Ruşen Çakır, “İnsanları zorla boykotçu yapıyorlar” başlıklı videosunda, tüketim boykotunu ele aldı.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan ve görevinden uzaklaştırılarak tutuklanmasıyla tırmanan protestolar sırasında birçok üniversite öğrencisi, tepki olarak okullarda “ders boykotu”na başlattı.
Öğrenciler kampüslerdeki boykotlarını ekonomik boykota taşıma kararı aldı.
Türkiye’nin birçok ilindeki üniversite öğrencileri, “Ekonomik gücümüzü kullanıyor, bayram sonrası tüketime bir günlük ara veriyoruz” diyerek ekonomik boykot gerçekleştirecek.
- İmamoğlu’na düzenlenen operasyon haberlerimizin tamamını okuyun.
- İmamoğlu’na düzenlenen operasyon videolarımızın tamamını izleyin.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, üniversitelilerin başlattığı tüketim boykotuna destek verdiğini duyurdu, “Herkesi bu boykota katılarak tüketimden gelen güçlerini kullanmaya davet ediyorum” dedi.
Özel’in paylaşımı şöyle:
“19 Mart Darbesine karşı en ön safta direnerek geleceklerine sahip çıkan üniversite öğrencilerinden 301’i hukuksuzca tutuklandı ve bayramı ailelerinden ayrı geçiriyorlar. Öğrencilere, annelere, babalara, kardeşlere yapılan bu zulme karşı gençlerin başlattığı tüketim boykotunu gönülden destekliyorum. Herkesi bu boykota katılarak tüketimden gelen güçlerini kullanmaya davet ediyorum. Millet, devletin gerçek sahibidir. Devleti milletin karşısına diken bir avuç cuntacı kaybedecek, millet kazanacak.”
DBL Entertainment boykotu
Öte yandan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in başlattığı boykot çağrıları, kültür-sanat etkinliklerini düzenleyen DBL Entertainment’a da sıçradı.
Dolmabahçe A.Ş. bünyesinde faaliyet gösteren şirketin sahibi Abdülkadir Özkan’ın sosyal medya paylaşımları büyük tepkiye yol açarken, dünyaca ünlü sanatçıların konser organizasyonları boykotun hedefi haline geldi.
Tepkilerin odağındaki isim Abdülkadir Özkan, sosyal medya hesabından yaptığı son açıklamayla, DBL Entertainment olarak projelerin tamamından çekildiklerini duyurdu.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Ruşen Çakır, videonun başlığına taşıdığı “İnsanları zorla boykotçu yapıyorlar” meselesini anlattı. Abdülkadir Özkan’ın Espressolab’e yönelik sözlerini hatırlattı, “Bu açıklamayla beraber, durup dururken, yazın yapılacak konserlerin boykot edilmesini tetikledi. Müşterilerinizin büyük bir kısmı bu konserler geliyor. Siz kalkıyorsunuz, onlara açıkça ‘vatan haini’ diyorsunuz. Onlara iftira ediyorsunuz” dedi.
Özkan’ın kimseden özür dilemediğini de hatırlatan Çakır, “Boykot edilenlerin büyük bir kısmı, sermayelerinin büyük bir kısmını siyasi iktidara borçlular. Yani, iktidara bağlılar. Bu sizin eski ya da yeni sermayedar olmanızla ilişkili değil. Onlarla bu kadar ilişkide olmasalar zorlanacaklar” diye konuştu.
Çakır şöyle devam etti:
“Bunların bazıları iktidara mahkumken, muhalefet tabanına da tüketici olarak ihtiyaç duyuyorlar. Mesela NTV, hâlâ kendini eski NTV gibi pazarlıyor. Tarafsızmış gibi yapıyorlar. Ama öyle değil, iktidarla ilişkideler.”
