Muhalefet ve iktidar neden CHP’ye yükleniyor? | Sezgin Tanrıkulu anlattı

Muhalefet ve iktidar neden CHP’ye yükleniyor? CHP çözüm sürecine nasıl bakıyor? CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu Ruşen Çakır’a değerlendirdi.

Sezgin Tanrıkulu: “Bu sürece en hazırlıklı parti CHP”

CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Bu sürece en hazırlıklı parti CHP. Komisyon kurduk. Daha önceki süreçlerle ilgili çalışmalarımız vardı, onları gözden geçirdik. Çalışmalar yaptık. Mecliste yapılacak çalışmalar için önerilerimiz de var” dedi.

Tanrıkulu, “Takdir edersiniz ki işinde doğası gereği gizli, MİT ile örgüt arasında kısmen heyet arasında paylaşılıyor. O tarafa biz dahil değiliz. Bizim takvimlerden haberimiz de yok. Açık kaynaklardan öğrendiğimiz bilgilerle siyaset yapmaya çalışıyoruz.” dedi.

Tanrıkulu, “Örgütün silah bırakmış olması, bu nokta gelmiş olması, Türkiye’nin Kürt meselesinde şiddetin, silahın kullanılmayacak olması, tek başına bu dönemin en değerli en anlamlı çıktısıdır. Bunun böyle görülmesi lazım. Sonrasında ne olacak, ne olmayacak kaygıya endişeye gerek yok. Ne olacaksa parlamentoda olacak. Mutlaka yasal düzenlemeler olacak. Bu yasal düzenlemelerde parlamentoda, komisyonda tartışılacak. Daha önce bilgilendirme yapılmadığı için endişe artıyor” yorumunu yaptı.

Muhalefet ve iktidar neden CHP’ye yükleniyor?

Ruşen Çakır, muhalefetin içerisinde CHP’ye yapılan eleştirileri de gündeme getirdi. Çakır, “İktidardan ziyade CHP’ye yükleniyorlar. Buna hazır mısınız?” diye sordu. Tanrıkulu, “Tabii ki” dedi ve sözlerine şöyle devam etti: “İktidar da bize yükleniyor. Başka bir alanda yükleniyor. Bugün Sayın Erdoğan, Özel’e teşekkür etti ama sonuçta yürütülen operasyonlar CHP’nin bu konuda tutum almasını da zorlaştırmak amaçlı. Muhalefet partileri de, CHP’nin demokrasiden yana tutumunu kullanmak istiyorlar. Ama bunun onlara bir faydası yok. Genel başkanımız ve partimizin yönetimi bu konuda olağanüstü bir biçimde sürecin, silahsızlanma, çatışmanın sonlanması, terörün sonlanması noktasında yanında durdu ve yanında durmaya devam ediyor” dedi.

“İYİ Parti de kendine güvensin, Zafer Partisi de kendine güvensin”

Sezgin Tanrıkulu sürece CHP’nin ve diğer siyasi partilerin nasıl baktığını değerlendirdi. Tanrıkulu, “CHP’yi temsil etmeyen bazı kesimlerin, siyasi aktörlerin tutum almasını sağlayarak, CHP’nin Kürtlerle kurduğu dayanışma, duygu bağını zaman zaman seçimlerde işbirliğine dönen yapıyı bozmak. Kürtler arasında da buna zemin hazırlayan paylaşımlar da var. Bir ‘Sırat Köprüsü’nden geçiyoruz. Barışı sağlamalıyız ama toplumu yeniden kutuplaştıran, ayrıştıran bir durumdan uzak tutmalıyız. Nefret söylemiyle, düşmanlıkla toplumun bazı kesimlerini diğer tarafa itmekle olmaz. Yürümez. Daha işin başında böyle olmaması lazımdı. Birlikte aşacağız. Aşmak zorundayız. Türkiye’nin önüne bu kadar değerli bir fırsat gelmiş. Bu tarihi bir imkân. 40 yıl süren bir silahlı hareketin, kendi kararıyla sonlanacağını ifade etmesi tek başına değerlidir” şeklinde konuştu.

