MHP Cumhur İttifakı’ndan desteğini çekerse ne olur? Bahçeli’nin açıklaması Erdoğan’a bir mesaj mı? Gazeteci Kadri Gürsel, Medyascope’ta Ruşen Çakır’a konuk olduğu videoda İmamoğlu’nun tutukluluğunu, Bahçeli’nin açıklamasını değerlendirdi.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 14 Nisan’da X hesabından yayımlanan yazılı açıklamasında 19 Mart sürecine ilişkin konuştu.
Ayrıca Bahçeli, İmamoğlu’nun suçsuzsa beraat etmesi, değilse cezalandırılmasının gerektiğini vurguladı.
Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının tutukluluğuna, sokak eylemlerine ve CHP’nin boykot çağrılarına değinen Bahçeli, “Ekrem İmamoğlu’yla ilgili mahkeme süreçlerinin ivedilikle görüşülüp karara bağlanması gerekmektedir. Şayet zanlı Ekrem İmamoğlu suçsuzsa beraatı, değilse tecziyesi maşeri vicdana muvafık halde mutlaka ve olabilecek en kısa sürede temin edilmelidir” dedi.
İmamoğlu, Bahçeli’nin çağrısını ve tespitlerini “oldukça önemli” bulduğunu belirtti. Ekrem İmamoğlu, Türkiye’nin ekonomi, güvenlik ve adalet gibi beka meselelerinin olduğunu vurguladı.
“Kaosun sebebi darbe girişimidir”
İmamoğlu, tutuklanmalarının milletin vicdanında kabul görmediğini söyledi, milletin güçlü tepkiler vererek demokrasiye bağlılığını gösterdiğini belirtti.
Ayrıca İmamoğlu, “Türkiye’de yaşatılan kriz ve kaosun asıl sebebi yargı eliyle darbe girişimidir. Kriz, kaos ve kargaşayı tercih eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır” diye yazdı.
İmamoğlu, yargı eliyle yapılan siyasi operasyonun hukuk sistemine güveni sarstığını vurguladı, “Seçilmiş siyasetçilere karşı şafak operasyonları aile düzenini yok saymıştır” dedi.
Kadri Gürsel: “MHP Cumhur İttifakı’ndan desteğini çekerse İmamoğlu serbest kalır”
Gürsel, videoda “Burada diyor ki: ‘Maşeri vicdana uygun.’ O zaman maşeri vicdan açısından bakıldığında İmamoğlu zaten suçsuz. Ve bir siyasi kumpasın, bir rakibi tasfiye etme, ortadan kaldırma amacını güden bir komplonun kurbanı konumunda. Bu, ‘bırakın’ demek. Ama şöyle bir şekilde söylüyor: Derken dememiş oluyor, dememişken demiş oluyor” dedi.
Gürsel, MHP, Cumhur İttifakı’ndan desteğini çekerse tabii ki İmamoğlu da serbest kalır. Osman Kavala da sonuçta, eninde sonunda serbest kalır. Ama tabii, bunun yapılabilmesi için bazı anlaşmaların yapılması gerekir” dedi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
- İmamoğlu’na düzenlenen operasyon haberlerimizin tamamını okuyun.
- İmamoğlu’na düzenlenen operasyon videolarımızın tamamını izleyin.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Kadri merhaba.
Kadri Gürsel: Merhaba.
Ruşen Çakır: ‘‘Hafta Başı’’nı yapamadık. Sen yurt dışındaydın, ben de onun yerine özel yayınlar yaptım. Döndün dün akşam ve onun için onu telafi ediyoruz bir anlamda. Öncelikle sen de tanıyorsun Sırrı’yı.
Kadri Gürsel: Evet.
Ruşen Çakır: Bir şeyler söylemek ister misin?