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bayram bitti ama bayram tatili sürüyor. İyi bayramlar demeyeceğim, bu başka bir şey. Boykottan konuşacağım. Başlıkta söylediğim gibi, zorla insanı boykotçu yapıyorlar. Neden? Çok ilginç bir olay yaşadık, bir iki gündür bu olay sürüyor biliyorsunuz. İnsanlar Özgür Özel’in işaret ettiği birtakım yerleri boykot ediyorlar, kamuoyunun belli bir bölümü. İktidar yanlıları da bunu yanlış buluyor, milli sermayeye darbe olarak niteliyor. Medyaya yönelik olanları basın özgürlüğüne darbe olarak suçlayanlar var. Mesela televizyon kanallarına daha yeni kapatma cezası vermiş RTÜK Başkanı, kalkıp bunu basın özgürlüğüne aykırı olarak tanımlıyor falan. Bunlar bir yana, bir de işte zorunlu olarak insanların boykotçu olduğu anlar oluyor. Şimdi çok acayip bir olay yaşadık, bu “acayip” lafını çok kullandığımın farkındayım ama olsun, gerçekten acayip. Şimdi bir şahıs, Abdülkadir Özkan, galiba kendisiyle tanıştım çünkü Nabi Avcı’nın ve Mehmet Görmez’in basın danışmanlığını yapmış daha önce. İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Bölümünden mezun olmuş. İslami bir yayın organı olan — hala çıkıyor mu bilmiyorum — Yörünge Dergisi‘nde başlamış ama sonra adım adım başbakanlık müşavirliğine kadar gelmiş ve sonra da özel sektöre geçmiş. Kendi işini kurmuş diyelim. Şirketin adı ne? DBL Entertainment ve bu şirketin sahibi olmuş Abdülkadir Özkan. Ve bu kişi, Abdülkadir Özkan, EspressoLab‘a yönelik boykota karşı şöyle bir şey söylüyor, diyor ki: ‘‘Bu bir vatan hainliğidir.’’ Bakayım, tam olarak bulayım, çünkü silmiş galiba onu sonradan. ‘‘Bu açık ve net sermaye düşmanlığıdır, vatan hainliğidir’’ diyor. Yani bu ‘‘sermaye düşmanlığı’’ lafı yıllarca Türkiye’de sağın ettiği bir laf. ‘‘Vatan hainliği’’ de yine çok artık ucuzlamış bir şey. Nazım Hikmet’in o meşhur şiirinden sonra, ‘‘Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor’’ şiirini biliyorsunuzdur. Bilmiyorsanız muhakkak okuyun. Artık tedavülden kalkması gereken bir şey ama İslami kesimin nispeten daha entelektüel ortamlarında yetişmiş ve o çevrelerde bulunmuş, Mehmet Görmez, Nabi Avcı gibi isimlerin yanında çalışmış birisi sonuçta kalkıyor, böyle artık Türk sağının bile söylerken söylemekten imtina ettiği sakil cümlelerle hedef gösteriyor. Neymiş, sermaye düşmanlığıymış. Bunun sermaye düşmanlığı olmadığını biliyoruz. ‘‘Açık ve net sermaye düşmanlığı…’’ Neyse, tamam, iktidar yanlısı birisi bu boykota böyle diyebilir. Fakat bu kişi, bu sözünü ettiğim DBL Entertainment‘ın sahibi olunca işin rengi değişiyor. Çünkü bu kişi Türkiye’ye uluslararası çapta birtakım isimleri konser yapmak için getiriyormuş. Ben bilmiyordum, bu vesileyle öğrendim. Kendisinin de bu kadar kısa süre içerisinde böyle büyük bir organizasyon şirketinin sahibi olması da gerçekten tırnak içinde takdire şayan diyelim. Sonra o ‘‘takdir’’ kısmına geleceğiz. Ve şunu söylemek lazım, o konserlere gidecek olan insanlar, gitmesi beklenen insanlar… Kimler var mesela? Robbie Williams var. Muse var. Bunlar benim boomer olarak çok fazla dinlediğim isimler değil ama bildiğim isimler. Ve buradan bir şeyi tetikledi, yazın yapılacak olan bu konserlerin şimdiden boykot edilmesini tetikledi, durup dururken. Yani ne derler, ‘‘Eviniz camdansa başkasının camına taş atmayın.’’ Yani şimdi siz kalkıyorsunuz, toplumun belli bir kısmına, ki son anketlere göre baktığımızda muhalefet toplumun daha büyük bir kısmını kapsıyor, iktidar muhalefete düşmüş durumda ya da azınlığa düşmüş durumda ve bunlar sizin potansiyel müşterileriniz ya da müşterilerinizin büyük kısmı bu kesimden ve siz kalkıp onlara açıkça iftira ediyorsunuz, yani ‘‘vatan haini’’ diyorsunuz. Tabii tepkiler doğdu, insanlar birdenbire daha ortada olmayan bu konserleri boykot etmeye başladılar ve bu sanatçılara çağrılar yaptılar. Türkiye’den bazı sanatçılar da yaptı ve bir hareketlilik getirdi boykot piyasasına diyelim. Herhalde yaptığından pişman olmuştur diyeceğim ama sonra yaptığı açıklamada hiç de özür falan dilemiyor. Diyor ki, ‘‘Kötü niyetli birkaç provokatörü eleştirmek amacıyla sosyal medya paylaşımı yaptım.’’ Çok açık söyleyeyim, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Bölümünden mezun olup bu kadar yıl böyle bir şey yapıp, krizi böyle kötü yönetmek de çok manidar. “Acayip” demedim dikkat ederseniz. ‘‘Yapmış olduğum bu paylaşım son derece iyi niyetli. Amacından saptırılarak bir algı operasyonuyla, en basit anayasal hak olan protestoyu eleştirdiğim şeklinde yansıtılmıştır’’ diyor. Allah için yani, şimdi birkaç provokatör mü var burada? Çok açık bir şekilde ne diyor; ‘‘Bu açık bir sermaye düşmanlığıdır. Açık ve net.’’ ‘‘Bir avuç provokatör’’ falan yok ortada. ‘‘Vatan hainliğidir’’ diyor ve ‘‘Ben aslında boykotun demokratik bir hak olduğunu biliyorum’’ vesaire diyor ve hiçbir şekilde, hiçbir şekilde kimseden de özür dilemiyor. Derin bir üzüntü içinde olduğunu söylüyor. Üzüntüyü herhalde riske giren konserleri için duyuyordur. Buradaki mesele şu, aslında şu ana kadarki boykotların etkili olmasının en önemli nedeni şu; şimdi birtakım insanlar, girişimciler, yatırımcılar, bunların bazıları babadan gelen, dededen gelen, Doğuş Grubu gibi köklü aile yatırımcıları, kimisi yakın dönemde ortaya çıkan yatırımcılar, bunlar bir şekilde varlıklarını ya da güçlenmelerini, pastadan pay almalarını siyasi iktidara borçlular. Yani iktidara bağımlılar, ona tabiler. Böyle bir ilişki var. Bu sizin eski sermayedar ya da yeni sermayedar olmanızla belli bir yerde çok fazla alakalı değil. Bazıları iktidara yanaşıyor, ihaleleri alıyor, vergi cezaları affediliyor, vergileri affediliyor, şu oluyor, bu oluyor ve onlara iktidar ‘‘Yürü ya kulum!’’ diyor ve bunlar buraya, iktidara çok ciddi bir şekilde tabiler. İktidarla bu kadar yakın ilişki içinde olmasalar birçok sorunla karşılaşacaklar başkalarının karşılaştığı gibi ve zorlanacaklar. Ama şimdi elleri kolları bağlı olan rakiplerine karşı son derece rahat bir şekilde hareket ediyorlar. Dolayısıyla iktidara mahkumlar. Tamam, ama bunların bazıları iktidara mahkumken, iktidarla böyle bir ilişki kurarken, muhalefet tabanına da tüketici olarak ihtiyaç duyuyorlar. İşte orada sorun çıkıyor. Şimdi NTV kendini bir süredir hala eski NTV gibi pazarlamaya çalışıyor. Hala herkesin izlediği bir kanal gibi… Habertürk de öyle, başkaları da öyle. CNN Türk iyice