Muhalefet ve iktidar neden CHP'ye yükleniyor? | Sezgin Tanrıkulu anlattı
Muhalefet ve iktidar neden CHP’ye yükleniyor? | Sezgin Tanrıkulu anlattı

Tanrıkulu sözlerine şöyle devam etti: “Siyasi aktörler kendilerine güvensin. İYİ Parti de kendine güvensin, Zafer Partisi de kendine güvensin. Provoke etmekten, kutuplaşmayı derinleştirmekten yana değil, gerçekten silahsızlanmadan yana olsunlar” dedi.

“Bu iş reyting meselesi değil”

Tanrıkulu, “Toplumdaki bu kutuplaşmanın azaltılması noktasında siyasetçilerin, medyanın, kamuoyu oluşturan aktörlerin sorumlu davranması lazım. Yoksa, bu sürecin kendisi zehirlenir” diyerek, kamuoyundaki diğer aktörlerin oynayacağı role dikkat çekti.

Tanrıkulu devletin, AKP’nin, MHP’nin, DEM Parti’nin ve diğer siyasi aktörlerin adımına, söylemine, dikkat etmesi gerektiğini vurguladı. Tanrıkulu, medyanın da bu işte sorumluluğu olduğunun altını çizerek, “Bu iş reyting meselesi değil. Daha fazla izlenme meselesi değil. Daha fazla takipçi elde etme, YouTube’da daha fazla para alma meselesi değil. Dünyanın en zor işi çatışma çözümüdür” dedi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Cumhuriyet Halk Partisi Diyarbakır Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Sezgin Tanrıkulu’yla konuşuyoruz. Sezgin merhaba.

Sezgin Tanrıkulu: Selamlar.

Ruşen Çakır: Şimdi bugünü bekliyorduk, oldu ama sanki partiniz pek hazır değilmiş gibi geliyor bana, yanılıyor muyum?

