Erdoğan artık yurtta mutsuz cihanda mutlu | Ruşen Çakır yorumluyor

Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan protestolar sürerken, yaşananlara yurtdışından herhangi bir tepki gelmedi. Ruşen Çakır bu videoda Erdoğan’ın atabileceği adımları değerlendirdi.

Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart’ta gözaltına alınması ve daha sonra da tutuklanmasının yankıları sürüyor. Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan protestolar sürerken, yaşananlara yurtdışından herhangi bir tepki gelmedi.

Öyle ki ABD Başkanı Donald Trump, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında Oval Ofis’te şöyle konuştu:

“Erdoğan adında harika bir adam var. Ben onu severim o da beni sever. Bu durum medyayı kızdırıyor. Geçmişte bazı sorunlar oldu ama çözüldü. Bir rahibimiz vardı ve geri aldık. Başbakan Netanyahu’ya ‘Eğer Türkiye ile sorununuz varsa bunu çözebilirim’ dedim. Çünkü Türkiye ve liderleriyle çok iyi bir ilişkim var.”

Erdoğan artık yurtta mutsuz cihanda mutlu | Ruşen Çakır yorumluyor

Trump ayrıca Türkiye’nin Suriye’nin kontrolünü ele geçirdiğini söyledi, “2 bin yıldır kimsenin yapamadığını yaptılar ve Suriye’nin kontrolünü ele geçirdiler. Bakın Erdoğan’ın hakkını vermek lazım. Gerçekten çok güçlü ve zeki biri” diye konuştu.

Özgür Özel ise AB ülkelerine tepki gösterdi ve şöyle dedi:

“Avrupa’da kendi evinde ‘demokrasicilik’ oynayıp Türkiye’de bir otokrasiye stabilite kazandırıp onu kullanarak ‘Türkiye’yi sığınmacı yuvası yaparız, parasını veririz Suriyelilere baktırırız. Türk ordusunu Avrupa’ya kalkan yaparız’ diyen arkadaşlar, bu iktidarın seneye değişeceğini bilecek. İngiliz İşçi Partisi açıklama yapmış, ‘Türkiye’de demokrasiden yanayız’ diye. ‘Uyan da balığa gidelim’. O İngiliz İşçi Partisi, kendisinin çıkıp, şimdi geriye dönmeye çalıştığı yerde, bir otokrata bir hafta kadar sessiz kalmış olmanın karşılığını Sosyalist Enternasyonal’ın Başkan Yardımcısı sıfatıyla Özgür Özel’den görecek. O zaman sen beni ikna etmeye çalışacaksın. Türkiye’deki demokrasi darbesine sessiz kalmanın bir hata olduğunu…”

