Suriye yeniden iç savaşa mı gidiyor? Suriye’nin geleceğinde ne olacak? Marco Rubio’nun açıklamaları ne anlama geliyor? ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Suriye’deki hükümetin başarılı olmasını istediklerini belirtirken, aksi durumda ülkede iç savaş çıkabileceğini söyledi. Ruşen Çakır ve Sarkis Kassargian Suriye’de iç savaş çıkma ihtimalini değerlendirdi.
Rubio’dan Suriye’de “iç savaş” uyarısı
Senato Dış İlişkiler Komitesi’ne yaptığı açıklamada Rubio, Ahmed Şara hükümetinin başarısız olması durumunda tüm bölgeyi istikrarsızlaştırma riski taşıdığını vurguladı, “Açıkçası geçiş yönetiminin, karşı karşıya olduğu zorluklar göz önüne alındığında, potansiyel bir çöküşe ve muazzam boyutlarda topyekun bir iç savaşa, yani ülkenin bölünmesine birkaç ay değil, belki birkaç hafta uzakta olduğunu değerlendiriyoruz” dedi.
Ruşen Çakır ve Sarkis Kassargian Suriye’de iç savaş çıkma ihtimalini yorumladı. Kassargian, Rubio’nun açıklamalarının esasen “ABD iç siyasetini hedeflediğini” belirterek “Zamanlamaya
baktığımızda bunun aslında hemen Trump’ın yaptırımları kaldıracağız vaadinden sonra
gelmesi ve Amerika’nın içerisinde güçlü bir kanadın bu adıma karşı olmasına bağlıyorum” dedi.
Şara siyasi gücünü pekiştiriyor
Geçen hafta ABD Başkanı Donald Trump ile Suudi Arabistan’da görüşerek diplomatik açıdan önemli bir kazanım elde eden Ahmed eş-Şara, ülke genelinde merkezi kontrolü artırma çabalarını sürdürüyor. Trump’ın görüşme sonrası Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılacağını duyurması, Şam yönetimine önemli bir nefes aldırmıştı.
Şara’nın lideri olduğu Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ= örgütünün üyeleri hali hazırda Savunma Bakanlığı’na dahil olurken, güneydeki Dera vilayetindeki muhalifler ile Türkiye destekli bazı gruplar da merkezi orduya katıldıklarını açıklamıştı. Ancak ülkede hâlâ merkezi otorite dışında kalan çok sayıda silahlı grup bulunuyor.
Öte yandan Avrupa Birliği, 2011’den bu yana Suriye’ye uyguladığı ekonomik yaptırımları kaldırma kararı aldı.
Kassargian, “Amerika’nın yanı sıra Türkiye’nin büyük bir ağırlıklı olarak bir askeri istihbarat rolü var.” dedi.
Kassargian videoda, “Türkiye burada kilit rol. Çünkü Türkiye’nin askeri anlamda hem
kapasitesi var, hem de süre, hız anlamında zaten Türkiye’nin Suriye’de askeri varlığı var.
Şimdi Amerika’nın da var” dedi.