Kadri Gürsel: Elbette. Sırrı Süreyya Önder’in geçirdiği bu önemli rahatsızlıktan sonra gelen tepkilere bakıyorum. Sırrı Süreyya Önder durduğu yer itibarıyla, bu kadar kamplaşmış, bu kadar ayrışmış bir toplumun o ayrışan ve kamplaşan kesimlerinin önde gelen figürlerinin samimi bulduğum geçmiş olsun dileklerine ve sevgi mesajlarına muhatap oluyor. Şu an yoğun bakımda, şuuru kapalı ama zor bir şeydir bu. Yani Kürt hareketinin içinde kendisi, DEM Parti Milletvekili, daha önce de yine HDP milletvekiliydi. Önceki süreçlerde de çok önemli roller oynadı. Bu süreçte de önemli bir rol oynamaktaydı. Bu zordur, kolay değildir. Belki yani kullandığı dil, sahip olduğu dil, o dildeki samimiyeti, muhataplarında ve kendisini izleyenlerde oluşturduğu dürüstlük algısı buna yardımcı olmuştur. Renkli bir kişilik, çok renkli ve aynı zamanda bilge bir kişilik. Ve derler ya halk adamı. Ama halk adamlığının çok üst seviyesinde. Aslında şöyle demek lazım Sırrı Süreyya için; halk seçkini demek lazım belki de. Yani hep seçkinlik Türkiye’de iyi eğitim almış, işte aldığı eğitim nispetinde de halktan biraz uzaklaşmış, krema, ‘‘crème de la crème’’ derler ya Fransızcada, öyle bir ifadeyle tanımlanırken, burada gerçekten halkın bu kadar içinde kalmayı başarmış bir seçkin şahsiyet, örneği yok. Acil şifalar diliyorum kendisine. Umarım tekrar geriye döner ve kaldığı yerden devam eder.
Ruşen Çakır: İnşallah diyelim. Peki, Sırrı’dan bahsettiğimize göre istersen önce bir çözüm süreci olayından bahsedelim. Normalde pazartesi olabilseydi onu esas konuşacaktık. Çünkü perşembe günü Külliye’de o buluşma gerçekleşti. Çok somut şeyler söylendi, çok umutlu Sırrı Süreyya, Pervin Buldan. Sonra Pervin Buldan İtalya’da katıldığı bir toplantıda Haziran sonuna kadar birçok şeyin bitmesini beklediklerini, özellikle PKK’nın feshi ve silah bırakma kararını, Öcalan’la ilgili birtakım gelişmelerden bahsetti. Malum 19 Mart nedeniyle bir ara oldu bu süreçte. Şimdi tekrar başladı, biraz yine Bahçeli’nin iteklemesiyle. Bir de anladığım kadarıyla Erdoğan 19 Mart’ta kaybettiği gündemi kazanmak da istiyor. Ne diyorsun, nasıl görüyorsun?
Kadri Gürsel: Doğru. Şimdi Recep Tayyip Erdoğan’ın bir hikâyeye ihtiyacı var. Olumlu bir şeyler çıksın istiyor. Yani seninle o konuda anlaşamıyoruz, bu süreç konusunda ben aralarında bir rol dağılımı olduğunu söylüyorum. Bunda da hâlâ ısrarcıyım. Çünkü yürütme kanadının doğrudan onay ve desteği olmadan bu süreç konusunda Bahçeli’nin bugüne kadar yapıp ettikleri veyahut yapıp ettiği bir şey o aslında. Yaptığı açıklamaları anlamında, yani siyasi eylemliliği havada kalacaktı. Bunun elbette ki yürütmede, yani siyasi iktidarda bir karşılığı olması gerekirdi, beklenirdi bu. İşte orada Erdoğan uzak durmayı tercih etti. Çünkü sırtında yumurta küfesi olan Erdoğan aslında burada. Siyasi, yani yönetme sorumluluğu ile ağır bir yükün altına girdiği için önceki tecrübelerinden dolayı da tabii zorlanıyor bu konuda, ikircikli ve mütereddit. Böyle olunca, senin de dediğin gibi 19 