Elit, Fransızca kökenli bir sözcüktür; “seçkin” anlamına gelir. Elit kavramı, iktidar, ayrıcalık ve toplumsal etki gibi temel etmenler üzerinden tanımlanır. Siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal (spor gibi) ya da entelektüel alanlarda öne çıkan ve karar alma süreçlerinde fikir ve davranışlarıyla belirleyici olan kişi ya da gruplar, “ELİT” olarak nitelendirilir.
Sosyolojik bağlamda ise elit sözcüğü; belirli bir alanda bilgiye, güce, servete ya da itibara sahip olan, bu nedenle toplumun geri kalanına göre daha fazla söz ve etki olanağına sahip bireyleri ya da grupları ifade eder.
Elitler, genellikle toplumun üst kademelerinde yer alır, kişilik ve davranışlarıyla rol modeli oluştururlar. Sosyal değerlerin (ahlâk dahil) inşası, kamusal eğilimlerin belirlenmesi yanında -resmî rolleri varsa- kaynakların dağılımında da rol oynarlar.
Tanım aşağı yukarı bu. Ya elitlerin Toplumsal İşlevleri?
Karar alma ve yönlendirme işlevi
Siyasal elitler, resmî kurumların (devletin) idaresinden, yasa yapımına kadar geniş bir alanda belirleyici olabilirler. Diğer yandan, ekonomik elitler piyasaları yönlendirirken, kültürel elitler, norm ve değerlerin inşasında önemli roller üstlenir. Ahlâk, estetik (sanat), düşünce (bilim) ve âdâb-ı muaşeret (bir toplulukta uyulması gereken ve insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen nezaket, saygı ve görgü kuralları) alanlarında öncü ve örnek rolü oynarlar.
Entelektüel ve kültürel rehberlik/öncülük ve örnek olma hâli
Aydınlar, akademisyenler, sanatçılar gibi entelektüel elitler, düşünsel dönüşümlerin öncülüğünü yaparlar. Yeni fikirlerin, eleştirel yaklaşımların ve alternatif yaşam, düşünce ve sanat tarzlarının/akımlarının topluma taşınması, genellikle bu kesim aracılığıyla gerçekleşir.
Elitler, davranış biçimleriyle ve yaşam tarzlarıyla toplumun geniş kesimlerine örnek teşkil ederler. Giyimden dile, tüketim alışkanlıklarından estetik tercihlere, davranış inceliklerine, düşünce akımlarına kadar pek çok alanda standartlar belirler ve bu yönüyle hem kültürel hem sosyal farklılık ve farkındalık yaratırlar. Buna ÜST-KÜLTÜR de diyebiliriz.
Bu anlamda tüm ulusların elitleri birbirine benzer; benzer değer ve davranış kalıpları sergilerler. Bu nedenle birçok konuda etkileşim ve işbirliği hâlindedirler. Eğer bir toplum, yavaş gelişiyor (zaten orada elitler ya zayıf ya da etkisizdir), yükselme olasılığı sınırlı, dar bir orta sınıfa sahipse, elitlerle toplumun geri kalanı arasında makas açılır ve toplumsal -sınıf farkı benzeri- bir ayrışma gerçekleşir.
Bu durumda: A – Elitler ve toplum arasındaki mesafe büyürse, elit konumu bir AYRICALIK olarak algılanır. Bu da elitlerin öncü ve örnek rolü oynamasını zorlaştırır. Varlıkları, farkları ve ayrıcalıkları toplumsal eşitsizliğin nedeni olarak görülür. Elitlerin toplumsal kaynaklara öncelikli erişimi, bu algıyı daha da pekiştirebilir. Oluşan sosyal-kültürel saflaşmalar, toplumun adalet duygusunu sarsabilir. Yavaş gelişen, sanayileşemeyen, ekonomik kategorileri az (işbölümü gelişmemiş), verimsiz üreten, sermaye üretmekte zorlanan, dolayısıyla bir sanayi (veya sanayi sonrası) toplumunda oluşan işbölümü ve sosyal sınıflardan mahrum toplumlarda ne olur? A – Amorf, (modern) sınıf bilinci olmayan; boşalan köylerden kentlere yığılan, örgütsüz, niteliksiz bir kitle ortaya çıkar. Artık onlar, kır kültürü (cemaat) kültürü ile kent kültürü arasındaki “arafta” yaşayan, bir nedensellik referansı olmayan, modern dünyayı anlamakta zorlanan, mesleksiz, az eğitimli, zor geçinen ve bu nedenle hayatlarını kolaylaştıracak her otoriteye tâbi olmaya hazır yığınlardır. Tarikat-cemaat yapıları, partiler ama en çok da tüm inkârlarıyla devlete yanaşırlar. Sosyolojide buna YANAŞMA veya MÜŞTERİ (client) olma hâli denir. Bireysel iradelerini, özgürlüklerini bu otoritelere devrederler. Artık onlar ÖZNE olma nitelikleri sergilemezler. Tâbi oldukları otoritelerce yönlendirilirler.