Özgür Özel
Erdoğan artık yurtta mutsuz cihanda mutlu | Ruşen Çakır yorumluyor
  • Ekrem İmamoğlu’na düzenlenen operasyonla ilgili tüm haberlerimizi buradan okuyabilirsiniz.
  • Ekrem İmamoğlu’na düzenlenen operasyonla ilgili tüm videolarımızı buradan izleyebilirsiniz.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bugün sonda söylediğimi başta söylemek istiyorum: Lütfen Medyascope‘a destek olun. YouTube ‘‘Katıl’’dan ve Patreon’dan bize destek olabilirsiniz. Evet, konumuza gelelim: ‘‘Erdoğan yurtta mutsuz, cihanda mutlu.’’ Neden bunu söylüyorum? Çünkü şu ana kadar 19 Mart krizine karşı uluslararası alanda, özellikle Batı’da pek bir ses çıkmadı. Hatta tam tersine, tam bir deve kuşu politikası izliyor Batı odakları. Tek tük sesler var tabii ama genel olarak normalde böyle büyük bir operasyona karşı çıkması beklenen sesler çıkmadı. Nitekim dün Erdoğan partililere yaptığı konuşmada bunu söyledi. Dedi ki; ‘‘CHP Batı’da çalmadık kapı bırakmadı ama eli boş döndü’’ dedi ve bundan çok büyük bir mutluluk duyduğunu da gizlemedi. Tabii Batı denince öncelikle akla Amerika Birleşik Devletleri geliyor, Trump yönetimi geliyor. CHP’nin ABD’ye yönelik herhangi bir çağrısı olduğunu sanmıyorum çünkü tam tersine bu operasyonun Trump’ın icazetiyle yapıldığına inanıyorlar. Özgür Özel bunu birkaç kez söyledi ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da kendisini yalanladı ya da sert bir cevap verdi, öyle söyleyelim. Ama onun dışında özellikle Avrupa’dan çok güçlü sesler çıkmadı. Bu da Erdoğan’ı çok mutlu etmişe benziyor çünkü içeride o kadar mutlu değil, hatta bence hiç mutlu değil. Normalde bunun tersi oluyordu. Uzun bir süre, iktidara geldiği andan itibaren, ilk yıllarındaki Avrupa Birliği sürecini saymazsak, Batı Erdoğan’a, Erdoğan yönetimine kuşkuyla baktı ve Erdoğan’ın karşısındaki güçlere bir şekilde ilgi gösterdi, hatta yatırım yaptı. Fakat Erdoğan her seferinde bu şeyi içeriden aldığı güçle kontrol etti. Yani içeride bir seçmen desteği aldı, tek başına iktidara geldi. 2015 Haziran’ına kadar girdiği tüm seçimleri kazandı ve kazandığı için de Batı istemeye istemeye de olsa Erdoğan’la iş birliği yapmak zorunda kaldı. Kimi durumlarda Batı’dan gelen birtakım baskılara karşı Erdoğan’ın iç kamuoyunu harekete geçirdiğini, tabii bunların çoğunu unuttuk, ama birtakım ülkelere karşı ülke içinde protesto gösterileri ve boykotlar yapıldığını da unutmadık. Yani gücünü burada milletten alan ve gerektiğinde uluslararası camiaya, bunun değişik odaklarına, ülkelerine, devletlerine, yöneticilerine meydan okuyan bir Erdoğan vardı. Şimdi işler tam anlamıyla tersine dönmüşe benziyor çünkü Erdoğan’ın artık sırtını dayayabileceği bir çoğunluk ülkede kalmadı. Bu 19 Mart’ta iyice kendini gösterdi. Erdoğan burada bir hamleyle kaybetmiş olduğu çoğunluğu geri kazanmayı hesapladı. Ne olacaktı? CHP kriminalize edilecekti, parti içerisindeki muhalifler ayaklanacaktı, belki partiyi yeniden ele geçirecekti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve CHP’ye kayyum atanacaktı ve kendisini güçlendiremeyen Erdoğan, muhalefeti zayıflatarak iktidarını koruyacaktı. Ama işler hiç de böyle olmadı, çok büyük bir protestoyla karşı karşıya kaldı. Öyle ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atayamadı, CHP’ye de en azından şimdilik atayamamış gözüküyor. Bunu çok net bir şekilde gördük. Ve Erdoğan bir anlamda frene basmak zorunda kaldı. Şimdi beklemeye başladık: Erdoğan ne yapacak? Ne yapacak? Çoğunluğu nasıl sağlayacak, sağlayabilecek mi? Erdoğan’ın önündeki seçenekler ne? Ben bunu bir ara, 19 Mart krizinin başlarında, ‘‘Frene mi basacak, yoksa gaza mı?’’ diye sormuştum ama dün okuduğum bir yazı biraz daha kafamı açtı, öyle söyleyeyim. Bugün saat 14.00’te konuk edeceğimiz Profesör Mesut Yeğen Perspektif’te Erdoğan önündeki seçenekleri üç olarak söylüyor. Bunlardan birisini, ‘‘Demokratik olgunluk göstermek’’ olarak söylüyor. Yani artık çoğunluğu sağlayamadığını gören ve bir şekilde erken seçim taleplerine boyun eğen… Çünkü 15 milyonu aşkın insan ön seçimde imza verdi ve şu anda da bir imza kampanyası var. En son pazar günü 7 milyonun üstünde imzanın toplandığını söylemişti Özgür Özel. Yani Mesut Yeğen diyor ki, ‘‘Birinci seçenek demokratik olgunluk göstermek.’’ Bu Erdoğan’dan pek beklediğimiz bir şey değil, diyelim. İkinci seçeneğe geçelim: ‘‘Tekrar kendini güçlendirmeye çalışmak.’’ Nasıl yapacak bunu Erdoğan? Tekrar partisini ayağa kaldıracak, insanlara bir vizyon sunacak, bir ufuk sunacak ve giden oylarını geri aldığı gibi muhalefetin oylarının bir kısmını da kazanacak. Şimdi dün yaptığı konuşmayı böyle görebiliriz, böyle bir çaba. Yani konuşmanın tamamı değilse bile bir kısmında parti teşkilatını motive etmeye çalışıyor, özellikle gençleri hedef alıyor, gençlere yönelik çağrılar yapıyor, ki bu da Erdoğan’ın gençleri iyice kaybettiğini — 19 Mart’ta bunu çok bariz bir şekilde gördük —gördüğü anlamına geliyor. Erdoğan bunu yapmaya çalışıyor ama bir kere ülkenin ekonomisi kötü, 19 Mart kriziyle iyice de kötüleşti. Böyle bir ortamda ülkenin büyümesinin duracağı ve küçülmeye başlayacağı söyleniyor. Böyle bir ortamda Erdoğan’ın seçim kazanması, gireceği bir sonraki seçimi — zamanında ya da erken — kazanması çok çok zor. Herhalde bunu en iyi de kendisi biliyordur, sürekli kamuoyu araştırmaları yaptıran bir siyasetçi olarak. Ve ‘‘Son seçenek, tekrar siyaset ve toplum mühendisliğine devam etmeye kalkabilir’’ diyor Mesut Yeğen, benim gaza basmak dediğim, ki bunun işaretlerini dünkü konuşmada yine verdi. Ne dedi Erdoğan; ‘‘Bu daha buz dağının görünen kısmı, neler var’’ dedi. 100 milyarlarca liranın bu çarkta kaybolduğunu söyledi, ‘‘yolsuzluk çarkı’’ dediği çarkta Ekrem İmamoğlu ve CHP’yi suçluyor ve daha önce söylediği ‘‘başka turplar var’’ı bir anlamda tekrarladı. Yani, yeni operasyonların pekala olabileceğini bize söyledi. Fakat ortada şöyle bir gerçeklik var, benim şu ana kadar yaptığım yayınların hemen hemen hepsinde çok sayıda ekonomistle konuştum; 19 Mart’ın ekonomiye çok büyük bir darbe indirdiğini söylediler ve yeni bir krizin bu darbeyi iyice derinleştireceğini söylediler, çok vahim sonuçlara yol açabileceğini söylediler. Dolayısıyla, Erdoğan’ın yeni bir 19 Mart yaratmaya kalkışması, imkansız demiyorum, ama çok zor. Yapabilir, ama yaptıktan sonra bunun doğurabileceği sonuçları hiçbir şekilde kaldıramayabilir. İşte burada herhalde dünyaya güveniyor. Yani, yurt içinde bulamadığı meşruiyeti yurt dışında bulmayı umuyor. Ama nereye kadar? Geçmişte, Erdoğan’a karşı Batı’nın bir şekilde değişik kurumlarının destekler gibi olduğu muhalefet nereye gidebildi? Ne kadar etkili olabildi? Olamadı. Şimdi Erdoğan içeride kaybettiği seçmen desteğini, vatandaş desteğini Batı’yla, Trump’la, başkalarıyla, Orban’la, Putin’le iyi geçinerek nasıl sağlayabilir? Onun yerine koyabilir mi, koyamaz. Ancak şöyle bir şey olabilir, o hep söylenen senaryo, ilk günden, 19 Mart’ın ilk anından itibaren söylenen: ‘‘Artık sandığa da paydos diyebilir.’’ Yani, ‘‘Rekabetçi otoriterlikten tam bir otoriterliğe, hatta totalitarizme geçebilir’’ önermesi var ve böyle bir önermede, bugün itibarıyla dünyanın böyle bir adıma pek ses çıkarmayacağını belki düşünebilir. Ama böyle düşünüyorsa çok büyük yanlış yapar. Birincisi, dünyanın öyle bir anda o kadar sessiz kalacağını sanmıyorum. Ama daha önemlisi, bu ülkenin insanlarının böyle bir olaya, daha Osmanlı’dan beri sahip oldukları sandığa böyle veda edeceklerini asla düşünmüyorum. Bu, Türkiye’de olabilecek bir şey değil. Dolayısıyla, Erdoğan’ın önünde bir tek seçenek var: Tekrar, kendi tabiriyle, bu milletin kalbini ve aklını kazanabilmesi; kazanamıyorsa, bu milletin kalbini ve aklını kazanacak olan kişilerin önünü açması. Bu, kendi partisi içerisinden olabilir ya da muhalefetten olabilir. Oyunu, Türkiye’deki bu oyunu tamamen iptal edip, dışarıya güvenip bir hamleye girişeceğini açıkçası düşünmüyorum. Hani derler ya, ‘‘Düşünmek bile istemiyorum’’ diyeceğim ama düşünmüyorum. Sonuçta herhalde tekrar güç toplamaya, gündemi değiştirmeye, partisini hareketlendirmeye, çözüm sürecini bir şeyler yapıp oradan birtakım toplumsal destek devşirmeye çalışacaktır. Ama bunların da çok istikbal vadetmediği ortada. Sonuç olarak, Erdoğan’ın önünde çok seçenek var ama pek de bir seçenek yok. Türkiye’nin bir an önce erken seçime gitmesi, hem Erdoğan için hem bu ülke için en hayırlı seçenek diye düşünüyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.