Mart ve sonrasında yaşanan büyük zemin kaybı Erdoğan’ı bu konuda artık elini daha açık oynamaya itti ve ardından sarayda kabul etmesi resmen aslında artık bu süreci üstlendiğini bize anlatıyor. Ama aynı zamanda da işte sürecin bir Suriye ayağı var. Bu konuda da bazı olumlu gelişmeler var. En azından çatışma noktalarında, Suriye’deki Şam’ın yeni sahipleriyle Fırat’ın doğusuna hükmedenler arasındaki çatışma noktalarında bir çatışmasızlık hali konusunda anlaşmalar yapılıyor. Bu da önemli bir şey. Şimdi onu da teslim etmek lazım. Türkiye-İsrail gerginliği konusunda da Trump’ın devreye girmekte olduğunu görüyoruz. Tabii bu iyi midir, kötü müdür onu bilemiyoruz ama bir Suriye-İsrail çatışması tabii ki Suriye’de veya Suriye’nin dışına da taşar, bu istenmez, beklenmez de. Bu bakımdan da şartlar uygun gözüküyor sanki. Kürt hareketinin liderliği 19 Mart’la beraber ağırlaşan demokrasi krizinin yükünü de taşımaya hazır gibi görünüyor. Fakat ileride bu halk indinde nasıl anlaşılır, nasıl yorumlanır, seçmenleri buna nasıl tepki gösterir, onu bilemeyiz. Veyahut kendileri seçmenlerine ne derler, onu da bilemeyiz. Onu şimdiden kestirmek mümkün değil. Şu an için arzu ettikleri şey en kısa sürede sonuç almak, öyle görünüyor. Her iki tarafın da en kısa sürede sonuç almaya çok ciddi ihtiyacı var ve bence ikisini de, iki tarafı da harekete geçiren şey bence bu oldu. Yani beklemek istemiyorlar.
Ruşen Çakır: 6.22
Kadri Gürsel: Neden olmasın, yani neden olmasın? Yapılacak şeyler çok açık, belli, ortada. Yani meselenin çatallaştığı yer Suriye. Suriye’deki ortam ve zemin düzeltilirse, bir hal yoluna konulursa bu pekâlâ olabilir. Türkiye’de hiçbir şey vermeden almak mümkün değil, yani iktidar açısından. Yani muhatabının şakağına silah dayayıp, ‘‘Ya istediğimi yaparsın ya da seni ortadan kaldırırım’’ deme pozisyonunda hissetse bile kendini, ki o daha önceki şey, ‘‘Ya şartlarımıza gelirsiniz ya da biz artık sizi fiziken ortadan kaldırırız’’ deme noktasında, tehdit diyelim biz ona, bunun uygulanması kolay bir şey değil. Ne olursa olsun, bu işte kayyum politikaları falan ya da onu siyasi düzeyde siyaset yapamaz hale getirmek, dışarıda da operasyonlar… Bence de artık bu noktada bir son raddeye gelinmiş gibi görünüyor, şartlar öyle görünüyor. Türk-Kürt hareketi de kayyum konusunda artık şerbetli. Artık yani nedir? Kaç kere daha yapacaksın? İki tur yaptı, üçüncü turu da yaparsın yani. Ne oluyor, neyi ortadan kaldırabiliyorsun? Hiçbir şeyi de ortadan kaldıramıyorsun sonuçta. Yani ne olur; bir dönem daha bekler, bir sonraki seçime yine girer, yine kazanır. Bu böyle sürer gider yani. O bakımdan bence şartlar uygun ve af konusunda misal, bir af çıkarmak zorunda. Af çıkaracak ama affı da silah bırakmış bir hareket için çıkaracak. Silahını elinde tutan bir hareketin elemanlarını afla çıkarıp, onları tekrar silah kuşanmaya yollarsa eğer, ki bunun başka bir anlamı yoktur pratikte, aksini kimse iddia edemez, o zaman da kendi seçmenine hesap vermek zorunda kalırsın ilk seçimde.
