekecek. Hukuk sistemimizde tam olarak nasıl bir reform yapacağımızı, ifade özgürlüğünün sınırları Yavaş’ın dünya görüşüyle çatıştığında ne olacağını, dış politikada nasıl bir yol izleyeceğimizi anlatması gerekecek. Kendi etrafındaki dairenin muğlak çizgileri netleştikçe, bir kısım insan kendisini o dairenin dışında hissetmeye başlayacak. Aynı İmamoğlu’na olduğu gibi.
Peki çözüm ne?
Bize göre bunun çözümü “müzakereci oylama” diye çevrilebilecek deliberative polling isimli yöntemdir. Siyaset Bilimi Profesörü James Fishkin’in ortaya attığı ve popülerleştirdiği bu yöntemde, insanlara sadece bir konu hakkında ne düşündükleri sorulmuyor. Birinci aşamada normal bir anket gibi kendi fikirlerini belirttikten sonra kendi aralarında konuşuyorlar, tartışıyorlar ve bu sürecin sonunda fikirleri bir kez daha soruluyor. Birçok insan, konu üzerinde derinlemesine düşündükten sonra fikrini değiştiriyor. Dünyanın farklı yerlerinde, siyaseten tartışmalı konular hakkında yapılan “müzakereci oylama” çalışmalarının bazı örneklerini aşağıda görebilirsiniz. Müzakere öncesi ve sonrası arasındaki oy farklarına dikkat edin.
Benzer bulgular, oy verme davranışları bağlamında da gözlemlenmektedir. Geçtiğimiz yıl yayımlanan bir çalışmada, rastgele seçilen 500 Amerikalının göç, ekonomi, dış politika gibi siyaseten güncel konular hakkında tartıştıkları “America in One Room” isimli projenin bulguları rapor edilmektedir. Katılımcıların 2020 Amerikan Başkanlık seçimlerine dair oy verme niyetlerinin, müzakereden öncesi ve sonrası arasında önemli derecede değiştiği gözlemlenmiştir.
Benzer bir uygulama, Türkiye’deki seçim anketlerine de uyarlanabilir. Varsayımsal bir örnek üzerinden anlatalım:
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
- 3000 kişilik bir seçim anketi yapılır.
- Ankete katılan kişilerin içinden rastgele 300 kişi seçilir.
- Bu 300 kişiye tekrar ulaşılır. Ya fiziksel olarak bir yere gelmesi için davet edilir ya da dijital yollarla bir iletişim sağlanır.
- İmamoğlu’nun Türkiye’nin önemli meselelerine dair çözüm önerilerini anlattığı, kilit mesajlarını verdiği videolar katılımcılara izletilir. Bu mesajlar üzerine düşünmesi teşvik edilir. Bu aşamada katılımcılara tek tek de ulaşılabilir, bir grup halinde müzakere etmeleri de sağlanabilir. Alternatif olarak, katılımcıların sorabileceği sorulara karşı hazırlıklı moderatörlerin soruları cevaplaması ve bir diyalog başlatması düşünülebilir. Hatta yapay zekâ araçlarıyla hazırlanan sohbet botlarıyla, İmamoğlu’nun projesinin ayrıntılarını konuşmaları bile sağlanabilir.
- Katılımcıya, önümüzdeki seçimlerde kime oy vermeyi düşündüğü tekrar sorulur.
Böylece, henüz seçim sürecine girmemiş olsak bile, seçim kampanyaları başladığında oy oranlarının ne yönde değişeceğine dair simülasyonlar hazırlamak mümkün olur. Örneğin, bugün %40 olan destek, seçimden birkaç ay önce nerede olacak, bunu öngörmek mümkün olur. Hatta daha ayrıntılı analizler yürüterek, çok spesifik grupların hangi mesajdan ne büyüklükte ve ne yönde etkileneceklerini veya etkilenmeyeceklerini öngörmek mümkün olur. Örneğin, daha önce MHP’ye oy vermiş 18-25 yaş arası erkeklerde seçim kampanyası sürecinin nasıl bir etki edeceğini veya etmeyeceğini söyleyebilir, böylece sandık günü ortaya çıkması muhtemel resmi çok önceden öngörebiliriz.
Anketlerde niyet-davranış boşluğu
Anketler insanların o anki düşüncelerini ölçer; fakat gerçek hayatta insanlar bazen bu düşüncelere uygun davranmayabilir ya da bu düşünceler verilen mesajlara göre zamanla değişebilir. Bu, özellikle hassas konular söz konusu olduğunda, insanların gerçek düşüncelerini gizlemesi veya toplumsal baskılara uygun cevaplar vermesi nedeniyle ya da kampanya başarısıyla ilgili olabilir. Bu durumu aşmak için müzakereci oylama yöntemini önermekle birlikte, anket yönteminin kendine özgü bazı zorlukları da olduğu bir gerçektir. Müzakereci oylamada, insanlar sadece fikirlerini paylaşmakla kalmaz, gruplar halinde tartışır ve bu tartışmalar sırasında mesajlara verdikleri tepkiler gözlemlenir. Bu tartışmalar, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi insanların düşüncelerini verilen mesajlara karşı zamanla nasıl değiştirebileceklerini gösterir. Ancak, beyan edilen niyetler ile gerçekleştirilen davranışlar çoğu zaman birbiriyle çelişir ve aynı zamanda farklı mesajlar farklı tutum ve davranış değişikliklerine neden olabilirler.