Fırsatçı sıradanlık ve anti-elit önderlik
Elit ile yığınlar arasındaki ekonomik-kültürel-sosyal (güdük orta sınıf nedeniyle) boşluğu doldurmak için yeni bir sosyal kategori harekete geçer. Bu kategori, en iyi tabirle “TAŞRA MÜTEŞEBBİSLERİ” ile onların kente taşınmış, eğitim ve siyaset yoluyla merkezî ve yerel yönetimlerde etkinlik kazanmış, tanınmaya, statüye, güce ve paraya açlık düzeyinde özlem duyan benzerleridir. Kendilerini “yerli ve millî” diye tanımlayarak bir yandan geleneksel değerlere (son tahlilde bu din ve cemaat değerleridir) sahip çıktıklarını iddia ederler, diğer yandan hukuk dahil evrensel değer ve ölçülerden uzak, kendilerinin merkezinde bulunduğu bir edinim ve kontrol düzeni kurarlar.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Bu düzen bir süre devam eder ama üretimden çok tüketime dayanan düzenin bir kullanım (tükenim) tarihi vardır. Elit nitelikleri taşımayan yönetenlerle yönetilenler arasında var olan ve ikna ile rızaya dayanan popülist ilişki, bozulan ekonomi ve hukuk düzeni nedeniyle zaman içinde gerilime ve zorbalığa döner. “Veren”in verdiği azaldıkça, yanaşma-müşteri konumundaki kitleler, yöneticilerden uzaklaşır. Bu, siyasal kriz demektir. Söz konusu kriz, yol açtığı gerilim ve ayrışmayı sonlandıracak elitlerin yokluğu veya etkisizliği (vasıfsızların vasıflıları sahne dışına itmesi) nedeniyle sürdürülemez hâle gelir. Rejim kırılganlaşır.
Yeni bir ekonomik düzen, işbölümü ve buna uygun sosyal yapı doğup kendi içinde ahengini (barışını ve istikrarını) bulamazsa, toplumun kutuplaşması artar, ufalanması başlar. Kimi ülkelerde buna BEKA sorunu denir.
Elitlerin işlev farkları
Bazı dönemlerde elitler yenilikçi, reformcu ve dönüştürücü olabilirken, büyük çaplı ekonomik kriz, siyasal istikrarsızlık ve ahlâkî çöküş tehlikesi baş gösterdiğinde özgürlük, hukukun üstünlüğü ve iç barış gibi hem bireysel hem toplumsal değerleri korumak için İSTİKRAR ADINA muhafazakâr (tutucu değil, koruyucu) refleksler sergileyebilirler. Ancak, bu refleksler, çağdaş dünya ve elitlerin temsil ettiği “yüksek kültür” değerleriyle çelişmez. Elit için toplumsal düzen, istikrar, sınıflararası ahenk, demokrasi, hukukun üstünlüğü, bireysel özgürlükler ve ahlâkî normlar, “İYİ TOPLUM”un amentüsüdür. Bu değerleri savunmayan yönetici veya toplumda etkili olan herhangi bir sosyal-siyasal küme, mevkileri ve elindeki güç ne kadar fazla olursa olsun elit veya seçkin değildir.
Sonuç
Elitler, toplumun yönünü belirleyen ve çoğu zaman görünenden daha fazla etkiye sahip olan aktörlerdir. Ancak bu etki, yalnızca yapısal-kurumsal güçle değil, aynı zamanda rol modeli olmak, sorumluluk bilinci, MORAL (ahlâkî) örneklik sergilemekle de ölçülmelidir.
Toplumsal ilerleme, elitlerin sorumluluklarının farkında olması, kendilerini sorgulaması, kamusal faydayı kişisel ayrıcalıklarının önüne koyması, çoğulculuğu yönetmek ve farklılıkları bağdaştırmak konusundaki başarılarıyla mümkündür. Bu nedenle elit kavramı sadece bir tanım değil, aynı zamanda bir sorumluluk, etik sorgulama ve “iyiyi savunma ve sergileme” olgusudur.