Ruşen Çakır: Şimdi biraz diğer konuya geçelim. Ben buraya gelmeden önce İstanbul İl Merkezi’nde Özgür Özel’le bir kayıt yaptık, saat 17.00’de yayınlanacak bugün. Yarım saatlik bir röportaj oldu. Yine Özgür Özel çok dinamik, konusuna çok hâkim. Ben dedim hatta bir yerde, ‘‘Siz bu süreçte kendinizi aştınız deniyor’’ dedim. O da, ‘‘Evet, böyle hareketler böyle şeyleri gerektirir’’ falan dedi, ama çok fazla spoiler vermeyeyim. Bu akşam Beylikdüzü’nde bir miting var, cumartesi günü Yozgat’ta miting var. Yozgat’ta miting yapmak…
Kadri Gürsel: İlginç, ilginç.
Ruşen Çakır: Evet, çünkü orada bir şey oldu biliyorsun, çiftçiler…
Kadri Gürsel: Bu bir meydan okuma.
Ruşen Çakır: Evet. Ben onu söyledim de hatta, yayında o kısım da var. Şimdi, akşam Beylikdüzü, cumartesi Yozgat ve her hafta çarşambayı seçmelerinin nedeni, olayın, 19 Mart’ın çarşamba günü olması nedeniyle, onu şey yapıyorlar. Cumartesi günü de birinci ay oluyor, Yozgat’ta birinci ay oluyor. Ve şöyle sordum: ‘‘Bunun sonu ne?’’ Dedi ki: ‘‘Bu miting değil, bu eylem’’ dedi. ‘‘Eylem sonuç alıncaya kadar’’ dedi. Sonuç almak da nedir? Tabii ki özgürlüğüne kavuşması Ekrem İmamoğlu’nun falan. Şimdi bu bağlamda, görmüşsündür, Devlet Bahçeli bir açıklama yaptı.
Kadri Gürsel: Evet.
Ruşen Çakır: Açıklamanın dörtte üçü, CHP’ye sille tokat girişiyor. Ama arada bir yer var ki o yer çok önemli. Diyor ki: “Bu olayı bir an önce halledin. Delil varsa delilleri koyun. Suçsuzsa beraat etsin. Suçluysa da maşeri vicdanda…” vesaire vesaire.
Kadri Gürsel: Ama “vesaire” değil. Niye “vesaire” olmadığı konusunda ben kendi görüşlerimi anlatacağım.
Ruşen Çakır: Evet, anlatacaksın. Orada tabii şöyle bir şey oldu. Ben bunu bir anlamda — ben ve başkaları da var tabii ve Tayyip Erdoğan’a tabii ki mesaj, esas mesaj Tayyip Erdoğan’a — “ya hakikaten bunların suçlu olduğunu bir an önce kanıtla ya da bırak diyor’’ olarak yorumladım. Bugün, arkadaşlar göstersinler, biraz önce Ekrem İmamoğlu uzun bir paylaşım yaptı. O paylaşımda ne diyor? Çok çarpıcı. Demin beraber baktık. Diyor ki, “Bahçeli’nin açıklamasını oldukça önemli buluyorum” diyor. Ve ardından da “terörsüz Türkiye, ülkemizin birliğini tehdit eden odaklara karşı mücadele azmi” vesaire vesaire. Ve bir yerde Bahçeli’nin yaptığı açıklamadan en azından memnun kalmış, değil mi? Yani o gözüküyor. Ve “turbun büyüğü” meselesi var ya, hâlâ bir büyük turp var hesapta. Bahçeli’nin açıklaması, Kemal öyle dedi, “Turbu filan bırak, hadi ne yapacaksan bir an önce yap” açıklaması, ki öyle. Ve de anlaşıldığı kadarıyla da öyle, turp falan da yok galiba.
Kadri Gürsel: Turp var olduğunu varsayıyorlar ve bir turp bulmaya çalışıyorlar.
Ruşen Çakır: Evet.