Sezgin Tanrıkulu: Şöyle, yani aslında bu sürece en hazırlıklı parti CHP’ydi. Komisyon kurduk, daha önce 2011-2012’deki başlayan süreçle ilgili çalışmalarımız vardı. Onları gözden geçirdik. 10 kişilik, gerçekten de konusunda uzman milletvekillerinden ve milletvekili olmayan arkadaşlarımızdan oluşan komisyon kuruldu, bir çalışma yapıldı. O çalışma halen partinin mutfağında duruyor. Ve Meclis’te yapılacak çalışmalar konusunda önemli bir hazırlığımız var bizim; bütün bu konular konusunda, demokratikleşme, adalet meseleleri, temel insan hakları sorunları konusunda bu meselede temas eden ve bu meseleyi kapsayan. Ama takdir edersiniz ki bu süreç, yani işin de biraz doğası gereği, gizli. MİT’le örgüt arasında, kısmen de belki heyet arasında paylaşılıyor. İşin o tarafı var. Ve o tarafına da biz dahil değiliz. Bir görüşme dışında, devlet tarafından, MİT tarafından bir takvim konusunda veya bir öngörü konusunda bir bilgi de verilmiş değil CHP’ye kurumsal olarak. Açık kaynaklardan öğrendiğimiz bilgilerle ne olduğunu, ne olmayacağını falan öğrenip ona göre siyaset yapmaya çalışıyoruz. Tabii bir taraftan, biraz önce sizin temas ettiğiniz gibi, 27 Şubat’ta ortaya konan bir çerçeve var. O çerçeve, sonuçta silahsızlanmanın ana temasını oluşturan bir vizyon ortaya koymuştu. Bir de iki gün önce açıklanan, 12. kongreden sonra açıklanan metin var. Tabii o metindeki bazı kavramlar, bazı talepler sonuçta 27 Şubat’taki oluşan havayı biraz farklı bir yere çekti. Yani Türkiye sonuçta homojen bir toplum yapısı değil; çok değişik siyasi eğilimler var, çok değişik siyasi partiler var, kaygıları, endişeleri olan toplum kesimleri var. Her siyasi partinin içinde bu var. O 27 Nisan’daki bildiriyle örtüşmeyen ve sonuçta bana göre de, yani bu silahsızlanmanın başında ortaya konan bazı kavramlar, sonuçta başka bir tartışmanın ve durumun önünü açtı. Ne kadar gerekliydi? Bence gerekli değildi. Dolayısıyla bu nedenle bir tartışma var. Ama önceki gün Genel Başkanımızın MYK toplantısından sonra yaptığı açıklamada, sonuçta silahsızlanmadan, çatışmadan yana olmadığımızı, yani bunun çok değerli ve anlamlı bir dönüm noktası olduğunu bir kez de o açıklamasında ifade etti Genel Başkanımız, parti adına ifade etti. Dolayısıyla örgütün silah bırakması, bu noktaya gelmiş olması, Türkiye’nin Kürt meselesinde şiddetin, silahın kullanılmayacak olması, tek başına bu dönemin en değerli, en anlamlı çıktısıdır. Böyle görülmesi lazım. Sonrasında ne olacak, ne olmayacak, kaygıya da endişeye de gerek yok. Sonuçta ne olacaksa bu parlamentoda olacak, şimdiye kadar olduğu gibi veya olmadığı gibi. Yani yasal tartışmalar falan bu parlamentoda yapılacak ve mutlaka yasal düzenlemeler olacak, mutlaka olacak. Ama bu yasal düzenlemeler parlamentoda, komisyonlarda tartışılacak, konuşulacak. Ama bizim ısrarla söylediğimiz şeffaflık, bakın bir kez daha söylüyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi henüz o çizgide değil. Şeffaf yürümediği için en azından bundan sonraki süreç şeffaf yürüyebilir. Kongre yapıldı ve karar verildi. Ve yeterli bilgilendirme yapılmadığı için endişe de daha da artıyor.

Ruşen Çakır: Şöyle bir husus var burada, şimdi muhalefetin içerisinde, mesela bugün duymuşsundur, İYİ Parti, Müsavat Dervişoğlu Özgür Özel’e laf çakmış, ‘‘Kırmızı kartını PKK’nın metnine gösteremedi’’ diye. Belli ki muhalefetin içerisinde partinize yönelik bu süreçteki tavrı nedeniyle çok ciddi bir eleştiri furyası olacak. Hatta belki ilk günden şunu ben görüyorum; iktidardan ziyade size yükleniyorlar sanki. Buna hazır mısınız?