Yayına hazırlayan: Gülden özdemir
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Suriye’yi unuttuk. Unutulacak gibi değil aslında ama unuttuk. Türkiye’nin gündemi çok yoğun. Fakat geçenlerde Amerikan Dışişleri Bakanı Marco Rubio dedi ki; “Suriye’de yakında çok ciddi, çok sert bir iç savaş çıkma ihtimali çok yüksek” ve tabii ki çok önemli bir husus bu. Ben de hemen Suriye’de en güvenilir ismi aradım: Sarkis Kassargian. Sarkis yine yardımımıza geldi. Sarkis, öncelikle hoş geldin yayına. Hemen soruyorum: İç savaş olacakmış.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Sarkis Kassargian: Şimdi Marco Rubio’nun bu çıkışının genel olarak ben daha çok iç siyasete dönük olduğunu düşünüyorum. Yani bu şu anlama gelmiyor; içeride hiç savaş riski yok ya da her şey yolunda ya da taşlar yerine oturmuş anlamında söylemiyorum. Ama zamanlamaya baktığımızda, bunun aslında hemen Trump’ın ‘‘yaptırımları kaldıracağız’’ vaadinden sonra gelmesi ve Amerika’nın içerisinde güçlü bir kanadın bu adıma karşı olmasına bağlıyorum. Ne anlamda? Yani Marco Rubio öncelikle diyor ki: “Suriye’deki istikrar, bölge istikrarı için çok önemli. Her zaman gördük ki Suriye’de istikrar olmadığında bölgede de istikrar olmuyor.” Ondan sonra hemen şey diyor: “Bu iktidara, bugünkü Suriye hükümetine destek vermezsek 2-3 hafta sonra belki de bir savaş patlar ve bu iktidar devrilir. Ülke savaşa boğulur” vesaire vesaire. Yani aslında “bu iktidara destek vermeliyiz” diyor. Şimdi, bu siyaseti, Marco Rubio’nun bu açıklamalarını aslında Trump’ın o yaptırım kaldırılması, Türkiye ile bir arada ortaklaşa Suriye’de iş yapması anlamında, ister güvenlik ister askeri ister ekonomik anlamda, daha da önemlisi Körfez ülkelerine bu vaatte bulunmasına bağlıyorum ben. Yani Trump orada bir vaat verdi, bir söz verdi. Ve açıkça ayrıca bu krediyi bin Selman’e vererek, yani Suudi Veliaht Prensi’ne vererek dedi ki: “Bin Selman’ın isteği üzerine bu yaptırımları kaldırıyorum ben.” Ama Amerikan düzeni, siz de bilirsiniz, öyle Cumhurbaşkanının ‘‘yaptırımları kaldırdım’’ demesiyle kalkmıyor bu yaptırımlar. Bazı yaptırımları kaldırması yetkisi var ama en önemli, aslında en sert olan Sezar yaptırımları, bu kongre yaptırımları. Onun için kongrenin bunu kaldırması gerekiyor. Bence Rubio orada kongreyi biraz korkutarak ‘‘bu yaptırımları kaldırın’’ anlamında ve onun da sebebini açıklıyor, diyor ki; “Bu yaptırımlar kaldırılmazsa, bu iktidara destek vermezsek Suriye yeniden iç savaşa sürüklenecek.”
Ruşen Çakır: Peki, Sarkis, şunu biliyoruz ama, seninle daha önce konuştuk; Alevilere yönelik yapılan saldırılar çok ciddi saldırılar oldu. Sonra Dürzilerle Şam yönetimi arasında çok ciddi çatışmalar oldu. Kürtlerle sanki sorun yokmuş gibi duruyor ama hâlâ silahlarını muhafaza ediyor olmaları ve belli bir süre verildi. Yani şu anda Şam yönetimi silah tekelini eline alabilmiş değil. Ve bildiğimiz kadarıyla da Sünni Arap olmayanlar, hatta İslamcı Sünni Arap olmayanlar da dahil olmak üzere toplumun önemli bir kesiminin hâlâ tedirginlikleri var. Bu, sonuç olarak bir çatışma potansiyelinin olduğunu gösteriyor değil mi?