Kadri Gürsel: Yani o turbu bulurlar mı bulmazlar mı, onu zaman gösterir ama pek bulacak gibi de gözükmüyorlar. Yani “turbun büyüğü heybede” derken aslında blöf yapıyor. Yani kendisi de biliyor, yani ‘‘Belki bir turp vardır diye bizim elemanlar arıyorlar o turbu. Belki vardır, belki bulurlar…’’ Bulunca da “ben söylemiştim” olacak.
Ruşen Çakır: Şöyle bir şey oldu biliyorsun: Bu operasyon olduğu andan itibaren iktidarın tetikçileri, şunlar bunlar, o malum çevre söylentiler yaydı; işte kuyruğa girmişler itirafçı olmak için. Bilmem şu kişi 40 sayfalık ifade vermiş, bu kişi bilmem ne yapmış… Böyle bir hava yarattılar. Yani turbu o gözaltılardan çıkartma havası yarattılar. Ama şu ana kadar görüldüğü kadarıyla hiç de öyle bir şey yok.
Kadri Gürsel: Yok, yok. Yani şimdi geçmişte FETÖ yargısı, Fethullahçı yargısı diyelim. FETÖ tabiri 2014 Mart ayında Konya’da açılan bir davada yargı tarafından kullanılmıştır. Yani yargının veya iktidarın koyduğu isim… Fethullahçı yargı delil uydururdu. Şimdiki iktidarın, yani bugünkü iktidarın altında görev yapan yargının böyle bir kapasitesi de yok ya da aslında belki yapabilecekleri yerde bir ‘‘nasıl olsa bizim mesleki olarak kaybedecek bir şeyimiz yok, delil uydursak da ne olur, uydurmasak da ne olur’’ diye bakıyorlar meseleye. İşaret edilen noktada görevlerini icra ediyorlar. Yani öyle bir tablo var ortada.
Ruşen Çakır: Ama Deniz Zeyrek’in yazdığını gördün değil mi?
Kadri Gürsel: Gördüm, evet.
Ruşen Çakır: Yalanladılar ama biraz geç yalanladılar. Bana çok şey geldi yani. Yargı da, ‘‘Ya işte aslında turplar yurt dışına kaçtı’’ demişlermiş. Yalanlandı ama.
Kadri Gürsel: Yurt dışına kaçtığı söylenen bir kişi var. Yani şöyle, şimdi bu Bahçeli’nin söylediklerine dönecek olursak, orada Bahçeli aslında bence ‘‘Bir şey bulacaksanız bulun, bulamayacaksanız da bırakın’’ dememiş. Bence doğrudan ‘‘bırakın’’ diyor.
Ruşen Çakır: Evet.
Kadri Gürsel: Niye öyle diyor? Şimdi bir Türkçe konuşmuş, bir de Osmanlıca konuşmuş. Türkçe konuştuğu yerde şey diyor, ‘‘Tanık ifadeleri, sarih ve sahici delillerle birlikte diğer sair bilgi, belge ve bulguların dava dosyasına eksiksiz ilavesinin yapılması’’ falan. Yani ‘‘due process’’ dedikleri şeyi yerine getirin bir an önce, hukuki süreci tamamlayın, diyor. ‘‘Eğer suçsuz ise beraati’’ diyor. Suçluysa ne olur? Mahkumiyeti olur. Ama bak o cümle de şöyle…
Ruşen Çakır: Maşeri vicdanda…
Kadri Gürsel: Şimdi şöyle, Osmanlıca ifadelerle o cümleyi, ne demek istediğini her tarafa çekip öyle örtülü bir ifade kullanıyor ki; suçsuzsa beraat edecek, suçluysa da mahkum edilecek. O zaman hukuk işleyecek. Yine aynı ‘‘due process’’ sonucunda olacak bu. Ama bak, ‘‘değilse tecziyesi maşeri vicdana muvafık halde…’’ Yani cezası kamu vicdanına uygun şekilde… Ya cezasında niye kamu vicdanı giriyor devreye? Hukuk, kamu vicdanına bakmaz. Hukuk, sonuçta yani taraftar kitlesine bakmaz. Neyse cezası verir, çıkar. Burada diyor ki, ‘‘maşeri vicdana uygun’’, muvafık, uygun yani. O zaman maşeri vicdanda, nokta-i nazarında İmamoğlu zaten suçsuz ve bir siyasi kumpasın, yani bir rakip tasfiye etme, rakipleri ortadan kaldırma amacını güden bir komplonun kurbanı durumunda. Şimdi ‘‘bırakın’’ demek bu, ‘‘bunu bırak’’ diyor. Ama şöyle, diyor ki; yani derken dememiş oluyor, dememişken demiş oluyor. Bu tabii bir nevi, tırnak içinde, bir ustalık olarak da yorumlanabilir, bir cinlik olarak da yorumlanabilir. Bırakabilir mi? Vallahi bırakırsa rejim çöker. Bırakamaz İmamoğlu’nu, bırakamaz. Bırakırsa… Bırakır diyelim, siyaset yapmasına da izin verecek. O zaman adaydı o yani, o 2028’e kadar tutamaz.