Sezgin Tanrıkulu: Tabii ki. Şöyle bakın, iktidar da bize yükleniyor. Yani başka bir alanda yükleniyor. Bugün Sayın Erdoğan, Özgür Özel’e ve siyasi partilere teşekkür etti ama yani sonuçta yürütülen operasyonlar, CHP’nin bu konuda tutum almasını falan da zorlaştırmak amaçlı aynı zamanda. Muhalefet partileri de sonuçta CHP’nin bu tutumunu, gerçekten demokrasiden yana, bu sorunun çözümünden yana olan tutumunu kullanmak istiyorlar. Kendi siyasal gündemleri ve tabanları bakımından kullanmak istiyorlar. Ama bunun, bakın gerçekten, onlara da bir faydası yok. Bugüne kadar Genel Başkanımız ve partimizin yönetimi bu konuda olağanüstü bir biçimde, sürecin silahsızlanma, çatışmanın sonlanması, terörün sonlanması noktasında yanında durdu ve yanında durmaya devam ediyor. Yani partimizden, partimizin yetkili organlarından ve Genel Başkanımızdan, grup başkanvekillerimizden bunun aksine bugüne kadar bir açıklama yapılmadı. Tabii, Cumhuriyet Halk Partisi koskoca bir parti. Yani şu anda Türkiye’nin birinci partisi. Değişik siyasi eğilimlerden arkadaşlarımız var. Zaman zaman, görevli olmayan ve bu konuda partiyi bağlayacak görüşler ifade etmeyenler bazı şeyler söylüyor ama Genel Başkanımız onlara karşı da tutumunu çok net alıyor. Buradaki bir mesele de şudur, bunların oraya yazılmasının, konuşulmasının bir nedeni de şudur: CHP’yi temsil etmeyen bazı kesimlerin, bazı siyasi aktörlerin tutum almasını sağlayarak CHP’nin sonuçta bu geniş toplum kesimiyle, Kürtlerle kurduğu bağı, dayanışma bağını, duygu bağını, zaman zaman seçimde iş birliğine dönüşmüş yapıyı bozmak aynı zamanda, duygusal olarak bozmak. Kürtler arasında da buna zemin hazırlayan paylaşımlar var. Ben takip ediyorum. Bu tarafta da var, yani CHP’ye yakın olduğu bilinen veya öyle anlaşılan insanlarda. Dolayısıyla çok ince düşünülmesi gereken bir Sırat köprüsünden geçiyoruz aynı zamanda. Barışı sağlamalıyız; ama toplumu yeniden kutuplaştıran, ayrıştıran bir durumdan da uzak tutmalıyız. Çünkü barış işi, kutuplaşmayla, nefret söylemiyle, düşmanlıkla, toplumun bazı kesiminin diğer tarafa gitmesiyle olmaz, yani yürümez. Yani karşısına alırsanız toplumun önemli bir kesimini, yürüyemez. Yani sonuçta bir yerde tıkanırız. Daha işin başında böyle olmaması lazımdı. Endişemiz ve kaygımız biraz bundan dolayı. Ama aşacağız, bundan emin olabilirsiniz. Yani birlikte aşacağız, aşmak zorundayız. Önümüze, Türkiye’nin önüne bu kadar değerli bir fırsat gelmiş. Bu kadar önemli bir tarihin dönemecinde böyle tarihi bir imkanla karşı karşıyayız. 40 yıl süren bir silahlı hareketin kendi kararıyla artık bunun geçerliliğini yitirdiği gerekçesiyle sonlanacağını ifade etmesi tek başına değerlidir. Yani ben, söyledikleri kavramlar önemli değildir falan demiyorum ama fotoğrafın daha büyük tarafını görmek lazım. Diğerleri zaten bu parlamentoda olacak. Güvensinler, yani siyasi aktörler kendilerine güvensin. İYİ Parti de kendine güvensin, Zafer Partisi de kendine güvensin. Yani provoke etmekten, o kutuplaşmayı derinleştirmekten yana değil, gerçekten silahsızlanmadan yana olsunlar. Yani ne diyelim biz şimdi bu kadar acı çekmiş, bu acıları içinde yaşamış insanlar olarak? Neredeyse ‘‘Örgüt niye silah bıraktı?’’ diyecekler ya. ‘‘Niye silah bırakıyor?’’ diyecekler.

Ruşen Çakır: Şunu soracağım; Diyarbakır’da halay çektiniz, sen de vardın, videoları dolaştı sosyal medyada ve çok kişi de laf etti. Ve onun üzerinden, yani senin orada halay başı olmandan hareketle CHP’ye de laf edildi. Buna ne diyorsun?