Sarkis Kassargian: Her zaman var. Bu çatışma potansiyeli her zaman bulunuyor ve bu risk her zaman var. Zaten hiç ortadan kalkmadı. Belki de biraz, yani son dönemde biraz daha artık o sınırlar belirlendi. Yani her grubun kendi bölgesine çekilmesi anlamında… Ama Rubio’nun ‘‘2-3 haftada’’ dediği onunla ilgili değil, onu anlatmaya çalışıyorum. Yoksa o risk var. Bir de daha da önemli, daha da büyük bir risk var, benim gördüğüm risk. Şimdi Trump ya da genel olarak hatta Batılı ülkeler bile — çünkü biliyorsunuz Avrupa Birliği kaldırdı yaptırımları — ama genel olarak bu ülkelerin şartı ya da Suriye’den isteği, yabancı cihatçıları hiç olmazsa orduda ya da hükümette hiçbir göreve dahil etmemeli. Yani, hatta bazıları general oldu orduda, böyle hassas görevlere getirildi. Bunları uzaklaştırması talep ediliyor ve daha kapsayıcı bir hükümet ya da bir iktidar sistemi kurması talep ediliyor. Şimdi burada bence en büyük risk Kürtler ya da Dürzilerden ya da Alevilerden değil, HTŞ’nin içerisindeki unsurlardan kaynaklanıyor. Niye? Çünkü sonunda HTŞ 2012- 2013’ten başlayarak, Cebhet’ün-Nusra, Nusra Cephesi günlerinden başlayarak bugüne kadar aslında tüm bu cihatçıları bir hedef altında toplamıştı. Neydi bu hedef? İslami ümmeti kurmak ve cihat ilan etmek. Şimdi sen geliyorsun, 4-5 ay içerisinde diyorsun ki; “Yok, ben bundan vazgeçtim. Artık siyaset yapacağım. Artık iktidar oldum. Artık devletlerle ilişkiler kuracağım.” Şimdi bir kısım tabii ki seninle bu yolda yürüyecek ama büyük bir kısım var ki buna karşı. Zaten demokrasi, siyaset, parlamento falan onlar için bir küfür; yani dine karşı olan şeyler. Şimdi bu çerçevede ya da bu atmosferde diyelim IŞİD tehdit ediyor ve başını kaldırmaya başlıyor. Bu anlamda IŞİD bu kitleden çok büyük bir kısım kendisine doğru çekebilir, o cihat sloganları altında. Onun için HTŞ’nin en büyük korkusu aslında içeriden bir savaşın olması.
Ruşen Çakır: Tam bu bağlamda şunu da sormak istiyorum. Bu IŞİD meselesine değinmen çok anlamlı. Şimdi malum IŞİD’lilerin kampları, yani tutukluların kampları Kürtlerin denetiminde ve Türkiye de bunun bitmesini istiyor. Ve en son Amerika’da yapılan görüşmelerde bunların bir şekilde Şam yönetimine devri gibi bir olay söz konusu. Yanılmıyorum değil mi, böyle bir şey var?
Sarkis Kassargian: Evet, doğru.
Ruşen Çakır: Ben açıkçası, tabii ki IŞİD’le HTŞ arasında fark var, şu var bu var ama ‘‘Nasıl olur bu acaba?’’ diye düşündüm. Şimdi senin söylediğin de eklenince işin içerisine, diyelim ki yüzlerce belki de binlerce — sayıyı bilmiyorum, çok fazla olduğunu biliyorum sadece — IŞİD tutuklusunu eş-Şara yönetiminin kamplarda tutması olayının bayağı bir kırılganlığı olacak sanki.
Sarkis Kassargian: Evet, orada 10.300 silahlı IŞİD’çiden söz ediliyor, o kamplarda. Şimdi orada zaten Türkiye devreye giriyor. Yani Amerika bundan önce de diyordu ki; ‘‘Ben bu kampların meselesi halledilmeden çekilemem bu bölgeden.’’ Çünkü 10.000 IŞİD’çiden bahsediyoruz. Ama Türkiye, biliyorsunuz yani o Irak’la Ürdün’le ortaklaşa bir IŞİD’e karşı savaşma cephesi kurmuştu diyelim. Orada Türkiye Amerika’ya, Trump’a diyor ki; ‘‘Sen bu kampları Şam’a devret, ben onların sorumluluğunu taşıyacağım. Benim garantör burada’’ anlamında. Bir de, ‘‘Zaten yanımda da Irak ve Ürdün var. Onlar da IŞİD’e karşı savaşmaya hazırlar ve bizim planlarımız hazır’’ diyordu. Yani, ‘‘Orada SDG’ye ihtiyacımız olmayacak’’ anlamında bir proje yürütüyor. Şimdi bunlar Amerikalıları ne kadar ikna edebilir? Siyasette belki de ikna olabilirler ama orada benim bildiğime göre biraz daha askeri ve güvenlik kanadı Amerika’nın — yani işte Pentagon, CENTCOM anlamında ve istihbarat — pek de bu projeye ikna olmamış gibi görünüyor. Yani CENTCOM, SDG ile bu işin devam etmesi konusunda çok ısrar ediyor. Burada HTŞ’ye güvenerek verilmeyecek bu kamplar. Onu anlatmaya çalışıyorum. Yani burada eğer bu kamplar HTŞ’ye devredilirse, Türkiye’ye güvenerek, Türkiye’nin garantisine güvenerek bu kamplar devredilecek. Yoksa HTŞ’nin zaten öyle kapasitesi de yok. Yani böyle kampların kontrolünü tutması ya da daha da önemlisi hem unsur anlamında hem de bölgede varlık anlamında zaten HTŞ’nin kapasitesi bulunmuyor. Bir de çok önemli bence, bu Robio’nun açıklamasıyla beraber ya da bir gün önce Ford çok böyle ilginç bir açıklama yaptı Ruşen Bey. Bir konferansta Ford, Colani’nin fotoğrafını, Şara’nın fotoğrafını arkasına koydu ve dedi ki; ‘‘Biz bu adamla 2016’dan başlayarak ilişkideyiz. 2023’te de bir İngiliz NGO tarafından bana bir görev verildi. Benden bu adamı — yani Colani’nin fotoğrafını göstererek — buna döndürme görevi verildi. Yani, Colani’yi eş-Şara’ya döndürme… Ben de onu cihatçılıktan siyasete taşıdım’’ dedi ve anlattı. Şimdi siz de bilirsiniz gene, tabii ki bu istihbarat işleri her zaman olur bölgede ama genelde böyle bir şey, yani böyle hassas bir bilgi izah edilemez, açıklanmazdı bundan önce. Yani belki de bundan 10 sene, 15 sene sonra arşivler açıldığında biz böyle bir şey görebilirdik. Ama Ford niye bunu hemen bugün izah etti, yani niye açıkladı? Bence burada Ford da o Amerikan iç kanadına, yani ters olan ya da Trump’ın siyasetlerini benimsemeyen kanada bir mesaj veriyor. Diyor ki, ‘‘Bu bizim ürünümüz.’’ Yani bir garantörlük veriyor. Diyor ki, ‘‘Bunun üzerini biz işledik. Ben döndürdüm onu cihatçılıktan siyasete.’’ Hatta böyle şey de veriyor, yani diyor ki işte, ‘‘İlk gittiğimde çok korkuyordum, gitmek istemedim İdlib’e. Ama sonra birkaç kişiye sordum, onlar da dediler ki, ‘Evet biz gidiyoruz geliyoruz, adam anlaşılır, iyi, konuşulur’’’ falan filan. Sonra, ‘‘Gittiğimde anekdot yaptık, konuştuk’’ diyor falan. Yani öyle anlatıyor ki… Diyor ki, ‘‘Biziz. Ben Amerikalı olarak…’’ Ama kimin tarafından görevlendirildiğini söylüyor; bir İngiliz NGO tarafından. Yani bakın, bir İngiliz NGO’su ne kadar bu işe meraklıymış; Colani’yi Şara’ya döndürmek için, dönüştürmek için.
Ruşen Çakır: Evet, bu anlattığın gerçekten çok ilginç. Şimdi şunu sormak istiyorum. Başından beri Türkiye’nin yeni Suriye’ye dahli ortada. Ama en son Trump’ın olayını gördük, Suudi Arabistan’da yaşandı eş-Şara’yla görüşme. Ama online olarak Erdoğan’ın da dahil olduğu söyleniyor. Şu anda Suriye’de kimin sponsorluğu daha önemli, Suudi Arabistan ve Körfez’in mi, Türkiye’nin mi, ABD’nin mi? Hatta Avrupa Birliği de bayağı hevesli. Onlar da yaptırımları kaldırdılar, Macron, eş-Şara’yı kabul etti vesaire.
Sarkis Kassargian: Bence en etkili olan Türkiye, yani o kesin. Ama Türkiye’nin bir sorunu var: parası yok. Yani etkisi var ama parası yok.
Ruşen Çakır: O sorunu biz çok iyi biliyoruz burada. Hatta 19 Mart sabahı onun bayağı bir kısmını da har vurup harman savurduk, biliyorsun. Türkiye’nin böyle bir sorunu var, evet.