Ruşen Çakır: Tabii.
Kadri Gürsel: Yani o manada rejim çöker.
Ruşen Çakır: Erken seçim olur yani.
Kadri Gürsel: O, Erdoğan açısından bir son demektir. Ne açıdan? Onu da izah etmeye çalışayım. Erdoğan çevresinden, ta 2009’lar 2010’lar, özellikle Aydın Doğan bahsinde henüz daha bunlar köprüleri atmamış iken, medyayla konuşurlar iken benim hep duyduğum şey: ‘‘Beyefendi rakibini yaralı bırakmaz’’ cümlesi, sen de duymuşsundur. ‘‘Yaralı bırakmaz’’, yani tamamlar, bitirir işini anlamında. Bu aslında bir motto. Şimdi bundan mı vazgeçiyor demektir? Yani yaralı bir aslanı ortalığa salmak gibi bir şey bu. İmamoğlu çok daha güçlenmiş olarak çıkacak. Yani tasfiye edip korkarak hapse attırdığı İmamoğlu, o korktuğu halinden çok daha korkulacak bir halde çıkacak dışarı. Tayyip Erdoğan’ın ben bunu göze alamayacağı kanaatindeyim. Eğer bu olursa zaten bu rejimin… Rejim derken de kimse alınmasın, rejim, siyasi rejim, teknik ifade olarak kullanıyorum.
Ruşen Çakır: İktidarın…
Kadri Gürsel: İktidarın, bu iktidarın… Ama yok, rejim aynı zamanda. Yani 2017’deki referandumla, o acayip referandumla millete dayatılan rejim… Bu rejimin de sonunun başlangıcı olur hukuki olarak. Çünkü bundan sonra Tayyip Erdoğan’ın sahip olduğu güce kimse sahip olamayacaktır. Buna kimse evet diyemeyecektir. Kimse de bu gücün bir başkasında olmasına evet diyemeyecektir. Yani böyle bir şey olmayacak. Ve benim açımdan, benim gördüğüm kadarıyla — bunu seninle özel sohbetlerimizde de, bu yayında da söyledim, önceki yayınlarda falan — bu iktidarın sona ermesinin şu aşamadaki yegâne koşulunun, yani seçim sonucu dışındaki yegâne koşulunun ben MHP’nin bu Cumhur İttifakı’ndan desteğini çekmesi olarak görüyorum. MHP, Cumhur İttifakı’ndan desteğini çekerse tabii ki İmamoğlu da serbest kalır, Osman Kavala da serbest kalır sonuçta, son raddede. Ama tabii bunun yapılabilmesi için de bazı anlaşmaların, dolaylı ya da örtülü anlaşmaların yapılması lazım.