Bu açıdan, özellikle siyasetteki hassas konuları ölçerken, anketlerde doğrudan soru sormaktan ziyade dolaylı teknikler kullanılması çok önemlidir. Dolaylı sorular, katılımcıların sosyal baskılardan uzak, gerçek düşüncelerini ifade etmelerine olanak tanır. Türkiye’de çok fazla uygulanmasa da bu tekniklerden bazıları şunlardır:
- Listeleme Deneyleri: Bir araştırmacı, insanların hangi siyasi meselelerle ilgilendiğini ölçmek istediğinde, size bir liste sunar: ekonomi, sağlık, eğitim, dış politika gibi. Sizden bu listedeki ilgilendiğiniz konuların sayısını söylemenizi ister, ancak hangi konular olduğunu sormaz. Bu, gerçek ilgi alanlarınızın gizli kalmasını sağlar. Böylece, insanlar hangi konulara ilgi duyduklarını açıklamadan genel bir ilgi düzeyi belirleyebilir.
- Onaylama Deneyleri: Bu yöntemde, araştırmacı size çeşitli ifadeler sunar; örneğin, bir gruba “Türkiye’nin AB ile ilişkilerini güçlendirmesi gerektiğini düşünüyorum” ifadesi verilir. Diğer grup ise aynı ifadeyi okur ama buna ek olarak İmamoğlu’nun bu politikayı desteklediği de katılımcıya belirtilir. İki farklı grupta AB ile ilişkilerin güçlenmesi gerektiğini düşünenlerin oranı karşılaştırılarak, İmamoğlu’nun bu politikayı desteklemesinin halk üzerindeki etkisi dolaylı olarak incelenmiş olur.
- Rastgele Yanıt Teknikleri: Bu teknik, hassas konularda kullanılır. Örneğin, araştırmacı sizden “Son seçimlerde hangi partiye oy verdiniz?” gibi bir soruya cevap vermenizi ister. Ancak doğrudan cevaplamak yerine, bir zar atarsınız. Zarın sonucuna göre cevabınızı belirlersiniz (örneğin, çift gelirse gerçek cevabınızı, tek gelirse karşıtını söylersiniz). Bu yöntem, gerçek tercihinizi gizlerken, araştırmacının Türkiye’deki genel eğilimleri doğru bir şekilde anlamasına yardımcı olur.
- Teşviklendirilmiş Ölçümler. Örneğin, katılımcılara bir miktar gerçek para verilir ve bu parayı gerçekten seçtiği bir siyasi partiye ya da cumhurbaşkanı adayının kampanyasına bağışlaması istenir. Böylelikle sadece oy verme niyetleri değil, gerçek oy verme davranışıyla ilişkili başka bir davranış da ölçülmüş olur.
İmamoğlu’nun ve Yavaş’ın olası hamleleri ve bunların önemleri
Bütün bu yöntemler önemli, çünkü her ne kadar İmamoğlu aday olacak gibi gözükse de Yavaş, ikinci bir aday olarak kendini ilan edebilir ya da İmamoğlu’na gelebilecek olası bir yasak sonrasında Mansur Yavaş’ın adaylığı kesinleşebilir. Hatta yasak gelmese de İmamoğlu’nun adaylığı konusunda bir yasak gelme ihtimali dahi söz konusu olduğunda özellikle yeni aday çıkarma şansınızın olmayacağı hemen seçim öncesi dönemde bu yasağın gelme ihtimaline karşılık, CHP’nin alternatif bir “tavşan aday” stratejisini hazırlaması gerekebilir ve Mansur Yavaş’ın adaylığı bu sorunu da baştan çözebilir. Bu yüzden Yavaş’ın adaylığı her iki durumda da gerçekleşebileceğinden, basitçe destek ortalamasını karşılaştırmak yerine, önerdiğimiz anket yöntemleriyle hem İmamoğlu’nun hem de Yavaş’ın oylarının hangi gruplarda hangi mesajlarla değiştiğini şimdiden tespit etmek gerekmektedir.
Özellikle İmamoğlu’na seçimden hemen önce yasak gelirse ve başka bir aday belirlenemeyeceğinden, iktidar hızlıca seçimi oldu-bittiye getirebilir ve bu durumda, 2. tura Erdoğan’la birlikte Erbakan gibi bir aday kalabilir ve CHP’nin ikinci bir yedek adayı yoksa CHP seçime dahi giremez. Bu durumda ne yapılacak? Yedek aday mı çıkartılacak?
İmamoğlu’nun ve Yavaş’ın yolu: Çözüm iki ayrı aday çıkarmak mı?
Bu strateji, hem İmamoğlu hem de Mansur Yavaş’ın bağımsız adaylar olarak ortaya çıkması ve her iki adayın da CHP tarafından desteklenmesi şeklinde olabilir. Bu, özellikle meclis seçimlerinde CHP’nin gücünü arttırabilir ve ikinci turda bu adayların birbirlerine destek olmalarını sağlayabilir. Örneğin, seçimlerin ikinci turunda üçüncü sırada yer alan aday, ikinci olanın cumhurbaşkanı yardımcısı olmayı kabul edebilir. Bu, Yavaş’ın güvenlik ve hukuk gibi konularda, İmamoğlu’nun ise dış ilişkiler gibi alanlarda sorumluluk almasını sağlayabilir. Ancak, bu tür bir karar verilmeden önce, müzakereci oylama ve hassas konularda ölçüm yöntemleriyle seçmenlerin tepkileri incelenmeli ve kimin oyu nereye gideceği analiz edilmelidir. Bu, seçim stratejilerinin daha etkili olmasını sağlayacak ve kampanya süresince yapılacak hamlelerin başarısını artıracaktır.