Sarkis Kassargian: Evet. Onun için yani Türkiye’nin etkisiyle beraber Körfez’in desteğine muhtaç Suriye. Ben onun için dedim ki, ‘‘Trump o krediyi bin Selman’a verdi, Suudi Veliaht Prensi’ne verdi.’’ Yani bir de bu yaptırımların kaldırılması konusu Körfez’den ilan edildi ve biliyorsunuz o Körfez turunda Türkiye yoktu mesela. Şimdi sosyal medyada bazı paylaşımlar gördüm, hatta belki de medyada bir makale de yazılmıştı. İşte, ‘‘Trump bunu Suudi Arabistan’la yapıyor’’ falan, o anlamda değil yani. Ama birisinin para vermesi, ödemesi gerekiyor. Suudi Arabistan ve Katar küçücük paralar ödediler Suriye için, bu Suriye uluslararası banka borçlarını falan. Ama etki anlamında ve iş birlik anlamında Türkiye orada en etkili yani kilit oyuncu olarak rolüne devam ediyor. Zaten bu rolün de daha da büyümesinin aslında Türkiye içerisindeki o PKK süreciyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Çünkü o süreç sonrasında Ankara’yla Suriye kuzeydoğusundaki özerk yönetimle bir ilişki kurulmasını bekliyorum ben, yani Amerikalıların arabuluculuğuyla. Ondan sonra Türkiye artık Suriye’de tüm taraflarla bir araya gelebilen, konuşan konuma gelir. Çünkü Türkiye şimdi etkili, evet, ama sonunda bir tarafı destekliyor ve bir tarafla durmuş. Şimdi Suriye’nin bugünkü konumuna baktığımızda Türkiye’nin Dürzilerle de ilişki kurması gerekiyor, Kürtlerle, Alevilerle, hatta bunların garantörü olması gerekiyor ki o iç düzen biraz daha yerleşsin. Yani bu taşlar yerine otursun. Amerikalıların bunu yapacağını düşünüyorum ve bunun, Amerika’nın projesinin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Bilgim var mı, yok hayır. Bilgiye dayanarak söylemiyorum. Ama bir analiz olarak ya da bir tahmin, spekülasyon yürütüyorum burada. Ve bu sürecin sonunda özerk yönetimle bir araya gelip bu projenin devam etmesini düşünüyorum, ki bunu yapma kapasitesi olan başka bir bölge ülkesi yok şimdilik.
Ruşen Çakır: Peki, bölge ülkesi dedin ama bir de İsrail var. İsrail özellikle Dürziler söz konusu olduğunda çok gündeme geldi. Hatta Dürzilerle Şam yönetiminin çatışması sırasında İsrail’in o çatışmalara müdahil olduğunu da okuduk. Ne derece doğru bilmiyorum, sen daha iyi biliyorsun. Ve de İsrailli yöneticilerin daha önce, ne zamandır yapmıyorlar ama, Kürtler hakkında verdikleri çok pozitif, yaptıkları açıklamalar vardı. Kürtleri bir tür stratejik müttefik olarak tarif ediyorlardı. İsrail’in Suriye’yi göz ardı etmesini falan herhalde hiçbir şekilde beklemiyoruz. Şam yönetimi de İsrail’le bir kapışma içerisine girmek istemiyor, onu da görüyoruz. Nasıl görüyorsun İsrail’in pozisyonunu Suriye üzerinde?