Ruşen Çakır: İşte Ekrem İmamoğlu’nun bugünkü imzalı uzun açıklamasında terörsüz Türkiye…
Kadri Gürsel: Tamam tamam, ‘‘Ben senin siyasi hedeflerine saygı duyuyorum, onlara katılıyorum’’ demek, ama bu yetmiyor. Bunun dışında ben, oturduğum ve gördüğüm yerden söyleyeyim. Yani çok açık ifadelerle bunu kullanacağım çünkü ben de hiçbir şey bilmiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi’ne, Cumhur İttifakı süresi boyunca elde ettikleri kazanımları kaybetmeyecekleri sözünü verirse ve kendilerini çeşitli kovuşturma ve soruşturmaların konusu yapmak istemeyecekleri — bağımsız bir yargı, tarafsız yargı bunu yapabilir — kendilerinin böyle bir gaye gütmeyeceği hususunda inandırırsa… Pekâlâ Bahçeli’nin gördüğüm kadarıyla burada bu açıklaması “çok aşırıya, çok fazla aşırıya gidildi ve artık ellerimizi buradan yıkayalım, biz kendimizi buradan temize çekelim” açıklamasıdır. Yani sadece o değil, sadece ‘‘bunu bırakın’’ demekle kalmıyor. ‘‘Benim bunda bir dahlim yok’’ diyor. ‘‘Ben bunu istemedim’’ diyor. Çünkü bu hamle gerçekten — sen diyorsun ya, yayınlarda söyledin — en büyük hatası ve geldiği nokta Erdoğan’ı hep en büyük hatasını yapmaya sevk ediyor. Bu böyle sürdürülemez. Yani bir insan hep bir öncekinden daha büyük hata yaparak ve sonra o hataların sonuçlarını başka hatalarla telafi etmek gailesiyle ayakta duramaz. Neydi en büyük hata, bana göre tarihsel stratejik hatası; Türkiye’ye bu ucube rejimi dayatmasıdır. Her şey zaten öyle başladı, öyle gelişiyor. Yani o olmasaydı… Ha şimdi bu noktada Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye açısından, eskilerin tabiriyle, madem öyle, suhuletle, kazasız belasız bir iktidar değişimi, transisyonun, bir geçişinin sağlanması açısından fevkalade olumlu bir işlev görebilir. Yani çatışmaları, kavgaları önleyebilir. Adeta bir hakem ve zabıta rolünü de oynayabilir. Aynı zamanda zabıta rolü de oynayabilir. Şimdi bu bakımdan da ben çok önemli görüyorum bu yapmış olduğu açıklamayı. Bu iyi değerlendirilirse, bir tarihsel dönüm noktası olarak ileride anılacaktır diye düşünüyorum. İyi değerlendirilebilirse, yani figürlerin, siyasi aktörlerin bu açıklama etrafında açık, kapalı siyaset geliştirmeleri ön şartıyla tabii ki.
Ruşen Çakır: Ben bu sabah ‘‘Barışı ve demokrasiyi Devlet Bahçeli mi getirecek?’’ diye bir yayın yaptım, kısa bir yayın ve orada şunu söyledim; Bahçeli’ye böyle bir şeyler atfedildiği zaman, yani şey değil bu, Bahçeli’nin çok demokrasiyi vesaireyi istediği değil.
Kadri Gürsel: Bravo bravo. Yani Bahçeli’nin demokrasi diye bir derdi olduğu kanaatinde değilim.
Ruşen Çakır: Mesele, devletin bekası.
Kadri Gürsel: Bravo bravo. Aynı şeyleri söylüyoruz.
Ruşen Çakır: Onu söylüyorum.
Kadri Gürsel: Yani Milliyetçi Hareket Partisi, o zaman Bahçeli yoktu ama, ‘‘Biz hapisteyiz, fikrimiz iktidarda’’ demiştir 12 Eylül cuntasında. Yani MHP’nin Türkiye’ye demokrasi gelsin diye bir derdi yoktur. MHP’nin derdi, eğer Türkiye’nin bekası, eğer devletin bekası ve toprak bütünlüğü demokrasiyle sağlanacaksa, o zaman demokrasi gelsin. Yani başka bir şey değildir. Ama şimdi iş o noktadan çıkıyor. Yani, bir FETÖ ve PKK kulpu bulamadıkları için İmamoğlu’na hiçbir şekilde, işte o kent uzlaşısı havada kaldı, saçma sapan bir şey yani, absürt bir suçlama o. Oradan bir terör icat edilemez.