Sezgin Tanrıkulu: Şöyle bir şey, bakın, tamamen organik bir biçimde, yanımda senin de tanıdığın Roj Girasun ve Seren Selvin Korkmaz vardı. Kahvaltı yapacaktık, bir yere gittik. Yani bir yere gitmişlerdi, orada oturmamışlardı. Eğer orada oturmuş olsalardı, bu halayla karşılaşmayacaktık. Ama orada oturmamışlar, ortamı beğenmemişler. Neyse, sonra ifade ederim. Geçerken, sen de bilirsin, Hasan Paşa Hanı’nın altındaki kahvenin sahibi, ‘‘Ooo Sezgin abi, bir dakika bekler misin, burada davul çalacak” dedi. ‘‘Ne davulu?’’ dedim, “Barış davulu” dedi. ‘‘Tamam, çalsın, buradayım’’ dedim. Bir dakika içinde olan bir şey yani sonuçta. Roj’la Seren Selvin Korkmaz gittikleri ilk yerde otursalar, bunlarla karşılaşmayacağız zaten. Şimdi barış için davul çaldı, ben arkamı dönüp gidecek miyim? Halay oynamayacağım da tango mu oynayacağım Diyarbakır’da? Yani dolayısıyla bunda bile, bakın, yani yurttaşlarımızın bu sevincine, bu isteğine ortak olmak bile ne kadar çok bazı konularda ayrıştığımızı gösteriyor. Ya niye insanlar halay çekiyorlar? Yani bir zafer için mi; yoksa bir daha insanların ölmemesi için mi, çocuklarının ölmemesi için mi? Bakın, dağlarda kaç bin tane insan var, örgütün değişik kadrolarında. Artık bir tanesi ölmeyecek, çocukları bırakacak, gelecek. Buna sevinmesinler mi? 40 yılda 40.000 kişi ölmüş, 15.000–20.000 civarında asker, polis şehit olmuş, gazi olmuş. Yani diğer kayıplarımızı, yani işte manevi olarak kaybettiklerimizi falan söylemiyorum. İnsan, insanı söylüyorum. Halen yüzlerce, binlerce gazi var, bir organından yoksun yaşayan, bir uzvundan yoksun yaşayan insanlar var. Bunlar devam mı etsin yani? Bazı duyguları ortaklaştırmalıyız. Ortaklaştıramazsak eğer yürüyemeyiz. Çatışma çözümü böyle bir şeydir. Yani bu işin karşısında olan medyada aktörler var, siyasette aktörler var, ne bileyim işte YouTuber’lar var, bunlar var, şunlar var. Onlarla da tek tek konuşmalıyız. Basının da, bakın çatışma çözümü… Ben AK Parti’yi bu nedenle eleştiriyorum. Çatışma çözümü böyle ‘‘kervan yolda düzülür’’ şekilde olmaz yani. Toplumu da hazırlayacaksınız, teker teker konuşacaksınız, ikna etmeye çalışacaksınız. Bu böyle bir şeydir. Yani kervan yolda düzülmez bu işlerde.

Ruşen Çakır: Sezgin, son olarak şunu sormak istiyorum. Sen bu süreci, daha doğrusu bu sorunu yıllardır yakından takip eden birisisin. Hem hukukçu kimliğin, hem insan hakları savunuculuğun, hem siyasetçiliğinle bütün detaylara da hâkimsin. Şu anda, son sorum olsun bu, çok risk var sürecin başarıya ulaşması için. Ama sence şu anda en önemli risk nerede? Neyin öncelikle önünün kesilmesi ya da çözülmesi gerekiyor? Silahların bırakılması kararı alındı, tamam, çok iyi ama şimdi yeni bir döneme girdik. Türkiye’nin buna hazır olup olmadığı konusunda kafalar karışık. Burada en büyük tehdit ne sence?