Sarkis Kassargian: Şimdi tabii İsrail orada Suriye’yi kendi vizyonu içerisinde şekillendirmeye çalışıyor. Yani İsrail’in istediği bir Suriye sistemi var, bir vizyonu var Suriye ile ilgili. O da küçücük devletçiklerden oluşan adı koyulmamış bir federal sistem. Ama en önemlisi, merkezi hükümetin güçsüz olması ve hatta tarafların birbiriyle belki de — çatışma olmazsa bile — iş birliği imkanı bulunmaması Suriye’de. Çünkü İsrail kendi güvenliğini öyle bir Suriye içerisinde görüyor. Ama İsrail’in sorunu şurada. Yani, niye Türkiye bunu yapabilir diyoruz ama İsrail yapamaz? İsrail Dürzilere destek veriyor, evet, ama Dürzilerin çoğunluğunu ikna etmemiş durumda bugüne kadar. Kürtlere de destek açıklamaları yapıyor ama Kürtlerin de çoğunluğunu ikna etmemiş. Alevilerin çoğunluğunu da ikna etmemiş. Sünnileri hiç ikna etmemiş zaten. Yani onun için İsrail’in Suriye içerisinde ortaklar bulması işi zor, Türkiye gibi değil. Şimdi Türkiye de ikna etmemiş ama Türkiye’nin ikna etme kabiliyeti daha büyük. Yani daha kolayca ikna edebilir. Mesela şöyle bir yol haritası çizelim. Eğer Türkiye özerk yönetimle bir bağlantıya geçecekse mesela, bu iş çok kolay Türkiye için. Yani zaten Türkiye içerisinde özerk yönetimin kanadına, hattına yakın olan mesela DEM Parti var. DEM Parti üzerinden çok kolayca bunu yapabilir. Alevilerle bir ilişkiye girecekse yine çok kolay. Hatay Alevileri üzerinden yine bu ilişkiye çok kolayca girebilir. Ama mesela İsrail, İsrail’in böyle bir kanalı yok. Yani şimdi ikili güvenden bahsediyoruz. Bu güvenin çabucak ortaya gelmesi için bu kanallar çok önemli. Yoksa bu güven sorunu uzun vakit alır ve bu tarafların vakti yok bugün Suriye’de. Onun için Türkiye opsiyon olarak daha da önde görülüyor. Ama tabii ki İsrail bırakmayacak, İsrail Amerika üzerinde de baskılarını sürdürecek. Zaten bu baskılar sonucunda da Şam, İsrail’e art arda o mesajları, rahatlatma mesajları veriyor. Sonunda da biliyorsun, bu İsrail casusu vardı, böyle Ortadoğu’da çok bilinen; Eli Kohen. 1965’te Suriye’de asılmıştı, idam edilmişti deşifre edildikten sonra. 50 yıl sonra İsrail onların, onun dokümanlarını ele geçirdi. Şimdi Reuters‘ın haberine göre — tabii ki bilgiyi doğrulatamadım ama Reuters dediğine göre bildiği bir şey vardır diye düşünüyorum — Şara vermiş bunları İsrail’e bir hoşgörü anlamında. 2500 fotoğrafları var, işte pasaportları var, sahte pasaportları, karısına yazdığı son vasiyeti var vesaire vesaire, çok büyük sayıda da dokümanlar var. Şimdi İsrail için bu Eli Kohen bir patriyot, yani İsrail’i kurtaran kişi çünkü İsrail’e göre Eli Kohen’in verdiği bilgiler sonucunda 1967’de İsrail, Suriye ve Mısır karşısındaki savaşta zaferle çıktı, büyük zaferle çıktı ve bu savaş Arap dünyasının psikolojisini bozdu. Yani artık İsrail’in Arap dünyasında büyük bir güç olarak tanıtılmasını sağladı. Şimdi 2018’de Rusya Kohen’in el saatini vermişti İsrail’e. Onun üzerine güney anlaşması yapmıştı. Yani güneyde İsrail artık silahlı gruplara desteğini durdurmuştu, bir el saatiyle mesela. Şimdi 2500 tane arşiv verildiğine göre orada bir anlaşma olmalı. Bakalım ne çıkacak onun altından.
Ruşen Çakır: Eli Kohen… Yıllar önce NTV‘ye bir istihbarat belgeseli hazırlamıştık. Orada okumuştum onun hayatını. Çok çarpıcı bir isim. Daha sonra onun biliyorsun Netflix‘te filmi mi ne oldu, dizisi. Gerçekten dünya istihbarat tarihinin en çarpıcı olaylarından birisi. Sarkis, şimdi olayı toparlayalım ama şöyle yapalım. Başta, ‘‘İç savaş mı çıkacak?’’ tartışmasının ardından sen bunun Amerikan iç politikasıyla bağlantısını anlattın. Çok güzel. Ama sonra çok önemli bir hususa değindin, HTŞ içindeki gerilim potansiyellerinden bahsettin. Çünkü Batı özellikle yabancı cihatçıları istemiyor ama HTŞ’nin de onlara bir şekilde minnet borcu var ya da birtakım şeyler var. Sonuçta Suriye’de bir iç savaştan önce Suriye’deki Şam yönetimi içerisinde bir iç savaş, iç çatışma ihtimali ve buna bir şekilde IŞİD’in dahil olması ya da bunu provoke etmesi gibi bir ihtimali herhalde önemsemek gerekiyor. Öyle toparlayalım. Ne dersin? Böyle bununla kapatalım yayını.