Ruşen Çakır: Devlet Bahçeli’nin çözüm sürecinin de tetikleyicisi olmasındaki hikâye de Kürt sorunu vesaire, yani bunun varlığını kabul etmeyen bir hareketten şimdi ama bir devletin bekası anlamında buna yönelmiş bir hareket… Ve bunu yapan da mesela, Bahçeli’ye bugün bu metni yazdıran da geçen günkü metni yazdıran da 19 Mart’tan sonra insanların önce Saraçhane, sonra Maltepe, sonra birçok yerde yaptıklarıdır.
Kadri Gürsel: Ve aslında sönümlenmiyor. Bir şey daha söylemek istiyorum. Son cümle, ben bunu haberden okuyorum, galiba son cümlesi, diyor ki: ‘‘Türkiye Cumhuriyeti, yabancıların eteğine tutunan müflis, müfsit, (karıştırıcı, bozgunluk çıkaran) ve ikiyüzlü siyaset tellallarından müteşekkil CHP zihniyetine teslim edilmeyecektir.’’ Bu ne demek? Yani ‘‘Ben sana devleti vermem’’ diyor.
Ruşen Çakır: ‘‘Beraber yaparız…’’
Kadri Gürsel: Yani, ‘‘Ben sana devleti vermem’’ diyor. Yani, ‘‘Bunu unut’’ diyor. ‘‘Bu irade ve isteği sonuna kadar gösterecek olan da büyük Türk milletidir.’’ Büyük Türk milleti bu irade ve isteği kendisi olarak nerede gösterir?
Ruşen Çakır: Sandıkta…
Kadri Gürsel: Sandıkta gösterir. Yani, ‘‘Eğer sen büyük Türk milleti adına hareket ettiğini zannediyorsan, kimse büyük Türk milleti adına hareket edemez. Kimse büyük Türk milletini tek başına temsil edemez.’’ Bu saçmalıktan ibaret.
Ruşen Çakır: Kadri, toparlayalım. Ben şimdi son birkaç gündür söylediklerimden, yazdıklarımdan mütevellit şey oldum, iyice iyimser diye adım çıktı.
Kadri Gürsel: Sen tarih de veriyorsun. Ben senin yerinde olsam tarih vermezdim ya da versem de bildiklerimi açıklardım, ‘‘Duydum’’ derdim.
Ruşen Çakır: Ben hissiyat diyorum.
Kadri Gürsel: Bence hissiyat olamaz. Tarih… O zaman, yani medyumluk mu yapmaya başladın yine?
Ruşen Çakır: Biliyorsun.
Kadri Gürsel: Biliyorum seni de. Şimdi yani izleyicilere bu kadar faş etmeye gerek yok her şeyi.
Ruşen Çakır: Evet, yani ortaokuldayken medyumluğum vardı.
Kadri Gürsel: Evet evet. Bak, belki ilk defa duyuyorlar.
Ruşen Çakır: Duysunlar, olsun.
Kadri Gürsel: Peki.
Ruşen Çakır: Peki, sen iyimser misin diyeyim.
Kadri Gürsel: Ben ne iyimserim ne kötümserim. Yani ben ortada duruyorum. İyimserliğimin de bedelini ödedim geçmişte. Ama yani şöyle, ben tarihsel olarak 100 yıllık sekanslardan baktığımda Türkiye hakkında iyimserim. Türkiye, engin birikimi ve tarihiyle badireleri atlatmayı bilmiştir. Osmanlı’yı kastederek söylemiyorum, ben modern Türkiye’yi kastederek söylüyorum.