bıraktı bu işleri ama Habertürk ve NTV ‘‘mış gibi’’ yapıyor. Tarafsızmış gibi yapıyor falan, ama değil. Tamamen iktidara bağımlı durumdalar. Ve birisi kalkıp onların iktidarla kurduğu bu ilişkiyi dile getirip ardından onu tüketenlere, ‘‘Bakın, bunlar böyle bir ilişki içerisinde. Bunları tüketmeyin’’ dediğinde büyü bozuluyor. Burada şöyle bir husus var: Bir ticaret ilişkisinde, alım satımda nedir; müşteri velinimettir. Ben bir tüccar çocuğuyum. Kendimi bildim bileli o “müşteri velinimettir” lafını bilirim. Çünkü siz müşteriye bağlısınız. Müşteri sizden alışveriş yapar, siz onunla iyi geçinmek zorundasınız, suyuna gitmek zorundasınız falan. Çünkü hayatınız ona bağlıdır. Şimdi burada iki velinimet arasında sıkışıyorlar. “Müşteri velinimettir” deyip müşterinin kaygılarını mı gözetecek, beklentilerini mi gözetecek, yoksa “iktidar velinimettir” deyip oraya mı gidecek? Burada genellikle izlenen, bu tür kurumlarda genellikle izlenen devekuşu politikasıdır, sessiz kalmaktır, hiçbir şekilde topa girmemektir. Özgür Özel o sessiz kalanları bir şekilde işaret etti ve “Ayağa kalkın” dedi, “Tavrınızı gösterin” dedi. Saat verdi, “Saat 15.00’te bekliyorum” dedi. NTV gitti, saat 15.00 haberlerinde ne yaptı? Maltepe mitingini vermedi, deprem haberi verdi mesela ve orada bir maskeyi düşürdü. Şimdi böyle bir olay yaşanırken Abdülkadir Özkan — kimse ondan böyle bir şey istedi mi, istemedi mi bilmiyorum ama belli ki kendisi iktidara çok yakın hissettiği için, bu olaydan çok rahatsız olduğu için ve tahmin ediyorum o kahve firmasının sahiplerini de yakından tanıdığı için — böyle “Gelin, burada vatan hainleri var, buna nasıl izin verilir?” tonunda bir paylaşım yapıyor. Ama burada bunu yaparken aslında kendi kendinin protesto edilmesine neden oluyor. Sonradan yaptığı açıklamalarla hiçbir şeyi kurtarabileceğini sanmıyorum. Bu konserler olur mu? Şimdiden ‘‘konserler olmasın’’ diye yapıyorlar. Belki de konserlerin olmasına ses çıkarmayıp, o konsere gitmeyerek de protesto edebilirler, bilemiyorum. Ama burada, nasıl iki arada bir derede kaldıklarını ve birtakım fevri hareketlerin, hissi hareketlerin nasıl iktidar cephesinde böyle krizlere yol açtığının örneğini gördük Abdülkadir Özkan’dan. Yani şimdi bakıyorum, Marshall McLuhan okumuş. Marshall McLuhan, dünyada iletişim teorisinde, medya konusundaki en yaratıcı, en devrimci fikirlere sahip bir isimdir. Ben de onu ilk defa, belli ki Abdülkadir Özkan’ın da hocası olan Nabi Avcı’dan duymuştum ve okuduğum kitaplarından çok etkilenmiştim. Şimdi o kitapları okuyup, sonra kalkıp demokratik haklarını kullanıp bir kahve dükkanına gitmeyen insanları ‘‘vatan haini, sermaye düşmanı’’ ilan etmek de ancak bir geminin su aldığını görüp panik yapmakla mümkün olur. En aklıselim olmasını beklediğimiz insanlar bile böyle yapıyorsa, bunun devamı geleceğe benziyor.
Bitirmeden tekrar Medyascope’a, özgür ve bağımsız gazeteciliğe destek olmanızı, Patreon’dan ya da YouTube ‘‘Katıl’’ butonundan bize desteklerinizi vermenizi, varsa desteklerinizi arttırmanızı rica ediyorum. Varlığımızı ancak sizlerle sürdürebiliriz. Bizim velinimetimiz sizsiniz. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.