Sarkis Kassargian: Tam öyle düşünüyorum. Onun için Türkiye’nin rolü burada önemli. Yani Amerika zaten çekilmiyor ama Amerika’nın yanı sıra Türkiye’nin ağırlıklı olarak bir askeri istihbarat rolü var. Çünkü böyle bir şey olduğunda en akla gelen ülke Türkiye. Türkiye burada HTŞ’yi ya da bugünkü iktidarı savunacak ya da destekleyecek. Öbür taraftan şunu da söylemeliyiz; bence HTŞ’nin bu yabancı cihatçıları bir minnet borcu değil de daha çok böyle taşların yerine oturmasını bekliyor. Yani bugün Şara böyle bir şey düşünüyor: ‘‘Eğer bölgede bir yerde bana karşı bir ayaklanma, silahlı ayaklanma olursa sonunda ne bu laikler, ne bu ılımlılar, ne bu solcular falan savaşmazlar, bunlar yalnızca konuşurlar.’’ Bunu söylemiş bir yerde bu arada, onu da söyleyeyim. Bir diyalogta bir grupla konuştuğunda. Ama bu yabancılar bir işaretle hemen oraya dökülürler ve savaşırlar. Şimdi bir ordu kurulmadan ve güvenliğini elinde tutmadan eş-Şara’nın böyle bir lüksü de yok, bu yabancı savaşçılardan vazgeçmesi. Ayrıca IŞİD’in bitmesini de garanti yapmalı. Çünkü IŞİD durduğu sürece bu yabancılardan vazgeçtiğinde, bunlar sonunda ne teknoloji mühendisleri ne de doktor, yani bunlar savaşçı. Şimdi başka bir yere gidip bir iş bulacaklar kendilerine göre. O da o başka yer de IŞİD olacak. Onun için IŞİD bitmeden bu yabancı savaşçılardan vazgeçmesi zor görünüyor. Bence Amerika da biliyor onu. Yani zaten İsrail, Amerika 2-3 haftada bir yabancıların bulunduğu kampları falan hedef alıyorlar. Yani hava saldırılarında bulunuyorlar. Onun için diyorum, Türkiye burada kilit rol oynuyor. Çünkü Türkiye’nin askeri anlamda hem kapasitesi var hem de süre, hız anlamında zaten Türkiye’nin Suriye’de askeri varlığı var. Şimdi Amerika’nın da var, SDG’nin de var ama bir bölgede var; savaşçıların, o yabancıların bulunmadığı bölgede. Ama Türkiye o yabancıların bulunduğu bölgenin tam ortasında yerleşiyor ve senelerce ve bence MİT de onları biliyor, yani yakından takip etmiştir bu kadar senedir. Oradan bu ortaklığın çok önemli olduğunu ve Amerika’nın Türkiye’yi bu sürece niye dahil etmek istediğinde ısrarlı olduğunu görebiliriz.
Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Sarkis. Yine çok aydınlatıcı oldu. Eksik olma. Sayende Suriye konusunda haberdar oluyoruz. Arada kapını çalıyoruz. Sana çok borçlandık. İstanbul’a ilk geldiğinde borcumuzu fazlasıyla ödeme sözüyle noktayı koyalım.
Sarkis Kassargian: Ben teşekkür ederim. Bir de Amerika’nın bu iç siyasetle ilgili durumunu belki de gelecek ‘‘Transatlantik’’te biraz Gönül’den öğrenebiliriz. Yani bunu sorabilirsiniz. Ondan da biraz dinleyelim, duyalım ne diyor bu anlamda.
Ruşen Çakır: Tamam, haftaya çarşamba soracağım. Sağ ol. Evet, Sarkis Kassargian’la Suriye’de bir iç savaş ihtimali olup olmadığını konuştuk. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.