Sezgin Tanrıkulu: Bu kutuplaşma. Toplumdaki bu kutuplaşmanın azaltılması noktasında siyasetçilerin sorumlu davranması lazım, medyanın sorumlu davranması lazım, tek tek aktörlerin, bu kamuoyu oluşturan aktörlerin de sorumlu davranması lazım. Yoksa bu sürecin kendisi zehirlenir, yani yürümek mümkün olmaz bu süreçte. Dolayısıyla Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, bütün siyasetçilerin, tabii öncelikle devletin — AK Parti devleti yönetiyor — AK Parti’nin, sürecin diğer iki ana aktörü olan Milliyetçi Hareket Partisi ile DEM Parti’nin ve işte diğer siyasi aktörlerin adımına, söylemine dikkat etmesi lazım. Medyanın da, bakın bu işte sorumluluğu var. Yani bu iş, reyting meselesi değil, daha fazla izlenme meselesi değil, daha fazla takipçi elde etme, YouTube‘dan daha fazla para alma meselesi değil. ‘‘Ne söylersem daha fazla izlenirim, takdir alırım’’ meselesi değil. Bakın, dünyanın en zor işi çatışma çözümüdür. En zor işi… 40 yıl boyunca sürmüş; kapsamı, süresi, kayıpları bakımından devam eden en büyük bir çatışmadan bahsediyoruz. Silahlı çatışmadan bahsediyoruz. Şiddetten, terörden bahsediyoruz. Bunun kendi kararıyla sonlanacak olması ve sonraki süreç son derece değerlidir. Ve bu mesele, uluslararası siyasi aktörlerin manipülasyonuna, müdahalesine halen açık bir meseledir. Dolayısıyla bununla ilgili bu kadar çok sert, keskin söylemde bulunanların bundan geriye doğru ne kaybettiklerimizi bilmeleri lazım. Türkiye’nin ne kaybettiğini bilmesi lazım. Ve bunun bitmesiyle beraber ne kazanacağımızı da düşünmeleri lazım. Birlikte ne kazanacağız?

Ruşen Çakır: Peki, Sezgin Tanrıkulu, çok sağ ol. Biraz önce son dedim ama… Son olarak şunu sorayım. Şimdi sizin partinizden de kayyum atanan belediyeler var. Mesela Tunceli’de bir belediyeniz vardı, şimdi hangi ilçe olduğunu unuttum.

Sezgin Tanrıkulu: Ovacık.

Ruşen Çakır: Ovacık. İstanbul’da Esenyurt var, Şişli var. Erdoğan, bugünkü grup toplantısında biliyorsun kayyum olayının istisnai olacağını söyledi. İade edileceğe benziyor. Siz de Ovacık, Esenyurt ve Şişli belediyelerinin tekrar başkanlara iadesini bekliyor musunuz hızlı bir şekilde?

Sezgin Tanrıkulu: Ben, evet. Şimdi Ahmet Özer’in önümüzdeki hafta duruşması var. İki iddia var kendisiyle ilgili olarak: bir, mali suçlarla ilgili iddialar var, tamamen dayanıksız; iki, Kent Uzlaşısı nedeniyle açılmış iddianame var, haftaya duruşması var. Resul Emrah Şahan’la ilgili olarak da Ekrem Bey’le beraber yürüyen soruşturma var. Bunların iddianamelerinin, yani birisinin duruşması yapılacak, Resul Emrah Şahan’la ilgili olarak da iddianamenin daha hızlı hazırlanacağı görüşündeyim. Çünkü oradaki şüpheli sayısı da çok az ve toplanacak bir delil de yok. Yani o mali suçlar gibi, her gün bir itirafçı, ondan sonra yeni şeyler aranacak bir dosya değil zaten. Onun iddianamesinin de Ekrem Bey’le beraber hızla hazırlanacağı görüşündeyim. Zaten uzun da süre oldu, aslında bugüne kadar hazırlanması gerekirdi. Yani adli bakımdan da sonuç almaya elverişli bir dosya içeriği var bu iki dosyada da. Ovacık’la ilgili dosya istinaf mahkemesine gitti. Oradan da, yani bir ceza almaması gereken belediye başkanımız haksız bir ceza aldı. Eğer adli süreçler de doğru işlerse, yani siyasetin müdahalesinden daha bağımsız hale gelirse, daha hızlı sonuç alma imkanı olacak bence. Bakın, bu da şunu sağlar: Hiç olmazsa CHP’nin kitlesinin, CHP’yi destekleyenlerin bu sürece olan inancı konusunda bir adım olmuş olur aynı zamanda.

Ruşen Çakır: Eyvallah. Çok teşekkürler Sezgin Tanrıkulu, yayınımıza katıldığın için.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.